Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında, anayasa değişikliği teklifi kapsamında AKP’nin Meclis’te HDP’yi ziyaret etmesiyle ilgili “Biz kiminle görüşüldüğüne değil, makul ve demokratik çözümün nasıl olacağına bakıyoruz. Zarfla değil mazrufla ilgileniyoruz. Kabuğa değil öze odaklanıyoruz” dedi.
Devlet Bahçeli’nin gerektiğinde HDP’yi muhatap alarak Akşener’e ders verdiğini anlatan Çakır, “Kendisine en uzak partiye karşı pragmatist davranabilen Bahçeli ve MHP örneği varken, İYİ Parti’nin kendisiyle en azından karşılıklı meşruiyet teatisinde bulunmak isteyen HDP’nin meşruiyetini bile kabul etmeme yolunda garip ısrarı var” diye konuştu.
HDP’nin gelecek seçimlerde de kilit rol oynayacağını söyleyen Çakır, “Muhalefetin seçimi kazanabilmesi için HDP’nin desteğine ihtiyacı var” dedi.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler, iyi akşamlar. AKP heyetinin HDP’yi anayasa değişikliğiyle ilgili ziyâreti üzerine tartışmalar sürüyor ve ilginç çıkışlar oluyor, ilginç değerlendirmeler oluyor. Her şeyin karıştığı bir ortamla karşı karşıyayız ve burada iktidârın çok kendinden emin bir şekilde durduğunu, muhâlefetin ise yine birbirinden farklı, tereddütlü bir duruş sergilediğini görüyoruz. Çok acayip bir durum aslında.
Kısaca özetleyecek olursak: Bu olay oldu, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ AKP grup yöneticileriyle birlikte anayasa değişikliği kapsamında HDP grup yöneticilerini ziyâret etti ve muhâlefetten hemen uyarılar, eleştiriler geldi: “Hani HDP teröristti, hani HDP şöyleydi, böyleydi? Bize lâf ediyorsunuz, kendiniz görüşüyorsunuz” şeklinde. Ardından da MHP’nin bu konuda ne tavır alacağı beklendi ve bugünkü MHP grup toplantısında Bahçeli’den iktidâra bir ayar, özellikle de Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a bir ayar vermesi beklendi. Bahçeli’nin Bekir Bozdağ’la daha önce de girdiği birtakım polemikler var. Erdoğan’ı hedef almadan Bekir Bozdağ’ı hedef alabileceği söylendi. Özellikle Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu bunu îmâ eden sözler söyledi. İş o kadar büyüdü ki, ülke tekrar Bahçeli’nin kararıyla erken seçime gidecekmiş gibi havalar verildi.
Dün yaptığım yayında, bâzılarının sandığı, umduğu gibi bu ziyâretin yeni bir çözüm sürecinin işâreti olmadığını, olmasının mümkün olmadığını söylemeye çalıştım. Erdoğan’ın Kürt meselesi konusunda, HDP konusunda böyle muallakta gibi görünen tavırlar alarak aslında bundan istifâde ettiğini anlatmaya çalıştım. Bâzı izleyiciler bunun acele yapılmış bir değerlendirme olduğunu ve en azından bugünü beklemem gerektiğini söylediler. Yani dünkü yayın için söylüyorum: Bahçeli’yi kastettiler. Sonuçta Bahçeli ne yaptı? Bahçeli gayet sâkin bir şekilde ne dedi? Aynen okuyorum: “Son derece doğal ve doğru bir adımdır bu görüşme. HDP ile niye görüşülmüş? Biz buna ne diyecek, nasıl bir tepki gösterecekmişiz. Günlerdir cevâbı aranan marazî sorular” diye başladı. Sonra da şöyle söylüyor: “Biz kiminle görüşüldüğüne değil; mâkul ve demokratik çözümün nasıl olacağına bakıyoruz. Zarfla değil mazrufla ilgileniyoruz. Kabuğa değil öze odaklanıyoruz.” Sonuçta buradan açık bir şekilde şunu görüyoruz: Bahçeli, “Olur, HDP’yle de görüşülür. Önemli olan ne görüştüğünüz, ne sonuç aldığınız” diyor ve tabiî ki bu zamâna kadar muhâlefete yönelik olarak, HDP ile görüştükleri iddiasıyla ilgili muhâlefeti kendisinin ve Erdoğan’ın köşeye sıkıştırmaları konusuna hiçbir şekilde girme ihtiyâcı hissetmiyor. Siyâset yapıyor, açık bir şekilde siyâset yapıyor ve burada bence çok akıllıca bir hamle yaptı. Açıkçası şaşırmadım. Devlet Bahçeli’yi az buçuk bildiğimi, tanıdığımı sanıyorum. Onun kalkıp buradan hareketle iktidâra ya da Erdoğan’a meydan okuması, iktidâr koalisyonunu zora sokacak adımlar atmasını beklemek çok fazla abartılı olurdu, naif olurdu. Nitekim Bahçeli hiç de üstüne alınmadı;“‘Son derece doğal ve doğru bir adımdır” dedi, noktayı koydu.
Şimdi bu yayının başlığına gelelim. Yayının başlığı ne? “Bahçeli’den Akşener’e siyâset dersi” — bu başlığı Prof. Özer Sencar’a borçluyum. İki saat önce izlediğiniz –umarım izlemişsinizdir– yayındaki söyleşide bu konuyu Özer Bey’e de sordum ve bu süreci bakın o nasıl yorumladı.
8 Kasım 2022 târihli “Özer Sencar ile söyleşi: Seçmen tercihlerinde değişenler ve değişmeyenler” başlıklı yayın:
Özer Sencar: Burada Erdoğan’ın ve Devlet Bahçeli’nin ne kadar pragmatist olduğunu görüyoruz. “Kazanmak için ne gerekirse onu yaparız” diyorlar ve karşısındakilere de, “Bakın, HDP ile bir araya gelirseniz sizi anarşist ya da terörist îlân ederiz” diyorlar ve karşısındakiler de bunu satın alıyorlar. Sürekli İYİ Parti’yi bu söylemle hep geri adım attırdılar. Yani şimdi merak ederim: Meral Akşener, Devlet Bahçeli’nin bu sözüyle ilgili ne düşünüyor? Devlet Bahçeli anarşistlere yakın mı oldu? Yok. Seçime yakın oldu, zafere yakın oldu. Şu anda herkes biliyor ki HDP‘lilerin ve Kürtler’in desteğini almayan seçimi kazanamaz. Başkanlık seçimini de alamaz, Parlamento’da çoğunluğu da sağlayamaz. Dolayısıyla pragmatist olan insan HDP ile düşman görünmez en azından. Meselâ Meral Hanım’ın söylediği gib, “Aynı masada oturmayız” demez. Geri planda idâre eder işi. Ama Devlet Bahçeli bana göre şu anda Meral Hanım’a çok güzel bir ders vermiş.”
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Evet, Özer Bey bence haklı. Burada bir ders var. Ne diyor? HDP’ye yakın değil; seçime yakın, seçim zaferine yakın. Kazanmak için pragmatist bir şekilde her şeyi yapıyor. Burada ilginç olan çok husus var da, en ilginç olanı şu: HDP’nin MHP’den herhangi bir ilgi beklentisi yok. MHP ile bir işi yok. MHP bana yakınlaşsın, benim hakkımda olumlu olabilecek şeyler söylesin beklentisi yok. Ama buna karşılık muhâlefetten, Altılı Masa’dan beklentisi var ve Altılı Masa’da da özellikle İYİ Parti’den bir beklentisi var. Bunun örneklerini çok gördük. Örneğin Selahattin Demirtaş, kendisiyle yaptığım yazılı sorulara verdiği cevapta, “Bir sabah çat kapı Başak’la Meral Hanım’ın evine kahvaltıya gideriz” demişti. Bu aslında tam bir çiçek uzatmaktı. Meral Akşener buna hiç de aynı ölçüde cevap vermedi ve iş öyle bir noktaya geldi ki, özellikle son HDP’li bakan tartışmasında öyle bir noktaya geldi ki, Özer Bey’in de belirttiği gibi, “Aynı masada oturmayız” demeye kadar vardı.
Şimdi anayasa değişikliği için HDP’yi bu ziyâret olayı bir şekilde pekâlâ HDP’nin de iktidâra ortak olması şeklinde tezâhür edebilirdi. Nitekim 2015 Haziran seçimleri sonrasında bu oldu ve AKP kurduğu geçici hükûmette HDP’den bâzı isimleri bakan olarak, anayasa gereği de olsa görevlendirmişti. Pekâlâ ona da, “Kimin bakan olduğuna değil, burada nasıl çözümler üretildiğine bakarız” diyebilirdi. Burada çok açık bir şekilde pragmatist bir tavır var. Kendisine en uzak partiye karşı pragmatist davranabilen bir Bahçeli ve MHP örneği varken, İYİ Parti’nin kendisiyle en azından bir karşılıklı meşrûiyet teâtisinde bulunmak isteyen HDP’nin meşrûiyetini bile kabul etmeme yolundaki garip bir ısrarı var. Nitekim bugün Selahattin Demirtaş hızlı bir şekilde bir yazı kaleme aldı. Artı Gerçek’te çıkan yazısında bu konuyla ilgili bir bölüm var. Onu okumak istiyorum. Çok isâbetli olduğu kanısındayım. Diyor ki: “Muhâlefet bu görüşmeden…” –yani AKP heyetinin HDP’yi ziyâretinden– “…kendine pay çıkarıp meşrû siyâsetin temsilcisi HDP ile hızlı bir görüşme trafiği başlatacağına; bunu AKP’yi yıpratma ve üstü kapalı şekilde yine HDP’yi kriminalize etme furyasına dönüştürmeyi tercih etti. Gerçekten akıl alır gibi değil.” Gerçekten akıl alır gibi değil. Yani burada, normal şartlarda, AKP’nin HDP’yi ziyâreti ve ardından en sert olması beklenen Bahçeli’nin de, “Son derece doğal ve doğru bir adımdır” demesinden hareketle, pekâlâ muhâlefetin yapabileceği öncelikli şey, “Tamam, zâten öyle. HDP meşrû bir parti” deyip HDP ile ilişki kurmak, ilişkilerini geliştirmek, birtakım şeyleri tartışmak, belki bir ortak anayasa, belki o söyledikleri Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem, belki ortak bir cumhurbaşkanı adaylığı üzerinde konuşmayı aynı perspektifte pekâlâ yapabilecekken, bunun yerine, bu buluşmadan hareketle iktidârı dövmeye kalkıyorlar. Yani çok sert olabilir; ama “akılları sıra” diyeceğim hakîkaten. Bunlar Bahçeli’ye meselâ, ”Ya, siz dün böyle diyordunuz, ama bugün bunu yapıyorsunuz. İşte böyle böyle dediniz, ama şimdi son derece doğal ve doğru bir adımdır diyorsunuz”. Bahçeli ne diyor? “HDP konusunda görüşlerimi tekrarlamama gerek bile yok” diyor — o kadar. Hattâ çok daha ileri gidiyor: “Benim gözümde HDP ne ise CHP de odur. CHP ile görüşen HDP ile de görüşür” diyor. Bahçeli’nin böyle bir sorunu yok. Kendisinin olmayan bu sorunu Özer Bey’in söylediği gibi muhâlefete yıkıyor. Muhâlefete böyle bir ateş topu teslim ediyor. Kendisi o topla gayet sâkin bir şekilde oynayabildiği kadar oynamaya çalışıyor.
Önümüzdeki süreçte göreceğiz. Dünkü yayında da bahsettim. Daha önce de çok konuştuk. Meselâ Öcalan meselesi yine bir şekilde iktidârın kullanabileceği bir kart olarak önümüze gelecek, daha önce olduğu gibi. İktidar her şeyi yapabiliyor. HDP’yle de görüşebilir. HDP’nin oyunu alabileceğini bilse, öyle bir ihtimal olduğunu bilse, Erdoğan doğrudan ya da dolaylı pazarlıklar da yürütebilir. Yine Öcalan’ın dışında Kandil’le de bir şekilde seçimi kazanmalarına katkıda bulunabilecek birtakım görüşmeleri de doğrudan ya da dolaylı bir şekilde pekâlâ yapabilir. Çünkü biliyoruz ki iktidar iktidarda kalmak istiyor ve bu konuda her şeyi yapabileceğini biliyoruz ve yine biliyoruz ki bu seçimlerin, önümüzdeki seçimlerin, özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kaderinde HDP ve Kürt oyları çok önemli ölçüde belirleyici olacak. Bâzı izleyiciler bunu ısrarla söylememden rahatsız oluyorlar; ama olayın aslı bu. HDP’siz bir siyâset, HDP’nin olmadığı bir denklemde ülkeyi yönetebilmek mümkün değil. Kimse kusura bakmasın, bu çok açık bir olay ve HDP bu tür tartışmalardan tabiî ki doğal olarak daha güçlü çıkıyor. Şu saatten sonra istedikleri kadar HDP’yi kriminalize etmeye çalışsınlar, sonuçta daha yeni ziyâret ettikleri bir parti. İktidârın bu çok fazla umurunda değil; ama muhâlefet hâlâ olayı başka bir yerinden görmeye ve oradan hareketle bir propaganda malzemesine dönüştürmeye çalışıyor. Selahattin Demirtaş’ın söylediği husus çok önemli. Buradan hareketle HDP ile hızlı bir görüşme trafiği, hızlı olmasına bile gerek yok, görüşebileceklerini söylemeleri bile yeterli olabilir. Meselâ diyelim ki Meral Akşener, “Pekâlâ biz de HDP ile görüşebiliriz” derse, muhtemelen Devlet Bahçeli, Erdoğan başta olmak üzere hepsi başlayacaklar yine, “Terörle işbirliği yapmak” vs. gibi suçlamalara. Ama bunların pek bir anlamı kalmayacak.
Nitekim yerel seçimlerde bunu çok net gördük. Hep, “Bunlar teröristlerden destek alıyor. Belediyelere PKK’lıları yerleştirecekler” vs. dediler; ama o belediyelerin hepsini CHP’li adaylar kazandı. Dolayısıyla muhâlefetin burada artık kendini bir toparlaması gerekiyor. Özer Bey’in deyimiyle, Akşener’in ve partisinin Devlet Bahçeli’nin verdiği bu “siyâset dersi”ni anlaması lâzım — özellikle kitle partisi, merkez sağ partisi olma iddiası varsa. Onun da ötesinde, muhâlefetin özellikle cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmasında çok önemli olacak bu. Aksi takdirde, iktidârın bile kolaylıkla atabildiği pragmatist adımları, ondan daha kolay atabilecek olan muhâlefetin atamıyor olması gerçekten akıl alır gibi değil. Ne demiş? “Gerçekten akıl alır gibi değil” demiş Selahattin Demirtaş. Onunla pişti olduk. Bence doğru sözü tekrarlamakta hiçbir şekilde beis yok. Bu olayda Devlet Bahçeli bir kere daha gösterdi ki önemli olan iktidar, iktidarda kalmak, iktidârı muhafaza etmek, iktidârı sürdürmek. Rakiplerinize hiçbir şekilde uygun görmediğiniz şeyleri siz pekâlâ yapabiliyorsunuz. Sorulduğu zaman da, “Benim zâten HDP konusundaki görüşüm belli” deyip noktayı koyabiliyorsunuz. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.