Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Neden olmadı?

Birçok kamuoyu araştırması önde göstermesine rağmen Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, ilk turda Recep Tayyip Erdoğan’ın gerisinde kaldı. TBMM’de ise Cumhur İttifakı üstünlüğünü korudu.

Neden böyle oldu?

Ruşen Çakır yorumluyor.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler, iyi hafta sonları. Neden olmadı? 14 Mayıs’ta neden Kemal Kılıçdaroğlu önde tamamlamadı ilk turu? Hattâ ilk turdan gâlibiyetini ilân edemedi. Bu bir başarısızlık. Sonuç olarak Kılıçdaroğlu için, bütün muhâlefet için ve bunun böyle olacağını düşünen, bunu söyleyen herkes için — buna ben de dâhilim. Bizlerin yaptığı, yapmaya çalıştığı en azından, bir şeyleri görmek, yorumlamak ve gördüğümüz kadarını anlatmak. Ama burada aktör olanlar siyâsetçiler. Oy verenler tabiî ki esas belirleyiciler, ama oy verenlerin tercihini belirleyenler esas olarak siyâsetçiler, adaylar, ekipler, onların sloganları, onların kampanyaları vs.. Sonuç olarak burada herkesin değişik değişik yanılgıları söz konusu. Ama burada tabiî ki en önemli husus, bir başarısızlık varsa –ki var, öyle gözüküyor; çünkü Erdoğan’ın 4,5 puan gerisinde bitiren bir Kılıçdaroğlu var– sonuçta Kılıçdaroğlu’nun ve ona destek olanların başarısızlığı bu. Neden olmadı sorusunun da birçok ayağı var. Salı günü yaptığım “Kim kazandı, kim kaybetti?” yayınında bunları birazcık ele almaya çalışmıştım. Şimdi biraz daha kafamı toplamış bir şekilde bâzı hususların üzerinden geçmek istiyorum. Öncelikle şunu söyleyeyim: Burada bir kayıp söz konusuysa, bir başarısızlık söz konusuysa bu halkın değil, toplumun değil ya da muhâlefete oy veren kesimlerin değil; ama muhâlefete önderlik eden, önderlik etmek iddiasında olanların bir başarısızlığı. Bana göre bu seçimlerde muhâlefet tabanı gerçekten elinden geleni son âna kadar yaptı. Sandığa gitmeyenler, yanlış oy kullananlar, geçersiz oy kullananlar vs. bütün bunlar olmuş olabilir; ama benim seçim kampanyası sürecinde gözlediğim ve Kılıçdaroğlu’nun önde bitireceği düşüncemi pekiştiren husus, insanların inancıydı — umudun da ötesinde, inancıydı. Çok angaje olmuşlardı, çok inanıyorlardı ve bu sefer artık bu devir kapanacak duygusuyla hareket ediyorlardı. Ama bunu muhâlefetin aktörleri yeterince taşıyamadı, bunu görüyoruz. Yani şöyle söyleyelim: Onlara tam olarak lâyık olamadılar. Konya Ereğli’deydi yanlış hatırlamıyorsam, bir CHP yöneticisiyle konuştuğumuzda, bana ne olacağını sorduğunda, “Size rağmen kazanacaksınız” demiştim. Kazanamadılar, en azından ilk turda kazanamadılar. Bu anlamda ben yanıldım. Ama onlara rağmen, onların nedeniyle olduğu da bir gerçek, onu özellikle vurgulamak lâzım. Bu sadece CHP ile ilgili değil; bir bütün olarak muhâlefetin hepsini kapsayan bir olay söz konusu. Burada sâdece Millet İttifâkı değil; Millet İttifâkı’na bir şekilde destek veren partilerin hepsinin de birtakım eksikleri, yetersizliklerini bu seçimde, 14 Mayıs’ta gördük. 

Öncelikle şunu söylemek istiyorum; Altılı Masa denen olay toplumun farklı kesimlerinden, İslâmcı, milliyetçi, merkez sol, merkez sağ, hattâ bir şekilde Masa dışından Kürt hareketini de bir koalisyonda toplama anlamıyla başarılıydı. Bunu takdir etmek lâzım. Zor bir işti ve bunun da esas mîmârının Kılıçdaroğlu ve bir ölçüde de Temel Karamollaoğlu olduğunu biliyoruz. Daha önceden başlayan bir süreç. Meral Akşener’in de hakkını yememek lâzım. Bu iyi bir organizasyondu. Fakat bunun sonra topluma tam olarak anlatılmasında çok ciddî sorunlar yaşandı diye düşünüyorum. Bu her parti liderine cumhurbaşkanlığı yardımcılığı verilecek olması, bakanlık verilecek olması ve bütün hepsinin eşitlenmesi meselesinde bir sorun olduğu anlaşılıyor. Bu o târihte tabiî ki bu süreçte zor bir olaydı. Ama eğer bu kampanya sürecini Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener birlikte götürmüş olsalardı, iki büyük parti olarak birlikte götürmüş olsalardı, yanlarına Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’nun da katılması hâlinde çok daha başarılı bir sonuç alınma ihtimâli vardı. Baktığımız zaman görüyoruz ki diğer partilerin; Gelecek, DEVA, Demokrat Parti ve bir ölçüde de Saadet Partisi’nin bu süreçte, hem milletvekili seçimlerinde ama en önemlisi cumhurbaşkanlığı seçiminde çok fazla etkilerinin olmadığı anlaşılıyor. Şunu gördük, bu çok konuşuluyor; meselâ îtiraz ettiklerini görmüyoruz, “Hayır, öyle olmadı. Kılıçdaroğlu’nun aldığı %45’in şu kadarı bizimdir” diyebilen yok. Hattâ daha baştan zâten, “Biz tabanımızı iknâ etmekte zorlanabiliriz” diye baştan uyarmışlardı. Sonuçta Altılı Masa fikri fenâ bir fikir değildi; ama bir sınır çizmek gerekiyormuş demek ki bugünden bakıldığında. Tabiî o, olay olup bittikten sonraki bir mesele; ama bunu kabul etmek lâzım. 

Bir diğer husus; ekip meselesi. Kılıçdaroğlu’nun kampanyası, dün Daron Acemoğlu’nun da söylediği gibi, pozitif kampanyası bence çok doğruydu. Sonradan negatif kampanyaya çevirdi biliyorsunuz, ikinci tur öncesinde. Bu ne kadar doğru, ayrı bir tartışma konusu. Bence pozitif kampanya doğruydu. Erdoğan’la uğraşmadan yapılan bir kampanya doğruydu. Fakat bu tek başına Kılıçdaroğlu’nun üzerinde kaldı. Bunu bir ara bir tâne videoda İmamoğlu ve Mansur Yavaş da yaptı. Bir videoda Ali Babacan da yaptı — o kadar. Ama meselâ Meral Akşener’le birlikte bir video yapmadılar. Hâlâ anlamış değilim. Herhalde taraflardan birisi istemedi bunu. Yani akıllarına gelmemiş olamaz. Ali Babacan’la yaptığına göre herhalde onunla da yapmak fikri vardı, ama birisi istememiş olsa gerek ki olmadı. Meral Akşener’le yan yana durmak çok önemliydi. Ama bir diğer husus olarak da hâlâ şunu bilmiyoruz: Kılıçdaroğlu seçilse Ekonomi’nin başına kim geçecek? Dışişleri kimde olacak? Millî Savunma kimde olacak? vs.. Bunu göstermediler. Sonuçta ekonomiyle ilgili birçok şey vaat etti Kılıçdaroğlu; Kılıçdaroğlu’nun vaat etmesiyle ekonominin başına geçecek kişinin vaat etmesi ya da dış politika konusunda dış politikayı teslim edeceği kişiyle berâber bunu yapması çok daha anlamlı olurdu. Meselâ dendi ki: İstanbul mitinginde ekonomi kurmayları açıklanacak. Öyle bir şey olmadı. Hâlâ bilemiyoruz. Muharrem İnce’de de böyle olmuştu, burada da böyle oldu. Ekibi göstermediler. Neden yapmadılar? Belki de ekip konusunda anlaşmamışlardı, bilmiyoruz. Ama sonuçta Kılıçdaroğlu tek başına kampanya yapan, her konuda konuşan birisi oldu. Ve tek adam rejimine karşı sanki Kılıçdaroğlu tek başına mücâdele ediyormuş gibi bir görüntü çıktı. Bunun da çok ciddî bir şekilde sorun oluşturduğunu düşünüyorum bugünden bakıldığında. 

Bir diğer husus, rakamlar çıktıkça daha da anlaşılıyor; Anadolu’da Erdoğan ve Cumhur İttifâkı’nın gücünü kırmada Altılı Masa, Millet İttifâkı kesinlikle yetersiz kaldı. Bâzı yerlerde CHP’nin milletvekili, belki de ilk kez milletvekili aldığı ya da sayısını artırdığı yerler oldu; ama yine baktığımız zaman, İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Karadeniz’de bir AKP ve MHP egemenliğini görüyoruz. AKP’nin oyları epey düşmüş olmasına rağmen hâlâ birçok yerde birinci parti çıktı ve aynı şekilde de birçok yerde, Ankara ve Eskişehir’i saymazsak neredeyse İç ve Doğu Anadolu’nun hepsinde Erdoğan birinci çıktı cumhurbaşkanlığı seçimlerinde. Bu çok önemli bir husus. Muhâlefetin bunu çözmediği müddetçe ülkede iktidârı almakta hep zorlanacağını gördük. Burada iş kime düşüyordu? Büyük ölçüde İYİ Parti’ye, Gelecek’e, DEVA’ya ve Saadet’e düşüyordu. Yani buralardaki, Karadeniz’deki, İç Anadolu ve Doğu Anadolu’daki milliyetçi-muhâfazakâr kitleden oy alabilmeleri gerekiyordu. Bu konuda çalışmaları gerekiyordu. Etkili olamadıklarını gördük. Buralarda da yük yine CHP ve Kılıçdaroğlu’na yüklendi. Tam altından kalkabilmiş değiller. Bunu özellikle not etmekte yarar var. 

Bir diğer husus da büyükşehirler. O haritaya baktığımız zaman, Kılıçdaroğlu büyükşehirlerde, sâhil şeridinde, Trakya’da, her yerde birinci parti oldu. Aynı zamanda birinci aday oldu. Ankara ve Eskişehir’de de ve Güneydoğu’da tabiî ki. Güneydoğu’da HDP sâyesinde oldu bu. Büyükşehirlerde oldu, ama –salı günkü yayında bahsetmiştim–, İstanbul’u kazanan bu sefer Türkiye’yi kazanamadı. Neden oldu bu? Çünkü Kılıçdaroğlu İstanbul’da son yerel seçimde, özellikle ikinci seçimde elde ettiği oy oranını yakalayamadı. Yani İmamoğlu’nun elde ettiği oy oranını yakalayamadı. Orada normalde beklenen ya da muhâlefetin umduğu, üstüne koymaktı. Üstüne koyamadı. Birinci oldu Kılıçdaroğlu, ama İmamoğlu’nun aldığı ortalamada bir oyu alamadı. Ankara’da da aynı şekilde oy oranında bir düşme oldu. Ankara’da da İstanbul’da da düşme oldu. Hatay’da da düştü, ama Hatay’ınki büyük ölçüde deprem nedeniyleydi. Buna karşılık İzmir’de, Mersin’de, Antalya’da artışlar yaşadı. Tekirdağ’da, Muğla’da artışlar yaşadı CHP. Demek ki olabiliyor. İzmir’de olabilen niye İstanbul’da, Ankara’da olamadı? İstanbul ve Ankara’daki puan artışları diyelim ki bir puan, iki puan cumhurbaşkanlığı seçimindeki oyunun da artışı ve oranının artışı anlamına gelecekti. Özellikle şimdi ikinci tur önümüzdeyken Kılıçdaroğlu’nun ikinci turda Erdoğan’ı yakalayıp geçebilmesi için öncelikle İstanbul, Ankara gibi büyükşehirlerde oyunu son aldığından daha fazla artırabilmesi gerekiyor. Bunun yolu yordamı nedir? İkinci turda, Erdoğan’a oy vermiş olanları iknâ etmek zor gözüküyor. Bunu herkesin kabul etmesi lâzım. Ama ilk turda sandığa gitmemiş olanları sandığa çekmek ya da ilk turda şu ya da bu nedenle Sinan Oğan’a oy vermiş olanların bir kısmını kendi yanına çekebilmek. Bu noktada Kılıçdaroğlu’nun özellikle İstanbul ve Ankara’ya bu seçimde yoğunlaşması akıl kârı olacaktır — ki Canan Kaftancıoğlu İstanbul İl Başkanı olarak bunun işâretlerini veriyor. Bu konuda çok ciddî çalışmalar yaptıklarını söylüyor. İmamoğlu da İstanbul özelinde şimdiden bir kampanya yürütüyor. Ama bütün bunların yeterli olabilmesi için nasıl bir şey gerekiyor? İlk turda yapılan hatâlardan ders çıkartmak ve ikinci tura bunlardan arınmış bir şekilde, daha kendini yenilemiş bir şekilde çıkmak. Şu âna kadar yapılanlar daha çok bir reaksiyon, ilk tur sonuçlarına karşı can havliyle yapılmış bir şeyler görüyoruz. Hafta başından îtibâren Kılıçdaroğlu’nun daha net, daha somut bir kampanya yürütmesini bekliyorum, tahmin ediyorum. Yani umma anlamında değil; herhalde öyle yapacaklardır. Çok az bir zaman var ve kendini derli toplu anlatması hâlinde pekâlâ Kılıçdaroğlu birinci çıkabilir. İlk başta söylediğimiz şey gerçekleşebilir. Tabiî ki ilk başta söylediğimiz kadar, 14 Mayıs öncesinde söylediğimiz kadar güçlü bir şekilde söylememizi mümkün kılmayan bir seçim sonucu var. Bu seçim sonucunu değiştirmesi pekâlâ mümkün. Ama bunu yapabilmesi için de çok güçlü bir imaj verebilmesi ve insanların, özellikle ilk turda kendisine oy vermeyen, sandığa gelmeyen ama Erdoğan rejiminin bitmesini isteyen kesimleri çekebilecek birtakım şeyleri yapabilmesi, gösterebilmesi gerekiyor. Belki bu birkaç gün içerisinde Kılıçdaroğlu’nun kimlerle ülkeyi yöneteceğini bize göstermesine tanık olabiliriz. Açıkça söyleyelim: Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş, tamam, anladık, onlar cumhurbaşkanı yardımcısı. Meral Akşener de bir yere kadar. Ama diğer tüm parti genel başkanlarının cumhurbaşkanı yardımcısı olacağını îlân etmenin, seçmenin orada Kılıçdaroğlu’na oy vermeye heyecanlandıracak yönünün çok da güçlü olmadığını açıkçası bu seçimde, 14 Mayıs’ta gördük. Bunun yerine daha cazip birtakım isimleri gösterebilmesi gerekecek. Zamânı çok az. Bakalım yapabilecek mi? Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.