Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ruşen Çakır izleyicilerin katılımıyla değerlendirdi: Yerel seçimlere doğru HDP/Yeşil Sol Parti

Seçimlerin ardından özeleştiri sürecini hemen baştan partilerin başında HDP/Yeşil Sol Parti geliyor. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ ile yaptığı gizli protokolün de yankıları sürerken Kürtler acaba ne hissediyor? Bir kez daha ittifak kurulur mu? Yerel seçimlerde kimi desteklerler?

Öte yandan aktif siyaseti bıraktığını açıklayan eski HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, bugün uzun süren sessizliğini bozuyor. Kobani davasının 28. duruşmasına SEGBİS ile bağlanacağı belirtilen Demirtaş, konuşma da yapacak. Peki neler söyleyecek?

Ruşen Çakır, sizlerden gelen soru ve yorumlarla değerlendirdi.

Yayına hazırlayanlar: İrem Yavuz & Gamze Elvan

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler, iyi haftalar. Sizlerle birlikte yapacağımız bir yayınla başlıyoruz haftaya. HDP ve Yeşil Sol Parti, şu anda ikisi birden var biliyorsunuz. Önümüzdeki yerel seçimlerde ne yapar? Ne yapmalı? Neler düşünüyorsunuz? Bunları konuşacağız. Benim ve Medyascope’un YouTube sayfalarının “chat” bölümlerinde sorularınızı, yorumlarınızı ve eleştirilerinizi yazabilirsiniz. Evet, çok sayıda soru şimdiden gelmeye başladı. Onun için normalde bu yayınlarda bir girizgâh yaparım, ama bayağı önemli sorular gelmiş olduğu için doğrudan sorularla girelim:

Emre Kaçar’ın sorusu: “HDP-Yeşil Sol Parti’nin Lozan Anlaşması mesajını nasıl yorumluyorsunuz? Türkiye partisi olma projesi iflâs ettikten sonra daha radikal bir yola mı giriyor? Ve bu açıklamada ‘Halkımız için karanlığın, sonu gelmeyen baskı, soykırım ve zulümlerin adıdır Lozan’ ifâdelerine yer verilmiş” demiş. Evet, bu açıklama çok fazla yankı bulmadı, ama çok da şaşırmadım; çünkü bir seçim şoku yaşıyor o iki parti de. Ama HDP olarak özetleyelim: Bu seçim şokunun ardından, tabanının beklentilerini tam olarak karşılayamadığı yolunda eleştiriler var ve bir şekilde dik durduğunu göstermesi gerekiyor. Lozan’ın 100. yılına denk gelen bir şekilde yurtdışında, özellikle Avrupa’da Kürt diasporası Lozan aleyhine çok büyük kampanyalar yaptı. Onun bir uzantısı olarak, Türkiye’de bu açıklama yapıldı. Bu tabiî ki Türkiye partisi olma iddiasını bir şekilde zora sokuyor ya da olma iddiasından vazgeçildi anlamına geliyor; ama bir de şöyle düşünelim: Son seçimde desteklemiş olduğu Kılıçdaroğlu ve CHP’nin –ki bu destekte açıkçası hiçbir şey de almışa benzemiyorlardı; meselâ iki tur arasında Zafer Partisi bakanlıklar sözü almış olmasına rağmen HDP-Yeşil Sol Parti’nin herhangi bir beklentisi yoktu–, o destek verdiği kişilerin sonuna kadar sâhip çıktığı Lozan’a çok sert bir şekilde karşı çıktılar. Bu aslında HDP-Yeşil Sol Parti’nin önümüzdeki dönemde kendi çizgisinde ilerleyeceği ve başkalarına kendini kabullendirme, beğendirme gibi bir derdinin çok fazla olmadığını, esas olarak kendi ayakları üzerinde kendi politikalarıyla gitmeyi istediğini gösteriyor. Bir girizgâh olarak ilginç oldu, ama çok da fazla etki yaratmadı açıkçası. 

Bir izleyici demiş ki: “CHP gibi YSP’nin de yenilenmesi, ilerleyerek dönüşmesi gerekiyor. Katılır mısınız?” CHP’de bir hareket yok. Bir değişim tartışması var ama, eğer CHP gibi olacaksa olmaması daha iyi olur — öyle söyleyeyim. Tabiî ki YSP yeni bir parti, HDP’nin kapatılması ihtimâline karşı hazır tutulmuş bir parti. Aslında kamuoyunda çok da fazla bilinmeyen bir parti. Ve bu partinin ilk kongresinde yenileneceği çok açık. Çünkü bir şekilde HDP’yle iç içe geçecek ve belki adı da değişecek, amblemi değişecek, eş genel başkanları değişecek. Orada bir değişim olacak. O değişim daha çok eski HDP çizgisinin devâmını tam olarak üstlenme şeklinde bir değişim olacak. Ama onun da ötesinde, HDP’nin kendini yenilemesi, birtakım şeyleri gözden geçirmesi gerekiyor. Bu konuda çok ciddî çalışmalar yaptıklarını söylüyorlar — ki bu şaşırtıcı değil, çünkü orada diğer partiler gibi, CHP, İYİ Parti, AKP, MHP gibi genel başkanların mutlak otoritesi pek yok. Dolayısıyla birtakım yönetim mekanizmalarının bayağı fonksiyonları var. O fonksiyonlar hayâta geçiriliyor. Nasıl bir sonuç çıkacak açıkçası şu anda kestiremiyoruz. Ama ilk aşamada şunu biliyoruz — ki bu konuda önde gelen isimler hep bunu söylediler: Yerel seçimlerde kendi başlarına hareket edecekler. Bu bile çok önemli bir gelişme. Bu yayında da zâten bunu da bayağı ciddî bir şekilde konuşmayı düşünüyoruz — zâten başlık da o. Yerel seçimlere kendi başına girmenin kime ne yarârı olacak, ne zarârı olacak? Bunlara birlikte bakalım. 

Atalay Mete diyor ki: “Son seçimlerde Kürt entelektüeller, seçmen, HDP-YSP tutumunu çok eleştirdiler. Saruhan Oluç, ‘Arka kapı siyâseti bitti’ dedi. Bu son durum yerel seçimleri nasıl etkiler? İktidar Kürtler’in seçme seçilme haklarını gasp etmiş durumda. Bunu nasıl aşabilirler?” Evet, demin bahsettik. Yerel seçimleri çok ciddî bir şekilde etkileyeceğe benziyor. CHP’nin kazandığı Ankara bir ölçüde, ama esas olarak İstanbul, Adana, Antalya, Mersin ve hattâ Hatay’da CHP’nin kazanmasında HDP’nin çok ciddî bir rolü oldu, bunu kabul etmek lâzım. Tabiî ki ittifak İYİ Parti’yle yapıldı; ama buralarda aday gösterilmeyerek, HDP seçmeni CHP adayına oy vermişti. Şimdi bu olmayacak, öyle gözüküyor. Bunun olmayacak olması HDP seçmeninin –ya da artık Yeşil Sol Parti seçmeninin– kendi adaylarına olduğu gibi oy vereceği anlamına gelmez. Bundan önce meselâ bir İstanbul seçiminde Sırrı Süreyya Önder adaydı, güçlü bir isimdi. Ama buna rağmen Sırrı Süreyya Önder, partisinin aldığı oyların ancak yarısını alabilmişti. Muhtemelen HDP seçmeninin bir kesimi o tarihte AKP’nin karşısında en güçlü aday gibi duran Mustafa Sarıgül’e, CHP adayına vermişti. Bu seçimde de böyle olma ihtimâli var ve tabiî ki burada önemli birkaç tâne olay var. Başta, CHP’den kim aday gösterilecek o bölgelerde? Meselâ İstanbul’da, Antalya’da, Adana’da, Mersin’de, Hatay’da… Bu adaylar HDP seçmeninin oyunu alabilmek için neler yapacaklar? Ve buralarda HDP ya da Yeşil Sol Parti ne tür adaylar gösterecek? Gerçekten çok güçlü adaylar mı gösterecek? Yoksa kerhen mi gösterecek. 

Bir izleyicimiz “Tâtilde misiniz?”diye sormuş. Tâtil sayılmaz; ama yani hem çalışıyorum hem tâtil yapıyorum. Böyle garip bir durumdayım. Onun için bu hafta boyunca İstanbul’da olmayacağım, fakat yayınları yapmaya devam edeceğim. Bizim de böyle bir kaderimiz var. 

Kemal İslim diyor ki:“TİP İstanbul’da bâzı ilçelerde doğru aday ile çok güçlü olabilir. Yarışa dâhil olup ilk üçe girebilir. İl bazında pragmatik davranıp tüm illerde Meclis seçimlerine ayrı girip güçlerini göstermeliler.” Evet, biz HDP-YSP’yi konuşuyoruz ama, bâzı büyükşehirlerde, fakat özellikle İstanbul’da TİP olgusu var. Bir belediye başkanlığı kazanma ihtimalleri gözükmüyor. Ancak seçimde eğer ciddî bir şekilde çalışırlarsa, kendi başlarına girerlerse, CHP aleyhine bir şekilde oy alabilirler. Bu da tabiî ki başka bir olay ve meselâ diyelim ki Ekrem İmamoğlu tekrar aday oldu CHP’den. Ne yapacak? TİP seçmeninin oyunu almak için ne yapacak? Çünkü biliyoruz ki TİP seçmeni özellikle son seçimlerde büyük ölçüde CHP’den gelen, bir kısmı HDP-YSP’den gelen ama bir kısmı da, büyük bir kısmı CHP’den gelen seçmendi. CHP adaylarının bu oyları kazanması gerekecek. Nasıl yapacaklar? TİP ne yapacak? Ama şunu biliyoruz ki son seçimdeki ittifak olayından sonra, artık, “Erdoğan ve AKP kazanmasın da ne olursa olsun” mantığı muhâlefette, özellikle sol muhâlefette çok olmayacak. Bunun da en önemli nedeni, ikinci tur öncesi Kılıçdaroğlu’nun Ümit Özdağ’la, Zafer Partisi’yle yaptığı pazarlık. İçişleri gibi bir bakanlığı Ümit Özdağ’a söz vermiş olan bir CHP var, CHP liderliği var. Ümit Özdağ’ın içişleri bakanı olduğu bir dönemde herhalde HDP, Yeşil Sol Parti ve TİP bundan çok memnun olmayacaktı — kazanmış olsaydı. Dolayısıyla CHP’nin yönetimi, CHP’nin adayları, liderlik değişse de değişmese de, CHP’nin başında kim olursa olsun, artık bu partileri öyle çantada keklik gibi kolay bir şekilde kazanılabilecek partiler olarak görmeleri çok gerçekçi değil ve bu partilerin seçmenini artık kazanmaları da giderek zorlaşıyor.

İsimsiz bir izleyicimiz önemli bir şey sormuş: “HDP, tabanını dönüştürmek yerine, ‘Aman taban ne der?’ siyâseti yaptı. Döndü dolaştı, hem Kandil hem montajlar muhâlefete zarar verdi. ‘HDP terörle arasına mesâfe koysun’ klişesine düşmek istemem, ama gerçekten sokak röportajlarına falan bakıldığında, halk nezdinde HDP’ye karşı bir önyargı var. Bence gerçekten de HDP-YSP’nin artık bir şeyler yapması gerekiyor. Özeleştiri mi verirler, mesâfe mi koyarlar, Kandil’e posta mı koyarlar bilmem, ama bir şey yapmaları gerekiyor.” Evet, kritik olay bu ve son seçimde bunu gördük — özellikle montajlar. Montajların yürümesi de bir acayip tabiî; yani insanların bunun montaj olduğunu bile bile inanması da bir acayip. Muhâlefetin bunların montaj olduğunu anlatıp olayı döndürememesi de bir acayip. Burada izleyicimizin söylediği olay büyük ölçüde doğru oluyor. Toplumun önemli bir kesiminde bu partiye, bu harekete karşı çok derin bir alerji var. Bu alerjinin nedeni karşılıklı; yani önyargılar da var, ama aynı zamanda bu hareketin yapması gereken birtakım şeyleri yapamıyor olması da var. “Kandil’e posta koyma” gibi bir olay söz konusu olamaz — gerçekçi olalım. Ama Kandil’e rağmen kendi ayakları üzerinde duran bir hareket büyük ölçüde güçlü bir liderlikle olabilir. Ama şu hâliyle bakıldığı zaman, Selahattin Demirtaş’ın cezâevine atılmasından bu yana HDP’de çok eş genel başkanlar değişti. Ama bunların hiçbirisi bir Selahattin Demirtaş etkisi yaratmadı, yaratamadı. Dolayısıyla orada bir sorun var ve zâten Erdoğan’ın Selahattin Demirtaş’ı hapse attırmasının ve bunca süre hapiste tutmasının da en temel nedeni bence bu. Böyle bir sorun gerçekten var. Yani öyle bir liderlik olabilir ki, posta atmadan da Kandil’den ve İmralı’dan bağımsızmış gibi bir strateji pekâlâ izleyebilir.  

Mithat izleyicimiz: “YSP iki seçimdir herhangi bir karşılık beklemeden aday çıkarmayarak CHP’nin İstanbul Belediyesi gibi, Esenyurt, Küçükçekmece gibi yerleri kazanmasına destek oldu. Sizce taban yine aynı istekte olur mu?” Demin bunu birazcık konuştuk. Çok zor; kimin aday olacağı, adayın neler yapacağı, neler söyleyeceği önemli. Bu arada YSP’nin bu bölgelerde çıkaracağı adaylar da önemli. Ben yine de bu partinin tabanından CHP adaylarına bir oy kayması bekliyorum. Fakat bunların o adayın kazanmasına yetecek kadar olup olmayacağı şüpheli. Bugün bu bir seçim yapılacak olsa, tahmin ediyorum ki YSP-HDP tabanı hiçbir şekilde CHP’nin adaylarına oy vermez. Çok çok az sayıda verir. Ve bunların büyük bir kısmını kazanma ihtimâli zora gelebilir. Ancak İstanbul’da, Şişli, Kadıköy gibi, Beşiktaş gibi yerleri alabilir. Büyükşehirde çok ciddî bir şekilde zorlanır.

Bir izleyicimiz, “Takım elbise kravat etkinliği sona ermiş” diyor. Hayır, sona ermedi. Ara verdik. Bu hafta böyle gideceğiz. Ondan sonra stüdyoya döndüğümüzde kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Ruken Kaya: “Tabii ki Ümit Özdağ ile yapılan anlaşma kabul edilemez; ama Akşener’le yapılan anlaşmayı tüm solcular, hatta masadan dışlanan HDP bile içine sindirdi. Şimdi Özdağ eleştirisi çelişki değil mi? İçişleri Bakanlığı Akşener’e verilecekti, Özdağ-Akşener arasında ne fark var merak ediyorum.”Bir fark var. Özdağ’ın saldırgan popülizmi yerine en azından İYİ Parti’nin daha ılımlı bir çizgisi var diyelim. Daha oturmuş bir parti. Merkeze yönelik bir arayışı olan bir parti. Yani İYİ Parti’yle Zafer Partisi’ni eşleştirmek çok isâbetli olmaz. Ama tabiî ki HDP’nin İYİ Parti’yle olan ittifâkı da kabullenebilmiş olması önemliydi. Bunu kabul etmek lâzım. 

Hatice Deniz: “HDP’nin PKK’ya posta koyması neden bu kadar zor?” Çünkü HDP’nin varlık nedeni esas olarak bu. Yani Türkiye’de yasal Kürt siyâsetinin ortaya çıkmasının, çıkabilmesinin arkasında, târihine baktığımız zaman bunu görüyoruz. Yani HDP’nin ya da herhangi bir parti, en azından çok fazla iç içe gözükmemeye çalışabilir, ama posta koymak falan gibi şeyleri yaptığı anda, kendi bindiği dalı kesmiş olur. Bunu kabul etmemiz lâzım.

Soru: “AKP’nin HÜDA PAR üzerinden HDP’yi Kürt bölgesinde zayıflatma girişimleri tutar mı?” Öyle olabileceğini pek düşünmüyorum. HÜDA PAR üzerinden bir şeyler yapmak isteyecekleri muhakkak; ama o kadar güçlü değil. Çünkü devlet ne kadar destek verirse versin, HÜDA PAR Hizbullah’ın devâmı olarak bilinen bir hareket. HDP de bilinen bir hareket. Bunlar zâten târihsel olarak birbirleriyle yarışan, hattâ birbirleriyle çok kanlı bir şekilde çatışmış hareketler. Herkesin kontrol ettiği yerler belli, güçleri belli. Dolayısıyla bu saatten sonra bu dengenin HÜDA PAR lehine bozulacağını düşünmek çok gerçekçi olmaz. Ama tabiî ki orada HÜDA PAR’ın belli bir tabanı, kadroları var. Ve bu kadrolar ve bu taban iktidar için çalışıyor. Bunun iktidâra bir hayrı muhakkak olacaktır; ama HDP hareketinin bölgedeki Kürtler nezdindeki gücünü kırabilme ihtimâli eşyânın tabiatına aykırı geliyor. 

Kemal İslim: “Selahattin Demirtaş, Ayhan Bilgen olur mu? Bence olmaz da… ama insan korkuyor” demiş. Ayhan Bilgen olur mu? Olmaz tabiî ki. Yani ama Ayhan Bilgen’in yaptığı bambaşka bir şey. Yani o bir kere Kürt hareketinin devâmı olma gibi bir iddiayla girmedi. Zâten şunu da bilmenizi isterim: Ayhan Bilgen’in HDP’den soğumasının, onunla arasına mesâfe koymasının en önemli nedenlerinden birisi de Selahattin Demirtaş’ın kendisiydi. Selahattin Demirtaş cezâevine girdikten sonra Ayhan Bilgen’in eş genel başkan olma ihtimâli vardı; ama Demirtaş buna yanaşmadı. Cezâevinden bunu engellemek için elinden geleni yaptı ve başardı. Dolayısıyla o iki isim birbirlerine benzetilmesi en zor isimler.

Evet, sizlerin sorularınız ve yorumlarınızla yayınımızı sürdürüyoruz. Şimdi çok önemli bir soru var, çok hayâtî bir soru. Muharrem Palaz’dan gelmiş. Muharrem Bey’i artık izleyiciler de biliyor, bu yayınlarımızın en sâdık izleyicilerinden, kendisine selâm yollayalım. Gerçekten çok önemli bir soru: “HDP yerel seçimlerde kazanacağı belediyeleri elinde tutmak ve üzerindeki baskıyı azaltmak için AKP’yle bir yumuşama dönemine girebilir mi?” Bu gerçekten çok hayâtî bir soru ve sorun. Şöyle düşünelim: Geçen seçimde HDP net bir şekilde CHP’yi destekledi. CHP’nin İstanbul başta olmak üzere birçok yeri kazanmasına katkıda bulundu. İstanbul’un ikinci turuna da çok ciddî bir şekilde katkıda bulundu ve Erdoğan’a hayâtının en acı mağlûbiyetini yaşatan kurumlardan biri oldu. Yerel seçimlerden kısa bir süre sonra, HDP’nin kazanmış olduğu il ve ilçelerin büyük bir kısmına devlet kayyum atadı. Daha önce de atamıştı; ama bu sefer çok daha gecikmeden atadı. Bir anlamda HDP’yi cezâlandırdı diyelim. Süleyman Soylu’nun aktardığına göre, Erdoğan’ın HDP’li belediyelere öfkesinin bir nedeni de onların CHP’ye verdikleri bu açık destekti, böyle bir cezâlandırma yoluna gitti. Şimdi, bir seçime giriyorsunuz, diyelim ki Diyarbakır’ı, Batman’ı, Siirt’i, birçok ili HDP’nin –adı her ne olursa olsun– alacağı garanti gibi, bölgenin birçok önemli ilçesini alması garanti gibi. Böyle bir seçimden sonra o belediyeleri tutmak istiyorsunuz; ama yine iktidarda Erdoğan var. Dolayısıyla o seçimlere girip kazanmak değil de o kazandığınız belediyeleri elinizde tutmanız diye bir sorun var. Belki şöyle bir şey yapabilirler: Olabildiğince az zarar görebilecek ya da iktidârı çok fazla rahatsız etmeyecek profilde adaylar çıkartabilirler — ki bir önceki seçimde kazananların büyük bir kısmı da aslında böyleydi. O da olmadı, iktidar acımadı, birkaç ay içinde hepsini ya da büyük bir kısmını kayyumla cezâlandırdı. Şimdi şöyle bir düşünce olabilir: “İstanbul, Ankara, Adana vs. buralarda CHP kazandı, bize bir hayrı da olmadı; ama biz bu verdiğimiz destek yüzünden iktidârın hışmına uğradık. Belki yine uğrayacaktık, ama daha şiddetli olmasına yol açtı” diye düşünebilirler ve önümüzdeki yerel seçimlerde bu konuda daha dikkatli olabilirler. Nitekim şimdiye kadar yapılmış olan açıklamalarda, kendi başlarına girecek olduklarını söylemeleri bunu bir şekilde gösteriyor. Şunu söylemiyorum bakın: Kendi başlarına girecek olduklarını söyleyerek iktidâra yanaşmak istemiyorlar — şu aşamada yapılan o değil. Şu aşamada yapılan, yani kendi başlarına girecek olduklarını îlân etmeleri, başta CHP ve Kılıçdaroğlu olmak üzere muhâlefetle araya mesâfe koymak için. Çünkü onlarla çok fazla özdeşleştiği için kendi kimliğinden uzaklaştı ve milletvekili seçimlerinde kendi alabileceği oydan da daha azını aldığını düşünüyor. Dolayısıyla şu aşamada yapılan, iktidâra yanaşmak değil, muhâlefetle arasına bir mesâfe koymak. Tabiî muhâlefetle arasına koyduğu mesâfe onu bir şekilde teorik olarak iktidâra da yanaştırıyor olabilir. Sonuçta eğer önümüzdeki seçimlerde Yeşil Sol Parti –ya da adı her ne olacaksa– seçimlerde İstanbul’da, Adana’da, Mersin’de, Antalya’da, Hatay’da, aklınıza gelebilecek her yerde kendi adayını çıkartırsa ve hatt’ iddialı adaylarla güçlü bir seçim kampanyası yaparsa –ki aslında bunu yapmak isteyecektir, zîra bu son seçimde yaşanan yenilginin şokunu atlatabilmek için olabildiğince güçlü olmak isteyecektir–, bu hareketin gücünü göstermesinin bir yönü tabiî ki Güneydoğu’daki belediyeleri almaktır; ama esas olarak neye bakıyoruz? İstanbul’da ve diğer büyükşehirlerde ne yapacağına bakacağız. Böyle bir iddiası da olacaktır. Böyle bir iddianın ardından, eğer HDP –ya da o andaki parti– iyi ve başarılı bir performans gösterirse, bu büyük ölçüde CHP’nin birçok büyükşehri almasını engelleyecektir diyelim, haydi şöyle diyelim: Birçok yerde almasını iyice zorlaştıracaktır. Bunun sonucunda yine tabiî ki Erdoğan’ın iki dudağının arasına kalmış bir şey. Bütün bunlara rağmen de Erdoğan pekâlâ HDP’li belediyelere ya da YSP’li belediyelere kayyum atanması tâlîmâtını verebilir, bunu bilemiyoruz; ancak geçen seferki gibi HDP’nin CHP’yle bir seçim ittifâkı yapıyormuş gibi, açıktan değil ama dolaylı bir şekilde seçim ittifâkı yapmış olmasının etkisi bu seçimde olmayacak, onu görüyoruz. Evet, burada gerçekten ilginç bir durum var. Büyük bir ihtimalle de eğer İstanbul, Adana, Antalya vs. CHP tarafından kaybedilirse, CHP’liler bu sefer de Yeşil Sol Parti’yi suçlayacaklardır. Şimdi meselâ şu yapıldı biliyorsunuz: Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda, “Keşke HDP aday çıkarsaydı”diyenler oldu. Ama aday çıkarmadığı zaman da alkışlamışlardı. Şimdi burada da önümüzdeki seçimde, eğer HDP güçlü bir şekilde büyükşehirlerde çalışır ve oy alırsa, büyük bir ihtimalle CHP tabanından ve CHP yönetiminden çok ciddî eleştiriler alacaktır.

İbrahim demiş ki: “Mansur Yavaş’a olumsuz bakmaları sizce mantıklı mıydı? Sonuçta Millet İttifâkı kazansaydı kayyum olayı da yaşanmazdı artık.” Evet, yaşanmazdı; ama orada şöyle bir seçenek vardı: Mansur Yavaş dışında başka isimler vardı. O isimleri tercih ettiler ve bunu tercih ederken bir anlamda dayatabilmek için de Mansur Yavaş’a karşı çok açık bir şekilde tavır aldılar. Dolayısıyla buradaki yaptıkları hesap tutmadı. 

Soru: “Antep ve Urfa gibi AKP kalelerinde DEVA-Gelecek-YSP dengesi nasıl olur sizce?” Buralarda artık DEVA ve Gelecek’in herhangi bir yerde, hele Gaziante’te, Şanlıurfa’da etkili olmaları söz konusu olamaz. YSP’nin de onlarla birlikte hareket etmesi söz konusu olamaz. Dolayısıyla yerel seçimlerde, Gelecek ve DEVA’yı denkleme sokabilmenin ihtimâli yok. 

Soru: “Yerel seçimler 2024 Mart sonunda yapılacakmış. O zamâna kadar vatandaşın cebi ne kadar yanarsa o kadar terbiye olur, o kadar kimlik siyâsetinden uzaklaşır. Daha önce de böyle olacağını sanmıştık; ama iş çok daha ciddîleşecek. Asıl önemli olan soru: Sandıklara nasıl sâhip çıkacaklar? Sandıklar üç-beş kişinin sorumluluğuna bırakılmaya devam edilecekse, seçimler kazanılmaz.” Sandık güvenliğine gelene kadar olan aşama da çok zor, onu özellikle söyleyelim. Yerel seçimlerin 2024 Mart sonunda olması kesin; çünkü anayasal bir şey bu, yerel seçimler erken yapılamıyor. Ancak anayasa değişikliğiyle olabilir. “Vatandaşın cebi ne kadar yanarsa” diyorsunuz.Vatandaşın cebi son seçimlerde de çok yandı, ama ne oldu? Muhâlefet bunu ciddî bir şekilde kullanamadı. Yani vatandaşın ekonomik olarak daha da yoksullaşması vs. bunlar, tek başına iktidâra oy kaybettiren şeyler değilmiş, bunu gördük. “Nasıl olsa iktidar ekonomik nedenle gidiyor” gibi bir şey yok, olmayacak. Dolayısıyla burada muhâlefetin bu yaşanan ekonomik sorunları bir şekilde kendi propagandasında kullanabilmesi lâzım, bunu özellikle görebilmek lâzım. O konuda da şu âna kadar pek bir işâret görmedik.

Kemal Bey, “Yeni nesil hakkında ne düşünüyorsunuz? Sosyoloji çok değişti ve bu nesil çok devletçi, milliyetçi ve siyâsetle alâkasız, internet fenomenlerinin para karşılığı yaptığı propagandaya bile tav oluyorlar”demiş. Olabilir, ama hepsi için bunu söylemek mümkün değil. Birçok şey değişti; internet tabiî ki çok önemli, sosyal medya çok önemli. İşte bu önemli olan alanlarda herkesin bir şekilde faaliyet gösterebilmesi gerekiyor. Yani, “Zâten bu iş böyle” deyip bırakılacak bir şey değil. Yeni nesli tam anlamıyla dışlamak çok isâbetli olmaz. Özellikle konumuz olan HDP-YSP tabanında da gençlerde çok büyük değişim, dönüşüm olduğunu görüyoruz. Onların sosyal medya ve küreselleşmeyle ilgili olarak kendi kabuklarından daha fazla çıktıklarını görüyoruz. Onun da açıkçası bu partilerin yönetimlerinde çok ciddî bir sorun yarattığı ortada. Eskiden çok daha bilinen insan profilleri vardı. Şimdi çok daha dinamik, değişen bir kesim var. Bunların bu harekete düşman ya da mesâfeli oldukları söylenemez; ama bu hareketin çok fazla geleneği var, çok fazla klasik klişeleri var. Bu klişeler bir yerden sonra çok fazla işe yaramayacaktır, yaramıyor, onu da görüyoruz.

Evet yavaş yavaş toparlayalım. 

Soru: “Erdoğan’ın Karadeniz ağırlıklı bir kabineden, içinde Kürt kökenlilerin olduğu bir yönetime geçmesini bir zeytin dalı olarak görüyor musunuz?” O kadar abartmayın bunları. Var birkaç kişi; ama bunlar Kürt kimliğini çok fazla öne çıkaran isimler değiller. Bâzılarının Kürt olup olmadığı da çok net değil açıkçası. Onun için çok abartmamak lâzım. Erdoğan’ın bu yeni kabinesi etnik kimlikten ziyâde –muhâlefetin çok kullandığı– liyâkat üzerinden yürüdü. Daha az siyâsî bir kabine yaptığını söylemek mümkün. Dolayısıyla burada Kürtler’e bir zeytin dalı olduğunu açıkçası düşünmüyorum. 

Soru: “Erdoğan’ın muhâlefetin bu hâlinden sonra tulum çıkarmak için Kürt oylarına ihtiyâcı var mı? Varsa Abdullah Öcalan’ı siyâsete girecek şekilde yanına alması mümkün mü?” İhtiyâcı çok yok. Şu son seçimlere baktığımız zaman çok yok. Tabiî ki Kürt seçmenin oylarının daha fazlasının kendisine gelmesini isteyecektir. Ama bunu o hareketin bizzat kendisiyle ittifak yaparak gerçekleştirmek istemeyecektir. Son seçimde çok bekledik: “Öcalan’ı devreye sokacak mı, sokmak isteyecek mi?” diye. Sokmak istedi anlaşılan; ama bir şekilde bu iş olmadı. Öcalan mı yanaşmadı, yoksa kendileri mi bundan vazgeçti? Bilmiyoruz. Ama bugün îtibâriyle bakıldığında, Erdoğan’ın Öcalan’a çok fazla ihtiyâcı yok. Şu hâliyle Erdoğan çok rahat, muhâlefet çok dağınık, bir tehdit yok. Seçim zamânı geldiğinde, biraz daha seçime yaklaşıldığı zaman biraz daha netleşecek durumlar. O zaman bir âciliyet yaşarsa bakalım; ama olacağını sanmıyorum. Şöyle bir olay düşünün: Şimdi İYİ Parti’yle CHP’nin ittifak yapıp yapmayacağı bile tartışmalı. Diğer yandan Gelecek, DEVA, Demokrat Parti, Saadet Partisi gibi partilerin pek bir etkilerinin olmadığı ortaya çıktı, bunu da görüyoruz. Bir diğer yandan YSP-HDP zâten kendi başına gireceğini îlân etmiş, bunun sürekli altını çiziyor. Erdoğan kendi ortaklarıyla –özellikle MHP başta olmak üzere– ittifak konusunu sorunsuz hallediyor. Büyük bir ihtimalle bu büyükşehirleri aralarında paylaşacaklar. Meselâ MHP’nin Mersin ve Adana’yı istediği söyleniyor. Zâten Mersin ve Adana’da MHP’nin çok ciddî oyu var, daha önce oralarda belediye kazanmış bir parti. AKP’nin aday olmadığı bir durumda, iki şehirde de kazanma ihtimâli çok yüksek. Buna karşılık, İstanbul, Ankara, İzmir gibi yerlerde de MHP aday göstermeyebilir. Yani Cumhur İttifâkı’nın kendi içerisinde yerel seçimlerde ittifak yapması çok kolay. Bir diğer tarafta da çok zor. Böyle bir durumda Erdoğan’ın şu aşamada bakıldığında çok da fazla takviyeye ihtiyacı yok gözüküyor. Hele Öcalan gibi riskli, getirisinden çok götürüsü olabilecek birisini oyunun içerisine sokmaya yanaşmayacaktır. Şu hâliyle bakıldığı zaman, yerel seçimler iktidar için çok daha kolay gözüküyor. Burada tabiî Ankara’yı bir ciddî bir istisnâ olarak koymak lâzım: Ankara’da eğer Mansur Yavaş yeniden aday olursa –ki öyle olacağa benziyor– CHP’nin yönetiminde kim olursa olsun, CHP’yle İYİ Parti ittifak yapsın yapmasın, HDP-YSP oy vermese de, Mansur Yavaş’ın diğer sağ partilerin –MHP’nin de ve hattâ AKP’nin de bir kısmının– oylarını alarak seçilme ihtimâlinin yüksek olduğu kanısındayım. Tabiî orada AKP’nin nasıl bir aday çıkaracağı önemli. Geçen seferki gibi Ankara’yla alâkası olmayan, Özhaseki gibi birisini çıkarırsa Mansur Yavaş’ın işi daha kolay olur. Unutmayın: Mansur Yavaş zamanında Melih Gökçek karşısında aslında kazandığı bir seçimi büyük bir ihtimalle birtakım hîlelerle kaybetmiş bir isim ve bu başkanlığının ardından –ki ana hatlarıyla başarılı bir başkanlık yaptığı söyleniyor– kazanma ihtimâlinin çok daha yüksek olduğunu düşünüyorum. 

Soru: “Seçim öncesi muhâlefet ve seçim sonrası muhâlefet arasındaki, birbirlerine yönelik söylem değişikliği yerel seçimlere nasıl yansıyacak? Halk olası bir ittifakta artık bu muhâlefete güvenir mi?” Siz zâten soruyu sorarken cevâbını da vermişsiniz. Şu hâliyle bakıldığı zaman, muhâlefete çok fazla güven olmadığı gözüküyor. Büyük bir umutsuzluk, güvensizlik var. Bu nasıl telâfî edilir? Açıkçası çok şüpheli. 

Son bir soruyla bitirelim: “HDP Türkiye’nin geri kalanıyla, yani Türk solu dışındaki kesimlerle nasıl bir ilişki kuracağının yollarını nasıl bulabilir veya bulabilir mi?” Evet, çok zor bir şey. Bunu 2015 Haziran seçimleri öncesinde Selahattin Demirtaş bayağı bir denedi, bayağı bir mesâfe de katettiler. Ama daha sonra aradan geçen süreçte o hendek savaşlarıyla, özyönetim îlânlarıyla yaşananların ardından, bütün bunların hepsi tuzla buz oldu. Şu hâliyle bakıldığı zaman bu aşılabilmiş gözükmüyor. O zamandan bu zamâna bu mesele aşılamadı. Bunu aşabilecek kadrolar da, bir liderlik de gözükmüyor. Dolayısıyla HDP-YSP Türk solunun bir kesimiyle –o da, hepsiyle değil– yetinmek durumunda gibi gözüküyor. 

Evet. “YSP-HDP yerel seçimlere doğru ne yapar, ne yapabilir?” Bunları konuştuk. Sizlerin soru, yorum ve eleştirilerinizle… hepinize çok teşekkürler. Söyleyeceklerimiz bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.