Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Göksel Göksu yazdı | Bir gazetecinin gözünden karakol baskını: Kilometrelerce ötede ama bir kurşun mesafesindeki askerler 

Kuzey Irak’ta Pençe-Kilit Harekâtı bölgesinde çıkan çatışmada 12 asker şehit oldu haberini duymamla 13 yıl önceye savrulmam bir oldu… Bu yazı biraz da “Kim bilir neler yaşadılar?” sorusunun cevabı… 

2010 yılıydı.

Hakkâri’nin Şemdinli ilçesi Beyyurdu Köyü, İleri Üs Bölgesi’ne üç ayrı noktadan saldırı düzenlenmiş, üç askerin şehit olduğu saldırıda, üç asker de yaralanmıştı.

O tarihte CNN Türk’te muhabirlik yapan ben, kameraman arkadaşım Serdar Çetin ile birlikte soluğu bölgede aldık.

Önce Van, ardından karayoluyla Hakkari – Yüksekova derken, gergin geçen bir gecenin ardından, günün ağarmasıyla birlikte Şemdinli’ye doğru yola çıktık… Vardığımızda, Şemdinli daha yeni uyanıyordu. İlk durağımız Doğan Haber Ajansı (şimdiki Demirören Haber Ajansı) oldu. Azer Demir’le bir gün önce haberleşmiş, sabah erkenden büroda olacağımızı haber vermiştik. Önce ayılmaya ihtiyaç vardı. Birer demli çay eşliğinde Şemdinli’deki havayı konuştuk. 

O günkü rotamız birkaç gün önce baskına uğrayan karakoldu, ileri üs bölgesindeki Beyyurdu Karakolu… Çayları içtikten sonra vakit kaybetmeden yola çıkmaya karar verdik. Mesafe çok uzun olmasa da (kuş uçuşu 20 – 30 km olsa gerek) dağ yollarına girecektik ve kağıt üzerinde  kısa gibi görünen mesafeyi, kaç saatte kat edeceğimizi kestiremiyorduk.

Çayların bitmesiyle hemen yola düştük. Ana yoldan ayrılıp dağ yoluna girdiğimizde, zaten seyrek rastladığımız araç trafiğinden eser kalmadı. Bir biz, bir de dağlar! Bir de dağların zirvelerindeki karakollar… 

Onlar gördüklerimiz, bir de göremediklerimiz var. O karakollardan doğrultulan namluların hedefinde olanlar… Onlar nerede, bilmiyoruz! Gözle görebildiğimiz askeri karakollar ise gerçekte çok uzağımızdalar; ama uzaklığın da bir önemi olmayan topraklarda olduğumuzu anlamamız çok fazla zamanımızı almıyor. Kısa sürede anlıyoruz buralarda mesafenin kilometre ya da metre cinsinden ölçülmediğini, bir namlu mesafesindeyiz her yere…

Toprak yollara girdiğimizde uzaklardaki bir dağı gösterdi Azer, “Bizim gideceğimiz karakol orada” dedi… Ana yoldayken gördüğüm son rakım tabelası sanırım 2040’ı gösteriyordu… O tabeladan sonra ne kadar tırmanmış olabileceğimizi kestiremiyorum ama Azer’in gösterdiği dağlar nereden bakılsa bin metreden yüksek! Ve baskın o dağlardan birinin en tepe noktasında gerçekleşti… Gecenin 23:30’unda duyuldu ilk silah sesi. Ana karakol dağın yamacında ve üç ayrı gözetleme karakolu tarafından korunuyor. Gözetleme karakollarının her biri ayrı bir dağın tepesinde. Havaya batıyormuşcasına sipsivri tepeler. O üç karakola yapılmış baskın! Tam dört saat sürmüş çatışma… Önce ana karakolu besleyen enerji kaynağını, jeneratörü hedef almışlar… Dakikalarca mermi yağmış jeneratörün çevresine, kimse kafasını bile oynatamamış o süre içinde. Sonra telsiz konuşmaları başlamış.

Dinleyenlerin, hayat boyu unutamayacağı konuşmalar… Ölüm haberleri gelmeye başlamış ardından. Yanı başındaki arkadaşının vurulduğunu haber vermiş erlerden biri… 11 PKK’lı aynı anda saldırmış o gece. Dokuzu ölmüş, ikisi sağ yakalanmış. Onlar püskürtülmüş. Aksi halde geride pusuya yatan 50 kişi daha varmış konuşulanlara göre. Gecenin karanlığında dağlar bir aydınlanıp bir karanlığa gömülmüş saatler boyu. Bir bakıyorsunuz güneş varmışçasına ışıl ışıl aydınlık ortalık, bir bakıyorsunuz zifiri karanlık. Saldırının olduğu zirvede askerlerden başka hiç ama hiç kimse yok. Gecenin sessizliğinde öyle bir noktada nasıl bir psikolojiyle beklenebileceğini kestirmek için kahin olmaya hacet yok. Her şey gün gibi ortada. İncecik bir ağaç dalının yere düşerken çıkaracağı ses bile, orada o saatte sinirlerinizi altüst etmek için yeterli olabilir. Ölümüne bir bekleyiş. Geceler, günler, haftalar, aylar hatta yıllar süren… Ellerinde silahla, tim arkadaşları dışında insan yüzü görmeden akıp giden zamana teslim olmuş gencecik çocuklar. Aralarında eline acemi birliğindeyken üç-dört kez silah alıp kendisini bu dağlarda bulanlar var. Savaşmayı savaşarak öğrenenler… Gecenin herhangi bir diliminde roketatarlarla düzenlenen saldırının hedefi oluyorlar bir anda… Ölümüne geliyor karşılarındakiler, öldürmeye geliyorlar, çiçek demeti sunmaya değil… Hepsi biliyor! İçlerinden üçü oracıkta can veriyor.

13 yıl sonra bugün, kimse o üç gencin adlarını bilmiyor. Saldırıdan üç gün sonra da kimse bilmiyordu. Adları sadece o günün gazetelerinde yazıldı, ekranlardan isimleri okundu, resmi cenaze törenleri yapıldı ve bitti… Bugün hepsinin ismi aynı artık: “Şehit”.

Oysa Mahmut Yalçındağ, Volkan Yulalı ve Erkan Akdeniz bizlerden biriydi. Evlattı, babaydı, kardeş ya da ağabeydi… Demem o ki her birinin yaşama dair hayalleri, gelecek beklentileri, sevenleri ve sevdikleri vardı.

Ama saldırı anında oradaydılar ve o dağların tek gerçeği var, ya öleceksin ya öldüreceksin! Başka seçenek yok… O gece ölüm kusmuş karşımda masum masum süzülen şu dağlar… O kusmuğu minicik çocuklar izlemiş bulundukları köyden. Mesafe kıvrım kıvrım uzanan yollar nedeniyle 12 kilometre olsa da kuş uçuşu 5 kilometreyi geçmez. Havai fişek gösterisi izler gibi izlemişler… Çocuklar geleceklerini izliyor kayalıklardan! Çok değil 8 – 10 yıl sonra iki taraftan birinde saf tutacaklar. Ya dağlara kaçacak ya asker olup dağdakilerin karşısına çıkacaklar. Onlar da ateşleyecek silahlarını! 

Sınır karakollarının orta yerindeki Bozyamaç Köyü’nün çocukları kendilerini bekleyen gelecekten habersiz film izler gibi izlemiş o gece çatışmayı… Diğerleri de izliyordu belki çocukken. Anlatıyorlar da: “İlk önce silah sesi duyduk. Sonra dışarı çıkıp baktık, her zaman atıyorlar zaten öylesine, her iki taraftan da karşılık gelince biz de bir kavga olduğunu bildik. arkadaşlar geldi, akrabalar geldi… Karşılıklı savaş vardı. İki taraftan da silahı duyabiliyorduk. tüfekler çok patlıyordu, roketler atılıyordu. Yan tarafta (15 – 20 metre ötedeki eski kilise binasını göstererek) kilise var, oraya attılar. Bence bu bizi uyarmak içindi!” 

Gecenin kör karanlığında patlama sesleriyle aydınlanan dağlar, çocuk yürekleri korkutmuyor mu peki? Korkutmaz mı! “Çok korkuyorum” diyor içlerinden biri. En küçük olanı da “Burada her zaman çatışma olduğu için, ya bize de bir şey olursa diye çok korkuyoruz. Her gün silah sesi duyuyorum. Çatışma olmamasını istiyorum. Geceleyin çok silah sesleri geliyor. Silah sesini duyunca evden çıkamıyoruz. Kardeşlerim de çok korkuyor. Sadece tüfek değil bomba patlaması da duyuyoruz” diye anlatıyor yaşadıklarını…

Türkiye’nin en ucundaki köylerden biri burası. Kış aylarında kar kalınlığı 2,5 metreye kadar ulaşıyor. Yoksulluk diz boyu. Diz boyu çünkü çatışmalar nedeniyle ne tarımla uğraşabiliyorlar ne de hayvancılıkla. Oysa Şemdinli balıyla nam salmış bir ilçe. Zengin florasıyla, balın kaynağı bu dağlar. O florayla buluşamıyor köylü. Çizilen hayali sınırın dışına çıkmaları yasak! Gün ağardığında başlayan hayat, ikindide son buluyor… İkindiye kadar da beş kilometrekarelik bir alanda yaşıyorlar. Hayali çemberin dışında ölüm var. Çemberin dışında görülen sivillerin -öyle olsa da olmasa da- PKK’lı olduğu varsayılıyor. Tam da bu yüzden olağanüstü hal (OHAL) ilan edilmesi gibi bir ihtimal gözlerini hiç korkutmuyor. 38 yaşındaki bir köylü, “Doğduğum zaman OHAL altında doğdum, öyle de öleceğim” sözleriyle -üstelik de gülerek- o kadar net cümlelerle ifade ediyor ki bu bu korkusuzluğu. Ne desem bilemiyorum! 

Köyden ayrılıp dönüş yoluna doğru sürüyoruz arabayı… Toprak yoldan sonra yeniden asfalta ulaştığımızda karşımızda mayın taraması yapan bir askeri birlik beliriyor. İhbar gelmiş. Her yerde mayın aranıyor ve Yüksekova – Şemdinli yolu bu yüzden trafiğe kapanmış. Ne Şemdinli’ye gidebiliyoruz ne Yüksekova’ya. Yol üzerindeki bir çeşme başında beklemeye başlıyoruz çaresiz. Yol açılana dek mahsur kalıyoruz burada, ne zaman açılacağı da belirsiz…

Yol açıldığında kendimizi bir an önce Hakkari’ye atmak üzere yola koyulduk. Sakin kafayla demli bir çay içmekten başka bir şey düşünemez olmuştum…

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.