Değişim, değişim, değişim…. Son günlerin en çok konuşulan kelimesi. Peki nasıl olmalı, kiminle olmalı, hangi politikalarda olmalı? Değişim bayrağını elinde tutan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, en çok bu soruların cevabını vermediği gerekçesiyle eleştiriliyordu. Gazete Oksijen’e bir yazı kaleme alan İmamoğlu güçlü, demokratik ve cesur liderlik vurgusu yaptı, “Yeni kadrolar, yeni bir örgütlenme, kısaca yeni bir siyaset gerekiyor” dedi. Peki İmamoğlu’nun bu çıkışı yeterli mi? Siyaset bilimci Doç. Dr. Burak Bilgehan Özpek değerlendirdi.
Editör: Aliye Altınışık
“Daha açık olmasını beklerdim”
Doç. Dr. Burak Bilgehan Özpek, seçim mağlubiyetinin ardından değişimden bahseden yegâne siyasetçi olarak İmamoğlu’nun “daha açık oynaması” gerektiğini düşünüyor. Özpek, İmamoğlu’nun manifestosunun kendisinde neler düşündürdüğünü şöyle anlattı:
Bir siyaset bilimci olarak metinde Max Weber ve Anthony Giddens vurgusu olduğunu görüyorum, bir siyasi analist olarak ise metnin neyi vaat ettiğini anlamış değilim. Tüm muhalefetin değişim umudu bağladığı isimden böyle bir makale yazılmış olmasını anlamadım. Değişim söyleminin bir karşılığı var ve modern tarihte çok sayıda lider değişim söylemi ile bir çıkış yakaladı. Ekrem Bey, Tony Blair’ın Giddens ile kurduğu ilişkiden çok etkilenmiş ve metne de yansımış. Fakat bu Türkiye’nin sorunu değil. Bu metin, Türkiye’nin sorunları yerine başka toplumların başka zaman dilimlerinin sorunlarından bahsedip sorunlara böyle çözüm bulma gayretinde. Meselenin köküne dokunmadan değişim temsili amaçlanmış.”
“Medyadaki değişimden de bahsedilmeliydi”
Yerel yönetimler ile ilgili sorunların olduğunu fakat yerel yönetimler ile CHP arasında da kronikleşmiş sorunlar olduğunu belirten Özpek, muhalefeti felç eden konunun belediyelerle kurduğu ilişki olduğu görüşünde. CHP’nin belediyeler üzerindeki gücünü hatırlatan Özpek, “Değişim üzerinden kendisini tanımlayan ve genel merkezi hedef alan bir siyasetçinin parti içerisindeki oligarşik yapıları ve bu yapıların politik ekonomisini gündeme getirmesini beklerdim” diye konuştu.
CHP ile medya organları arasında yaşanan krizi de hatırlatan Özpek, “CHP Genel Merkezi’nin arzuları dışında önerisi olan her aktörün dayak yediğini gördük geçtiğimiz yıl. Değişimden söz ediyorsak, medya sektöründeki değişimden de söz etmeliyiz” ifadelerini kullandı.
“Başarısızlığın nedeni seçim kazanacak lider aramamaktı”
Seçimlerin kazanılması için çok sayıda insanın kendi ifade özgürlüklerinden feragat ederek kurumsal muhalefete güvendiklerini fakat kurumsal muhalefetin gerek aday belirleme sürecinde, gerek Altılı Masa projesiyle, gerek imzalanan gizli protokollerle bu güveni boşa çıkardığını söyleyen Özpek şöyle konuştu:
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
“İmamoğlu liderlik kavramının öneminden neden bahsediyor? Çünkü biz liderin hiç önemli olmadığı ve asıl önemli olanın ahlaki ideallerle siyaset sahnesinde bulunan birisi olacağını düşündük. Bizi başarısızlığa sürükleyen seçimi kazanabilecek bir lider aramamamızdı. Biz bunun yerine Altılı Masa’nın ortak projelerini uygulayabilecek bir lider aradık. Seçimi kazanabileceklerini düşündükleri için liderin kim olacağını önemsemediler ve liderlik gösterebilecek herkesi aşağıladılar, II. Erdoğan dediler. İmamoğlu’nun lider önemli demesinin altında yatan neden, geçtiğimiz bir yıl boyunca liderliğin önemsenmemiş olması.”
“‘Ben’ mi, ‘biz’ mi?”
İmamoğlu’nun metinde “ben” ve “biz” vurgusu arasında kalmasını da yorumlayan Özpek, “İmamoğlu CHP’li olarak ‘biz’i kullanıyor, topluma seslenirken ‘ben’ diyor. Ekrem Bey tabii ki de ben diliyle konuşan, kendisini sahnede seven, siyaseti kanlı canlı yapan birisi, doğası bu. Ekrem Bey, Oksijen gazetesinde Fransız entelektüellerin küreselleşmeye verdiği soğukkanlı tepkilere karşı yazılar yazarak kendi doğasına uygun davranmıyor. İmamoğlu ben ile biz arasında bir seçim yapacak” ifadelerini kullandı.