Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Türkiye’de emanet çocukluktan Almanya’da yeni bir yaşama: Gülseren Kaya’nın “Hayata Dair” hikâyeleri

Gülseren Kaya, 1979 yılında Almanya’da misafir işçi olarak çalışan ailesinin yanına yerleşti. 14 yaşından beri Almanya’da yaşayan Kaya, 12 yıl boyunca Kadın Sığınma Evi’nde çalıştı. Kaya bu süreçte hem çocuklarını büyüttü hem de yarım kalan eğitimini tamamladı. Bu yıl ise Gazete Hamburg’da yazdığı köşe yazıları “Hayata Dair” ismiyle raflarda yerini aldı. Kaya ile Almanya’ya göç hikâyesini, Kadın Sığınma Evi’nde çalışma deneyimini ve kitabını konuştuk. 

1965’te Ankara’da doğan Gülseren Kaya, Almanya’ya çalışmaya gitmiş bir misafir işçi ailenin çocuğu. Annesi ve babası Gülseren sekiz aylık kadarken çocuklarını kendi anne babalarına emanet edip Almanya’ya çalışmaya gitmiş. Dede ve ninesiyle birlikte büyüyen Gülseren, anne ve babasıyla yaz aylarında birkaç haftalığına görüşebilmiş. Okul hayatında başarılı bir öğrenci olduğunu söyleyen Gülseren; annesi, babası ve kardeşinden uzaktayken okumayı hayata tutunma aracı olarak keşfetmiş. 

1977 yılında Almanya’ya ilk defa yaz tatilinde ailesini ziyarete giden Gülseren, 1979’da ortaokuldan mezun olduktan sonra yine ailesini yaz tatilinde ziyarete gitmiş. Ancak ailesi, Gülseren’e haber vermeden onun Almanya’ya taşınması kararını almış. Gülseren bu kararı Hamburg’a geldikten sonra öğrenmiş. 

Gülseren Kaya

“Köklerimden koparılmışım gibi hissettim”

Almanya’ya yerleşmenin ilk başta kötü bir deneyim olduğunu söyleyen Gülseren, “Türkiye’de fen lisesine gitmeyi planlıyordum, hayallerim vardı. Köklerimden koparılmışım gibi hissettim. İsyan ettim, geri dönmek istedim ama karar çoktan alınmıştı. Kabul etmekten başka çarem yoktu. 14 yaşındaydım, söz hakkım yoktu” dedi. 

Ailesinin yasalar gereği kendisini okula göndermeye mecbur kaldığını anlatan Gülseren, “Aslında beni okula göndermek gibi bir niyetleri yoktu. Onlar çalışırken benim evde kardeşime bakabileceğimi, belli bir zaman sonra bir yerlerde çalışabileceğimi düşünmüşler. Okula başladım ve okuma hevesim hâlâ devam ediyordu. Ben tam liseye geçecekken ailem Türkiye’ye kesin dönüş planları yapmaya başladı. Eğitim hayatım boyunca Almanya’da kalamayacaklarını düşünen ailem, beni lise eğitimi aldığım okuldan alıp bir meslek okuluna yazdırdı. Bu benim için tekrar bir yıkım oldu. Geleceğimle ilgili planlarım yıkıldı” diye devam etti. 

Meslek eğitimi veren okula gönderilmekten mutlu olmadığını anlatan Gülseren, bu okulda 17 yaşındayken ilk evliliğini yapacağı eşiyle tanışmış. Yaklaşık sekiz ay sonra evlenen Gülseren, evlilik kararını şöyle anlattı: “Ailem bu evliliği istemedi, beni Türkiye’ye geri götürmek istiyorlardı. Benim için planlar yapmışlardı ama ben bunu istemiyordum. Ben de evlendim ve Almanya’da kaldım. Madem bekar biri olarak burada kalamıyordum, ben de evli bir kadın olarak kaldım. Ben 1982 yılında evlendim, ailem de 1984 yılında Türkiye’ye kesin dönüş yaptı, aynı yıl kızım doğdu. Eğitimim yarım kaldı. Elimde hiçbir şey yoktu, sadece evli bir kadın olarak burada kaldım.”

Eşiyle bir dükkan açtıklarını ve bir süre onu işlettiğini dile getiren Gülseren, “Mutlu değildim. İdeallerim vardı ve okumak istiyordum. Evliliğimizde de sorunlar ortaya çıkmaya başladı. Kızım dört yaşındayken boşandık. Okula geri dönmek istedim ama bekar bir anne olmak çok zordu. Çalışmam gerekiyordu. Ben de okul hayalimi bir kenara bıraktım” diye konuştu. 

1990 yılında Kadın Sığınma Evi’nde çalışmaya başlayan Gülseren, orasının kendisi için adeta bir okul olduğunu, orada verilen bütün eğitimlere ve seminerle katıldığını söyledi. Bu süreçte ikinci evliliğini yapan ve ikinci çocuğunu doğuran Gülseren, bir yandan da eğitimini tamamlayıp üniversiteye başladığını da sözlerine ekledi. 

Kadın Sığınma Evi’nde çalışmaya başladığı ilk dönem zorlandığını belirten Gülseren, şöyle devam etti: “İlk başta kadınlara refakatçilik yapıyordum. Daha sonra görev alanım değişti, mahkemelere raporlar hazırlıyordum, ailesi tarafından bulunan kadınları farklı sığınma evlerine götürüyordum. Bu alanda çalışmak oldukça zordu, bir yandan da kendimize zarar vermeden nasıl çalışmaya devam edebileceğimize dair eğitimler alıyorduk. Çok kötü durumda olan kadınlar gördüm, sadece kadınlar da değil çocuklar da. Bunları eve gidip kapının dışında bırakabilmek pek mümkün değildi. O nedenle uzun süre bu alanda çalışmak çok zor. Mutlaka belli bir zaman sonra ara vermek gerekiyor.”

Kadın Sığınma Evi’ni bir kurum gibi düşünmeyin, oraya yaşam devam ediyordu”

Bahsettiği bu arayı ikinci çocuğunu doğurduğu zaman annelik izni sırasında verdiğini söyleyen Gülseren, “Tekrar işe başladığımda Kadın Sığınma Evi’nin idare bölümünde çalışmaya başladım. Kadın Sığınma Evi’ni bir kurum gibi düşünmeyin, oraya gelen kadınlar orada yaşamlarına devam ediyorlardı. Bir ev gibi, mutfağında kadınlar yemek pişiriyordu, çocuklar kreşe gidiyorlardı. Evin giderini devlet karşılıyordu. Çocuklarla ve kadınlarla senede bir sefer tatile gidiyorduk” dedi.  

Artık ruhsal olarak uzaklaşmaya ihtiyacı olduğunu hissettiği için işten ayrıldığını anlatan Gülseren, şu anda Türkiye’deki İş ve İşçi Bulma Kurumu (İŞKUR) benzeri bir kurumda çalışıyor. 

Türkiye’de kadınlar sahip oldukları haklara erişemiyor”

Sosyal haklar açısından Almanya’da kadın olmanın Türkiye’de kadın olmaktan biraz daha kolay olduğunu söyleyen Gülseren, bu değerlendirmesini şöyle açıkladı: “Türkiye’de mahalle baskısı çok fazla, kadın sahip olduğu haklara erişemiyor. İstediği gibi hareket edemiyor. Almanya’da ekonomik bağımsızlığını elde eden kadınlara mahalle baskısı pek fazla yapılmıyor. Ben bunu kendi ailemde de gördüm. Ailemin yaptığı baskı belli bir zaman sonra gücünü yitirdi. Almanya’da kadının sosyal hakları olduğu için ekonomik bağımsızlığını elde etmesi çok daha kolay.”

Kadınların Almanya’da bir şekilde tek başlarına hayatlarını sürdürebildiğini anlatan Gülseren, “Eşlerinden boşanan kadınlar, kendileri ve çocukları için devletten yardım alabiliyor, bu yardımla kimseye muhtaç olmadan yaşayabiliyor, Kadın Sığınma Evi’ne gelen pek çok kadın belli bir süre sonra kendi evlerine çıkabiliyor. Çalışan ve kazandığı parayla geçimini sağlayamayan kadınlar da ek yardımlar alabiliyor. Bunlar çok önemli faktörler” dedi. 

Türkiye’deyse bir kadının boşandığı zaman çoğunlukla ailesinin yanına dönmek zorunda bırakıldığını anlatan Gülseren şunları söyledi: “Çoğu kadın ekonomik bağımsızlıklarının olmaması nedeniyle yeniden evlenmek zorunda bırakılıyor. Demek istediğim şey Almanya’da kadınların şiddete uğramadığı değil. Şiddet burada da var ama burada kadınlar tek başılarına hayatlarını devam ettirme şansına sahip.”

Kadın mücadelesini anlatarak yazın dünyasına atılan bir kadın 

Ara ara yazılar yazıp sosyal medya hesaplarında paylaşan Gülseren, yazıya başlama öyküsünü şöyle anlattı: “Korona günlerinde, eve kapanma dönemiydi. Haberlede bir kadının evli olduğu erkek tarafından darp edildiği ve benzinle yakılmaya çalışıldığını gördüm. Çocuğun da üstüne benzin dökülmüş, çocuk ve anne yaralanmış. Ben bu haberi görünce çok etkilendim ve kadın evinde çalışan Gülseren’in ruhu çıktı ortaya, kalemi kağıdı alıp 90’lı yıllarda kadın olmak üzerine bir yazı yazdım. O yıllarda verdiğimiz mücadeleyi anlattım.”

1990’lı yıllar, Gülseren Kaya erkek şiddeti sonucu yaşamını kaybeden bir kadın için düzenlenen yürüyüşte.

Gazete Hamburg’dan daha önce de yazı yazmasının önerildiğini anlatan Gülseren, kadınlarla ilgili yazdığı yazıdan sonra tekrar teklif aldığını ve kabul ettiğini dile getirdi. Gazete Hamburg’daki ilk yazısında Kadın Sığınma Evi’ni yazdığını anlatan Gülseren, “Kadınlar, emanet çocuk olmak, salgın, Almanya’da yaşamak, kısacası ‘Hayata Dair’ yazılar yazıyorum. Yazdıkça kendimi keşfediyorum. Yazdığım yazılar internetin karanlığında kaybolup gitsin istemedim, bu da kitap fikrini doğurdu” dedi. 

Gazete Hamburg’daki yazılarından 65’inin yer aldığı ilk kitabı “Hayata Dair”in 2022’nin Ağustos ayında okurlarla buluştuğunu anlatan Gülseren, “Özellikle kadınlarla ve Kadın Sığınma Evi ile ilgili yazdığım yazılarla ilgili çok güzel dönüşler aldım. Daha önce Kadın Sığınma Evi’nde kalmış kadınlar bana ulaştılar, hikâyelerini anlattılar. Bu benim için çok kıymetli” diye konuştu.  

Şimdi yeni kitabı üzerine çalışan Gülseren, bu kitabında da kadınları anlatan hikâyeler kaleme alıyor.  

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.