Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Levent Köker ile Hukuk ve Demokrasi (89): Gülşen hadisesinin görmemizi istediği gerçekler

Hukuk ve Demokrasi’de bu hafta Prof. Dr. Levent Köker, şarkıcı Gülşen’in tutuklanma sürecini değerlendirdi:

Pop dünyasının ünlülerinden Gülşen tutuklandı. Olayı yeniden anlatmaya gerek var mı? Nisan ayındaki bir konser sırasında söylenmiş, büyük ölçüde iki üç kişi arasında kalmış bir sözden dolayı bu tutuklama gerçekleşiyor. Olacak iş değil ama, oldu ve bu “hadise” üzerinde biraz düşünmek de farz oldu.

Bir defa işin “hukuk” tarafı var. Hadise, net olarak Türkiye’nin kağıt üzerinde yazılı olduğu gibi bir hukuk devleti olmadığını, hatta bırakın hukuk devletini, kanun devleti bile olmadığını kanıtlayan yeni ve bilmem kaçıncı örnek. O nedenle, hadisenin bu tarafında söylenecek fazla bir şey yok. Sosyal medyada rastladığım bir uyarıyı da bu arada hatırlatmak isterim ki, Gülşen’in tutuklanmasının -ya da bu gibi açık hukuka aykırılık içeren olayların- neden hukuka aykırı olduğunu teknik hukuk terimleriyle izah etmeye kalkışmanın, hukuk ve adalet idesini tahrip edici bir etkisi oluyor; hukuksuzluk o kadar açık ki, aslında bu tutuklamanın kişiyi hürriyetinden alıkoyma suçu oluşturduğu bile söylenebilir. (Devir değişir de olur mu, bilinmez.)

İşin hukuk tarafında bir de, somut olarak tutuklama kararını veren yargının durumu, daha doğrusu yargı örgütü ile ilgili sorunlar bulunuyor. Buradaki somut hadisede konu, tutuklama kararına giden süreci başlatan savcının nasıl o göreve geldiğine dair. 2018 yılında mezun olmuş bir hukuk insanının İstanbul Savcılığı’nda görev yapabilmesi için gerekli yasal koşulları karşılayıp karşılamadığı ister istemez soruluyor. Konu önemsiz değil, zira kanunun dahi izin vermediği bir atama işlemi sonucunda bu gerçekleşmişse, yargı örgütünün işleyişinde de bir zaafiyet olduğunu gösterir ki, Türkiye’nin son dönemde mahkeme kararlarıyla ortaya çıkan yoğun hak ihlallerinin kaynağına dair önemli bir göstergedir. Bundan da önemlisi, gelecekteki muhtemel bir iktidar değişikliğinde, hukuk devleti standardlarına uygun bir yeniden yapılanma gerekeceğini ve bu yeniden yapılanmanın yargı örgütü ile ilgili olarak da çok radikal değişiklikler içermesi gerektiğini gösteren bir hadisedir.

Konunun siyasi tarafındaki manzara ise hayli ürkütücü. Bir kere, siyasi iktidar bu hukuksuzluğu sahipleniyor. Bunu artık çok şaşırtıcı bulmuyoruz. Ürkütücü olan muhalefet ve öncelikle de “ana muhalefet” -parlamenter sistem olmadığı için aslında “eski ana muhalefet” demeli! İmam Hatip Liseleri’ni ilk biz, yasayla kurduk,” diye başlıyor, “laf söyletmeyiz” gibisinden devam ediyor ve “Gülşen derhal serbest bırakılsın” talebiyle sonlanıyor. “İHL’yi ilk biz yasayla kurduk” çok güzel bir ifade. Doğru, ilk İHL CHP tarafından kuruldu. Tıpkı daha önce, Diyanet İşleri Reisliği’nin kurulması gibi. Özellikle muhafazakâr kamuoyunun bunu öğrenmesinde fayda var. Din ve inanç alanının devlet denetiminde olması gerektiği, ancak bu yolla toplumun din ve inanç alanında “yıkıcı” ve “aşırı” uçlara kapılmasının engellenebileceği fikrinin yol açtığı kurumlaşmalar. Tabii sonradan, eğitim de dahil olmak üzere dini hizmetlerin devlet eliyle götürülmesi gibi bir “hayırhah” amaçla temellendirilir oldu, onu da kaydetmek gerekir. Alevi sorununun temeli olan bir dizi ayrımcılıkların ve dayatmaların da kaynağını oluşturduğu gibi. Süreç içinde, 12 Eylül rejiminin Türk-İslam sentezciliği olarak görünen “Atatürk milliyetçiliği” altında, din ve inanç alanı üzerindeki merkezi devlet kontrolünün bugün geldiği noktayı ise hepimiz yakından gözlemliyoruz. Eski ana muhalefetin Gülşen hadisesine ilk yaklaşımındaki “İHL’yi biz kurduk” sahiplenmesi, toplumca bir şeyin farkına varmamızı sağlar.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.