Ekrem İmamoğlu ve destekçileri CHP’de değişim çağrıları yaparken, Kemal Kılıçdaroğlu’nun yaptığı açıklamalar tartışılmaya devam ediyor. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, seçim sonuçlarını bir başarısızlık olarak görmüyor. Peki bu ne kadar gerçekçi? Yerel seçimlere geri sayım devam ederken muhalefet toparlanabilir mi?
Ruşen Çakır yorumluyor.
Hazırlayan: Cenk Narin
Ruşen Çakır: Merhaba iyi günler. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu tekrar salı günü grup toplantıları konuşmalarıyla karşınıza çıkıyor. Dünkü konuşması seçim sonrası yaptığı konuşmaların içerisinde “aslında aynı çizgide giden” diyelim ama en zayıflarından birisiydi ve burada dinlerken, sonra metnini de buldum ayrıca tekrar da okudum. Gerçekten çok yadırgatıcı şeyler var. Bu da yayının başlığını çıkardığım husus.
Kılıçdaroğlu seçimi kaybetmiş bir lider gibi konuşmuyor. Hatta kaybetmenin ötesinde, bence ağır bir yenilgi almış bir lider gibi konuşmuyor ve bir başarıdan bahsediyor. Bu başarıyı da 25 milyon oy alması olarak tarif ediyor ve diyor ki “25 milyonu bir araya getirmenin başarısı sadece bana, yani sadece lidere ait değildir” diyor ve hatta “Bir daha ifade edeyim” deyip aynı şeyi tekrarlıyor. Şimdi 25 milyondan bahsediyor. Evet, 25 milyondan daha fazla oy aldı ikinci turda. İlk turda 24 milyon 500-600 bin civarı oy almıştı. İkinci turda 25 milyon 504 bin oy aldı. Ama o tarihten bu zamana geçen süre içerisinde 25 milyonun ne halde olduğuna bakalım. Baktığımız zaman geride bir 25 milyonun kalmadığını görüyoruz. Kılıçdaroğlu, helalleşme perspektifinde ve ittifak politikaları perspektifinde yaptıklarını anlatıyor. Bunlar gerçekten önemli adımlardı ama bu adımların istenen sonucu elde etmediğini gördük. İstenen sonuç neydi? Erdoğan dönemine son vermekti ve şöyle bir ön kabul vardı: Zaten Erdoğan’ı istemeyenlerin sayısı toplumun yarısından fazla hatta yüzde 60’a yaklaştığını söyleyenler de oluyordu. İşte bu oyları toparlayabilmek için ne yapmak gerekir? Sonuçta bir ittifak politikası, helalleşme çıkışı vs. Bütün bunlarla Kılıçdaroğlu buna talip oldu ama başaramadı.
Başaramadı ve Erdoğan’ın ilk turda önde kapatmasına ve ikinci turda da kazanmasına engel olamadı. Kendisi 25 milyon aldı ama Erdoğan 27 milyon 834 bin oy aldı. Net bir şekilde kazandığını söyleyebiliriz sonuçta, ikinci tur için ve bu bir yenilgi. Ama Kılıçdaroğlu hâlâ bir yenilginin, yenilgiyi önüne koyup bunun muhasebesini yapma yoluna gitmiyor ve bize birtakım şeylerle aslında çok da büyük bir kayıp olmadığını anlatmaya çalışıyor. Tekrar dönelim, 25 milyon. Evet, 25 milyon büyük başarı ama daha önceki seçimlere baktığımızda 2014’te Ekmeleddin İhsanoğlu ve Selahattin Demirtaş’ın ortak, yani ayrı ayrı seçime girdikleri için, oylarının toplamı oran olarak Kılıçdaroğlu’nun aldığı oranı yakalıyor. Aynı şekilde bir sonraki seçimde Muharrem İnce’nin, Selahattin Demirtaş’ın, Meral Akşener’in ve Temel Karamollaoğlu’nun aldığı oylar da aynı şekilde toplam 23 milyon civarında. Sonuçta seçmen sayısı da arttı. Burada olan olay Kılıçdaroğlu’nun tek aday olabilmesi, yani Selahattin Demirtaş’ın yani HDP’nin aday çıkarmaması. Daha önce olduğu gibi, bir önceki seçimde olduğu gibi, İYİ Parti’nin aday çıkarmaması. Buradaki mesele 25 milyonu bir araya getirmekten ziyade partileri bir araya getirmek ve tabii ki en önemlisi HDP’nin desteğini de almak oldu, cumhurbaşkanlığı seçiminde. Ama sonuçta neyi gördük? HDP’nin desteğini alıyor olması ona bir oy getirdi ama aynı zamanda ona gelmesini beklediği bazı oyların gelmesine de engel oldu. Dolayısıyla HDP’yi yanına almış olması bir yönüyle pozitif, bir yönüyle de negatif etkide bulundu ve baktığımız zaman, bütün o süreci hatırladığımız zaman, Altılı Masa süreçlerini, adaylık süreçlerini, Kılıçdaroğlu’nun kendi adaylığını Masa’ya kabul ettirmesini, 3 Mart’ta yaşananlar, sonra 6 Mart’ta Meral Akşener’in Masa’ya dönmesi ama suratındaki ifadeyi hâlâ hatırlayacaksınızdır, gönüllü bir dönüş değildi.
Bütün bu süreçlerin aslında bir başarının mimarisi değil aslında bir başarısızlığın inşası olduğunu bize gösterdi. Altılı Masa’nın yaptığı araştırmaların, yaptığı komisyon çalışmalarının hazırladıkları raporların, güçlendirilmiş parlamenter sistem, anayasa değişikliği vs.
Bütün bunlar bir seçim sonucu sonrasında hepsi birden ıskartaya çıktı. İsteyen daha sonra istediği gibi kullanabilir o metinleri ama artık bunların hiçbir anlamı kalmadı. Sonuçta sonuca bakmanız gereken bir olay vardı. O sonuç da, Erdoğan bir kez daha kazandı. 3. kez cumhurbaşkanı olarak seçilmeyi başardı ve Kılıçdaroğlu ilk kez Erdoğan’ın karşısında cumhurbaşkanı adayı olarak çıktığında Erdoğan’ın en zayıf dönemi olduğunu düşündüğümüz bir dönemde ki, herhalde buna itirazı olan yoktur, Erdoğan’ı yenemedi.
Bir başarısızlık söz konusu, bir yenilgi söz konusu ve yenilginin sonrasında yaşananlara baktığımızda da çok büyük bir savrulma söz konusu. 25 milyon kişi, 25 milyon 500 bin kişi. Bugün bir sandık kurulsa aynı şekilde Erdoğan ve Kılıçdaroğlu yarışı olsa, bunun ne kadarı Kılıçdaroğlu’na oy verir? Açıkçası bunu sormamız lazım. Kılıçdaroğlu’nun da sorması lazım. Bu “25 milyonu bir araya getirme” denen olay, yani “adayı tekleştirme” denen olay o andan itibaren bitti. Seçim gecesi Altılı Masa’nın liderleri olarak beraber asık suratla kamuoyunun karşısına yenilmiş bir şekilde çıktılar ve bir daha bir araya gelmediler. O tarihten bu yana Kılıçdaroğlu’nun Meral Akşener ile ya da diğer liderlerle fotoğrafını ben görmedim. Göreniniz var mı, bilmiyorum. Belki aralarında telefonla falan konuşmuşlardır. Ama o olay, orada dağıldı ve hatta ne diyoruz şimdi? “Erdoğan aileyle ilgili anayasa değişikliğini getirirse acaba Saadet Partisi, Gelecek Partisi, DEVA hatta ve hatta İYİ Parti destek verir mi?” diye soruyoruz. 25 milyon öyle bir dağıldı ki, herkes kendi yoluna gidiyor. Saadet Partisi ile Gelecek Partisi belki birlikte Meclis’te kurup kuracaklar ama ne dedikleri, neye, nasıl baktıkları çok net değil. Fakat bir ittifakın ortada kalmadığı ortada ve işin ilginç tarafı CHP’nin kendisinde de çok büyük sorunlar var. Ekrem İmamoğlu’nun başlattığı değişim hamlesi, eleştiriler, şunlar bunlar ki, Kılıçdaroğlu’nun dünkü konuşmasında da dönüp dolaşıp söylediği şey, İmamoğlu’nun “değişim” çağrısına cevap vermek. Mesela diyor ki, “Şimdi gelelim değişim ve liderlik meselesine” diye başlıyor ve İmamoğlu’na cevap vermeye çalışıyor.
Tabii, İmamoğlu’nun adını söyleyerek yapmıyor bunu. Sonuçta şunu söylemeye çalışıyorum. 25 milyon bir arada değil. Partiler ayrıldı. Herkes kendi evine gitti. HDP, Yeşil Sol Parti yerel seçimlerde kendi adaylarını çıkaracaklarını daha bugünden ilan etmek zorunda hissetti kendini. İYİ Parti’nin ve diğerlerinin ne yapacağı belli değil ama bir dağılma hali var ve bu ittifaktan herkesin bir şekilde ağzı yanmış durumda ya da beklediklerini bulmadıkları için herkes kendi yerine dağıldı. Ama onun ötesinde CHP’de çok büyük bir huzursuzluk var. Bugün, CHP içerisinde birçok kişi, değişik şekillerde, kimisi sonuna kadar Kılıçdaroğlu’nu savunup, diğerlerine cephe alırken kimisi de Kılıçdaroğlu’nun bir an önce bırakmasını istiyor. Ekrem İmamoğlu’nun dün başlattığı web sayfasına bir günde 10 binlerce görüş geldiği ve bu görüşlerin içerisinde de çok sayıda kişinin artık CHP’ye bir daha oy vermeyi düşünmediğini belirttiğini öğrendim.
Bu, bizim de karşımıza çıkıyor. Sosyal medyada, izleyicilerle kurduğumuz ilişkilerde, çok kişiden çok büyük bir şikayet var. Sonuçta, büyük bir yenilgi söz konusu, bir bozgun söz konusu. Büyük bir bozgun söz konusu. Erdoğan’ı en zayıf zamanında yenememek ve yenmek için her şeyin yapıldığı düşünülen bir yerde yenememek söz konusu ve bu yenilgiden, bu yaşananlardan sıyrılabilmek için öncelikle yapılması gereken bunun adının konulması. Yani yenilgiye “yenilgi” diyebilmek ve yenilginin sorumlularının bunu bir şekilde kabullenmesi gerekiyor. O söz vardır ya, “Galibiyetin, zaferin sahibi çoktur. Yenilgiyi de hiç kimse üstlenmek istemez.”
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Şu haliyle bakıldığı zaman, açıkçası şu ana kadar HDP, Yeşil Sol Parti’de bir yenilgi itirafı ve özeleştiri arayışları görüyoruz. Onun dışında mesela İYİ Parti kongresinde çok da fazla bunu görmedik. Meral Akşener zaten domine etti. Herkese kızdı, herkese fırça attı, öyle diyelim. Ama İYİ Parti olarak neyi, neden yapamadıkları konusunda hiçbir şey söylemedi. Söyleyeceğe de benzemiyor. CHP’de de baktığımız zaman, 25 milyon, bu bir başarı.
“Başarıyı tek başıma üstlenemem ama bu birlikteliği başarısızlık olarak tanımlarsanız o zaman tek başıma karşınızda dururum ve karşınızda dikilirim. Çünkü 25 milyona dokundurtmam, 25 milyonun hakkını ve hukukunu kimseye yedirtmem.”
Bu cümleler üzerinde söylenecek o kadar çok şey var ki, öyle yani. Açık söylemek gerekirse öyle. “Tek başına bu birlikteliğin başarısızlık olarak tanımlanması” diye bir şey söz konusu değil. Bu birlikteliğin başarı için yetmediği gibi bir olay var. Buraya kadar gelinmiş olması, alınan 25 milyon oy tek başına bir başarı değil. Sonuçta yüzde 50+1 oyun alındığı bir oyuna giriyorsunuz ve bu oyundan yenik çıkıyorsunuz, bu kadar açık. “Ama şu kadar başarılı olduk” diyerek insanlara bu kadar büyük beklenti yaratıldıktan sonra kamuoyu araştırmaları, bizler, yorumcular vs. “Kılıçdaroğlu artık bu sefer oluyor galiba” duygusunun bu kadar güçlü olduğu bir yerde yaşanan bu yenilginin yüzleşmesi böyle olamaz.
“25 milyonun hakkını ve hukukunu kimseye yedirtmem” sözünün nasıl bir anlamı var? Mesela Kılıçdaroğlu’nu en net şekilde destekleyen meslektaşlarımızdan birisi, Merdan Yanardağ içeride. Bu konuşmasının zaten ilk bölümde de ona değindi ama Merdan Yanardağ’ın hakkı ve hukuku nerede? Yine en son yapılan tutukluluğuna itirazları reddedildi. Umarım en kısa zamanda özgürlüğüne kavuşur ama şu anda değil ve bakıyorsunuz “Dokundurtmam, hukukunu yedirtmem” diyorsunuz ama hemen ilk başta size en çok destek vermiş, size destek vermeyenleri “beşli çete elemanı” olarak suçlamış. 3 Mart’ta, Meral Akşener’in Masa’dan kalkmasının ardından en sert sözleri söylemiş. Cansiperane bir şekilde Kılıçdaroğlu’nu desteklemiş birisi şu anda cezaevinde ama görüyorsunuz, neden böyle oluyor? Çünkü Kılıçdaroğlu seçimi kazanamadı, adını böyle koyalım.
Dolayısıyla şu anda Kılıçdaroğlu’ndan beklediğimiz, en azından benim beklediğim başka meslektaşlarımın, bazı meslektaşlarımın söylediği gibi istifa etmesi falan bu benim haddime ve işim değil. Ama en azından Kılıçdaroğlu’ndan yenildiğini, seçimi kaybettiğini kabul etmesini beklemek hakkımız. Şahsen hakkım olduğunu düşünüyorum, adını koyalım, adını koysun.
Ondan sonra söylesin, ondan sonra kendisinin bu yenilgiden CHP’yi ve tüm Türkiye’yi, muhalefeti çıkarabilecek en iyi isim olduğunu iddia etsin, bunu anlatsın ve bunun üzerine bir tartışma yapalım. Ama zaten ortadaki yenilginin çok da o kadar önemli olmadığını söyledikten sonra aslında çok da fazla konuşacak bir şey kalmıyor.
Evet, bir yenilgi yaşandı. Bu yenilginin tek sorumlusu değil ama en önde gelen sorumlusu da Kemal Kılıçdaroğlu. Herkesin bu yenilgide sorumluluğunu, derecesini görüp, ona göre topluma, partisine, örgütüne, seçmenine bununla ilgili görüşlerini, muhasebesini yapması gerekiyor. Şu haliyle, şu ana bunu Kemal Kılıçdaroğlu’ndan ben şahsen görmedim. Bakalım bundan sonra görebilecek miyiz? Özellikle Ekrem İmamoğlu’nun meydan okuyuşu ki, o bile çok utangaç bir meydan okuyuş, ona karşı çok böyle bir gerilmiş bir Kılıçdaroğlu görüyoruz. Ekrem İmamoğlu’nun meydan okuyuşu daha ciddi bir hâl alırsa o zaman işler daha da sertleşeceğe benziyor. Ama şu haliyle, görüldüğü kadarıyla, benim gördüğüm kadarıyla en azından, öyle söyleyelim. Kemal Kılıçdaroğlu hâlâ yenilgiyi ve bunun ağır bir yenilgi olduğunu kabul etmek istememe, kabullenmeme üzerine bir strateji oluşturmuş. Bu stratejiyle çok fazla gidilebilecek bir yol olduğunu düşünmüyorum.
Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.