Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Yine yeniden BİM olayı: Savaş kızışıyor

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Katar dönüşü (21 Kasım) uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı. Artan enflasyonla ilgili zincir marketlerin de sorumlu olduğunu söyleyen Erdoğan, “Para cezası demek ki bunları ıslah etmiyor. Para cezasının dışında atılacak adımları da ilk kabine toplantımızda inşallah masaya yatırırız ve oradan da bunların üzerine ayrıca gideriz. Değişik öneriler var. Bütün mesele yaptırımın çok daha ağır olması. Bu bunlara ürkütücü gelebilir. Bunu halletmek lazım” dedi.

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin 22 Kasım’daki grup toplantısında, “Sürekli zam yapan zincir marketlerin FETÖ ile irtibatlarının araştırılması gerektiğini düşünüyorum. Açgözlülere müsamaha gösterilmemelidir. Mutfaklarımıza karabasan gibi çöken kim varsa, iki yakasından tutmak devletin asli vazifesidir” diyerek zincir marketleri hedef gösterdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan dün (30 Kasım) partisinin genel merkezinde Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’nda zincir marketlerdeki fiyat artışlarını eleştirerek, “Biz vatandaşımıza özellikle mağdur olmayacak şekilde ekonomik desteklerimizi sürdürmeye devam ediyoruz. Burada ciddi bir sorun yaşıyoruz. O da medya. Yatıyorlar, kalkıyorlar, market de market. Yaptıkları başka iş yok. Bu haftaki kabine toplantısında da söyledim. Kontrollerimizi daha da sıklaştıracağız. Fiyat farklılıklarını gidermenin yollarını arayacağız. Birçok birimlerde ekonomide farklılıklar var. Fiyat İstikrar Komitesi ile bunların takibini yapacağız” dedi.

İktidara yakın medya organları da zincir marketleri hedef alan yayınlar yaptı.

Gıda Perakendecileri Derneği Başkanı ve BİM İcra Kurulu Üyesi Galip Aykaç, 7. Private Label Zirvesi’nde konuştu. Aykaç, geçen yıl zincir marketlere ceza yağdırılmasına, iktidara yakınlığıyla bilinen medya kuruluşlarına ve son günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zincir marketlerle ilgili açıklamalarına yanıt verdi. Aykaç, iktidara yakınlığıyla bilinen medya kuruluşlarını “Bre ahlaksızlar, sizlere bundan sonra sizin tonunuzda cevap vereceğim bilesiniz” diyerek sert sözlerle eleştirdi.

İktidar ve iktidara yakın medya organları neden zincir marketleri hedef gösteriyor? Zincir marketlere kayyum atanır mı? Aykaç’ın açıklamaları ne anlama geliyor? Ruşen Çakır yorumladı.

Ruşen Çakır’ın yayında bahsettiği daha önceki analizlerini izleyebilirsiniz:

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. Öncelikle yayınımın başlığını açıklamak istiyorum. “Yine yeniden BİM olayı” diye attım başlığı ve “Savaş kızışıyor” dedim. Neden böyle dedim? Çünkü 11 Mart 2019’da “BİM olayı” diye bir yayın yapmıştım. O târihte, hatırlayanlar olacaktır, A Haber’de BİM marketler zinciri hakkında çok aleyhte yayınlar yapıldı, haberler yapıldı, saldırıya uğradılar. Bu ilk başta bir basın kuruluşunun, medya kuruluşunun bir özel şirketle arasındaki bir sorun olarak görülebilirdi; ama BİM’in sâhiplerinin Türkiye’nin önde gelen İslâmî gruplarından Nakşîbendîliğin Erenköy Cemaati olması işi birazcık farklı kılıyordu. Çünkü Erenköy Cemaati, Türkiye’de kendinden çok söz ettirmek istemeyen; ama güçlü, Topbaş Âilesi’nin ağırlıkta olduğu ve âilenin bâzı fertlerinin özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’la çok yakın olduğunu bildiğimiz bir yapı. Dolayısıyla bu olay ilgi çekiciydi. Ama dendi ki bir reklâm meselesi var. BİM istedikleri kadar îlân vermediği için bunun yapıldığı söylendi. Ben pek îtibâr etmedim; tabiî ki o da vardır belki, ama işin içerisinde başka bir şey olabilir diye. Tarîkat-siyâset ilişkisinin yeni bir boyutu mu var sorusu önemliydi. Özellikle de Erdoğan’ın bu kadar yakın olduğu kişilerin, Erdoğan’ın doğrudan denetiminde olan bir yayın kuruluşunda hedef alınması başlı başına ilginçti. 

Sonra “Yeniden BİM olayı” diye bir yayın yaptım. Onun târihi de 29 Ekim 2021. Yani bir buçuk yıl sonra oluyor. Sabah Grubu’yla BİM arasında yaşanan olayın ardından sanki durdu gibi düşündüğümüz sürtüşme durmadı. Sürekli olarak zincir marketlere iktidardan birtakım açıklamalar geldi, suçlamalar geldi ᅳErdoğan başta olmak üzereᅳ; ama her türlü sözcüsü, sanki Türkiye’de ekonomide çok ciddî sorunlar yokmuş gibi, özellikle tüketici mallarındaki enflasyonu doğrudan zincir marketlerin üzerine yıkmaya çalıştılar ve bu arada da Tarım Kredi Kooperatifleri’ni öne çıkartıp, onlarla bir tür rekabet ettirmeye çalıştılar. 2021 Ekim ayının sonunda çok büyük cezâlar geldi. En büyük cezâ BİM’e: 958 milyon lira, yani 1 milyar liraya yakın. Yeni Mağazacılık: 646 milyon, Migros: 517 milyon, ŞOK: 384 milyon, Carrefour 142 milyon diye devam ediyor ve bu da gösterdi ki bu olay kolay kolay bitmiyor. Tabiî ki yine ilk akla gelen husus şu: İşte, ekonominin sorumluluğunu marketlere atıyorlar, ucuz popülizm yapıyorlar vs.. Fakat yine burada başı BİM’in çekmesi, iktidar yanlısı birtakım yorumcuların her vesileyle BİM’in adını anarak ya da bâzen “Üç harfliler” diyerek ᅳtabiî burada üç harfliler derken “cin”e gönderme yapılıyor, bir anlamda karalıyorlar BİM’iᅳ saldırılarını sürdürdüler. BİM öncelikli hedef oldu. Yani BİM bir anlamda günah keçisi oluyor, bütün marketlerin günahını ona yüklüyorlar gibi düşünülebilir; ama bakıldığı zaman, meselâ bir Migros zincir marketleri ilk akla gelen büyüklerden birisi. Sonuçta orada işin bir siyâsî boyutu olduğu iyice belli olmuştu.

Şunu hatırlatayım, o ilginç — 11 Mart 2019’da yaptığım yayında şöyle bir şey söylemiştim, şimdi hâfıza tazelemek anlamında: “Acaba yeni kurulması düşünülen partilere BİM ya da Erenköy Cemaati’nin önde gelenleri finansal destek mi veriyor, verecek mi? Bunu engellemek mi istiyorlar?” diye bir soru sormuştum. Henüz Gelecek ve DEVA yoktu; ama olmak üzereydiler. O bir soru olarak duruyordu ortada. Daha sonra 2021 Ekim ayında çok daha değişik bir olay gelişti öncesinde. Cumhuriyet Halk Partisi ile Erenköy Dergâhı’nın ya da Cemaati’nin yakınlaştığı rivâyet edildi ve yine Sabah Grubu’nda bir tâziye ziyâretini, Kılıçdaroğlu’nun cemaatin önde gelen isimlerinden birisinin ölümünün ardından yaptığı tâziye ziyâretini çok ciddî bir şekilde büyük bir gazetecilik olayıymış gibi sundular ve hedef gösterdiler. Orada da işin renginin iyice değiştiğini düşündük.

Bu arada bütün bu süreç içerisinde zincir marketlere yönelik suçlamalar vs. devam etti. En son baktığımızda, Erdoğan, Dünya Kupası açılış maçının ardından Katar dönüşünde çok ilginç bir lâf etti, cümleler kurdu diyelim. Diyor ki: “Para cezâsı demek ki bunları ıslah etmiyor” ᅳ“Bunlar” dediği: Zincir marketlerᅳ, “Para cezâsının dışında atılacak adımları da ilk kabine toplantımızda inşallah masaya yatırırız ve oradan da bunların üzerine ayrıca gideriz” — açık açık tehdit ediyor, yani çok açık. Buna tehdit demeyip ne diyeceğiz, bilemiyorum. “Değişik öneriler var. Bütün mesele yaptırımın çok daha ağır olması. Bunlara ürkütücü gelebilir, bunu halletmek lâzım.” Yani gözlerinin yaşına bakmayacağız dedi Erdoğan, Katar dönüşü bir pazartesi günü bunu okuduk. Gazetecilere konuşmasında Erdoğan’ın ağzından bunları duyduk. Bir gün sonra Bahçeli’nin grup toplantısı oldu. O döneme kadar bu konuya bir şekilde giriyordu; ama sondan bir önceki salı günkü grup toplantısında Bahçeli: “Sürekli zam yapan zincir marketlerin FETÖ ile irtibatlarının araştırılması gerektiğini düşünüyorum” dedi, FETÖcülükle suçladı zincir marketleri. “Açgözlülere müsâmaha gösterilmemelidir. Mutfaklarımıza karabasan gibi çöken kim varsa iki yakasından tutmak devletin aslî vazîfesidir” diye tekrar hedef gösterdi ve gözler yine öncelikle BİM’e yöneldi. 

Erdoğan’ın en son 30 Kasım’da yaptığı bir konuşma var, Genişletilmiş İl Başkanları toplantısında. Uçakta söylediğinden biraz daha yumuşak; ama zincir marketlerden yine bahsetti: “Elbette her iddia doğru çıkmamaktadır. Ancak kamuoyunda huzursuzluğa yol açan her rahatsızlığın üzerine gitmek bizim vazîfemizdir. Bu doğrultuda bakanlığımız önümüzdeki günlerde yeni uygulamaları devreye alacaklardır. Vatandaşlarımızdan biraz daha sabır ve metânet bekliyoruz.” Şimdi burada çok ilginç bir şey oluyor tabiî. Vatandaş şikâyet ediyor diye, aslında kendilerinin denetimindeki medya kuruluşlarının yaptıkları yayınlar öne çıkartılıyor ve buradan bir vatandaş şikâyeti yaratılmaya çalışılıyor. Tabiî ki hayât pahalılığından şikâyet eden ve gittiği zaman markette fiyatları yüksek gören vatandaş muhakkak var. Ama bu vatandaş o rakamların sorumlusu olarak BİM ya da Migros ya da Carrefour ya da ŞOK, bunları mı sorumlu görüyor; yoksa ülkeyi yönetenleri mi sorumlu görüyor? Tabiî burada iktidar yanlısı medya bir anlamda hedef şaşırtıp, hükûmetin bayağı iyi gittiğini, iktidârın ekonomiyi bayağı iyi yönettiğini; ama kötü zincir market sâhiplerinin bu olayı bozduklarını söylüyor. Böyle bir süreç gidiyordu. Ta ki Galip Aykaç ᅳBİM’in en üst düzey yöneticilerinden, aynı zamanda Perakendeciler Birliği’nin Başkanı yanılmıyorsamᅳ zehir zemberek bir konuşma yaptı. 

Galip Aykaç’ı tanımıyorum, ama biliyordum ve kendisinin bir anlamda “Doğrucu Davut” olduğunu, hattâ bunun BİM’in sâhiplerini yer yer rahatsız ettiğini de duyuyordum. Onun bir anlamda freni olmadığını ve genellikle gaza bastığını söylüyorlardı. Burada artık gaz filan değil, yani fren boşalmış diyeceğim. Çok sert şeyler söylendi. Eğer okumadıysanız bunu muhakkak okuyun. Ben bâzı yerleri söylemek, okumak istiyorum. Bayağı da iyi bir konuşma metni yapmışlar, onu da takdir etmek lâzım. Çok polemik; ama çok ince işlenmiş. Diyor ki: “Trollere, maaşlı televizyon yöneticilerine, bizi terörist îlân edenlere, bizlere vicdansız hattâ kansız diyenlere ve bunları gazetede yayınlayarak ahlâksızca bizi çete îlân edenlere, ve tâbirimi mâzur görün, çok daha kötüsünü söylemek istiyorum; ama müsaadenizle gazeteci müsveddelerine söyleyecek sözler var” deyip, doğrudan iktidar medyasını hedef alıyor. “Eğer doğruysa diyerek ülkenin değerlerine saldıranlara, îlân vermiyoruz diye gazete sayfalarını boş bırakanlara, televizyonda ağızlarından salyalar akıtarak küfredenlere, bilmedikleri konularda biliyormuş gibi yorum yapanlara…” diye gidiyor ve bir yerde de diyor ki: “FETÖ örgütüyle bizi tehdit eden parti liderlerine…” ᅳki bu Bahçeliᅳ “…söyleyeceklerimiz var. Halkımız yalanlara îtibâr etmedi. Bu süreçte, ‘o bahsedilen zincir marketleri’ diye altı çizilerek söylenen ‘üç harfliler’…” ᅳtabiî ki bu BİM oluyor, demin söyledimᅳ “…diye bizleri farklı yere koyan ve koymaya çalışan, Müslüman olduklarını iddia eden bu insanlara söyleyeceklerimiz var.” Yani işin bir din boyutuna giriyor ve “Kim dindar, kim değil?” meselesi de. Ondan sonra rakamlar veriyor vs.. “Bize bakarak ya bir tuğla da ben koyayım bu memlekete, bir binânın temel taşına demeyen, bir tâne dikili ağacı olmayan insanlar sizlere ve bizlere bu yakıştırmaları yapıyorlar. Bre ahlâksızlar, bre densizler sizlere bundan sonra sizin tonunuzla cevap vereceğim, bunu bilesiniz.” Bu yayından önce kendisine ulaşmaya çalıştım. Bir toplantıdaydı. Henüz konuşamadık, ama yayını yapıyorum. Belki yayını izlerse daha sonra, yani kendisiyle konuşma isteğime cevap verir mi vermez mi bilmiyorum. Eğer kendisiyle konuşma, sohbet etme imkânı bulursam, onu da ilk vesîleyle sizlere aktarırım.

Burada görülüyor ki artık olay çok netleşmiş durumda. Artık te’vile gerek yok. Zincir marketlerin geneline yönelik bir saldırı var ve bu saldırılar yoluyla insanların özellikle tüketici fiyatlarından şikâyetlerini bir ölçüde dindirmek ya da hedef şaşırtmak istiyorlar. Ama burada tabiî şöyle bir soru var: Erdoğan’ın bahsettiği daha ağır şeyler ne olabilir? Aklıma hemen çok bildiğimiz, hayâtımıza iyice yerleşmiş olan kayyum geliyor. Yoksa bu şirketlere kayyum mu atayacaklar? Özellikle BİM’e. Ona bir bakındım. Meselâ BİM’in %70’i halka açıkmış ve yabancı yatırımcılar da varmış. “Bu nasıl olur? Olmaz” diye düşünüyor bu işten anlayanlar; ama Türkiye son yıllarda olmaz denen birçok şeyin olduğu bir ülke. Tabiî bu birilerine bir akıl vermek gibi değil; ama her türlü şeyde artık işlerin bir yerden sonra çığırından çıktığı görülüyor ve burada tabiî ki olay başlı başına bir şirketin hedef alınması olsaydı bile çok büyük bir olaydı, yani Türkiye’nin en büyük zincir marketleriyle iktidârın kavga ediyor olması, buradan bir popülizm devşirmek istiyor olması; ama ekonomik alanda birçok şeyi de tehdit ediyor olması. Özellikle de en çok övündükleri, zemin aldıkları serbest piyasa ekonomisine aykırı birtakım müdâhaleler şu âna kadar oldu ve bundan sonra da olabileceğe benziyor. Bunun bir getirisi muhakkak olacaktır; ama götürüsü de, iktidâra kaybettirecekleri de olacaktır. Bir de tabiî Türkiye’ye ne hayrı olacak, Türkiye bunun faturasını nasıl ödeyecek meselesi var. Bu olayın bir boyutu, ekonomi boyutu.

Ama bu konularla ilgili bir gazeteci olarak beni en çok ilgilendiren ᅳkusura bakmayın, tabiî ki halkın geçim derdiyle ilgiliyim; ama böyle bir savaşın normal şartlarda, tırnak içine alalım, “kendi hâlinde” denebilecek, ama Türkiye’de çok iddialı bir tarîkatın –ki iktidârın da İslâmî iddialı bir iktidâr olduğunu ya da Erdoğan’ın en azından Nakşîbendiliğe hiç yabancı olmadığını biliyoruz ve bu cemaatle de çok yakın zamâna kadar çok yakın ilişkileri olduğunu da biliyoruzᅳ, bu cemaatin çok güçlü olduğunu, özellikle iş çevrelerinde, muhâfazakâr iş çevrelerinde çok güçlü olduğunu ve genellikle müritlerinin iyi eğitimli insanlar olduklarını biliyoruz. Böyle bir ortamda böyle bir savaş gerçekten ilginç. Yani Türkiye gerçekten çok acayip bir ülke. Bütün İslâmcı anlatı, hep birtakım kötü laiklerin ya da dinsizlerin vs. dindarlara, cemaatlere savaş açması üzerinden okunurdu ve Cumhuriyet’in özellikle ilk yılları böyle anlatılır. 28 Şubat tekrar bu anlatıya çok iyi bir fırsat sağladı. Fakat yıllar sonra bir geliyoruz bakıyoruz ki: En çok kötülüğü birbirlerine yapıyorlar. Daha önce Erdoğan-Fethullah Gülen savaşında bunu gördük. Hâlâ süren bir savaş ve çok büyük zâyiat verdiler birbirlerine. Şimdi hiç hesapta olmayan bir olay gündeme geliyor. Burada bir not düşmek isterim: Fethullah Gülen o en sert dönemde, 17/25 Aralık döneminde, Erenköy Cemaati’ne bir üstü kapalı tehdit ᅳhani hesapta onlara saygısını gösteren; ama üstü kapalı bir tehditᅳ de yollamıştı. Bir anlamda onları, Erdoğan’ı bırakıp kendi yanlarında olmaya çağırmıştı ve o dönemde bu cemaat Erdoğan’ın yanında yer aldı, onu biliyoruz. Ben de biliyorum, kamuoyu da biliyor. Zâten Fethullahçılar’ın yayınladıkları, sızdırdıkları ses kayıtlarında da bu cemaatin önde gelenleriyle Erdoğan’ın konuşmaları yayınlandı, onu da biliyoruz. Şimdi ne oluyor? Çok büyük bir fatura var, ekonomik fatura ve bu ekonomik faturanın Erdoğan için siyâsî faturaya dönüşme riski çok fazla var. Yani bu ekonomik enkazın altından kalkamazsa –ki kolay kolay kalkabileceğe benzemiyor– bunun siyâsî bir sonucu olacağını düşünüyor ve dolayısıyla her türlü hedef saptırmaya ihtiyâcı var. Burada, çok yakınında gördüğümüz birileri de hedefinde olabiliyor, onlarla savaşabiliyor, onlara gözdağı verebiliyor. Muhtemelen şöyle şeyler olmuş olabilir; normalde burada bu cemaatten fedakârlık yapmasını istemiştir, ama o fedakârlığı kendi beklediği gibi görmemiştir. Bu arada şunu da özellikle söylemek lâzım: Bu cemaatler, özellikle Erenköy söz konusu olduğu zaman, hani din konularıyla tasavvufla uğraşıyorlar ama, dünyayı belki ondan daha iyi biliyorlar. Yani dünyevî işleri daha iyi biliyorlar. Baksanıza, Türkiye’nin en büyük zincir marketlerinden birisi onların. Dolayısıyla onların ekonomi yönetimi konusunda da fikirleri var ve Erdoğan’ın ekonomi yönetimine çok ciddî eleştirileri var. Anlaşılan bir yanda kendi ekonomik yanlışlarını kabul etmeyip birilerinden, hatırı geçen birilerinden fedakârlık etmesini bekleyen bir iktidar; diğer yanda fedakârlık gerekmediğini, önemli olanın ekonominin doğru yönetilmesi olduğunu düşünen ve bir anlamda da kendisi sorumluluk kabul etmeyen, kabul etmek istemeyen, özel sektörle iç içe geçmiş tarîkat yapılanmaları ya da bir tarîkat yapılanması var bu olayda. Eğer Galip Aykaç bu kadar açık, alenî bir şekilde tavır almasaydı, bu olay yine derinden derine bir şekilde gidecekti. İşin ilginç yanı da bu zâten. Şu âna kadar hep genellikle bunlara atıp tutuldu ve pek bir cevap görmedik. Cevaplar verildiyse de sessiz bir şekilde verildi, dolaylı yollardan verildi. Ama ne diyor Galip Aykaç: “Bre ahlâksızlar, bre densizler; sizlere bundan sonra sizin tonunuzla cevap vereceğim, bunu bilesiniz”. Evet, savaş kızışıyor. Bakalım bu savaşı kim kazanacak, kestirmek zor. Normalde Erdoğan kazanır gibi görülüyor; ama hiç de belli değil. Ama benim için en önemli soru ve sorun: Bunların, bütün bu savaşın Türkiye’ye mâliyeti ne olacak? Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.