Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ozan Sağsöz yazdı: Öz ve kabuk

Miladi yedinci yüzyılın ikinci yarısında İslam coğrafyasının merkezi noktalarında önemli bir buhran ortaya çıkmaya başladı. Bu buhran temelde sosyolojik bir vakıaydı. İslam dini Mekke merkezli Kureyş kabilesine önemli bir asabiyet kazandırdıktan sonra Kureyş kabilesi diğer bedevi Arapları harekete geçirmişti. Bedeviliğin hareketliliği, İslam’ın taze ruhu ile birleşince önünde durulmaz bir sele dönüşmüştü. Bu hareket çevreden merkeze, Arabistan’ın geniş sahralarından Mezopotamya’nın kadim şehirlerine doğru idi. Yüzyıllardır süren karşılıklı mücadeleden dolayı bir birini tüketen Bizans ve İran bu yeni dalga karşısında duramadı. İran, İslam ordularına mağlup olmuş ve siyasal sistem olarak yıkılmıştı. Bizans ise bu mücadele nihayetinde Anadolu’nun ortalarından batıya doğru gerilemişti. Avrasya’nın İran – Akdeniz eksenindeki şehirleşmiş havzasında kurulmuş iki gücünden bir siyasi olarak tarihe karışmış, diğeri ise kendi dar sınırlarına hapis olmuştu. Yeni gelen bedeviler bu havzanın önemli şehirlerine yerleşmeye başladılar. Basra, Kûfe, Şam gibi şehirler bedeviler için yeni yerleşim merkezleri oldu. Mekke ve Medine merkezli siyasi yapı kadim havzanın çekimine karşı koyamadı. Kûfe ve Şam genişleyen yapının sırasıyla başkentliğini yaptılar.

Kadim kültür havzaları, çeperlerinde gelişen yeni kültürel nüveyi kendi kodlarında dönüştürerek merkeze çekti. Bu dönüşümün en önemli kısmı medenileşme yani şehirleşme ile oluştu. İlk cümlede bahsettiğimiz kriz, eski tabirle buhran bu minvalde yani şehirleşmenin krizi idi. Şehirleşmenin yanında dini alanda da bir kriz vardı. Bunun en önemli sebebi ise dini kaynağında yani peygamber zamanında bizzat peygamber çevresinde öğrenen ve uygulayan insanların giderek azalması ile beraber dini hissetmeye dair canlı özün artık katı bir çekirdek haline dönüşmesiydi. Din artık ilm-i hâl durumunu almıştı, yani dinî uygulamalar kitabî kurallar içinde belirli bir mekanik içinde uygulanır olmaya başlamıştı. Bundan dolayı fıkıh ilminin doğuşu da aslında bu döneme rastlar. Fıkıh bir bilim olarak yasakların ve kuralların dini çerçevede sınırının çizilmesine işaret eder. Fıkıh için bir insan eylemlerinin sınır bilimidir diyebiliriz. Bahsi geçen dönem sadece fıkhın değil diğer İslamî bilimlerin de kuruluş dönemidir. Zehebî hicri 143. yılın ( miladi 760) olayları başlığında şunları anlatır: “Bu asrın İslâm uleması hadis, fıkıh ve tefisiri tedvin etmeye başladılar. 1 Bu saydıklarımız da aslında özden uzaklaştıkça onu saklama yani hadis, düzenleme yani fıkıh, yorumlama yani tefsir olarak düzenleme çabalarıydı. Bu çabaların yanında farklı arayışlar da ortaya çıkmaya başladı. Özü hissetmeye yönelik çabanın o dönem için kurumsallaşmamış hali sufilerce – mesela Hasan El Basri (öl. 728) – uygulanmıştır. Sufiler bu buhran döneminin farklı bir arayışının temsilcileridir. Münferit olarak züht hayatı yaşayarak kendilerini şehrin ve dinin kabuğundan sıyırmaya çalışmışlar.

Tasavvufun kaynağının İslamî olup olmadığı araştırmacılar arasında önemli bir meseledir. Massignon gibi bazı âlimler kaynağının İslam olduğunu ileri sürerken, Nicholson ve Zaehner gibi diğerleri ise bunun dışardan geldiğini savunur. 2 Ama burada sorulması gereken soru insanların neden böyle bir yönelişe ihtiyaç duyduğudur. Tasavvufun menşeinden ziyade sosyolojik bir vakıa olarak ortaya çıkışı üzerine düşünmemiz gerekir.

Bu kısa yazıda bahsi geçen tasavvuf kurumsallaşmamış sadece fertler tarafından uygulanan bir pratikler bütünüdür. Birkaç yüzyıl sonra kurumsallaşmış tasavvufun krizi ise başka bir yazının konusu olarak bırakalım.

1 Muhammed Âbid el-Câbirî, Arap-İslam Aklının Oluşumu, sayfa 71, Kitabevi yayınları, İstanbul 2001.

2 Macit Fahri, İslam Felsefesi Tarihi, sayfa 247, Ayışığı Kitapları , İstanbul 1998

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.