CHP’de bir süredir ortaya atılan ve ne olduğu kimse tarafından tanımlanmayan “Değişim” tartışmasına ilk somut öneri, eski Sosyaldemokrat Halkçı Parti Genel Başkanı Murat Karayalçın’dan geldi. “Değişim” tartışmalarında adı geçen CHPlilerin görüş ve önerileri için başvurduğu isimlerden biri olarak bilinen Karayalçın, 24 sayfalık mektubuyla “efsane”yi arıyor.
Eski SHP Genel Başkanı 24 sayfalık bir mektup kaleme aldı. CHP üyelerine hitaben başlayan mektubu, önce Kemal Kılıçdaroğlu’na, CHP Genel Sekreteri Neslihan Hancıoğlu’na ve tüzük değişikliği çalışmasına başkanlık eden Zeynel Emre’ye sundu. Daha sonra mektubu erişebildiği bütün parti üyelerine gönderdi.
“Elimizden geleni yaptık demek geleceğe ilişkin iddiayı ortadan kaldırır”
2012 ve 2015 yıllarında CHP’ye sunduğu önerilere ek yaparak oluşturduğu mektupta, CHP’nin siyaseti belirlemede rol oynamadığına dikkat çeken Karayalçın, söylem eleştirisi yapıyor. CHPlilerin 2023 seçimlerine ilişkin yaptığı “Elimizden geleni yaptık ama olmadı” açıklamalarını eleştiren Karayalçın, “‘Her şeyi doğru yaptık, her kapasiteyi sonuna kadar kullandık’ dersek nasıl oy isteyeceğiz” diye soruyor ve bu açıklamaların siyasi söylem olarak benimsenmesinin, geleceğe ilişkin iddialarını kaybetmiş bir parti izlenimi yarattığına dikkat çekiyor.
“Sorunu da, çözümü de kişilerde aramak gibi bir huyumuz var”
2023 seçimlerine, kazanmaya çok hazır giden muhalefetin, seçimlerden yenilgiyle çıkmasının sorumlusu olarak hedef gösterilen tek kişi muhalefeti bir araya getiren Kemal Kılıçdaroğlu idi. Altılı Masa’yı oluşturan partilerin süreçteki etkileri tartışmaya açılmazken, özellikle sosyal medya üzerinden en görünür kılınan taleplerden biri “Kılıçdaroğlu istifa etsin” olmuştu. Sosyal medya ünlüleri, köşe yazarları,akademisyenler bu öneriyi destekleyen açıklamalar yapmıştı. Anayasa ihlaliyle girilen seçimlerde, gazetecilerin seçim sonuçlarının tutarsızlığına ilişkin tespitleri ise süreci tartışmaya açmaya yetmemiş muhalefet partilerinin açıklamaları da kamuoyu tepkisine yol açmıştı.Karayalçın mektubunda konuyu şöyle tartışıyor:
“Sorunu da, çözümü de kişilerde aramak gibi bir huyumuz var. Ne yazık ki kazanamadığımız 2023 Mayıs seçimleri için daha farklı bir değerlendirmenin yapılması gerekmektedir. Bana göre sorun kişisel değil, yapısaldır. Partimizin örgüt yapısı, yerelden merkeze, yeniden yapılandırılmalıdır. 2023 Mayıs seçimlerini örgütümüzü tam kapasitede çalıştıramadığımız için kazanamadığımızı iddia ediyorum. Durumumuz çok ciddidir ama asla umutsuz değildir. Partimizde yapısal dönüşümü sağladığımızda efsane geri dönecektir.”
“Biri gelip bizi kurtarmayacak”
“’Çok iyi konuşan, çok yoğun çalışan, yumruğunu sık sık masaya vuran birisi gelecek ve bizi iktidara taşıyacak.’ Buna beyaz atlı prens- prenses beklentisi diyorum. Oysa böyle bir şey yok. Bizi iktidara taşıyacak olan güç, prensler- prensesler değil, örgütümüzdür.“
“Değişim”cilere öğüt
“Birinci ilkemiz, Partimizin bütünlüğüdür. Buna halel veremeyiz. CHP’nin örgütsel bütünlüğü hepimizin kırmızı çizgisi olmalıdır. İkinci olarak başta Sayın Genel Başkan olmak üzere birbirimizin saygınlığına özen göstermeliyiz. Üçüncü ilke açıklık olmalıdır. Kimi eleştirdiğimizi, neyi eleştirdiğimizi, ne istediğimizi çok açık bir biçimde ortaya koymalıyız. Son olarak da parti hukukuna uygun davranmak zorunda olduğumuzu aklımızda tutmalıyız.”
Eskiyiz, demek ki varız
Karayalçın, mektubunda CHP’nin eskiliğini bir varlık göstergesi olarak kabul ediyor. Siyasi partilerin eskiliğinin tek başına “var” lık göstergesi olup olamayacağı tartışmalı olsa da Karayalçın bu durumu CHP’nin gelişmelere ayak uydurmuş bir parti olmasıyla özdeştiriyor:
“Cumhuriyet Halk Partisi örgütü bir efsanedir. Her şeyden önce, yüzyıllık bir geçmişe sahip olmamız tek başına bizi efsane yapmaya yeter. Partimiz bu yüz yıllık süre içinde gelişmelere ayak uydurarak yaşama gücünün yüksekliğini göstermiştir. Biz Türkiye’nin en eski partisiyiz, Avrupa’nın ve dünyanın da en eskilerindeniz.”
Siyaseti genel merkez belirliyor, afişiyle yereller meşgul ediliyor
Mektupta ağırlıklı olarak örgüt kapasitesinin geliştirilmesine yönelik öneriler yer alıyor. “Sağdan oy alalım” mantığı ile yapılan siyasetçi transferlerini eleştiren Karayalçın, bunun Parti’ye giren sağ adaylarla ilgili olmadığını belirtiyor. “Örgüt” ifadesini yerel yönetimler için kullandığını söyleyen Karayalçın, Siyasi Partiler Yasası’nı ve bu yasanın Genel Merkez’e verdiği yetkilerin oligarşik bir yapıya yol açtığını söylüyor:
“Partimizin Türkiye coğrafyasındaki örgütlenmesi hemen hemen yalnızca Siyasi Partiler Yasası’nın getirdiği örgütlenme kalıbı ile sınırlıdır. Siyasetin belirlenmesi ve adayların seçilmesi ise hemen hemen yalnızca Genel Merkez tarafından üstlenilmiştir. Örgütlerimiz yalnızca örgütün olağan işleri diye adlandırabileceğimiz ‘broşür- afiş- pankart’ işleri ile seçim işleri ile sandık güvenliği işleri ile sınırlı bir hizmet üretmektedir. Bu nedenle örgütümüz kapasitesinin altında çalışmak durumunda kalmaktadır.“
Genel Merkez’in yerelle bağı yok, örgütler ne yapacağını medyadan öğreniyor
“Bu durum Cumhuriyet Halk Partisi’nde ‘oligarşik’ bir yönetimin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Parti’nin izleyeceği siyaset, Genel Başkan ve merkez yöneticileri ile danışmanlar, uzmanlar tarafından belirlenmekte, hazırlanan siyaset metinleri daha sonra örgüte kullanması, seçmenlere dağıtılması için gönderilmektedir. Kimi durumlarda da örgüt, o konuda öyle bir siyaset izleneceğini gönderilen metinlerden değil, yöneticilerin açıklamalarından öğrenmektedir.”
CHP, üyelerin değil Genel Merkez’in partisi gibi
“Parti kapasitesini tanımlayan bu temel işlerde üyeler ve yerel örgütler değil genel merkez devrede. İsveç’te Sosyal Demokrat Parti’de siyaset yapan Kulu’lu bir yurttaşımızın yazdığı gibi, ‘CHP üyelerin değil de (sanki) genel merkezin bir partisi gibi’. Üyenin, yerelin delege ettiği yetki ile seçilenler, daha sonra sistemin bütününe egemen oluyor. Oligarşik yönetim dediğim budur. Buna oligarşinin ‘Tunç Yasası’ da deniliyor.”
Post-truth kavramı ve yeni medyanın etkisi yanlış değerlendiriliyor
Karayalçın, nesnel gerçeğin silikleştirilmesiyle ilgili tartışmalara da dikkat çekiyor. Post-truth kavramının Parti içinde yanlış yorumlandığını söyleyen Karayalçın, sosyal medyanın gücüne ilişkin tespitlerin doğru fakat tespitlerle ilgili çıkarımların yanlış olduğunu dile getiriyor. Karayalçın, yanlış çıkarımların son yıllarda yapılan sohbetlerde, “’Yerel örgütler olmasa da olur, hatta olmasa daha iyi olur’ gibi ifadelere” yol açtığını da dile getiriyor.
2011 yılındaki Güneydoğu yenilgisine ilişkin hatırlatma
Karayalçın, CHP’nin 2011 seçimlerindeki Güneydoğu yenilgisini de hatırlatan bir örnek veriyor. PM üyesi olarak, 2012 yılında Adıyaman’da Kürt sorunu ile ilgili bir konuşma yaptığını hatırlatan Karayalçın, merkez ve yerelin bağının uzun süredir kopuk olduğuna ve durumun seçmeni olumsuz etkilediğine dikkat çekiyor:
“Konuşmamda Parti’nin 2011 seçimleri için hazırladığı, Doğu ve Güneydoğu illeri için öngörülen projeleri anlatan, kitapçığı da özetle anlattım. Hayretle örgütlerimizin o kitapçığı ve oradaki projeleri bilmediğini gördüm. Oysa teknik olarak çok başarılı bir metindi. Örgütlerimiz o projenin hazırlanmasında yer almadığı için bilmiyorlardı.”
“Yereller herkese göre değil kendimize göre örgütlenebileceğimiz alanlar”
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Karayalçın “‘Bu yapı ile ön seçim yapılmaz’ mazeretinin” yerellerde motivasyon kaybına yol açtığına işaret ederek, gerekçe buysa buna uygun yapı hazırlanması gerektiğini söylüyor. Yerellerin parti siyasetini belirleme konusunda kısıtlandığını vurgulayan Karayalçın, bu durumun “efsane örgütün” kapasitesini düşürdüğünü dile getiriyor. Yerelleri “Herkese göre değil kendimize göre örgütlenebileceğimiz alanlar” olarak tanımlayan Karayalçın, Siyasi Partiler Yasası’nın getirdiği zorunlu örgütlenme biçiminin “sonuç alıcı” olması için konunun dikkate alınması gerektiğini söylüyor:
“Sayın Genel Başkan’ın, 2023 Mayıs seçimlerinde yaklaşık dört bin parti evladının sıralanması için görevlendirilen komite üyelerinin, listelere yakınlarını yazdıklarını söylemesi, bu konuda yaşananların ne denli vahim olduğunu ortaya koymaktadır.”
Solun kitleselleşmesini sağlayacak kurullar
Karayalçın, “zorunlu örgütlenme biçimi” lafıyla işaret ettiği Siyasi Partiler Yasası için, aynı zamanda “devlet tipi örgütlenme” tanımını kullanıyor. Genel Merkez’in örgütlenme biçimiyle, devlet kurumunun örgütlenme biçimi arasında, merkeziyetçilik ve hiyerarşik özellikleri açısından benzeşim kuruyor. Bu durumun, “bütün partilerin giymek durumunda olduğu bir elbise” olduğunu söylüyor fakat Yasa’nın esnekliklerine işaret ederek (13. madde) kullanılması gerektiğini vurguluyor. CHP’nin, Siyasi Partiler Yasası’nın getirdiği zorunlu örgütlenme biçiminin dışına pek çıkmadığını hatırlatan Karayalçın, yetkileri tüzükte belirtilmiş ve “meclis” olarak adlandırılmış “kurul”ların örgütlenmesi gerektiğinden bahsediyor:
“Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Örgütü İşçi Kurulu ya da İstanbul İl Örgütü İşçi Meclisi gibi. Bu örgütlenmeyi, hem kent yoksulları gibi uğruna siyaset yaptığımız toplum kesimleri için, hem organize sanayi bölgeleri gibi üretim odakları için, hem Konya Ovası Sulama Projesi gibi büyük ölçekli bölge projeleri ya da büyük ölçekli kentsel dönüşüm projeleri için değerlendirmeliyiz. Bülent Ecevit’in ‘fabrikada, tarlada’ dediği örgütlenme sanırım budur. Projeleri esas alan örgütlenme çalışmalarının solun kitleselleşmesini sağlayacağına inanıyorum. O nedenle her anlamlı proje alanı, bizim için potansiyel örgütlenme hedefi olmalıdır.”
Performansa göre puanlama ve yönetimde söz sahibi olma hakkı
CHP milletvekilleri ve belediye başkanları da dahil yönetimin, yereller tarafından seçilmesi gerektiğini söyleyen Karayalçın ön seçim vurgusu yapıyor ve ekliyor: “Seçimlere başka partilerle ittifak yapılarak girilmesinde de çok özel durumlar dışında, bu yöntem uygulanmalıdır.” Karayalçın eğitim programından bahsederken Kuzey Avrupa ülkelerinin sol partilerini örnek veriyor. “Puanlama sistemi” gerektiğini söyleyen Karayalçın, ön seçimler için oy kullanma ya da aday olma hakkının performansa dayandırılmasını öneriyor.
Örgütler parti adına konuşabilmeli
Parti’de son günlerde yapılan tartışmalarda, merkezin yetkileri tartışma konusu yapılmadan, siyasi egemenliğin nasıl paylaştırılacağının öne çıktığını söyleyen Karayalçın, Genel Başkan’ın gücünü kısıtlayacak öneriler sunuyor. Karayalçın mevcut tartışmanın, genel sekreterlik kurumunun yeniden güçlendirilmesi, merkez yönetim kurulu üyelerinin ise PM tarafından seçilmesi şeklinde olduğu bilgisini veriyor.
Genel Başkan’ın Parti adına demeç verme ve bildiri yayınlama yetkisini, görevlendireceği kimselere devredebiliyor olduğunu hatırlatan Karayalçın, bu kişinin partili olup olmayacağına ilişkin bir ibare olmadığına da dikkat çekiyor: “Sağduyunun, söz konusu kişinin hiç olmazsa partili olmasını gerektirdiğini düşünerek, Genel Başkan’ın bu yetkiyi bir partiliye kullandıracağı söylenebilir.”
Karayalçın, “egemenliğin kullanılması” na ilişkin “Yetki yerelde mi olmalı, yoksa merkezde mi, Genel Başkan’da mı olmalı yoksa genel merkez içinde mi paylaşılmalı?” tartışmasının gereksiz ve geçersiz olduğunu söylüyor.
Genel Başkanlık için süre sınırlaması olmasın
Karayalçın, Parti’deki oligarşik eğilimlerin önüne geçmek için blok liste uygulamasının, kurultayda anahtar liste verilmesinin ve il başkanları için isim fısıldanmasının önlenmesi gerektiğini söylüyor. Genel Başkanlık için süre sınırlaması önermeyen Karayalçın, “Yetki paylaşımı bağlamında CHP’nin merkez örgütlenmesinin yeniden düzenlenmesine ilişkin önerim, asıl olarak Parti Meclisi’nin yeniden yapılandırılmasını öngörmektedir” diyor. Süre sınırlaması önerisinin, Partililer tarafından reddedildiğini ise şu sözlerle hatırlatıyor:
“Dünya pratiğinde de o arada Sosyalist Enternasyonel pratiğinde de bildiğim kadarıyla böyle bir sınırlama yoktur. Ancak Avrupa partilerinde bu konuda güçlü siyasi teamüller bulunmaktadır.”
Etik kurul ve konseyler kurulsun
Tüzükte yer alan “Etik Kurul” un hiç kurulmadığına dikkat çeken Karayalçın, “Parti Ombudsmanlığı ya da Parti Hakemliği” isimlerini öneriyor. İl örgütlerinin yönetim kurulu üye sayısının azaltılması gerektiğini söyleyen Karayalçın, il meclisleri kurulmasını ve bir temsilci seçilmesini öneriyor:
“Meclis sözcüğünün yalnızca PM için kullanılmasının tercih edilmesi gerekli görülürse, il örgütlerindeki bu yapı için konsey sözcüğü kullanılabilir.”
“Hiçbirimiz ‘Sağ ile sol arasında pek bir fark kalmadı’ diyemeyiz”
Üretim ilişkilerinin değiştiğine dikkat çeken Karayalçın, bu durumun Parti programında değiştirmemesi gereken üç şeyi sıralıyor:
“Atatürkçüyüz, solcuyuz, aydınlanmacıyız. Hiç birimiz bu toprakların yetiştirdiği en büyük devrimci olan Atatürk’ün yolundan ayrılamayız; hiçbirimiz ‘Sağ ile sol arasında pek bir fark kalmadı’ diyemeyiz; hiçbirimiz Anadolu aydınlanmasının önderleri olan Hacı Bektaş’ın, Mevlana’nın, Yunus Emre’nin, Hacı Bayram’ın, Pir Sultan Abdal’ın akıl ve sevgi iletilerini göz ardı edemeyiz.”
Etnik ve inanç kimlikleri parti programında
“Programımızda, 2018 Aralığında yapılan bir değişiklikle yurttaş kimliğimizin yanı sıra etnik ve inanç kimliklerimizin de onurla taşınacağına işaret edilmekte…Cumhuriyetçi bir partinin en temel kimlik tanımı olan yurttaşlık kimliğinin yanına kuşkusuz üniter devlet anlayışı çerçevesinde, etnik ve inanç kimliklerini de eklemesi, önemsenmesi gereken bir adımdır… Program değişikliği konusunun bu aşamada ivedilik taşımadığı kanısındayım. Önce örgütteki yapısal dönüşümü sağlamalıyız. Program çalışmalarına ondan sonra başlamalıyız.”
“Daha sonra girilecek seçimin yerel ya da genel olmasına göre…”
“Programımız…çok uzun olmayan, ayrıntılara inmeyen bir metin olmalıdır. Daha sonra girilecek seçimin yerel ya da genel olmasına göre, özel seçim programları hazırlanıp seçmenlere sunulmalıdır…Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılının başında halkımızın yoksulluğunu, borçluluğunu ve umutsuzluğunu özel proje ve programlarla ele almalıyız. Sol bir parti kimliğimizle yapay zekâ konusunu önemle ele almamız gerektiği…Yeni bir kamu yönetimi, yeni bir demokrasi modeli geliştirmemizin gerekliliği…Bu bağlamda bir kamu -halk işbirliği modelini ele alabiliriz. Halkımızın yerel yönetimlerde ve devlette, başta kamu projeleri olmak üzere, olanaklı her alanda, kamu ile işbirliği modelleri içinde yer alması; halkımızı, kamu yönetimimizi ve demokrasimizi ileri aşamalara taşıyacaktır.”