Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Erdoğan iktidarında tarikat ve cemaatlerin serüveni (12) | İsmailağa’nın kadınları anlatıyor: Haklarını kime helâl etmiyorlar, AK Parti’ye mi, CHP’ye mi?

İsmailağa Cemaati önümüzdeki seçimlerde Erdoğan’ı desteklediğini açıkladı. Peki, İsmailağa’nın kadınları bu politik tutum hakkında ne düşünüyor? Önümüzdeki seçimlerde hangi siyasî partiye oy verecekler? Haklarını Cumhuriyet Halk Partisi’ne (CHP) helâl ediyorlar mı? Erdoğan iktidarında tarikat ve cemaatlerin geçirdiği değişim ve dönüşümleri ele aldığımız yazı dizisinin bu bölümünde, İsmailağa’dan iki kadının siyasete bakış açılarını aktardık. 

Bu yazı dizisini hazırladığım süreçte İsmailağa Cemaati’nden pek çok kadınla görüştüm, sohbet ettim. Ancak bu görüşmelerden ikisi benim için oldukça ufuk açıcıydı. Çünkü politikaya bakış açıları birbirinden çok farklı olan bu iki kadının söylediklerini birlikte okumak, bize Türkiye’de bugün İslamcılar’ın geldiği noktaya ilişkin pek çok şey anlatıyor. 

Konuştuğum kadınlardan Ayşe*, 20’li yaşlarında, İstanbul’da yaşıyor. İlkokulu bitirdikten sonra İsmailağa’nın yatılı kurslarına gönderilen Ayşe, orada üç yıl kaldıktan sonra ailesini ikna ederek kurstan ayrılmış, şu an eğitimine açık öğretimden devam ediyor. Ayşe, okula gönderilmediği yıllarda kendisinin peşine düşmeyen, iktidarda olduğu süreçte tarikat ve cemaatlere birçok imtiyaz tanıyan, onlardan medet uman AK Parti’ye hakkını helâl etmediğini söylüyor. Kendisini solcu olarak tanımlayan Ayşe, önümüzdeki seçimlerde Kılıçdaroğlu’na ve CHP’ye oy verecek. 

Betül* ise 30’lu yaşlarında, evli, şu an Kocaeli’nde yaşıyor. Kendisi ilkokula hiç kaydı yaptırılmadan ailesi tarafından İsmailağa’nın yatılı kurslarına gönderilmiş. Kocaeli ve İstanbul’daki medreselerde 20’li yaşlarına kadar eğitim gören Betül, bu medreselerden mezun olduktan sonra Türkiye’nin çeşitli illerinde hoca olarak çalışmış. İki sene önce cemaatten ayrılan Betül, çarşafını çıkartmış, şu an eğitimine Arapça ve ilahiyat okuyarak devam ediyor. Kendisi muhalefete güvenmediğini ve önümüzdeki seçimlerde kazanımlarını kaybetmek istemediği için AK Parti’ye oy vereceğini söylüyor. Şimdi sizi önce Ayşe, sonra Betül’le yaptığım röportaj ile baş başa bırakıyorum.

İsmailağa’dan solcu bir genç kız: Ayşe’nin hikâyesi

  • Ben ilk olarak kendi hikâyenizin nasıl başladığını öğrenmek istiyorum. İsmailağa Cemaati ile nasıl tanıştınız?

Ben ilkokulu bitirdiğim yaz tatilinde adet oldum. Adet olmadan önce İslamî yükümlülüklerimle ilgili hiçbir şey bilmiyordum. Adet olduktan sonra bir anda annem -kendisi İsmailağa Cemaati mensubu, o da ileri yaşlarında tanıştı bu cemaatle- beni bir anda namaz kılmak, oruç tutmak, başımı kapatmakla tanıştırmaya çalıştı. Gittiğim kursun yaz kursu vardı, okula giden kız çocuklarının yazın gittiği. Annem oraya götürdü beni, her gün arkadaşlarımla oraya gidiyordum. Oranın ortamı inanılmaz güzel geliyordu bana, arkadaşlarım vardı, annem oraya gitmemi çok istiyordu. Çocuğum tabii o zaman, 9-10 yaşlarındayım, çok çekici gelmişti bana oraya gitmek. Kursa da kendi isteğimle başladım. İlkokuldan sonra okula hiç örgün olarak gitmedim. Yatılı olarak gidiyordum kursa, üç sene devam ettim oraya. 

Orada geçirdiğim süreç boyunca, okulu bırakmış olmanın ve yatılı bir kursta okuyor olmanın bana kaybettirdiği şeyleri yavaş yavaş anlamaya başladım. Ve yani cemaat kursunda ve özellikle İsmailağa kursunda okumak çok şey kaybettiriyor. Çünkü cemaatler arasında en sıkı, en katı kurallara sahip cemaat İsmailağa benim bildiğim kadarıyla. Sizin röportajınızda da okumuştum: 9-10 yaşındaki bir çocuğu alıyorlar ve hiçbir şeyden zevk almaması gerektiğini öğretiyorlar ona. Bizim misketlerimiz, romanlarımız vs. oluyordu, gördükleri zaman elimizden alıyorlardı, İslamî roman bile olsa. Sadece onların onayladıkları içerikleri tüketebiliyorduk. O da 9-10 yaşlarındaki bir çocuk için çok zor bir şey. Benden daha küçük çocuklar da vardı, hiç ilkokula gitmeyenler de vardı. Zaten kadınların okumasına tamamen karşılar. İlkokula giden çocukların okulu çok sevip orada kalmalarından korktukları için ilkokula bile göndermiyorlar çocuklarını. Kursta okul dersleri gören arkadaşlarım vardı, matematik, Türkçe vs. basit bir şekilde. 

  • Bu dersleri kim anlatıyor?

Okula gitmiş olan hocalar anlatıyor. Halk eğitimden alınmış kitaplar vardı, ilkokul seviyesinde, onlardan öğretiyorlardı. Oradaki hocaların hepsi de benim gibi oraya üç-beş yıl veya daha uzun bir süre gitmiş, artık mezun olmuş kızlardı. Ben üç senenin sonunda artık orada kalmak istemediğime karar verdim ailemi ikna edip kurstan ayrıldım. 

  • Orası anladığım kadarıyla resmî sıfatı olan bir yer değil. Ama bu süreçte siz okula gitmiyorsunuz ve Türkiye’de 12 yıl zorunlu eğitim var. Ailenize “Bu çocuk neden okula gitmiyor?” diye soran olmadı mı, devlette bir kaydınız yok muydu?

Daha öncesinde oluyormuş aslında, bu konuda ailem hatta çok korkmuştu kapıya polis gelir vs. diye. Çünkü orada benden yaşı daha büyük ve hiç okula gitmemiş kızlar vardı, onların yaşadıklarını biliyorduk. O kursu önceden polisler basıyormuş. Orası bir aile apartmanı gibiydi, bir apartman katını, iki dairenin birleşimini kurs yapmışlardı. Diğer katlarda da hocaların, oranın sahiplerinin aileleri yaşıyordu. Benim zamanımdan çok önce, polis baskını olacağını öğrendiklerinde Arapça kitapları vs. yok edip, üst katlara taşıyorlarmış. 

Ancak benim zamanımda, 2010’ların ortasında, öyle bir şey yaşanmadı. Eskiden kapıya gelip basıyorlarmış, aileleri sorguya çekiyorlarmış, kursu arıyorlarmış vs. Ama beni arayan hiç olmadı. Benim mahallemizdeki ortaokulda kaydım varmış mesela ama bizim yaptığımız bir kayıt değildi. Otomatik olarak okula kayıt olmuşum, adresten dolayı. O okulda mahalleden bir arkadaşım vardı, onun sınıfındaymışım ben. Yoklamada vs. hep ismim geçiyormuş ama hiçbir zaman gitmedim tabii okula, haberim yoktu bundan. 

  • Sınıf atladınız mı peki?

Hayır, sonra okulla görüştüm ben. Halk eğitime kaydolmak istemiştim ama yaşım yetmiyordu. Ben de okulla görüşmüştüm. Orada bu tür şeylere yardımcı olan bir müdür yardımcısı vardı. “Dönem sonu seni bir sınava tabi tutarız” dedi. O da kolay bir sınavdı. 16 yaşına kadar o şekilde iki sınıf geçtim. Sonra halk eğitime kaydoldum. Yedinci ve sekizinci sınıfı da sınava girip halk eğitimde tamamladım.

  • Peki, ortaokulu bitirince örgün eğitime tekrar dönmeyi düşündünüz mü?

Düşündüm aslında ve çabalasam olur gibiydi. Ama o zaman sosyal hayattan o kadar çok kopmuştum ki. Üç yıl boyunca kurs dışında kimseyi görmüyorsunuz ve orası da kalabalık bir kurs değildi, maksimum 30 kişi falan vardı. Orada psikolojik olarak bayağı yıpranmıştım, hâlâ da ilaç kullanıyorum. Beş sene geçti, şu an daha yeni yeni normal bir insan gibi hayatıma devam etmeye başladım. Oradan çıktıktan sonra “Arkadaş edinmekte zorlanırım, daha önce onların gördüğü dersleri görmedim, ayak uyduramam” diye düşünerek dışarıdan bitirmeyi kafama koydum. Bu sefer liseyi bitirmediğim için üniversite okumak gibi bir hevesim yok, zaten üniversite mezunu olmak da şu sıra pek bir işe yaramıyor, çok iyi bir üniversiteden mezun olmadıysanız. 

  • Peki mesela sizin yaşlarınızda veya daha sonra bu kurslara gidenler genelde hoca mı oluyorlar, yoksa sizin gibi istemeyip çıkan, ayrılan çok oluyor mu? 

Benim gibi ayrılan çok olmuyor, etrafımda çok görmedim. Vardır illa ki ama benim kadar küçükler genelde zorla gönderildikleri için ve aileleri cemaatin içinde oldukları için eğitimlerini tamamlayıp tekâmül kurslarına gidiyorlar ya da her sene kursa yeni öğrenciler katılıyor ve hocalar da gidebiliyorlar, onlar da hocalık yapıyor. Şu an orada hocalık yapan tanıdığım arkadaşlarım var, aynı kursta ya da tekâmüle gidip geri dönüyorlar. Hoca olmak için illâ ki tekamüle gitmek gerekmiyor ama eğitimini tamamlamak için gitmenizi öneriyorlar. 

  • Ama aileniz cemaate mensupsa, sanırım oradan çıkıp örgün eğitime devam etmeniz kolay olmuyor… 

Evet, yaşınız küçükse hiç aklınızın ermediği bir dönemde oraya başladıysanız okul hayatı çok yabancı geliyor. Bir de şöyle bir şey var: İsmailağa’nın eğitimi dışındaki tüm eğitimleri şeytanlaştırdıkları için basit okul derslerini bile günah gibi görüyorsunuz, çok yabancı ve farklı geliyor. Dolayısıyla okula gitmek, okuldaki üniformaları giymek bizim ailelerimize de cemaate de çok aşırı günah gelen şeyler. Dolayısıyla örgün eğitime devam etmek zor. Yalnızca imam-hatip gibi yerlere gidebiliyorsunuz. 

Size layık gördükleri hayat sadece şu: Orada okuyup hoca olacaksın, sonra cemaatten biriyle evleneceksin, o da hoca olacak, senin işini anlayıp sana saygı gösterecek. Ya da işte anca evlenip çıkarsın kurstan, çoluğuna çocuğuna bakarsın. Hayatta bir şey başarmak gibi bir idealiniz olamıyor. Benim mesela bir defterim vardı, defterimde İngilizce öğretmeni olmak istediğim yazıyordu, 10 yaşında falandım. Hocam onu bulmuştu, benimle “O zaman oraya git, burada ne işin var?” diye dalga geçmişti. O hâlâ benim travmamdır, beni çok üzen bir olay olmuştu. Hiçbir şeye heves etmenize izin vermiyorlar. Belli bir hayat şekli kurmuşlar size kafalarında. Onun dışına çıkarsanız, dalga geçip hevesinizi kırıyorlar, dolayısıyla benim için tahmin ettiğimden daha ağır sonuçları olmuştu kursa gitmiş olmanın ve daha sonra kurstan çıkmanın. Kurstayken de çok depresif biriydim. Kurstan çıktıktan sonra da hayatım o kadar boşluğa düştü ki hayat amacım kalmadı. İnsanın bir şeyi başarma, gelecek hayalleri vs. olması lazım hayata tutunabilmesi için. Benim için onlar olmadığından depresyona sürüklendim. 

  • Peki belli bir yaşa geldikten, artık aile baskısı işlememeye başladıktan sonra tamamen farklı bir hayat tarzına yönelen çok oluyor mu?

Genelde oradaki kızlar, özgür kadın profiline kendilerini uyduramıyorlar. Çünkü feminist düşünce, “Ben kendi başıma ayakta durayım, kendim işe girip okuyup ekonomik özgürlüğümü kazanayım” gibi düşünceler, orada büyümüş birinin aklına gelebilecek şeyler değil, çok ütopik şeyler. Bir de sevgili olmak, bir erkekle görüşmek aşırı yasak geldiği için, mesela bizim camdan bakmamız bile yasaktı bir erkek geçerse diye. Aşırı yasak olan şeyler de hep çekici geldiği için genelde evlenerek gitmek isteniyordu. “Evelenince çıkarsın” diyen aileler çoktu; yani ya evlenerek çıkarsın ya da hoca olup çıkarsın

  • Biraz daha siyasî kısma geçmek istiyorum. Benim bildiğim kadarıyla, cemaatin çoğunluğu AK Parti’yi destekliyor ama az da olsa Saadet Partisi’ni destekleyen bir kesim de var. Ve sanırım bu iki taraf arasında bazı kavgalar var. Mesela Cübbeli Ahmet’in çok sert sohbetleri olabiliyor. Sence bu iki taraf arasındaki ilişki nasıl?

Saadet Partisi’ne oy verenler çok, eskiden beri Saadet Partisi’ni destekleyen isimler. Ancak Saadet Partisi’nin şu anki konumundan çok memnun değiller. Saadet Partisi, CHP ve sol partilerle iş birliği yaptığı için mutlu değiller. Ama AK Parti’nin siyasî duruşunu desteklemediklerinden Saadet Partisi’ni destekliyorlar. 

  • Seçimler yaklaşınca cemaatteki hocalardan “Şuna oy verin” baskısı geliyor mu peki?

Ben sohbetlere katılmıyorum travmalarımı tetiklediği için. Ama genel olarak hatırladığım kadarıyla bir hocam Saadet Partisi karşıtı şeyler çok söylediği için onun sohbetine gitmeyi bırakanlar vardı. Öyle bir iletişim kopukluğu var. Şu anda AK Parti için de kendi iktidarı bir bekâ meselesi olduğundan sohbetlerine gelenleri etkilemeye çalışıyorlar. “Ben başka bir partiye oy vereceğim” gibi bir şey söylemek çok mümkün değil.

  • Siz de hayatınızda ilk kez oy kullanacaksınız. Sizin bakış açınız nasıl siyasete karşı?

Tuvalet terliğine bile oy veririm. Kendi deneyimimden söylüyorum: Cemaatlerin bu kadar yaygınlaşması, bu kadar devlet üzerinde söz sahibi olması, bu kişilerin seçimden önce devlet büyüklerini ziyaret etmesi… Ya da beni hiç arayıp soranın olmaması, çok uzun yıllardır, en azından 8-10 senedir illegal kursları denetleyen, basan hiç kimsenin olmaması, bunlara açık bir şekilde göz yumulması… Cemaatin içinde olan annemi de bu konuda ikna ettim. Çünkü mesela altı yaşında evlendirilme olayı da aslında bu kursların asla denetlenmemesinden kaynaklanıyor. Bu kursların kapatılması gerektiğini düşünüyorum ve hiçbir Müslüman insanın buna karşı çıkmayacağını düşünüyorum. Çünkü çok sıradan insanların, hiçbir denetleme olmadan çocuklara eğitim verdiği yerler… Çocuklara ne öğrettiğini bilmiyorsunuz, çocukların başına ne geleceğini bilmiyorsunuz. Orada bir yankı odası var ve herkes sadece tek bir içeriği üretiyor, kimsenin karşıt bir görüşü yok, o yüzden ses çıkarmak veya başına gelen olayları başkalarına anlatmak gibi şeyler mümkün olmuyor. Bazı şeylerin yanlış olduğunu da küçük çocuklar bilemeyebiliyor. 

Zaten tarikatlar yasal olarak kapatılamaz (*yasal bir statüye sahip olmadıkları için) ama denetimli olmayan yurtların kapatılması gerekiyor, şu anda bulunmaları bile anayasaya aykırı. Devlet İsmailağa kurslarını denetlemek için neden bütçe harcasın ki? Ve ben bu kişilerden oy dilenecek kimseye oy vermek istemiyorum. Zamanında bu kişilerden medet olanlara da hakkımı helal etmiyorum çünkü orada hayatı mahvolan ve hiçbir zaman sosyal hayata kazandırılamayacak olan ve sadece evlenerek kurtulabilecek olan bir sürü kız çocuğu var. Benim gittiğim kurs sadece bir tanesi, kim bilir onların bile haberlerinin olmadığı kaç tane kurs var. 

Ben zaten siyasî görüş olarak solcu biriyim, sağcı biri değilim, İslamcı biri değilim. Onlar şeriat istiyorlar, şeriat da kendi şeriatları, başka cemaatlerin şeriatları değil, başka cemaatleri de kabul etmiyorlar zaten. Dolayısıyla ben hiçbir yerde söz sahibi olmamaları gerektiğini düşünüyorum. Maksimum mahalle içi 45-50 yaş üstü kadınlarla sohbet vermeleri lazım. Bu yüzden ben AK Parti ve onunla ittifak kuran kimseye oy vermem. 

  • Kendinizi daha çok yakın hissettiğiniz bir siyasî parti var mı? 

Muhtemelen CHP. Türkiye İşçi Partisi (TİP) benim için fazla radikal sosyalist. CHP biraz daha yakın geliyor. Şu anda tabii “Bir siyasî partiye aitim veya onun üyesi olurum” demek benim için zor. Çünkü kesin olarak bir siyasî partinin bütün düşüncelerini kabul etmeyi çok mantıklı bulmuyorum. Her seçimde oy vereceğim kişinin değişeceğini düşünüyorum. Mesela Muharrem İnce’nin siyasî görüşünü daha doğru buluyor olsaydım bile ona oy vermezdim. Çünkü daha stratejik bir şekilde oy kullanmamız gerekiyor. Bu benim için bir “bekâ” meselesi olduğundan (gülüyor) siyasî parti yakınlığı çok önemli değil ama en yakın olduğum parti CHP sanırım. 

  • Gelecek hayallerin, hedeflerin ne?

Şu an yok (gülüyor). Belki başka bir Türkiye’de. Şu an hâlâ iyileşme sürecindeyim. Sosyal hayata biraz kendimi adapte edebilmeye başladım, daha iyi bir durumdayım şükürler olsun ki. Daha yaşım da küçük. Ailemden bağımsız hayaller kurabilmek benim için çok zor. Ama ileride yapmak istediğim şeyler var. Şu anda evden çalışmayı düşünüyorum, kendi işimi kurmak istiyorum. Ehliyet aldım mesela. Bir yerden kendimi eğitmeye çalışıyorum. Küçük kurslara gidiyorum, beni çok zorlamayacak yerlere. 

Okula gitmek bile benim için çok büyük bir şeydi. Cumartesi günleri hep benim gibi cemaatten vs. insanlar geliyordu. Oradaki atmosfere çok şaşırmıştım. Oradaki arkadaşlarım ya böyle cemaatten çok ileri yaştaki hiç okul okumamış, oradan mezun olup Diyanet hocası olmak isteyen kişiler. Ya da yine benim yaşımda kursa başlamış, hâlâ kursa devam eden veya çıkmış kişiler. Bir şekilde okul hayatlarını tamamlamaya çalışıyorlar. Dışarıdan okumak sadece cemaatler için yapılmış gibi. Sanki dışarıdan okumaya teşvik ediyorlar insanları.

İsmailağa’da 30 yıl: Betül’ün hikâyesi

  • Ben ilk olarak aslında sizden biraz kendi sürecinizden bahsetmenizi istiyorum. Ailenizden geliyor sanırım bu cemaatle ilişkiniz. Daha sonraki süreçte nasıl şekillendi?

İlkokula göndermedi ailem beni. Direkt o cemaatin sıbyan kursları vs. oluyor, onlara başladım normal ilkokul yaşında. Sonra hafızlık yaptım Kocaeli’ndeki cemaatin kurslarında, 10-12 yaşında falandım yani bitirdiğim zaman. Daha sonra beni Arapça üzerine ve İslamî ilimler anlamında daha geniş, kapsamlı eğitim almam için İstanbul’a gönderdiler. O zaman 16 yaşındaydım galiba. Orada eğitim aldım üç-dört sene. Sonrasında da zaten görevlendirme yapıyor oradaki bayan hocalar, “Şurada hocalık yap, burada hocalık yapacaksın” gibi. Böyle çeşitli yerlerde, İstanbul’da, başka şehirlerde öğreticilik yaptım, yani Arapça öğrettim cemaatin kurslarında kız öğrencilere. Böyle devam etti uzun yıllar. 

  • Şu an hâlâ devam ediyor musunuz?

Yok, şu an devam etmiyorum. Bu pandemi dönemine kadar devam ettim. O sıralarda üniversite sınavına girmiştim. Yani şu anda üniversite okuyorum, Arap Dili ve Edebiyatı’na başladım, bir de ilahiyat okuyorum aynı zamanda uzaktan eğitim olarak. İkisini birlikte götürmeye çalışıyorum. 

  • Nasıl üniversite sınavına girdiniz? Yani nasıl liseden mezun oldunuz? Çünkü okula gönderilmemişsiniz, dışarıdan mı bitirdiniz? 

Evet, yani öyle oldu. 20 yaşından sonra, 23-24 yaşlarında kendim “okumam lazım bir şekilde” diye düşünmeye başladım. Çünkü okumayı da çok seven bir insandım. Sürekli güncel kitapları vs. takip eden birisiydim. Yani en azından bir mezuniyetimin olması gerekiyor diye düşündüm, o şekilde başlamıştım İstanbul’da. Normal halk eğitimden, açık öğretimden itibaren sıfırdan başlanabiliyor yani. Ama bu süreçleri bilmiyordum. Ailem vs. hiç yönlendirmediler. O yüzden biraz geç oldu.

  • Şu an cemaatle ilişkiniz nasıl? Yani kendinizi cemaatin içerisinde olarak mı görüyorsunuz, yoksa tamamen ayrıldınız mı?

İki sene öncesine kadar cemaatin içerisindeydim, çarşaf da giyiyordum. Ama biraz zorlu bir süreçten geçtim. Çarşafımı giymek istemedim artık. Yani tabii ailemle çatışma yaşadım, depresyon süreçleri falan. Bayağı ağır bir geçiş oldu. Şu an normal başörtülüyüm, cemaatten gibi hissetmiyorum kendimi. Yani herhangi bir irtibatım kalmadı. Belki arkadaşlarımla hani arada bir görüşüyorum, o kadar. 

  • Kopuş süreciniz nasıl oldu? Neyden rahatsızlık duymaya başladınız veya neden artık kendinizi ait hissetmemeye başladınız cemaate? 

Yani böyle genelde çoğu şeyi sorgulayan birisiydim, hep okuyup araştıran birisiydim. Böyle farklı kesimlerden, sosyal medyadan vs. arkadaşlarım oldu. Daha farklı dünyaları, bakış açılarının olduğunu görünce tabii ister istemez sorgulamaya başladım. O çarşaf kıyafetine de ait hissetmemeye başladım kendimi. Hani böyle çok baskılanmış gibi hissediyordum. Rahat hissetmemeye başladım. Yani tabii biraz psikolojik etkileri de oldu. Psikolojik bunalımlar da geçirdim, yılların verdiği şeyler belki. 

  • Sizin gibi ayrılanlar çok mu? Yoksa genel olarak cemaatin içerisinde büyüyen kişiler cemaat içinde varlıklarını sürdürmeye devam ediyorlar mı? 

Yok, genelde devam ediyorlar. Bu şekilde yetiştilerse sıfırdan ve aileleri de cemaattense, çarşaf giyiyorlarsa onu çıkartmaları çok zor. Çünkü bir baskı oluyor veya kötü konuşuluyor arkanızdan. Ben mesela bu korkularımdan dolayı arkadaşlarımla çoğu zaman yüz yüze görüşmek istemiyorum. 

  • Ailesi bu cemaate mensup olmayan kişiler arasında katılım çok mu? Kurslardaki, yurtlardaki durum nasıl?

15 Temmuz’dan sonra bir azalış oldu. Öğrenci konusunda sıkıntı çekilebiliyordu. 

  • Sizce 15 Temmuz haricinde ilginin azalmasında hangi faktörler etkili oldu?

Şu da var: Önceden başörtüsü serbest değildi üniversite eğitiminde vs. Bu nedenle, aileler kızlarını kurslara vermeyi tercih ediyordu. Ama daha sonra başörtüsü serbestliği gelince o tarafa da bir yönelme söz konusu oldu. Bu açıdan da öğrencilerde biraz azalma söz konusu oldu. 

  • Üniversite okurken, okulunu bırakıp medreselere gelenler var mı? Oldukça fazla duydum bunu. Siz bu kurslarda hocalık yapan da bir isim olarak bu tür durumlara şahit oldunuz mu?

Evet, böyle kızlar çok vardı. Hatta beraber okuduğumuz bir abla vardı mesela. Mühendisti, bir üniversite daha bitirmişti, yöneticiydi, çalışıyordu ama her şeyi bırakıp medreseye bizimle birlikte eğitim almaya gelmişti. 

  • Siz evli olduğunuzu söylemiştiniz. Evlilikler cemaatin içerisinden mi yapılıyor, yoksa dışarıdan evlilik çok mu?

Yani tabii ki yine kişisel, yoğun bir baskı yok. Kişisel tercihe bırakılıyor ama cemaatten evlilikler de çok fazla. Ben mesela çok direndim bu konuda, babama özellikle. Mesela hocalar devamlı birini öneriyorlar vs. Ama böyle devam etmesini istemedim, “Hayatım böyle başladı, aynı şekilde, o ortamda devam etmesin” dedim. Ben kabul etmedim, benim gibi kabul etmeyenler de oluyor ama genellikle genç kızlar erken evleniyor, bunu kabul ediyorlar. 

  • Seçimler yaklaştıkça cemaat içindeki hava nasıl değişiyor? Cemaatte AK Parti’yi de Saadet’i de Yeniden Refah’ı da destekleyenler var. Sizce bu cemaatte bir ayrışmaya yol açıyor mu?

İsmailağa’daki merkezdeki hocalar, heyet diyorlar kendilerine veya Hasan Kılıç idare ediyor cemaati. Onun oğlunun AK Parti’de görevi var diye biliyorum, evine geliyor Tayyip Erdoğan, devamlı ziyaret ediyor; yani çok yakın bir ilişkileri var. O yüzden farklı bir seçenekleri olmaz. 

  • Siz İsmailağa Cemaati’nde çok uzun yıllar geçiren bir isim olarak, şu anki siyasî konjonktür hakkında ne düşünüyorsunuz? Ne yönde oy kullanmayı düşünüyorsunuz?

Bir kararsızlığım var. Ama muhalefet de yeterince güvence vermiyor. O yüzden sanırım yine aynı şeyi tercih edebilirim. 

  • Aynı yer derken AK Parti’yi mi kastediyorsunuz?

Erdoğan’a vermiştim, farklı oy verdiğim zamanlar da olmuştu. Saadet’e de oy vermiştim. Referandumda da farklı oy verdiğim olmuştu. Ama şu an karşı tarafı çok inandırıcı bulmuyorum. 

  • 2018 referandumda hayır oyu mu vermiştiniz? 

Evet, evet. 

  • Neden hayır verdiniz?

Gezi Parkı olaylarında vs. Tayyip Erdoğan’ı çok sert bulmuştum. Bu nedenle o şekilde oy kullanmıştım. 

  • “Muhalefet güven vermiyor” dediniz. Bunun nedeni ne? Kılıçdaroğlu’nun bir helalleşme söylemi vardı, onu samimi bulmuyor musunuz?

Evet çok samimi bulmuyorum. Yani yerleşmiş bazı şeyler var. Yeni yeni dindar kesimdeki insanlar için iyileşmeye başlayan şeyler var -kendimi hâlâ bu kesimde görüyorum tabii ki. Yeni yeni iyileşmeye başlayan şeylerin geriye yürümesini istemiyorum, bu nedenle tercih etmiyorum. 

  • Yeni kurulan partiler var, muhafazakâr partiler. Saadet Partisi zaten Millet İttifakı’nda. Yani aslında masadaki altı partinin beşi daha muhafazakâr partiler diyebiliriz. Bu size bir güven vermiyor mu? Bu yeni kurulan partilere bakış açınız nasıl?

Beşli masa olsaydı oy vermeyi tercih edebilirdim. Hani ama CHP olunca olmaz. Çevremden de görüyorum, diğerlerini görmüyorlar. Hani tamamını CHP olarak görüyorlar. Dolayısıyla onların bir artısı yok gibi, zayıf kalıyorlar. 

  • Şu an ilahiyat ve Arapça okuduğunuzu söylüyorsunuz. Din kültürü öğretmenliği veya Kur’an kursu öğretmenliği gibi meslekleri düşünüyorsunuz musunuz ilerisi için? 

Evet, yani Diyanet’te çalışmak istiyorum. Tabii şartlar çok zorlaştı. Hani son zamanlarda Diyanet Akademisi vs. geldi. Yani bayağı zorlu aşamalar var, sınavlar var. Mesela KPSS’ye girdim, derece yaptım. Ama herhangi bir şey olmadı. Hani mülakata falan çağrılmadım prosedürden dolayı. Yani bundan biraz muzdaribiz tabii ki. Yani öncelikle bunu istiyorum. Ama olmazsa Arapça da okuyorum. Belki Arapça öğretmeni de olabilirim, düşünüyorum yani. 

Yarın: Süleymancılar: Bir cemaat nasıl AK Parti düşmanı olur?

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.