Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ozan Sağsöz yazdı: İnsan, âlemde rüya gördüğü müddetçe yaşar

Rüya, insanın maddi dünyanın gerçekliğinden kaçtığı farklı bir kapı gibi görünür Freud sonrası modern insana. Geleneksel insan için durum farklıydı. İslami gelenekte rüya, sahih bilginin kaynaklarından biri sayılmıştır. Fakat rüya tabire muhtaçtır ve bundan dolayı da yorumlanması da önemli bir meseledir. (1) Hatta rüya nübüvvetin kırk altıda biri olarak görülür. (2) İbn Haldun’un tarih usulü üzerine kaleme aldığı Mukaddime’sinin girişinde vahiy, rüya ve kehanet üzerine uzun bir bölüm bulunur. Bir tarih metni içinde farklı bir bilgi elde etme yöntemi üzerine uzunca bir bölümün olması gayet ilgi çekicidir. Rüya ve tarih yazımı arasında modern öncesi dönemde farklı bir ilişki var olmuştur. 

Rüya ve tarih deyince ilk akla gelen rüyalardan biri Aşıkpaşazade’nin (öl. 1481) Osmanoğulları Tarihi’nde Osman Beğ’in gördüğü meşhur rüyadır: 

Osman Gazi niyazda bulundu ve bir lahza ağladı. Uyku bastırınca yatıp uyudu. Kendilerinin aralarında bir sevgili şeyhin bulunduğunu gördü. Osman Gazi uyuyunca düşünde bu yüce kişinin koynundan bir ayın doğarak geldiğini ve kendi koynuna girdiğini gördü. Bu ay Osman Gazi’nin koynuna girdiği anda göbeğinden bir ağaç biter, gölgesi bütün âlemi kaplar ve gölgesinin altında dağlar meydana gelir ve bu dağların dibinden sular çıkar. Bu çıkan sulardan kimileri içer, kimileri de bahçeler sular ve çeşmeler akıtır. Sonra uykudan uyandı, gelip Şeyh’e haber verdi. Şeyh: ‘Oğul Osman Gazi, sana müjdeler olsun, yüce Tanrı sana ve nesline padişahlık verdi, kutlu olsun“. (3)

Her ne kadar Aşıkpaşazade 15. yüzyılın sonunda bu satırları kaleme alsa da aslında kurucu bir rüyadan bahsediyordu. Bu rüya anlatısı tevarihin en başında yer alır ve kitabın ufak bir girizgâhı yahut kısa bir özeti gibi düşünülebilir. Kitabın ilerleyen sayfalarında rüyada anlatılanların gerçekleşmesini görürüz. 

Bir diğer meşhur rüya-tarih ilişkisini de Evliyâ Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde yer alan kutlu rüya anlatısında buluyoruz. Burada Seyahatname’nin bir tarih metni olmadığı yönünde itirazlar gelebilir. Ama hatırlamak gerekir ki Seyahatname’nin İstanbul Üniversitesi’nde yer alan nüshasında Tarih-i Seyyâh Evliyâ Çelebi Efendi olarak nitelenmiştir. (4) Bu tanımlama olmasa bile Seyahatname Osmanlı İmparatorluğu’nun en kapsamlı sosyal, iktisadi, kültürel tarihidir kanımca. 

Seyahatname’deki rüya anlatısı daha ilk sayfada karşılar bizi. Bilinen rüyadaki dil sürçmesinden sonra Sa’d Vakkas sadağını Evliyâ Çelebi’nin beline kuşatırken şunları söyler:

“Yürü sehm [ü] kavs ile gazâ eyle ve Allâh’ın hıfz [u] emânında ol ve müjde olsun sana bu meclisde ne kadar ervâh ile görüşüp dest-i şerîflerin bûs etdinse cümlesini ziyâret etmek müyesser olup seyyâh-ı âlem ve ferîd-i âdem olursun. Ammâ geşt [ü] güzâr etdüğin memâlik-i mahrûseleri ve kılâ‘-ı büldânları ve âsâr-ı acîbe ve garîbeleri ve her diyârın memdûhât, sanâyi‘ât, me’kûlât [ü] meşrûbâtını ve arz-ı beledi ve tûl-ı nehârların tahrîr edüp bir âsâr-ı garîbe eyle. (…)  

İslâmbol’dan Kâsımpaşa’ya ubûr edüp mu‘abbir İbrâhîm Efendi’ye rü’yâmız ta‘bîr etdirüp; “Cihân-ârâ ve âlem-geşt seyyâh-ı âlem olup hüsn-i hâtime ile işin itmâm bulup Hazret’in şefâ‘ati ile dâhil-i huld-i berîn olursun” deyü tebşîr edüp el-Fâtiha dedi. Andan Kâsımpaşa Mevlevîhânesi şeyhi Abdullâh Dede’ye varup dest-i şerîflerin bûs edüp vâkı‘amı anlara dahi ta‘bîr etdirdim. ” (….) Ve Sa‘d-ı Vakkâs’ın nasîhatı üzre ibtidâ bizim İslâmıbolcuğazımızı tahrîr etmeğe bezl-i himmet edüp var makdûrun sarf eyle”. (5)

Aşıkpaşazade tarihinden farklı şekilde rüyayı gören yazarın kendisidir. Ama ortak noktası her iki metin de rüya sahnesiyle açılır. Aşıkpaşazade tarihinde olduğu gibi Evliya Çelebi de rüya anlatımıyla metnin bir-iki cümlelik bir özetini verir. (6) Ve her iki metinde de rüyanın tabir edildiğini görüyoruz.

Birisi 1480’lerde Osmanlı’nın kuruluşunu ve 15. yüzyıla kadar tarihini anlatan bir metinle, diğeri 17. yüzyılın ortasında bir Osmanlı okumuşunun yaşadığı dönemi ve Osmanlı tarihinin bir kesitini sunduğu bir metnin rüya ile başlaması bir tesadüf müdür? Elbette bu bir tesadüf değildir. Yüz elli yıllık arayla yazılmış iki farklı tarih metninde yer alan rüya motifinin içerik olarak da aynı hususlara (7) değinmesi hem rüyanın epistemolojik olarak değerlendirilmesinin hem de imparatorluk ideolojisinin sürekliliğine işaret eder. 

(*) Evliya Çelebi Okuma Grubu katılımcıları Erdem Çıpa, Cengiz Özdemir, Şaban Bıyıklı, Kahraman Şakul, Serhat Aslaner’e verdikleri zihin açıcı destekten dolayı teşekkür ederim.

(1) Cemal Kafadar, Kim Var İmiş Biz Burada Yoğ İken, s.139. Metis Yayınları, İkinci baskı 2009

(2) İbn Haldun, Mukaddime, s. 295, Dergâh Yayınları, On ikinci Baskı 2016

(3) Âşık Paşazade Osmanoğulları’nın Tarihi, s. 57, K Kitaplığı 2003

(4) Nuran Tezcan, Seyyahın Kitabı, Evliyâ Çelebi Üzerine Makaleler, s. 9, YKY 2019

(5) Evliya Çelebi, Seyahatname c.1., s 13, YKY 2006

(6) Evliya Çelebi’nin Seyahatname’nin programını rüya ile açıkladığını Şaban Bıyıklı ifade etmiştir. 23 Temmuz 2022 tarihli Evliya Çelebi Okuma Grubu toplantısı. 

(7)  Osman Beğ’in rüyasında tasvir edilen dağlar, bahçeler, akan sular ve çeşmeler ile Evliya’nın rüyasında seyahat etmesi temenni edilen diyarlar aynıdır. Yahut Evliya, Osman Beğ’in rüyasındaki coğrafyada seyahat etmektedir. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.