Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Transatlantik: Menendez gitti F-16’lar verilecek mi? Aliyev’in yükselişi & ABD’de devlet kepenk mi indiriyor?

Türkiye karşıtı yorumlarıyla bilinen ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Senatör Bob Menendez rüşvet almakla suçlanıyor. Bu yüzden Menendez, geçici süreyle başkanlığı bırakmak zorunda kaldı. Peki Menendez’in devre dışı bırakılması F-16’ların yolunu açacak mı?

Azerbaycan’ın geçen haftaki askeri operasyonu sonrası Dağlık Karabağ’da kontrolü yeniden ele geçirmesi sonrası bölgeyi terk ederek Ermenistan’a geçen Ermenilerin sayısı 30 bine yaklaştı. Bölgede neler yaşanıyor?

ABD’de hükümet krizi devam ediyor. Cumhuriyetçilerle Demokratların geçici bütçe anlaşmazlığının sürmesi durumunda 4 milyon memurun maaşı ödenmeyecek. ABD’de kriz ne durumda?

Ruşen Çakır, Gönül Tol ve Ömer Taşpınar, Transatlantik’te değerlendirdi.

Yayına hazırlayan: Cenk Narin

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. “Transatlantik” ile karşınızdayız. Washington’dan Gönül Tol ve Ömer Taşpınar’la dünyayı ve Amerika Birleşik Devletleri’ni konuşacağız. Öncelikle merhaba arkadaşlar. Türkiye’yle ABD ilişkilerini çok yakından ilgilendiren bir gelişme var. Ömer, bu hafta seninle başlayalım. Amerikan Senatosu’nun Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Menendez, eşiyle birlikte bir yolsuzluk suçlamasından dolayı istifâ etmek zorunda kaldı. Bu bizi niye ilgilendiriyor? Özellikle F-16’lar meselesinin en kilit ismiydi. Başkan Biden’a rağmen ayak direyen ya da en azından öyle gösterilen bir isimdi. O gitti ve şimdi Türkiye’de beklentiler bayağı artmış durumda. Gerçekten onun komisyon başkanlığından ayrılmasıyla berâber, Türkiye’nin beklentileri beklentileri gerçekleşebilir mi, ne diyorsun? 

Ömer Taşpınar: Kısa cevap: Gerçekleşemez Ruşen; çünkü Menendez sorunun sâdece önemli bir parçasıydı, ama sorunun kendisi değildi. Sorun daha geniş platformda, Senato’da, Kongre’de. Çok daha geniş tabanda Türkiye’ye karşı bir isteksizlik var bu silâhların verilmesinde. Meselâ aynı komitedeki Demokratlar’dan önemli bir isim, Chris Van Hollen da aynı Menendez gibi düşünüyor bu konularda. Tahmin ediyorum Gönül daha hâkim olabilir, fakat 20-30, belki daha fazla senatörün bu konuyla ilgili Dışişleri Bakanlığı’na yazdıkları bir mektup da vardı zâten. O nedenle Türkiye açısından Menendez’in gitmesi iyi haber olarak gözükebilir; fakat mesele sâdece Menendez değil, Menendez dışında da yapısal bir sorun var, Türkiye’nin Senato’yla, Kongre’yle ilişkilerinde. Bu, Türkiye’nin imajıyla ilgili. Türkiye, acele bir şekilde İsveç’i Meclis’te onaylarsa belki şans kazanabilir. Burada mesele Beyaz Saray’ın Senato üzerinde tam sâha pres kurması. Ben bunu henüz göremedim, daha önceki programlarda da bahsettik: Beyaz Saray’ın — Dışişleri’nin değil. Dışişleri bu konuda mektuplar yolluyor, açıklamalar yapıyor; fakat Biden’ın kendisinin Menendez’e bir telefonu olmadı, bir görüşmesi olmadı. Menendez’in yerine gelecek geçici liderlik üzerine de bir baskısı henüz oluşmadı. Bunun temel nedeni, Türkiye’nin İsveç konusunda “evet” demiş gibi gözüküp hâlâ ayak sürüyor olması. Mehmet Şimşek de bu konuyla ilgili New York’ta bâzı açıklamalar yapmış, “Türkiye jeostratejik önemini tekrar kazanıyor” diye. Doğru; Ukrayna nedeniyle Türkiye’nin şu anda daha yüksek bir profili var Amerikan dış politikasında ve Rusya’yla olan ilişkilerinde. Fakat Türkiye’ye karşı birikmiş olan soru işâretleri var: Gerek NATO çerçevesinde, gerek S-400’ler, gerekse Türkiye’nin yaptırımlara uymuyor olması. En temel mesele ise, Senato’daki insan haklarını önemseyen senatörlerin gözünde, Türkiye’deki siyâsî tutuklular konusunda hiçbir gelişme olmaması. Burada Türkiye’nin imajını değiştirecek ciddî konjonktürel tek mesele belki de Yunanistan’la ilişkilerin biraz daha iyi gidiyor olması. Doğu Akdeniz’e bunun nasıl yansıyacağı konusunda henüz detaylar yok; fakat İsrail’le, Yunanistan’la yeniden başlangıç yapma çalışmaları — ki orada da çok somut gelişmeler yok henüz. Bunun dışında yapısal meseleler devam ediyor olabilir. Menendez meselesinin neden bu kadar ciddî olduğunu, nasıl bir skandal oluştuğunu, bunun neden bu sefer farklı olduğunu ve istifâsına kadar gittiğini Gönül daha rahat anlatır zannediyorum.

Gönül, özellikle orada bir aritmetik var, sayılar var. “Türkiye’ye kesin karşı olanlar, daha nötr duranlar” vs. diye. Onlara da baktığımız zaman ne çıkıyor? Bir de şunu da sormak istiyorum: New York’taki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Erdoğan Biden’la görüşemedi. Herhalde görüşmek isterdi, bir fotoğraf da görmedim ben. Var mıydı, gözünüze çarptı mı? Öyle bir şey de yoktu. Birçok liderin katılmamış olmasına rağmen görüşemedi; ama şimdi de bir şey var, “Aralık ayında Beyaz Saray’a çağrılması bekleniyor” gibi. Ne zamandan beri söylenenler, şimdi Aralık ayı için söylendi. Gerçekten Biden’la Erdoğan’ın arasında –demin Ömer söyledi, “Tam sâha pres yapmıyor Biden” dedi– bir değişiklik var mı? 

Gönül Tol: Ömer’in söylediği dört şeye katılmıyorum, onunla başlayayım. Şimdi sen “Menendez’in komite başkanlığından ayrılması Türkiye’nin beklentilerini gerçekleştirmesine sebep olur mu?” dedin. Ömer de, “Hayır, Türkiye beklentilerini gerçekleştiremez” dedi. Ben bu netlikte “hayır” demiyorum. Bence birazcık kolaylaştıracak. Onu da açıklayacağım. Fakat hâlâ sorunlar mevcut. Birincisi, o noktada katılmadığını söylemek istiyorum. İkincisi, “Kongre’de Türkiye’ye karşı bir hava var” dedi. Aslında Ömer’in ne demek istediğini ben anlıyorum, ama ben kavramları nasıl açıkladığımızı önemsiyorum. Şimdi burada, “Türkiye’ye karşı” değil “Erdoğan’a karşı” diyelim. Erdoğan’a karşı Kongre’deki hava hâlâ negatif ve Ömer dedi ki: “Türkiye’nin imajına dâir sorun var.” Bence Kongre’de imajdan daha çok Türkiye’nin attığı spesifik adımlar önemli. Ömer dedi ki: “İnsan hakları meselesini önemsiyor Kongre.” Evet, önemseyen Kongre üyeleri var; fakat ben Türkiye’ye bakış açısında insan hakları meselesinin, demokratikleşme meselesinin maalesef birinci gündem maddesi olmadığını düşünüyorum — ne Biden yönetimi nezdinde, ne Kongre nezdinde. Şu anda insan hakları konusunda Kongre’de en çok eleştiri getirmiş insanların bile –buna Menendez de dâhil– odaklandığı nokta İsveç’in NATO’ya kabûlü. Bu olursa eğer, Türkiye’deki insan hakları meselesi, demokrasi eksikliği vs. bunların hiçbirini sorun edeceklerini düşünmüyorum ve ben bunu çok eleştiriyorum, yazılarımda da eleştiriyorum, görüşmelerimde de eleştiriyorum; fakat bence böyle bir mesele var. Erdoğan İsveç’i onaylarsa F-16 satışında çok büyük bir mesâfe katedilir. İkincisi — belki önce bunu konuşmalıydık: Şimdi ne olacak Menendez’e? Menendez kilit isim miydi? Menendez’in hakkında 2015’te de bir yolsuzluk soruşturması olmuştu; fakat jüri bir karar verememişti ve dâvâ düşmüştü. Bu seferki suçlamalar 2015’ten çok daha ciddî. Yine yolsuzluk suçlaması var. Evinde kalıp kalıp altın bulundu. 400 bin dolara yakın nakit para bulundu ve bunlar saklanmış şekilde bulundu. Çok utanç verici bunlar; fakat daha da önemlisi, yöneltilen suçlamalardan bir tânesi, Amerikan Devleti’nin hassas bilgilerini yabancı devletlerle paylaşma. Burada özel olarak bahsedilen ülke Mısır. Yani Mısırlı yetkililerle arasında diyaloglar var, e-mail mesajlaşmaları var. Mısır’ın, Menendez’le para karşılığında Amerika’nın yolladığı milyonlarca dolarlık askerî yardımın akışını sağlamak için böyle illegal bir ilişkiye girdiği anlaşılıyor. 2015’teki dâvânın aksine, bu bağlantı bu sefer çok net. 2015’teki yolsuzluk dâvâsında şöyle problemler vardı — yöneltilen suçlamalarda şunlar dile getiriliyordu: Menendez bir kere business sınıfta uçmuş, doktor arkadaşı satın almış bu bileti, lüks otellerde kalmış; ama onun dışında 100 binlerce dolarlık kampanya yardımı yapılmış ve yakın arkadaşlarının bu tür hediyeler vererek Menendez’den iyilik koparmaya çalıştığı şeklinde yorumlanıyordu. Fakat böyle alınmış nakit yoktu, kampanya yardımı dışında. O nedenle de jüri tam karar veremedi; fakat bu kez alınmış nakit var, bir lüks Mercedes araba var –Mısırlı yetkililer tarafından Menendez’in eşine hediye edilen–, mortgage’ları ödenmiş Menendez’in; bulunan nakit para var ve Senato’daki komisyon başkanlığı pozisyonunu kullanarak bu ülkelere çıkar sağlama, bu kişilere, bu devletlere çıkar sağlama karşılığında bunların yapıldığına dâir net deliller var. O nedenle bugün Menendez’in başı çok daha ciddî ve büyük bir dertte. Bu nedenle de 2015’te Demokrat Partililer hiç sesini çıkarmamışlardı Menendez’e, bu kez “İstifâ et!” diyorlar. Eminim bu çok büyük sevinçle karşılanıyor, hem buradaki büyükelçilikte hem Ankara’da; fakat dediğim gibi Menendez komisyon başkanlığından ayrılsa da hâlâ komisyon üyesi. Diyelim ki, komisyon üyeliğinden de ayrıldı. Bu, Türkiye’nin F-16 sorununu çözecek mi? Hayır, çünkü F-16’nın satışının onaylanması için hem Senato’daki Dış İlişkiler Komisyonu, hem Temsilciler Meclisi’ndeki komisyonun onaylaması gerekiyor. Sâdece komisyon başkanlarının değil, aynı zamanda “ranking member” denen ve Cumhuriyetçilerden oluşan diğer kilit üyeler var, onların da onay vermesi gerekiyor ve baktığımızda, meselâ Senato’ya Menendez’den sonra gelen ikinci isim, Jim Risch bu konuda çok net ve Menendez’den çok farklı değil. Mesela bu yaz, Macaristan’a silâh ve mühimmat satışı söz konusuydu ve onu bloke etti. Bloke etmesinin sebebi de Macaristan’ın tıpkı Türkiye gibi İsveç’in NATO üyeliğini onaylamamasıydı. Onun dışında, bu komitede başka üyeler de var. Tim Kaine var, Jeanne Shaheen var — ki çok önemli ve Türkiye’yi çok çok yakından izleyen bir senatör ve Erdoğan’ı çok eleştiren, insan hakları konusunda da eleştiren bir senatör. Chris Coons var. Bunlar önemli isimler ve bunların karşı çıkması Türkiye’nin F-16 alımını zorlaştırıyor. Ne zaman mesele çözülür? Biden yönetimi F-16 satmayı istiyor; ama geçen sefer dediğimiz gibi, Biden Erdoğan’ın kendisini küçük düşürdüğüne inanıyor. Yani yazın gerçekleşen NATO zirvesinde çok emindi Biden yönetimi; çünkü Türk tarafı demişti ki: “Bir açıklama yapılacak. İsveç’in NATO üyeliğini onaylayacağız.” Ve Biden yönetimi konuşma hazırlamaya başlamıştı Erdoğan’a teşekkür etmek için. Fakat Erdoğan zikzaklar yapınca, Biden bunu kendisine bir hakaret addetti ve o nedenle Biden yönetimi de bu konuda çok öfkeli. Hem yönetim, hem Kongre şu konuda mutâbık ve diyorlar ki: “Önce Türk tarafı adım atacak”. F-16’ların satışının onaylanması için ilk önce İsveç’in onaylanması gerekiyor. Erdoğan da diyor ki: “Siz önce F-16’yı onaylayın. Biz sonra İsveç’i onaylayalım.” Şimdi buna Biden yönetimi geçen yıl “tamam” diyordu; ama NATO zirvesinden bu yana Biden yönetimi ona da yaklaşmıyor. O nedenle bence Menendez’in gitmesi daha az komplike hâle getirdi F-16 satışını; çünkü Menendez F-16 satışı için sâdece İsveç’in NATO üyeliğinin onaylanmasını şart koşmamıştı, başka şartlar da vardı. Yunanistan konusunda şartlar vardı, insan hakları konusunda şartlar vardı, Türkiye’nin Suriye’ye olası operasyonu gündeme getiriliyordu. Yani şartlar listesi uzundu Menendez’in. Menendez’in resimden çıkması meseleyi Türkiye açısından daha az komplike hâle getiriyor; fakat tamâmen çözmüş değil. 

Peki, konuyu değiştirelim. Biraz bizim buralara doğru gelelim. Dağlık Karabağ yine çok karıştı. Çok büyük gerginlikler yaşandı ve şu anda inisiyatifi Azerbaycan yönetimi almış gibi gözüküyor. Ömer, ne diyorsun? Türkiye de olaya bir şekilde dâhil. Hemen ardından Erdoğan bir günlük ziyârete gitti ve Türkiye’yle Azerbaycan arasında çok yakın –hep yakın bir ilişki vardı ama–, hakîkaten çok ciddî bir şekilde bir tür stratejik ortaklık kurulmuş gibi bir hava var. Ne diyorsun Ömer? 

Taşpınar: Doğru, Türkiye’yle Azerbaycan arasındaki kardeşlik, stratejik ortaklık ilişkisi yeni değil. Burada ilginç olan, Türkiye’nin aynı zamanda Ermenistan’la ilişkilerinde de –özellikle de Paşinyan’la diyelim– bir iyileşme olmuş olması. Unutmayalım, Erdoğan seçildikten sonra sarayda göreve tekrar başlama törenine dünyadan çok büyük isimler gelmedi. Türkiye’nin beklediği –özellikle Batı’dan– isimler gelmedi; ama beklenmedik bir ziyâretçi vardı, o da Paşinyan’dı. Erdoğan’ın tekrar göreve başlamasında Ermenistan Devlet Başkanı’nın orada olması önemliydi. Bu da gösteriyor ki aslında Türkiye bir şekilde Ermenistan’la ilişkilerinde de, hem Washington’ın, belirli açılardan da Avrupa Birliği’nin hoşuna gidebilecek bâzı adımları atıyordu ve Azerbaycan’a oranla daha az şâhin bir çizgi izliyordu. Meseleye diplomatik çözümler bulma yönünde de en azından Türk Dışişleri Bakanlığı Amerika’yla berâber bu konuda bâzı çalışmaların içine giriyordu. Burada Azerbaycan’ın çok ciddî bir askerî başarısı söz konusu. Üstünlüğü bütünüyle ele almış durumda. Ermenistan Rusya’dan beklediği desteği bulamayınca –burada Putin-Paşinyan ilişkilerinin de gergin olmasına bakmak lâzım– bu Karabağ meselesinde kaçınılmaz bir felâketle karşı karşıya kaldı. Buna “felâket” diyorlar. Çünkü yıllarca, 20-30 yıl boyunca, belki de maksimalist bir şekilde, sâdece Karabağ’ı değil, etrâfındaki beş bölgeyi de elinde tutarak, Ermenistan bir bakıma meseleyi bugüne getirdi ve askerî bir çözüme dayandı. Şu anda Karabağ’da geriye kalan Ermeniler –150 bin nüfustan bahsediliyor– boşaltıyor Karabağ’ı. Azerbaycan bütün istediklerini elde etti. Artık Karabağ’ın özerkliği gibi bir mesele çok anlamlı olmayacak; çünkü Karabağ’da Ermeni nüfus kalmıyor gibi. Bugün, New York Times’ta çok uzun bir yazı çıktı bununla ilgili, Ermenistan’ın nasıl büyük bir yenilgi içinde olduğu ve Azerbaycan’ın da nasıl kısa bir süre içinde, yaklaşık 2-3 yıl içinde bu meseleye radikal –kendi açısından– başarılı çözüm getirdiği üzerine… Bu açıdan baktığımızda, Azerbaycan için ciddî bir başarı söz konusu; fakat Türkiye açısından baktığımızda, tamam, Azerbaycan’a desteğini verdi, öte yandan gelinen noktada bugün Türkiye’nin bir bakıma bütün istediklerini elde etmiş olması, Rusya’nın geldiği konuma bakmakla da önemli. Rusya da güçleniyor bu bölgede. Rusya’nın da bana göre bâzı yönlerden istediğini elde ettiğini söyleyebiliriz. Türkiye, ne kadar büyük bir stratejik zafer içinde Karabağ meselesinde diye baktığımızda, Rusya-Türkiye ilişkileri, Rusya’nın bölgede Ermenistan’la ilişkilerindeki sorunlara baktığımızda, aslında Rusya’nın da belirli açılardan kendini güçlendirdiğini görebiliyoruz. O nedenle meseleye Amerika açısından baktığımızda, Türkiye’nin diplomatik bir çözüme destek vermesini tercih ediyorlardı ve şu anda gelinen nokta, Amerikan diplomasisi açısından Rusya’nın güçlendiği bir noktada diyebiliriz. O nedenle de bu mesele şu anda hallolmuş gibi gözüküyor; fakat Türkiye’nin demin bahsettiğimiz Kongre’yle ilişkilerde başını ağrıtmaya da devam edecek. Menendez’in istifâsı, tabiî ki Ermeni meselesinde çok önemli bir güçten yoksun kalmasını sağlayacak Ermeni lobisinin. Fakat Ermeni lobisi sâdece Menendez’den ibâret değil. Bu konuda Ermenistan’ın talepleri, Ermeni lobisinin talepleri, hem Azerbaycan hem Türkiye’yi hedefleyen talepleri devam edecektir. 

Gönül, sen ne diyorsun? Bölgede dengeler hızlı bir şekilde Azerbaycan lehine değişti. Türkiye’nin de Azerbaycan’la ciddî işbirliği olduğu için, iç kamuoyunda özellikle milliyetçi çevreler çok büyük bir mutlulukla bütün gelişmeleri izliyorlar. 

Tol: Ben, “Rusya burada güçleniyor”a katılmıyorum. Bence 2020 savaşından hemen sonra ortaya çıkan dinamiklerde Rusya güçlenmişti. Çünkü hatırlayalım: 2020 savaşının ardından Azerbaycan, Dağlık Karabağ ve çevresindeki toprakları ele geçirmişti ve Amerika da, bu Laçin Koridoru’nu korumak üzere, “barış gücü” adı altında askerî birlik bulunduruyordu. Bu Rusya’nın hep istediği bir şeydi ve o anlamda 2020 savaşından sonra Rusya’nın güçlendiğini söyleyebiliriz; fakat Ukrayna’dan îtibâren bence Rusya’nın bu bölgedeki, Güney Kafkasya’daki eli zayıflıyor. Aliyev buna, “terörle mücâdele operasyonu” dedi. Bunun zamanlaması bu yüzden iyiydi Aliyev açısından. Çünkü Ömer’in söylediği gibi, önemli bir başarı kazandı. Zamanlama neden iyi? Çünkü birincisi, Rusya’nın Ukrayna nedeniyle dikkati dağınık durumda. Güney Kafkasya öncelikleri arasında değil, askerî olarak zayıflamış bir Rusya söz konusu. Aliyev açısından daha da önemlisi, Rusya ve Ermenistan ilişkilerini düşündüğümüzde, geleneksel olarak Rusya Ermenistan’ın güvenlik partneri. Sâdece güvenlik partneri de değil aslında, ekonomik olarak da Ermenistan’da çok önemli rol oynayan bir güç. Dolayısıyla Ermenistan’la Rusya’nın onlarca yıldır devam eden sıkı bir ittifâkı söz konusu. Şimdi bu ittifak pratikte şu şekilde seyretti: Aslında hem Azerbaycan’ı kendi tarafında tutmaya çalıştı, hem Ermenistan’ı; fakat Ukrayna’nın işgalinden îtibâren, aslında Azerbaycan Rusya için Ermenistan’dan daha önemli bir müttefik hâline geldi. Bunun bir sürü sebebi var. İran’la Rusya arasında Ukrayna savaşından îtibâren bir askerî ittifak var ve İran’a erişimi açısından Azerbaycan Rusya için önemli. Pek çok açıdan Azerbaycan önemli bir müttefik. Tek sebep bu değildi; fakat sebeplerden bir tânesi. Rusya hiçbir şey yapmadı. 2020’de de yapmamıştı; ama son operasyondan sonra Laçin koridorunu kapattı Azerbaycan, Aralık’tan îtibâren. Rusya güyâ orada o koridorun açık tutulmasını sağlayacaktı, Ermenistan’ın güvenliğini sağlayacaktı. Rusya hiçbir şey yapmadı Ermenistan’a yardım etmek için. Bu da aslında bu bölgede değişen dinamikleri gösteriyor ve Rusya orada güçlü bir aktör değil artık, Batı zâten hiçbir zaman gerektiği kadar proaktif bir rol oynamadı. Batı’nın politikasına baktığınızda; Soğuk Savaş’tan sonra, 90’lardan îtibâren Bush’un, Clinton’ın politikalarına baktığınızda, hep Azerbaycan’ı böyle stratejik bir müttefik olarak devşirmeye çalıştılar, ama diğer taraftan Amerikan iç siyâseti açısından Ermenistan’la ilişkiler önemliydi. Trump geldi, Trump hiç ilgilenmedi bu bölgeyle. Biden yönetimiyle birlikte –ki Ermeni soykırımını tanımasından da bunu anlıyoruz– Azerbaycan-Ermenistan çatışmasının iç siyâsî boyutu daha önem kazandı Biden açısından. Yani Ermeni diasporasına çok önem verdi ve bu bölgeye dâir politikalarını Ermenistan’a yakın şekillendirmeye başladı; ama diğer taraftan Azerbaycan da önemli Batı açısından, özellikle Ukrayna’dan sonra. Neden? Hem Amerika hem Avrupa Birliği Azerbaycan’ı önemli bir müttefik olarak görüyor. Sâdece güvenlik açısından değil; meselâ burada İran’dan silâhların yukarıya taşınmasını engellemek için Azerbaycan’ı önemli bir aktör olarak görüyor Amerikalılar. Avrupalılar da, Ukrayna’nın ardından, Azerbaycan’dan alınacak enerjiyi, doğalgazı Rus gazına alternatif olarak görüyorlar. Alınan çok ciddî miktarda bir enerji, doğalgaz yok; fakat böyle görüldüğü için Azerbaycan’a önem atfediliyor Batı’da. Şimdi böyle bir konjonktür var Aliyev açısından. Bir taraftan Rusya zayıflıyor, öbür taraftan Batı, Ukrayna nedeniyle Azerbaycan’a daha önem veriyor. Bir de Erdoğan seçimleri kazandı ve Aliyev’le çok daha yakın çalışmak istiyor. Burada Türkiye’yi Türkî cumhuriyetlere bağlayacak bir koridor var. O koridorun açılması Erdoğan açısından önemli. Geçenlerde böyle bir açıklama yaptı. “Nahçıvan’ı Türkî cumhuriyetlere bağlayacak bu koridor” dedi. Buna önem veriyor. Aliyev’in bu adımı atması için konjonktür çok uygundu ve nitekim bunu yaptı. Şimdi Batı’dan eleştiriler yükseliyor, çünkü o Karabağ’daki Ermenilerin arabalara doluşup bölgeden ayrıldıklarını görüyorsunuz. Uzun bir süre ablukaya almıştı Azerbaycan Laçin Koridoru’nu — ki o koridor Dağlık Karabağ’ı Ermenistan’a bağlıyor. Meselâ Menendez Senato’da, Amerikan Dışişleri Bakanlığı yetkililerini bu konuda sorguya çekti. Dedi ki: “Aliyev’i neden uyarmıyorsunuz? Burada etnik temizlik yapıyor.” Çünkü insânî yardımın ulaşacağı başka bir koridor yok. Rusya hiçbir şey yapmıyor o koridorun açık tutulması için. Azerbaycan da bloke etmiş durumda. Dolayısıyla şimdi eleştiriler yükseliyor. Özellikle Amerikan Kongresi’nde, Ermeni diasporası nedeniyle Ermenistan’a daha yakın bir tutum var; ama Biden yönetimi diğer taraftan Azerbaycan’ı ve Aliyev’i de kaybetmek istemiyor. Böyle bir durumda da Aliyev’in bu adımı atması kendisi açısından son derece mantıklı.

Son olarak sizin oraya gidelim. Ömer, sizin okul kapanıyormuş galiba. Çünkü sen bir devlet üniversitesindesin ve devlet kontak kapatıyor ya da kepenk indiriyor, değil mi? Daha önce olmuştu. Biz “Transatlantik” yayınlarında birkaç kere konuştuk bunu, benzer olaylar yaşanmıştı. Cumhuriyetçiler Kongre’de bütçeyi onaylamıyor ve onaylamadığı için de kamu kurumları kapanıyor. Öyle mi olacak? 

Taşpınar: Kısaca öyle. “Cumhuriyetçiler” demekten çok, belki de “Cumhuriyetçilerin içindeki bir radikal kesim” demek lâzım. Freedom Caucus denen bir grup, kendilerine “Özgürlük Savaşçıları” diyorlar, fakat onların asıl özgürlük meselesi devletten özgürlük. Liberteryen bir bakış açıları var. Devletin bir işe yaramadığını düşünen, Trump’a çok yakın Kongre üyeleri bunlar. “Tarım Bakanlığı neden var? Eğitim Bakanlığı neden var? İçişleri Bakanlığı neden var?” diyen Kongre üyeleri bunlar ve bu bakanlıkların bütçelerinin çok azaltılmasını istiyorlar. Amerika’da ciddî bir bütçe açığı var ve bütçe görüşmeleri her zaman –Türkiye’de de bir zamanlar öyleydi– Kongre’de gerçekten kutuplaşmaya neden oluyor. Demokratlar Biden yönetimi altında kesenin ağzını açtılar ve büyük altyapı yatırımları nedeniyle son dönemde gerçekten bütçe açığı büyüdü. Bütçenin her yıl artması devlet borcuna neden oluyor, yıllık borcu artırıyor. Kamu borcunun gayrisâfî millî hâsılaya oranı da artmış durumda Amerika’da ve bu borç nasıl dönüyor? Fâizle dönüyor. Enflasyon arttıkça fâizler de artmaya başladı Amerika’da. Dolayısıyla Amerika’nın ödediği fâiz oranı da artıyor. Bu nedenle şu anda ekonomik açıdan baktığımızda, bu Cumhuriyetçilerin, liberteryenlerin –radikal diyelim– elini güçlendiren bir ortam da var bütçe açıkları nedeniyle. Mesele şu: Kongre’deki Cumhuriyetçilerin başı Kevin McCarthy, yeterince grubuna hâkim değil. Normalde Kongre’de çok küçük de olsa bir Cumhuriyetçi hâkimiyeti var ve Cumhuriyetçiler bir araya gelseler bütçeyi geçirebilecekler. Demokratlar da zâten bütçenin geçmesi için hazır. Onlar diyorlar ki Cumhuriyetçilere: “Gelin berâber geçirelim. Normalde çok rahat bunu geçirebiliriz”. Fakat Kevin McCarthy, Demokratlarla işbirliği yapıyor gözükmemek için, bütünüyle bunu kendi Cumhuriyetçi platformunda geçirmek istiyor ve böyle bir durumda paralize oldu her şey. Normalde McCarthy, Cumhuriyetçilerin Kongre’deki başkanı olarak, Biden’la bu konuda el sıkışmıştı, Mayıs ayında bir mutâbakat sağlanmıştı bütçeyle ilgili; fakat kendi grubunu iknâ edemedi, kendi grubundaki bâzı isimleri iknâ edemedi ve şu son dört-beş gün içinde tekrar bütçe tartışmalarını başlattılar ve hem Pentagon’un bütçesine bakıyorlar –ki Pentagon’un bütçesinden hiçbir şey azaltmak istemiyorlar–, tek azaltmak istedikleri şey Ukrayna’ya yardım. Ukrayna’ya yardımı azaltmak istiyor Cumhuriyetçi Parti’nin içindeki daha genişçe bir kesim, ama ona rağmen Pentagon bütçesi geçecek. Amerika’da bütçenin en büyük kısmı aslında sosyal yardım ve sağlık hizmetlerine gidiyor; özellikle fakirlere ve yaşlılara bir şekilde bu sağlık hizmetlerinin sağlanmasıyla ilgili, sübvanse edilmesiyle ilgili devlet yardımını ön plana koyan “sosyal sigorta sistemi” diyelim buna. Oraya çok para gidiyor ve o paranın da azalmasını istemiyorlar; çünkü Amerika’da oy verenlerin çok büyük bir kısmı yaşlılar. Dolayısıyla o pastaya da dokunmak istemiyorlar. Bütçede oynayabildikleri tek yer, bahsettiğim devlet kurumları. Bunların başında Tarım Bakanlığı geliyor, Eğitim Bakanlığı geliyor. Parklara bakan, çevreyi koruma üzerine çalışan bir bakanlık var –Environmental Protection Agency dedikleri–, onun bütçesini azaltmak istiyorlar ve federal hükûmeti bir şekilde kıyısından köşesinden küçülterek istedikleri yere getirmek istiyorlar; fakat rakamlar gerçekçi değil. O nedenle Senato’nun son dönemde devreye girmesi gerekiyor. Önümüzdeki iki-üç gün içinde Senato’nun kendi teklifine geçilecek ve bunu alt meclise, Temsilciler Meclisi’ne yollayacak, fakat Temsilciler Meclisi’nde McCarthy buna “evet” derse, kendi başkanlığı Cumhuriyetçi taban tarafından sorgulanır. Zâten onun “speaker” seçilmesi, yani Kongre’deki temsilci seçilmesi bile sorunlu olmuştu. Kendi grubuna hiç hâkim değil. Cumhuriyetçi Parti bölünmüş durumda, çok ciddî bir kısmı Trump’a yakın. McCarthy’nin de Trump’la ilişkileri sorunlu. O nedenle bir kaos yaşanıyor şu anda Temsilciler Meclisi’nde ve bu kaos Amerika’da kısa süreli de olsa federal hükûmetin hizmet verememesine neden olacak. Benim tahminim, bu iki-üç hafta sürebilir ve Amerika’daki tepki, piyasalardan tepki yoğunlaşırsa –ki bâzı kredilendirme kuruluşları Amerika’nın devlet borcunun artıyor olması ve Kongre’deki bu tıkanma nedeniyle Amerika’nın kredi notunu düşürmüşlerdi. Dolayısıyla normalde kredi notu çok yüksek olan bir Amerika, bu tür sorunlar nedeniyle zâten kredi değerlendirme kurumlarının gözünde bir mesele yaşıyor ve bu nedenle de Amerika’nın inandırıcılığı, doların gücü, Amerika’nın şu anda dünyadaki imajını zedeleyebilecek bir gelişme. Süper güç, bu kadar şey yapıyor, ama devletinin bütçesini geçiremiyor ve federal hükûmet bir bakıma kapanmak zorunda kalıyor. “Federal hükûmet kapanıyor” derken, belirli kesimler devam edecek. Meselâ üniformalı askerler, savaşanlar, üst kademe, en önemli kademeler çalışmaya devam edecekler; ama orta kademe ve bizim gibi akademisyenler bir tâtil yapacakmış gibi gözüküyor şu aşamada. 

Çakır: Evet Ömer, sana iyi tâtiller. Gönül, şunu sormak istiyorum: Böyle bir olay daha önce de yaşandı; şimdi muhâlefet, iktidârı köşeye sıkıştırmak için bütçeye onay vermiyor ve sonuçta bundan doğrudan vatandaş mağdur oluyor. Şimdi burada vatandaş, bunun sorumlusu olarak devleti mi görüyor? Yoksa bütçeyi geçirmeyenleri mi? Çünkü bu riskli bir şey sonuçta ve vatandaşın oy tercihini etkileyebilecek bir olay — kısa da sürse uzun da sürse. Cumhuriyetçilerin bu yaptığı şeyin kendileri aleyhine dönme ihtimâli yok mu? 

Tol: Var, ama meselâ 2018’de olmuştu bu. Federal hükûmet 35 gün kapanmıştı. O dönem Trump, bütçeye 5,7 milyar dolarlık bir ek bütçe istemişti. Çünkü Meksika sınırındaki duvarı örmek için bütçe talep etmişti. Olmayınca, 35 gün federal hükûmetin kapatılması söz konusu oldu ve o dönem gerçekten çok tartışma oldu, “Hangi parti bunun bedelini ödüyor?” diye. Fakat siyâsetbilimcilerin yaptığı seçim analizlerine göre, bu tür kapanmalar aslında hemen ertesi gün seçim varsa etkisi olabilir; fakat öyle bir durum olmadığı takdirde, seçmen sandığa gittiğinde bunu unutuyor. Şimdi de meselâ Cumhuriyetçiler eleştiriliyor; çünkü deniyor ki: “Zâten Amerikan ekonomisinin üstünde ciddî bir yük var. Bir de eğer bu tür bir kapanma olursa, bu, ekonomide çok daha ciddî sorunlara yol açacak ve Cumhuriyetçilerin zemin kaybetmesiyle sonuçlanacak bu” deniyor; fakat dediğim gibi çalışmalar bunu net olarak göstermiyor. Bir de tabiî, Ömer, “Pentagon bütçesi onaylandı” dedi ama, bütçenin ötesinde bunun başka sonuçları da olabilir. Çünkü bütçe üzerinde anlaşamayınca ne oluyor? Kamu kuruluşları ödeneksiz kalıyor, federal hizmetler geçici bir süreliğine durmuş oluyor ve 100 binlerce kamu çalışanı ya ücret almadan çalışmak zorunda kalıyor ya da zorunlu izne çıkmak zorunda kalıyor. Meselâ Ömer’in okulu Pentagon’un bir parçası, orada “essential worker” denen bir grup var. Onlar bu kapanma döneminde de gelmek zorunda olan insanlar. Bir de “non essential worker”, çok önemli olmayan, devletin işleyişi açısından çok hayatî olmayan…

Taşpınar: Yani bana “önemsiz” mi demeye çalışıyorsun?

Tol: Benim için önemlisin, ama Amerikan Devleti için çok değilsin. 

Taşpınar: Âile krizi yarattın Ruşen yani.

Tol: Meselâ Ukrayna’ya yardım konusunda bir sürü federal çalışanın çalışmadığı bir ortamda bu tür kararların alınması ve siyâsetin hayâta geçirilmesi zorlaşacak. Hattâ dün bir tartışma vardı; Biden Pasifik ülkeleriyle Çin’e karşı bir ittifak yapma inisiyatifi içerisinde. Meselâ bunun bile, bu federal kapanmadan zarar göreceğinden bahsediliyor. Aynı şekilde Pentagon yetkilileri de şunu söylüyor: “Evet, Ukrayna’ya verilmek üzere askerî yardım bütçemiz var; fakat pek çok kamu çalışanının çalışmayacak olması –özellikle haftalarca sürerse bu–, hem Ukrayna’ya verdiğimiz askerî eğitimi etkileyecek, hem de yardımın gitmesi gecikecek.” O nedenle bu tür bir kapanmanın dış politika açısından ve ekonomi açısından ciddî sorunlar yaratacağı açık; fakat bunun Cumhuriyetçiler açısından direkt olarak oy kaybına sebep olacağını söylemek kolay değil.

Evet, arkadaşlar çok sağ olun. Ömer Taşpınar ve Gönül Tol’a çok teşekkürler. İzleyicilerimize de teşekkürler. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.