Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Muhafazakâr kadınlar anlatıyor: Tek çare AKP mi? Kadınlar yol ayrımında mı?

Türkiye siyasal tarihindeki en kritik seçimlerden biri olarak görülen 13. cumhurbaşkanlığı seçiminde muhafazakâr kadınların tercihleri ne olacak? S.K. ve Bahar Coşkun yaşadıkları deneyimleri ve beklentilerini anlattı. Akademisyen Ayşe Çavdar ve eski Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkan Yardımcısı Fatma Bostan Ünsal ise muhafazakâr kadınların nasıl bir dönüşüm içinde olduğunu Medyascope’a değerlendirdi.

13. Cumhurbaşkanı ve Milletvekili Genel Seçimleri, bu pazar (14 Mayıs) yapılacak. Muhafazakâr kesimin yoğun hak ihlallerine maruz bırakıldığı 28 Şubat sürecinin üzerinden 26 yıl geçti. Üniversitelerde ve kamuda başörtüsü yasağını kaldıran AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, iktidara geldiğinden bu yana muhafazakâr kadınların desteğini aldı. Muhafazakâr kadınlar bu seçimde de Erdoğan’a destek verecek mi? Türkiye’nin bugünkü durumundan ne kadar memnunlar? Sizin için araştırdık.

Eski bir AKP destekçisi olan S.K., bu seçimde oyunu Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu’ndan yana kullanacağını belirtiyor. S.K., bulunduğu muhafazakâr çevrenin siyasi tercihinde ve kullanacağı oyda bir değişikliğe neden olmadığını söylüyor. Başörtüsü yasağı nedeniyle eğitimine başörtüsünü çıkartarak devam ettiğini anlatan S.K., siyasi görüşünün oluşmasında 28 Şubat sürecinde yaşadıklarının bir etkisi olmadığını dile getiriyor.

AKP’yi destekleyen Bahar Coşkun ise bu seçimde de oyunu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan yana kullanacak. Daha önce başörtüsü nedeniyle mağduriyet yaşadığını ve o dönem çokça hak ihlaline şahit olduğunu anlatıyor.

Dindarlık ve kültürel antropoloji üzerine çalışan Medyascope yazarı ve yorumcusu Ayşe Çavdar, kadınların AKP iktidarıyla yaşadığı güç deneyimini, AKP’den kopuş süreçlerinde yaptıkları muhasebeleri, Yeniden Refah ve HÜR DAVA Partisi’nin politikalarının kadınların oylarına etkisini değerlendirdi. Siyasetbilimci ve insan hakları savunucusu Fatma Bostan Ünsal da muhafazakâr kadınların AKP’yi tercih etme nedenlerini, muhafazakâr seçmenin kırılma anlarını, Türkiye’deki kadın hareketiyle muhafazakâr kadınların ilişkisini Medyascope’a anlattı.

“Yapıcı olmaktan çok yıkıcı olmayı seçiyorlar”  

Cumhurbaşkanlığı seçiminde AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı destekleyen Bahar Coşkun, çok uzun süredir siyaseti takip ettiğini ve geçmişte de Necmettin Erbakan’ı desteklediğini belirtiyor. Bu seçimde diğer adayların güven vermediğini, daha önce DEVA Partisi lideri Ali Babacan’ı desteklediğini ancak Babacan’ın Millet İttifakı’na katılmasının ardından destek vermekten vazgeçtiğini anlatıyor. Diğer adayların ne Türkiye ne halk ne de gelecek nesiller için elle tutulur hiçbir vaadinin olmadığını söyleyen Coşkun, “Yapıcı olmaktan çok yıkıcı olmayı seçiyorlar” diyor.

“Başörtülü ve doğuluysan teröristsin”

Erdoğan’ın dil, din, ırk özgürlüğü, sosyal hayatta ve sağlık alanındaki reformlarıyla kendisinde güven ortamı oluşturduğunu aktaran Coşkun, “Pendik’te iki kez öz yeğenimin başındaki örtüye el, dil uzatarak saldıran zihniyetin eline fırsat geçerse neler yapacaklarını kestiremiyorum” diyor. Coşkun, ana muhalefet partisinin iktidara gelmesiyle büyük zorluklar yaşanacağına inanıyor. AKP iktidarından önce başörtülü kadınlar olarak topluluk halinde hareket ettiklerinde uyarıldıklarını Bahar Coşkun, başörtülü ve doğulu olduğu için “terörist” olarak yaftalandığını belirtiyor.

 “Özgürce çarşafımla gezebiliyor, istediğim devlet dairesine özgürce girebiliyorum”

Coşkun, geçmiş dönemlerde yaşadıklarıyla bugünü şöyle kıyasılıyor:

“Ben bu iktidardan evvel esnaftım, bakkalım vardı. Fırıncılar Federasyonu tarafından defalarca tehdit edildim. Bana ekmek verecek olan fırıncımın öldürülebileceği tehdidine kadar cüret edildi. Şikâyet etmeme rağmen kimse beni umursamadı. Şimdi satın aldığım ve beğenmediğim bir ürünü kargo ücreti dahi ödemeden iade ediyorum veya tüketici haklarına şikâyet edebiliyorum. Polis memuru bana kaba davrandıysa şikâyet edebiliyorum. Özgürce çarşafımla gezebiliyor, istediğim devlet dairesine özgürce girebiliyorum.

Ben Bitlisliyim. Doktor annemle hastanede Kürtçe konuştum diye muayene etmeden bizi odasından çıkardı, üstelik ağır hakaretler ederek. İstanbul’da astım hastası olan babama üç ay sonra gel boş yatak yok seni yatıramayız diyen doktor, üç saat sonra üç aylık ev kirası bedeli olan parayı yanımızda hasta olmamasına rağmen muayene ücreti olarak alıp sabah babamı hastaneye yatırdı. O günlerin çilesini unutmadık, Rabbim unutturmasın.”

6284 tartışması

Bahar Coşkun, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanu’nun kâğıt üzerinde iyi bir kanun olduğunu, verilen haklardan ise memnun olduğunu fakat kanunun işlevsiz hale geldiğini ve kadın cinayetlerine karşı cezaların daha caydırıcı olması gerektiğini söylüyor.

Yeniden Refah Partisi’nin Cumhur İttifakı’na katılma şartları arasında yer alan 6284 sayılı kanunun yeniden düzenlenmesi talebiyle ilgili ise “Ben sağduyulu, muhafazakâr bir kadınım. Beni kesinlikle dinime, inancıma, kılık- kıyafetime saygı duyacak kişilerin yönetmesini isterim” diyor. Coşkun, Cumhur İttifakı’nın Millet İttifakı’ndan daha çok güven verdiğini söylüyor. 

“28 Şubat gibi bir baskının olacağı düşünmüyorum”

AKP’den kopan S.K. ise AKP seçmeninin büyük bir kısmını muhafazakâr kadınların oluşturduğunu, bu seçmen kitlesinin içerisinde sosyoekonomik düzeyi düşük olan, orta ve ileri yaş kadınların da bulunduğunu belirtiyor ve iktidarın verdiği maddi desteklerin çok ciddi bir karşılık bulduğuna dikkat çekiyor.

S.K.’ye göre iktidarın değişmesiyle muhafazakârlık anlayışı da değişecek. Türkiye’de artık özgürlükçü bir anlayışın benimseneceğini düşünen S.K. dini inancını yaşamak isteyenin yaşayacağı, yaşamak istemeyenin ise hor görülmediği bir toplum ve yönetim anlayışı istediğini anlatıyor:

“Dinini yaşayanlara karşı 28 Şubat gibi bir baskının olacağı düşüncesinde değilim. Zira bu ülkede insanlar, muhafazakârlığın dibine kadar sömürüldüğünü gördü. Yani bu aşamadan sonra, dini anlamda yapılabilecek bir kısıtlama, gelecek olan iktidarın güç kaybetmesine sebep olmaktan öteye gitmeyecektir. Tabii bunları belirtirken, tek adam iktidarı ile güç zehirlenmesi yaşanmaması için gücü dağıtmak gerektiğini de düşünüyorum. Zira insanoğlu gücü elde ettikten sonra değişmesi ihtimal dahilinde. Bu sebeple parlamenter sisteme geçilmesi bu açıdan da fayda sağlayacaktır.”

“Biz ev kadınları mutfağımıza girene bakarız”

Ev kadını olan S.K., ekonomik şartların da iyi olmadığını, ev kadınlarının ise bu durumla doğrudan etkilendiğini dile getiriyor:

“Biz ev kadınları evimize, mutfağımıza girene bakarız. Ülkenin ekonomik durumu ile evimize giren gıdalar ve temel ihtiyaçlar doğru orantılı ve şu anki tablo içler acısı. Bir kilogram soğan, patates 25-30 lira olmuş durumda. Ben buna bakarım, ev hanımı olarak. Yine üstümüze, başımıza aldığımız kıyafetlerin kalitesi düştü. Eskiden en marka kıyafetleri çok daha rahat alabiliyorduk ama şimdi bu imkânsız hale geldi. Son olarak gerek kira gerek yiyecek-giyecek gereksinimleri, gerek sosyal hayat adına ve daha sayamayacağım birçok alanda etkiledi bizi diyebilirim.”

“Adaleti de silah olarak kullanıyorlar”

S.K. insanların ifade özgürlüğünün olmadığını, başlarına bir şey gelecek korkusuyla yapılan yanlışa ses çıkartamadıklarını düşünüyor. İnsan hakları, özgürlük ve adalet kavramlarının içinin boşaltıldığını; hak, hukuk, adaletin sadece belirli bir kesime uygulandığını belirtiyor. S.K., AKP’den kopma sürecini ise şöyle anlatıyor:

“Ülkedeki adalet sistemi başlatan sona değiştirildi ve siyasileştirildi. Verilen kararlar hakkaniyetli olmayıp, yanlış kararlar olarak görüyorum. Benim AKP’den asıl kopma sebebim de bu. Ülkede adalet namına bir şey bırakmadıkları gibi, adaleti de silah olarak kullanmaktadırlar.”

“Farklılıklar arasındaki en belirleyici unsur sınıfsal deneyimler”

Ayşe Çavdar, tek tip muhafazakâr kadın sınıfının olmadığını, her muhafazakâr kadının ayrı değerleri ve deneyimleri olduğunu belirterek sözlerine başlıyor. Bu farklılıklar nedeniyle kadınların siyasi görüşlerinin ve tercihlerinin oluştuğunu söyleyen Çavdar, bu farklılıklar arasındaki en belirleyici unsurun da sınıfsal deneyimler olduğunun altını çiziyor. AKP’nin 20 yıldır farklı sınıflar üzerinde sadakat ve rıza yaratma politikalarını uyguladığını söyleyen Ayşe Çavdar, orta ve üst sınıf kadınlar için muhafazakârlığın, “bulundukları çevreye ve sınıfa tutunma stratejisi” olarak işlev gördüğünü, bu sebeple muhafazakâr kadınların kendi ağlarının dışına çıkmayı da bir tehdit olarak algılandığını söylüyor:

“Muhafazakârlığın içeriğini de ölçüsünü de bu tutunma stratejisi belirliyor. Alt sınıflar için de başka bir düzeyde benzer bir güç kaybı korkusu var. Tüm yoksullarla aynı dezavantajları paylaşıyorlar. Çocukları iyi eğitim alamıyor belki ama resmi ve gayri resmî, yasal ya da yasanın etrafından dolaşan prosedürlerle (kayırmalarla) oluşturulmuş çeşitli sosyal destek mekanizmalarından yararlanmadan da hayatlarını sürdüremezler. Sürekli olarak güç kaybediyorlar. Ama onlar için bile devlet hâlâ kendi sembolik kodlarıyla kendilerini muhatap alabilecekleri bir çözüm mercii.”

Ayşe Çavdar, muhafazakâr kadınlara AKP tarafından bir düzenek yaratıldığını, bu sebeple de kendilerini ayrıcalıklı muhatap konumunda gördüklerini söylüyor. 6284 sayılı kanunun değiştirilmesi şartının kadınların vereceği oyu etkileyip etkilemeyeceği sorusunu, “Vazgeçişler ideolojik küme içindeki farklılıklardan kaynaklanmıyor. Kendilerini bu bakış açısından koruyacak olanın da AKP olduğuna inandıkları için bu bir vazgeçiş sebebi değil” diye yanıtlıyor. Çavdar, kadınların kendilerini bu politikalarla sınırlandırmadığını ve AKP siyasetine dahil olma biçimleriyle o sınırları uzun süre önce aştıklarını da ekliyor. Vazgeçişlerin, yapılan muhakemeler sonucu oluştuğunu dile getiren Çavdar, şöyle devam ediyor:

“AKP, benim için söz verdiği işlevi görüyor mu? Yani beni muhatap alıyor mu, derdime çare buluyor mu, beni memleketin sahibi ve öncelikli vatandaşı olarak hissettiriyor mu? İkinci soru, AKP devleti yönetebiliyor mu, yani eğitim, sağlık vs. gibi hizmetlerde ne durumdayım, iyi haldeysem kötüye gitme, kötü haldeysem iyileşme perspektifi nedir? Üçüncü soru: Diyelim ki AKP’den vazgeçtim, yerine geleceklerin kuracağı iktidar ortamında bildiğim dille konuşarak, olduğum gibi olarak muhataplar bulabilecek miyim? Onlar AKP’nin sağladıklarından daha iyi hizmetler sağlayacaklar mı? Sosyal ve siyasal ağların içe kapalı olması, kendi içlerinde de muhafazakâr kodlar konusunda bir yarış halinde olmaları üçüncü soruya cevap verirken kısıtlı referanslara başvurmalarına sebep oluyor. Yani AKP’nin alternatiflerini duymuyorlar, görmüyorlar, şahit olmuyorlar ve deneyimlemiyorlar.”

“AKP kaybettiğinde onlar da başarı hikayelerini kaybedecekler”

Ayşe Çavdar, 40 yaş ve üstü muhafazakâr kadınların herhangi bir sebeple AKP’ye karşı kızgın olmaması durumunda siyasi tercihlerinin değişmeyeceğini düşünüyor. AKP’nin iktidara gelmesiyle kadınların bir güç deneyimi yaşadıklarını vurgulayan Çavdar, iktidarın değişmesi durumunda nasıl bir tablo oluşacağını da şöyle anlatıyor:

 “AKP muhafazakâr kadınlara meşru bir sebeple sokağa çıkabileceklerini, mahallelerinde, semtlerinde, kasabalarında siyaset üzerinden seçkin bir pozisyon edinebileceklerini, dahası isterlerse devletin iktidarını ve ülkeyi değiştirebileceklerini gösterdi. Bunun sonuçlarından bizler memnun değiliz ama muhafazakâr kadınlar için bu hâlâ kendilerinin de inisiyatif aldıkları bir başarı hikâyesi. Bütün bu süreçlerde bulunmuş, 20 yıldır AKP’ye oy vererek, onun hakkında konuşarak, partide örgütlenerek katkıda bulunmuş kadınların elinden bu başarı hikâyesini aldığınızda geriye çok az şey kalacak. AKP iktidarı kaybettiğinde onlar da başarı hikâyelerini kaybedecekler. “

Muhafazakâr kadınlar geçmişte CHP hariç birçok partiyi destekledi

Fatma Bostan Ünsal, muhafazakâr kadınlar arasında geçmişte de çeşitli siyasi görüşlerin çeşitli olduğunu, CHP hariç birçok siyasi partiyi desteklediklerini söylüyor:

“Başörtüsü yasağı, ne anlama geldiği belirsiz olsa da ‘siyasi’ amaçla olduğu söylenerek meşrulaştırılmaya çalışıldığı dönemde bir suçmuş gibi ‘siyasi amaçla’ başını örttüğü söylenen kadınlar olarak bizler, bunun ne demek olduğu açık olmasa da eğer desteklediğimiz siyasi parti anlamına geliyorsa böyle olmadığını anlatmaya çalışırdık. Gerçekten de dindar, başörtülü kadınlar ANAP, DYP, hatta MHP, BBP ve tabii milli görüş partilerini destekliyorlardı.”

Dindar ve başörtülü kadınların geçmişte tecrübe ettikleri hak ihlalleri nedeniyle o zamandan bu yana AKP’ye destek verdiklerini söyleyen Fatma Bostan Ünsal, MHP’nin geçmiş dönemde başörtüsü yasağının en büyük destekçisi olduğunu fakat bugünün siyasetinde kadınlardan sert bir tepki almadığına dikkat çekiyor. Ünsal, geçmişteki yasakları bugün eleştiren ve başörtüsü yasağına artık karşı olan CHP’nin samimiyetini hâlâ sorgulayan muhafazakâr kesimin, İstanbul Sözleşmesi ve birçok uygulamadan vazgeçilmesi durumunda çok açık olmasa da AKP’den kopuş yaşayabileceğini de belirtiyor.

“Hak ihlalleri ve tek çare politikası kadınları uzaklaştırıyor”

Kendisi gibi birçok kadının Gezi protestoları, çözüm süreci ve 15 Temmuz darbe girişimi sonrası AKP’den kopuş yaşadığını anlatan Ünsal, şöyle devam ediyor:

“Benim de içinde bulunduğum daha az sayıdaki başörtülü kadınlar süregelen hak ihlallerinin artık dayanılmaz hale geldiğini görerek AK Parti’ye mesafe koymuşlardır. Başlangıçta iddia ettikleri gibi başörtüsünün bir ifade özgürlüğü olduğunu, diğer özgürlükler ile birlikte düşünülmesi gerektiğini, bu konulardaki geriye gidiş nedeniyle dönemin iktidarını temsil eden AK Parti’ye muhalefet ederek başörtüsünün bir parti destekçiliği anlamında siyasi bir mana taşımadığını bu dönemde de ikrar etmiş olmaktadırlar”

Ana akım medyanın taraflı bir yaklaşım sergilemesi nedeniyle muhafazakâr kadınların yaşanan olayları farklı bir perspektiften öğrendiğini veya hiç öğrenemediğini belirten Ünsal, bu kesimin yapılan uygulamalardan kendi alanlarına etki etmediği sürece etkilenmediklerine dikkat çekiyor:

“Hak ihlalleri veya ekonomik sorunları duyacak ve buna karşı tavır belirleyecek bir zeminin yokluğunda her şeyin çok güzel olduğu, var olan bazı sorunların da iç ve dış düşmanlar tarafından yapıldığı veya genelde dünyada ekonomik kriz ve enflasyonun olduğu bu açıdan Türkiye’nin daha iyi olduğunu gün boyunca gerek haber gerek tartışma programlarında yazar, kanaat önderleri tarafından üstüne boca edildiği bir medya düzeninde özgün, bağımsız görüş sahibi olmak çok zor.”

“Muhafazakâr kadınlar yol ayrımında”

Türkiye’deki muhafazakâr kadınların bir yol ayrımında olduğunu düşünen Bostan, başörtüsü yasağı döneminde dindar erkeklerin desteğini gördüklerini şimdi ise yol arkadaşlarıyla karşı karşıya geldiklerini söylüyor:

“AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin gibi güçlü figürlerin dahil olduğu bu karşı çıkışlara gösterilen linç düzeyindeki tutum ve Zengin’in bıkkın, tükenmiş ifadelerinden de anlıyoruz ki muhafazakâr kadınlar iktidarın başka politikalarından rahatsızlıklarını ifade etmeseler de kendi durumlarını doğrudan etkileyecek konularda çeşitli şekillerde tepki gösteriyorlar. Tabii bu durum AK Parti’den tümüyle uzaklaşacak noktaya gelir mi onu bilmeyiz. Zaten AK Parti’ye mesafeli olan başörtülü, dindar kadınlar için ise bu konu partiden uzaklaşma konusunda bir başka sebep oluşturuyor.”

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.