Hamas kaybediyor, çünkü…

Hamas’ın 7 Ekim saldırılarıyla başlayan ve İsrail’in verdiği yanıt ile devam eden savaşta 18. gündeyiz. Siviller hayatını kaybetmeye devam ediyor. Savaşın başladığı günden bu yana pek çok uzman, Hamas’ın kaybettiğini düşünüyor. Ruşen Çakır da bu isimlerden.

Çakır’a göre savaşta ne Hamas ne de İsrail kazandı. İşte nedeni.

Yayına hazırlayan: Cenk Narin

Merhaba, iyi günler. 7 Ekim’de Hamas’ın saldırılarıyla berâber dünyanın gündemi değişti. Dünya Filistin’e odaklandı, Gazze’ye odaklandı ve Gazze’ye yönelik İsrail bombalamaları sürüyor, hava saldırıları sürüyor ve kara harekâtının başlaması bekleniyor. Kimilerine göre İsrail yapmayabilir ya da kısmî bir harekât yapabilir; ama her halükârda faturayı sivillerin ödeyeceği yeni bir süreç karşımızda. Böyle bir ortamda, uluslararası câmiaya baktığımız zaman, Batı’da çok net bir şekilde İsrail’in güçlü olduğunu görüyoruz. Batı devletlerinin hemen hemen hepsi açık bir şekilde İsrail’den yana, kayıtsız şartsız destekliyorlar, açık çek veriyorlar. Sırayla Batı ülkelerinin liderleri İsrail’e gidiyor, İsraillilerle konuşuyor, onlara dayanışma duygularını iletiyorlar. Artık trafik çok yoğun. Fransa, Avrupa Birliği, Yunanistan, İngiltere vs.. Zâten Biden da gitmişti. Böyle bir durum var. Batı’da bir başka ilginç durum da İsrail’e yönelik eleştiri yapanlar –özellikle ABD’de– bâzı şeyleri göze almak zorundalar, işlerini kaybedebilirler, dışlanabilirler. Böyle birçok olay medyaya yansıyor, bir tür konuşma yasağı ya da tavır alma yasağı var. Tabiî bu böyle, tek merkezden yapılmış bir şey değil; ama genel olarak Batı’da bir “İsrail eleştirmeme günleri” yaşıyoruz. Bizim taraflara gelince ise biraz daha karışık bir durum var. Aslında İslâm dünyası şu âna kadar bu konuda çok aktif bir şekilde kendini göstermedi. Birtakım protesto gösterileri, Filistin’le dayanışma eylemleri olsa da çok büyük bir hareketlilik yok. Esas olarak Batı’da daha çok şey yaşanıyor. Meselâ Türkiye bu konuda çok daha önce değişik seferlerde pozisyon almış bir ülke olmasına rağmen bayağı tutuk gitti. Ankara’daki büyükelçiliğin ve İstanbul’daki başkonsolosluğun önünde birtakım protestolar oldu. Saadet Partisi, Gelecek Partisi ve HÜDA PAR’ın ortak mitingi oldu İstanbul’da. Diyarbakır ve Batman’da HÜDA PAR’ın düzenlediği birtakım etkinlikler oldu, protestolar oldu; ama henüz tam bir kıvamda değil.

Bu cumartesi günü Atatürk Havalimanı’nın eski arsasında yapılacak olan, AKP İstanbul İl Başkanlığı’nın düzenleyeceği ve Cumhur İttifâkı’nın partilerinin katılacağı –belki diğer partilerden de katılım olur, dün bunu konuştuk– o mitingde biraz daha işin rengi ortaya çıkacak; ama Türkiye’de genel eğilim, İsrail’i eleştirmek yolunda.

İsrail eleştirisinin dışında Hamas eleştirisi yapmak biraz zor. Örneğin dün akşam bir televizyon programında Uluslararası İlişkiler Profesörü Hüseyin Bağcı’nın başına gelenleri duydum; hattâ kendisine şaka yollu sataştım. Tek uluslararası ilişkilerci o; ama hepsi birleşip Hüseyin Bağcı’yı Hamas üzerine söyledikleri nedeniyle canlı yayında linç etmeye kalkmışlar. Buna benzer örnekler başka yerlerde de yaşanıyor. Dolayısıyla ben bu yayının başlığına, “Hamas kaybediyor, çünkü…” dediğim andan îtibâren başıma bir şeyler gelebilir. Bunun farkındayım, ama tepki gelecek olsa bile, çok önemli değil; insanlar inandıklarını, düşündüklerini söyleyebilmeli. “Neden kaybediyor?” olduğuna gelmeden önce size iki örnek izletmek istiyorum. Öncelikle geçen hafta Gönül Tol ve Ömer Taşpınar’la yaptığımız “Transatlantik”te Ömer’in çok net bir şekilde “Hamas’ın kazandığı” tespitleri dikkat çekti, bayağı ilgi gördü. Önce onu bir izleyelim, sonra devam edelim.

Ömer Taşpınar’ın konuşması: “Şu konuma geldiğimizde, ‘Hamas artık savaşı kazanıyor’ diyebiliriz. ‘Hamas savaşı kazanıyor’ demek belki insanlara garip gelebilir; ama Hamas istediği her şeyi şu anda yavaş yavaş elde ediyor durumda. Bir kere, unutulan Filistin meselesi dünyanın tekrar gündeminde. Arap dünyasında, bütün dünyada bu konuşuluyor. İkincisi, İsrail’i provoke etmek istedi ve mağdûriyet yarışında öne çıkmak istedi — ki bunu başarıyla şu anda elde ediyor. İsrail’i provoke etti, kitlesel bir intikam içinde İsrail. Daha da büyüyecek bir kitlesel intikama doğru gidiyor. Bu mağdûriyet yarışında bir şekilde İsrail öndeyken, bütün dünya İsrail’e sempati gösterirken, şu anda dünya Filistinlilerin mağdûriyetini konuşuyor. Bu dalga dalga büyüyecek. Yakında su kalmayacak, içecek su kalmayacak Gazze’de. Açlık başlayacak Gazze’de. Bu kitlesel mağdûriyet, dünya gündemine Filistinlilerin ‘gerçek mağdur’ olarak tekrar yerleşmesini sağlayacak. İstediği kadar Amerika burada İsrail’i konuşsun. Dünya gündeminde bu değişiyor. Hamas’ın üçüncü hedefi, Arap dünyasında İsrail’le barış yapmış ülkeleri pişman etmekti ve bunu çok başarılı bir şekilde gerçekleştiriyor. Ürdün bile, Mısır bile –yakında Birleşik Arap Emirlikleri de buna katılabilir– İsrail’le kurdukları ilişkileri kamuoyunun gözünde devam ettiremeyecek yere gelecekler. Bırak İsrail’le, Amerika’yla kamuoyunun gözü önünde görüşemeyecek duruma gelecekler. Çünkü Biden, Ürdün’de Ürdün Kralı’yla, Mısır Başkanı’yla ve Mahmud Abbas’la görüşecekti. Hepsi de reddetti. Bırak İsrail’le diyaloğu, Amerika’yla diyaloğun reddedildiği bir yere getirdi Hamas’ın bu saldırısı. Bu, Hamas açısından müthiş bir stratejik başarı ve tabiî ki dördüncü hedefi de Fetih’i –yani karşısındaki daha seküler Filistin yapısını– bütünüyle anlamsız hâle getirmekti. Mahmud Abbas’a karşı bugün Batı Şeria’da kitlesel gösteriler başladı. Mahmud Abbas’ın ve Fetih’in hiçbir söyleyecek lâfı kalmadığı bir yere geliyoruz. Baktığımızda, İsrail istediği kadar karşı tarafa zarar verdiğini düşünsün. Bu savaşı Hamas kazanıyor.”

Çakır: Evet, Ömer’in söylediklerinde çok doğru tespitler var; ancak Hamas’ın kazandığı tespitine katılmıyorum. Birazdan neden katılmadığımı açıklayacağım. Söyledikleri doğru, özellikle sivil kayıplar meselesi, dünyada dengelerin değiştiği tespiti, zaman içinde hastâne katliamlarıyla biraz daha belirgin hâle geldi; ancak şimdi işler tekrar rutine bindi gibi görünüyor.

Son günlerde yapılan İsrail hava saldırılarının yarattığı sivil mağdûriyetlerin çok fazla Batı dünyasının gündeminde olduğunu sanmıyorum. Tabiî ki kara harekâtı başlar ve orada çok ciddî sivil yıkımlar, felâketler yaşanırsa, tekrar bu Ömer’in söylediklerine dönmek gerekebilir; ama özünde bir îtirâzım var. O îtirâzımı dile getirmeden önce, dün Paris’te Sosyal Bilimler Yüksek Okulu’ndan Prof. Hamit Bozarslan, özellikle “Ortadoğu ve şiddet hareketleri” konusunda uzman, tam tersine Hamas’ın kaybettiğini söylemişti. Benim görüşlerime daha yakın olduğunu yayında da söylemiştim. Şimdi Hamit’i dinleyelim, sonra devam edelim:

Hamit Bozarslan: “Hamas savaşı kaybetti. Çünkü bu savaş sâdece askerî boyutu olan bir savaş değil. Hamas ‘Biz sizi kandırdık’ dediği anda kaybetti; artık güven duyulabilecek, sözüne güvenilecek bir aktör değil. ‘Filistin’de yaprak kıpırdamıyor’ diyordunuz çok haklı olarak. Fakat aynı zamanda Avrupa’da da, Amerika’da da, ‘Artık Hamas yerleşti, Hamas zâten sıradanlaştı; 20 yıl öncesinin Filistin Kurtuluş Örgütü’ne benzemeye başladı’ gibi söylemler yayılıyordu. Hamas’ın îtibârının kabul edilmesi ya da Hamas’a diplomatik bir statü verilmesi anlamında değil, ama sıradanlaşan bir Hamas vardı. Fakat bu hareketle Hamas gerçekten çok büyük bir güven kaybına uğradı ve o güven kaybını telâfî edebilmek çok zor.”

Çakır: Evet, Hamit Bozarslan’ın söylediği husus çok önemli. Bir aşamada Hamas artık kabul edilebilir gibi olacaktı sanki — tıpkı Taliban’ın Afganistan’da olduğu gibi. Ama bu saldırıyla berâber bu şansını kaybettiğini söylüyor ve bu anlamda Ömer’in söylediklerine dönecek olursak, Filistin meselesi dünyanın tekrar gündeminde, tamam, ama Filistin meselesi dünyanın gündemine şöyle girmiyor: “Artık çözelim şu işi, daha fazla acılar yaşanmasın” şeklinde bir gündem işgali değil; tam tersine, bambaşka bir şekilde, Oslo’dan îtibâren dile getirilen o meşhur “iki devletli çözüm” fikrinden uzaklaşılan ve Filistinlilerin taleplerinin artık çok fazla önemsenmediği bir yere doğru –özellikle Batı dünyasında– gidiyoruz. Çünkü Hamas’ın saldırılarında nasıl bir hedefi olabilir? Tamam, İsrail’i provoke etti, İsrail’e çok büyük bir şok yaşattı, çok büyük bir travma yaşattı; ama İsrail devletini yıkamadı, yıkamayacak. Öyle kolay kolay yıkılacak bir devlet değil İsrail devleti. Zamânında Arap dünyası birleşip savaş îlân ettiler, başaramadılar. Bunu Hamas gibi bir örgütün ya da örgütlerin yapma imkânı zâten yok. Burada şöyle bir husus özellikle önemli: Hamas iki devletli çözüm gibi bir yerde durmuyor. Hamas, İsrail devletinin olmayacağı bir çözüm istiyor. Çok radikal bir çözüm. Tabiî ki bu radikal çözümlerde belli yumuşamalar olur, ama bugün îtibârıyla bakıldığı zaman İsrail’i yok sayan bir konumu var. Dolayısıyla bu saldırganlığıyla IŞİD’e benzetenler çok oldu. Çünkü 7 Ekim’de doğrudan sivilleri hedef alan çok sayıda saldırı yaşandı. Onlarca, yüzlerce genç, kadın, yaşı küçük kişileri –askerler de var elbet– hedef alan bir saldırı gerçekleştirdi ve Hamas bu anlamıyla kendisiyle konuşulabilecek bir aktör, bir özne konumunu elinin tersiyle itti. Benim daha çok önemsediğim husus da şu: Burada uluslararası alana baktığımız zaman, uluslararası alanda Hamas’ı destekleyenlerin sayısı çok çok az.

Batı’da yapılan gösteriler genellikle Hamas saldırılarını hızlı bir şekilde geçip İsrail’in cevâbını sorgulayan, haklı bir şekilde eleştiren, orada işin insânî boyutuna dikkat çeken ve mütevâzı bir şekilde ateşkes isteyen gösteriler. Hamas yanlısı pozisyon alan şu âna kadar –birtakım radikal örgütleri saymazsak– İran devleti dışında kimse 7 Ekim saldırılarının iyi olduğunu söylemedi, onun yanında olduğunu söylemedi. Hamas’ı eleştirenlerin de çok fazla öne çıktığını görmüyoruz, bu bir gerçek. Ama öte yandan başka bir olay var. Türkiye dâhil İslâm dünyasında –Filistin meselesine sıcak baksa da bakmasa da hiç önemli değil–, Hamas’a yönelik bayağı bir kopuş var. Hamas’la mesâfe koyma arayışı var, Hamas’la birlikte anılmamak ve bu nedenle de Filistin dâvâsına ilgisini kaybetmek var. Bunun değişik nedenleri var. Her ülkenin kendi yaşadığı siyâsal İslâmî hareket deneyimleri var. Arap dünyasında, Arap Baharı ve bunun fiyaskoyla sonuçlanması var. Meselâ Suriye’de yaşananlar var. “İslâmcılık” adı altında İslâm’ı ele geçirip, domine edip, bunun üzerinden küresel ya da bölgesel terör uygulayan IŞİD, El Kaide gibi yapılar var. Bunların yarattığı çok büyük travmalar var. Örneğin Türkiye’de AKP iktidârından memnun olmayan insanlar var ve AKP’nin Hamas’la zamânında kurmuş olduğu ilişkiden dolayı Hamas’a zâten iyi gözle bakmayanlar var. Sonuçta baktığımız zaman, Hamas, dünyada çok sâhiplenilen bir örgüt değil. Şu hâliyle Türkiye bizi biraz yanıltıyor olabilir; çünkü Türkiye’de egemen perspektif, iktidar nedeniyle Hamas’a çok fazla saldırmama yolunda. Şu âna kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan ölçülü bir dil kullanmaya çalıştı, ilk andan îtibâren ama Hamas saldırılarını diğer Batı ülkelerinin yaptığı gibi çok vurgulu açık, sert bir şekilde eleştirmedi. Eleştirdi ama, “Her iki tarafın da saldırıları” diyerek eleştirdi. Sivillerin hayâtına kastetmenin yanlış olduğunu vurguladı; ama bütün bunları yaparken, Erdoğan’dan biz Hamas’ın aleyhinde bir şey duymadık. Böyle bir şey duymadığımız için de, Türkiye’de bu konuda tavır alan insanların büyük bir kısmı Hamas’a daha yakın bir yerde duruyorlar. Tabiî ki Hamas’ın yaptıklarının doğru olduğunu söyleyenlerin sayısının yüksek olduğu kesinlikle söylenemez. Türkiye’de bile, bunu benimseseler bile, doğru bulsalar bile, “Tabii kî var bunda” diye yaklaşsalar bile, bunu yüksek sesle söyleyemeyen insanların varlığı da aslında Hamas’ın işinin ne kadar zor olduğunu gösteriyor. Şöyle bir mantık yürütülür: “Radikalizm radikalizmi doğurur.” Doğru, Ömer Taşpınar’ın söylediği de doğru. Hamas, İsrail’e bir tuzak kurdu, onu kışkırttı. İsrail radikalleşti ve sivilleri de hedef alan saldırılar yaptı. Sivil kayıplar olunca uluslararası kamuoyundan belli bir tepki geldi, çok yüksek değil bence. Hak edilen tepki verilmedi. Yaşanan sivil kayıplara yönelik uluslararası câmianın, Batı medyasının, Batı devletlerinin verdiği tepki bence çok cılızdı. Bunu özellikle vurgulamak lâzım. İsrail radikalleşti, tepki geldi. En önemlisi de Filistin’de, Gazze’de mağdur olan siviller, onların çocukları, daha önce olduğu gibi radikalleşti. Hamas saldırdı, İsrail’i provoke etti ve İsrail cevap verdi. Hamas bunun –Ömer’in dediği gibi– rantını elde etti ve bundan çıkar sağladı. Peki sonra? Burada bir kazanç yok, Hamas neyi kazandı? 

Tamam, Hamas konuşuluyor; ama Hamas hakkında yapılan konuşmaların hiçbirinde Hamas’a yönelik açık bir sempati yok. Şunu açıkça iddia edebilirim — çünkü o günleri çok iyi hatırlıyorum: 11 Eylül saldırılarının ardından İslâm dünyasında çok sayıda komplo teorisi üretildi. Bunu aslında Amerikalıların, İsraillilerin yaptığı falan söylendi. Öyle ya da böyle 11 Eylül saldırılarından memnûniyet duyanların sayısı bugüne kıyasla çok çok fazlaydı.

“Kim yapmış olursa olsun, Amerika bunu hak etmişti” noktasından bakan çok insan oldu. Bunu Türkiye’de de gördük, dünyanın dört bir yerinde de gördük. Usame Bin Ladin’in mitoslaştırılmasına tanık olduk — İslâm dünyasında, Arap âleminde vs.. Ama 11 Eylül’de El Kaide mi kazandı? Hayır. Büyük bir çıkış yaptı, dünyanın gündemini değiştirdi, etrâfında bir sempati halkası oluşturdu. Belki El Kaide’ye katılanların sayısı arttı; ama bunun üzerine gelen büyük operasyonların ardından bunu kaldıramadı ve zaman içerisinde El Kaide yok oldu.

Tam anlamıyla yok olmadı, hâlâ varlığını sürdürüyor; ama eskisi kadar güçlü değil, eskisi kadar operasyonel bir durumda değil. Fakat ne oldu? Yerine IŞİD geldi, IŞİD daha farklı, El Kaide kadar küresel eylem yapmayan, daha bölgesel alanlara yönelen, daha acımasız, daha vahşî ve özellikle gündeme soktuğu mesele mezhep savaşlarıyla Sünnî olmayanlara yönelik saldırılarıyla da dikkat çekti. O da çok ciddî operasyonlar yedi ve eski gücünü kaybetti. Hiçbir şey kazanamadı sonuçta. Bir dönem Suriye’de ve Irak’ta devletler kurdu, ama kısa bir süre sonra o devletler yıkıldı. Yerine belki bambaşka, daha radikal bir şey çıkacak. Burada gördüğümüz El Kaide ve IŞİD örnekleri bize şunu gösteriyor: Radikalizm, bu tür çıkışlar, bu tür şiddet eylemleri ilk başta bâzı kesimlerde bir heyecan yaratabilse bile –kendilerini dışlanmış, aşağılanmış, baskıya uğramış kişiler olarak gören kesimlerde–, diyelim ki İslâm dünyasının gençlerinde bir heyecan yaratsa bile, bu sürdürülebilir bir heyecan olamıyor. El Kaide sürdürülebilir bir hareket değildi, IŞİD sürdürülebilir bir hareket değildi. Hamas da artık sürdürülebilir bir hareket olmaktan çıktı. İlk başta herhangi bir şiddet eğilimine yönelmeyen bir Hamas vardı. Daha sonra İsrail güvenlik güçlerine yönelik bıçaklı saldırılarla çıktı; ama hedef güvenlik güçleriydi. Daha sonra sivillere yönelik küçük çaplı saldırılar düzenledi; ama 7 Ekim’deki olay aslında Hamas’ın son meydan okuyuşu gibi gözüküyor. Yanılıyor olabilirim. Bunun ötesinde ne yapabilir? Burada çok büyük darbe yiyeceği muhakkak. Zamanında El Kaide’nin ya da IŞİD’in yediği gibi büyük bir darbe yiyeceği muhakkak. Bu darbelere rağmen Hamas’ın kitle tabanı yok olmaz. Gazze başta olmak üzere Filistinli gençler içerisinde yine belli bir güce sâhip olur; ama 7 Ekim saldırılarının ardından Hamas’a Katar gibi ya da bâzı Arap ülkeleri gibi, hattâ belli yerlerde Türkiye gibi birtakım ülkeler artık eskisi kadar sıcak yaklaşmayacaklardır. 

Çünkü Hamas oyunu çok tehlikeli bir yere taşıdı. 11 Eylül benzetmesi, IŞİD’vâri eylemler benzetmesini yabana atmamak gerekiyor. Hamas sürdürebileceği bir yerde değil benim gördüğüm kadarıyla ve zâten uluslararası alanda baktığımızda da –özellikle de İslâm dünyasına baktığımızda– insanlar bunun sürdürülebilir bir şey olduğunu görmedikleri için Hamas’a çok fazla yanaşmıyorlar. 

Filistin dâvâsını ve Filistinlilerin haklarını savunuyor, özellikle de doğabilecek yeni sivil mağdûriyetleri engellemeyi istiyor olabilirler; ama Hamas’ı desteklemek öyle kolay olabilecek bir şey değil. Çok ilginç bir dönem. Tabiî 11 Eylül’de El Kaide’nin ilk ciddî çıkışındaki yaşattığı şokun, IŞİD’in Musul’da ve Rakka’da yaşattığı şokun çok ötesinde bir olayla karşı karşıyayız. 

Burada sâdece yapılan eylemin geniş kapsamda olması, çok sayıda insanın –özellikle sivillerin– hayâtını kaybetmesi var. Ama benim gördüğüm kadarıyla burada siyâsî bir mesaj yok. Hamas siyâsî bir mesaj üretemedi, çok yerel kaldı ve kazanamayacağını bildiği bir savaşta elini çok büyük oynadı. Hamas’ın kaybediyor olması İsrail’in kazandığı anlamına gelmiyor bence. İsrail de çok şey kaybediyor. İlk Hamas saldırısında zâten kaybetti, bundan sonra da kaybedecek. Ama sonuçta İsrail’in bir devleti var ve o devlet bir şekilde yoluna devam edecek. Ama Hamas’ın bu saldırısının ardından Filistinlilerin de bir devleti olma beklentisinin çok ciddî bir şekilde ertelendiği kanısındayım. 

Zâten pek bir umut gözükmüyordu. Bundan sonra işler daha da zorlaşacağa benziyor. Hamas’ın umûrunda mıydı bu? Bilmiyorum. Sonuç olarak Hamas, Filistin dâvâsını savunduğu iddiasındaki bir örgüt; ama Hamas’a destek verenlerin, Filistinlilerin umûrundaydı. Filistinliler, kendilerinin bir devleti olsun istiyorlar. Haklılar, sonuna kadar haklılar. Ama bu devleti elde etmenin yolunun Hamas’ın 7 Ekim’de yaptığı gibi saldırılar olmadığı gerçeğiyle yüzleşti — bence Gazzeliler de dâhil olmak üzere; ama onların şu anda yaşadığı çok daha önemli, âcil, hayâtî sorunlar var; fakat meselâ bir Batı Şeria’daki Filistinlilerin tepkisinin de çok zayıf olduğunu gördüklerinde, insanlar bu işin böyle olmayacağını kavramış durumdalar. 

Bunun bir “intihar eylemi” olduğunu söylemeyeceğim; fakat elindeki bütün kozları bir âna yatırmış olan Hamas’ın bu yaptığının çok akıllıca olduğunu –kendi geleceği açısından, Filistinlilerin geleceği ayrı bir husus– düşünmüyorum. Sâdece ve sâdece İran’ın açık bir şekilde desteklediği bir örgüt, İsrail ile silâhlı mücâdele edecek — bu çok olası bir şey değil. Hamas’ın 7 Ekim’de yarattığı büyük şokun ardından, İsrail dünyanın dört bir tarafından yanına destekçiler buldu. Ama öte yandan Hamas’ın yanına İran’dan başka hiç kimse gelmedi. Bu bir kayıp. Kendisi kaybederken İsrail’e de, İsrail’i yönetenlere de, İsraillilere de kaybettiriyor olabilir, kaybettirdi. Daha da kaybettirecek, ama kendisinin kazandığı bir şey yok. Filistinlilerin kazandığı bir şey yok. Türkiye’deki hava çok fazla yanıltıcı olabilir. Ama dünyada bu konuda çok büyük bir Filistin dâvâsını savunma seferberliği yaşandığını görmüyoruz. Bunun sorumlusu da dünyanın vatandaşları, ülkelerin vatandaşları, sivil toplumları değil, bence Hamas’ın bizzat kendisi. Savunulabilecek bir eylem yapmadığı için insanlar Hamas’ı savunamıyorlar, olay bu kadar basit. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.