“Türkiye cumhurbaşkanının dış politikası her zaman öncelikle iktidarı elde tutma ve kendi gücünü konsolide etme arzusuna hizmet etti” diye değerlendiriyor Türkiye uzmanı Gönül Tol, başkanlık seçimine birkaç ay kala Le Monde gazetesinde çıkan bir söyleşisinde. Haldun Bayrı çevirdi.
Söyleşi: Nicolas Bourcier (Le Monde’un İstanbul muhabiri)
Gönül Tol Washington’daki düşünce kuruluşu Ortadoğu Enstitüsü’nde (Middle East Institute, MEI) Türkiye’ye yönelik araştırma programının kurucusu ve yöneticisi. Uluslararası ilişkiler konusunda uzman olan Gönül Tol’un kısa süre önce Erdoğan’s War (“Erdoğan’ın Savaşı”) adlı kitabı Oxford University Press tarafından yayımlandı (332 sayfa, 35 euro).
Kitap, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Suriye savaşını kendi iç siyasi hedeflerine ulaşmak için nasıl kullandığını, bu yüzden ülkesinin diplomatik konumlanmasını nasıl alt üst ettiğini titiz bir biçimde ayrıntılandırıyor.
13 Kasım 2022’de İstanbul’daki bombalı saldırıdan sonra, Türk hükûmeti bunu derhal Suriye’de üslenen PKK mensuplarına bağladı ve Erdoğan bir kez daha Suriye’nin kuzeyine askerî müdahale tehdidinde bulundu. Hangi amaca hizmet ediyor bu?
Suriye’deki savaş her zaman Erdoğan’ın kendi iktidarını güçlendirmek için gösterdiği çabaların ayrılmaz bir parçası oldu. Bu sene yapılacak kritik seçim karşısında, bir kere daha Suriye’yi kullanarak iç siyasetteki hedeflerine ulaşmak istiyor. Suriye’ye yapılacak bir harekâtla milliyetçi tabanı seferber etmeyi ve HDP ile muhalefetin geri kalanı arasındaki uçurumu derinleştirmeyi umuyor. Ama daha da önemlisi, Suriye’ye yeni bir harekâtla Suriyeli sığınmacılar sorununu çözeceğini telkin etmek istiyor seçmenlere — seçmen tabanında güçlü bir karşılığı olan bir mesele bu. Sorun, Erdoğan’a Rusya’nın yeşil ışık yakıp yakmayacağının belli olmaması. Şimdiye kadar bu operasyonu yapamadı, ama yapamayacağı anlamına gelmiyor bu. Ukrayna’nın işgalinin ardından Erdoğan’la işbirliğine daha fazla ihtiyaç duyan Putin, önümüzdeki aylarda, seçim öncesi dostuna bir yardım eli uzatmayı kabul edebilir.
Suriye, Suudi Arabistan, Yunanistan… Uluslararası sahnede Erdoğan çok sayıda dosyada çark etti. Ülkenin başında yirmi yıldan sonra, dünyaya bakışı nasıl ?
Erdoğan için tek önemli şey iktidarda kalmak. Dünyaya bir tek bu mercekten bakıyor, buna göre düşünüp hareket ediyor.
Onu anlamak için kesinlikle çok önemli bu. Bu hedefe varmak için feda edemeyeceği hiçbir şey yok.
Erdoğan her şeyden önce bir popülist. Siyasi amaçlarına ulaşmak için popülizmini farklı ideolojilerle birleştiriyor. Popülizm popülistlere kendi amaçlarına hizmet edecek herhangi bir ideolojiyi benimsemeleri için yeterince hareket alanını ve esnekliği veriyor. Bu nedenle iktidara geldiğinden bu yana Erdoğan muhafazakâr demokrat da olduğunu iddia edebildi, İslamcı da milliyetçi de. Dış politika bu ideolojik duruşların içini doldurmasına yardım etti.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Erdoğan geçmişteki İslamcı partilerin başarısızlıklardan ders çıkardı: Türkiye’de siyaseten hayatta kalmak istiyorsa, orduyla asla doğrudan karşı karşıya gelmemek gerektiğini biliyordu. Bunun için seküler müesses nizamla, özellikle de askerlerle doğrudan çatışmaya girmeme kararı aldı ilk iktidar olduğunda. Onun yerine kendisini muhafazakâr demokrat olarak tanımladı, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliğini bir politika önceliği olarak belirledi. Bu şekilde birkaç şeyi başardı. Hem kendisine çizdiği “muhafazakâr demokrat” imajı perçinledi, hem İslamcı tabanı aşan geniş bir koalisyonun desteğini aldı, hem de AB üyeliğinin maddelerine yaslanarak ordunun siyasetteki gücünü sınırlandırdı. 2011’den itibaren kendisine yeni hedefler belirledi. Başkanlık sistemine geçmek için belirlediği strateji yeni bir kimlik, yeni bir söylemi de beraberinde getirdi. Arap ayaklanmaları bu yeni kimliğin içini doldurmasında ve seçmene iletmesinde kilit bir rol oynadı. Bu strateji Erdoğan’a Türk tipi başkanlığı vermeyince 2015’te strateji değiştirdi. Türk milliyetçiliği rejimin baskın ideolojisi oldu. 2015’ten itibaren Suriye’de izlediği politika Erdoğan’ın içerideki milliyetçi koalisyonu bir arada tutmasının ve başkanlığa geçmesinin aracı oldu. Yani Erdoğan her zaman dış politikayı iç siyasi gündemini hayata geçirmek için kullandı.
Erdoğan’ın ABD ile sürdürdüğü karmaşık ilişki ne bakımdan stratejik bir mantığın ürünü?
Bu çok önemli bir nokta. Joe Biden’dan önceki üç Amerikan başkanını [GeorgeW.Bush, BarackObama veDonaldTrump] alın: Birbirlerinden çok farklı olmalarına rağmen, hepsi Erdoğan’da yararlı bir müttefik buldular; çünkü Erdoğan’ın koşullara göre değişme kapasitesi var. 2003’teki o inanılmaz ânı hatırlıyor musunuz? TBMM’de Amerikan kuvvetlerinin Irak’ı işgal etmek için ülke topraklarını kullanması reddedilmişti. Erdoğan ise o önergenin milletvekilleri tarafından kabul edilmesini çok istedi aslında; çünkü o dönemde ABD’yi ve Avrupa Birliği’ni, Türk ordusunun siyasi gücünü sınırlamak için önemli görüyordu.
Düşünebiliyor musunuz? Komşu bir Müslüman ülkeyi işgal etmeye giden Amerikan birliklerinin Türkiye topraklarından geçmesine izin vermeye hazır bir eski İslamcı. Bunu gözden kaçırmamak gerekir; Erdoğan’ın pragmatizminin derinliğini ortaya koyuyor. Ayrıca 2004 ve 2005 yıllarına da bakalım: Türkiye’yi AB üyesi yapmak için Kıbrıs dahil birçok konuda Avrupa Birliği’ne tavizde bulunacağını belirterek Yunan siyasetçileri dahi şaşırtmıştı.
“Öyleyse dış dünya vizyonu nedir?” derseniz, iktidarını koruma kaygısı derim.
Erdoğan Kiev’e silah satıyor, İsveç’in NATO’ya girişini engelliyor, Putin’le takılıyor ve Ukrayna çatışmasında arabuluculuğa soyunuyor. Nasıl yapıyor bunu?
Türkiye’nin coğrafi konumunun, jeostratejik öneminin ona verdiği gücü kendi iktidarını güçlendirmek için çok iyi kullanıyor.
Bu durumda, bir Türk modelinden bahsedilebilir mi?
Ülke rekabetçi otoriter bir rejim klasiği haline geldi. Eğer Türkiye birilerine esin kaynağı olacaksa, muhalefetin tüm zorluklara rağmen demokratik bir ülke vaadinden vazgeçmemesinden esinlenmeli. Eğer muhalefet 2019’daki belediye seçimlerinde elde ettiği başarıları tekrarlamayı başarırsa, o zaman evet, Türkiye dünyaya bir model, örnek teşkil edebilir: Otoriter bir rejim altında, muhalefetin iktidarı demokratik yollarla devirdiği bir ülke olarak.
- Gönül Tol’un onayıyla düzenlenmiştir.