Meral Akşener 3 Mart krizini aşmakta neden zorlanıyor?

3 Mart 2023 tarihinde kendisine ve partisine bir cumhurbaşkanı adayının dayatıldığı gerekçesiyle ve sert sözlerle Altılı Masa’dan ayrılan İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, üç gün sonra ve çeşitli müzakereler sonucunda Masa’ya ve Millet İttifakı’na dönmüştü.

Peki Akşener 3 Mart krizinde kaybettiği oyları ve popülariteyi, ittifaka dönmesine rağmen neden geri kazanamıyor?

Ruşen Çakır yorumluyor.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. İYİ Parti’den ve Meral Akşener’den söz etmek istiyorum. Bu benim favori konularımdan birisi. Hem Medyascope’taki yazılarımda hem de yayınlarda en çok ele aldığım konulardan birisi. Çünkü İYİ Parti’nin Türkiye siyâsî hayâtında çok önemli bir konumu olduğunu düşünüyorum; ama gördüğüm kadarıyla bu konumunun gerektirdiği bir durumda değil, güçte değil. Normal şartlarda, gerçekten, Akşener’in söylediği Türkiye’nin birinci partisi olma iddiasını, bugün olmasa bile yakın gelecekte gerçekleştirebilecek bir parti söz konusu. Ama bugüne baktığımız zaman böyle bir şey kesinlikle mümkün değil gözüküyor — birinci parti olmak. Dolayısıyla Akşener’in hep söylediği, başbakan olması mümkün değil gözüküyor. Gerçekten garip bir şekilde, garip bir tıkanıklık yaşıyor ve bu tıkanıklığın da bence en büyük sorumlusu bizzat kendileri. Bir şeyleri yanlış yaptıkları kanısındayım. 

Burada en önemli husus 3 Mart’ta yaşananlar; 3 Mart’ta Akşener’in o çok sert çıkışı ve Masa’yı terk etmesi. Ardından 6 Mart’ta tekrar Masa’ya oturması. Masa’ya otururken de Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ı cumhurbaşkanı yardımcıları olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nun yanına yerleştirmesi. O hamle kimin fikriydi bilmiyoruz. Ama bir şekilde Meral Akşener’in de çözüm için râzı olduğu bir formül olduğu ortada. Gerçekten çok isâbetli çıktı; çünkü seçim kampanyasına baktığımız zaman, başta Ekrem İmamoğlu, ama aynı zamanda da Mansur Yavaş, Kılıçdaroğlu’nun kampanyasını çok ciddî bir şekilde sırtlanmış durumdalar. Ama hakkını yememek lâzım, Kılıçdaroğlu’nun kendisi de beklenenlerin çok ötesinde bir kampanya performansı sürdürüyor. Yanındaki profesyonel ekibin yaptığı birtakım çalışmalar, birtakım reklamlar ya da hazırlanan videolar vs.. bütün bunlar şu âna kadarki seçim kampanyasına damga vuran kişinin Kemal Kılıçdaroğlu olmasını sağladı. Bundan sonra ne olur bilmek mümkün değil. Ama bu gidişat, seçim kampanyası dönemine en büyük damgayı Kılıçdaroğlu’nun vuracağına işâret ediyor. Hele Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sâhaya inmesi beklenirken sağlık sorunlarıyla uğraşıyor olması da akılda tutulacak olursa, Kılıçdaroğlu’nun önü hayli açık gibi gözüküyor. Erdoğan iyileşir, toparlar ve tekrar sâhaya iner mi, ne kadar ne yapar bilemiyorum; ama birçok şeyin gerisinde kalacağı şimdiden belli.

Peki Akşener olayında, İYİ Parti olayında sorun ne? Sorun çok aslında. Şunu özellikle hatırlatmak istiyorum: 3 Mart’ta yaşanan krizde, Akşener haklı olduğu bir yerde yanlış bir hareket yaptı. Bunu başından îtibâren böyle söylüyorum. Kılıçdaroğlu’nun adaylığı konusunda, Kılıçdaroğlu’nun diğer dört partiyi yanına alarak Akşener’i o dört partinin desteğiyle iknâ etme stratejisi –ki Akşener bunu dayatma olarak görüyor ve “Biz noter değiliz” diyordu biliyorsunuz– bence Kılıçdaroğlu’nun bu yaptığı, Akşener’e yaptığı çok haklı bir strateji değildi ve Akşener’in îtirazları esâsında haklıydı. Ama o Masa’dan kalkarak, kalkarken yaptığı konuşmayla birden, çok büyük yanlışlar yaptı ve bildiğimiz kadarıyla o andan îtibâren çok sayıda parti üyesi partiden istifâ etti. Yine anlaşıldığı kadarıyla –kamuoyu yoklamaları bunu bize gösteriyor–, İYİ Parti’ye oy vereceğini söyleyenlerin sayısında çok ciddî bir düşüş yaşandı. 

5 yıl önceki seçimde %10 almış bir partiden bahsediyoruz, girdiği ilk seçimde %10 almış bir parti. Bu başlı başına çok büyük bir başarıydı 5 yıl önce. Ve sonra bu %10’un üstüne koyduğu söylendi. Bütün buralardaki temel motivasyon da İYİ Parti’nin merkez sağın yeni lideri olma iddiasıydı. Ve %10’u aşan, hattâ kimilerine göre %20’yi zorlayan bir noktaya geldiği söylendi. Ama zamanla bir duraklama, bir gerileme oldu. 3 Mart’ta da çok büyük bir çöküş yaşadı. Ve 5 yıl önce aldığı oyun da altında gösteren, yani %10’un altında gösteren kamuoyu araştırmalarına tanık olduk. Şimdi bir süredir bir toparlanma olduğu söyleniyor İYİ Parti’de. Ama hiç de bir ara yakaladığı %15’ler filan civârında gözükmüyor. Tabiî ki kamuoyu araştırmaları yanılıyor olabilir. Ama onun ötesinde, baktığımız zaman, seçim kampanyasında İYİ Parti bir şeyler yapıyor, bayağı bir reklam kampanyası vs. yapıyor, sosyal medyayı da kullanıyor. Meral Akşener mitingler de yapmaya başladı. Bu mitinglerin bâzılarında yanlarında Ekrem İmamoğlu, bâzılarında Mansur Yavaş da oluyor. Ama çok büyük bir ilgi yaratabilmiş değil.

Bu neden böyle? Dün akşam bunu “Adını Koyalım”da bayağı bir tartıştık. Orada söylediklerimin bâzılarını tekrarlamak durumundayım. Bence Meral Akşener Kılıçdaroğlu’na mesâfeli bir kampanya yürütüyor olmakla çok büyük bir yanlış yapıyor. Bu kendi tercihi mi, yoksa Kılıçdaroğlu’nun tercihi mi, yoksa ortak verdikleri bir karar mı bilmiyorum. Fakat Meral Akşener bir şekilde 3 Mart’taki kriz 6 Mart’ta çözüldükten sonra, Kılıçdaroğlu’nu merkez alan bir kampanyanın yürütüleceği ortaya çıktıktan sonra, Kemal Kılıçdaroğlu’yla berâber hareket edip Millet İttifâkı’nın esas bileşenlerinin CHP ve İYİ Parti olduğunu ve iktidâra gelmeleri durumunda ülkeyi yönetecek esas kişilerin Kılıçdaroğlu’ndan sonra kendisi olduğunu bir şekilde gösterebilmeliydi. Şu hâliyle baktığımız zaman, beş parti lideri cumhurbaşkanı yardımcısı olacak, iki de belediye başkanı eklenecek; 7 cumhurbaşkanı yardımcısı olacak. Burada Meral Akşener bir şekilde eşitler arasında birinci olduğunu göstermek durumundaydı. Hâlâ bunu yapabilir. Çok az bir zaman kaldı, ama yapabilir. 

Dün akşamki yayında da söyledim; ilk gelen programlarda Kılıçdaroğlu ve Akşener’in 10’dan fazla ilde ortak miting yapacaklarını gördük. 3 büyük ilde; İstanbul, Ankara ve İzmir’de tüm Millet İttifâkı liderlerinin katılımıyla büyük mitingler olacağını gördük. Ama sonra ne olduysa, kimin fikriyse bu değişti. Bildiğim kadarıyla bir tek yarın, Kocaeli’de Kılıçdaroğlu’yla Meral Akşener birlikte olacaklar. Onun dışında 3 büyük ilde diğer liderlerin de katılımıyla birlikte olacaklar. Fakat seçime kadar her iki lider de ayrı ayrı yerlerde, günde ikişer tâne –hattâ bâzı durumlarda Kılıçdaroğlu üç de yapıyor– miting yapacaklar. Ayrı ayrı yapacaklar. Şimdi böyle bir şeyde karar kılmışlar. Burada bakıldığı zaman tabiî ki ilk akla gelen şu: İki büyük partinin liderleri bir tür görev paylaşımı yapıyorlar ve ayrı ayrı propaganda yapıyorlar. Dolayısıyla ayrı yerlerde yapıp birlikte hareket ediyorlar denebilir. Fakat yan yana durmalarının yaratacağı etkiyi hesâba katmamış oldukları kanısındayım — ki yan yana durdukları zaman verecekleri fotoğraf bence çok daha önemli olacak.

En son yerel seçimlerde birlikte hareket ettikleri zaman, birlikte katıldıkları az sayıda mitingde çekilen fotoğrafları hâlâ gözümün önündedir. Birlikte meselâ Ege’de bir fotoğraf var, hâlâ gözümün önünde. Podyumdalar, sahnedeler ve boyunlarında yöresel birtakım atkılar vs. var ve seçmenle ayrı ayrı temas kuruyorlar. Böyle fotoğraflar var. Bu fotoğrafları bu seçimde de vermeleri, özellikle İYİ Parti için çok isâbetli olacaktı. Ama ne oluyor? Ayrı ayrı yapıyorlar ve sanki şöyle bir şey var: İYİ Parti kendisine oy vermeyi düşünen seçmenin CHP alerjisi nedeniyle Kılıçdaroğlu’yla yan yana durmayı çok fazla istemiyor gibi bir izlenim var. Eğer gerçekten böyle bir şey düşünülüyorsa bence çok yanlış yapılıyor. Çünkü artık Türkiye bunu aştı ya da aşmak zorunda. Örneğin ne oldu? Dört parti –Demokrat Parti, Gelecek, DEVA, Saadet– CHP listelerinden seçime giriyorlar. Hani CHP alerjisi vs. bunlar artık çok geride kaldı ya da kalmak durumunda. Onlar CHP listelerinden seçime giriyorlar.

Kılıçdaroğlu’nun, “Kürtler” ve “Alevî” videolarının yarattığı çok büyük bir etki var ve bunlar Türkiye’deki birçok klişeyi, birçok önyargıyı kıran çıkışlar oldu. Bence çok da başarılı oldu. İktidar sözcüleri hâlâ bunun ezikliği altındalar ve Kılıçdaroğlu’na lâf yetiştirmeye çalışıyorlar. Burada Akşener’in ve İYİ Parti’nin CHP ile çok yan yana gözükmemesinin kendilerinin aleyhine olduğu kanısındayım. Şu hâliyle bakıldığı zaman, İYİ Parti’ye oy verecek olan insanlar, oy vermeyi düşünebilecek olan insanlar niçin oy verecekler? Tamam, iktidârın bir parçası olacak, eyvallah. Ama Gelecek Partisi de iktidârın bir parçası, DEVA da iktidârın parçası, Saadet de Demokrat Parti de. Bunun ötesinde bir şeyi gösterebilmesi gerekiyor: İktidârın esas bileşeni olduğunu. Dünkü yayında da söyledim: İktidârın kazanılması hâlinde eş başkanı olacağını bir şekilde Meral Akşener’in göstermesi gerekiyor — ki sağdan muhâlefete gelebilecek oyları toparlayabilsin. Çünkü insanlar güce gidiyorlar, güçlü gördüğüne gidiyorlar. Yoksa hep söylenen bir husustur: Küçük partilere, az oy alacağı belli olan partilere ya da adaylara oy vermeyi düşünenler de sandık başına gittiğinde pekâlâ oyum boşa gitmesin diyerek kendisine en yakın gördüğü güçlü isim ya da partiye yönelebiliyor.

Burada şu âna kadar 6 Mart’tan îtibâren İYİ Parti’nin bir güç gösterisine tanık olmadık. Kendi yaptıkları mitinglerde bunu yapmaya çalışıyor olabilirler. Reklam kampanyalarında bunu gösteriyor, göstermeye çalışıyor olabilirler. Ama bana göre bunlar yeterli değil. Çünkü şu anda gücün merkezi muhâlefette; CHP de değil, Kemal Kılıçdaroğlu. Dolayısıyla onun yanında durmak, yani “Bir oy Kemal’e bir oy Meral’e” demenin de tabiî ki bir anlamı var; ama bunu derken Kemal Kılıçdaroğlu’nun yanında bunu diyebilmenin ayrı bir anlamı var. Meselâ Kılıçdaroğlu “Yiğitler” diye bir video yaptı. Yanına Ekrem İmamoğlu’nu ve Mansur Yavaş’ı aldı. Bayağı da bir ilgi gördü. Orada bize bu iki lider belediye başkanıyla ülkeyi berâber yöneteceğini anlattı ve onların hangi görevleri üstleneceklerini anlattı. Çok da isâbetli oldu. İnsanların kafası biraz daha netleşti. Ama hâlâ Meral Akşener’le birlikte yaptıkları bir açıklamayı görmedik. Birbirlerine iltifat eden, birbirleriyle paslaşan bir videolarını görmedik. Bir basın toplantısını görmedik. Bunu nedense şu âna kadar yapmadılar. Meselâ o 3 Mart krizinin öncesinde yedikleri yemeğin ardından da basının karşısına birlikte yan yana çıkmadılar.

Burada ilginç bir durum var. Bu ortak bir karar mı yoksa içlerinden birisinin rezervi mi var bilmiyorum; ama şu hâliyle Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener’in daha sık yan yana gözükmesi ve birbirlerine desteklerini açık bir şekilde, yan yana dile getirmelerinin her ikisine de kazandıracağı kanısındayım. Bundan diğer liderler rahatsız olur mu? Olabilirler. Ama bu çok da fazla önemsenecek bir husus değil. Çünkü bu liderler zâten şu hâliyle bakıldığı zaman kendileri parti olarak da seçime girmiyorlar. Çok ciddî kampanya yaptıkları da söylenemez. Kenarından köşesinden bir şeyler yapıyorlar. O üç büyük ildeki mitinglere katılacaklar. Ama bu olayı esas sırtlanmış olanlar CHP ve İYİ Parti; Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener. Bu bir hakîkat. Bu hakîkati yok sayıp, herkes birbiriyle eşittir yaklaşımlarının kazandırıcı yaklaşımlar olduğunu düşünmüyorum. Sonuçta birbirlerini güçlendirmeleri gerekirken, nedense değişik şekillerde karşılıklı rezervlerinin olduğunu ve karşılıklı frene bastıklarını görüyorum. Öte yandan şunu da görüyorum, çok tanık oldum: Özellikle Kılıçdaroğlu’nun mitinglerini izlediğimde, Trabzon’da ya da Konya’da –daha da gideceğim, cumartesi günü bir aksilik olmazsa Kayseri’de izleyeceğim; pazar günü İzmir’e Medyascope olarak çok geniş bir ekiple gideceğiz–, oralarda CHP faaliyetlerini izlediğim zaman, CHP’lilerin en çok şikâyet ettiği hususlardan birisi, İYİ Parti’nin bir türlü kendini toparlayamamasıydı. Tespitleri doğru. Kaygılanmakta da haklılar. Çünkü İYİ Parti ne kadar güçlenirse, Kılıçdaroğlu da o kadar fazla oy alabilecek ve Meclis’te de muhâlefet olarak, Millet İttifâkı olarak daha güçlü bir temsile sâhip olabilecekler. Ve şunu da düşünüyorlar: Biz ne kadar uğraşırsak uğraşalım belli kesimlerden oy alma imkânımız sınırlı. Halbuki İYİ Parti bu kesimlerden çok daha fazla, çok daha kolay oy alabilir. Dolayısıyla Millet İttifâkı’nın ve Kılıçdaroğlu’nun kampanyasının içinde İYİ Parti’nin çok dinamik olması ihtiyâcı CHP’liler tarafından da hissediliyor. Ama burada İYİ Parti’ye bir tür doping yapmak konusunda bir tereddüt var. Ya iş İYİ Parti’ye bırakılıyor ya da bunu kendileri istese de İYİ Parti tarafından kabul edilmeyeceğini düşünüyor olabilirler. 

Geride kalan çok az gün var. Kaç gün kaldı, artık günleri saymayı da unuttum. 16-17 gün yanılmıyorsam, yani öyle bir şey. İki haftadan biraz fazla zamânımız var seçimler için. Aslında çok da az bir zaman değil. Çok fazla şey yapılabilecek bir zaman. Üç tâne büyükşehir mitingi var, onu zâten biliyoruz. Ama orada 6 lider bir arada olacak. Onun dışında bu süreçte CHP kadar İYİ Parti’nin, Kılıçdaroğlu kadar Akşener’in de önde gelen aktörler olduğunu göstermeleri; her iki partinin de –ve aslında diğer 4 partinin de– ve de tabiî ki en azından Kılıçdaroğlu’nu dışarıdan destekleyen Emek ve Özgürlük İttifâkı’nın da hayrına bir şey. Şu hâliyle bakıldığı zaman bir kriz hâlinin sürdüğünü görüyoruz. 6 Mart’ın ardından yaptığı grup konuşmalarında Meral Akşener aslında bayağı bir çıkış yapmıştı. Erdoğan’a yönelik eleştirilerini sertleştirmişti ve ben de o târihlerde bu olayı “Asena’nın dönüşü” diye yorumlamıştım. Ama onu nedense sürdüremedi. Bunun bir nedeni de –onu özellikle vurgulamak lâzım– Kılıçdaroğlu’nun kampanyasının hayli başarılı olması olabilir. Onun gölgesinde kalıyor olabilir. İşte, gölgede kalıyorsa, o gölgeden çıkıp, Kılıçdaroğlu’nun kampanyasının pozitif etkilerinden de yararlanmanın yolunu bulabilir. Aksi takdirde İYİ Parti bu gidişatla, o hep söylenen, “Merkez sağın yeni lideri mi olacak, yoksa ikinci bir MHP mi olacak?” seçeneklerinde ikinci MHP seçeneğine doğru yönelir — ki orada çok fazla bir istikbal olduğunu, ikinci bir MHP olsa da MHP’nin yerine geçse de hiçbir zaman Türkiye’nin birinci partisi olma iddiasını gerçekleştiremeyeceklerini herhalde kendileri de biliyorlardır. Sonuçta şu hâliyle bakıldığı zaman İYİ Parti ve Meral Akşener kendi kendilerinin önünü kesiyor durumdalar. Bunu bir şekilde aşmak için önlerinde iki haftadan biraz fazla bir zaman var. Bakalım bunu başarabilecekler mi? Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.