Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Erdoğan düştüğü yerden kalkabilecek mi?

AKP İstanbul İl Başkanlığı dün (27 Kasım) İstanbul’daki NEF Stadyumu’nda “Büyük İstanbul Buluşması” olarak da bilinen “İstanbul’un Sözü: Birlik, İrade, Zafer Programı”nı düzenledi. Programa katılan AKP lideri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan parti teşkilatını seferberliğe çağırdı.

Bugün (28 Kasım) ise Ankara-Bilkent Otel’de Altılı Masa’nın Anayasa Değişikliği önerisi açıklandı.

Ruşen Çakır, iki toplantı arasındaki farkları, Altılı Masa’nın ve iktidarın seçim sürecindeki yol haritalarını ve Erdoğan’ın “94 ruhunu geri kazanma” çabalarının ne kadar gerçekçi olduğunu yorumladı.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler, iyi haftalar. Ankara’da bu sabah Bilkent Oteli’nde Altılı Masa’nın anayasa değişikliği paketiyle ilgili toplantısını izledim. Bayağı geniş kapsamlı bir sunum oldu. Altı lider de geldi ve partilerin genel başkan yardımcıları genellikle sırayla düşündükleri anayasa değişikliklerini anlattılar. Ardından Demokrat Parti’de, Altılı Masa’nın 9. buluşması başladı. Diğer gazeteci arkadaşlarla birlikte partinin önüne gittik, liderlerin tek tek gelmesini gördük ve hâlâ toplantı sürüyor. Muhtemelen akşam saatlerinde toplantının sonuç bildirgesi açıklanacak. Ama çok da fazla bir beklenti olduğunu söylemek mümkün değil.

Ben size bambaşka bir şeyden bahsedeceğim: Dün İstanbul’da izlediğim, Nef Ali Sami Yen Stadyumu’nda yapılan, İstanbul AKP İl Örgütü’nün düzenlediği buluşma — ki Cumhurbaşkanı Erdoğan o buluşmaya katıldı ve bir konuşma yaptı. Stadın önemli bir bölümü dolmuştu AKP’liler tarafından. Neden ondan bahsediyorum? Dün akşam Ana Haber Bülteni’nde yorumladım. Bâzı şeyleri tekrarlamış olacağım; fakat özellikle buraya gelince, dün akşam AKP’nin bu buluşmasını izleyip bugün de Altılı Masa’nın faaliyetlerini izleyince, arada çok büyük farklar olduğunu gördüm ve bunları biraz anlatmak istiyorum. Bu farkları Altılı Masa’nın Bilkent’teki toplantısında Masa’nın farklı partilerinden yöneticilerle sohbet ederken de biraz anlatmaya çalıştım, bunları tartışmaya çalıştım. Ama çok fazla konuşmak istemediklerini gördüm. Daha çok kendi işlerine odaklanmak iddiasındalardı. Ama aradaki fark şu, çok net bir şekilde görülüyor: Erdoğan çoktan seçim startını vermiş durumda; Altılı Masa şu hâliyle bakıldığı zaman bir seçim startı verebilmiş değil. Sâdece başkan adayının, ortak adayın kim olduğu meselesinden bahsetmiyorum. 

Meselâ bugünkü toplantı, çok önemli bir toplantıydı: Anayasa değişikliği. Ama orada da gördük ki — bütün parti yetkilileri de bunu böyle beyan ettiler, dediler ki: “Bu düşündüğümüz değişiklikleri seçimden sonra Meclis’te hemen gündeme getireceğiz” — ama seçimden sonra. Fakat öncesi var, seçim var. Seçimi nasıl kazanacaksınız? Seçime nasıl hazırlanıyorsunuz? Bu gibi sorular şu aşamada hâlâ cevapsız. Öte yandan Erdoğan seçim hazırlıklarını çok ciddî bir şekilde başlatmış durumda. Devletin tüm imkânları kullanılıyor. Bunu fark ediyoruz, görüyoruz. Dünkü buluşma bunu çok daha iyi görmeme –görmemize diyemeyeceğim; ama en azından benim görmeme– neden oldu. Zîra İstanbul Erdoğan’ın gözbebeği. İstanbul, Erdoğan’ın Türkiye’yi kazanmadaki ilk başlangıç noktası. “İstanbul’u kazanan, Türkiye’yi kazanır” lâfı onundu ve nitekim öyle oldu. Fakat şimdi de en son seçimde, 2019 yerel seçiminde İstanbul’u kaybetti. Sâdece İstanbul’u değildi; ama özellikle İstanbul’u kaybetti ve bu, onun perspektifinden bakıldığında aynı zamanda Türkiye’yi kaybedeceği anlamına geliyor, Erdoğan da bunun çok ciddî bir şekilde farkında. Bunu tersine çevirmek istiyor. Yayının başlığında söylediğim gibi, düştüğü yerden kalkmak istiyor. Önümüzdeki seçimlerde, tabiî ki tüm Türkiye önemli, yurtdışındaki sandıklar da önemli; fakat en önemli yer büyükşehirler ve en önemli yer İstanbul. Yine böyle olacağını düşünüyorum, herhalde kimse buna şaşırmayacaktır; İstanbul’u kazanan bu seçimleri de kazanacak ve bir anlamda Türkiye’yi de kazanacak.

Baktığımız zaman, İstanbul’da CHP örgütünün çok ciddî çalışmaları var. Diğer partiler de çalışıyorlar. CHP Maltepe’de bir miting yaptı; ama aradan bayağı bir zaman geçti. Öte yandan Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu bir şeyler yapıyor, sürekli bir şekilde medyanın gündemine gelmeye çalışıyor ve adı cumhurbaşkanı adayı olarak geçiyor; ama hâlâ bir belirsizlik var. Muhâlefet böyle bir ortamda; ama iktidar ne yapıyor? Dünkü toplantıda gördük, orada bunu vurguladılar; 39 ilçenin 23’ünde belediyeler zâten AKP’de. Bir tânesi de –bildiğim kadarıyla Silivri– MHP’de ve buralarda belediye imkânları, belediyeye ek olarak devlet imkânlarıyla çok büyük bir seferberlik hâlinde olduklarını anlattılar. Tek tek tüm kapıları çalacaklarını anlattılar. Erdoğan tâlîmat verdi; her üye bir kişiyi daha üye yapsın tâlîmâtı verdi. Olur olmaz, o ayrı bir mesele; fakat bu tâlîmat ortada. 

Erdoğan, dün akşam soğukta bir stadyumda binlerce kişinin karşısına çıktı. O binlerce kişi onu o soğukta 2 saat bekledi, daha sonra da dinledi. Diğer toplantılara, geçmişte yaşanan birtakım toplantılara kıyasla baktığımız zaman dün akşamki toplantı eski günlerdeki gibi değil. Onu özellikle vurgulamak lâzım. Fakat orada en dikkat çekici husus şu: Eski günleri arayan bir Erdoğan var, eski günleri canlandırmaya çalışan bir Erdoğan var ve İstanbul teşkilâtı var. İstanbul İl Başkanlığı’na getirilen Osman Nuri Kabaktepe Saadet Partisi’ndeydi, yakın bir zamanda AKP’ye geçmişti ve AKP’nin İstanbul İl Başkanlığı’na getirildikten sonra –çevresindekilerle de konuştum– en büyük amacının “94 Rûhu”nu yeniden yaşatmak olduğunu söylediler. “94 Rûhu”ndan kasıt: 1994 Mart yerel seçimleri, Erdoğan’ın İstanbul’da kazandığı seçim. Orada nasıl bir seçim stratejisi izlemişti Refah Partisi? Kapı kapı dolaştılar; kadınlar, gençler dolaştı. Kendilerinden olmayanlara gittiler ve ısrarla kendilerinin farklı olduğunu anlatmaya çalıştılar. O zamanlar marjinal bir parti olarak görünen Refah Partisi, orada ilk olarak o imajı, o imgeyi, o algıyı kırmayı başardı ve diğer merkez partilerin adaylarının birbirleriyle savaşmasından da istifâde ederek İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni Erdoğan kazandı. 

Orada seçimin sloganı çok ilginç — o târihleri yaşayanlar hatırlayacaktır: “Tamam inşallah” diye bir slogandı. Ama o slogan kampanya boyunca karşımıza çıkmadı. Seçimden önce son gün, seçim yasaklarının başladığı, yani başlamasına yakın İstanbul sokaklarında “Tamam inşallah” afişleri vardı ve insanlar birden şaşırdılar. Daha önce bilmedikleri, duymadıkları bir slogandı. “Tamam inşallah”ı gördüler, özellikle Refah Partisi’nden korkan, tedirgin olan kişiler bundan rahatsız oldu. Ama dediler ki: “Bunların zâten hiçbir kazanma şansı yok. Kendilerini kandırıyorlar”. Fakat ne oldu? O slogan gerçekleşti. Gerçekten de Erdoğan kazandı. Dün işte orada bir animasyon, bir canlandırma yapıldı; Erdoğan’ın resmi indirilirken aynı anda yanında “Tamam inşallah” sloganının indirilmiş olması hiç de rastlantı değil. “94 Rûhu”nu canlandırmak istiyor Adalet ve Kalkınma Partisi — daha doğrusu Erdoğan. Bu mümkün mü? Bana göre mümkün değil. Artık burada, 94 yılındaki gibi bir dâvâ ve dâvânın lideri –yani o târihte Erbakan’dı, bu târihte Erdoğan– bunlar birbirine benzemiyor. Dün bir parti vardı, insanların fedâkârlık yaptıkları. Tamâmen kendilerini bağlı kıldıkları bir parti vardı ve o parti için her şeyi yapabilecek, her şeyden vazgeçebilecek insanlar vardı. Bugün böyle bir parti yok. Bugün, oradaki bir yabancı gazeteciye de söylediğim gibi, bir dâvâ partisinden ziyâde bir âile şirketi söz konusu. Hattâ burada, yine de hâlâ buraya bağlanan insanların, Erdoğan’a bağlanan insanların, dâvâya olmasa bile, kendi tâbirleriyle Reis’e bağlanan insanların olduğu muhakkak. Bu insanların büyük bir kısmı, tabiî ki özellikle 20 yıllık iktidar döneminde iktidar nimetlerinden de yararlandılar. Yani fedâkârlıktan ziyâde kazanım elde ediyorlar. Ama her halükârda çok basitçe şunu biliyoruz ki bunları kaybetmek istemiyorlar ve bu anlamda da Erdoğan’a çok sıkı sıkıya bir bağlılık var. Yani eskiden bir dâvâya bağlılık söz konusuyken, şimdi bir şahısla bir çıkar ilişkisi üzerinden de olsa, bir bağlılık söz konusu; ama bunun çok ciddî bir şekilde dinî, millî, yerli vs. sosları da var.

Bütün bunun dışında şunu görüyoruz: İşi çok ciddîye alan bir Erdoğan var. Erdoğan için en çok söylenen şey: Bir seçim sihirbazı. Yani girdiği referandum ve seçimleri kazanmayı bilen birisi. Hepsini olmasa bile birçoğunu kazandı. Son yerel seçimleri kaybetmesi, bence onun için yeni bir dönemin başlangıcıydı. Artık eski seçim sihirbazı Erdoğan yok, diye düşündük.

Fakat orada ilginç bir şey oldu, bunu özellikle vurgulamak istiyorum: İstanbul seçiminin Erdoğan ve cephesinde yarattığı hayal kırıklığı ve bozgun ruhuna denk gelecek, muhâlefette bir zafer heyecânı yaşanmadı. Yaşandıysa bile birkaç gün sürdü. Daha sonra muhâlefet bunun üzerine yattı. Bunun üzerinden hareketle iktidârı, Erdoğan’ı sürekli rahatsız edecek, sürekli tedirgin edecek çıkışlar yapamadı. Çok ilginç bir şey oldu ve o büyük bozgundan, bozgunun ruh hâlinden iktidar, muhâlefet sâyesinde büyük ölçüde sıyrıldı. Hâlâ bu bozgun görülüyor. Dünkü stadyumda bunu gördüm çok net bir şekilde insanlarda. Büyükşehir ellerinde değil. Onu kaybetmiş olmanın acısını hâlâ çok ciddî bir şekilde yaşıyorlar. Fakat kendi aralarında bununla yaşamayı bir şekilde öğrenmişler. Bunun geçici olduğunu düşünüyorlar. Halbuki muhâlefetin onlara, bunun hiç de geçici olmadığını her gün hatırlatabilmesi gerekiyordu. Bunu yapamadılar ve şu hâliyle bakıldığı zaman, muhâlefet tarafından çok zorlanmayan bir Erdoğan söz konusu.

Hep Erdoğan diyorum; çünkü Erdoğan’dan başka hiçbir şey yok. Bütün toplantılarda, daha önce gittiğim “Türkiye Vizyonu” konusunda yaptığım değerlendirmede de söylemiştim. Bütün videolar Erdoğan’la başlayıp Erdoğan’la bitiyor. Bütün sloganlar Erdoğan’la başlayıp Erdoğan’la bitiyor. Her yerde Erdoğan var, başka birisi yok. Bir de tabiî burada ilginç bir not düşeyim. Erdoğan’ın geçmişten videoları var; daha gençlik hâli var, ilk başbakan olduğu zamanlar var vs. ve o seçilen videoların içerisinde hiç sakıncalı isim yok. “Sakıncalı isim” derken neyi kastediyorum? AKP’den kopmuş olanlar; meselâ bir Abdullah Gül, Ali Babacan, Davutoğlu yok. Erdoğan bunlarla berâber yıllarca ülkeyi yönetmemiş gibi, onlarla yan yana açılış yapmamış, o toplantı bu toplantı gitmemiş gibi, özel olarak sâdece Erdoğan’ın, bir de kim olduklarını bilmediğimiz, kendi hâlinde insanların olduğu görüntüler sunuluyor bize. 20 yılın özeti de Erdoğan olarak sunuluyor ve şu hâliyle bakıldığı zaman, Erdoğan, hem seçimi kaybetme endîşesiyle tedirgin hem de şu hâliyle yalnız başına kampanya yapan bir siyâsetçi ve rakipsiz. Yani şu anlamda rakipsiz: Sâhada şu hâliyle bakıldığında Erdoğan’ın karşısında kimse yok. İstanbul örgütünün söylediği gibi bütün kapılar çalındı mı çalınmadı mı, bu çalınan kapılardan nasıl tepkiler alındı alınmadı; bunların hepsi tartışılır. Ama şunu biliyoruz ki bir tâlîmat var, “Bütün kapılar çalınsın” tâlîmâtı ve bütün kapıları çalmaya niyetlenen ve o çalınan kapılardaki insanları iknâ etmek için her türlü yöntemi, imkânı kullanmaya hazır bir teşkilât var. 

Teşkilât eskisi kadar adanmış olmayabilir, çok fazla çıkarına düşkün insanlardan oluşuyor denilebilir vs.. Ama ortada bir yol haritası var, bunu görüyoruz. Dün o stadyumda ben onu gördüm. İstanbul için saptanan bu yol haritasının bütün Türkiye için saptanmış olduğunu kolaylıkla düşünebiliriz. Ama öte yandan bu sabah geldiğim Ankara’da, konuştuğum muhâlefet partilerinden kişilerde ortada bir yol haritası göremedim. Bir yol var, var. İşte, Demokrat Parti’de bütün liderler toplandı. Bir şeyler açıklanacak ve yine diyecekler ki: “Bizim adayımız 13. Cumhurbaşkanı olacak. Her şey çok güzel olacak” diyecekler. Ama Erdoğan’ın, iktidârın gösterdiği şekilde bir kampanyayı henüz gösteremiyorlar. Dolayısıyla İstanbul, tüm Türkiye ama öncelikle İstanbul, Türkiye’nin kaderinde çok önemli. Bunun en çok farkında olan kişinin Erdoğan olduğu muhakkak ve İstanbul’u geri almak, düştüğü yerden kalkmak için her şeyi yapıyor ve yapacak. Muhâlefet bakalım ne yapacak? Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.