İYİ Parti, Genel İdare Kurulu (GİK) toplantısında yerel seçimlerde Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) işbirliği teklifini görüştü. Teklif, oyçokluğu ile reddedildi. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, 30 Kasım Cuma günü İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e yerel seçimlerde işbirliği teklif etmişti. İYİ Parti ise 4 Aralık Pazartesi günü GİK toplantısında 81 ilde aday çıkarma kararını görüştü. Toplantıdan ret kararı çıktı.
Toplantıda yapılan gizli oylamada, 14 evet oyuna karşın 35 hayır oyu kullanıldı.
Ruşen Çakır ve Kemal Can değerlendirdi.
Yayına hazırlayan: Tania Taşçıoğlu Baykal
Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. Hafta başında “Haftaya Bakış” özel yayınıyla karşınızdayız. Kemal Can’la birlikte, İYİ Parti’den yeni çıkan CHP ile işbirliği kararını yorumlayacağız. Resmî açıklama henüz yapılmadı, ama oy çokluğuyla CHP’nin işbirliği teklifinin reddedildiği kesinleşti. Birazdan İYİ Parti Sözcüsü Kürşad Zorlu da herhalde rakamları verecektir. Oy çokluğu derken ne kadar bir fark olduğuna da bakacağız. Kemal, epeydir ilk defa bir söylediğim çıktı. Hatırlarsan, “Söylediklerim çıkmıyor, ama bence İYİ Parti CHP’nin işbirliği teklifini reddedecek” demiştim.
Aslında her iki seçenek de ciddî bir şekilde masadaydı. İYİ Parti için çok zor bir karardı; kabul etse ayrı, reddetse ayrı. Çünkü kabul etse, seçimlere “hür ve müstakil” girme iddiası daha baştan gölgelenecekti; şimdi İYİ Parti bütün illerde “hür ve müstakil” olarak seçimlere girecek. Nasıl bir performans gösterecek, ne kadar oy alacak göreceğiz. Bir de tabiî ki özellikle büyükşehirlerde Cumhur İttifâkı’nın bâzı belediyeleri almalarına katkıda bulunma ihtimâli var. Şöyle diyeyim: Meselâ Ankara’da bir aday çıkarttı; Ankara’daki aday, diyelim 100 bin oy aldı; Cumhur İttifâkı’nın, AKP’nin Ankara adayı 80 bin oy farkla kazandı diyelim. Bu sefer, “Mansur Yavaş İYİ Parti yüzünden kaybetti” denilecek. Aynı şey Adana, Mersin için de geçerli. Ve tabiî, “Seçime birlikte girseler Balıkesir’i, Bursa’yı, şurayı burayı alacaklardı, şurayı kaybetmeyeceklerdi” gibi hesaplar yapılacak. CHP teklifi götürdüğü için bu hesaplardan muaf tutulacak. Bir anlamda da mağdur olacak. Yani “İYİ Parti teklifi reddetti, CHP daha ne yapsın?” gibi bir şey olacak.
Sonuçta İYİ Parti için çok zor bir karardı. Oylama Genel İdâre Kurulu’nda gizli oyla yapılmış biliyorsun. Oy oranı rakamlar çıkınca daha da netleşir; ama belli ki İYİ Parti yönetimindeki herkes seçime “hür ve müstakil” olarak girme konusunda çok kararlı değilmiş. Ne dersin? İlk tepkilerin nedir?
Kemal Can: Oy oranı, yani o çoğunluğun nasıl bir rakamsal şey içerdiği önemli. Çünkü hatırlıyorsan, Meral Akşener de, İYİ Parti sözcüleri de birkaç kere bu seçime “hür ve müstakil” girme karârını, seçimden sonra çok hızlı biçimde açıkladıkları bu tercihi kamuoyuyla paylaşırken, yine Genel İdâre Kurulu’na referans veriyorlardı ve özellikle Akşener bunu iki kere söyledi. Sâdece 4 kişinin işbirliği ya da ittifak lehine tercih belirttiğini, büyük çoğunluğun ise seçimlere ayrı girmek, ittifak dışında kalmak tercihini kullandığını söylemişti. Dolayısıyla o açıklamadan bugüne çok da zaman geçmedi aslında. Ama Genel İdâre Kurulu’ndaki tablonun hangi yönde değişme istidâdı gösterdiğini anlamamız açısından, o sayısal veriler önemli olacak. Çünkü hem kulislere yansıyan bilgilerden hem de bâzı gözlemlerden, hattâ ismini veren ya da vermeyen bâzı partililerden alınan bilgilerden, teşkîlât bazında –bütün teşkîlâtları belki dâhil etmek mümkün değil tabiî– bu Genel İdâre Kurulu’ndaki müstakillik hevesinin, özellikle bâzı merkezlerde, yerel olarak kazanılması ihtimâli olan ya da hâlen muhâlefetin elinde bulunan belediyelerin merkezlerindeki İYİ Parti teşkîlâtlarının işbirliğinden yana bir tutum almak konusunda daha ağırlıklı bir tercihe yakın oldukları bilgileri gelmişti.
Dolayısıyla şimdi ortaya çıkan tablonun birkaç boyutu var: Her seçimden sonra herkes asıl suçluyu bulmaya çalışırken, bu seçimden sonra da, dediğin gibi bir olasılık ortaya çıktığında, bâzı yerler kaybedildiğinde ya da bâzı yerler kazanılacakken kazanılamadığında, İYİ Parti’yi “kaybettiren aktör” olarak etiketlenme gibi bir riskle karşı karşıya bırakacak. Seninle Cuma günkü yayında da konuştuk, daha önce başka programlarda da konuştuk; İYİ Parti’nin, kendi başına, müstakil siyâsetini kamuoyuna anlatıp, iki seçimdir sağlayamadığı büyük ivmeyi bu seçimde yakalayıp rüştünü ispat etmesi ve büyük bir varlık göstermesi için de çok fazla enstrüman ve imkân yok elinde.
Üçüncü bir durum daha ortaya çıkıyor: Eğer Genel İdâre Kurulu’nda yakın oylarla bir çoğunluk karârı oluşmuşsa, partinin merkeziyle teşkîlâtları ve belki de tabanıyla da bâzı ayrışmalar ya da birbiriyle tezat teşkil eden eğilimlerin ortaya çıktığı daha açık hâle gelebilir. Bu, zâten başlayan birtakım istifâlar ve bâzı süreçleri hızlandırabilir, tâzeleyebilir, sayıyı daha da artırabilir. Ama daha önemli etkisini seçmen üzerinde oluşturabilir. Çünkü İYİ Parti seçmeninin bâzı özelliklerini bilmemize rağmen, birkaç seçimdir, hangi coğrafyalarda yoğunlaştığı, genel eğilimlerinin nasıl olduğu, iktidar ve Erdoğan alerjisi konusundaki tutumu gibi birtakım verilere sâhibiz. Ama bu yerel seçimde, parti sadâkatiyle davranıp davranmayacakları konusunda ya da militan partili bir tabanın İYİ Parti’nin toplam oy potansiyelinin ne kadarını oluşturduğunu veya bu seçmenin o “müstakil siyâset” fikrini ne kadarını taşıyacağını, onları ne kadar heyecanlandıracağını henüz bilmiyoruz. Dolayısıyla İYİ Parti seçmeninin, bu merkezî kararla uyumu konusundaki varsayımlar şu anda tamâmen spekülatif. Biz bilmiyoruz, hattâ İYİ Parti’nin bilip bilmediğinden de çok emin değilim.
Ruşen Çakır: Bu aslında CHP için çok ilginç bir sınav olacak. Bir taraftan, başarısız olmasına bir bahânesi var: İYİ Parti’yle işbirliği yapmadı. “2019’da bir ittifak vardı; seçim öyle kazanılmıştı. Zâten cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçiminde başarısız olduk, üstelik İYİ Parti de gelmedi” diyebilir. Ama diğer yandan, belli bir başarı göstermesi durumunda, meselâ İstanbul’u Ankara’yı tekrar kazanması ve diğer illerden bâzılarını muhâfaza etmesi, üstüne bir de olmayan belediyeleri kazanması durumunda, bu sefer herhalde CHP, Özgür Özel-Ekrem İmamoğlu ikilisinin değişmiş CHP’si bayağı avantajlı çıkacak. Tabiî burada iş o kadar kolay değil. Biz geçen hafta perşembe günü Genel Merkez’de Özgür Özel’le konuştuğumuzda, “İYİ Parti’den bir işbirliği karârı çıkmazsa 31 Aralık îtibâriyle adaylarımızı açıklayacağız” demişti. Şimdi CHP harıl harıl adaylarını saptamakla, sâhaya çıkartmakla uğraşacak.
Peki, CHP burada nasıl bir strateji izleyecek? Biliyorsun bugün HEDEP sözcüsü Ayşegül Doğan da eğilimlerinin bütün illerde kendi adaylarını çıkartmak yönünde olduğunu tekrarladı. Bu durumda CHP ne yapacak? Bir yandan kendi seçmeninin oylarını alırken, diğer yandan, özellikle büyükşehirlerde hem İYİ Parti’nin hem de HEDEP seçmenlerinin stratejik oy kullanmasını sağlamaya çalışacak. Yani “Partim HEDEP, ama kazanamayacağı için en güçlü adaya oy vereyim” stratejisini yaratmaya çalışacak. Bu, HEDEP için pek sorun olmayabilir, ama İYİ Parti için bir sorun olacak. Çünkü seçime “hür ve müstakil” girmiş olduğu zaman, büyük bir meydan okuma içerisine girmek zorunda. Dolayısıyla seçime çok ciddî bir şekilde asılacak. Bunu da, adayları kazanamayacak olsa bile, seçmenin o adaylara oy vermesi için çalışarak yapacak.
Bu seçim, bir tarafta CHP’nin İYİ Parti ve HEDEP seçmenine, “Partiniz iyi hoş, ama gelin oyunuzu bize verin. Çünkü partinizin adayının kazanma imkânı yok” diye geçecek. HEDEP ve özellikle İYİ Parti için de, “Biz pekâlâ kazanırız. Sakın ‘Kazanamaz’ diye adayımıza oy vermemezlik etmeyin” diye geçecek. Tabiî ki bundan da en çok iktidar partisi istifâde edecek. An îtibâriyle muhâlefette stres, iktidarda da bir rahatlık durumu var aslında.
Kemal Can: Bu dediğin doğru. Bu bir paradoks aslında. Bir tarafıyla, CHP’nin elinde, zaman zaman lâfı edilen, “Asıl tavanda değil tabanda ittifak kurmak” söylemi var ya; diğer muhâlefet partilerinin merkezden karar alarak işbirliğine ya da ittifâka mesâfeli durma eğilimi göstermesi, CHP açısından tabanda bir ittifak ya da tabanda buluşmayı denemek, eğer bunu becerebilirse de bundan önemli bir başarı çıkartmak şansına sâhip. Dediğin gibi, aynı zamanda, yenilgi bahâneleri açısından da fena olmayan başlıkları olacak elinde. Ama diğer partiler açısından şöyle bir paradoks var: HEDEP’in kendi bölgesindeki, yani Kürt nüfusun yoğun olduğu ve daha önce kazandığı belediyeleri, kayyum mârifetiyle elinden alınan ama kazandığı belediyeleri yeniden kazanma şansı zâten çok güçlü. Burada bir değişiklik olması ihtimâli herhangi bir ittifak ya da işbirliğine bağlı değil zâten, onu ayırıyorum.
Ama batı açısından şöyle bir mesele var: Orada HEDEP’in, muhâlefeti ya da CHP’yi engelleyen bir aktör olup olmayacağını belirleyen şey, aday göstermesinden çok, o adayla ilgili yüksek bir performans gösterip göstermemesi. Yani aslında bir anlamda, kendi oylarının, söylediğin stratejik gerekçelerle kaymasını engelleme yeteneği. Burada militanca, “CHP’ye oy vermeyin” motivasyonuyla davranıp davranmayacağı önemli. İYİ Parti açısından da benzer bir durum söz konusu. Şu anda yapılan araştırmalara ve daha önceki seçim sonuçlarına baktığımızda, İYİ Parti’nin mevcut durumu korusa bile kazanabileceğini varsayacağımız çok az merkez var — ki mevcut durumu korumasında da bir sürü zorluk söz konusu. Ama “Biz bağımsız adaylarla giriyoruz. Dolayısıyla biz müstakil bir siyâset yürütüyoruz. O nedenle oylarımızın CHP’ye kaymasını engellemek ve o oyları korumak zorundayız…” diyecek. Bundan sonra devam edebilmek ve çok büyük bir oy kaybına uğramamak için de oyunu bir miktar tutabilmesi, kontrol edebilmesi lâzım. Fakat bunu yapabilmek için de kampanyasını büyük ölçüde CHP karşıtı bir kampanyaya çevirmesi lâzım.
Aslında seçim stratejisindeki temel mesele, kendi oyunu korumak ya da oyunun CHP’ye veya diğer muhâlefet partilerinin göstereceği adaylara kaymasını engellemek üzerine bir kampanya yürütecekseniz, buradaki asıl meseleniz mevcut iktidâra muhâlefet etmek değil, İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’na, Ankara’da Mansur Yavaş’a muhâlefet etmek zorunda kalacaksınız.
Ruşen Çakır: Orada şöyle bir sorun var: Özellikle İstanbul ve Ankara söz konusu olduğunda hep şu söyleniyor: “Biz cumhurbaşkanı adayı olarak bu iki ismi önermiştik, şimdi karşılarına aday çıkaracağız” diyorlar. Hattâ İYİ Parti’den ayrılanlar, meselâ Bahadır Erdem de bunu dile getiriyor.
Kemal Can: Doğru, böyle bir zorluk da var.
Ruşen Çakır: Özellikle Mansur Yavaş’ın siyâseten İYİ Parti’ye daha yakın olması, aynı kökten geliyor olması, Ekrem İmamoğlu’nun, seçim sürecinde Kılıçdaroğlu’ndan çok Meral Akşener’e yakın gözükmesi gibi olaylar da var. Bu anlamda bayağı zorlanacaklar. Ama hatırlarsan, Mersin’de İYİ Parti ve CHP bayağı yarışmıştı ve CHP kazanmıştı. Orada ayrı adaylar çıkartmışlardı. Geçen seçimde, ittifâka rağmen il belediyesi çıkaramamış bir partinin, bu seçimde bir il belediyesi çıkartabilme ihtimâli bana çok çok zayıf geliyor. Herhangi bir ili kazanmaları durumunda –büyükşehir olması şart değil– onu bayağı bir propaganda vesîlesi yapacaklardır. Ama şöyle bir husus var Kemal: İYİ Parti oylarının son seçime göre daha da azaldığını ve il belediyesi kazanamadığını varsaydığımızda –ki bu İYİ Parti için bayağı yüksek bir ihtimal–, o zaman İYİ Parti yoluna nasıl devam edecek? CHP bir şekilde bir bahâne bulabilir. Birkaç şehri tutsa bile oradan ayakta kalmaya çalışabilir. Ama İYİ Parti’nin durumu gerçekten zor olacak.
İşbirliği teklifini reddetmek elbette kendi kararları ve bence de aslında doğru karar buydu. Ben tahminde bulunurken, aynı zamanda da İYİ Parti’nin normalde yapması gerekenin bu olduğunu düşünüyordum. Ama bunun da çok zor bir karar olduğu çok açık. İYİ Parti’yi çok parlak bir gelecek beklemiyor sanki.
Kemal Can: Eh beklemiyor tabiî. Hem dediğin nedenlerle, yani çıkacak sonuçların yorumlanma biçiminden, hem uğrayabilecekleri suçlamalardan, hayal kırıklıklarından ve alacakları toplam oy oranından yola çıkarak, siyâsî geleceğiyle ilgili bir sürü soru ortaya çıkacak. Zâten bu “müstakil siyâset” iddiasının arkasını doldurmak için üretilecek o müstakil siyâsetin çerçevesi de şu anda muğlak ve o çerçeveyi seçime kadar doldurup yepyeni bir vitrin ve yepyeni bir söylemle ortaya çıkması da kolay değil. Ayrıca, bir rota kırıp, merkez partiden, biraz daha ideolojik hassasiyetleri yüksek, milliyetçi bir ideolojik gövdeli bir kitle partisine evrilme imkânı için de çok fazla enstrümanı yok. En azından o taraf, MHP tarafından sağlam biçimde kapatılmış görünüyor. Belki dışarıda kalan ve iktidar alerjisi devam eden milliyetçi kesimleri kendi etrâfında toplamayı deneyebilir. Ama bunun için de yerel seçim çok uygun bir atmosfer değil. Çünkü yerel seçimde seçmen, ağırlıklı olarak sonuç alabilir seçeneklere doğru gidiyor.
Şimdi asıl bir paradoks da burada ortaya çıkacak: Bu seçimde Muharrem İnce gibi figürlerin, seçim kampanyasını “muhâlefete muhâlefet etmek” gibi kurmak zorunda kalmalarının bir benzerini yaşayabilir İYİ Parti. Şöyle düşün: Kendi seçmenini “Bize oy ver” diye iknâ edecek. Ama o seçmenden gelecek soru da şu: “Sizin kazanma ihtimâliniz yok. Burada kazanabilecek bir tâne aday var. Neden ben ona oy vermeyip size veriyorum?” sorusunun cevâbını anlatabilmek ve o seçenekten onu caydırabilmek için, asıl muhâlefeti o seçeneğe karşı yapmak zorundalar. Yani, Ankara’da Mansur Yavaş’a karşı, İstanbul’da İmamoğlu’na karşı yapmak zorunda. İzmir’de yaptıkları gibi, “Deniz kokuyor” söylemini keşfetmek zorundalar.
Bunu yaptıkları zaman, seçim sonrasında sâdece kaybettirdi-kazandırdı meselesinden öte, kaybettirmeyi başaramasalar bile, şu sorunla karşı yüz yüze kalacaklar: Kuruluşundan îtibâren muhâlefetin önemli bir parçası olarak yürümüş, aslında ittifaksız hiçbir seçime girmemiş bir parti, bir seçim kampanyasını muhâlefete muhâlefet ederek yürütmek zorunda. Seçim bittiğinde, sonuç her ne olursa olsun, artık muhâlefetin bir parçası olarak kendini konumlandırarak, o ilişkiyi yeni bir biçimde tâzelemesinin zorlukları ortaya çıkacak. Yani aslında bir pozisyonlama sorunu ortaya çıkacak. “Hangi blokun parçasısın?” sorusuyla karşı karşıya kalacak.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
İYİ Parti başından îtibâren, açık veya örtülü biçimde, “Muhâlefet bir şey başarmak istiyorsa, sağ oyları toparlayacak kuvvetli bir partiye ihtiyaç var” îmâsıyla var oldu. “Merkez sağı, daha seküler milliyetçileri, şunu bunu, muhâfazakârları toplayacak kuvvetli bir merkez sağa ihtiyâcınız var. İşte o biziz. Onun için bizi fazla hırpalamayın. Hattâ bizi hafifçe destekleyin, cesâretlendirin, bize iyi davranın, fazla hesap sormayın. Biz de size bu imkânı getirelim.” Bununla iki tâne seçim geldi. Sonuçta hakîkaten İYİ Parti, muhâlefet yayın organlarında kendine açabildiği alan, oradaki söz hakkı, CHP’nin düzenlediği son kampanyada Kılıçdaroğlu’nun mitinglerinde kendi kitlesinin çok dışındaki kitlelere konuşabilme imkânı buldu. Hattâ Akşener bunu CHP’li evlerden birer oy isteme noktasına kadar taşımıştı. Şimdi böyle bir ilişkiyi tamâmen bitirmek mümkün bir şey. Üçüncü bir yol açmak tabiî ki mümkün. Ama seçim arifesinde bunu yapıp, bir de üstüne seçim kaybettirebilecek sert bir “muhâlefete muhâlefet etme” stratejisiyle kampanya yürütmesi karşısında, sonraki ilişkisini yeniden tanzim etmesi çok zor olacak.
Ama bunu yapmazsa, eğer muhâlefete sert muhâlefet etmezse; kendi seçmenine, kazanabilecek CHP adaylarına niye oy vermemesi gerektiğini anlatmaz, biraz zayıf bir kampanya yürütürse, bu sefer, devam edeceği varlık zeminini yeterince koruyamayabilir. Oyunu koruyamayabilir, politik manevra, pazarlık gücünü koruyamayabilir ve birçok çevre için bir olasılık ve imkân olma özelliğini kaybeder.
Ruşen Çakır: Kemal, İYİ Parti Sözcüsü Kürşad Zorlu şu anda açıklama yapıyor. Rejideki arkadaşlarımız konuşmanın özetini geçtiler. Kürşad Zorlu diyor ki: “Hiç kimsenin şüphesi olmasın, ülkemizi karanlığa sürükleyen bu muktedir siyâsî anlayışın karşısında durmaya devam edeceğiz”.BuradaErdoğan’ı kastediyor.“2024 yerel seçimlerinde ‘hür ve müstakil’ olarak seçmenimizin karşısına çıkacağız.” Yani “Seçimlere hür ve müstakil giriyoruz, ama hâlâ muhâlifiz, Erdoğan’a karşıyız” vurgusunu yapma ihtiyâcını hissetmiş. Oy konusunda bir rakam vermemiş. Gazeteciler kendisine sorumuş, ama rakamı söylememiş; o da ilginç. İsmail Saymaz’ın dediğine göre 35’e 14 oy çoğunluğuyla teklif reddedilmiş. İsmail belli ki içeriden, GİK üyelerinden birilerinden bilgi almış. Bayağı açık bir fark.
Kemal Can: Evet, ama bir yandan da, daha önceki müstakil karârına göre 10-12 GİK üyesinin de fikir değiştirdiğini anlıyoruz.
Ruşen Çakır: Olabilir, ama sonuç olarak, “Evet, biz yerel seçimlere kendi adaylarımızla giriyoruz. Vatana millete hayırlı olsun. Muktedir siyâsî anlayışın karşısındayız, hâlâ muhalifiz” deme ihtiyacını özellikle hissetmiş. Bu saatten îtibâren artık her şey resmîleşti. Dediğim gibi, bence normali buydu. Teklif kabul edilseydi, İYİ Parti birçok açıdan çok zorlanacaktı. Tabiî CHP biraz daha rahatlayacaktı. Ama biraz önce de söyledim, CHP buna rağmen bir başarı gösterirse, bunu çarparak pazarlayabilecek. Yani “HEDEP’e rağmen, İYİ Parti’ye rağmen şuraları aldık” diyebilecek. Kaybederse, hele bir de rakamlar buna el verirse, “İYİ Parti, HEDEP aday çıkarttı. Onlar çıkartmasa kazanırdık” diyecek. Ama tabiî ki bu tek başına CHP’yi kurtarmaz. CHP’nin şimdi çok ciddî bir şekilde seçimlere asılması gerekiyor, herhalde onu göreceğiz.
Tabiî ki iktidârın ne yapacağı konusu çok önemli. Meselâ AKP, özellikle MHP ile ittifak yapacak mı? Yeniden Refah Partisi’nin ciddî bir şekilde AKP’den oy almaya başladığı söyleniyor. AKP’liler de rahatsızlıklarını dile getiriyorlar bir şekilde. “Yeniden Refah Partisi aday çıkaracak mı çıkarmayacak mı?” gibi meseleler var önümüzde. Şimdi artık muhâlefetin durumu netleşti, iktidâra bakacağız. İktidar bunu bir fırsat olarak görüp, “Muhâlefet işbirliği yapmıyor, bari biz de yapmayalım” demeyecek herhalde.
Kemal Can: Bence de demeyecekler. Zâten demeyeceklerini söylediler aslında. O “50+1 oy kuralı değişmeli” tartışmasında, genellikle kendi dışındaki çevreler daha hevesli biçimde bunu tartıştılar; ama en son Erdoğan-Bahçeli görüşmesi ve sonrasında resmî bir açıklama yapılmadı. Zâten hiçbirinde yapılmıyor ya. Ama sonuçta oradan çıkan şey, hem daha önce Bahçeli’nin söylediği, hem o toplantıdan sonra Erdoğan’ın gayet net biçimde söylediği, bu seçime ittifakla girileceğini gösteriyor. Tabiî önümüzdeki günlerde başka gelişmeler olabilir. Ama ben açıkçası, hele muhâlefet tarafında böyle bir gelişme varken, öyle bir hamleyi beklemiyorum. Lüzûmu da yok, bir zemini de yok zâten.
Muhâlefet tarafında ise, şu anda belirleyici olan, seçmenin bizzat kendi oluşturacağı eğilim dalgası. Partilerin merkezî kararları tabiî ki seçmenin bir kısmını etkiler. Ama artık seçmen, çeşitli ittifak deneylerinden, alınan sonuçlardan, kaybedilen seçimlerden, epeyce bir şey öğrenmiş durumda. Dolayısıyla, partili olsa bile bağımsız davranabilen seçmen grupları var. Yerel seçim, bu tür dinamiklerin yerel bazda çok kolay işleyebildiği sonuçlar üretebiliyor. Dolayısıyla, özellikle bâzı yerlerde şaşırtıcı sonuçlar da ortaya çıkabilir.
Tabiî burada herkesin kampanyasının ana eksenini nasıl kuracağıyla ilgili bir mesele var. Anlaşılan o ki, iktidar, genel seçimdeki temel siyâsî yaklaşımını çok değiştirme niyetinde değil. Orada işine yaradığını düşündüğü şeyleri; “HEDEP’le ittifak, Pervin Chakar konseri, onunla görüşme, bununla yan yana durma” gibi temaları kullanarak yürümeye niyetli gibi görünüyor. Bu konuda bir değişiklik yapacağını, çok farklı bir kampanya tasarlayacağını düşünmüyorum. Hatırlıyorsan, daha önceki kampanya için de, “Erdoğan bambaşka bir kampanya yürütecek. Kucaklayıcı bir kampanya yapacak” dendi ama öyle olmadı. Bildiğimiz ve bildiğimizden hayli sert, hattâ mitinglerde montajlanmış videolar yayınlayarak bir kampanya yürüttü. Bence bu temaların işe yaradığını düşündüğü için buna devam edecek. Şurada 6 ay önce bir seçimde işe yaramış şeyi şimdi niye kullanmasın? Çünkü şartlar üç aşağı beş yukarı aynı. Ekonomide, şurada burada yeni bir vaat açacak bir pencere yok. “Bizim, muhâlefetin eline düşen belediyeleri geri almamız lâzım. Yanlışlık oldu” teması üzerine bir kampanya yürütüyor şimdi.
Asıl mesele, CHP’nin, mevcut belediyelerini korumakla birlikte, diğer muhâlefet partilerinin merkezî olarak desteklemediği bir taban ittifâkını yaratacak, yerel ve belki de genel siyâset söylemini kurması gerekiyor. Seçim sonucunu biraz da bunu ne kadar başaracağı belirleyecek.
Ruşen Çakır: Sonuçta işler iyice normalleşiyor. Herkes kendi ayakları üzerinde duruyor. Bakalım ne kadar durabilecekler. Çünkü geçen seçimde gördük; yenilgiyi, karşılıklı suçlamalarla birbirlerine yıkmaya çalışmışlardı. Şimdi herkes başarırsa kendisi başaracak, kaybederse kendisi kaybedecek. Tabiî CHP’nin burada bir şansı var: “Çağırdık, gelmediler” meselesi CHP’nin bir artısı olarak görülebilir.
Tabiî şimdi artık adaylar önemli. İYİ Parti’nin büyükşehirlerde nasıl adaylar çıkaracağı da önemli. Ortalamanın üstünde, iddialı birtakım bildik isimler çıkartırsa, o zaman işler daha da ilginçleşebilir. Ama daha düşük profilli isimler çıkartırsa, o zaman, “Tamam, seçime ‘hür ve müstakil’ giriyorlar, ama buralara da çok abanmıyorlar” gibi yorumlara da yol açabilir. Artık şimdi tarafların adaylarını bekleyeceğiz.
Tabiî ben iktidarın adaylarını da çok merak ediyorum. İstanbul ve Ankara’da iktidârın adayları kim olacak meselâ? Adana, Mersin, Antalya gibi yerlerde MHP ile ittifak yapılırsa, paylaşabilirler. Bu anlamda artık yavaş yavaş isimleri konuşmaya başlayacağız. Herhalde ay sonuna doğru bunlar da netleşmiş olacak.
Kemal Can: Bu süreç, bir yandan, herkes kendi ayağı üzerinde müstakil olduğu zaman, her şey daha açık ve şeffaf gibi görünüyor. Ama aslında bir tarafıyla da baktığında, şeffaf olmayan, açık olmayan, örtülü birtakım arka kapı işbirlikleri için de çok elverişli ve verimli bir zemin de oluşuyor. Senin biraz önce söylediğin tarzda, çıkartılan adayın ne kadar güçlü olduğu, seçime ayrı giriyor gibi yapıp aslında işbirliği içinde olunduğu, partinin birtakım arka kapı diplomasisiyle işbirliği zeminleri kurduğu iddiaları da ortalıkta uçuşacak. Şimdi bu da bir hakikat; çünkü merkezî olarak birlikte davranma karârı alınmadı, ama bir yandan da yerel ölçekte hâlâ birtakım temaslar sürüyor olabilir. Tabiî bunlara ilişkin çok fazla söylenti, spekülasyon ortaya çıkabilir. Böyle bir şey de mümkün.
Ruşen Çakır: Evet Kemal, burada noktayı koyalım. İYİ Parti Genel İdâre Kurulu, oy çokluğuyla CHP’nin işbirliği teklifini reddetti. Herkes kendi yoluna gidiyor. Şimdi adayları ve iktidârın ne yapacağını bekliyoruz. Ama iktidar kendi ittifâkını olabildiğince koruyarak seçimlere girecek herhalde. Bu seçimler herkes için ayrı ayrı çok ciddî bir sınav olacak. İYİ Parti için öyle; tabiî ki Özgür Özel’li yeni CHP için de bambaşka bir sınav olacak. Seçime çok da fazla vakit kalmadı. “Bakalım ne olacak?” diyelim ve noktayı koyalım
Kemal Can: Bir tek şeyi ekleyeyim: İYİ Parti için yine hem seçimden önce hem seçimden sonra, senelerdir olduğu gibi sürekli yeni bir îzâhat dönemi de açılabilir. Yani ne olmadığını anlatmak zorunda kalmaya bir kez daha saplanabilir İYİ Parti. Böyle bir sorun da var.
Ruşen Çakır: Şimdi İYİ Partili bâzı izleyiciler, “Herkes kendi yoluna” yorumları yapıyor. Evet, geç de olsa bu noktaya varıldı. Tabiî dönüp, “Daha önceki seçimde de böyle olsaydı acaba ne olurdu?” gibi spekülasyonlar da olabilir. Ama bu yeni bir durum. İYİ Parti “hür ve müstakil” bir siyâset izleyecek. CHP de kendi adaylarıyla yoluna devam edecek. Sonuçta bu önemli bir karardı. Ben bekliyordum. O anlamda da bu sefer lotoyu tutturmuş oldum.
Kemal Can: Ama sen favori olasılığa oynamıştın zâten. Olması beklenen şeye oynadın yani, sürpriz olmadı.
Ruşen Çakır: Evet, bu sefer öyle oldu. “Haftaya Bakış” özel yayınını burada noktalıyoruz. Çok teşekkürler Kemal. İzleyicilerimize de teşekkürler. İyi günler.
Kemal Can: İyi günler.