Kürt seçmenin muhtemel tercihleri – Ruşen Çakır’ın konuğu Altan Tan

14 Mayıs’taki milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimlerine iki aydan az bir süre kaldı. Kürt seçmenin seçimde alacağı tavır, seçimlerin kaderinde belirleyici olacak anahtar bir rolde.

Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu ve beraberindeki heyet, HDP eş genel başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar’ı ziyaret etti. Günlerdir merakla beklenen görüşmenin sonunda Kürt sorununun parlamentoda çözülmesi gerektiğinin önemine vurgu yapıldı.

Kürt seçmen seçimler hakkında ne düşünüyor? Muhafazakar Kürt seçmen AKP’den kopuyor mu? HÜDA PAR’ın Millet İttifakı’na katılması Kürt seçmen nezdinde nasıl karşılandı?

Uzun yıllar siyasetin içinde yer alan, Kürt seçmeni yakından takip eden, eski milletvekili Altan Tan, Ruşen Çakır’ın sorularını yanıtlıyor.

Yayına hazırlayan: Tania Taşçıoğlu Baykal

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. Altan Tan stüdyo konuğumuz. Kendisiyle önümüzdeki seçimlerde Kürtler’in ne yapabileceğini konuşacağız. Farklı farklı seçenekler var, bunları ele alacağız. Hoş geldin Altan.

Altan Tan: Hoş bulduk, hayırlı yayınlar.

Ruşen Çakır: Biz seninle çok yıllar önce de gazeteci ve siyâsetçi olarak…

Altan Tan: 1990-91 yılları.

Ruşen Çakır: Evet. Sen o sırada Refah Partisi’nde Güneydoğu müfettişiydin. Türkeş’le ittifak yaptıkları için Refah Partisi’nden ayrılmıştın.

Altan Tan: 91 seçimlerinde.

Ruşen Çakır: Evet. O zaman Milliyetçi Çalışma Partisi idi. Daha sonra başka yerlerde siyâset yaptın ve 2011’den 2018’e kadar, 3 dönem HDP Diyarbakır milletvekili olarak görev yaptın. Şimdi, MAK Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ali Kulat’a göre, Cumhur İttifâkı seni Adana ya da Mersin’den aday gösteriyormuş.

Altan Tan: Vallahi sağ olsun Mehmet Ali Kulat’a, lütfetmiş de, niye Adana’ya Mersin’e yollamış? Yani Diyarbakır ya da başka yerler varken niye beni Adana Mersin taraflarına atmış? Bu saat îtibâriyle bunların hepsi spekülasyon. Ben lâfını saklayan, gizleyen, kıvırmayı bilen bir siyâsetçi değilim. Onun için de politikada çok başarılı olamadım. Entelektüel ve siyâsî hayatta belki bir başarıdan söz edilebilir, ama sâhadaki politik manevralarda çok başarılı olamadım. 

Senin de dediğin gibi, seninle tanışıklığımız 32-33 sene. Yani şu andaki ömrümüzün yarısından fazlası. 3 dönem milletvekilliği yaptım. Ondan evvel bir sürü siyâset, örgüt, tarîkat… her tarafla bir diyaloğumuz var. Bu seçim döneminde de her kesimden arkadaşımızla konuşuyoruz. AK Partili arkadaşlarımızla da görüşüyoruz, Millet İttifâkı’ndan, Saadet Partisi’nden, Gelecek Partisi’nden, hattâ HDP’li arkadaşlarla da konuşup görüşüyoruz.. Biraz evvel yayına girmeden önce, HDP’nin Merkez Karar Yönetim Kurulu’ndan bir arkadaşımla uzun bir sohbetimiz oldu. Buradan bir şeyler çıkartıyorlar. Bir gün, “AK Parti’nin” adayı diyorlar, bir gün, tekrar “HDP’nin adayı” diyorlar, bir gün “Millet İttifâkı’nın adayı” diyorlar. Arkadaş, ben adaylık peşinde olsam… bir yerden adaylık olur zâten; ama bir fikrimiz, bir duruşumuz var. Bu seçimde Kürtler’in oyu can alıcı noktada; herkes söylüyor. Niye? Türkiye’nin % 40-45’i bir yerde konuşlanmış, 40-45’i de bir tarafta konuşlanmış. Şu an pozisyonunu tam olarak belli etmeyen bir HDP var. Henüz aday çıkarıp çıkarmayacağı, ne yapacağı net değil. İkincisi de, AK Parti içinde de hâlâ ciddî sayıda Müslüman dindar Kürt oyu var. Bunlar nasıl bir tavır takınacaklar? Biz de şunu söylüyoruz. Kim aday olacak? Nereden aday olacak? Adana, Mersin, Çorum, Kars, Kastamonu’dan önce, kim bu mevzûda Kürtler’e ne söylüyor? Ona bakmamız lâzım. Meselâ, hükûmet bir yeni hamle, bir yeni toparlanma durumunda ise konuşalım. Millet İttifâkı, Sayın Kılıçdaroğlu HDP ile görüşüyor. Ne söylüyor? Önümüzdeki dönem, diyelim ki Sayın Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı oldu. Peki, Kürt meselesiyle ilgili ne söylüyor? Bunlar üzerinde yoğunlaşmaktan ziyâde, tabiî halk magazini sever: “Kim nereden aday oldu? Kim kiminle ittifak kurdu?” Bunlar konuşuluyor. 

Biraz evvel de söyledim, tekrarlayayım: Ben şu an her partideki arkadaşlarımla bu durumları müzâkere ediyorum. Ama şu saat îtibâriyle, benim bir yerden aday olma durumum söz konusu değil — bu saat îtibâriyle. 

Ruşen Çakır: Ama olabilir.

Altan Tan: Olabilir tabiî. İşte, görüşüyorsunuz, tartışıyorsunuz, neler yapılabileceğini konuşuyorsunuz. Eğer bizim fikirlerimize, zikirlerimize, bundan sonraki dönemde yapmak istediklerimize uygun bir zemin olursa, bir konum alırız. Ama diyelim ki olmadı. Eh, olmazsa evimize gideriz.

Ruşen Çakır: Başlarken söylemiştim, 91’de Refah Partisi’nden kopuş nedeni Milliyetçi Çalışma Partisi’yle işbirliğiydi. Orada Erbakan Hoca’ya karşı bir tavır alabilmişti gencecik Altan Tan. Şimdi Cumhur İttifâkı ile adın anılıyor ve o ittifâkın en önemli parçası, AKP’den sonra MHP.

Altan Tan: “Sen o gün MHP’ye karşı çıktın, bugün nasıl bir olursun?” diye mi soracaksın?

Ruşen Çakır: Evet, onu soruyorum.

Altan Tan: Ruşen, bu senin klasmanına göre biraz düşük bir soru oldu. Ama aynı şekilde öbür tarafta da İYİ Parti var. Meral Akşener’e, “Sen HDP’yi nerede konumlandırıyorsun?” diye soruyorlar. “PKK’nin yanında” diyor. Eh, daha ileri bir lâf var mı? Diyelim ki yarın Millet İttifâkı’nın adayı oldum –olabilir de–, ne diyeceksin bu sefer? “Yahu Altan, sen dün…”

Ruşen Çakır: O zaman yine sorardım.

Altan Tan: Şimdi öyle bir durum oldu ki her şey karman çorman oldu. Devlet Bahçeli’nin Kürdistan ismine tahammülü yok. Halbuki Kürdistan diye bir coğrafya var. Evliya Çelebi’nin Seyahatnâme’sinde var, Şemseddin Sâmi’nin Kamus’unda var, Kanûnî Sultan Süleyman’ın fermanında var. Osmanlı’da Kürdistan eyâleti var. Devlet Bahçeli çıkıp, “Kürdistan neresi?” diyor. Ama bir HÜDA PAR var, o da diyor ki: “Kürtçe anadil eğitimi olmalı. Kürtçe ikinci resmî dil olmalı. Eyâlet sistemi olabilir, federasyon olabilir…” Yani “Ben federasyon istiyorum” demiyor, ama “bunlar tartışılabilir” diyor. 

Şimdi maalesef bu seçimde bu %50+1’le öyle bir şey oldu ki birbirlerine zıt her kesim, hem Cumhur İttifâkı’nda var, hem Millet İttifâkı’nda var.

Ruşen Çakır: Hangisi daha kolaydı? 91’de siyâset yapmak mı daha kolaydı, bugün mü?

Altan Tan: 91’de saflar daha netti. Bugün herkes karmakarışık. İki taraf için de söylüyorum. Meselâ DEVA Partisi de bugün Kürtçe anadil eğitimini savunuyor, Sayın Ahmet Davutoğlu da söylüyor, Sayın Temel Karamollaoğlu da söylüyor. Yani o tarafta da bu fikirler var, bu tarafta da bu fikirler var — tam zıddı. İşte, MHP ikiye bölündü; yarısı burada, yarısı orada. Hattâ bizim bir arkadaş, “MHP siyâsetin kayyumu oldu” diyor. Hem Cumhur İttifâkı’nın kayyumu, hem Millet İttifâkı’nın kayyumu. Dolayısıyla şu gözle bakarsan: “Ya, arkadaş, benim bunların hiçbirisiyle işim yok, ben evime gideyim” dersin — ki o da kuvvetli bir ihtimal benim için. Veya bu ilkeler, programlar, kadrolar üzerinden bir konuşma yapıp bir yerde olacaksın. Durum budur. 91 seçimi gibi değil, onu söylüyorum. Bugün karmakarışık.  

Ruşen Çakır: HÜDA PAR’dan bahsettin, o konuyu da bir konuşalım. Yine yıllar önce, PKK-Hizbullah çatışmasıyla ilgili ilk haberi Cumhuriyet gazetesinde yaptığımda, sen bana bayağı yardımcı olmuştun. Hattâ hiç unutmuyorum, “Aman dikkatli ol!” diye uyarmıştın. Ben de imzâsız yayınlamıştım ve haklı çıktın; çünkü sonra yaşadıklarımız belli. 

Şimdi, HÜDA PAR Cumhurbaşkanı Erdoğan’a desteğini açıkladı. Bir taraftan da Cumhur İttifâkı’yla görüşmeler sürüyor. Önce cumhurbaşkanlığı seçimi meselesine gelelim. Ben şöyle bir mantık yürütüyorum: Sen bölgeyi daha iyi biliyorsun; HÜDA PAR seçmeni, Kılıçdaroğlu’nun karşısındaki Erdoğan’a zâten oy verirdi. Bunu niye böyle resmen açıklama ihtiyâcı hissettiler?

Altan Tan: Senin de dediğin gibi, zâten o seçmen kitlesinin Kılıçdaroğlu’na oy vermesi mümkün değil. Bunun çok detayına girmeye gerek yok. Yapısı, inancı, geçmişi belli. Bir de, geçen seçimde HÜDA PAR seçmeni zâten Tayyip Erdoğan’a oy verdi.

Ruşen Çakır: Bunu nasıl belirliyorsunuz?

Altan Tan: Çok açık. Meselâ şimdi AK Parti’nin milletvekili seçiminde Diyarbakır’da aldığı oy rakamı belli. HÜDA PAR’ın adayı da Diyarbakır’dan bağımsız girdi. Diğer illerde parti olarak girdi, ama Diyarbakır ve Batman’da bağımsız girdi. İkisini topladığınız vakit, oyları 27,4 ediyor. Erdoğan cumhurbaşkanlığı seçiminde 27,3 almış. Yani birebir böyle rakamsal örtüşmeler var. Dolayısıyla geçen seçimde HÜDA PAR seçmeni zâten oy vermişti Erdoğan’a. Bu yeni bir şey değil. Halk magazini sevdiği için bizim medyamız da köpürtüyor. Sanki bu yeni bir durum, yeni bir ortammış gibi. Hayır, zâten eskiden de böyleydi.

Ruşen Çakır: Ama alenen yapılan açıklama yeni. 

Altan Tan: Şimdi artık Parlamento’ya da gelmek istiyorlar. “Mâdem böyle bir destek veriyoruz, bunun karşılığında Parlamento’ya da gelelim”. Artık bir milletvekili mi olur, iki milletvekili mi olur, üç mü olur? O görüşmeleri ve diyalogları bilmiyorum.

Ruşen Çakır: Herhalde bölgede olur. Diyarbakır, Batman, Mardin…

Altan Tan: Şu anda tahmin öyle. Tabiî tahmin bunlar, netleşmiş bir şey değil. 

Ruşen Çakır: Burada birkaç husus var. HÜDA PAR her ne kadar “Bizim ilişkimiz yok” dese de, herkes biliyor ki bunlar Hizbullah hareketinin…  

Altan Tan: Bu da HDP meselesi gibi işte. Meselâ PKK ile alâkası var mı yok mu? Vardır, yoktur, bilen biliyor işte. 

Ruşen Çakır: Cumhur İttifâkı’nın HÜDA PAR gibi bir partiyle işbirliği yapacak olması, yarın Millet İttifâkı’na ve Kılıçdaroğlu’na yönelik, “Sen HDP üzerinden PKK ile işbirliği yapıyorsun” argümanını zayıflatmaz mı?  

Altan Tan: Aynen dediğin gibi, iki taraf da karşılıklı olarak birbirlerinin taktiklerini ve pozisyonlarını boşa çıkaracak hamleler yaptılar. Meselâ, Tayyip Bey başından beri bölücülük, PKK ilişkisi, terör, şiddet söylemleriyle HDP’yi “şeytanlaştırarak” bir köşeye sıkıştırmaya çalışıyor. Tabiî bu ne kadar doğrudur değildir ayrı bir konu. Bu HDP-PKK meselesini 40 senedir tartışıyoruz. Bu sefer aynı iddialar bu taraftan o tarafa yönelmeye başladı. “Sen HÜDA PAR’la ilişki kurdun. HÜDA PAR Hizbullah’ın devâmıdır. Onun da bir sürü hâdiseleri, yaptığı ölüm olayları vardır”. Yani karşılıklı, birbirinin iddialarını boşa çıkaracak hamleler oldu bunlar. 

Kürt meselesiyle ilgili de, meselâ Devlet Bahçeli’nin söylemleri var. Ne diyor? “HÜDA PAR bölücüdür. Kürtçe anadil eğitimi diyen bölücüdür…” Meselâ Ersan Şen bir iki gün önce bir televizyon programında bir hanımefendiyle tartışıyorlar. “İkinci resmî dil meselesi katiyen konuşulamaz. Bu masada konuşulamaz bile” diyor. Bunu Ersan Şen söylüyor. Bir parti lideri veya partili olarak da değil. Karşısındakini azarlıyor böyle. HDP’nin de buna benzer talepleri var. HÜDA PAR’ın daha ileri talepleri var — dediğin gibi, “Otonom bir federasyon olabilir. Kürtçe ikinci resmî dil olmalı, anadilinde eğitim olmalı” gibi. Dolayısıyla hem şiddet ve terörle bağlantı noktasında, hem de Kürt meselesi noktasında, iki taraf da karşı tarafı neyle suçluyorsa şimdi kendinde de o var. Millet İttifâkı’nda da Cumhur İttifâkı’nda da var. 

Peki, ulusalcılık, anti-demokratlık? Bir tarafta MHP var, bir tarafta İYİ Parti var. Karmakarışık bir durum oldu anlayacağın. 

Ruşen Çakır: Sen Erdoğan’ı yıllardır biliyorsun, bölgeyi de biliyorsun. Kürt sorunuyla İslâmcılık iç içe geçmiş, onu da biliyorsun. Daha önce Erdoğan’ın HÜDA PAR aleyhine bir tavrını görmedik, ama riskli bir hamle olduğu da muhakkak. Artıları ve eksileri olabilecek bir şey. Niye böyle bir şey yapma ihtiyâcı hissetti? Üç dört milletvekili fazla alabilmek için — ki onları da muhtemelen kontenjan olarak HÜDA PAR’a verecek. Niye böyle bir ihtiyaç hissetmiş olabilir?

Altan Tan: Bunun en basit sebebi bu %50+1 meselesi. “Kazanmak için her şey mübah” derler ya? Bu Millet İttifâkı için de geçerli. CHP’nin tek başına bir potansiyeli olsa, ne İYİ Parti ile konuşur ne diğer partilerle. Bunun birinci sebebi bu. İkinci sebebi de, en azından bölgede o dindar kesime kısmî bir mesaj. Dindar kesimin hepsi HÜDA PAR’lı değil, zâten olsa çok ciddî bir oy alır.  Belki HÜDA PAR’la birlikte başka dindar muhâfazakâr Kürt seçmenin tasvip edebileceği bir aday profili olur; ama esas sebep, bu seçimde 1 gramın da önemi var — öyle diyelim.

Ruşen Çakır: Peki, Kürtler bağlamında Millet İttifâkı’na bakalım. Meselâ Rawest Araştırma’nın sonuçlarına göre, bölgede ikinci parti sorusuna en çok CHP karşılığı veriliyormuş. Meselâ seçmen AK Parti’ye, HDP’ye ya da HÜDA PA’a oy veriyor; ama “Diyelim ki o olmadı, kime oy verirsiniz?” diye sorulduğunda, CHP’nin bayağı önde olduğu söyleniyor. Ama normal şartlarda CHP’nin oyu da bayağı düşük. Böyle bir ilginç durum var. Şimdi yaratılan bu ittifakta, işin içerisinde Saadet, DEVA ve Gelecek partilerinin de olmasıyla berâber, bölgede Kürtler nezdinde… batıdaki Kürtler’de durum biraz daha farklı olabiliyor; ama bölgeye baktığımız zaman, kimin ne kadar oy aldığı, kaç milletvekili çıkardığı net olarak görülüyor. Millet İttifâkı olarak böyle bir ortak listeyle girildiğinde, Van’da, Diyarbakır’da bile milletvekili çıkarabileceği yorumları gerçekçi mi?

Altan Tan: Maalesef bunlar gerçekçi yorumlar değil. Şimdi sen enteresan bir şey söyledin: Adam HDP’li, “HDP’ye oy vermezsen kime oy verirsin?” diye soruyorsun. Kısmen CHP geliyor gündeme. Ya da AK Parti’den kaçan nereye gidecek? Ya HDP’ye gidecek ya Millet İttifâkı’na, CHP’ye gidecek. Burada önemli olan şu: CHP kendi aslî kimliğiyle ve kendi adaylarıyla, ittifaksız olarak bölgede bir varlık gösteremez, göstermesi mümkün değil. Diyarbakır’daki oyu %2 diyelim, 1 puan artırdı, 3 veya 4 aldı. Yetmiyor bu. 5 alsa da yetmiyor. Yeni seçim kanununa göre Diyarbakır’da milletvekili çıkarmak için %8 oy alması lâzım. Mardin’de %16 alması lâzım, Van’da %12 alması lâzım — rakamlar böyle. 

Peki, nasıl olacak bu? Eğer Millet İttifâkı bir ortak liste yapabilirse –yani Diyarbakır’da, Van’da, Erzurum’da, Elazığ’da–, o ortak adayda da, hem AK Parti’den darılmış dindar muhâfazakâr gelenekçi oyları alabilecek adayları koyabilirse, hem de Kürt meselesinde hassas adayları koyabilirse, AK Parti’den ve HDP’den alabilir… HDP’nin yanlış politikaları, şiddetle arasına tam bir mesâfe koyamaması, ikircikli durumundan rahatsız olan o kesimi bu ittifakla toparlayabilir. O kesim, bölge ortalamasında en az %15’ler civârındadır. Yani bir yerde %20’dir, bir yerde %10’dur, bir yerde %13’tür. Ama şahsî kanaatime göre ortalaması % 15’ler civârındadır. Bunları o ittifakta toparlayabilir. Ama CHP, baştan, diyelim ki “Diyarbakır’da aday şu, Van’da bu” diyerek başlarsa –ki şimdiden îlan edilen adaylar var– onun bir şansı yok. 

Ruşen Çakır: Türkân Elçi kazanamaz mı? 

Altan Tan: Türkân Hanım benim komşumdur; 11 senedir aynı sitede oturuyoruz. Sezgin Tanrıkulu, Dr. Selçuk Mızraklı, HDP milletvekili Mülkiye Birtane, Meral Danış Beştaş, Galip Ensarioğlu, hepimiz aynı sitede oturuyoruz Diyarbakır’da. Ben Türkân Hanım’ın şahsında bir polemik yapmak istemem, çünkü eşi Tahir Bey de, Allah rahmet eylesin, eski arkadaşım. Bir de aslen onlar Cizreli’dir, biz Midyatlı’yız. Yani aynı bölgenin insanı olmamızdan kaynaklanan bir yakınlığımız da var. Ben Türkân Hanım veya bir başkası özelinde söylemiyorum; ama diyelim CHP tamâmen sol seküler bir çizgide Van’a, Diyarbakır’a, Mardin’e adayını koydu. Tamam, kendi oyunu alır. Ama AK Parti’den kopmuş ve şu an Gelecek Partisi’nde, DEVA’da veya Saadet Partisi’nde olan seçmenin önemli bir kısmı mesâfelidir. Yani bunların tamâmının aynı potada olacağı listeler olmalı. Veya HDP; sen Türkiye’de Kürt tabanını iyi bilenlerdensin, millet zannediyor ki HDP’lilerin hepsi sol seküler laik. Dindar muhâfazakâr Kürtler de var. Cizre’de HDP %80 oy alıyor. Cizre kadınlarının yarısı çarşaf giyiyor. Yani o çarşaflı peçeli kadınlar HDP’ye oy veriyor. Böyle bir sosyoloji var. Dolayısıyla o kesime de sıcak gelebilecek adaylar konulacak. Yoksa tabiî ki bu CHP’nin kendi tercihidir, hepsine kendi çizgisindeki adaylarını koyar. Ama alacağı oy da bellidir. HDP’li HDP’ye gider, AK Partili AK Parti’de kalır. O dindar, muhâfazakâr, rahatsız Kürt seçmen dediğinin bir kısmı kerhen oy verir, bir kısmı sandığa gitmez, bir kısmı da yine AK Parti’ye ve HDP’ye oy verir. Benim şu an yaptığım analizdir. Yani ben de bir taraftan adayım bu saat îtibâriyle. “Bu analizler böyle değildir” diyen varsa, onlar da kendi argümanlarıyla çıksınlar sâhaya. 

Ruşen Çakır: Bu konuştuklarımız daha çok milletvekili seçimiyle alâkalı. Şu hâliyle bakıldığında, cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan aday, Kılıçdaroğlu aday, Muharrem İnce adaylık başvurusu yaptı, Sinan Oğan’ın aday olacağı söyleniyor. Doğu Perinçek, imzâ toplarsa o da aday olacağını söylüyor. Sonuçta Kürtler, Erdoğan ve Kılıçdaroğlu arasında mı tercih yapacak? Meselâ Muharrem İnce’nin herhangi bir şansı olabilir mi?

Altan Tan: Ben Muharrem İnce’nin Kürt sosyolojisinde bir karşılığı olduğunu düşünmüyorum. Bunun birkaç sebebi var. Bir kere kazanma şansı yok. Yani yüzde kaç alır bilemem; 2 alır, 3 alır, 5 alır, o başka bir tartışma. Ama söylemleri ve duruşu îtibâriyle, CHP’nin o ulusalcı kanalına daha yakın veya onlardan destek alan bir duruşu var. Onu bir tarafa bırakalım. Ve tekrar söyleyeyim: Sen de yıllardır bölgeye gelip gidiyorsun, olayı tâkip ediyorsun, okuyorsun yazıyorsun, bu mevzûyu iyi bilenlerdensin. Kürt seçmen Türkiye’de en politize olmuş seçmendir. Çünkü çok büyük acılar, çok büyük olaylar yaşamış. Kılıçdaroğlu ve Erdoğan’dan ziyâde, ikisi de bu yeni dönemde ne söylüyor ve ne kadar inandırıcı oluyor ona bakmak lâzım. Bâzen de, söylerseniz inandırıcı olmazsınız. Derler ki: “Ya Ruşen, sen 30 senedir başka bir şey söylüyordun, bugün bunu söylüyorsun. Ben sana niye güveneyim”. Ama bu güvenlikçi politikalar, MHP ile uzun bir dönem aynı çizgide bir siyâset yapması dolayısıyla, şu an iktidârın ciddî bir yıpranmışlığı var. Ama Kürt seçmen ciddî bir politika değişikliği olduğu vakit, şahıslardan ziyâde söyleyecekleri ve yapacaklarıyla ilgili bir karar verir. Ama Sayın Kılıçdaroğlu’na da şu saat îtibâriyle bir antipati, bir karşı duruş yok yani. 

Ruşen Çakır: Bugünkü toplantıda tabiî ki bağlayıcı şeyler açıklanmadı, ama… 

Altan Tan: HDP-CHP görüşmesini kastediyorsun değil mi?

Ruşen Çakır: Evet, normal şartlarda ilk verilen mesajlar da bu yöndeydi. Selahattin Demirtaş’ın cezâevinden yaptığı ya da HDP yöneticilerinin yaptığı açıklamalara bakarsak, sanki ilk turda aday çıkartmayacaklar ve Kılıçdaroğlu’nu destekleyecekler havası daha baskın. Tabiî siyâsette hiçbir şey belli olmaz. Kişisel olarak sen de bu görüşte misin? Eğer böyle bir şey olursa seçim ilk turda biter mi?

Altan Tan: Birincisi, bu aday çıkarıp çıkarmama meselesini konuşalım. Önümüzdeki birkaç gün zarfında netleşecek bu. Şu an bilmiyoruz; sâdece duyum, konuşma, gözlemle yorum yapıyoruz. Ama şu an HDP’de iki ayrı görüş var. Bunlardan birincisi şu: Özellikle HDP’nin ittifak kurduğu, 10 tânesini toplasan %0,5 oy alamayacak partileri kastediyorum; o arkadaşlar bu sözüme alınıyorlarsa buyursunlar seçime girsinler, ne kadar oy alacaklarını görelim, bunu şimdi tartışmayalım. Bu kesim, “HDP aday çıkarmasın. Önce Erdoğan gitsin, sonrasına bakarız, sonrası kolay” gibi bir yaklaşım içinde. Hem tabanı kastediyorum hem de yönetici kesimin bir kısmını. Ama çoğunluk aday çıkarmayalım düşüncesinde; kabaca, özet olarak söylüyorum bunu. 

Ama Kürt seçmen ve HDP’de bir kesim de şunu söylüyor: “Tamam, Tayyip gitsin. Peki, diyelim bu yeni ittifak, Sayın Kılıçdaroğlu seçimi kazandı. Önümüzdeki dönemde neler vaat ediyor, neler söylüyor?” Şu an Kürt seçmen atla deve de istemiyor. Halk arasında çok kullanılır ya bu tâbir. Büyük ve gerçekleştirilmesi zor talepler için kullanılır biliyorsun. “Biz atla deve istemiyoruz.”  Eh peki ne istiyorsun? Şu an binlerce Kürt siyâsal tutuklu cezâevinde. Kanun hükmünde kararnâmelerle, çeşitli vesîlelerle görevinden ayrılmış, atılmış on binler var. Ne olacak bu mesele? Yani Adalet Bakanlığı’nca bir af veya infaz indiriminin şekli, formüle edilmesi ayrı bir tekniktir. Ben de dâhilim buna. Meselâ ben şu an müebbet hapisle yargılanıyorum, birkaç dosyam Yargıtay’da bekliyor. İstinaf 34 günde tasdik etti benim dosyamı. Hulki Cevizoğlu bir televizyona çıkıp terbiyesizlik yaptı, yayını terk etti, bana hakaret etti, bir de adamlarına ihbar ettirdi. Savcılık hemen harekete geçti. Arkasından, bana doğru düzgün bant kaydı bile yapılmadan bir iki ay içinde ikinci celsede cezâ verildi. İstinaf’a yollandı; 34 günde de İstinaf tasdik etti. Şimdi Yargıtay’da. Böyle binlerce, on binlerce insan var. Sayın Erdoğan ne söyleyecek bu konularda? Sayın Kılıçdaroğlu ne söyleyecek? Kürtçe ile ilgili talepler var, anadili eğitimi var. O görevden atılanlar var. En azından bir şeyler söylenecek. 

HDP’nin “Aday çıkaralım” diyen kesimi de diyor ki: “Biz İstanbul’da belediye seçimlerinde karşılıksız bir destek verdik”. İstanbul’da HDP’nin 1 milyon 200 bin oyu vardı. Hattâ AK Parti’deki Kürtler’in de önemli bir kısmı İmamoğlu’na oy verdi. İmamoğlu da seçimi kendi kazandı zannediyor. Bunu söylediğim için de beni Twitter’da trend topic yaptılar birkaç gün önce. İmamoğlu kendi gayretiyle, kendi geçmişiyle, kendi CV’siyle seçim kazanmadı. Bu İmamoğlu’na bir hakaret veya bir eleştiri anlamında değil. O dönemde tepki oyları İmamoğlu’na gitti. Adana’da, Mersin’de de aynı şey oldu. Oralarda da MHP’li belediye başkanları vardı. “Antalya’da seçtik, İzmir’de, Ankara’da üzerine koyduk. E peki, ne oldu? Bizim sorunlarımızla ilgili ne mesâfe katedildi?” Bir şey yok. O halde biz bir aday çıkaralım;  yani karşı olmayalım Sayın Kılıçdaroğlu’na, ikinci turda tekrar konuşalım. Şimdi bu iki görüş var HDP’de. Ne karar vereceklerini kendileri biliyor. 

Ruşen Çakır: Peki, ilk turda aday çıkarmazsa, Muharrem İnce faktörüyle ikinci tura kalır mı? Yoksa aday çıkarmazsa? HDP aday çıkarırsa, seçim kesinlikle ikinci tura kalıyor zâten.

Altan Tan: Evet, ikinci tura kalır o zaman, o kesin. Ama elimde bir kamuoyu yoklaması, bilimsel bir veri yok. Ben kafadan atmayı seven bir adam değilim. Ama bu işi bilen, kamuoyu yoklaması yapan insanlar bu seçimin kafa kafaya gideceğini söylüyorlar. Kafa kafaya gidecek dediğiniz vakit, Muharrem İnce %2 bile olsa –ki kendisi %5-7’den bahsediyor; hattâ biraz da ironi olarak, “Belki ben ve Kılıçdaroğlu kalırız” diyor–, kafa kafaya olan bir seçimde bu %2 önemli bir oy. Doğu Perinçek 100 bin oy alsa, diğeri 200 bin oy alsa, öteki 50 bin oy alsa, sonuçta 2-3 puan ciddî bir oydur. Birinci turda biter bitmez, bilmiyorum. Ama biliyorsun seçim bir dalgadır. Biz böyle söyleyince, “Siz ne kadar halk ağzıyla konuşuyorsunuz böyle? Yok rüzgârdı, yok havaydı” diyorlar. O zaman biri çıkıp bana îzah etsin. İmamoğlu ile Binali Yıldırım arasında 13 bin fark vardı ilk turda. Bu fark iki ayda nasıl 800 bine çıktı? Yani 800 bin kişi fikir değiştirdi demek ki. Demek ki hava, rüzgâr var. Eh bu seçimde de hava eserse birinci turda da bitebilir — olabilir yani. 

Ruşen Çakır: Meselâ son kamuoyu yoklamalarında Zafer Partisi, Ümit Özdağ, bayağı çıkış yapmıştı. Ama şu anda gerilemiş görünüyor. Şimdi, Memleket Partisi ve Muharrem İnce bir hava yakalamışa benziyor. Kimisi buna “dip dalga” diyor, ama bu çok büyük bir lâf.

Seninle daha önce de konuştuk, ama tekrar üzerinden bir geçelim istiyorum: Gelecek ve DEVA partileri. Sen çoğunu yakından tanıyorsun, çoğu da arkadaşın. 

Altan Tan: Evet. Saadet Partisi’ndekiler de öyle.

Ruşen Çakır: Evet. Bu partiler daha kurulmadan önce, Kürtler nezdinde çok ciddî bir ilgi vardı. Bayağı teşkilâtlandılar. Hatta Kürtler’in sevdiği, tanıdığı birtakım isimler de yer aldı bu partilerde. Ama çok kapsayıcı gözükmüyorlar. Yanılıyor muyum?

Altan Tan: “Neden?” diye soruyorsun. Ben tam da bunu anlatıyorum. Bir rüzgâr, bir hava yakalayabilmek. Buna ivme diyenler var, daha sosyetik, yabancı kelimeler kullananlar var. Siz baştan o havayı yaratamazsanız… Tıpkı uçağın kalkışına benziyor bu. Uçağın burnu yukarı doğru gitmezse, çakılıyor. 

2002 seçimlerini hatırla: O dönemde Tayyip Erdoğan Necmettin Erbakan’dan ayrılmış, onlar Saadet Partisi’ni kurmuş, bu arkadaşlar da AK Parti’yi kurmuşlar. O dönemde HDP de barajı geçemedi. Tabiî o zaman ismi DEHAP’tı galiba, net hatırlamıyorum; çünkü isim çok değişti. Tartışmalar yapılıyor filan. Biz de Ankara’dayız. Şakacı bir arkadaşımız dedi ki: “Bir gidin de şu partilerin genel merkezlerinin önünü gezin. Doğru Yol Partisi’ne gidin, Anavatan Partisi’ne, Saadet Partisi’ne gidin, bir görün”. Bu partilerin hiçbiri barajı geçememişti. Genç Parti de geçememişti. Birkaç arkadaş gidip görüp döndüler ve şunu anlattılar: Saadet Partisi’nin önünde kimse yok; sinek avlıyor, 20-30 kişi ya var ya yok. Anavatan ve Doğru Yol Partisi’nde de aynı şekilde. Ama AK Parti’nin önünde kıyâmet kopuyor. 3 bin, 5 bin insan var çevrede. Aday adayları, aday adayının amcası, oğlu, dayısı… Hattâ o çevredeki lokantalarda yemek yiyecek yer yok. Bir de köfteciler, kebapçılar, ciğerciler, tezgâh açmışlar. Arkadaşım dedi ki: “Bunlar iktidâra geliyor”.

İşte bunlar hep havayla alâkalı. Siyâsette bir hava olduğu vakit…  Tabiî kafası matematiksel çalışan, çok bilenler anlamıyor bunu. “Olur mu canım! Bunun planı, programı var” diyorlar.  Yahu bırak programı. Ecevit 1999 seçiminde %22 oy aldı biliyorsun ve koalisyon başbakanı oldu. Bir seçim sonra 1,22’ye düştü. Üç sene zarfında, 1999’dan 2002’ye kadar, %22’den 1,22’ye düşer mi? Oldu bu işte. Onun için siyâsette hava çok önemlidir. Yani bu 50 günde her şey olabilir. Meselâ hiç kimse böyle bir deprem olacağını tahmin etmiyordu. İktidârın kendine göre bir seçim stratejisi vardı. Hesâbı kitabı, parası, kredisi… Ama bir deprem oldu, bütün hesap kitap tekrar başa döndü. Şimdi bu 50 günde de neler olur tahmin edemeyiz.  Biz şimdi bugünü konuşuyoruz. Birbirine yakın bir seçim. İki taraf da toparlanmaya girmezse, o %1-2’lerin çok önemi var. Muharrem Bey’in de oyu önemli yani.

Ruşen Çakır: Bir toparlayacak olursak: Kürtler’in tercihlerinden söz ettik; milletvekili seçimlerinde HDP ya başka bir adla ya kendi adıyla seçime girecek. Şu anda ittifak yapıyor. HÜDA PAR muhtemelen Cumhur İttifâkı’yla işbirliği yapacak. Onun dışındaki küçük Kürt partilerinin herhalde pek bir fonksiyonları olmayacak. 

Altan Tan: Fazla bir etkinlikleri olmaz.

Ruşen Çakır: Ama cumhurbaşkanlığı seçimi belli ki Erdoğan ve Kılıçdaroğlu arasında geçecek. Türkiye, ilk turda ya da ikinci turda bununla karşı karşıya kalacak. Seçime 50 gün kala, bu adayların söylediklerine, söylemediklerine baktığında, Kürtler’in beklentilerinin gerçekleşme ihtimâli konusunda herhangi bir ışık görüyor musun? 

Altan Tan: Şu an için zâten sıkıntı veren o. Şu anda ne Tayyip Bey’de daha ileri bir söylem var, ne de Millet İttifâkı’nda. Tabiî Millet İttifâkı’nın şöyle bir farklı durumu var, özetle söyleyeyim: İYİ Parti’nin de Sayın Kılıçdaroğlu’na oy vermesi lâzım, HDP’nin de oy vermesi lazım. Şimdi bu ikisinin de arasında dağlar uçurumlar var. Sussan, bu tarafın beklentileri var. Konuşsan, öbür tarafın rezervleri var. Aslında şu anda en zor durumda olan Sayın Kılıçdaroğlu. Çünkü ikisinin de oyuna kesin ihtiyâcı var. Yani “Şunu alayım öbürü kalsın” ya da “Buna yanaşayım öbürünü boş ver. Ne yapıyorsa yapsın” diyemiyor. Eh diyemeyince, işte bu şimdiki pata durum çıkıyor ortaya. Ama dediğim gibi, seçim yaklaştıkça, kazanmanın zor olduğunu gören iki taraf da elini yükseltecek. 

Ruşen Çakır: Kürtler’e yönelik diyorsun. 

Altan Tan: Evet. Benim böyle bir öngörüm var. El yükseltmekten kastım, bugün söylemediğini belki yarın söyleyecek. 

Ruşen Çakır: O zaman senin de söylediğin ve benim de çok kullandığım, “Türkiye’nin en politize kesimi olan Kürtler” bu sözlere inanacak mı, inanır gibi mi yapacak?

Altan Tan: Tabiî ki “%100 inanır” ya da “%100 inanmaz”, “Hepsi o tarafa gider” ya da “Hepsi bu tarafa gider” diyemeyiz. Böyle bir şey mümkün değil. Bunlar uç lâflar. Birincisi, o söylemlerin hangi zeminde, hangi ortamda söylenildiğine bakarım. Yani kapalı kapılar arkasında mı söyleniyor bunlar, yoksa topluma deklare edilerek mi söyleniyor? 

İkincisi, “Bu söylemlerin siyâsal aktörleri var mı?” diye bakarım. Diyelim ki Millet İttifâkı şunları şunları söyledi. Bu söyleme uygun Kürt adaylar var mı orada? Veya diyelim ki AK Parti’de bir söylem değişikliği oldu, MHP de seçimi kazanmak için, tıpkı HÜDA PAR meselesinde olduğu gibi gözünü yumdu. Siyâsal aktörleri bu söyleme uygun mu diye bakarım. Bir kısmı inanacak, bir kısmı inanmayacak. Burada da “%100 inanır” ya da “%100 inanmaz” diye bir tasnif yapmak mümkün değil. 

Çocukluktan beri yürüdüğümüz, benimle yaşıt, halamın oğlu var. Eşiyle severek evlendi. İkimizin de çocukları var. Eski bir hikâyeden bahsediyorum. Tabiî eski toplum benim memleket. Halamla eniştem gelin üzerinde bir otorite kuruyorlar, kız da buna çok uygun değil. Bir bankada çalışıyor. Daha liberal. Özgür diyelim. Geleneksel bir gelin değil. Sabah 05.00’de kalkıp kayınbabasının abdest suyunu hazırlayan bir gelin değil. Halamın oğlu da çok yaman, karısına diyor ki: “Bak, annemin babamın yanında sana bağırıp çağıracağım, sen sesini çıkarma. Annemin babamın gönlü hoş olsun”. Bir iki bunu yaptı, sonra iş patladı tabiî. Diyeceğim o ki: Mizansenler de artık tutmaz. Bu konuşulacak şeylerin, daha açık, inanılır güvenilir, şeffaf olması lâzım — göreceğiz. Yani ben de çok fazla bir şey bilmiyorum. Tekrar söyleyeyim o cümlemi: Seçimlere doğru el yükselteceklerini düşünüyorum. 

Ruşen Çakır: Peki, önümüzdeki dönemde seni Meclis’te görme ihtimâlimize yüzde kaç verirsin?

Altan Tan: %35-40 diyeyim. 

Ruşen Çakır: Eh, oluyorsun anlaşılan.

Altan Tan: Yok. Başlarken dedik ya? Biz birbirimizi 32-33 senedir tanıyoruz. Benim siyâsî çizgim ortada. HDP’de sesimi çıkarmasaydım, 5 devre, 10 devre milletvekilliği yapardım. Şimdi isim vermeyeyim. Yani verecektim de vermeyeyim. Popülaritem en önde iki üç arkadaştan daha öndeydi. Bu iki arkadaştan birisi yaşını başını almış, biri de benim yaşlarımda. İkisi de HDP’nin duayenlerinden. Bana dediler ki: “Allah’ını seversen, bak, senin yerin ikimizden de daha önde. Ne olur şu dilini birazcık kıs”. Sus demediler. “Biraz dur. Îtiraz etme, her şeye, ona buna karşı çıkma”. Ben düşüncelerini gizleyen, susan bir adam değilim. Belki milletvekili olurum ya da olmam. Zâten nerede olsam, öbür taraf küfredecek. Ben toplumun, Türkiye’nin Kürtler’in yarârına bir şey görmek isterim. Doğru, yanlış, inandırıcı ya da değil, bu ayrı mesele. 

İkincisi, şuna çok üzülüyorum: Bu, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürtler için târihî bir fırsattı. Maalesef, kazanacak cumhurbaşkanı Kürt oylarıyla kazanacak, ama Kürtler elde edebileceklerinin çok azını elde edecekler. Buna gerçekten çok üzülüyorum. Bu kadar büyük bir fırsat… Hani boşanma dâvâlarında, “Kocasının iç çamaşırına kadar aldı” derler ya? Ben öyle demiyorum. Elinde büyük bir güç var. Senin oyunla yeni cumhurbaşkanı belirlenecek. Ama sen doğru düzgün bir siyâset, bir manevra yapamıyorsun. Kapalı kapılar arkasında kiminle konuşsan, senin oy verdiğin birisi cumhurbaşkanı olacak. Ama senin elinde bir şey yok.

Ruşen Çakır: Altan, çok teşekkürler. Yine çok dolu dolu bir yayın yaptık seninle. 

Altan Tan: Evet. Eski arkadaşlık, hukuk olunca keyifli oluyor böyle sohbetler.

Ruşen Çakır: Altan Tan’la Kürtlerin seçimlerdeki muhtemel tercihlerini konuştuk. Kendisine çok teşekkür ediyoruz.

Altan Tan: Ricâ ederim.

Ruşen Çakır: Size de izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.