Araştırmacı Sarah Daoud’la Gazze’de sürdürülmekte olan görüşmeleri ve bu Filistin yerleşim bölgesinde Hamas’ın yönetim biçimini ele alıyoruz. Her ne kadar bu hareket korku yoluyla hüküm sürse de, kökünün kurutulmasının imkânsız olduğunu düşünüyor. Joseph Confavreux’un Mediapart‘ta yayımlanan söyleşisini Haldun Bayrı çevirdi.
Sarah Daoud’un siyâsal bilimler doktorası var, Sciences Po.’daki Uluslararası Araştırmalar Merkezi’ne (CERI) bağlı olarak çalışıyor. Doktora tezinde Mısır istihbârat servisinin “Filistin dosyası”nda oynadığı arabulucu rolün analizini yapıyordu. Rehîneler üzerine sürmekte olan görüşmeleri ve şu son yıllarda Hamas’ın artan otoriterliğinin ve popülerlik azalışının damga vurduğu Gazze’deki yönetim gerçekliğini Mediapart için yorumladı.
Geleneksel olarak İsrail’le girilen savaşlar Hamas’ın arkasında safların yeniden sıklaştırılmasını sağlasa da, İsrail ordusunun yol açtığı insânî ve maddî tahrîbâtın büyüklüğünün, bu sefer önceki çarpışmalarla aynı sonucu vermeyebileceğini; İsrail’in açıkladığı, Hamas’ın kökünü kurutma hedefine ulaşmasının ise imkânsız göründüğünü belirtiyor Sarah Daoud.
Mediapart: Mısır 25 Kasım Cumartesi günü, rehînelerin önceden belirlenen teslim târihini ileri atan Hamas’a baskı yapmak için müdâhale etmiş. Süren görüşmelerde Mısır’ın bugün oynadığı rol nedir? Onun yerini Katar mı aldı?
Sarah Daoud: Bu savaşı ayırt edici kılan, geleneksel görüşme kanalının kullanılmamış olması. Önceden, İsrail’le Hamas arasında şiddet tırmandığında ya da savaş çıktığında, iki tarafın da muhâtabı Mısır güvenlik servisleriydi. 7 Ekim’den beri Mısırlılar kızağa çekildiler ve rehînelerin serbest bırakılması için yapılan görüşmelerde Katar ön safta.
Ama insânî yardımla ilgili olarak Mısır hâlâ çok önemli bir ülke ve bu ülkenin güvenlik servislerinde Gazze’deki Hamas reislerini en iyi tanıyan kimseler bulunuyor. Dolayısıyla önemli bir nüfûzu muhâfaza ediyorlar; çünkü asıl karar vericiler, Doha’da (Katar) bulunan İsmail Haniye ya da Halid Meşal gibi dışarıdaki Hamas reislerinden çok, Gazze’deki reisler. Katar’ın konumu bilhassa finans kaynaklarını elinde tuttuğu için çok merkezî de olsa, Gazze’deki Hamas reislerini asıl tanıyanlar Mısırlılar.
Mısır istihbârâtı 7 Ekim’den önce Gazze’de nasıl bir rol oynamıştı?
“Filistin Dosyası”, İkinci İntifada’nın başlamasından beri, o sırada hayatta olan güçlü Ömer Süleyman’ın yönetimi altındaki Mısır istihbârâtına emânet edildi. Bu dosyanın ilk başta iki bölümü vardı: biri Hamas ile El Fetih’in arasının bulunmasıyla ilgiliydi, diğeriyse Hamas ile İsrail arasında uzun vâdeli bir ateşkesin yerleştirilmesiyle ilgiliydi.
Son yıllarda, Filistinliler arası barışma süreci ölü noktada olduğundan, Mısırlılar dosyanın ikinci bölümüne odaklandılar; hem Gazze Şeridi’nin coğrâfî yakınlığı nedeniyle, hem de rejim tarafından Mısır’da gaddar bir baskıya mâruz kalmayı sürdüren Müslüman Kardeşler’le Hamas’ın bir tutulması nedeniyle, Mısır’ın ulusal güvenliğini ilgilendirdiği için.
Mısır istihbârâtının Gazze’de yürüttüğü bu diplomasiyi nasıl tanımlarsınız?
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Mısır’daki Hamas kadrolarının tutuklanması ve Refah sınır kapısının açılıp kapatılmasıyla, baskı yolları da içeren kırma bir diplomasi bu. Ama aynı zamanda, Ramallah, Tel-Aviv ya da bölgenin başka yerlerine gidiş-gelişlerle klasik bir diplomasi de. Asıl fikir, İsrail’le Hamas arasındaki gerginliklerin Mısır’a hiçbir şekilde sıçramamasını sağlamaktır.
Müslüman Kardeşler’den olan Muhammed Mursi’nin başkanlığı sırasında, Hamas’la ilişkiler iyi durumdaydı. Hattâ Hamas’ın siyâsî bürosunun başındaki Halid Meşal 2012’de ilk kez Gazze’ye gidebilmişti. Müslüman Kardeşler’e karşı çok hasmâne bir tutumu olan El Sisi’nin Kahire’de iktidârı almasıyla [2014’te – Fr.Ed.N.] son derece değişti bu.
Mısır Başkanı’nın kısa süre önce, İsrailliler’le Filistinliler arasında yeni görüşmeler yapılmaksızın “uluslararası câmianın Filistin Devleti’ni tanıması” önerisini nasıl anlamalıyız?
Günümüzdeki Gazze ve Batı Şeria sınırları dâhilinde bir Filistin Devleti’nin kurulmasına yönelik bu çağrı, bilhassa, Gazze topraklarının Sina’ya doğru her türlü genişlemesine karşı çıkan çok kararlı bir tutumun sürekliliği içinde anlaşılmalı.
Mübârek döneminde bu sorun yine uç vermişti; İsrail’in güneyinde yer alan Necef Çölü’yle toprak mübâdelesi imkânları tasarlanmıştı. Trump’ın 2016’daki sözde “asrın anlaşması” da, Sina’nın kuzeyinde, Gazzeli Filistinlilere istihdam alanı olabilecek sanayi bölgeleri geliştirilmesini tasarlıyordu.
Sisi’ye göre, Sina’nın en ufak bir parçasının Gazzeli sığınmacıların ağırlandığı bir yer hâline gelmesi düşünülemez.
Sarah Daoud
Mısır ne pahasına olursa olsun toprak bütünlüğünü korumak ve bu mıntıkanın askerî güvenliğini sağlamak istiyor. Sina Bedevîleri gaddarca baskılara uğradılar ve sâkinleri sürülen Refah ile Mısır kenti El Ariş arasında bir askerî tampon bölge yaratıldı.
Sisi’ye göre, Sina’nın en ufak bir parçasının Gazzeli sığınmacıların ağırlandığı bir yer hâline gelmesi düşünülemez. Sina’nın kuzeyi 2014’ten beri olağanüstü hal yönetimi altında yaşıyor ve oradaki Selefî-Cihadcı gruplara karşı yürütülen mücâdele kanlı oldu. Refah sınır kapısının iki yıl kapalı kaldıktan sonra 2017’de yeniden açılması, Hamas’ın bu Selefî-Cihadcı gruplara baskı uygulamayı ve Gazze’yi Mısır’a bağlayan tünellerin hayli bir kısmının yok edilmesini kabul etmek zorunda kaldığı bir müzâkere çerçevesinde sağlanabilmişti. Refah sınır kapısının bu yeniden açılışı, El Fetih’in Gazze’deki güçlü adamı Muhammed Dahlan’la yapılan müzâkerelere de bağlı olsa bile.
Muhammed Dahlan’ın Gazze’de hâlâ bir etkisi var mı bugün?
Evet, her ne kadar 2007’de El Fetih’le Hamas arasında çıkan çatışmalardan beri artık Gazze’de bulunmasa ve El Fetih’ten dışlandıktan sonra Birleşik Arap Emirlikleri’nde sürgünde de olsa.
2000’li yıllarda, özellikle de 2006’dan sonra Gazze Şeridi’nde art arda, önleyici güvenlik biriminin başında bulunan Dahlan’ın karıştığı linçler, kan dâvâları ve silâhlı çatışmalar yaşandı. Dahlan ile Hamas arasında hakîkî bir nefret vardı.
Ama 2017’de Hamas ile Mısır arasında arabuluculuk yapabilen kurtarıcı rolüne bürünmesine engel olmadı bu; üstelik sansüre çok başvurulan Mısır’da, elinde bir medya bile bulundurarak bu ülkeye çok yakın kaldı.
2006 ve 2007’de olup bitenlere rağmen, Dahlan, komşusu olan Yahya Sinwar’ı çok iyi tanır; 2017’de Sinwar Hamas’ın Gazze’deki lideri olduğunda ve Refah sınır kapısı yeniden açıldığında, Sinwar’ı Mısır’la Dahlan görüştürmüştür.
El Fetih Gazze’de gösteriler düzenleyemez iken, Dahlan’ın hareketi bunu yapabilmekteydi; özellikle de kendi yöresi Han Yunus’ta — meselâ Yaser Arafat’ın vefâtının anılmasında.
2017 ile 2019 arasında Hamas’a karşı vuku bulan protestolara dönelim: Bunlar kim tarafından ve nasıl dile getiriliyordu?
Esâsında hiçbir siyâsî bağlanması olmayan genç eylemcilerin sırtlandığı ve özellikle 2011’den îtibâren temâyüz eden hareketler bunlar. “Arap Baharı”nın Filistin’e ulaşmadığı çok söylendi, ama pek doğru değil bu. Bâzı gençler Filistinliler arası barışa varılmasını ve bir ulusal birlik hükûmetinin kurulmasını talep etmek için hem Gazze’de hem Batı Şeria’da bir yürüyüş düzenlemeyi denediler.
Hamas’ın Gazze’deki otoriterliği göz önüne alındığında, ona karşı protesto gösterisi yapmak ve doğrudan siyâsî sloganlar atmak zordur.
Sarah Daoud
O yürüyüş dağıtıldı; ama Gazze’deki insanların durumunun git gide bozulmasıyla birlikte, bu protesto sosyal medya üzerinden farklı sloganlarla dile getirildi. 2017 yılının başında, Gazzeli bir grup genç, Gazze Şeridi’ndeki elektriksizliğe karşı çıkmak için #Elektrik İstiyoruz (#BednāKahrabā’) hashtag’ını yaygınlaştırdı. İki yıl sonra, Mart 2019’da da “Yaşamak İstiyoruz” (« Bednā na‘īch ») hashtag’ının belirdiği görüldü.
Hamas’ın Gazze’deki otoriterliği göz önüne alındığında, ona karşı protesto gösterisi yapmak ve doğrudan siyâsî sloganlar atmak zordur. Bu cins sloganlar yine de Gazze’deki Hamas rejimine açık bir eleştiri taşımaktadır.
Hamas bu protestoları nasıl idâre etti? Baskıyla mı, işbirliği çağrısıyla mı, yoksa insanları sürgüne iterek mi?
Geçmişte işbirliği olabilmişti, ama artık çok seyrekleşti; çünkü birkaç yıldır, ya Hamas’tan yanasınız ya da istikrarsızlaştırıcı bir unsursunuz. Dolayısıyla, keyfî tutuklamalara ve işkenceye başvuran yoğun bir baskı var. Çok sayıda Gazzeli genç, ellerinden gelir gelmez Gazze’den ayrıldılar; Hamas ise onların gitmesine engel olmadı.
Her ne kadar heterojen bir yapıda da olsa, Gazze ahâlisinin Hamas’a gerçek desteği hakkında ne biliniyor? Hakîkî bir benimseme mi var, bir dikta iktidârına itaat mi var, yoksa İsrail’in yürüttüğü savaşın şiddeti karşısında yakın zamanlı bir destek mi var?
Uzun vâdede, Hamas’ın Gazze Şeridi’ndeki popülerliğinin inkâr edilemez biçimde azalmakta olduğu gözlemlenebiliyordu. Ama savaşın her bölümü, Filistinlilerin silâhlı direniş olarak algıladıklarına verdikleri desteği o an için artırıyor. İsrail’le tamamen işbirliği içindeki Filistin Otoritesi’nin karşısında, Hamas bu silâhlı direnişin cisimleşmesi gibi sunuyor kendini.
Hamas’ın bu propagandası yurtdışındaki ya da Batı Şeria’daki sığınmacı kamplarında işe yarıyor; meselâ şu anda rehînelerin salınması karşılığında serbest bırakılan mahpusların, bizzat Hamas’ı benimsemekten ziyâde Filistin direnişini kutlamak için Hamas bayraklarıyla karşılandığını görüyoruz.
Şâyet alenen Hamas’a karşı ifâdeler kullanırsanız ve biri sizi ihbar ederse, yargısız infâza uğrayabilirsiniz.
Sarah Daoud
Gazze’deki durum farklı. Eğer seçimler öngörüldüğü gibi 2021’de yapılabilmiş olsaydı, Hamas’ın Gazze’de denetimi ele geçirdiği âna nazaran popülerliğinin gerilediğinin sandıklarda görülmüş olacağına eminim. Belki Batı Şeria’da oyunu artırırdı, ama Gazze’deki değişimin apaçık görüleceği varsayılabilir; çünkü Hamas siyâsî ve ekonomik bakımdan iyi yönetemiyor. Bu yüzden de meşrûlaşma yolu olarak elinde sâdece silâhlı mücâdele kalıyor.
Bugün, tahrîbatın büyüklüğü göz önüne alındığında, Gazzelilerin önceden olduğu gibi Hamas’ın arkasında safları sıklaştırdığından emin değilim. Aksine Hamas’a karşı çok güçlü bir öfke olduğunu düşünüyorum, ama bunun boyutlarını kestirmek güç. Gazze’de bugün yürürlükte olan hiçbir yasa yok. Şâyet alenen Hamas’a karşı ifâdeler kullanırsanız ve biri sizi ihbar ederse, yargısız infâza uğrayabiliyorsunuz.
Hamas’ın Gazze’deki siyâsî otoriterliği Filistin Otoritesi’nin Batı Şeria’daki otoriterliğiyle kıyaslanabilir mi? Gazze’de, savaştan önce, her sokak köşesinde insanları gözetleyen Hamas ajanları olurdu; İsrail ordusunun insansız gözetim araçlarına atfen “Zanana” adı takılmıştı bunlara…
Filistinlilerin Gazze’de ya da Batı Şeria’da mâruz kaldıkları siyâsî otoriterlikte bir hiyerarşi kurmanın anlamlı olup olmadığından emin değilim. Ama Ramallah’ta iktidâra karşı bir gösteri düzenlemek Gazze’den çok daha kolay değil. Abbas’ın siyâsî muhâliflerinin birçoğu hapsedildi, hattâ tetiğe kimin bastığı bilinmese de katledildiler. Siyâsete ve güvenliğe kilit vurulması iki taraf için de geçerli; fakat birinde İsrail’le eşgüdüm hâlinde yapılıyor, diğerinde eşgüdümsüz.
Asıl fark insânî durumun hiç aynı olmaması. Bâzı işittiklerimizin aksine, savaştan sonra hakîkî bir “yeniden inşâ” olmuyor. 2014’teki savaştan sonra evleri tahrip edilen çok sayıda âile hâlâ kendilerine vaat edilen yardımları bekliyor. Paradoksal bir biçimde, Filistin ahâlisinin Hamas üzerinde Filistin Otoritesi üzerindekinden daha fazla baskısı vardı; çünkü Gazze’deki insanların durumu o kadar bozulmuştu ki, Hamas, iflâhı kesilmiş bir ahâliyi daha fazla canından bezdirmemek maksadıyla bilhassa örf ve âdetlere uygunluk denetimi konusunda tâviz vermek zorunda kalmıştı.
Yakında Gazze’de bir rol oynadığını görmeyi umanların çok olduğu Filistin Otoritesi’nin bu kapalı yerleşim bölgesinde hâlâ bir ağırlığı var mı?
Filistin Otoritesi’nin Gazze’de hiçbir yaptırım gücü yok. 7 Ekim’den sonra uluslararası aktörlerin Abbas’tan daha çok müdâhil olmasını istemelerini görmek hayli hazin ve alay edilecek bir durumdu. Bu yokluğun göstergelerinden biri, hem bugün hem dün yapılan ateşkes görüşmelerinde Filistin Otoritesi’nin nâmevcut olmasıdır.
Netanyahu’nun ilke olarak bunu reddedeceğini hesaba katmasak bile, Filistin Otoritesi’nin yakın bir gelecekte Gazze’ye dönüşünü tasarlamak bana gerçekçi gelmiyor; üstelik Abbas, 2017’de Filistin Otoritesi’nin topladığı vergilerin Gazze’ye gönderilecek kısmının transferine karşı çıktığı için onu kendi hayat şartlarının sorumlusu gören Gazze ahâlisinin acısını paylaştığını bizzat hiç ifâde etmedi.
Ne Hamas ne El Fetih, her birinin tâviz vermesini gerektirecek bir siyâsî uzlaşmayı ciddiyetle hiç akıllarından geçirmediler. 2017’de temasları kesildi. İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri’nin normalleşme anlaşmaları esnâsında bir birleşik cephe sergilemeyi denediler, ama başaramadılar.
Abbas’ın bir yardımcısının ya da bir halefinin gelecekte Gazze’de bir rol oynayacağını tasavvur edebiliriz. Ama kim? Uzun süre Abbas’ın mirasçısı gibi görülen Mecid Farrac, Abbas’la aynı kuşaktan ve sağlık durumu iyi değil. İsrail’le işbirliğini yürüten Hüseyin Şeyh ise, tam da üstlendiği görevden ötürü hiç popüler değil.
Bütün bunlar belirsiz, Gazze’nin önümüzdeki dönemde neye benzeyeceği bile bilinmiyor. Nüfûsunun ne kadarı öldürülmüş ya da yerinden edilmiş olacak? Tampon bölgeler, işgal altındaki kısımlar, Gazze’yi farklı bölümlere ayıran kontrol noktaları mı olacak? Her ne olursa olsun, bugün Filistin Otoritesi’nde bulunan kişilerin Hamas orada olduğu müddetçe Gazze’de yer edinmesini pek muhtemel görmüyorum.
Oysa İsrail’in projesi de Hamas’ın kökünü kurutmak değil mi?
Evet, ama bunun bu şekilde davranmayı sürdürerek olmayacağı kesin. Günümüzdeki reisleri öldürülse bile ortadan kalkamaz. On sene sonra silâhlı mücâdeleyi yeniden başlatacak olan, bugünün on yaşında çocukları hep olacak. Tam zamanlı Hamas savaşçısı olmayan çok kimse var Gazze’de; fakat şehirlerinin ya da âilelerinin böyle yok edilmesi yüzünden dâvânın sempatizanı oluyorlar ya da olacaklar.
Hamas ise Gazze’nin dışında da siyâsî örgütlenmesini sürdürüyor. Liderlerinin çoğu Katar ve Türkiye’de sürgünde.
Kısa süre önce Hamas mensupları Muhammed Dahlan’ın sağ kolu Samir Maşravi’yle görüştüler. Filistin Otoritesi’nin eski dışişleri bakanı olan ve Abbas’ın listesine muhâlif bir liste çıkarmak istediği için El Fetih’ten atılan, Yaser Arafat’ın yeğeni Nasır El Kidwa’yla da görüştüler. Nasır El Kidwa, İsrail’de hapiste olan ve hiçbir şekilde kendisini ifâde etmesine izin verilmeyen, hem Gazze’de hem Batı Şeria’da popüler tek Filistinli siyâset adamı Mervan Barguti’ye de yakındır. Her ne olursa olsun, Hamas Filistin’in siyâset sahnesinden yok olmayacaktır.
Bugün Hamas’ın dışarıdaki önderliğiyle Gazze’deki önderliği çok karşı karşıya getiriliyor. Yahya Sinwar, yolsuzluk ya da Doha’da yerleşik liderlerin burjuvalaşması ithamlarının dışında mı kalıyor?
Gazze’de de Hamas hakkında yolsuzluk ve mevcut kaynaklara el koyma ithamları var; üstelik o kaynaklar çok kısıtlı. Ama Hamas’ın Gazze’deki reisleri, bir yandan Doha’da konforlu bir villada yaşarken kendini El Şati sığınmacı kampının evlâdı olarak takdim ededuran İsmail Haniye’ye nazaran daha mûteber kalıyorlar.
Bununla birlikte, Hamas’ın sürgündeki liderleriyle Gazze’dekiler arasındaki fark, hayat tarzları arasındaki bir farktan ziyâde, bir siyâsî yönelim farklılığı — ki bu da 7 Ekim’de olup biteceklerden sürgündeki yöneticilerin haberdar olmadığını düşündürebilir.
O gün yapılan saldırının büyüklüğü, sürgündeki liderlerin gayrı resmî biçimde de olsa hayâta geçirdiği diplomatik çabaların hepsini sıfırladı. Halid Meşal gibi biri, reformdan geçirilmiş ve Hamas’ı da içine alan bir FKÖ’nün başına geçmeyi pekâlâ düşünebilirdi; ama sürgündeki liderlerin yaşadığı gerçeklikten bambaşka bir gerçeklikle başa çıkmak durumunda olan Gazze’deki Hamas liderlerinin çizgisi bu değil. Onların derdi, kuşatılmışlıklarının kaldırılmasıdır.