Kılıçdaroğlu’nun sakinliği

Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, sakinliğiyle seçimleri kazanabilir mi? Kılıçdaroğlu’nun kampanyası, seçimi kazanmasında etkili olur mu? Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliğini ilk kez açıklaması kampanyasına nasıl yansıdı?

Ruşen Çakır, Kılıçdaroğlu’nun tüm bu videolarındaki sakinliğini değerlendirdi. Seçime çok kısa bir süre kaldığı şu günlerde provokasyonların artabileceğini belirten Çakır, sakin olanın kazanacağı görüşünde.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler, iyi bayramlar. Dünkü yayında sözünü ettiğim Kemal Kılıçdaroğlu yayınıyla karşınızdayım. Dün Kılıçdaroğlu kampanyasında Ekrem İmamoğlu’nun çok önemli bir rol oynadığını söyledim ve Kılıçdaroğlu’nun kazanması hâlinde bunda çok önemli bir rolü olacağını; ama Kılıçdaroğlu’nun kazanmasının aynı zamanda Ekrem İmamoğlu’nun da kazanması anlamına geleceğini söyledim. Peki Kılıçdaroğlu kazanacak mı? Bu soru çok soruluyor. En önemli soru belki bu ve ben bir süredir bu soruyla muhâtap olduğumda, yayınlarda da aynı şekilde, Kılıçdaroğlu’nun kazanmasının çok yüksek bir ihtimal olduğunu düşünüyorum ve bunu da dile getiriyorum. Hattâ ilk turda bile kazanabilir, burada esas olarak Muharrem İnce’nin oylarının ne olacağıyla bağlantılı olarak. Ama Tayyip Erdoğan’dan önde olduğunu düşünüyorum. Ve önde olması nedeniyle de kazanma ihtimâlinin yüksek olduğunu düşünüyorum. Şu âna kadarki kampanyasına baktığım zaman da kazanma ihtimâlinin her geçen gün arttığı kanısındayım. 

Şimdi bu noktada, özellikle “Ben Alevîyim” dediği videoya bakacak olursak– bununla ilgili zâten ayrıca hem yorumlar yaptım hem cuma günü Kemal Can’la yaptığımız “Haftaya Bakış”ta da bunu konuştuk–, ama bence bu seçim kampanyasından sonra, bu seçimden sonra en çok hatırlanacak olan çıkışlardan birisi bu olacak. Burada Kılıçdaroğlu çok sâkin bir şekilde gençlere, ilk kez kamuya açık bir şekilde Alevî kimliğini beyan etti. Ve bunu bir dayatma olarak değil; tam tersine normal bir şey olarak söyledi. Kimlik politikası yapmadı. Bunun yerine esas olarak bir siyâsetçide aranması gereken vasıfların başka şeyler olduğunu söyledi. Ve iktidar yanlılarının –Erdoğan başta olmak üzere– kullandıkları ve kullanmaları beklenen bir silâhı ya da bir oyuncağı ellerinden alıverdi. O günden bugüne iktidar yanlılarının büyük bir telâşla Kılıçdaroğlu’nun bu Alevîlik videosuna cevap vermeye çalıştıklarını görüyoruz. Bir sürü şey söyleniyor. Ama şunu söyleyelim: 3 dakikalık bir videoya karşı –öyle bir etki yarattı ki bu video– 3000 saat konuşsalar bu videonun etkisini kırmaları mümkün değil. Hattâ hep böyle olur; her söyledikleri şey bu videonun, burada Kılıçdaroğlu’nun söylediklerinin önemini ve değerini artırıyor. 

Bu hep böyle miydi? Değildi. Daha önce açıkçası bunu Türkiye’de daha çok Recep Tayyip Erdoğan yapardı. Erdoğan bir şeyler söylerdi; Kılıçdaroğlu, ondan önce Deniz Baykal ya da Devlet Bahçeli ya da başka muhâlif siyâsetçiler onun o söylediklerinin üzerinden ona cevap yetiştirmeye çalışırlardı. Ama her yaptıkları çıkış onun o sözünün, o çıkışının değerini artırırdı. Erdoğan’ın 20 yıldan fazla süredir ülkeyi yönetmesinin en önemli nedenlerinden birisi; gündemi belirleme tekelini elinde tutmasıydı. Ama bu artık bir süreden beri elinde değil. Ve Kılıçdaroğlu son dönemde –ki bunun mîlâdı esas olarak Adalet Yürüyüşü’dür–, arada çok geri adımlar attığı da oldu, ama bunu büyük ölçüde sürdürebildi. En büyük zaferi de, mâlûm, yerel seçimlerde yaşadı. Şimdi bir benzerini yaşama ihtimâli hayli yüksek.

Buradaki mesele esas olarak nedir? Esas olarak başlığa çıkarttığım husus: Sâkinlik. Bunu uzun bir süredir dile getiriyorum. “Sâkin olan kazanır” diye defalarca yayın yaptım, yayınlarda dile getirdim. Siz de eğer siyâsette sâkin bir şekilde, kimseyle kavga etmeden, önünüze ve ileriye bakarak ve muhâtap olarak da rakiplerinizi değil toplumu, seçmeni alarak yaptığınızda kazanma ihtimâliniz artıyor. Kılıçdaroğlu’nun çok gergin olduğu anlara tanık olduk. Gazeteci olarak ben de çok gördüm. Grup konuşmalarında sürekli Erdoğan’a sataşarak, ona lâf yetiştirmeye çalışarak aylarını, yıllarını tüketti. Birçok seçimi böyle kaybetti Erdoğan karşısında. Ama ne zaman ki Erdoğan’la mücâdele etmenin yolunun Erdoğan’a değil halka seslenmek olduğunu idrak edince işin rengi değişti. Şimdi işte bunu yaşıyoruz. Diğer adaylara baktığımız zaman, geçen gün burada Sinan Oğan’la bir yayın yaptım, Sinan Oğan 4 cumhurbaşkanı adayı arasında en az şanslı olarak görülen isim. Sinan Oğan’ın da esas olarak iddiası milliyetçilik, bir Türk milliyetçiliği iddiası üzerinde, diğerlerini yeterince milliyetçi olmamak ya da milliyetçilik karşıtı olmakla; Kılıçdaroğlu’nu HDP ile, Erdoğan’ı da HÜDA PAR ile iş birliği yapmakla suçlayarak kendine bir kampanya rotası çiziyor. Muharrem İnce’nin en büyük çıkışının, söyleminin temelinin nereye oturduğunu biliyoruz. Esas olarak CHP eleştirisi üzerine. CHP’nin Millet İttifâkı içerisinde Akşener dışındaki diğer partilerle, özellikle Gelecek ve DEVA ile işbirliği yapmasını diline dolamış bir şekilde, yani muhâlefete muhâlefet yaparak bir kampanya yürütmeye çalışıyor. Yani Muharrem İnce’nin doğrudan topluma seslendiği, topluma birtakım şeyleri vaat ettiği, birtakım vizyonlar sunduğu konuşmalar –illâki yapıyordur ama– dikkat çekmiyor. Onun daha çok muhâlefete lâf yetiştirdiği yerleri görüyoruz. Geriye Erdoğan kalıyor. Erdoğan bir yanıyla Kılıçdaroğlu’nu yine bir şekilde küçümseyerek bir kampanya yürütmeye çalışırken; diğer yandan devletin elinde kalan son imkânlarıyla, bir tür seçim ekonomisiyle, bir tür popülizmle insanları kendi etrafında tutmaya çalışıyor. Örneğin en son ne yaptı? Doğalgazla ilgili birtakım vaatler, bir müjde olarak sundu, ama neyin ne kadar müjde olduğu anlaşılamadı. Ama sonra ne gördük? Bir câmi açılışında, daha doğrusu bir câminin restorasyonunun açılışında, bayramın ilk günü muhâlefeti insanlara yuhalattı. Ve ondan sonra da onları gömmeye davet etti Erdoğan. Yani burada Erdoğan’ın artık uzun bir süredir ayarının bozulmuş olduğunu, gündem belirleyen Erdoğan yerine gündemin peşinden koşan reaktif bir Erdoğan görüyoruz. O proaktif Erdoğan yerine reaktif bir Erdoğan; muhâlefete lâf yetiştirmeye çalışan, muhâlefeti kötülemeye çalışan, özel olarak da tabiî ki Kılıçdaroğlu’nu kötülemeye uğraşan bir Erdoğan görüyoruz. 

Şimdi meselâ bayramın birinci gününde Adıyaman’da yaşanan olayı görüyorsunuz. Arkadaşımız Ayşegül Karagöz bunun videosunu çekti. Mezarlıkta, depremde hayâtını kaybedenler için Fâtiha okunacak ve oradan bir vatandaş kalkıp, “Bu Fâtiha okumayı bilmez ki. Niye okutuyorsunuz?” diye lâf etti ve bayramın ilk gününün en çok konuşulan olayı bu oldu. Burada da görüyorsunuz Kılıçdaroğlu sükûnetini hiç bozmuyor. Etrafındakiler de çok fazla provoke olmuyorlar. Çünkü bunun bir tür provokasyon olduğu açık ve bu olay aslında şu aşamada seçim kampanyasında ne durumda olduğumuzu gösteren bir olay. Burada Kılıçdaroğlu’na yapılan –en yumuşak ifâdeyle– terbiyesizliğin arkasında muhakkak ve muhakkak Kılıçdaroğlu’nun daha bundan birkaç gün önce “Ben Alevîyim” diye yaptığı ve Türkiye’yi gerçekten çok sarsan, Kılıçdaroğlu’nun çok lehine o videonun etkisi var. Yani burada açıkçası Kılıçdaroğlu’nun Alevîliğine bir gönderme var belli ki. Ama Alevîlerin Fâtiha bilmediği gibi bir önyargı –ve de bilmese ne olur zâten, o ayrı bir husus– ve bakıyorsunuz burada çok da fazla tepki vermiyor. Hâlâ elleri açık, duâsını eden; ama tabiî ki olaya bakan, ne olduğunu anlamaya çalışan bir Kılıçdaroğlu var. Ama sonrasında sosyal medyada gayet sâkin bir şekilde, “Böyle şeyler olur. Mezarlıkta acısı olan insanlar acılarını böyle dile getirebilirler. Bunu çok da büyütmemek lâzım. Eğer bir hakkım varsa helâl ediyorum” dedi ve gerçekten onun destekçilerinin gösterdiği tepkinin çok altında bir şekilde, çok sâkin bir şekilde olaya cevâbını da verdi.

Bütün bunlar bize aslında işin nasıl seyrettiğini, seçimin nasıl seyrettiğini gösteriyor. Bir tarafta kampanyasını yapan, kendini anlatan, yapmak istediklerini anlatan, doğrudan topluma seslenen bir Kılıçdaroğlu var; diğer tarafta onu rahatsız etmeye çalışan, onu bir şekilde provoke etmeye çalışan birileri var ve yine provokasyonlara çok da fazla îtibar etmeyip, alttan alıp, yine bildiği yolda işini yapan bir Kılıçdaroğlu. Bayramın birinci günü deprem bölgesine gitti — ki Millet İttifâkı’nın diğer liderleri de başka şehirlere gittiler bayramın birinci günü. Hepsi aralarında paylaşmıştı. Ama Erdoğan bayramın birinci günü İstanbul’da, o sözünü ettiğim câmide, Sultanahmet Câmii’ndeydi. Bunu yapan, yani bayramın ilk gününü deprem bölgesinde geçiren ve bunu da kampanyanın bir parçası yapan bir Kılıçdaroğlu var. Diğer liderler de aynı şekilde. Burada provokasyona gelmeyen ve bunu da kendi lehine çevirmeyi bilen, bunu sâkinliği ile yapan bir Kılıçdaroğlu var. 

Şimdi önümüzde çok az bir süre kaldı. Mitingler başlıyor. Bu mitinglerin önemli bir kısmında Kılıçdaroğlu, Meral Akşener’le birlikte olacak. Birlikte verecekleri fotoğraf çok önemli olacak. O mitinglerde aralarında nasıl bir işbirliği olacağı, toplumun, halkın onlara nasıl bir tepki vereceği çok önemli olacak. Daha sonra, yanılmıyorsam üç mitingde, en azından İstanbul, Ankara, İzmir’de Millet İttifâkı’nın diğer liderleri de olacak. Büyük mitingler düzenlenecek. İlki 30 Nisan’da İzmir’de başlıyor. Ondan sonra da Ankara, İstanbul sırasıyla devam ediyor. Bunların her biri çok önemli olacak. Çok büyük kalabalıklar olmasını bekliyorum. Ama burada kalabalığa rağmen, kalabalığın coşkusuna rağmen sâkin kalabilmek önemli. Ve seçim günü yaklaştıkça insanlar daha fazla heyecanlanacaklar ve daha fazla gerilecekler. Herkesin aklında da şu var biliyorsunuz: “Bir ârıza çıkar mı? Seçim güvenliğini tehlikeye düşürecek durumlar olabilir mi? Seçime sâkin bir şekilde girebilecek miyiz?” Bunu muhâlefet liderlerinin, Kılıçdaroğlu’nun ve diğerlerinin tek başına yapabilmeleri mümkün değil. Ve bu ortamı bir şekilde zehirlemek isteyecek kişiler olabilir. Özellikle de muhâlefetin ve Kılıçdaroğlu’nun kampanyasını bir şekilde provoke etmek isteyecekler olabilir. İşte burada da her şeyden önce ne öne çıkıyor? Sâkinlik öne çıkıyor. Burada herhangi bir şekilde doğrudan topluma konuşmasını engelleme çalışmalarına, çabalarına, tuzağına düşerse kaybetme ihtimâli artar. Ama bayramın ilk gününde Adıyaman’da yaptığı gibi yaparsa, ya da “Ben Alevîyim” dediği videodaki üslûbuyla hareket ederse, o zaman doğrudan topluma seslenen, başkalarıyla uğraşmayan, Muharrem İnce’yle de Recep Tayyip Erdoğan’la da uğraşmayan, doğrudan halka seslenen ve yanında da Meral Akşener başta olmak üzere birlikte hareket edeceği insanlar olan bir Kılıçdaroğlu’nun kazanma şansının çok yüksek olduğunu ve bu şansın giderek arttığını düşünüyorum. Evet, sâkin olan kazanıyor. Kılıçdaroğlu sâkinliğini sürdürürse, sâkinliğin dozunu artırırsa ve bu yorucu kampanyadan alnının akıyla çıkarsa o zaman kazanma ihtimâlinin çok yüksek olduğunu, hattâ ilk turda bile bu işin bitebileceğini düşünüyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.