Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Erdoğan iktidarında tarikat ve cemaatlerin serüveni (15) | Süleymancılar: “Üstâz”ı ölen bir cemaat nasıl ayakta kalır?

Süleymancılık’ın temelleri 1920’li yıllarda Süleyman Hilmi Tunahan tarafından atıldı. Ancak cemaatin mensupları kurucularına “üstaz” diyorlar. Bugün yaklaşık bir asırdır ayakta olan cemaatin başına kurucusu Süleyman Hilmi Tunahan’dan sonra, üç farklı isim geçti. Peki, Süleymancılık 2023 Türkiyesi’nde nasıl bir yer tutuyor, toplumun ilgisini çekebiliyor mu? “Erdoğan döneminde tarikat ve cemaatlerin serüveni”ni ele aldığım yazı dizisinin bu bölümünde, bu soruların cevabını aradım. 

Süleymancılık, Türkiye’deki tarikat ve cemaatler içerisinde en kurumsal olanlardan biri. Süleymancılar, bir dinî grup olmanın çok ötesine geçerek, başta ekonomik ve sosyal alanlarda olmak üzere mensuplarının yaşantılarını dört bir yandan kuşatıyor. Süleymancılar’ın büyük bir kısmı, neredeyse hayatlarının her alanını bu cemaatin yapısı içinde geçiriyor.

1920’li yıllarda Süleyman Hilmi Tunahan’ın Kuran öğretme faaliyetleriyle temellerini attığı Süleymancılık, bu tarihten itibaren günden güne büyüdü, kurumsallaştı. Özellikle Süleyman Hilmi Tunahan’dan sonra cemaatin başına geçen damadı Kemal Kacar döneminde, cemaatin maddi imkânları oldukça genişledi. Süleymancılar bir yandan “Kurs ve Okul Talebelerine Yardım Dernekleri” isimli federasyon adı altında, Türkiye’nin dört bir yanında pansiyonlar, kurslar açarlarken; bir diğer yandan sağlıktan turizme kadar pek çok sektöre girerek, ekonomik çarklarını büyüttüler. Örneğin bugün sağlık sektöründe Hisar Hastanesi, eğitim-öğretimde İsabet Okulları, turizmde Hisar Tur, yiyecek-içecekte Arden Market cemaatin sahip olduğu ekonomik yapılardan yalnızca birkaçı. 

Süleymancılar’ın eğitim sistemi

Öte yandan Süleymancılar’ın kendi eğitim metotları da oldukça sistematik. Cemaat geçmişte çocuklara ve gençlere yalnızca kendi kurslarında eğitim verirken, ilerleyen yıllarda bu yapısını revize ederek yurtlarında kalan öğrencilerin zorunlu eğitimlerini tamamlamasını istiyor. Hatta bu nedenle zorunlu eğitim süresinin beş yıldan sekiz yıla çıkarılması cemaatin eğitim sisteminde değişikliklere neden oluyor. 

Süleymancılar, akademik geleceklerini parlak gördükleri gençleri bir yandan cemaatin yurtlarında eğitirken bir yandan da okula göndermeye devam ediyorlar. Bu gençlerin iyi üniversitelerden mezun olduktan sonra cemaate ait ekonomik yapılarda görev yapması bekleniyor. Ayrıca Süleymancılar, kendi işini kurmak isteyen gençlere de kendi ekonomik çarkı içerisinde büyük bir destek sağlıyor. 

Ancak bir de akademik olarak çok başarılı olmayacağı düşünülen öğrenciler var. Süleymancılar’ın zaman içerisinde “çağa ayak uydurması” ile bu öğrenciler de liseye kadar örgün eğitime devam ediyorlar. Ancak liseye geçtiklerinde eğitimlerine açıköğretimden devam ediyor ve Süleymancılar’a ait kurslarda eğitmen olmak üzere yetiştiriliyorlar. Eski bir Süleymancı, cemaatin içindeki eğitim sürecini şöyle anlatıyor: 

“Benim derslerim iyiydi. Ortaokul yedinci sınıftayken kursa girmiştim. Yatılı bir şekilde kalıyordum. Komple yatılı, askeriye gibi yani, kafana göre çıkamıyorsun. Normal okula da gidiyordum ama yurdun servisiyle. Okuldan sonra kurs faaliyetleri oluyordu. Sonra ortaokul bitti. Lisede onların ‘dahili ders’ dediği, İslamî İlimler okumaya başladım. Okul derslerim de biraz zayıflamıştı ortaokulda. Çünkü sürekli ortam değiştiriyorsun, bir okul, bir kurs. Bana dediler ki, seni hoca yapalım. ‘İyi tamam’ dedik. Sonra açıköğretime aldılar beni. Açıköğretimde sadece oradaki derslere yoğunlaştım.” 

Ancak elbette ki bu sistem erkek öğrenciler için geçerli. Cemaat, kız öğrencilerin eğitim-öğretim hayatına dahil edilmesine oldukça olumsuz bir gözle bakıyor. Cemaate mensup ailelerin kız çocuklarının gittiği kurslar dikiş, nakış ve el işleri üzerine oluyor. Bu kurslara giden genç kızlara dinî eğitim de veriliyor. Ancak cemaatin günden güne bu tutumunu değiştirdiği, kız öğrencilerin de bir yandan okula giderken diğer yandan dinî eğitim aldığı yurtların açıldığı görünüyor. 

Süleymancılar’ın sosyal yapısı

Bununla birlikte, Süleymancılar’ın kendisine has özellikler barındıran, çok kapalı bir sosyal yapısı var. Cemaate ilk girdiğiniz andan itibaren size “seçilmiş” ve özel insanlar olduğunuz bilinci aşılanıyor. Bu, hem verilen eğitim hem de giyim-kuşama ve hatta ibadetlere ilişkin bazı özel uygulamalar aracılığıyla yapılıyor.

İsabet Okulları

Aslında cemaatin Kacar döneminin sonuna kadar, Türkiye’deki diğer tarikat ve cemaatlerle ilişkisi oldukça kuvvetli ve cemaatteki “Süleymancılık” vurgusu çok ön planda değil. Ancak Kacar döneminin son yıllarında, bugün hâlâ etkisini sürdüren birçok uygulama Süleymancılık’a dahil ediliyor. Örneğin erkekler lacivert takke ve ceket giymeye başlarlarken, kadınlar da kendilerine özgü bir başörtü bağlama stili benimsiyorlar. Süleymancılık üzerine çalışan Diyanet çalışanı Emine Sevde Çakmak, bu uygulamayı şöyle anlatıyor: 

“Cemaatte kendilerini özel kılacak bazı iddialar ortaya çıkıyor. Mesela eşarp bağlama konusu. Böyle önden, iğnesiz, fiyonk şeklinde bir eşarp bağlamanın daha doğru olduğu, hatta cemaatin başında, idari kesimde olan bazı insanlara Hazreti Peygamber’in hanımı Hazreti Hatice’nin ruhani olarak görünüp bu başörtü bağlama şeklini tarif ettiği vs. şeklinde bir söylem var. Süleyman Efendi’nin hayatında böyle bir bağlama usulü var diyemeyiz. Kendisinin bağlayış şekli daha çok çarşafa benziyor… Bu aslında, başlarda bireysel iken Kemal Kacar Bey’in son döneminden itibaren bu işin sistemli hâle getirildiği, yani kurs ve yurtlarda mecburi tutulduğu, farklı şekilde bağlamaların kabul görmediği ve değiştirilmeye çalışıldığı bir hâle dönüşüyor.” 

Aslında bu uygulama bir yandan Süleymancılar’ın cemaat içerisinde birtakım ritüeller geliştirerek mensuplarını özel hissettirme ve kendisine bağlı kılma çabasını gösterirken; bir diğer yandan da Süleymancılık’ın hiyerarşik yapısını gözler önüne seriyor. 

Süleymancılar’ın hiyerarşik yapısı

Süleymancılar Türkiye’de bölge bölge örgütlenmiş durumdalar. Başta bölge idarecileri, onların altında il idarecileri, onun altında mahalle hatim grupları ve kurum yöneticileri vb. bulunuyor. Süleymancı bir isim bu yapıyı “Sizin bildiğiniz Türkiye ile Süleymancılarınki çok farklı, onların başka bölgeleri, başka idarî birimleri var” diye ifade ediyor. 

Bu idarî yapı aracılığıyla cemaatin bugünkü lideri Alihan Kuriş’in ikâmet ettiği Üsküdar-Çamlıca’da alınan kararlar tüm Türkiye’ye iletiliyor. Ve oy verme konusunda olduğu gibi diğer birçok konuda da alınan kararlara uymayanlar sert yaptırımlara maruz bırakılıyor. 

Bu yaptırımlardan en büyüğü cemaatten yasaklanma. Bir kişi, cemaatten yasaklandığında Süleymancılar’a ait tüm idarî birimlere kişinin cemaatten uzaklaştırıldığına dair bilgi gidiyor. Ve kişi, cemaatin hiçbir kurumuna giremiyor. Ayrıca, ilgili kişinin cemaatteki tüm yakınlarına onunla görüşmemesi telkin hatta emrediliyor.

Zaten Süleymancılar, cemaatten yasaklanan kişilerin “mürted”, yani dinden dönmüş olduğunu düşünerek o kişiyle bağlarını kopartmak istiyorlar. Örneğin konuştuğum bir isim, Süleymancılık’tan ayrılması nedeniyle anne ve babasının yıllardır kendisiyle küs olduklarını söylüyor.   

Süleymancılık kan kaybediyor mu?

Bugün Süleymancılık birçok mensubuna geniş imkânlar vaat edemiyor. Süleymancılar iktidarla tutuştukları kavga nedeniyle ekonomik imkânlarını fazla arttırabilen bir konumda değiller. Kendi kurumları ve bağışçıları aracılığıyla ekonomik çarklarını döndürmeyi başarabilen cemaat bünyesinde çalışanların maddî durumları oldukça kötü. Örneğin kurslarda görev yapan hocalara asgarî ücretten daha düşük maaş verildiği, evli olmayanlara sigorta yapılmadığı söyleniyor. 

Öte yandan, cemaatin politik tavrından rahatsız olan da bir kesim var. Özellikle AK Parti düşmanlığının en yoğun şekilde dile getirildiği 2015 yılından sonra, cemaat mensuplarının Süleymancılık’la gönül bağlarının koptuğu söyleniyor. Ancak Süleymancılar’dan ayrılanların veya daha doğru bir ifade ile ayrılabilenlerin sayısı çok değil. Peki bunun nedeni ne?

Yazının başında Süleymancılar’ın, mensuplarının hayatını dört bir yandan kuşattığını söylemiştim. Süleymancılık’a mensupsanız büyük ihtimalle ya cemaat bünyesindeki kurslarda hocalık yapıyor ya da cemaatin sağladığı imkânlarla kendi ticarî faaliyetlerinizi yürütüyorsunuz. Özellikle resmî geçerliliği olmayan bir eğitim almadıysanız, hayatınızı cemaatin dışında idame ettirmeniz imkânsız oluyor. 

Öte yandan tüm sosyal çevreniz de bu cemaatin içinde. Cemaate mensup olmayan kişilerle yakın ilişkiler kurmuyor, cemaate ait olmayan marketlerden helal olmadığı gerekçesiyle alışveriş yapmıyor, hastanelerde tedavi olmuyor, tur şirketleriyle hacca-umreye gitmiyorsunuz. Cemaate olan bu “bağımlılığı” Süleymancılar’dan ayrılan bir isim şöyle anlatıyor: 

“Annemin ameliyat olması gerekiyordu. Ailemin bulunduğu ilde çok iyi hastaneler olmasına rağmen, annemi sürekli İstanbul’daki hastanelere taşıyorlardı. ‘Hasta kadını yormayın’ diyordum. Ancak Hisar Hastanesi’nde ameliyatlara peygamberler giriyormuş. Bu nedenle ısrarla her hastaneye gideceklerinde hasta kadına saatlerce yol yaptırdılar.”

Hisar Hospital

Ayrıca Süleymancılar, mensuplarının cemaatten ayrılmak istemesini hoş karşılamıyor. Süleymancılar, bu isimleri önce iknâ yoluyla cemaatte tutmaya çalışıyor. Örneğin cemaate mensup kişilerden “gözü dışarıda olanlar” Süleymancılık’a bağlılığı daha güçlü kişilerle evlendirilerek, bu yapıya olan “sadakatleri” pekiştiriliyor. Ancak bu girişimler sonuçsuz kalırsa ve özellikle cemaatten ayrılmak isteyen kişi, cemaatte üst düzey görevlerde bulunduysa daha büyük zorluklar yaşıyor; cemaat aleyhine konuşursa hakkında davalar açılıyor, bu kişilere ilişkin olarak şiddete başvurulduğunu söyleyenler dahi var. 

Örneğin ben bir haber kaynağımın görüşmemi tavsiye ettiği bir kişiyi aradığımda kendisi oldukça gerilmiş ve gazeteci olduğumu söylememe rağmen benimle konuşmayarak telefonu kapatmıştı. Daha sonra, bana bu kişiyle görüşmemi tavsiye eden haber kaynağım, “Sizi cemaatten sanmış, yerini öğrenmeye çalıştığınızı düşünerek tedirgin olmuş” demişti. 

Peki genç kuşakların cemaate ilgisi ne düzeyde?

Süleymancılar’ın bu denli “kapalı kutu” olması iletişim çağının gereklilikleriyle taban tabana zıt. Ayrıca günümüzde gençlerin dinlerini yaşamak için veya başka sebeplerden özgürlüklerinden taviz vermek istemedikleri oldukça açık. Süleymancılar’ın ise öyle katı kuralları var ki, bunları duyar duymaz zaten “Bu özelliklere sahip bir yapının gençlerin ilgisini çekmesi imkânsız” diyorsunuz. 

Örneğin cemaatte yıllarca hocalık yapan bir isim, yurtlardaki öğrencilerin futbol oynamasının, kot pantolon giymesinin dâhi yasak olduğunu söylüyor. Süleymancılar’dan ayrılan bir başka isimse, yurtta kalan öğrencilerle birlikte gizli bir şekilde bilgisayar oyunu oynaması yüzünden başına gelenleri şöyle anlatıyor: 

“Bir hoca toplantısı yapılırken idarecimiz içeri girdi. O toplantıdan önce, ‘Counter’ diye bir bilgisayar oyunu var, çocuklar her çarşı izninde gizlice internet cafe’ye gidiyorlar, iki takımları var, birbirleriyle bunu oynuyorlar ve bizden saklıyorlar. Ben bunu duyunca çok üzüldüm çünkü bir çocuk bilgisayar oyunu oynarken bunu neden saklasın ki? Sonra çocuklara ‘Beni de alın, beraber gidelim’ dedim. Bunlar çok sevindi. Bir çarşı izninde onlar önden gitti, ben de arkalarından gizlice gittim, internet cafe’de birlikte oynadık. İdareci nasılsa bunu öğrenmiş. 

Toplantıdan önce oturduk. İdareci benim yüzüme baktı ve ‘Sende bir imânsızlık görüyorum’ dedi. Ben de ‘Ne gibi abi?’ dedim. ‘Sen rabıtanı yapmıyorsun’ dedi. Ben de ‘Yapıyorum’ dedim. ‘Tutturamıyorsun, sen bir tespih namazı kıl, ben istihareye yatacağım bu gece’ dedi. Ben o gece tesbih namazı kılmadım. Sabah beni çağırıp ‘Tespih namazı kıldın mı?’ dedi. Ben de kıldığımı söyledim. O da ‘Ben istihare yaptım, kıldığını biliyorum zaten’ dedi. Sonra da ‘Sen istihareye göre, böyle böyle bir iş yapmışsın’ dedi. Ben ilk başta bunu gördüğüne inandım ama sonra dedim ki, onu gören namaz kılmadığımı da görürdü. Acaba Allah ayıbımızı mı örttü, dedim. Ama Allah ayıbımızı örtse oyun oynadığımızı da örterdi vs. Belli bir süre sonra, oyun oynadığımız çocuklardan biri, ‘Biz oyun oynarken şu hoca beni gördü, o sizi söyledi’ dedi. Sonra benim jeton düştü.” 

Ancak cemaatin yurtları ve kursları tümden boşalmış değil. Çünkü yurtlar, hem cemaat mensubu ailelerin çocukları için hem de özellikle ekonomik imkânları kısıtlı aileler için hâlen bir seçenek olabiliyor. Aynı zamanda cemaat, yurtlara yurtdışından öğrenci getirerek, kendi kurumlarına “hicret” edildiğini söylüyor. 

Öte yandan Süleymancılar da kendilerine olan ilginin azalışının elbette ki farkındalar ve bu nedenle cemaatte bazı “reformlar” yapıyorlar. Örneğin konuştuğum isimlerden birisi, bir tanıdığının çocuğunun çok mutlu bir şekilde Süleymancılar’ın kursuna gittiğini söylüyor. Bunun nedeniyse cemaatte playstation odasının olması, derslerden sonra orada oyun oynanmasıymış. Geçmişte cemaat yurtlarına televizyonun dahi sokulmadığını, bu tür aktivitelerin kesinlikle yasak olduğunu söyleyen bu isim, bunun cemaat için önemli bir değişiklik olduğunun altını çiziyor. 

Ayrıca yatılı kurslara ilginin azalmasıyla cemaat, çocukların okul çıkışı veya tatillerde gidebileceği kurslar açıyor. Buna benzer şekilde, Türkiye’nin hemen hemen birçok ilinde cemaate ait kurumlardan İsabet Okulları’nın bir şubesi bulunuyor. Hatta Süleymancılar, öğrencileri üniversite sınavlarına hazırlamak için dershane bile açıyorlar. Özellikle 15 Temmuz 2016’dan sonra, “dindar” eğitim kurumlarında büyük bir açığın oluşmasıyla, Süleymancılar’a ait kurumların sayısının arttığı dikkat çekiyor. 

Ancak elbette ki özellikle cemaatin geleneksel kurumları olan yurt ve kurslarındaki “reformlar” da uçsuz bucaksız değil. Cemaat yapısını çağın gerekliklerine göre bir noktaya kadar esnetebiliyor. Örneğin, konuştuğumuz isimlerden biri, “Bizim dönemimizde keten pantolon giymemiz bile yasaktı, şimdi artık ona bir şey demiyorlar, yalnızca kot pantolon giymek yasak” diyor. 

Süleymancılar bölünüyor mu?

Kemal Kacar’ın son yıllarında Süleyman Hilmi Tunahan’ın bazı talebeleri cemaatin yapısından dışlanmaya başlıyor. Özellikle Arif Ahmet Denizolgun döneminde, bu isimlerden bazılarının yurt ve kurs binalarına girmeleri, sohbet vermeleri yasaklanıyor. Bunun nedeninin, bu isimlerin cemaatin yapısındaki değişikliklerden rahatsızlık duymaları ve yeni yöneticilere bazı konularda itimat göstermemeleri olduğu söyleniyor. Ayrıca özellikle Arif Ahmet Denizolgun, cemaatin yönetimi konusunda kendisine rakip olabilecek bir başka ismin daha olmasını istemiyor. 

Bu isimlerden bazıları cemaatten tümüyle ayrılırken, birçoğu ise cemaatle bağlarını ne tam olarak koparabiliyorlar ne de sürdürebiliyorlar. Yaşları zaten oldukça ileri olan bu isimlerin cemaatteki tecrit politikası nedeniyle “Ya cenazemi kimse kaldırmazsa?” gibi korkularla, Süleymancılık’tan tamamen kopmakta zorlandıkları söyleniyor. 

Ancak hem bu sebepten hem de daha önceki bölümlerde detaylı bir şekilde ele aldığımız siyasî sebeplerden dolayı cemaatten koparak siyasette, dinî alanda veya sivil toplumda faaliyetlerini sürdürenler mevcut. Örneğin Ali Kangel, Hüseyin Kaplan, Bilim ve İnsan Vakfı, Mehmet-Süleyman Denizolgun bu isimlerden birkaçı. 

Süleymancılık ne kadar sürdürülebilir?

Kısacası, Süleymancılar “üstâz”larını kaybettikten sonra ayakta kalmak için oldukça hiyerarşik bir yapı oluşturuyor ve mensuplarına kendilerini seçilmiş hissettirmeye çalışarak varlıklarını sürdürmeye çalışıyorlar. Bugün Süleymancılık’ın dördüncü liderinin cemaatin başında olduğunu ve tarihinin bir asırdır devam ettiğini göz önüne aldığımızda, bu konuda başarılı olduklarını da söylemek gerekiyor. 

Ancak cemaat, hâlihazırda var olan mensuplarını kendi bünyesine hapsedebilse de yeni toplum kesimlerinin ilgisini çekmek konusunda pek başarılı değil. Özellikle 15 Temmuz sonrası Fethullahçılar’ın yöntemleriyle, onların boşalttıkları alanları doldurmaya çalışsalar da bunda çok başarılı olmuş değiller. Bu nedenler Süleymancılar yakın gelecekte belli bir toplum kesiminin ilgisini çekeye devam edecek olsa bile, bu konuda izledikleri yöntemler pek sürdürülebilir değil. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.