Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ruşen Çakır yorumladı: Sinan Oğan neden tarafsız kalmadı?

14 Mayıs’taki cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda saf dışı kalan ATA İttifakı lideri Sinan Oğan ikinci turda Cumhur İttifakı’nı destekleyeceğini açıkladı.

Oğan’ın bu açıklaması seçmenini Cumhur İttifakı’na getirebileceği anlamına geliyor mu?

Ruşen Çakır yorumladı.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Gökçe Çiçek Kösedağı: Evet, stüdyoda Ruşen Çakır var. Hoş geldin.

Ruşen Çakır: Hoş bulduk.

Gökçe Çiçek Kösedağı: Şaşırttı mı diye başlamak istiyorum.

Ruşen Çakır: Sinan Oğan’ın Erdoğan’a destek vereceğini dün îtibâriyle verdiği mesajlardan anlamıştık zâten. Normal şartlarda tarafsız kalması, onun da Ümit Özdağ’ın da tarafsız kalması daha beklenen ve anlaşılır bir şeydi birçok nedenle. Çünkü iktidardan yana olduğu zaman, kendisine oy veren kesimin içerisinde Erdoğan’dan hoşlanmayan çok geniş bir kesim var. Onları rahatsız etme riskleri vardı. Öte yandan Kılıçdaroğlu’na destek vermeleri hâlinde Kılıçdaroğlu’nun kazanma şansı ilk tur rakamlarına göre daha düşük ve o riskli olurdu. Dolayısıyla tarafsız kalmaları daha beklenen bir şeydi. Ama Sinan Oğan sonra, iktidâra doğru gittiği yolunda birtakım işâretler verdi. Zâten Erdoğan’la açık bir şekilde bizzat görüşmüş olması başlı başına önemli bir işâretti. Erdoğan reddedeceği birisiyle böyle bir buluşmayı yapar mıydı çok emin değilim. Önceden belli ki temeli hazırlanmış bir şey. Burada ilginç olan, Ümit Özdağ’ın Kılıçdaroğlu’yla şu anda görüşüyor olması ve bir ortak mutâbakat metninde çalışıyor olmaları. Anlaşırlarsa Ümit Özdağ kalkıp Kılıçdaroğlu’na destek mi verecek? O zaman ne olacak? Yani şimdi zâten Ata İttifâkı denen ittifaktan ayrılanlar oldu, zâten dağıldı. Kılıçdaroğlu’na destek veren oldu. Esas ana gövdesi olan Zafer Partisi diyelim ki Kılıçdaroğlu’na destek açıkladı. O zaman çok garip bir durum olacak. Sinan Oğan kimden oy aldı? Tabiî ki sadece Zafer Partisi’nden oy almadı. Çünkü Zafer Partisi’nin oyunun 3 puan üzerinde bir oy aldı. Başkalarından da, özellikle Muharrem İnce’ye oy vermeyi düşünenlerden de aldı belli ki. Karman çorman bir iş. Ve bunlar aslında birbirlerini yıllardır tanıyan insanlar. Sinan Oğan’ın Cumhur İttifâkı’na destek veriyor olmasının birtakım yan etkileri olacak. Meselâ Devlet Bahçeli buna nasıl bakacak? İlk, Sinan Oğan’la ilgili ‘‘at pazarlığı’’ diye lâf etti. Sinan Oğan daha genç bir isim ve ülkücü hareketin liderliğine oynadığını açıktan belli etmiş, aday adayı olmuş filan bir isim. Onu nasıl kabul edecek? Ona nasıl bir alan açılacak? Diğer yandan Ümit Özdağ düne kadar Meral Akşener’le kanlı bıçaklıydı. Şimdi Meral Akşener’le değil ama Kılıçdaroğlu’yla anlaştığı zaman, aslında bir anlamda Meral Akşener’le de anlaşmış olacak ve bütün bunların hepsi de milliyetçilik üzerinden ve ilkeler üzerinden pazarlanıyor; ama sonuçta pazarlıklar var. Yani kimin ne aldığını, ne istediğini, ne verdiğini, verilen sözleri ve bunların tutulup tutulamayacağını bilmiyoruz. Ama şu hâliyle baktığımız zaman, seçime çok az bir zaman var. Özellikle en büyük gayret içerisinde olması gereken Kılıçdaroğlu ve onu destekleyenler –çünkü geride başlıyorlar, arayı kapatmaları lâzım– bütün enerjilerini büyük ölçüde bu tür adam kapmacaya ayırmış durumdalar. Sonuçta diyelim ki Ümit Özdağ Kılıçdaroğlu’na destek verdi; Sinan Oğan da Erdoğan’a destek verdi. Ve Sinan Oğan’a oy vermiş seçmeni düşünelim, %5’in üzerinde seçmen. Bunlar neye bakarak karar verecekler? Sinan Oğan’ın dediğine mi, Ümit Özdağ’ın dediğine mi, kendi kafalarına göre mi? Çok karışık. Yani orada herkes kapabildiğini kapmaya çalışıyor, yanına çekebildiğini çekmeye çalışıyor. Ama seçmenin kendisinin Sinan Oğan’a oy verme reflekslerini düşünüp hareket eden az var. Bunu Kılıçdaroğlu daha çok yapıyor. Sürekli sığınmacılar meselesini gündeme getiriyor, bugün yine yaptı. Sinan Oğan’ın kararından sonra da attığı tweet’te ‘‘Vatanı satmak’’ vs. dedi. O sığınmacılık konusundaki sesini yükselterek doğrudan tabanına seslenmeye çalışıyor; ama öteki tarafta meselâ Erdoğan’ın sığınmacılık konusunda vereceği bir destek yok yani. Sinan Oğan orada zâten ne dedi bugün? Kademeli olarak vs. filan. Bunu herkes söylüyor; ama kademe dediğin nasıl bir kademe? Erdoğan’ın kafasındaki kademeyle Ümit Özdağ’ın kafasındaki, Kılıçdaroğlu’nun kafasındaki kademe aynı değil. 

Gökçe Çiçek Kösedağı: Evet, hattâ sığınmacılar konusunda Cumhur İttifâkı’nın tavrı, yani en azından Adalet ve Kalkınma Partisi’nin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tavrı da net aslında. Süleyman Soylu da açıklama yaptı. 

Ruşen Çakır: Birazcık şey yaptılar; tabiî ki filan dediler, ama bir Kılıçdaroğlu’nun cevvalliğinde değiller yani.

Gökçe Çiçek Kösedağı: Bu arada bir izleyicimiz, bizim düzenli destekleyicilerimiz, izleyicilerimiz var; işte Muharrem Palaz, Doğan Özkan, Sevgi Hanım, Ruken Hanım. Bir izleyicimiz, Oğuz Bey demiş ki: “Medyascope neredeyse 2-3 saatte bir yayın yapıyor ve her zamân denk geliyorum Muharrem Bey’e ve Doğan Bey’e” demiş. Muharrem Bey de demiş ki: ‘‘Oğuz Bey, Medyascope bizlerin vazgeçilmezi. Doğru ve objektif haber ve yorumları burada takip ediyoruz“ demiş. Çok teşekkür ediyoruz efendim, çok sağ olun. 

Şimdi, iki ittifak açısından da baktığımızda Sinan Oğan’ın bu tavrı ne getirir ne götürür?

Ruşen Çakır: Şimdi, büyük hesaplar var. Ama bu hesapların tutması çok mümkün değil. Sinan Oğan yakaladığı oyla bayağı iyi bir çıkış yaptı. Yani seçimin en büyük kazananlarından birisi oldu. Ama bunu sürdürebilmesi lâzım. Sürdürebilmek için de birtakım hamleler yapıyor. Bu yaptığı hamle onun siyâsî olarak önü açık olan geleceğini, kariyerindeki tırmanışı hızlandıracak mı? Bir kere kendisine ne verilecek ona bakmamız lâzım; bakan, cumhurbaşkanı yardımcısı…

Gökçe Çiçek Kösedağı: Bu arada kendisi, “Pazarlık yapmadık, ilkelere göre hareket ettik” dedi çok kesin.

Ruşen Çakır: Kesinlikle yapmadıklarına eminiz tabiî ki hepimiz, kesinlikle yapmadılar. Ama aynı zamanda kendisi de, önce söylediği gibi, “Bakanlıkla vs. ile olmaz, cumhurbaşkanı yardımcılığı” diye baştan söylemiş birisi sonuçta.  

Gökçe Çiçek Kösedağı: The New York Times’a konuşmuştu. 

Ruşen Çakır: Tabiî tabiî. Yani sonuç olarak ayıp bir şey değil pazarlık yapmaları. Yapıyorlardır illâki. Erdoğan’la hangi ilkeyi nasıl tartışıyorsun? Meselâ şimdi şöyle bir şey var, burada yayında ben de yaptım, bende de aynı şeyi söyledi. Onun bir klişe sloganı var: “Ne Kandil Dağı ne domuz bağı”. Değil mi? Şimdi Kandil Dağı’na tamam, ona tavır aldı; ama domuz bağıyla yan yana duruyor. Şimdi işte onu, “Anayasa’nın ilk 4 maddesine dokunmayacak” vs. deyip geçiştiriyor; ama Gaffar Okkan, Konca Kuriş meseleleri ne oldu? Bunların hepsini bir şekilde görmezden geliyor. Yani ilkeler meselesi hep söylenir; ama sonuç olarak burada herkes siyâsî bir hesap yapar. Sinan Oğan siyâsî hesâbını böyle yaptı. Doğru olup olmadığını kestirmek mümkün değil. Kendisi belli ki bayağı bir düşündü, etti. Ama bir süredir Erdoğan’dan yana olacağına karar vermiş durumda. Önünün açık olup olmaması, demin söylüyordum, nasıl bir pozisyon alacağına bağlı. Kabinede yer alacak mı? Nasıl bir yeri olacak? Bunlara bağlı. Ondan sonra ne yapacağına bağlı. Bir de tabiî Devlet Bahçeli’nin ona karşı tavrı ne olacak? Bu da çok önemli olacak. Çünkü orada Devlet Bahçeli gibi çok büyük, %10’un üzerinde oy almış, milletvekilleri olan ve Cumhur İttifâkı’nın en büyük ortağı olan birisi var. Ona rağmen olamaz. Onun onayıyla nasıl olacak? Erdoğan o ikisinin arasını nasıl yumuşak tutacak? Bunlar önemli hususlar. Sonuç olarak siyâsî bir yatırım yapıyor, kazanacağını düşünüyor. Kazanamaz demek yanlış olur. Kazanacak demek de yanlış olur. Çünkü çok garip bir ittifâkın içerisinde. Yani ittifâkın içerisinde yok yok. Sâdece Devlet Bahçeli değil; Büyük Birlik Partisi de var, Yeniden Refah var, HÜDA PAR var, AKP’nin kendisi var. İçinde ne kadar şey yaparsa yapsın Kürt kimliğine bir şekilde sâhip çıkanlar da var. Atatürk meselesi meselâ, çok vurgu yaptı biliyorsun. “Hep Atatürk milliyetçiliğini dile getirdik” vs. dedi. Atatürk konusunda, kadın konusunda çok sert tutumlar alanlar var: HÜDA PAR ve Yeniden Refah. Orada ne olacak, nasıl yapacak açıkçası biraz muammâ. 

Gökçe Çiçek Kösedağı: Sen bugünkü değerlendirme yayınında, “Bir tarafta HDP, bir tarafta HÜDA PAR vardı. Kürt fobisi bu tabloyu dizayn etti” diyorsun aslında. Biraz açar mısın ne demek istediğini?

Ruşen Çakır: Şimdi HÜDA PAR’ı tercih ettiler. Yani Kürtler’i tercih etmediler. Bu seçimde Erdoğan ve destekçileri, seçimi “Kürtler merkeze gelmesin” üzerine kurdu. “Kürtler haklarına vs. sâhip çıkmasın.” Bir yerel seçim daha olsa –ki olacak– orada yine insanlar kendi istedikleri belediye başkanını seçecekler; ama bu belediye başkanlarının ömrünün büyük bir ihtimalle, Erdoğan iktidârındaki daha önceki deneyimlere bakarsak az olacağını biliyoruz. Ama Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı olsaydı böyle olmayacaktı. Çünkü böyle bir hava vardı, bir destek vardı. Şimdi insanlar tercihini, Güneydoğu’daki belediyelere şimdiden kayyum atanması üzerine yaptılar. Ama Kürt’süz de olmuyor. Erdoğan’ın özellikle bölgede parti örgütü filan çok ciddî bir şekilde aşınmış durumda. Orada belli bir gücü olan HÜDA PAR var; Hizbullah geleneğinin üzerine oturmuş olan, Hizbullah’la bağlarını koparmamış olan bir yapı bu. Ve HÜDA PAR üzerinden Kürtlük ise HÜDA PAR Kürtlüğü, Kürtçülüğü. HÜDA PAR’ın programına filan baktığın zaman Kürt meselesi konusunda çok radikal şeyler söylüyor. Ama bu sonuçta çok güçlü bir Kürt hareketi değil. Yani bunlardan zâten gördük, kampanya boyunca hiç bunları dile getirmediler. Genel Başkan Zekeriya Yapıcıoğlu İstanbul’da aday oldu, Erdoğan’ın yanında açılışlara filan katıldı, mitinglere katıldı. Ama HÜDA PAR’ın burada kendi görüşleriyle bir kampanya yaptığını –bölgede yapmışlardır illâki, ama genel kamuoyu önünde yaptıklarını– görmedik. Sonuçta böyle bir tercih yapıldı. Yani Kürtler’in kendi ayakları üzerinde durup taleplerini dile getirmelerinin önü kesildi bu seçimde. İlk turda en azından önü kesildi. Ve bu nasıl yapıldı? Çok büyük bir mutâbakat sağlandı herkesi katarak. Bu mutâbakatta kadın meselesi de vardı, ama esas olarak özünde Kürt meselesi vardı. Ve HDP’nin aday çıkarmaması, Kılıçdaroğlu’na önce aday çıkarmayarak, sonra alenen destek vermesini sonuna kadar kullandılar. Bunu yaparken de yalanlara başvurdular vs.. Sonuçta olay bunun üzerinden gitti. Şaşırtıcı olan, bunun hâlâ işleyebiliyor olması. Yerel seçimde denemişlerdi, olmamıştı. Ama bu sefer oldu ve bu sefer bir baktık ki Erdoğan karşıtı olduğunu söyleyen insanların da bir kısmı, “Ya, bunlar işte teröristlerle işbirliği yapıyor” diyerek yine Erdoğan’a yönelmesini sağladılar. Şimdi meselâ Sinan Oğan meselesi…

Gökçe Çiçek Kösedağı: Yerel seçimde olmayan şey bugün niye oldu? Yerel seçimde tutmamıştı.

Ruşen Çakır: Yerel seçim daha yerel olduğu için belki. Bir de bu seferki olay, yani yerel seçimdeki destek daha zayıftı. Yani vardı ama… 

Gökçe Çiçek Kösedağı: Daha emânet bir destek anlamına mı geliyor?

Ruşen Çakır: Başka bir şeydi. Ama şimdi ülkenin yönetimi var. Bir Başkanlık Sistemi var ve bir başkan, cumhurbaşkanı, Kılıçdaroğlu Kürtler’in de desteğiyle oraya gelecek ve kendisi de Alevî olduğunu deklare etmiş. Bu Türkiye Cumhuriyeti târihinde çok önemli bir şeydi. Çok önemli bir eşiğe gelinmişti. Ve ondan sonra Kılıçdaroğlu istese de istemese de birtakım değişimler olacaktı. “Değişim değişim” diyoruz ya, değişim sâdece “Tek adam rejimi” değişimi değil. Kürt meselesinde de Alevî meselesinde de birtakım değişimler olacak. İşte buna büyük bir direnç… Yani o “Anadolu irfânı” dedikleri, aslında o derin Sünnî muhâfazakâr, milliyetçi muhafazakâr Türk Sünnîliğinin bir direnciyle karşı karşıya kaldık ve Sinan Oğan da bunun bir parçası olmaya râzı oldu. Orada râzı olmasının en temeline de bakarsak, tabiî ki sonuçta Kürt meselesi, yani onun tâbiriyle terörizm, terörle mücâdele için ve de istikrar diyor. İstikrardan kastı ne? Meclis çoğunluğu Cumhur İttifâkı’nda, başkan da onlardan olsun ki sorun çıkmasın. 

Gökçe Çiçek Kösedağı: İki soru var. Bir Ahmet Elden sormuş, bir tânesi de benim sorum. Ahmet Bey diyor ki: “Özdağ’ın desteği Kürt seçmeni nasıl etkiler?” — ki ortada bir mutâbakat metni olacağından söz ediliyor. Orada HDP’nin adı geçecek mi? Nasıl geçecek Kemal Kılıçdaroğlu’yla Özdağ’ın arasında?

Ruşen Çakır: İşte orada tabiî Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak meselesi var. Şimdi, HDP tabanı anladığım kadarıyla büyük ölçüde firesiz bir şekilde Kılıçdaroğlu’na destek verdi; ama kendilerini doğrudan hedef alan birtakım çıkışlar olursa gitmeyebilirler. Yani ondan rahatsızlık duyabilirler. Onun için Kılıçdaroğlu herhalde onlara dikkat edecektir diye düşünüyorum. Ama kalkıp oradan gelecek %2-3 puan için %9 puan olduğunu bildiğimiz ya da 8-9 puan olduğunu bildiğimiz oyu riske atar mı? Ama öyle günler yaşıyoruz ki… her şeyin mümkün olduğu günler yaşıyoruz. Bu seçim zâten acayip bir seçim. Birçok kuralın aşındığı, birçok şeyin çöktüğü ve sonuç olarak Türkiye’nin –nasıl söyleyeyim?– en beter ittifaklarından birisi şekillendi şu anda, şekilleniyor ve yeni katılanlar da bunun tesirini güçlendiriyorlar. Yani böyle acayip sert, Meclis meselâ acayip sert bir meclis olacak. 

Gökçe Çiçek Kösedağı: Ortaya nasıl bir tablo çıktı? Meselâ hem biraz bunu değerlendirmeni istiyorum. Yani nasıl bir ittifakla, nasıl bir koalisyonla karşı karşıyayız? Biraz anlattın, ama bir de şimdi bütün kuralların alt üst olduğu bir seçime gidiyoruz dedin. Şimdi Sinan Oğan figürü, işte Türk milliyetçisi değil mi meselâ? Kadınlar konusunda aslında birazcık kadınların özgür yaşamının Türk milliyetçiliği, geleneksel Türk milliyetçiliği diyelim, garantisidir. Biraz şimdi Meral Akşener aslında o rolü üstleniyor bir süredir; ama Sinan Oğan gibi bir figürden de böyle bir tercih beklenmezdi herhalde. 

Ruşen Çakır: Normal şartlarda Devlet Bahçeli de öyledir. Ama Devlet Bahçeli o koalisyonda İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasını da, hepsini de bir şekilde kabullendi. Böyle siyâset yapıyorlar. Yani Türkiye’de sağın böyle bir elastikiyeti vardır. Ama kadın meselesinde önemli olan husus şu: Kadınlar ne zaman gerçekten ağırlık koyacaklar? Şu hâliyle bakıyorlar, diyorlar ki: “Ya tamam. Yapmazsak şu sorun çıkacak, bu sorun çıkacak. İktidârı kaybedeceğiz. Onu kaybedeceğiz. Bunu kaybedeceğiz. Yapalım, ne olacak?” diye, İstanbul Sözleşmesi’nden de öyle çıkıldı. Şimdi yasayı da böyle esnetecekler vs.. Ama bir yerde kadın hareketi güçlü bir şekilde çıkarsa, kendi kesimlerinden kadınlar da seslerini yüksek şekilde çıkarırsa, ancak o zaman bir şey olur. Şu hâliyle yaptıkları yanlarına kâr kalıyor. Dolayısıyla kadın meselesinde genellikle birtakım riskler aldılar. Ama sonunda çok da fazla zarar görmediler. Meselâ şimdi AKP içerisinde kadın haklarını en güçlü savunan Özlem Zengin’in iki altında Zekeriya Yapıcıoğlu girdi Meclis’e. Aynı listedeler. Yani bilerek konmuş gibi. Ama ikisi de birbirine katlanıyor. Neden katlanıyor? Çünkü bir iktidar var, iktidârın parçası olmak var. Ama bir yerden sonra eğer kadınlar gerçekten “Yeter” derse o zaman işin rengi değişir. Ama tabiî bunu da engellemek için acayip baskıcı otoriterlik iyice güçlendiriliyor. Zâten önümüzdeki dönemde bunu göreceğiz. Koalisyonun en büyük özelliği bu olacak. Yani bir beka söylemi üzerinden zâten iyice kısılmış olan hak ve özgürlükler iyice kısılacak. Hukuk devleti zâten yok. Böyle bir durumun çok daha sert olarak geçeceğini öngörmek gerekiyor. Yani şu hâliyle bakıldığı zaman, şöyle söyleyeyim: “Şunlar giriyor, bunlar giriyor” dediniz. Yani birileri kalkıp, ‘‘Ya, işte şu parti de var. En azından o birazcık denge olur” diyebileceği çok fazla kimse yok. 

Gökçe Çiçek Kösedağı: Peki Ruşen Çakır, çok teşekkürler. Görüşmek üzere. İkinci turda herhalde yine bu masada berâberiz, pazar günü. 

Ruşen Çakır: Evet. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.