Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Arzu Yılmaz yazdı: Yeniden inşa ve Kürtler

Türkiye’de bir başka kaçınılmaz yeniden inşa, yine Kürt politikaları üzerinden şekillenecek gibi görünüyor.

Bu simbiyotik ilişkinin bugüne kadarki seyrini şöyle özetlemek mümkün sanırım:

‘‘Türkiye Türklerindir’’ düsturuna dayalı bir kuruluş ve inşayı mümkün kılan Kürtlerin inkârı, asimilasyonu ve imhası politikalarıydı.

Bu politikalar ancak söz konusu düstur yerini ‘‘Büyük Türkiye’’ye bıraktığında görece dönüştü.

Önce ‘‘Kürt realitesinin tanındığı’’ ikrar edildi, sonra ‘‘Kürtler Türkiye’yi bölmeyecek, Türkiye Kürtlerle büyüyecek’’ hayaline dayalı politikalar oluşturuldu.

Fakat ‘‘Büyük Türkiye’’nin hasıl ol(a)mayacağı idrak edildiğinde, bundan dokuz yıl önce Birikim’de kaleme aldığım bir yazıda söylediğim gibi, elde kalan mevcut sınırlar ancak bize yeter telaşıyla sözümona ‘‘Yeni Türkiye’’nin inşasına girişildi, ki bu dönemin harcı Kürt politikası herkesin malumu.

Geldiğimiz aşamada, kaçınılmaz bir yeniden inşanın yine Kürt politikaları üzerinden şekilleneceğine dair emareler ise yaşanan deprem felaketiyle birlikte daha görünür hale geldi.

Daha görünür hale geldi diyorum zira Rusya-Ukrayna savaşının patlak vermesiyle birlikte ‘‘Yeni Türkiye’’ inşaatının devam edemeyeceği açığa çıkmıştı zaten. Dolayısıyla, asıl belirleyici olan jeolojik değil, jeopolitik kırılmaydı demek yanlış olmaz.

Fakat takvimler Türkiye’nin önündeki seçimlere ayarlanmış ve bir yeniden inşanın öncelikle aktörlerinin kim ya da kimler olacağının belirlenmesi bekleniyordu.

Bu süreçte, deyim yerindeyse müflis müteahhit AKP-MHP iktidarı elindeki inşaatı hızlandırmaya dönük çabalar çerçevesinde Rojava’ya yeni bir kara operasyonunu gündeme getirdi. Bu operasyonun gerçekleşip gerçekleşmeyeceği hem seçim sonuçlarını hem de seçim sonrası Türkiye’nin gidişatını tayin edecek en önemli parametrelerden biri olarak değerlendirildi, ki bu değerlendirmeler haksız da sayılmazdı. Çünkü zamanlaması itibariyle bu operasyon yalnızca mevcut iktidarın değil, takınacağı tutum bağlamında muhalefetin de seçim sonrasında nasıl bir politika izleyeceğini netleştirecek nitelikteydi.

Tam da bu nedenle, örneğin, HDP AKP-MHP iktidarının operasyon ısrarı karşısında en iyimser tahlille suskunluğunu sürdüren CHP’nin başını çektiği Millet İttifakı’na karşı kendi cumhurbaşkanı adayını çıkaracağını açıklayıverdi. Hatta, her şeye rağmen CHP ile ilişkilerin sıcak tutulması için uğraşan Selahattin Demirtaş’ın açıklamalarının tonu bile değişti…

Bu arada tutum değişikliğine giden bir başka aktör de ABD oldu. Aslında Türkiye Rojava’ya bir kara operasyonunu ilk gündeme getirdiğinde, ABD kendisinden beklendiği ölçüde güçlü bir itirazda bulunmamıştı. Onun yerine, arka kapı diplomasisini tercih etti. Bir yandan Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğini onaylaması için Türkiye üzerinde baskı oluşturdu. Bir diğer yandan, Rojava Yönetimi’ni Türkiye’yi yeni bir kara operasyonundan vazgeçirmeye yardımcı olacak tavizlerde bulunmaya zorladı. Fakat Türkiye ne İsveç ve Finlandiya ne de Rojava bağlamına sürdürdüğü ısrardan vazgeçti. Millet İttifakı ise her iki konuda zaten AKP-MHP iktidarıyla çoktan hizalanmıştı.

Nihayetinde, ABD ve çok geçmeden Avrupa ülkeleri peş peşe operasyona karşı olduklarına dair net açıklamalar yapmaya başladılar. Fakat bu açıklamalar en fazla söz konusu ülkelerin olası bir operasyonu desteklediği iddialarını çürüttü, bir operasyon ihtimalini ortadan kaldırmaya yetmedi. Zira Rojava Yönetimi kara operasyonunun Şubat ayında gerçekleşmesini bekliyordu.

Bugün anlaşılıyor ki, Rojava Yönetimi sadece beklemekle kalmamış. Ve ABD’nin Türkiye’nin olası kara operasyonu vesilesiyle Rojava Yönetimi’yle sürdürdüğü temaslar da sonuç vermiş. Suriye Demokratik Güçleri Komutanı Mazlum Kobani, geçtiğimiz hafta Kürt Barış Enstitüsü’nün düzenlediği bir panelde açıkladı. ABD, İngiltere ve Fransa’nın PKK’nin ateşkes ilan etmesi konusundaki talepleri Rojava Yönetimi üzerinden iletilmiş. Kobani’nin bu açıklamasına bağlı olarak KCK’nin depremin hemen ardından yaptığı Türkiye’ye saldırıları durduracağı açıklaması, pekâlâ bu çağrılara verilen olumlu bir yanıt olarak değerlendirilebilir…

Aslında ABD, İngiltere ve Fransa’nın öteden beri benzer taleplerde bulunduğu sır değil. Bu taleplerin, bir de söz konusu devletlerin doğrudan ve sık sık ilişkide bulunduğu Rojava Yönetimi üzerinden iletilmiş olmasının da sürpriz bir yanı yok.

Bugüne kadar sorun, bu taleplerin ateşkes sonrası atılacak adımlar konusunda hiçbir garanti içermemesiydi. Örneğin PKK, 1 Kasım 2015 seçimlerine giderken de ateşkes ilan etmişti ama sonrasında yaşananlar tek taraflı ateşkes ilanının hiçbir işe yaramadığını gösterdi.

Kobani aracı olduklarını söylediği taleplerin herhangi bir garanti içerip içermediğinden bahsetmiyor. Fakat KCK’nin Türkiye’ye saldırıları durdurma açıklamasını deprem sonrasında yapması ve Türkiye’nin bu açıklamaya ve deprem felaketine rağmen hem Suriye hem Irak’a saldırılarını aralıksız sürdürmesi, doğrusu ortada herhangi bir garantinin olmadığını düşündürüyor. 

Ve eğer deprem olmasaydı KCK yine böyle bir açıklama yapar mıydı, şimdilik bilmiyoruz…

Ancak, PKK’nin son yıllarda en fazla ‘‘terör listesi’’nden çıkarılmak için uğraştığı ve Batı’nın da PKK’nin silahlı bir mücadele yürütüyor olması nedeniyle buna yanaşmadığı biliniyor. Dolayısıyla, bir garanti verilmemiş olsa dahi, PKK’nin böyle bir beklenti içinde olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Her halükarda, KCK’nin bu açıklamasının Türkiye’nin yeniden bir inşa sürecine girdiği şu günlerde önemli bir fırsat yarattığı ise muhakkak. HDP de bu fırsatın değerlendirilmesi için bütün imkanlarını seferber etmiş görünüyor. Bu arada, Kemal Kılıçdaroğlu’nun deprem sonrası bu kez ‘‘devletle hizalanmayacağını’’ ilan etmiş olması, HDP ve Millet İttifakı arasında belki de bugüne kadar hiç olmadığı kadar bir işbirliği imkanı yaratıyor. Demirtaş’ın ‘‘Yürü Bay Kemal’’ diye yeniden CHP yelkenlerine rüzgar olması bu kez boşuna olmayabilir…

Öte yandan, Mazlum Kobani’nin söz konusu açıklamayı bugün yapma gereği duymasını da aynı çerçevede değerlendirmek mümkün. O da, muhatabı ABD, İngiltere ve Fransa’ya kamuoyu önünde bir hatırlatma yaparak, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği konusunda Türkiye’yi razı etmeye yaklaştığınız şu günlerde Kürt meselesindeki sorumluluklarınızı unutmayın mesajı vermek ister gibi…

Sonuçta, bu fırsat değerlendirilecek mi yaşayıp göreceğiz…

O zamana kadar seçimlerin ertelenmesine dönük muhtemel bir hamlenin önüne geçilmesi, sanırım, önemli bir gösterge olacak.

Ve öyle anlaşılıyor ki, bu kez Türkiye’nin geleceğini iktidardan çok muhalefetin Kürt politikası belirleyecek.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.