Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Zonguldak taşkömürü ocakları nasıl “açık cezaevine” dönüştü? Devlet politikaları, özel şirketler ve kaçak maden işletmeleri kıskacında bir işçinin yaşadıkları

Zonguldak-Kilimli’deki Bölüm Mahallesi’nde 6 Kasım 2022’de Enka Madencilik’e ait maden ocağında patlama yaşandı. Patlama sonucu ikisi ağır dört işçi yaralandı. Bu kazada ağır yaralananlardan biri 29 yaşındaki maden işçisi Enes’ti*. Enes’in hikâyesi, Zonguldak’taki taşkömürü ocaklarının işleyişine, işçi sağlığı ve iş güvenliği meselelerinin nasıl gözardı edildiğine dair bize ışık tutuyor. Ayrıca adeta kömüre bağımlı hale gelmiş şehrin işçiler için nasıl bir açık cezaevine dönüştüğünü gösteriyor.

Kilimli’de yaşanan maden kazası İstanbul’dan Zonguldak’a gitmemizi tetikleyen olaydı. Zonguldak’a yola çıktığımızda amacımız Enes’i bulmak değil, şehirdeki özel maden ocakları, kaçak maden ocakları ve Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun (TTK) birbiriyle ilişkisini ve işleyişini anlamaktı. Kaçak maden ocaklarında çalışmış bir işçi ararken Enes ile karşılaştık. Halkın Sesi gazetesinin sahibi Mustafa Özdemir ile birlikte saat 22:00 civarında Enes’in yaşadığı eve gittik. Dinlediğimiz hikâye, Zonguldak kömür ocaklarının işleyişine dair çok önemli bilgiler barındırıyordu.

29 yaşındaki maden işçisi Enes, kaçak madenlerde yaşadıklarını İbrahim Yayan’a anlattı.

1993 doğumlu Enes, maden ocaklarında çalışmaya başlamadan önce yedi ay ekmek fırınında çalıştı. Üç çocuğu olan Enes, banka borçları sebebiyle maden işine girdiğini söyledi. Enes, ilk maden ocağı tecrübesini ise kaçak bir maden ocağında yaşadı. Hem de acı bir olayla:

“Kaçak maden ocağı Kırat’taydı. Daha önce kazma, kürek tutup böyle bir iş yapmamıştım. Ocağa ilk girdiğimde sadece korku hissettim. Zaten ilk gün madende göçük yaşandı. Desandre dediğimiz yer göçtü. 3,5 saat göçük altında kaldım.”

Enes bu kazadan şans eseri kurtuldu. Kazadan hemen sonra yaşadıkları ise kaçak maden ocaklarının işleyişine dair önemli bilgiler sunuyor:

“Kazaya rağmen çalışmaya devam etmem için baskı yaptılar”

“Göçük altında ustamla ben vardım. Ne ambulansa ne de kurtarma ekiplerine haber verildi. Kaçak ocak olduğu için kendi imkanlarımızla çıktık, çıkamayabilirdik. Göçükte sadece ölümü düşündüm, başka bir şeyi değil. Göçükten çıktıktan sonra 15-20 dakika soluklandım. Sonra kazaya rağmen çalışmaya devam etmem için baskı yaptılar.”

Enes, kazanın yaşandığı kaçak ocakta günlük 300 Türk Lirası’na (TL) çalışıyordu. Fırında aldığı 4 bin 250 TL’ye göre iyi bir ücret olduğunu ama yine de yetmediğini söyledi. Bir ay boyunca çalıştığı bu işyerinden bir haftalık parasını da alamadan ayrıldı.

Bir sonraki durağı ise yine bir kaçak maden ocağı. Bu ocak, kaçak maden ocaklarının yoğun olarak bulunduğu Gelik’te. Enes burada çalıştığı altı-yedi aylık sürede ücretlerini düzenli aldığını söyledi. Ancak bu ocakta da büyük bir kaza yaşadı:

“Ocağa girdikten iki hafta sonra burada da göçük yaşadım. Bulunduğumuz yer olduğu gibi göçtü ama bu sefer gökyüzü gözüküyordu (gülüyor). Bir dakika daha orada dursaydık muhtemelen ölecektik.”

Zonguldak-Kozlu’da bulunan Madenci Anıtı, Prof. Dr. Tankut Öktem tarafından 1986’da inşa edildi.

Kaçak maden ocaklarında kaç kişinin çalıştığı bilinmiyor

Enes’in hikâyesine devam etmeden önce kaçak maden ocaklarına bir parantez açalım:

Zonguldak’taki kaçak madenlerle ilgili konuştuğumuz kaynakların ortak kanaati devletin kaçak madenlere göz yumduğu yönünde. Kaçak maden ocakları Zonguldak’ta adeta sektöre dönüşmüş durumda. Bu ocaklarda kaç kişinin çalıştığı bilinmiyor. Uzmanların tahminine göre 4 bine yakın insan kaçak maden ocaklarında çalışıyor. Kentte nüfusun ve işsizliğin artması bu ocakların kapatılmasının önündeki engellerden biri.

Halkın Sesi gazetesinin sahibi Mustafa Özdemir’e göre devlet yöneticileri burada alternatif bir sektör yaratamıyor ve bu ocakların kapatılmasıyla ortaya çıkacak sosyal çatışmaların sonuçlarını göze alamıyor.

Mustafa Özdemir

20 yıldır TTK’nın rödovansçısı olarak çalışan Akkurt Madencilik’in sahibi Alaattin Kurnaz, sahasında bulunan 15 kaçak madeni bildirdiğini söylüyor. Kurnaz, rödovansçılarla kaçak maden işletmecilerinin işbirliğine dikkat çekiyor: Bir TTK yetkilisi ise kaçak madenler için “Onlar artık ayrı bir cumhuriyet” diyor ve ekliyor:

“Rödovansçılar, kendi sahalarında bulunan kaçak maden işletmecileriyle beraber iş tutuyor olabilirler.”

Ayrıcalık ücreti ya da telif hakkı anlamına gelen rödovans, uygulamada “maden kirası” anlamında kullanılıyor.

“Kaçak ocakçılık, rödovansçılarla beraber artış gösterdi”

Rödovansçılarla kaçak maden ocağı işletmeleri arasındaki bu iddia birçok kaynak tarafından dile getirildi.

Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Maden Mühendisleri Odası Başkanı Ayhan Yüksel göre, kaçak maden ocaklarının artmasının sebeplerinden biri kentin kömür havzalarının üzerine kurulması: 

“2000’li yılların başlarında bir çalışma yapıldı. Bu çalışmaya göre, Zonguldak havzasında 170 tane kaçak ocak vardı. Bu da bu ocaklarda o dönem yaklaşık bin kişinin çalıştığını gösterir. Buradaki kömür üretimi de çok yüksek. Kaçak ocakçılık, rödovansçılarla beraber artış gösterdi. Çünkü sevk irsaliyesi sattılar. Bu sevk irsaliyesiyle pek çok özel ocak sahibi zenginleşti. Kömür aklanınca hapis cezası da oluşmadı ve kaçak ocakçılık daha da arttı. Şu an sayısını bilmiyorum. Kaçak ocaklar maalesef devlet tarafından bir sektör olarak kabul edilmiş durumda.”

1973’ten beri Zonguldak havzasında çalışan TMMOB Maden Mühendisleri Odası Zonguldak Şube Başkanı Çağlar Öztürk, bazı rödovansçıların eskiden kaçak maden işlettiğini söyledi: 

Çağlar Öztürk

“Şu anda rödovansçının sahasında çalışan üçüncü şahıslar aslında kağıt üstünde rödovansçının elemanları. Aslında üçüncü şahıslar bu alt taşeron ve bu yasak. Zaten TTK buraları ruhsatlandırmadan önce çalışan kaçak ocak sahiplerinin bazıları rödovansçı oldu. Tabii, hâlâ kaçak ocaklar mevcut. Yasal sınırlar içerisine girmek istemiyorlar. Bazı rödovansçılar hâlâ kaçakçıyı kendine çalıştırıyor. Bu yöntem burada geçti.”

TTK’nın imtiyaz alanında, rödovans sözleşmesi karşılığı taşkömürü işletmeciliği yapan 20 adet özel maden işletmecisi bulunuyor. Altı firma ise ruhsat sahibi olarak işletmecilik yapıyor.

İşletmelerin, bazı işlerini kendinden daha küçük ölçekte olan taşeron işletmelere yaptırma sebeplerin başında, üretim miktarını artırırken daha az maliyetli emek gücü satın almak geliyor.

Devlet, kaçak madenlere nasıl göz yumuyor?

31 yıl boyunca TTK’da çalışan emekli maden işçisi Ahmet Öztürk, kaçak madenciliği kayıt altına almak için geliştirilen rödovans sisteminin ters etki yarattığı görüşünde:

“Rödovans sistemiyle kaçak ocaklar azgın bir şekilde arttı. Burada rödovansçıların bazılarının kendi sahalarında kaçak madene izin vermesi bu durumun önünü açtı. Hatta özel şirketler, kaçak ocaklarda üretilen kömürü satın alarak kara kömür aklama merkezine dönüştüler.”

Kömürün indirildiği liman (Zonguldak limanı).

Öztürk de kaçak madenlere devlet tarafından göz yumulduğunu söyledi ve ekledi: 

“Bizzat devletin en üst düzey yöneticilerin, burada yapılan toplantılarda ağızlarından duydum. Kaçak madenlerin kapatılmasının, çalışamaz hale getirilmesinin kentte sosyal sorunlara yol açacağını, burada yaşananlara daha farklı yaklaşmak gerektiğini ifade ediyorlar. Yani, burada bile bile lades var.”

Kaçak madenciliğin yan sektörleri

28 yıldır Zonguldak’ta gazetecilik yapan Mustafa Özdemir, kaçak maden işletmecileriyle bazı rödovansçılar arasındaki ilişkiyi şu şekilde aktarıyor: 

“Rödovansçıların bazıları kaçak madenlere izin veriyor. Eskiden geçiş yolunu keserler, sahanın çıkışına nizamiye koyarlardı. O kontrol noktasından geçen kömürü kantara koyar ve aynı devlet gibi ton başına bir para keserlerdi. Herkesin farklı bir yöntemi var. Diyor ki mesela ‘Şu kadar kira vereceksin.’ Yani rödovansçı hem çıkardığı kömürden hem de başkasının çıkardığı kömürden para alıyor.

Kaçak madenlerin bir de yan sektörleri var. Nakliye gibi, kömür yıkama gibi. Kaçak madenleri kapatmadan önce alternatif sektör yaratılması gerekir. Yoksa bu ocakları kapattığında ekonomi kilitlenir. Buradaki kriz Zonguldak merkezi vurur. Buralarda çalışan insan sayısı nüfusa oranla ciddi bir rakam.”

Terk edilmiş bir maden.

Özdemir’e göre devlet kaçak madenlerin yerlerini biliyor ancak etkin bir mücadele yürütmüyor:

“Zaman zaman bu kaçak ocaklar bombalamayla kapatılıyor, girişine iki tahta çakılıp mühür vuruluyor ama ertesi gün bunları söküp tekrar ocağa çalışmaya giriyorlar.”

Özdemir’in kaçak ocaklarla ilgili şu sözleri ise çarpıcı:

“Çok hikâye duyduk. Kaçak ocağı ölen işçinin üzerine gösteren insanlar var, çok oluyor bu. Ya da madende ölen bir işçiyi yolun kenarına atıp, trafik kazası süsü vermek gibi. Burada kontrolsüz bir sektör. Bu havzadaki kaçak maden sayısı yüzlercedir. Devlet burada alternatif sektör yaratamadığı, iş alanı açamadığı için insanlar bu ocaklarda çalışmak durumda. Bugün devlet karar alsa 48 saatte hepsini bitirir.”

Ayhan Yüksel de devletin bu konuda “-mış” gibi yaptığını düşünenlerden biri:

“Ocaklar tespit edildiğinde, bu ocakları işletenler hakkında eskiden hapis cezası verilirdi. O bile kaldırıldı. Kaçak ocağın tespitini yapan görevliler mahkemede şahitlik yaparken kaçak ocak sahipleri, henüz müşahitlik bitmeden dışarı çıkıyorlar. Görevli arkadaşlar ‘Onlar bizden daha önce çıkıp gidiyorlar’ diyor.”

Ayhan Yüksel

Maden işçisi Enes ise kaçak maden ocağında kuralsızlığın geçerli olduğunu söyledi: 

“Kaçak ocakta sigara içiyorduk, patron da içiyordu. Denetim menetim zaten yok kaçakta. Alkol, uyuşturucu içen vardı ocağın içinde. Kaçak ocağa başlamadan önce hiç eğitim görmedim. Baretimizi çoğu zaman takmıyorduk. Zaten bareti kafadaki lambayı tutsun diye amaçlamışlar heralde. Gaz ölçerimiz yoktu, koruma kıyafetlerimiz yoktu. Hiçbir şey yoktu. Bir tek önümüzü görebilmemiz için seyyar lambamız vardı.”

Maden işçisi Enes, Cesur Madencilik’te aldığı eğitimlere ilişkin deneyimini ise şu sözlerle aktardı:

“İş güvenliği ve çalışma şartları kaçak madene göre biraz daha iyiydi. Kısa bir süre eğitim de aldık. Her gün 1,5 saat eğitim alıyorduk. Bu eğitimlerde malzemeleri tanıtıyorlardı sadece. Toplamda iki hafta eğitim aldık.”

Zonguldaklı araştırmacı Nurhal Çelik, Zonguldak havzasında maden ocaklarına girerek ve işçilerle konuşarak yazdığı “İş Kazalarının Araştırılmasında Epistemolojik Boyut Üzerine Bir Çalışma: Zonguldak Kömür Madenleri Örneği” başlıklı yüksek lisans tezinde “iş kazalarında” işçilerin suçlanmasına ilişkin detaylı bir araştırma yaptı.

Nurhal Çelik

Çelik’e göre, maden ocaklarında yapılan yanlışlar sadece işçilerin sorumluluğunda görülemez:

“Maden ocağında sigara içilmesi meselesinde tabii ki işçi sigara içmemesi gerektiğini en azından toplum kuralları gereği bilmeli. Ancak ‘İşçi sigara içiyor, biz ne yapalım’ demek de uygun değil. İşçinin bunu neden yapmaması gerektiği konusunda etkin bir eğitimin verilmesi gerekiyor. Buradaki sorun sadece işçinin sorumluluğunda değil. İşverenin işçiyi gözetme borcu var. Burada işçiyi korumak zorunda.”

“Kaçak ocak işletenler tehlikeli olabilir”

Haber için Zonguldak’a doğru yola çıkmadan önce kaçak ocak işletmecilerine dikkat etmemiz gerektiği yönünde farklı kaynaklardan uyarılar aldık. Yerel kaynaklar, kaçak ocak sahiplerinin bazılarının uyuşturucu ve tefecilik işleri yaptığı yönünde iddialarda da bulundu.

İsmini vermek istemeyen bir uzman, kaçak maden ocağı sahiplerinden birinin, ocağı kapatmaya gelen bir devlet yetkilisini tehdit edip kovduğuna şahit olduğunu söyledi.

Kanunlar rödovansçıları, kendi sahalarındaki kaçak maden ocaklarını bildirmekle yükümlü kılıyor. Kaçak ocaklarda yaşanan ölümlü kazalar da rödovansçının sorumluluğunda. Bu ocakları kapatma yetkisi ise Zonguldak Valiliği’ne bağlı İl Emniyet Müdürlüğü ve İl Jandarma Komutanlığı’nda.

Maden işçisi Enes altı ay içerisinde iki kere göçük altında kaldı. Bu durumu anlatırken “Ölümün kokusunu aldım” dedi. Son çalıştığı kaçak maden ocağından da ayrılan Enes, dört ay boyunca kamyon boşaltma ve kömür taşıma gibi “ufak tefek” işlerle geçimini sağlamaya çalıştı.

Maden ocağında “ölümün kokusunu almasına” rağmen tekrar ocağa inmek istemesini ise şu sözlerle anlattı:

“Aileme bakmak zorundaydım. Hem dışarıda (yer üstünde) esmer vatandaş (Roman) olduğumuz için dışlanıyordum. Yemek yerken dışlanıyordum, dinlenirken dışlanıyordum. Hem maddi olarak daha kötü şartlar. O yüzden yeraltı benim için daha iyiydi. Sonra tekrar çalışmaya başladım.”

Taşkömürü

“Üç gün işe gitmedim, maaşımdan 4 bin TL kestiler”

Enes dört aylık aranın ardından bu sefer Cesur Madencilik isimli özel bir şirketin maden ocağında çalışmaya başladı. Burada yalnızca bir ay kaldı. Ayrılmasının sebebi ise özel maden ocaklarının büyük çoğunluğunda yaşanan maaş kesintileri: 

“İlk özel sektör deneyimim Cesur Madencilik’te oldu. Burada maaş kesintisi çok oluyordu. Bir gün işe gitmiyorsun, üç günlük yevmiyemi kesiyorlar. 10 bin 500 Türk Lirası almam gerekirken 6 bin 500 Türk Lirası aldım. Sadece üç gün gitmemiştim. Bir güne üç gün kesinti, bir güne beş gün kesinti… Tam para vermemek için böyle bir şey uydurmuşlar. Çalışanlar arasında hiç tam maaş alan duymadım.“

Kaçak ocak işletmecilerini muhatap olarak görmediğini söyleyen Akkurt Madencilik’in sahibi Alaattin Kurnaz, rödovansçılar arasında bu yollara başvuran işletmelerin olduğunu söylüyor:

“Açıkçası namuslu işveren de var namussuz işveren de var. Rödovansçıların yüzde 90’ı maaşlarda kesinti yapıyor burada ama buna devletin politikaları sebep oluyor. Artan maliyetler artık karşılanacak gibi değil. Asgari ücretlinin maliyeti, salgın, savaş… Maliyetler çok arttı ama biz ürettiğimiz kömüre bunları yansıtamıyoruz. Bu arkadaşlar da böyle yollara başvuruyor, ayakta kalmaya çalışıyor. Onlar için ben fazla da bir şey de diyemem. Dürüst çalışan bizim gibi insanlar da parmakla sayılıyor ve bunlar da yavaş yavaş kayboluyor. Ben de önümüzdeki sene bırakmayı düşünüyorum, devretmeyi düşünüyorum.”

Zonguldak Maden Müzesi

Kanunlara göre TTK’nın imtiyaz alanlarında faaliyet sürdüren maden işletmelerindeki çalışanların eğitimleri, işyeri sahibi olan işletmeci firmalara ait. Ancak özel maden şirketi işletmecileri bu eğitimleri önemsemiyor.

Araştırmacı Nurhal Çelik’e göre maden ocaklarında verilen eğitim yüzeysel:

“Eğitimler, çalışma saatinin dışında işçinin zaten yorgun olduğu, vardiyası bittikten sonra eğitim veriliyor. Bu eğitimler bir bilinç aşılamadan ziyade ekipman tanıtmaktan öteye gitmiyor. İnsanlar eğitimi alırken neyi neden yaptığını bilmiyor. Bu yöntem tamamen yanlış ve kazaların yaşanmasındaki en önemli sebeplerden biri. Politika üreticiler bu eğitimleri yeniden tasarlamalı.”

Çağlar Öztürk’e göre ise hiçbir özel işletmeci yeterli eğitimi vermiyor:

“Özel sektörde 16 saat olan programlı eğitim ve ondan önce yapılan iş başı eğitimleri eksik. Eğitim için gerekli mekanlar yok. Adam ocaktan çıkıyor baca ağızlarında, kötü yemekhanelerde, nefes almanın zor olduğu yerlerde eğitim vermeye çalışıyorlar. 16 saat eğitimi ben özel sektörde verildiği yer hatırlamıyorum.”

Taşkömürü

Nitelikli eğitim almadan maden ocaklarına giren işçilerin hayatını tehlikeye atan en önemli unsurlardan biri de ocak içlerindeki çalışma şartları. Gerekli ekipmanların olmaması, yetersiz eğitim ve çalışma saatlerinin uzaması işçi ölümlerine davetiye çıkarıyor.

Nurhal Çelik, maden ocaklarının içindeki çalışma şartlarının şu sözlerle anlatıyor:

“Burada kaçak madene girerken çok eski bir vagonu bindirip ilkel bir şekilde ocağa girdik. Hatta orada girilmez yazan bir tabela da vardı. Ama kilidini açıp girebildiğiniz bir yer. Sadece ayağınızda bir bot var. Eski baretler kullanılıyor. İçeriye girdiğinizde genellikle kömür kotanızı çıkarmadan dışarı çıkamıyorsunuz. Sürekli kömür tozlarının uçuştuğu nefes almanın çok zor olduğu yerler. Tahkimatı yaparken hala tahta kullanılıyor. Aynı tahtalar defalarca kullanılıyor.”

İşçilerin bazı ocakların içerisinde 30 dakika boyunca yürümek zorunda kaldığını söyleyen Çelik, şöyle devam ediyor:

“Yemek yiyorsunuz elleriniz simsiyah, ekmek simsiyah. Ocaktan çıktıklarında zaten o lekeler çıkmıyor üzerlerinden. 80 santimlik yerlerde sürünerek girip kömür çıkardığını söyleyen işçiler var. 250 kiloluk vagonları işçilerin ittiğini düşünün. Işıklandırma yetersiz, tahkimat eski. Temel ihtiyaçlarını ocak içinde kenara bir yere yapıyorlar. Büyük tuvaletlerini ise yine ocak içinde yapıp bir poşetle dışarı çıkarıyorlar. Burada mükemmel davranmak mümkün mü sizce?”

Çelik’e göre özel sektör, güvenlik önlemlerini bir yük olarak görüyor:

“İşveren, işçinin güvenlik önlemlerini maliyet kalemi olarak görüyor. Bu sebeple yüzeysel yapıyor. Daha az işçi istihdam ediyor ve daha az iş sağlığı güvenliği önlemi alıyorlar. İşçilere daha ucuz ekipman alıyorlar. Hatta işçilerden kendi kıyafetlerini almasını isteyenler var.” 

Çağlar Öztürk de özel sektörün iş güvenliğini masraf olarak gördüğünü düşünenlerden:

“Ekipmanda yalnızca bir firma yarı mekanize sisteme geçti. İş güvenliğini masraf gören rödovansçıların ocaklarında kaza olmaması bazen mucize. Her sahanın iş güvenliği uzmanı vardır ama bazı sahalara bakan uzmanlar İstanbul’dan iş güvenliği uzmanlığı yapıyorlar. Bir de diploma kiralayan iş güvenliği uzmanları var. Bunun acilen önüne geçilmeli. Ben özel sektördeyken bir gün işverene dedim ki ‘sondaj makinası al. Sondaj makinasız bu alanda ilerleme yapamazsın, insan öldürürsün. O da bana ‘Ne yapacaklar? Sondaj makinesiyle delip birbirlerine mi bakacaklar?’ diye alay ediyordu. Devlet bu masrafları şirketlere yüklemek istemiyor.”

Terk edilmiş bir maden

Veriler ne söylüyor?

Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) 2021 yılı verilerine göre, maden işlerinde (kömür ve linyit çıkarılması, metal cevheri madenciliği, diğer madencilik ve taşocakları, madenciliği destekleyici hizmet faaliyetleri) kaza geçiren sigortalı işçi sayısı toplam 16 bin 999 kişi. 2020 yılında bu sayı 13 bin 164 iken, 2019 yılında ise 14 bin 100.

Yine aynı verilere göre 2021 yılında maden işlerinde 75 sigortalı işçi hayatını kaybetti. 2019 yılında bu rakam 48 iken, 2020 yılında 66 kişiye yükseldi.

Sosyal Haklar Derneği’nin 2019 yılında yayımladığı raporuna göre, 100 bin kişide ölüm hızı istatistiğinde madencilik ve taşocakçılığı işkolu ilk sırada yer alıyor.

Nurhal Çelik, bu çalışma koşullarında kaza yaşamadan çalışmanın mümkün olmadığını söyledi:

“Bir iş kazası yaşandığında yüzde 88 oranında ‘İşçi kusurlu davranışlar sergiler’ deniyor. İşçiye de sorduğumuzda ‘Ben hatalıyım’ diyebiliyor. Öyle bir ortam var ki bir robot koysanız bile o ortamda sorun yaşamama şansı yok. Kaldı ki insandan bahsediyoruz. İşçi, çalıştığı sektörde tüm süreci kontrol etmiyor sonuçta. Bu yüzden de çalışma ortamının, üretilen politikaların, iş yeri kurallarının bir bütün olduğunu unutmamak gerekiyor.

Asıl mesele devletin maden ocaklarına nasıl baktığı ve nasıl çözümler ürettiği. Devlet, işçiyi koruyan ve gözeten bir politika geliştirmedi. Çoğu madde sembolik kalıyor. Kurallar yazılsa bile uygulama yapılmıyor. Tanıdığa denetim yaptırılıyor. Denetime müfettişler geliyor ama madenleri bile görmüyorlar. Şöyle bir dolaşıp, bir yemek yiyip dönüyorlar. Denetimin bu düzeyde olması korkunç.”

Gazeteci Mustafa Öztürk de benzer iddialarda bulundu: 

“Denetleme için bakanlıktan geliyorlar. Hemen orada bir yemek ziyafeti. Geçmişte hep böyle olduğunu bildikleri için devam ediyorlar. Rödovansçıların bazıları güçlenince şekilde kendi yöntemlerini geliştirdiler. Denetleyicileri, kendi arabalarıyla alıp kendi arabalarıyla bırakmalar, hediyeler…Kanıtlaması zor ama bunlar bildiğimiz şeyler.”

Ocak sahalarındaki denetlemeler 3213 sayılı Maden Kanunu çerçevesinde Maden ve Petrol İşletmeleri Genel Müdürlüğü (MAPEG) denetim personellerinin ve 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu çerçevesinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bağlı iş müfettişlerinin sorumluluğunda. 

Madenci Enes, çalıştığı ocaklardan denetleme yapılacağı haberini bir hafta-10 gün önceden aldıklarını ve gerekli düzenlemeleri yaptıklarını söyledi. 

Ayhan Yüksel ise denetlemelerden önceden haberdar olunmasının pek önemli olmadığını şu sözlerle aktardı: 

“MAPEG elemanları ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı elemanları havzaya gittiğinde tek işyerine gitmiyorlar. Denetimler bir ay civarında sürüyor. Duyuluyor bu sonuçta. Ayrıca iş güvenliği denetimleri geleceğe dönük yapılan denetimlerdir. Denetimleri öyle anlık, evrak üzerinde yapılan denetimler olmadığı için uzun sürüyor ve herkes her şeyden haberdar oluyor. Denetimin gizli ve ani yapılması bu işi çözmez. Bu işi ancak çalışma barışı dengeli giderse çözebiliriz.”

Denetimin etkinliğinde sorun olduğunu söyleyen Yüksel, şöyle devam etti:

“Uygulanan idari para cezaları ve teftiş sisteminde sorunlar var. bunların çözülmesi gerekiyor. Denetimde caydırıcılık önemli. İdari para cezaları ve iş yeri durdurma kapatma yöntemlerinin mevzuatta etkin hale getirilmesi gerekiyor çünkü verilen idari para cezasıyla, önlemin alınması için harcanması gereken para arasındaki uçurumlar o önlemlerin alınmasını engelliyor. Bazen işverenler cezayı ödeyip yoluna devam edebiliyor. Emek karşıtı politikalar bunun asıl sebebidir. Eğer iş güvenliği işyeri açısında bir maliyet olarak görünüyorsa, denetim elemanı gittikten sonra yanlış uygulamalar yine devam edecektir. Burada önemli olan mevzuatın birebir uygulanması için köklü önlemler almak. Müfettiş ocakla ilgili durdurma kararı alsa dahi uygulanmasında önemli sorunlar yaşanıyor. Denetim sisteminin sil baştan tartışmak lazım.”

Yüksel’e göre ayrıca, maden ocaklarında çalışan iş güvenliği uzmanlarının mesleki bağımsızlığı yok. Ocaklarda gördüğü problemleri raporlayan birçok uzmanın iş aktinin sonlandırıldığını belirten Yüksel, işverenlerin, ekonomik faaliyeti olumsuz etkileyecek uygulamalara izin vermediğini söyledi.

İsmini vermek istemeyen bir özel maden işletmecisi ise “Denetleme öncesi madenlerini kapatıp denetlemeden sonra açan şirketler var” dedi.

TTK zarar ederken, şirketler nasıl kâr ediyor?

TTK’nın bilançolarına baktığımızda uzun süredir zarar eden bir kurum olduğunu görüyoruz. 2019’de zararı 1 milyar lirayı geçen TTK, 2020’de 1.2 milyar lira, 2021’de ise 1.5 milyar lira zarar etti.

Peki TTK zarar ederken, özel şirketler taşkömüründen nasıl kâr ediyor?

Ocaklarda iş güvenliğine dikkat edilmemesi, az sayıda işçiyle çalışma ve işçilerin maaşlarında yapılan kesintiler özel şirketlerin kâr etmesinin başlıca sebepleri arasında.

TTK’dan emekli maden işçisi Ahmet Öztürk’e göre, özel sektörün kâr etmesindeki en önemli sebeplerinden biri kayıtdışı kömür üretimi:

“Rödovansçılarda ciddi anlamda kayıt dışı üretim var. Başta vergi maliyetleri olmak üzere çok önemli avantajlara sahipler  ve TTK’ya göre çok daha yüksek kotlarda çalışıyorlar. Yüksek kotlardan çalıştıktan sonra ocağı kapatıp bir diğer ocağa geçebiliyorlar. Dolayısıyla bu yönüyle de maliyetleri düşüktür. Özel sektör dinamizmi, düşük ücret politikaları ve iş güvenliği giderlerinden kısması sebebiyle ciddi kar oranlarına ulaşabiliyor.”

Öztürk, sözlerinin devamında TTK’nın bir ekonomik işletme hüviyetinin olmadığını söyledi:

“Şu anda TTK derin kotlarda çalışıyor. -700 lere kadar iniyorlar. Derinlere indikçe üretimde pek çok zorluk ve maliyet artışı çıkıyor. Özel ocaklar ise üst kotlarda üretim yaptıkları için hızlıca maden ocağında çalışıp derinlere inmeden ocağı kapatıp bir diğerine geçebiliyor. Ayrıca TTK işçilerinin çalışma saatleri daha düzenli özel sektöre göre. Herhangi bir sebeple fazla mesai yaparsa ücretini de alır. Maaşlar daha yüksektir ve kesinlikle düzenli ödenir.”

TTK’da iş güvenliği harcamalarının daha fazla olduğunu söyleyen Öztürk, bunun sebebini şu şekilde açıkladı: 

“Son çıkan kanunla iş güvenliği sebebiyle ortaya çıkacak zarar ve tazminatların işin müsebbibi kişilere rücu edilmesi söz konusu. Dolayısıyla TTK’da yönetici pozisyonundaki kişiler tazminat davasıyla karşı karşıya kalmamak için iş güvenliği meselesine özel sektörden daha fazla dikkat eder. Ancak kurumda liyakatın yok edilmiş olması, kuşaktan kuşağa aktarılan bilgi bağının koparılması, erken yaşta deneyimli madencilerin emekli olması ciddi iş güvenliği sorunlarının ortaya çıkmasına sebep oldu.”

Öztürk’e göre TTK, “siyasetin oyuncağı”na dönüştü:

“Üretim odaklı bir çalışmadan daha çok gündelik siyasetin ihtiyaçlarını karşılamaya dönük çalışıyorlar. Giderek daraltılan, küçültülen bir kurum olan TTK, bu sebeple yatırım da yapamamaktadır. Tüm bunlar üst üste gelince TTK kaynak tüketen bir kurum haline gelmiştir.”

İşverenler, devletin maden politikalarından ve artan maliyetleri kömür fiyatlarına yansıtamamaktan şikâyetçi. Maliyet artışlarını kömüre yansıtamayan bir çok işveren, iş güvenliği ve işçi sağlığı için ayırdığı paydan kısmaya devam etti. Bu durum işçiler için daha büyük riskler doğmasına sebep oldu.

“Devletin izlediği politika değişmezse Zonguldak’ta madencilik sona erecek”

Akkurt Madencilik’in sahibi Alaattin Kurnaz, işlettiği ocaklarda hiçbir ölümlü kazanın yaşanmadığını söyledi. Kurnaz’a göre, devletin madenlerle ilgili izlediği politika değişmezse Zonguldak’ta madencilik sonra erecek:

“Bölgede 10 milyon ton kömür tüketimi yapılıyor. TTK’nın verdiği kömür 700-800 bin ton. Özel şirketler olarak biz de 200-250 bin ton kömür çıkarıyoruz. Yani yüzde 90’ı ithal ediliyor. Düşünebiliyor musunuz buradaki cari açığı? Zonguldak’taki Eren Enerji bizden bir ton kömür almıyor. Çatalağzı Termik Santrali (ÇATES) yerli kömür yakıyor ama şu an onlar da geçen senenin fiyatında kömür alıyor. Erdemir gibi, Kardemir gibi yılda 7 milyon ton kömür tüketen dev firmalar var ama bizden bir ton almıyorlar. Devletin madenlerle ilgili izlediği politika değişmezse Zonguldak’ta madencilik sonra erecek.”

Kurnaz, TTK’ya ödediği rödovansla ilgili olarak da şöyle konuştu:  

“Biz TTK’ya ton başına para veriyoruz. TTK zamanında iyi damarları çalışmış. Onun bıraktığı damarlarda çok zor şartlarda çalışıyoruz. Bu da maliyet demek. Geçen yıl ton başına 108 lira verirken şu anda 242 lira yaptılar. Bizim kömür satış fiyatlarımız ise aynı şekilde duruyor. Bu da burada işçi sağlığın hiçe sayılmasına ve kaçakçılığa sebep oluyor. 242 lira üzerine devlet payını da ekleyince 350 lirayı bulabiliyor. Ben şimdi 825 liradan kömür satacağım, 300 lira da ton başına para vereceğim. Bu olacak iş değil. Biz nasıl ayakta duracağız İbrahim Bey?”

Madenci Enes’in hikayesine geri dönelim. Üçüncü durağı olan Cesur Madencilik’ten maaşında yapılan kesintiler sebebiyle ayrılan Enes, daha sonra bir başka özel maden şirketi olan Enka Madencilik’te çalışmaya başladı. Vücudunun yüzde 35’inde üçüncü ve dördüncü derece yanıklar oluşmasına sebep olan patlama da burada çalışırken yaşandı.

Enes, Enka Madencilik’te hiç eğitim görmedi. Diğer çalıştığı ocaklardan farklı olarak bu ocakta vardiyasının sonlanması için günlük kömür çıkarma kotasını doldurması gerekiyordu. Bu sebeple günlük çalışma süresi bazen 12 saati buldu.

Enes, yaşadığı patlamayı ise şu sözlerle anlattı:

“Patlama günü benim işim erken bitmişti aslında.16 vagon kömürü 8’e kadar çıkardıktan sonra yemek yedik. Saat 10 gibi bir daha ocağı girdim. 10-15 dakika kürek salladım. Usta m aşağıdan adam çağır dedi. 100 metre kadar yürüdükten sonra patlama oldu. Kömür tozu patlaması. Alev topu gibi oluyor. İlk patlamada alev 10-15 saniye kadar sürdü. Baş aşağı alevle beraber kaçmaya çalıştım ama kaçamadım tabii. Alevlerin içinde kaldım. Bir kaç saniye sonra ikinci patlama oldu. Vücudumun yandığını hissettim. Çok korktum. Alev topu gelip gidiyordu. İkinci patlamadan sonra dizlerimin üstüne çöktüm daha fazla canım yanmasın diye. Baretle yüzümü kapattım. ‘Allahım beni duy’ diye yalvardım ben. Dört kere alev topu geldi. Dört patlama. Çok canım yandı.”

Enes, Enka Madencilik’te çalışmaya başladıktan iki hafta sonra bu kazayı yaşadı. Kaza yaşandığında ise henüz sigortası yoktu:

“Benim zoruma giden şu oldu. Ocaktan yaralı çıktıktan sonra o yanıklarla iki saat ocak girişinde bekletildim. Diğer üç yaralı hastaneye götürüldü ama sigortam olmadığı için beni beklettiler. Ambulans istiyorum şef geliyor. Ambulans istiyorum mühendis geliyor. Ambulans istiyorum patron geliyor.”

Patronu ilk defa kazadan sonra gördüğünü söyleyen Enes, şöyle devam etti:

“Tir tir titriyordum. Şoka girmişim artık. Altımda bir donum kalmıştı. Kıyafetlerim yanmıştı. Baretim de erimişti. Ocağın önünde bana, ‘Bu olayın ocakta yaşandığını söyleme’ dediler. Bana ne söyleyeceğimi öğrettiler. Bunu söyleyen patron muydu mühendis miydi tam hatırlamıyorum. Patron olması lazım. Sonra patron beni arabasıyla hastaneye götürdü. Yolda da hikayeyi ezberlemeye çalıştım. Hastaneye vardık. Polis geldi. İlk ifademde ezberletileni anlattım. Polis inanmadı aslında ama beyanımı yazdı.”

İşletme sahipleri kaza sonrasında Enes’e, ailesine sahip çıkacakları sözünü verdi. Hastanede kendine geldikten sonra ailesini arayan Enes, şirketin sözünü tutmadığını öğrendi ve beyanını değiştirdi. 

Enes daha sonra şirketin, ustası aracılığıyla 100 bin lira para teklif ettiğini ancak bu parayı kabul etmediğini söyledi.

“Patlamadan bir gün önce beni sigortalı göstermişler”

Kazanın yaşandığı gün sigortalı olmayan Enes, şu anda sigortadan istirahat parası alıyor. Bunun sebebini ise şu sözlerle anlattı: 

“Patlamanın olduğu gece şirketten birisi eşimi arıyor. Bir yalanla benim e-devlet şifremi, yeraltı belgemi falan istemişler. Patlamanın bir gün öncesinde sigortalı göstermişler beni. Yapabiliyorlarmış. O yüzden istirahat parası alabiliyorum. Biraz da mahalleli yardım ediyor.”

Enes’in tedavisinde doku nakli yapıldı. Sağ kolunu tam açamıyor. Ağrıları ve kaşıntıları ise devam ediyor. Avukatı, doktorların iltihaplanma riski nedeniyle Enes’in hâlâ ölüm tehlikesinin olduğunu söylediğini aktardı.

13 ay içinde üç büyük kaza yaşayan maden işçisi Enes, iyileştikten sonra yine maden ocağına girebileceğini söyledi: 

“Dördüncü çocuğum yolda. Ailemi geçindirmek için mecburum.” 

Maden işçisi Enes’in hikayesi, kaçak ocak sahiplerinin, özel şirketlerin ve devletin kıskacında kalmış maden işçilerinin neler yaşadığına dair açıklayıcı bir örnek. 

Maden işçileri yaşayabilmek için ağır çalışma koşullarının olduğu, ücretlerin kesintiye uğradığı, sosyal haklardan yararlanamadığı, kayıtdışı çalışmaya mecbur kaldığı ve iş güvenliği tedbirlerinin olmadığı ocaklarda ölümü göze alıyorlar.

İşsizlik tehdidiyle karşı karşıya olan maden işçileri kaçak maden ocakları, özel sektör ve devlet politikalarının kıskacında kaderlerine terk edilmiş.

Ne demiş Orhan Veli?

“Siyah akar Zonguldak’ın deresi

Yüz karası değil, kömür karası

Böyle kazanılır ekmek parası”

*Maden işçisinin gerçek ismi kullanılmamıştır.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.