Seçim mağlubiyetini üstünden atamayan CHP’yi konuşmaya devam ediyoruz. İmamoğlu, “değişim” derken; Kılıçdaroğlu ise “yenilenme” diyor. İmamoğlu CHP’nin geleceğine dair neler düşünüyor? Bir dönem daha belediye başkanı mı olmak istiyor? CHP’de kendine yakın bir ekip kurabilecek mi? Değişmeden yenilenmek ya da yenilenmeden değişim mümkün mü?
Yayına hazırlayan: Gamze Elvan
Merhaba, iyi günler. Türkiye’nin gündeminde bir şekilde CHP var. Aslında Türkiye’nin gündemi çok daha ekonomi ağırlıklı olması gerekirken, CHP, seçim yenilgisinden –bana göre hezîmetinden– sonra kendini bir türlü toparlayamadı ve içeride bir tartışma var, iktidar mücâdelesi var. Ama herkes bu konuda kendini yeterince güçlü hissetmediği için çok sakınımlı hareket ediyor. Ortada, bir yanda Kılıçdaroğlu bir yanda Ekrem İmamoğlu var gibi, öyle söyleyelim. Sonuçta İmamoğlu’yla Kılıçdaroğlu arasında bir iktidar mücâdelesi bu — ana hatlarıyla. İki tâne kavram var: İmamoğlu’nun dile getirdiği “değişim”, Kılıçdaroğlu”nun buna karşılık dile getirdiği “yenilenme”. İmamoğlu değişim derken ne kastetti? Dün Kadri Gürsel’le yaptığımız yayında Kadri’nin söylediği gibi, değişikliği kastediyor aslında, parti yönetiminde değişiklik olmasını kastediyor, yani Kılıçdaroğlu’nun artık genel başkan olmamasını kastediyor ve anlaşıldığı kadarıyla da kendisi, en azından şu aşamada CHP’nin başına geçmek yerine bir kere daha İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için yarışmak istiyor. Ama CHP’de de kendisine yakın bir yönetim ve lider olmasını tercih ediyor. İsim olarak da Özgür Özel’den bahsediliyor, genellikle öyle söyleniyor. Ortada tam olarak içi doldurulmuş bir değişim kavramı yok; değişim talebi var, ama değişimden ne kastedildiğini önümüzdeki günlerde açıklayacağı söyleniyor. Bir manifestodan bahsediliyor. Değişim üzerine bir internet sitesi yaptı biliyorsunuz. Bu site, insanlardan görüşlerini topluyor. İlk gün bayağı sayıda kişi görüşlerini yazmıştı, galiba önümüzdeki günlerde buraya gelen görüşlerin derlemesini de kamuoyuyla paylaşacaklar. Değişimden ne kastettiklerini, ne beklediklerini anlatacaklar.
Şu âna kadar değişimi anlatmadıkları fakat “değişim” lâfını çok sık kullandıkları için, bu kavram bir anlamda değersizleşti. Çünkü “değişim” diyorsunuz, ne dediğiniz belli değil diye özetlenebilecek bir yaklaşım oldu. Ama bir diğer yandan da başlığa koyduğum “yenilenmeden değişim” derken şunu özellikle vurgulamak istiyorum: Kimlerle yapacaksınız? Yeni olan ne? Şimdi o sızdırılan Zoom toplantısına bakıyoruz, Ekrem İmamoğlu’nun bir araya geldiği isimler, Ekrem İmamoğlu’yla birlikte adı anılan isimler, eski CHP’nin isimleri — yani Tekin Bingöl’ünden Muharrem Erkek’e, Özgür Özel’e, Onursal Adıgüzel’e kadar. Bu isimlerin hepsi yakın zamâna kadar Kılıçdaroğlu’nun yanındaydılar, onun kurmaylarıydılar. Onun her söylediğini yerine getiren kişilerdi. Yani ortada yenilik olarak, belki Ekrem İmamoğlu yeni bir isim, ama şu hâliyle bakıldığı zaman yeni olacak olan ne? Bir değişim söyleniyor, ama bir yenileşme yok ortada. İlginç bir durum ve Ekrem İmamoğlu’nun dile getirdiği ve onunla berâber hareket edenlerin sâhiplendiği değişim kavramı, içi doldurulmadığı için –en azından şimdilik–, bir de yenilenme işâreti taşımadığı için, isimlerin hemen hemen hepsinin eski isimler olması nedeniyle böyle bir açıkta kaldı. Dolayısıyla “yenilenmeksizin değişim”miş gibi bir hava yarattı ve bu anlamıyla da en azından şu aşamada câzibesi çok fazla yok. Ne zaman olabilir? Değişimden ne anladıklarını daha net, iknâ edici ve câzip bir şekilde anlatmaları, bir de partide yenilenmeyi inandırıcı bir şekilde göstermeleri gerekecek; bunun için de özellikle isimler çok fazla önem arz edecek. Şimdilik bunu bir kenara bırakalım, Kılıçdaroğlu’na bakalım: Kılıçdaroğlu ne dedi? “Değişim doğru değil. Biz Cumhuriyet’i kuran partiyiz, yüzyıllık bir partiyiz, altı okumuz bellidir. Burada neyi değiştireceğiz?” diyerek, “Yenilenme” dedi. Daha önce de, biliyorsunuz Kılıçdaroğlu, Baykal’dan devraldıktan sonra da, “Yeni CHP” diye bir şeyden bahsetti. Tabiî ki bir şeyler değişti; ama sonuç olarak bakıldığında, Baykal’dan bu yana yaşanan onca sürede CHP’de çok da fazla bir şeyin yenilenmiş olduğunu görmüyoruz. Oy oranları belli; tabiî ki 2019’daki yerel seçim başarısı önemli, son seçimde başarısız olsa da ittifâkı genişletmiş olmaları, hattâ HDP’den de alenen destek alabilmiş olmaları önemli; ama parti olarak CHP’de çok yeni bir şey gözükmüyor ortada.
Şimdi, ne diyor Kılıçdaroğlu? Değişim değil yenilenme. Nasıl olacak bu yenilenme? Kurultayla olacak. Ne olacak? Yeni delegeler seçilecek, yeni bir yönetim seçilecek ve partinin tüzük ve programında değişiklikler olacak. Eyvallah, ama burada da dönüp baktığımızda aslında ne görüyoruz? Birtakım değişiklikler belki. Bunu Kılıçdaroğlu seçim yenilgisinin hemen ardından MYK’yı değiştirerek de yapmıştı, “Daha ne istiyorsunuz? İşte değişiklik yaptık, diğerlerini de yapacağız” dedi; ama bu bir yenilenme anlamına gelmedi. Yenilenme anlamına gelmemesinin ötesinde, diyelim ki tüzük yenilenecek, program yenilenecek, Parti Meclisi yenilenecek vs., bütün bu yenilikler olacak, ama ne değişmiş olacak CHP’de? Onun herhangi bir işâreti yok. Kılıçdaroğlu’nun seçimden sonra şu âna kadar çıktığı yayınlardan anladığımız kadarıyla henüz bir değişimin işâreti yok. Kavram olarak değişime karşı olabilir, onun yerine yenileşmeyi koyabilir; ama bu seçim yenilgisinin ardından bir değişime girmesi gerektiği herhalde ortada. Fakat sonuçta Kılıçdaroğlu’nun yenileşmesi de, yenilenme iddiası da, değişmeden bir yenilenme, yani aynı kalacak; Kılıçdaroğlu aynı kalacak, muhtemelen partinin başında kalacak, tüzük yenilenecek, kadrolar yenilenecek, ama bildiğimiz CHP yoluna gidecek.
Şu hâliyle bakıldığı zaman, CHP’nin gerçek anlamda bir ikilemle karşı karşıya olduğunu, tarafların hiçbirisinin CHP’yi ileriye taşıyabilecek bir perspektife ve kadrolara sâhip olmadığını söylemek bence yanıltıcı olmaz. CHP’nin meselesi Kılıçdaroğlu’nun gitmesinden ibâret bir mesele değil. CHP’nin meselesi anladığım kadarıyla sâdece yenilenme ya da sâdece değişim iddialarıyla da çözülebilecek bir mesele değil. Peki ne olabilir? Benim aklıma yenilenme ve değişimin de ötesinde bir kavramın daha kullanışlı olabileceği geliyor: O da dönüşüm. Hattâ isterseniz daha bilimsel bir tâbir kullanalım, belki de metamorfoz. CHP artık Cumhuriyet’in 100. yılında, kendisi de 100 yaşında bir parti olarak artık bambaşka bir şey olmaya niyetlense hiç fena olmayacak, ben öyle düşünüyorum. Kaybetmesi imkânsıza yakın olan bir seçimi kaybetmiş bir CHP’den ve CHP’ye hâkim olan zihniyetten, kadrolardan bahsediyoruz. Yerine gelecek olan ya da Kılıçdaroğlu’nun karşısına çıkan isimler de bu kampanyanın, bu seçim sürecinin başından sonuna kadar Kılıçdaroğlu’nun yanındaydılar. Ekrem İmamoğlu, bütün mesâfesine rağmen, son aşamada cumhurbaşkanı yardımcısı olarak îlân edildikten sonra o da dâhil oldu. Şu hâliyle bakıldığı zaman, iki perspektifin de, değişim ve yenilenme perspektiflerinin her birinin ayrı ayrı gerçekleşebilme ihtimâli yok. Olsa bile, değişim ve yenilenme iddialarını gerçekleştirebilseler bile, bunun CHP’nin yarasına derman olacağını sanmıyorum. CHP’nin bambaşka bir şey olması gerekiyor artık, bir şeylerin dönüşmesi gerekiyor. Yani “Atatürk’ün partisi bu” vs. diyerek kendini bir sınıra hapseden CHP, aslında var olan birtakım iktidar yapılarını korumayı hedefliyor. Kabuğunu kırması, öncelikle de parti içerisinde var olan bu iktidar odaklarını, delegeler üzerinden vs. ayakta olan iktidar odaklarının riske edilmesi, gözden çıkarılması ve belki de tepeden tırnağa bir dönüşüm yaşaması gerekiyor. Bunun hem kadrolar anlamında, liderlik anlamında, ama daha önemlisi de ideolojik-politik perspektif anlamında olması gerekiyor bence.
Ne olabilir, nasıl bir arayış olabilir?
Yaşanan deneyimler ortada. Son dönemlerde, yani sâdece CHP’nin başına Kılıçdaroğlu geldiği andan îtibâren yaşananlara baktığımız zaman, nerelerde başarılı olundu, nerelerde başarısız olundu? Başarının ve başarısızlıkların nedenleri üzerine kafa yorulması hâlinde, meselâ başarılı örnekler olarak Adalet Yürüyüşü, 2019 yerel seçimleri var; ama başarısız örnek olarak Ekmelettin İhsanoğlu’nun, Muharrem İnce’nin ve son olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylıkları var. CHP’nin son seçimde diğer partilere kendi listesinden bol keseden milletvekili dağıtması var. Ve en önemlisi, dünkü yayında Kadri’nin yayının sonunda söylediği husus var: Türkiye’nin yarı-demokratik bir halden tamâmen rekabetçi otoriter bir düzene geçmesini engelleyememe var. Bütün bunların masaya konulup üzerinde kafa yorulması ve çok büyük bir dönüşümün arayışına girilmesi gerekiyor. Ne olabilir? Bunun çok klasik cevaplar var: CHP sola dönmeli, emekçilere dönmeli vs. yaklaşımı var. Yani tekrar CHP’yi daha solda bir tanımlama iddiası var. Bu ne kadar yaratıcı bir fikir? Çok emin değilim. Tabiî ki solun birtakım değerlerini ihmal etmeden, onları sâhiplenerek, ama merkezde bir parti olma iddiasını, öyle bir dönüşümü düşünmesini ve özellikle de başarısız olduğu bölgelerde –meselâ özellikle İç Anadolu, Doğu Anadolu, Karadeniz ve Güneydoğu Anadolu– neden başarısız olduğunu, nasıl bir çalışma yürütmesi gerektiğini ve neleri değiştirmesi gerektiğini düşünmesi gerekiyor. Bu da bir dönüşüm gerektiriyor. Aksi takdirde yıllardır yapılan, Baykal’ın da yaptığı, Kılıçdaroğlu’nun da devam ettirdiği, belli şehirlerde, metropollerde, Batı’da, Trakya’yla, Ege, belli ölçülerde Akdeniz ve Marmara’yla sınırlı, nüfus yoğunluğunun yüksek olduğu yerlerle –tabiî bunların bir önemi var muhakkak– sınırlı kalındığı zaman, siz hep kendinizi en fazla yüzde 25’le sınırlı tutuyorsunuz. Halbuki CHP’nin bunun ötesine gidebilme potansiyeli var. İYİ Parti’nin merkez sağdaki –ya da merkezin sağındaki diyelim– boşluğu dolduramadığı görüldüğünde, hâlâ sağ seçmenin büyük bir kısmının AKP’ye yöneldiğinin görüldüğü bir dönemde, CHP daha merkezi hedefleyen birtakım kadrolarla ve politikalarla, perspektiflerle yepyeni bir parti olabilir.
Bu benim kişisel görüşlerim, ama önemli olan artık CHP’nin bir dönüşümü gündemine alması. Bu nasıl bir dönüşüm olur? Hangi kadrolarla olur? Hangi politikalarla olur? Bu onların bileceği iştir. Ama böyle tam nereye gittiği belli olmayınca, başarılı olma şansı da çok meçhul. Değişim ve yenilenme gibi kısmî açılımlarla CHP’nin gidebileceği çok fazla yol olduğu kanısında değilim. Çok daha büyük bir silkinme ve bir dönüşümü başlatması hâlinde belki ilk başta bundan dolayı büyük kopuşlar olabilir, çatırdamalar olabilir; ama aksi takdirde bu gidişat bazı Batı ülkelerinde gördüğümüz merkez sağ ve soldaki, meselâ Fransız Sosyalist Partisi gibi ya da Almanya’daki birtakım merkez partilerin iyice zayıflaması gibi, yok olması gibi bir âkıbet CHP’yi de pekâlâ bekliyor olabilir. Bu “100 yıllık parti olma”, “Atatürk’ün partisi olma”nın bir anlamı var; ama bunların aynı zamanda ilerisi için CHP’nin önünde engel olma ihtimallerini de hesaba katmak gerektiği kanısındayım. Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.