Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) İstanbul İl Başkanlığı, Atatürk Havalimanı’nda 28 Ekim Cumartesi günü “Büyük Filistin Mitingi” düzenleyecek. Mitinge AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan katılacak. Ruşen Çakır, Büyük Filistin Mitingi’ni değerlendirdi.
Yayına hazırlayan: Edanur Tanış
Merhaba, iyi günler, iyi haftalar. Hamas’ın 7 Ekim saldırısından bu yana bayağı bir zaman geçti ve hep birlikte tüm dünya –tabiî ki en çok Filistinliler, Gazze’de yaşayanlar– İsrail’in o îlân edilen kara harekâtını bekliyor. Çok kötü senaryolar yazılıyor; özellikle sivillere yönelik, sivillerin mağdur olacağı senaryolar şimdiden insanları yeterince korkutuyor. Zâten hastâneye yönelik katliam da, olabileceklerin kötü bir işâreti olarak kayıtlara geçmişti.
Şimdi baktığımız zaman dünyada ve Türkiye’de bu konuda bir hareketlilik var, ama geçmişle kıyaslandığı zaman bu hareketliliklerin çok zayıf olduğunu söylemek mümkün. Batı’da bâzı yerlerde etkili –örneğin İngiltere’nin başkenti Londra’da–, ama büyük çoğunlukta Filistin’le dayanışma gösterileri cılız kaldı. İslâm dünyasında da İsrail’in Filistinlilere yönelik, Gazze’ye yönelik önceki saldırıların, sivil ölümlerine yol açan saldırıların ardından yapılan gösterilere kıyasla çok zayıf kaldığını söylemek mümkün. Bu arada tabiî ki –bu ayrı bir husus ama– pek şiddet eylemleri de olmadı diyebiliriz. Belçika’da yaşanan, iki İsveçli milli maç seyircisinin ölümüne yol açan olay da anlaşıldığı kadarıyla bir İslâmcının bireysel bir eylemiymiş. Her ne kadar El Kaide ve IŞİD gibi yapılardan yeni terör saldırıları beklense de, şu âna kadar geçmişe kıyasla daha sâkin, daha az dikkat çekici bir süreç yaşıyoruz. Halbuki bu olay, öncekilerle kıyaslanmayacak ölçüde büyük bir olay ve çok büyük sonuçlara da yol açabilir.
Türkiye’ye baktığımız zaman, açıkçası çok şaşırtıcı şeyler yaşandı şu âna kadar. Örneğin Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu konuda önceki yaptıklarına kıyasla çok tereddütlü ve dikkatli bir tutum izledi. İlk gün AKP kongresi vardı ve Hamas saldırıları ona denk geldi. Erdoğan, her iki tarafı da îtidâle çağırdı, yani taraflardan birini ayırmadı. Daha sonra İsrail’in Gazze’ye yönelik hava saldırıları başlayınca ve sivil kayıp haberleri gelince, Erdoğan dilini daha çok İsrail aleyhtarı bir çizgiye çekti, ama bir zamanlar “one minute” olayında ve sonrasında yaptığı gibi İsrail’i doğrudan karşısına alma yoluna gitmedi. Daha dikkatli ve ölçülü davrandı. Bu arada cumartesi günü Mısır’da yapılan, Sisi’nin düzenlediği Gazze Zirvesi’ne Mısır basını Erdoğan’ın katılacağını duyurdu; ama sonra, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın gittiğini gördük. Erdoğan buraya da gitmedi. Sivil gösteri anlamında baktığımız zaman da, Ankara’da İsrail Büyükelçiliği ve İstanbul’da İsrail Başkonsolosluğu önünde birtakım gösteriler oldu. Bunları büyük ölçüde İslâmcı gruplar yaptı; ama sol örgütler ve şahısların katıldığı gösteriler de oldu. Hattâ bir tânesinde, önce sol gruplar gösteri yaptı, İstanbul Başkonsolosluğu’nun önünde, ardından İslâmcılar yaptı. İslâmcılar ve solcular karşı karşıya geldiler. Birbirlerine yönelik doğrudan olmasa bile îmâlı birtakım sloganlar attılar ya da İslâmcılar tekbir getirdi. Halbuki biliyoruz: Zamânında tezkere sürecinde, sol ve İslâmî gruplar birlikte hareket edebilmişti, bu sefer böyle bir olay olmadı. Solcular Türkiye’de ısrarla Hamas’ı değil Filistin’i savunmanın altını çizdiler; ama İslâmcıların Filistin’i Hamas’la eşitlediğini gördük, bir Hamas savunusu üzerinden gitti. Yine de İslâmcıların eylemlerinin, protestolarının çok zayıf kaldığını kabul etmek gerek. Bunun en büyük nedeni de Erdoğan’dan bir işâret gelmemesiydi. Daha önceki yapılan protestolarda genellikle iktidar partisinden ve liderinden işâret geliyordu, bunda gelmedi. Dolayısıyla gitmeye niyetli olan birçok kişi, anladığım kadarıyla ne olur ne olmaz diye gitmedi.
Bu arada bir not almak istiyorum: Şimdi, Türkiye’de İslâmî hareketin, özellikle radikal İslâmcı diye adlandırabileceğimiz grupların önemli bir bölümünün esas beslendiği kaynak İran Devrimi oldu. İran Devrimi’nin etkisiyle Türkiye’de özellikle gençlik kesiminde değişik gruplaşmalar ortaya çıktı. Kimisi İran’a tam angaje olan, kimisi kısmen angaje olan yapılar ortaya çıktı. Meselâ bunlardan birisi Kürtlerde örgütlü olan Hizbullah’tır. Ama onun dışında da, özellikle İstanbul merkezli çok sayıda gençlik grubu çevresinin oluştuğunu biliyoruz. Bunlar, İran’a yönelik ilgilerini zamanla biraz azalttılar. Fakat ne zaman ki Arap Baharı başlayıp Suriye’de de Esad rejimi devrilmeye yüz tuttuysa, işte o sırada İran, biliyorsunuz Esad rejiminin kurtarıcısı olarak Rusya’yla berâber devreye girdi. Hem Devrim Muhafızları’nı yolladı, hem de Afganistan, Lübnan gibi –hattâ belki kendi ülkesinden de– gönüllü birtakım Şiî savaşçıları buraya yolladı ve buradaki Sünnî İslâmcı kalkışmayı engelledi. Bitti artık o iş, kapandı, büyük ölçüde kapandı. Eskiden İran yanlısı olan grupların büyük bir kısmının daha sonra İran düşmanı olduğunu gördük. Zâten sâdece Suriye’de değil Irak’ta da öne çıkan IŞİD’in sırf Şiî ya da Alevî oldukları için insanları öldürdüğüne de tanık olduk ve ilk defa İslâmî hareket içerisinde mezhep farklılığı IŞİD’in Irak ve Suriye’de yaptığı saldırılar ve terör eylemleriyle birlikte iyice netleşti ve bir kopuş yaşandı. Düne kadar İran’ı savunan çok sayıda radikal çevre ve isim, birdenbire İran düşmanı oldu. Şimdi aynı isimler –büyük bir kısmı diyelim– Hamas’ı destekliyorlar, ama biliyoruz ki Hamas’ı destekleyen en önemli güç İran –doğrudan ya da dolaylı, ama biliyoruz–; dinî lider Hamaney alenen 7 Ekim saldırılarına sâhip çıktı, bunu gerçekleştirenleri takdir etti. İran düşmanı olan kişiler şimdi esas olarak gücünü İran’dan alan Hamas’a sâhip çıkar oldular. Bu da işin –nasıl tanımlanır? Sıfat nedir bilmiyorum ama– ilginç ve biraz da şaşırtıcı yönü. Kafalar iyice karışmış durumda. Şimdi AK Parti İstanbul İl Teşkîlâtı cumartesi günü Atatürk Havalimanı’nda –daha doğrusu onun eski yerinde– büyük bir miting hazırlığı içerisinde olduğunu îlân etti. Büyük Filistin Mitingi cumartesi günü orada yapılacak. Kimler katılacak? Cumhurbaşkanı Erdoğan katılacak ve Cumhur İttifâkı’nın diğer tüm partilerinin liderleri, yani MHP’nin, BBP’nin, HÜDAPAR’ın ve Yeniden Refah Partisi’nin liderlerinin katılacağı şimdiden açıklandı. Bu hâliyle bakıldığı zaman, bu hâliyle bile çok büyük bir miting olma ihtimâli gerçekten yüksek. Daha önce İstanbul’da yine HÜDAPAR ve Gelecek Partisi’nin düzenlediği bir Filistin mitingi olmuştu. Oraya katılım çok olağanüstü olmamıştı; ama Erdoğan’ın da katılacağı bu mitingde AKP’nin ve devletin imkânları ve diğer partilerin imkânları zorlanacaktır. Herhalde çok büyük bir katılım olacağa benziyor. Seçimden önce aynı yerde Erdoğan bir miting yapmıştı. Bizim de canlı izlediğimiz mitinge AKP’lilere göre bir milyonun üzerinde, ama dışarıdan bakanlara göre 100 binlerce kişi katılmıştı. Eğer benzer bir rakam tutturulursa –ki hiç şaşırtıcı olmayacak–, tutturulursa bu herhalde şu âna kadar dünyada yapılan en büyük Filistin mitingi, Filistin gösterisi olarak kayıtlara geçecek. An îtibâriyle öyle. Tabiî bu arada, kara harekâtı olur mu, olursa etkileri ne olur? Bütün bunlar da çok önemli olacak. Varsayalım ki bu miting hastâne katliamının hemen ertesinde yapılmış olsaydı, herhalde çok büyük bir katılım olurdu. Önümüzdeki cumartesiye kadar nelerin yaşanacağına bakarak mitinge katılımı belli ölçülerde tartabiliriz. Ama her halükârda şu andan bakıldığında gerçekten büyük bir miting olacağı anlaşılıyor ve burada tabiî ki mitingin AKP tarafından düzenleniyor olması, Erdoğan’ın katılıyor olması, Cumhur İttifâkı’nın partilerinin katılıyor olması, bunu aynı zamanda bir devlet mitingi yapıyor. Tabiî burada ilginç başka bir husus var: Sâdece Cumhur İttifâkı’nın partileri mi katılacak bu mitinge? An îtibâriyle öyle gözüküyor; ama daha yeni HÜDAPAR ile miting yapmış olan Gelecek ve Saadet partileri pekâlâ bu mitinge katılabilirler, çünkü Filistin konusunda onlar daha ilk andan îtibâren, Erdoğan ürkek davranırken en aktif çıkışları özellikle Ahmet Davutoğlu yaptı. Dolayısıyla buraya katılmak isteyeceklerdir; ama buna nasıl bir formül bulunur kestiremiyorum. Cumartesi sabahına kadar bu olayları konuşacağa benziyoruz. Yani Saadet Partisi’nin, Gelecek Partisi’nin, belki Deva Partisi’nin ve İYİ Parti’nin de bu mitinge katılma ihtimâli olduğunu düşünüyorum. Bu tabiî ki “Filistin meselesi partiler üstü bir meseledir, kutuplaşma ötesi bir olaydır, burada iktidar muhâlefet yoktur” diyerek kolaylaştırılabilecek bir tutum olabilir ve iktidar partileri de pekâla eğer muhâlefetten katılmak isteyenler olursa onlara gelmeyin diyebilirler. Bu olur ve denir ki: “İşte gördünüz, Türkiye’de Filistin söz konusu olduğu zaman iktidar muhâlefet fark etmiyor. Hep birlikte burada buluşuluyor”. Eğer muhâlefetten böyle katılımlar olursa, özellikle de İYİ Parti de katılırsa –ki bence bunu hiç yabana atmamak lâzım– her ne kadar Meral Akşener, ilk olayların ardından yaptığı grup toplantısında ve sonrasında da Hamas’ın saldırılarını da bir terör eylemi olarak tanımlamışsa orada bir fark var, diğerlerine göre açıkça bunu bir terör eylemi olarak tanımladı; ama tabiî ki hastâne katliamının ardından İsrail’e yönelik dilini çok daha sertleştirdi; yine de İYİ Parti’nin buraya katılması pekâlâ mümkün olabilir. İşte o zaman CHP ne yapacak? Onların hepsini önümüzdeki günlerde konuşacağız; ama her halükârda tekrar söylüyorum: Cumhur İttifâkı partilerinin ve liderlerinin –AKP ve Erdoğan başta olmak üzere– katılacak olması, bu mitingi zâten başlı başına büyük bir miting kılmaya yetiyor. Diğerlerinin de katılmasıyla berâber bu çok daha büyük katılımlı bir miting, 100 binlerce kişinin katılacağı bir mitinge dönüşebilir. Peki bu nasıl bir sonuca yol açar? İşte burası bence biraz karışık. Şöyle karışık: Erdoğan, bugüne kadar bu konuda çok temkinli davranmaya çalıştı ve büyük ölçüde de bunu başardı. Çünkü bir kere, her şeyden önce İsrail’le bir normalleşme sürecine girmişti Türkiye. İsrail Cumhurbaşkanı Türkiye’ye geldi, Meclis’te konuştu. Başbakanı gelecekti, hasta olduğu için gelemedi. Erdoğan İsrail ve Filistin’e gidebileceğini söyledi. Özellikle Washington’da büyükelçilik üzerinden Yahudi lobi gruplarıyla çok yoğun pozitif ilişkiler geliştirildi. Enerji alanı başta olmak üzere birçok alanda işbirliklerinin söz konusu olacağı söylendi ve iki ülke arasındaki ticârî ilişkiler her geçen gün artıyor. Onun dışında Türkiye –Erdoğan yönetimi diyelim– İsrail ile belli bir yumuşama içerisine giren Körfez ülkeleriyle ilişkilerini alabildiğine artırmış durumda. Yani İsrail ile zıtlaşma politikası Erdoğan’ın Arap dünyasıyla, özellikle Körfez ülkeleriyle –ama bu arada Mısır’la da– ilişkilerini zor durumda bırakabilirdi. Daha önceki radikal tutumlarını, Hamas yanlısı gibi görülebilecek tutumları takınması durumunda Erdoğan, son dönemde yapmaya çalıştığı normalleşmeleri –ve bunun tabiî ki Türkiye’deki ekonomik krizle de doğrudan alâkası var; Körfez’den gelecek sıcak parayla da doğrudan alâkası var– zor durumda bırakabilirdi. Olay sâdece bundan ibâret değil, bir diğer yönü de tabiî ABD başta olmak üzere Batı’yla ilişkiler. Hamas saldırılarının ardından Batı çok açık bir şekilde İsrail’in yanında yer aldı ve bir tür kayıtsız şartsız destek verdi. Erdoğan bundan rahatsız, bunu dile getiriyor. Özellikle Amerikan savaş gemilerinin bölgeye yollanması konusunu özellikle vurguluyor. Ama onlarla bir kopuşa, karşılıklı meydan okuyuşa girmek istemediği de açık. Uluslararası kamuoyunu belirleyen güçlerin büyük ölçüde İsrail yanlısı olduğu böyle bir ortamda, Filistinlilerin tamâmının bile Hamas’a destek vermediği, Arap dünyasının –en son cumartesi günü Kahire’de yapılan zirvede de gördük– çok da aktif bir şekilde İsrail’e meydan okumadığı bir ortamda, Türkiye’de eğer 100 binlerce kişi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın öncülüğünde bir araya gelirse ve bu bir araya gelişten Hamas yanlısı bir imaj çıkarsa –ki çıkma ihtimâlini hiç yabana atmamak lâzım– o zaman durum biraz değişebilir. Şu hâliyle baktığımızda, yayına girmeden önce konuya hâkim olan arkadaşlarla konuştum, meselâ İran’da bile böyle büyük bir miting şu âna kadar düzenlenmedi. Bundan sonra düzenlenir mi bilmiyorum. Bir de tabiî İran’da devletin çağıracağı bir mitinge bu kadar insan gider mi o da ayrı bir tartışma konusu. Ama Türkiye’de iktidârın hâlâ böyle bir gücü var –en son seçimde de gördük– ve Atatürk Havalimanı’na 100 binlerce kişiyi toplayabilir. Türkiye bu anlamda Filistin meselesinde, bu son olaydan sonra, 7 Ekim sonrası yaşananlarda birdenbire dünyanın en öne çıkan ülkesi olabilir. Olsun, ama burada sâdece sivil toplumun kendi imkânlarıyla düzenlediği bir mitingden bahsedemeyeceğimiz için, doğrudan ülkeyi tek başına yöneten Erdoğan’ın ve onun devlet imkânlarının tam anlamıyla buraya seferber edileceği de aşikâr olduğu için, işin rengi bir anlamda değişebilir ve yepyeni bir tartışma başlayabilir. Bugünden bakıldığında, cumartesi günü yapılacak olan bu büyük Filistin mitinginin birçok açıdan çok anlamlı olduğunu söylemek mümkün. Hem iç politika anlamında, hem Türkiye’nin Ortadoğu’daki rolü anlamında, hem Filistin sorunu anlamında, hem Türkiye’nin Batı’yla ilişkileri anlamında birtakım gelişmelere yol açabilecek bir mitingden bahsediyoruz. Bu olayı sâdece insanların tamâmen kendi kişisel öfkelerini dile getirdikleri, Filistin halkıyla dayanışmalarını dile getirdikleri bir buluşma olarak görmek fazla naiflik olur. Çok siyâsî bir olay yaşayacağız ve büyük bir aksilik olmazsa ben de orada bu olayı izlemeye niyetliyim. Gerçekten ilginç, önemli ve tabiî ki –tekrar söylüyorum– o âna kadar Gazze’de yaşanacakların da çok önemli olduğu bir mitingle karşı karşıyayız. Bakalım ne olacak? Bugün biraz sonra Hamit Bozarslan’la bütün bu meseleleri konuşacağımız bir yayınımız olacak. Hamit Bozarslan, Paris’te Sosyal Bilimler Yüksek Okulu’nda profesör. Özellikle “Ortadoğu’da şiddet” konularına çok hâkim olan bir isim, onu da izlemenizi şiddetle öneririm. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.