Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ruşen Çakır’ın izleyicilerle ortak yayını: İYİ Parti Altılı Masa’dan kalkar mı? 

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, Endonezya dönüşü gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Muhalefete eleştirilerini sürdüren Erdoğan, İYİ Parti’ye Altılı Masa’dan ayrılma çağrısı yaptı ve şöyle dedi:

“Burada özellikle muhalefetin içinde, CHP’yi bir kenara koyalım, Altılı Masa’nın hepsini söylememe gerek yok, ama İP’in (İYİ Parti’nin) bunlarla aynı çizgiye düşmesi tabii düşündürücü. Onlar niye bunlarla aynı masaya düşüyor veyahut aynı konuma geliyor? Bu tabii düşündürücüdür. Hele hele böyle bir dönemde. Temenni ederiz ki bunlar da bir dönüşüm yapmak suretiyle gerek bu masayı terk etmek gerekse milli ve yerli bir duruş sergilemek üzere konumunu yeniden gözden geçirir.”

Peki, İYİ Parti Altılı Masa’dan kalkar mı?

Ruşen Çakır, siz sevgili izleyicilerimizin sorularını yanıtladı.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Endonezya dönüşü bir kez daha İYİ Parti’ye, Meral Akşener’e çağrıda bulundu. Daha önce 2020 Ağustos ayında önce Devlet Bahçeli, ardından Erdoğan İYİ Parti’yi çağırmışlardı. Ret cevabı almışlardı. Bu sefer de bu çağrıyı tekrarladı. İşte bugün bunu konuşacağız sizlerle birlikte. Benim ve Medyascope’un YouTube sayfasında chat bölümünde sorularınızı, yorumlarınızı, eleştirilerinizi, görüşlerinizi yazabilirsiniz. Buradaki soru: Bu sefer bu çağrı karşılık bulabilir mi? Erdoğan aslında Cumhur İttifâkı’na çağırıyor İYİ Parti’yi ve Meral Akşener’i. Olabilir mi? Neden bu çağrı şimdi yapıldı? Akşener ne cevap verir? İYİ Parti’den farklı sesler çıkar mı? İşte bütün bunları konuşacağız. Sizlerin sorularınızı, görüşlerinizi, yorumlarınızı bekliyorum. Ama önce Erdoğan’ın ne dediğine bir bakalım. Erdoğan, uçakta bir soru üzerine bu konuda ne söylemiş?

Recep Tayyip Erdoğan – 16 Kasım 2022 

“Burada özellikle muhâlefetin içinde, CHP’yi bir kenara koyalım, Altılı Masa’nın hepsini söylememe gerek yok; ama İP’in (İYİ Parti’nin) bunlarla aynı çizgiye düşmesi tabiî düşündürücü. Onlar niye bunlarla aynı masaya düşüyor veyahut aynı konuma geliyor? Bu tabiî düşündürücüdür — hele hele böyle bir dönemde. Temenni ederiz ki bunlar da bir dönüşüm yapmak sûretiyle, gerek bu masayı terk etmek gerekse millî ve yerli bir duruş sergilemek üzere konumunu yeniden gözden geçirir.”

Evet, “düşündürücü” diyor, “temennimiz o ki konumunu gözden geçirir” diyor. İYİ Parti’ye “yerli ve millîlik” çağrısı yapıyor. Buradan hareketle, terör saldırısından hareketle, bunu zemin alarak yapıyor. İzleyicilerden sorular, yorumlar gelmeye başladı. 

Kevser Tatar demiş ki: “İYİ Parti’nin Masa’dan kalkması kaybetmesi demektir” demiş. Evet, bence de öyle. Ama kalkacaksa eğer, kaybedeceğini düşündüğü için kalkmayacaktır; kazanmayı düşündüğü için kalkacaktır. O zaman da herhalde bir hesap hatâsı yapar. Benim görüşüm bu. Ama bakalım başka izleyicilerimiz ne söylüyor? 

Yine Kevser Tatar demiş ki: “Erdoğan her zaman yaptığını yapıyor aslında. Farklı bir şey yok” demiş. Buna çok emin değilim, çünkü en son Ağustos 2020’de yapmıştı. O zamandan bu zamâna bayağı bir şeyler geçti, yaşandı. Dolayısıyla şimdi bunu gündeme getiriyor olmasının bir anlamı var. Şimdi terör saldırısının ardından tabiî bunu bir vesîle ederek yapıyor; ama başka terör saldırıları da oldu. Mersin saldırısı da oldu meselâ, o zaman böyle bir çağrıyı yapmadı. Şimdi neden yapıyor? Bu biraz terör saldırısının, İstiklâl Caddesi’ndeki saldırının farkından da kaynaklanıyor olabilir; ama esas olarak iktidar partisinin ve siyâsî iktidârın bir hesaplaması var herhalde. Geçtiğimiz günlerde Külliye’de Bahçeli ile Erdoğan bir araya geldi. Muhtemelen orada yeni strateji ve taktikleri konuştular. İYİ Parti’ye açılımın birlikte kararlaştırılmış bir şey olma ihtimâli yüksek. Zâten daha önceki ilk dâvet de Bahçeli’den gelmişti. Net bir şekilde “hayır” cevâbı almıştı Akşener’den. Şimdi olmasının şöyle bir anlamı var bence: İYİ Parti içerisinden farklı sesler çıkıyor; örneğin HDP’li bakan meselesinde çok açık ve net tavırlar aldılar, kendilerini ayrıştırdılar. Meral Akşener de HDP konusunda bu çizgide yer aldı. Bir diğer husus ise Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı meselesinde de İYİ Parti’den sürekli olarak olumsuz sesler çıktı. Yani Altılı Masa’da bir rahatsızlık varmış gibi bir görüntü var. Yine bir başka olay da Bağımsız Türkiye Partisi’ni İYİ Parti yedinci bir ortak olarak önerdi; ama en son yapılan pazartesi günkü toplantıda kabul görmedi. Dolayısıyla Erdoğan bütün bunların hesâbını da yapmış olabilir — yani Altılı Masa’da İYİ Parti ekseninde dönen birtakım tartışmaların, rahatsızlıkların. Ama bir diğer husus da tabiî ki kendisinin zayıflığı. Bunun özellikle altını çizmek lâzım. Böyle bir çağrı yaptığınız zaman, ona iyilik yapmıyorsunuz. Yani Erdoğan şöyle bir tavır takınmaya çalışıyor: Hani İYİ Parti’ye yanlıştan dönmesi için el uzatıyor. Halbuki buradaki esas maksadın, kendisinin seçimi garantilemek arayışı olduğu ortada. 

Metin Araç diyor ki: “İYİ Parti her an oyunbozanlık yapabilir, ama hiçbir şey değişmez. Çünkü CHP dönemi başlıyor.” CHP döneminin başladığını çok düşünmüyorum. İYİ Parti’nin oyunbozanlık yapabileceğini düşünen çok CHP’li olduğunu da biliyoruz. Fakat burada değişik vesîlelerle söylediğim bir şeyi tekrar söylemek istiyorum: Bu Masa’dan, Altılı Masa’dan kalkan kaybeder. Bunu özellikle vurgulamak lâzım. Oyunbozanlık yapan, birtakım tartışmalar açan, birtakım şeylere îtiraz edenler hep olacaktır. Bu büyük ölçüde Altılı Masa’daki iktidar pazarlıklarında ağırlık koymakla ilgilidir diye düşünüyorum. Meselâ İYİ Parti, Cumhur İttifâkı’na gitti diyelim. Akşener’in söylediği o sözü unutmamak lâzım: “Ben gitsem bile seçmen gelmez”. Hattâ teşkilâtın bile tamâmının geleceği şüpheli. Çünkü İYİ Parti’de çok ciddî bir Erdoğan ve MHP alerjisi de var. Onun dışında da İYİ Parti’ye yönelen seçmenlerin önemli bir kısmı, zâten merkezde yeni bir sağ parti arayışı içerisinde olduğu için gidiyor. Dolayısıyla İYİ Parti yöneticileri ya da parti olarak gittikleri zaman belki Erdoğan onlara bir şey sunar, bir şeyler kazanırlar. Ancak seçimden galip çıkmaları çok mümkün olmaz. Diyelim ki Erdoğan’a destek verdiler, ayrıldılar ve destek verdiler; seçimden galip çıkan İYİ Parti olmaz, yine Erdoğan olur. 

Muharrem Palaz da aynen bunu söylemiş: “ ‘Seçmenim buna karşı çıkar’ demişti. Seçmeni buna karşı çıkar. Sâdece şâhin veya milliyetçi kanat dediğimiz kişiler destekleyebilir. Bu durum İYİ Parti’yi küçültmez mi?” Sanmıyorum, hattâ tam tersine önünü de açabilir. Diyelim ki birileri terör vs. bahânesiyle İYİ Parti’den ayrılıp MHP’ye ya da bağımsız kalarak Cumhur İttifâkı’na destek verirlerse, bu İYİ Parti için bir tür arınma olur. Aynı Ümit Özdağ’ın zamânında ayrılması gibi. Ümit Özdağ parti içerisinde birçok iç çekişmeye, kavgaya, iktidar kavgasına vs. neden olan bir isimdi. Kendisi ayrılıp gidince İYİ Parti bir anlamda rahatladı. Tabiî bu arada Ümit Özdağ kendisi ayrı bir partide belli bir taban yakalayabildi; ama bunların ne kadarının İYİ Parti’den olduğu çok tartışmalıdır, onu özellikle söyleyeyim. Burada da, Erdoğan’ın bu çağrısından hareketle birileri Cumhur İttifâkı’na giderse –ki olabilir, izleyicimizin de belirttiği gibi özellikle daha milliyetçi iddialı kişiler gidebilir– bu, İYİ Parti’ye bence çok büyük bir zarar vermez; tam tersine İYİ Parti’nin daha rahat hareket etmesini, Akşener’in merkeze doğru daha rahat hareket etmesini kolaylaştırır. 

İpek Misçioğlu diyor ki: “Altılı Masa içerisinde bir çatlak sezilmiş ve bu değerlendirilmeye çalışılıyor olabilir mi?” Evet, demin zâten tam da bunu söylemeye çalıştım. İYİ Parti ekseninde yaşanan birbirinden farklı tartışmaların iktidar tarafından bir tür sûistîmal edilmek istenmesi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. 

Ümran Kardeş: “İYİ Parti’nin HDP yaklaşımını değiştirmek için cesâret bulması gerekiyor. İhtimal veriyor musunuz?” Son terör saldırısının ardından bu iyice zorlaştı. Olayın İçişleri Bakanı tarafından, devlet tarafından PKK’ya ve YPG’ye mâl edilmesi… Şimdi ifâdeler alınıyor, mahkeme süreci başlayacak, orada daha net göreceğiz, olayın arkasında kimin olduğunu daha açıktan görme imkânı olacak. Ama şu hâliyle bakıldığı zaman, resmî açıklamalara îtibâr ettiklerini düşünürsek, şu dönemde hele HDP konusunda İYİ Parti’den bir tavır değişikliği beklemek çok mümkün değil. Tam tersine kendi tavırlarının doğrulandığını düşünüyor olsalar gerek. 

“Bu çağrıyı yapmadan önce mutlaka İYİ Parti içerisinden birileriyle görüşmüşlerdir. Bundan da Akşener’in haberi olmadığını düşünüyorum. Siz ne dersiniz?” Birileriyle görüştüler mi, görüşüyorlar mı bilmiyorum. Ama eğer görüşüyorlarsa Akşener’in haberi muhakkak vardır. Ama bu parti içerisinde bir mesele olduğu için bunu çok ciddî bir kavga meselesi hâline getirmek istemiyorlardır — eğer bir görüşme varsa. Bu tür görüşmeler genellikle doğrudan olmaz, dolaylı olur. Ama zâten Erdoğan’ın çizdiği “yerli ve millî” diye bir kategori var. Örneğin en son olarak Deniz Baykal’ın kızı Prof. Aslı Baykal kendisini “yerli ve millî” olarak tanımladı. CHP’den istifa etmişti zâten. Muhtemelen o da Cumhur İttifâkı’na yönelecek. Tıpkı Mehmet Ali Çelebi gibi ya da Feyzioğlu gibi. Böyle bir furya da var. Bir yandan birtakım isimler, aslında belli bir tabanı olmayan; ama isimleri olan kişiler “yerli ve millî” deyip gidebiliyorlar. Yani onu Erdoğan ve Bahçeli bir mıknatıs gibi kullanıyor ve buraya birileri, zâten gideceği olan birileri, “Biz gidiyoruz. Çünkü yerli ve millîyiz. Bizim partimiz artık yerli ve millî değil” diyorlar. Örneğin şu âna kadar ayrılanların ve bundan sonra ayrılacak olanların, ayrılmaya meyyal olanların söylediği şeylerin büyük bir kısmı dış politika üzerine — açıkçası ıvır zıvır şeyler. Aslında bütün hikâye: Şu ya da bu nedenle ayrılmak istiyorlar. Demek ki öteki tarafta bir istikbal görüyorlar — yani Cumhur İttifâkı’nda. Bulundukları yerde kendilerine çok fazla bir değer atfedilmiyor olsa gerek ki gitmek istiyorlar. İYİ Parti’de de böyle birileri olabilir.

“İYİ Parti’yi millî-yerli saflara çağırmak aynı zamanda Cumhur İttifâkı seçmenlerinin İYİ Parti ilgisini artırmaz mı?” demiş İlker Kofoğlu. Tabii ki artırır. Burada aslında bu çağrıyı yaparak Erdoğan kendisinin zayıf; öteki tarafın ve İYİ Parti’nin de güçlü olduğunu bir şekilde söylemiş oluyor. Maksadı bu değil tabiî; ama bu tür okuyanlar olabilir. Bir de İYİ Parti’ye yönelik tereddütleri olan, hani o meşhur kararsız seçmen, AKP’ye ya da MHP’ye oy vermiş olup da şimdi vermek istemeyen, ama tereddüt eden seçmen için İYİ Parti’nin Erdoğan tarafından yerli ve millî normuna oturtulması onların geçişini kolaylaştırabilir. Evet, bu anlamda Erdoğan bir anlamda İYİ Parti’ye çalışmış oluyor izleyicimizin de dediği gibi. 

Muzaffer Nizam: “Eğer İYİ Parti Masa’dan kalkarsa Mansur Yavaş’ın adaylığı ve cumhurbaşkanlığı kesinleşir diye düşünüyorum.” Bu nasıl kesinleşecek? Mansur Yavaş İYİ Parti’nin adayı olacak ve seçilecek mi? Tam anlamadım. Yani İYİ Parti Masa’dan kalkarsa, Mansur Yavaş’ın adaylığının hiçbir şekilde gündeme geleceğini sanmıyorum. Masa tarafından getirilmeyecek. Masa’nın dışında gündeme nasıl getirilecek? İYİ Parti Masa’dan kalkarsa herhalde Erdoğan’ı destekleyecek. Yani Erdoğan ferâgat edip Mansur Yavaş’ı aday gösterecek değil. Tam anlayabilmiş değilim buradan ne kastedildiğini. 

Necla Çatak: “Meral Akşener bunu tabana anlatabilir mi?” Anlatamaz. Zâten kendisi de bunu böyle söyledi ve büyük bir ihtimalle bu sefer de aynı şekilde, daha önce yaptığı gibi bu çağrıyı reddedecek net bir şekilde. Öyle gözüküyor. Ama onun çağrıyı reddedecek olması, İYİ Parti’de tepeden tırnağa herkesin reddedeceği anlamına gelmeyebilir. Burada belli ki bir yatırım var. İktidar, iktidar ortakları İYİ Parti’ye bir şekilde çengel atmaya çalışıyorlar; partinin bütünü olmazsa bir parçasına. Burada Meral Akşener’in partisi ve kendisi için Cumhur İttifâkı’nda bir gelecek gördüğünü sanmıyorum. 

Bir izleyicimiz demiş ki: “Altılı Masa’dan kim kalkarsa kalksın muhâlefet seçimi kaybeder.” Buna çok emin değilim. Şöyle emin değilim: CHP ve İYİ Parti kaldığı müddetçe Masa’dan kalkacak diğer herhangi bir parti bu seçimi kaybettirmez. Zâten kimsenin de kalkacağını düşünmüyorum. Ama önemli olan o iki partinin orada durması. Diğerleri onlarla birlikte, onların yarattığı zeminde yer alıyorlar. Dolayısıyla iki parti dışındakilerden ayrılma olursa –ki herhangi bir işâret yok bu konuda– çok da fazla bir zarar göreceğini düşünmüyorum.

Fatih Narman meselâ demiş ki: “Altılı Masa’dan Davutoğlu ile Babacan kalkarsa Masa’nın ayakları daha sağlam yere basar.” Bu da bir grup muhâlifin düşüncesi. AKP’den kopan partileri hâlâ tam benimsememiş olan muhâlifler var. Onlardan biri olsa gerek Fatih Bey.

Mert demiş ki: “Tüm İYİ Partililer’in CHP ve Kılıçdaroğlu’na ağızlarına geleni rahatlıkla söylemeleri hakkında ne düşünüyorsunuz? CHP’den bir kez bile Meral Hanım aleyhine lâf söyleyen olmadı.” Hiç olmadı mı çok emin olamadım şu anda. Ama ilk cümle doğru. Evet, birçok kişi her vesîleyle CHP’ye ve Kılıçdaroğlu’na lâf söylüyorlar ve onu daha önce bâzı yayınlarda da dile getirmiştim. Bir anlamda nankörlük yapıyorlar. Hatırlanacaktır, seçim öncesi CHP eğer milletvekillerini sunmasaydı İYİ Parti’ye, İYİ Parti seçime bile katılamayacaktı neredeyse. Sonra dediler ki: “Biz onun karşılığını çoktan ödedik”. Ama bu yine de –bir ara Meral Akşener’in söylediği gibi– ömür boyu unutulmayacak bir şey. Bu biraz, biraz değil fazlasıyla ayıp oluyor. Tabiî ki eleştirirler ederler; ama bunları daha çok kendi aralarındaki tartışmalarda yapmaları gerekir ve kamuoyu önünde bu kadar açık bir şekilde birtakım şeyleri dile getirmeleri gerçekten yadırgatıcı. 

Ahmet Selim diyor ki: “Altılı Masa yapısı biraz hayâtın akışına ters değil mi? Siyâset dünyasında bir lider gelir, kitleler etrafında toplarken; Altılı Masa sipâriş usulü aday bulmaya çalışmıyor mu?” Olabilir. Şu andaki koşullar böyle. Böyle bir isim çıkmadı — herkesi peşinden sürükleyen. Öyle olsaydı bu Masa belki olmazdı. Bambaşka bir şekil olurdu. Muhâlefetin şu andaki yapısının elverdiği tek şey belki de bu. 

Ceyhun Kılınç demiş ki: “İYİ Parti’nin Masa’dan kalkması ve Cumhur İttifâkı’na katılması bu parti için en iyi senaryodur.” Nasıl en iyi senaryodur bu parti için? Çok çıkaramadım. Büyük bir ihtimalle katılmaları durumunda işler karışacak. Şöyle karışacak: Tabiî iktidâr kendine güç kazanmış hissedecek. Ama tam tersine İYİ Parti’nin şu anda gözüken %12-13 oyunun önemli bir kısmı diğer muhâlefet partilerine, özellikle de cumhurbaşkanlığı seçiminde muhâlefetin çıkaracağı adaya pekâlâ gidebilir. İkincisi, Cumhur İttifâkı’na katılması durumunda MHP ile yan yana ne yapacak? Tekrar birleşecekler mi? Tekrar MHP çatısı altında mı birleşecekler? Bahçeli, genel başkanlığı Meral Akşener’e mi verecek? Meral Akşener merkez sağda yeni bir lider olma ihtimâli varken, geleneksel olarak merkezde olmadığı bâriz olan bir partinin liderliğine mi râzı olacak? Ben bunun en iyi senaryo olduğu kanısında değilim. En iyi senaryo, İYİ Parti’nin muhâlefette kalarak kendini iyice merkez sağda yerleştirip %20’ler ve üstü oy alabilecek bir partiye dönüştürmesi olur. Cumhur İttifâkı’na gitmesi hâlinde parti olarak %10’u bile bulabileceğini açıkçası hiç düşünmüyorum — hattâ buna eminim. Az bir şey olur, oyları büyük ölçüde azalır. Ama Cumhur İttifâkı yeniden iktidâra gelirse, iktidardan pay alır. Ama şu hâliyle Altılı Masa’daki iktidar perspektifi daha fazla gibi gözüküyor. 

Gökhan Yıldız demiş ki: “Bence Akşener’in eli Altılı Masa’da daha da güçlendi. Onun göstereceği aday olacak. Belki de seçimi kazanacak.” Eli güçlenmiş olabilir; ama onun gösterdiği aday değil de Kılıçdaroğlu’nun gösterip, yani Akşener’i iknâ edeceği bir aday olur ve kazanır kazanmaz o ayrı — muhtemelen de kazanır. Ama adayın belirlenmesinde, adayı telâffuz edecek kişi Kılıçdaroğlu olacak, ama Meral Akşener’in burada mutâbık olması gerekecek. Böyle bir senaryo öngörüyoruz. 

Esra Duran demiş ki: “İYİ Parti’den çıkan farklı sesler bu zemini hazırlıyor bence. Masa’nın dağınık, hattâ Masa’nın içinde muhâlif olan gruplar var görüntüsü oluştu. Başta umutlanmış bir seçmen olarak gelinen bu tablo üzücü.” Evet, bu farklı seslerin Erdoğan’ın çağrısına zemin hazırladığı doğru. 

Özlem Gürses –evet, bu bizim Özlem, geçen de yine yayınıma yorum yazmıştı. En son Denizli’de DEVA Partisi’nin mitingini berâber izledik. Özlem’e buradan selâmlar– demiş ki: “AKP’nin bu çağrısından sonra istese de kalkamaz artık İYİ Parti” demiş. Evet, istese de kalkamaz. Bir de benim iddiam şu ki: Bu çağrıdan sonra kalmasıyla daha da güçlenir ve der ki: “Görüyorsunuz, Erdoğan benden, bizden korkuyor. Bizi çağırıyor, çünkü bizden korkuyor. O zayıf, biz güçlüyüz”. Aslında çok güçlü bir propaganda malzemesini de edinmiş oldu. Eğer Masa’dan kalkarsa, tabiî ki Özlem’in de dediği gibi, ne denecek? “Erdoğan bir çağırdı, bir bahâne bulup Masa’dan kalktılar” denecek. Dolayısıyla kalkma ihtimâlini büyük ölçüde Erdoğan sabote etmiş oluyor. Erdoğan bunları düşünmüyor mu? Bence artık bu tür ince hesaplar yapabilmekten uzaklaşmış bir durumda ve bir tür iktidârını kaybetmeme refleksiyle çok hatâ yapıyor. Sonuçta bu çağrısının hatâ olduğunu düşünüyorum. 

Burak Özcan demiş ki: “Daha önce MHP nasıl AK Parti’ye katıldıysa, Meral Akşener de o ittifâka katılacak. Akşener, başından bu yana Altılı Masa’yı istemiyordu.” Burak Bey, bunu nereden biliyorsunuz bilmiyorum; ama ben böyle düşünmüyorum. Başka sizin gibi düşünenler olabilir. Öyle bir zorunluluk, illâki Cumhur İttifâkı’na katılacak diye bir şey yok. Tabiî ki böyle bir ihtimal var. İhtimal olduğu için de bu yayını yapıyoruz. Ama bunu böyle mutlak bir olaymış gibi sunmak isâbetli değil bence.

Bir izleyicimiz demiş ki: “İYİ Parti Cumhur İttifâkı’na katılırsa o kadar söylediği cümleler ne olacak?” Şimdi açık konuşalım: Ben Meral Akşener’in birçok yurt gezisini izledim ve izleyenler bilir, Meclis grup konuşmalarını çok yakından, didik didik kelime sayarak okuyorum. Cumhur İttifâkı’na yönelik olarak öyle çok büyük, hani kavgada söylenmez lâflar etmiş değil. Meral Akşener’in eleştirileri –Erdoğan’ın muhâlefete yönelik suçlamaları, ettiği hakaretler bir düşünülürse– son derece kibar. Tabiî ki eleştiriyor ediyor; ama son derece kibar, ölçülü bir şekilde yapıyor bunu. Çok büyük, sert kavgalara girişmiyor. Meselâ Erdoğan’a “Bay Kriz” diyor. Yani şimdi “Bay Kriz” demek öyle çok da büyük, hakaretâmiz bir şey değil. Dolayısıyla hani, “Ne demişti de sonra ne oldu?” vs. diyecek bir durum çok fazla olmaz. Onu özellikle söylemek isterim. 

“Meral Akşener teşkilâtını kontrol etmekte zorlanıyor. Altılı Masa’daki elini zayıflatıyor. Babacan, Masa’da sağ merkez olarak ağırlık kazanıyor olabilir mi? Babacan sözcü gibi açıklamalar yapıyor.” Babacan’ın merkez sağda ağırlık kazandığını şu aşamada göremiyoruz. Sözcü gibi açıklamalar yapmasının nedeni; son toplantının ev sâhibi oydu, onun için o konuşuyordu. Ondan böyle bir algı oluşmuş olabilir, onu söyleyeyim. Meral Akşener’in birtakım zorluklar yaşadığı, İYİ Parti’nin oylarının kamuoyu araştırmalarında düşer gözüktüğü kesin; ama DEVA Partisi’nin de arttığı yok açıkçası. Dolayısıyla o düşüyor, o çıkıyor gibi bir olaydan bahsetmek mümkün değil.

Mustafa Yaylalı diyor ki: “Erdoğan’ın çağrısı olumsuz yanıt alacak. Umarım İYİ Parti kibar bir şekilde geri çevirir. AKP seçmeni açısından Altılı Masa’nın meşrûiyetini daha da artırır.” Evet, çok güzel bir yorum olmuş Mustafa Bey. Teşekkürler. Kibar bir şekilde geri çevirdiği zaman ne olur? “Evet, siz bizi çağırdınız. Çünkü bizi çok önemsiyorsunuz; ama kusura bakmayın, biz böyle hâlimizden memnunuz. Hattâ sizi de bekleriz” demiş olur. 

Bir izleyicimiz diyor ki: “İYİ Parti gerek söylemleriyle gerekse de geleceğe yönelik perspektifiyle MHP’nin türevi olmaktan kurtulamadı. Tam olarak neye muhâlefet ediyor anlamış değilim.” Özellikle ekonomi konusunda çok şeyler söylüyor Meral Akşener. Siyâsî-ideolojik konularda çok büyük bir kapışma yok. Ama bir Atatürk’e sâhip çıkma olayı vurgulu, güçlü bir şekilde var. Bir dönem çok ağırlıklı olarak kadın meselesinde duruş vardı. Ama onun dışında, Erdoğan’ın “yerli ve millî” diye kodladığı alanlarda çok ciddî bir kapışma içerisinde olduğu söylenemez.

Necla Çatak: “Erdoğan Altılı Masa’dan çekiniyor diyebilir miyiz?” Tabiî ki deriz. Bunu zâten hep belli ediyor, hattâ çok fazla belli ediyor. “Elini gösteriyor” denir buna. En büyük stratejisi de zâten muhâlefeti parçalamak. Yani kendi gücünü artıramayacağını görünce, muhâlefetin gücünü azaltmaya çalışıyor. Ama stratejisi bunun üzerine kurulu. 

Ömer Gedik demiş ki: “Sizce Meral Hanım AKP’nin kazanacağını düşünse her şeye rağmen Cumhur İttifâkı’na katılır mıydı? Ben katılacağını düşünüyorum. Çünkü siyâsetimiz ilkeler değil çıkarlar üzerine kurulu ve bu çok korkunç.” AKP’nin kazanacağını düşünse… Nasıl düşünecek? AKP’nin gerçekten kazanıyor olması lâzım. An îtibâriyle öyle değil. Sırf kazanacak diye, kazanma ihtimâli yüksek diye AKP’ye direksiyonu kırması birçok kişi için söz konusu olabilir. Tabiî her direksiyon kırana da Erdoğan, “Buyrun, gelin” diyecek midir ona da çok emin değilim. Meselâ bu uçaktaki konuşmasında adını bile anmadığı Gelecek ve DEVA partileri de gelmek, geri dönmek isterse alır mı meselâ? Sanmıyorum. Böyle ilkeler düzeyinde siyâset yapılmadığı büyük ölçüde doğru olsa da, İYİ Parti’nin, özellikle Meral Akşener’in Cumhur İttifâkı’na yönelik bir gelecek perspektifi olduğu kanısında değilim. Ama tabii ki siyâsette her şey mümkün.

Merve Arıcıbaşı: “Süleyman Soylu ile yolları ayırmak, İçişleri Bakanlığı pozisyonu gibi bir teklif düşünülüyor olabilir mi İYİ Parti’ye?” Vallahi ilk defa böyle bir şeyle karşılaşıyorum. İlginç bir spekülasyon. Süleyman Soylu, özellikle o son çok sert ABD çıkışıyla, açık ve net çıkışıyla bir meydan okudu. Ama bu meydan okuyuş sâdece ABD’ye değil, sanki aynı şekilde bir şekilde Erdoğan’a da meydan okumuş gibi geldi bana. Yolları ayrılır mı? Ayrılabilir. Süleyman Soylu’nun bakanlığı bitebilir. Kimileri çok güçlendiğini söylüyor; ama bence değil, çok güçlü değil. İçişleri Bakanlığı pozisyonu İYİ Parti’ye teklif edilir mi? Bu çok zorlama olur. Erdoğan daha kendi ekibinden, güvendiği birisini oraya getirmek ister herhalde. Öteki türlü gerçekten zâten bambaşka bir döneme girmiş oluruz. İçişleri Bakanlığı gibi önemli bir görevin İYİ Parti’den birisine ya da İYİ Parti’ye yakın birisine verilmesi demek, İYİ Parti’nin Cumhur İttifâkı’na katılması demek olur. Bambaşka bir dönem başlar. 

Burak Özcan diyor ki: “Siz tecrübeli bir gazetecisiniz. Türk sağının gerektiğinde nasıl manevralar yaptığını bilen birisiniz. Akşener’in Cumhur İttifâkı’na geçmesine neden böyle şaşırıyorsunuz?” Şaşırıyor değilim. Düşünmediğimi söylüyorum. Sağcılar manevra yapar; ama şu anda önü çok açık olan bir partiden bahsediyoruz. Yani bir geleceği var. Altılı Masa’nın ve İYİ Parti’nin bir geleceği var. Öteki tarafta bitmiş bir hikâye var. Burada yeni bir hikâye yazılabilecekken niye bitmiş bir hikâyeye yönelsin? Kimileri kızabilir; ama sağcı bile olsa bunu herhalde görüyordur diye söyleyeyim. Yani önü açık. Yoksa yatırım yapılacaksa, ileriye doğru yatırımın yeri Cumhur İttifâkı değil. Bakın, işte geçen gittiğim ve bâzılarının beni çok eleştirdiği o “Yüzyıl Toplantısı”nın sonunda, Erdoğan ortada, yanında Devlet Bahçeli ve Destici elini kaldırıyor. Türkiye’yi yeni bir yüzyıla taşıyacak olan üç isim bunlar. Burada ileriye yönelik herhangi bir şey görüyor musunuz? Burada dördüncü kişi niye olsun ki Meral Akşener? Bambaşka bir şeyi Altılı Masa’da pekâlâ kurguluyor olabilirler. 

“HDP, İYİ Parti’nin yerini alabilir mi?” Kesinlikle hayır. Böyle bir seçenek olmaz. Zâten HDP de böyle bir talepte bulunmaz diye düşünüyorum. 

“Muhâlefette seçimi kaybetme olasılığı arttıkça İYİ Parti’yi Cumhur İttifâkı’na Truva atı olarak gönderme fikri alternatif olarak belirmiş olabilir mi?” Yok, bu çok fazla komplo. Yani İYİ Parti gitsin Cumhur İttifâkı’na, içerden çökertsin filan. Altılı Masa’da böyle bir stratejik zekâ olsaydı, şu âna kadar bambaşka şeyler yapmış olurlardı. 

Civanmerd diyor ki: “İYİ Parti’nin HDP’yi veya adayı bahâne edip Altılı Masa’dan ayrılıp Cumhur İttifâkı’na da geçmediği durumda muhâlefet bloğunun adayının şansı hakkında ne düşünüyorsunuz?” Evet, böyle bir seçenek az da olsa olabilir. Yani “Ne Altılı Masa’dayım ne Cumhur İttifâkı’ndayım; kendi başıma seçime giriyorum. Hattâ kendi adayımı gösteriyorum cumhurbaşkanlığında” diyebilir. Seçim o zaman ikinci tura kalır. İkinci turda İYİ Parti seçmeninin hangi adaya oy vereceği belirleyici olur. O zaman da tabiî ki muhâlefetin adayının kim olduğu önemli olur. Yani İYİ Parti, diyelim ki Meral Akşener cumhurbaşkanı adayı oldu geçen sefer olduğu gibi. Erdoğan, Akşener ve diyelim ki İmamoğlu yarıştı ve seçim ikinci tura kaldı. İYİ Partililer İmamoğlu’na mı verir, Erdoğan’a mı verir? Onları şu anda kestirmek çok zor. Tabiî bunların hepsi çok spekülatif oluyor. 

“Erdoğan gidici olduğunu anladı” demiş Serhat Bey. Olabilir.

Mehmet Peker: “Genel bir soru: Masa kendine Altılı Masa diyerek olası katılım ve ayrılmalara karşı sanki bir önlem almış gibi. Sonuna kadar devam edeceklerdir bence.” Altılı diyerek yedili olmak istemediklerini göstermiş oldular, en son Bağımsız Türkiye Partisi’ni kabul etmeyerek. Ama birisi gidecek olsa da kimsenin zorla oturtacak hâli yok. Tabii bu arada bir web sayfası yaptılar: www.altilimasa.biz diye. Onu o zaman Beşli Masa, Dörtlü Masa diye değiştirmeleri gerekir.

Samet Yazıcı diyor ki: “Burak Bilgehan Hoca Twitter‘da şunu dedi: ”Erdoğan, İYİ Parti’nin Masa’dan ayrılmayacağının farkında. Amacı, İYİ Parti’yi Masa’ya ve Kılıçdaroğlu’nun adaylığına mahkûm etmek”. Katılıyorum bu iddiaya. Haftaya herhalde “Adını Koyalım”da yine tartışırız Burak’la bunu. Ben Erdoğan’ın gerçekten İYİ Parti’yi çağırdığını düşünüyorum. Yani bir hesap yaparak, “Ben böyle çağırayım. İYİ Parti şuna mecbur kalsın” vs. olduğunu düşünmüyorum. Erdoğan, İYİ Parti’yi çağırıyor, Meral Akşener’i çağırıyor. İhtiyâcı var ve gelebileceklerini de düşünüyor. Unutmayın, AKP’nin kuruluş sürecinde Meral Akşener vardı. Son anda, kurulmadan hemen önce ayrıldı. Birbirlerini tanıyan insanlar. Dolayısıyla Erdoğan çağırıyor. Ama bunu çok ümitvar şekilde mi yapıyor? Sanmıyorum; ama çağırıyor. Yani bunun bir taktik, oyun olduğu kanısında değilim. 

Mehmet Can Artuk: “Gelecek Partisi ve DEVA Partisi gibi partiler varken, Erdoğan neden hâlâ İYİ Parti’den umut besliyor? Bence muhâfazakâr partiler Cumhur İttifâkı’na geçse oyları daha fazla artabilir.” Öyle mi acaba? Sanmıyorum. Bu partiler zâten beklenenin aksine çok büyük çıkış yapamadılar. Onlar geçerse Erdoğan’ın oyu tabiî ki artar. Ama bu parti yönetimleri oraya giderse, onlarla berâber hareket eden seçmen ve bâzı partililer de gitmez, kalır. Yani bu olayın sâdece pazarlık meselesi olduğunu düşünmüyorum. Erdoğan’ın da Gelecek ve DEVA’yı isteyeceğini sanmıyorum. Gelecek ve DEVA’nın da Cumhur İttifâkı perspektifine sâhip olacaklarını pek tasavvur edemiyorum. 

Yesin Aydemir: “HDP büyük bir sorun olarak durmuyor mu İYİ Parti’de? Akşener bu dengeyi bir türlü tutturamadı. Sizce de öyle değil mi?” Evet, aynen böyle, bu dengeyi tutturamadı. Şimdi kongre süreci filan var. Ondan sonra yeni yönetimle berâber tutturur mu bilmiyorum; ama kongreyi yaptıktan sonra da seçime çok az bir zaman kalacak.

Serkan Zıhlı: “Sayın Meral Akşener, Kürtler’i de kapsayacak şekilde yeni bir milliyetçilik târifiyle çıkıp ters köşe yapar mı? Yaparsa etkileri çok büyük olmaz mı? Türkiye yeni bir yola girer”. Evet, dönem dönem oldu bu; meselâ Süleyman Demirel, “Kürt realitesini tanımak” diye çıktı Doğru Yol Partisi’yle ve iktidâra geldi. Benzer bir şeyi günümüze uygun bir şekilde Meral Akşener de pekâlâ yapabilir. Ama şu hâliyle yapacak gibi durmuyor. 

“Ruşen Bey, bu söylemler İYİ Parti önderliğinde yeni bir ittifâka götürebilir mi? Meselâ Yeniden Refah, DEVA, Gelecek gibi sağ partiler.” İYİ Parti’nin DEVA ve Gelecek’le bir sorunu var. Ben öyle düşünüyorum. Onlarla ayrı bir ittifak kurmak isteyeceği gibi bir şey pek aklıma gelmiyor. CHP ile tatlı sert bir ilişkiyle yola devam etmeyi tercih edecektir. Çünkü CHP ile birlikte girildiği zaman bir iktidar aritmetiğini oluşturabilme şansı var. Ama diğer partilerle bunu yapması çok mümkün değil. 

O kadar çok yorum ve soru geliyor ki hepsine yetişemeyeceğim. 

“Dün akşam Halk TV’de Hediye Levent’i dinlediniz mi? Dinlediyseniz anlattıkları hakkında ne düşünüyorsunuz?” Dinlemedim; ama galiba başlık olarak biliyorum ne dediğini, terör saldırısıyla ilgili olarak. Hediye, o bölgeyi çok iyi bilen birisidir. Onun için onun görüşlerini önemserim; ama birebir dinlemediğim için şu anda bir şey söylemek istemem. 

“Akşener’in Masa’da yarattığı görüş ayrılığının nihâî hedefinin kendini aday göstermek değil; Kılıçdaroğlu’nun aday olmamasını sağlamak olduğunu düşünüyorum. Bunu başaracağını Akşener de biliyor. Masa’da kalacak.” Zâten son günlerde Kılıçdaroğlu’nun adını aday olarak çok da fazla telaffuz etmiyoruz. Yine tabiî ilk akla gelen isim o; ama şimdi Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş daha fazla gündeme geliyor. İzleyicimizin dediği gibi, Akşener, Kılıçdaroğlu dışında bir adayın, o belediye başkanlarından birisinin olmasını tercih ediyor olabilir. Kimilerine göre de tam tersi. Meselâ Levent Gültekin ısrarla, biliyorsunuz, onları istemediğini söylüyor. 

Oğul Çetintaş: “ ‘Resmî açıklamalara îtibar etmek’ ile İYİ Parti’nin Cumhur İttifâkı’na çağırılması, resmî söylemin kabulünün istenmesidir. Bu çağrıya en doğru cevap, Taksim saldırısındaki resmî söylemi reddetmesi olur.” Bu olayı bir Taksim saldırısı olarak görmemek lâzım. Daha geniş bir olay. Erdoğan bu vesîleyle bu çağrıyı yaptı; ama bunun da ötesinde bir mesele bu. Erdoğan onu bir duruşa çağırıyor. Yani o “yerli ve millî” dediği bir perspektif, o perspektife çağırıyor. Yani “Senin yerin aslında burası. Sen bizdensin, onlardan değilsin” diyor. Orada tabiî ki kararı verecek olan Akşener.

İzak Palti: “Süleyman Soylu’nun hem görevinden hem partiden istifâ ettikten sonra yeni bir parti kurup olayların yönünü değiştirmesi söz konusu olabilir mi?” Neyse. Ancak kendi yönünü değiştirmiş olur. Onun kuracağı bir partinin bir karşılığı olmaz. Eğer ayrılırsa muhtemelen MHP’de yer alır ya da benzer bir tutumda yer alır. Süleyman Soylu bu şansını, ilk istifâ edip istifâsı kabul edilmediği zaman bence kaybetti. O târihlerde yaptığım yorumları dinleyip hayal meyal hatırlayanlar bilirler. O târihlerde önü açıktı ve bence ayrılıp İYİ Parti’ye katılması onun için çok isâbetli olurdu. İYİ Parti’ye de olurdu ve o zaman bu şimdi gördüğümüz o keskin dilini de bırakır, daha böyle özgürlüklerden filan bahseden bir siyâsetçi konumuna dönerdi. Eskiden bir ara öyleydi çünkü. Artık böyle bir şansı olduğu kanısında değilim. 

“2024 yerel seçimlerinde İYİ Parti’nin birçok belediye kazanacağını düşünüyorum.” Önce bir şu normal seçimi geçelim, o zaman bakarız ona. 

“Akşener, Erdoğan için nerede daha kullanışlı? Millet İttifâkı’nda mı yoksa Cumhur İttifâkı’nda mı?” Hüseyin Canbolat sormuş. Erdoğan, Akşener’i kullanamıyor. Zâten onun yörüngesinde, Erdoğan’ın direktifiyle hareket ediyor diye düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz bence. Erdoğan tabiî ki onu yanında görmek istiyor. Ama yanında göremeyeceğe de benziyor. 

“İmamoğlu aday olursa Akşener iktidârın parçası olmakta zorlanır. Hattâ İmamoğlu parlamenter seçimde başbakanlığa, Kılıçdaroğlu da cumhurbaşkanlığına geçebilir.”

Yavaş yavaş toparlayalım. 

“İktidar yeniden çözüm sürecine gidecekse, MHP yerine İYİ Parti’yi tercih etmiş olabilir mi?” İktidâr yeniden çözüm sürecine filan girmeyecek. MHP yerine İYİ Parti’yi tercih etmesi söz konusu değil. Her şeyi “mış gibi” yaparak, MHP’nin yanına İYİ Parti’yi de katmak istiyor. Benim görüşüm bu yönde. Yani bu çözüm süreci olaylarının hiçbir karşılığı yok. Bunu bekleyenler var; ama karşılığı yok. 

Evet, biraz daha bakıyorum. 

“Erdoğan yakında Aslı Baykal’a AK Parti rozeti takar.” Muhtemelen öyle olacak, öyle gözüküyor.

Evet, bayağı yoğun bir yayın oldu.

Kıvanç Öztürk: “Meral Akşener, muhâlefeti özellikle HDP konusunda kilitleyerek iktidar için en kullanışlı yerinde değil mi?” Böyle düşünmüyorum. Bu her an çözülebilecek bir mesele. Tabiî ki önemli bir sorun; ama çözülebilecek bir mesele. O Masa’yı dağıtmak için en kolay yerin İYİ Parti olduğunu düşünüyorlar. Şöyle düşünün: CHP var, İYİ Parti var, Gelecek var, DEVA var, Saadet var ve Demokrat Parti var. Saadet’i daha önce bölmeye çalıştılar Oğuzhan Asiltürk’le, ama Oğuzhan Bey hayâtını kaybetti ve son kongrede tekrar Temel Karamollaoğlu kazandı. Demokrat Parti’yi yanına çekse de çok fazla bir şey değişmeyecek. Gelecek ve DEVA’yı zâten istemeyebilir Erdoğan. Onları çok fazla hedefine koyacak değil. CHP’yi ne yapıyor? CHP’yi içeriden çözmeye çalışıyor. CHP’nin içerisinden birtakım sesler çıkartmaya, birtakım kopuşlar yaşatmaya çalışıyor. İşte “yerli ve millî” CHP’liler, Atatürk bahânesiyle CHP’den ayrılmak isteyenler filan. Meselâ Aslı Baykal Atatürkçü duruş sergiliyor — yani kendisine göre. Ama orada sonuçta geriye bir tek İYİ Parti kalıyor. İYİ Parti’yi olabilecek bir şey olarak görüyorlar. Ama gördüğüm kadarıyla olamayacak. Fakat bize de konuşacak bir konu hediye etmiş oldu Erdoğan. Bakalım: Akşener bugün İzmir’de. Muhtemelen kendisine bu sorulacaktır, sorulmuştur belki. Onun ne cevap vereceğini göreceğiz. Geçen seferkilerde sosyal medya üzerinden esprili cevaplar vermişti. Muhtemelen bu sefer de öyle olacaktır. 

Evet, sizlerin katılımıyla çok güzel bir yayın yaptık. Hep böyle oluyor. Eksik olmayın destekleriniz için. Ben de sizlerin görüşlerinizi, sorularınızı iyi yönetebilmişimdir diye umuyorum. Hepinize çok teşekkür ediyorum. Medyascope’a desteklerinizi, YouTube üzerinden ya da Patreon üzerinden yapmanızı ricâ ediyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.