Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ruşen Çakır değerlendirdi: Ve IŞİD yeniden denkleme dahil oldu

İran’da dört yıl önce Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) düzenlediği suikast sonucunda öldürülen Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’yi anma törenindeki patlamaların yankısı sürüyor. En az 84 kişi hayatını kaybetti. Terör saldırısını IŞİD üstlendi. 4 Ocak Perşembe günü millî yas ilan edildi.

Ruşen Çakır değerlendirdi.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. Çarşamba günü öğleden sonra saat 15.00’i 4 dakika geçe İran’ın Kirman şehrinde bir patlama oldu. Çok önemli bir yerde oldu. Devrim Muhafızları’nın efsânevî komutanı Kasım Süleymânî Amerika Birleşik Devletleri tarafından suikast sonucu öldürülmüştü. Biliyorsunuz kendisi Ortadoğu’da, Suriye’de, Irak’ta, Lübnan’da her yerde İran derin devletinin en güçlü ismiydi. Onun ölüm yıldönümünde türbesine anmaya giden binlerce kişiye yönelik bir saldırı oldu. Ardından, 13 dakika sonra bir başka saldırı daha oldu. Çok sayıda kişi hayâtını kaybetti. Bir ara rakam 103 olarak açıklanmıştı, daha sonra 84’e indi. Ama çok büyük bir katliam oldu gerçekten. “Kim yaptı?” sorusu tabiî hemen soruldu ve ilk akla gelen tabiî ki Gazze. Gazze olayından hareketle İsrail’in İran’a yönelik öfkesi, çünkü onlar Hamas’ın arkasında esas olarak İran’ın olduğunu düşünüyorlar. Ve bir gün önce Beyrut’ta Hamas’ın üst düzey bir komutanının Mossad tarafından bir suikast sonucu öldürüldüğünü biliyoruz. Peş peşe gelince tabiî ki ilk başta gözler İsrail’e döndü. İran’dan yapılan açıklamalarda da otomatiğe başlanmış gibi tabiî ki burada Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail sorumlu tutuldu. Hesâbının sorulacağı söylendi. Fakat olay bununla kalmadı, başka ihtimaller de gündeme geldi. Nitekim bizim “Transatlantik”te yaptığımız –ki yaklaşık 3 saat sonra yapıldı saldırının ardından– ben İsrail seçeneği çok daha güçlüymüş gibi sorunca, Gönül Tol hemen îtiraz etti ve bunun muhtemelen IŞİD tarafından yapıldığını söyledi. IŞİD’in esas olarak Afganistan’da yerleşik olan Horasan kolunun bunu yapma ihtimâlinin çok güçlü olduğunu söyledi ve çok emin bir şekilde söyledi ve dediği çıktı: IŞİD üstlendi. IŞİD zâten bu tür saldırıları üstleniyor. Telegram hesâbından yaptıkları açıklamayla saldırıyı iki intihar bombacısının yaptığını –onlar tabiî “şehit” diye târif ediyorlar– Ömer el-Muvahid ve Seyfullah el-Mücahid, ikisinin gerçekleştirdiğini söylediler. Halbuki İran resmî açıklamasında bombaların uzaktan kumandalı olduğu söylenmişti. Uzaktan kumandalı olan bomba tabiî ki daha çok gizli servisleri vs. akla getiriyor ve bu anlamda İran’ın İsrail-ABD gibi işâret ettiği yerlere yönelik bir suçlama olabilecekken, IŞİD intihar saldırısını yapanları adıyla birlikte söyledi.

Burada önemli bir detaya bakmak lâzım. Meselâ Batı basınında, daha IŞİD üstlenmemişken şu husus dikkat çekiciydi: İki bombanın aralıklı olarak patlamasının terör örgütlerinin, esas olarak da IŞİD türü örgütlerin işi olduğu söyleniyordu. Buradaki hesap nedir? Bir bomba patlıyor kalabalığın ortasında ve büyük bir panik yaşanıyor. İnsanlar yaralılarla hayâtını kaybedenlerle uğraşırken, kimileri kaçarken, kimileri uğraşırken ikinci bir bomba patlıyor ve burada izdiham sonucu çok daha büyük kayıplara yol açabiliyor. Bunu görünce aklıma yıllar önce, 2015’te –yanılmıyorsam 5 Haziran’dı– Diyarbakır’da benim de bizzat izlediğim HDP mitingi geldi. Orada da bir bombalı saldırı olmuştu biliyorsunuz. Uzaktan kumandalıydı. Sonradan fâili yakalandı, ama çok da fazla bir şey olmadı. Orada önce bir patlama sesi duyduk. Hattâ gazeteci arkadaşım Faruk Balıkçı’yla berâber yan yana oturuyorduk. Önce anlamadık ne olduğunu. Tabiî ki ilk akla gelen bombaydı, ama insanlar çok büyük panik yapmadılar. Tabiî ki dağılanlar filan oldu ama. Ardından tam karşı tarafında, bir okulun duvar dibine, çöp kutusuna yerleştirilmiş ikinci bir bomba patladı. Arada en aşağı bir 4-5 dakika galiba vardı. Onu bizzat yerinde yaşamış birisiyim. IŞİD yaptı onu da biliyorsunuz, IŞİD üstlendi. Hattâ yakalandı da zanlısı. Buna benzer işleri çok sıklıkla yapabiliyorlar.

Şimdi IŞİD İran’dan ne istiyor? Evet, çok önemli bir soru. IŞİD İran’dan çok şey istiyor. İran’ın yok olmasını istiyor. Çünkü IŞİD belli bir târihten îtibâren artık büyük ölçüde mezhep savaşı yürütüyor İran’a karşı. Sâdece İran’a karşı değil; İran’la bir şekilde aynı dalga boyunda olan Şiîlere karşı, Pakistan’da, Afganistan’da, tabiî ki Suriye’de, Irak’ta, artık ayrım gözetmiyor. Yani devlet görevlisi olması şart değil, asker olması şart değil. Şiî bir İranlı, Iraklı, Suriyeli ya da Alevî, Nusayrî bir Suriyeli ya da Afganistan’da Şiî bir Hazara, onların gözünde öldürülmesi gereken kâfirler. Bunu yapıyorlar, daha önce yaptılar. İran’da meselâ en son Ekim 2022’de Şiraz’da bir türbeye silâhlı saldırı olmuştu, 13 kişi ölmüştü. Onu da IŞİD, “Şiî kâfirlere yönelik” diye üstlenmişti. Daha öncesinde Ahvaz’da Eylül 2018’de bir saldırı olmuştu askerî geçit törenine. Orada da 25 kişi ölmüştü. Çok daha çarpıcı bir saldırı 2017 Haziran’ında Tahran’da olmuştu. Meclis binâsına yönelik silâhlı saldırı ve Ayetullah Humeyni’nin türbesine yönelik intihar saldırısı. Bu iki saldırıda da 17 kişi ölmüştü. Şimdi buraya baktığımız zaman, IŞİD’in İran’la bir meselesi var. İran’ın da IŞİD’le bir meselesi var. İran düzenli olarak IŞİD’e yönelik operasyonlar yapıyor. Fakat hani o devlet tâbiriyle, “kökünü kurutamıyor”. Zâten bu son saldırı bir anlamda 7 Ekim’deki Hamas’ın İsrail’e yönelik saldırısına benzetilebilir. Çünkü İran da bölgede istihbârat açısından çok güçlü bir ülkedir. Nâmı daha Şah rejiminden beri vardır. Ve daha sonra da İslâmî rejim de onu büyük ölçüde mîras olarak devralmıştır. Bir istihbârat devletidir İran. İran’a değişik kereler gazeteci olarak gitmiş birisi olarak bunu çok açık bir şekilde her gün görebiliyorduk. Sokakta gazeteci olarak dolaştığınız zaman, hep karşınıza çıkan bir olay bu. Ve bu anlamda da Kirman’daki bu saldırı aynı İsrail’de söz konusu olduğu gibi çok büyük bir istihbârat zaafı. Yani onların dediği gibi İsrail ya da ABD yapmış olsaydı bile böyleydi. IŞİD’in yapmış olması çok daha güçlü kılıyor. Çünkü IŞİD daha önce saldırmış, neredeyse her yıl bir saldırı yapıyor. Önemli yerlere saldırı yapıyor ve onu da biliyoruz; meselâ Şiraz’da türbeye ya da Ayetullah Humeyni’nin türbesine saldırı. Böyle dinî gösterilere, dinî yerlere yönelik hedefler var ve orada da Kasım Süleymânî’nin yıldönümü var, insanlar gelecek, biliniyor. Buna rağmen engelleyemedi. 

Tabiî burada çok başka bir soru var, haklı bir soru var. Dünyanın gündemi, İslâm dünyasının gündemi özellikle Gazze iken, Gazze’de Filistinlilere yönelik bir tür soykırım uygulanırken; şu âna kadar herhangi bir İsrail hedefine herhangi bir saldırısı olmadığını bildiğimiz IŞİD’in böyle bir gündemde İsrail’le meselesi olduğu bilinen İran’a saldırıyor olması. Şimdi daha önce Ekim 2022’de yaptıkları Şiraz’daki saldırıda şöyle bir olay olmuştu. O sırada İran’da sivil gösteriler vardı. Çok ciddî demokrasi yanlısı sivil gösteriler. Ve IŞİD dedi ki hemen: “Bizim bu olayla alâkamız yok. Biz kendi gündemimize göre hareket ediyoruz. Biz Şiîleri öldürüyoruz” dedi açıkçası. Şimdi de böyle ilginç bir durumla karşı karşıyayız. IŞİD Filistin meselesini hiçbir şekilde gündemine almayıp –“durup dururken” diyeceğim ama, durup dururken değil–; daha önce yapmış olduğu için İran’a yönelik böyle bir saldırı yapıyor. Burada tabiî saldırının yeri çok önemli: Kasım Süleymânî. Irak ve Suriye’de biliyorsunuz IŞİD bir İslâm devleti îlân etmişti, hilâfet ilân etmişti. Ve Musul ve Rakka –ki yani Irak’ta Musul, Suriye’de Rakka– buralarda îlân ettiği İslâm devletine dünyanın dört bir tarafından IŞİD’e yakın insanlar, çoluk çocuk, yaşlılar vs. yaşamaya geldiler ve orada bir tür devlet uygulamasını hayâta geçirdi IŞİD. Bir süre gitti bu. Ama sonra iki ayrı yerde de sökülüp atıldı. Bunların her ikisinde de çok ciddî bir İran dâhli var. Yani çok ilginç bir şekilde Suriye’de de Irak’ta da rejimler İran’a bir anlamda bağlı. Öyle söyleyelim. Bunun sâdece mezheple ilgili olduğunu söylemek mümkün değil. Stratejik olarak da İran buraları kontrol ediyor. Suriye’deki iç savaşı, ayaklanmayı da zâten Esad rejiminin bastırabilmesinde en önemli rolü İran oynamıştı, Rusya ile berâber. Ve burada da Suriye’den IŞİD’in büyük ölçüde tasfiye edilmesi tam anlamıyla bitmedi. İşin içerisinde Kürtler de var. Amerika Birleşik Devletleri de var; ama çok ciddî bir şekilde İran da var, İran Devrim Muhâfızları var, Kasım Süleymânî’nin bizzat kendisi var. Irak’ta da tam böyle. Irak’taki Musul merkezli devletin de çökertilmesinde yine aynı şekilde İran’ın, Devrim Muhâfızları’nın ve Kasım Süleymânî’nin dahli var. Bunu bir tür intikam olarak görmek mümkün. Fakat dönüp baktığımızda bölge zâten karman çorman. Böyle bir yerde, başta dediğimiz gibi, bir eksik olan IŞİD’di, İŞİD de devreye girdi.

Normal şartlarda Irak’ta ve Suriye’de yediği ağır darbelerin ardından IŞİD’in eski gücünde olmadığı söyleniyordu. Batı topraklarında gerçekleştirdiği saldırılarda da çok büyük bir azalma yaşanıyor. Afrika, Asya gibi yerlerde belli ölçülerde varlığını sürdürdüğünü biliyoruz. Ama böyle büyük bir, güçlü bir devlete –bütün sorunlarına rağmen İran güçlü bir devlet–, bir istihbârat devletine iki intihar saldırısı; bellerine intihar kemerlerini sarmış, o kalabalığın içerisine girebilmiş ve patlatabilmiş, kendileriyle berâber 80’den fazla kişiyi öldürebilmiş. Bunu yapabilmiş olması çok önemli. Ve baktığımız zaman ne görüyoruz? Gazze’deki olayın bölgesel bir savaşa dönüşme ihtimâlinden bahsediyoruz. Ve bu anlamda İsrail’in Beyrut’ta yaptığı suikastın çok önemli olduğunu görüyoruz. Yemen’de İran yanlısı grupların İsrail’e ve Amerika Birleşik Devletleri’ne yönelik saldırıları olduğunu da biliyoruz. Hizbullah belli ölçülerde İsrail’le savaşıyor. Ama bölgede mesele sâdece bunlardan ibâret değil. Meselâ Suriye’de ve Irak’ta, Türkiye’nin PKK ile olan bir meselesi var. Suriye’deki PKK değil; ama YPG, o da PKK’nın Suriye kolu. Orada bir meselesi var. Yakın zamanda PKK’nın Türkiye’de Türk ordusuna karşı, Türk Silâhlı Kuvvetleri’ne karşı yaptığı bir saldırı ve oradaki şehitler var. Yani her bir yerde silâhlar patlıyor, her bir yerde terör saldırıları gündemde. Devletler pekâlâ suikastlara başvuruyorlar ya da İsrail’in Gazze’de yaptığı gibi sivil katliamlarına başvurabiliyorlar. Böyle bir kaynayan kazan. Ve burada bir eksik olan IŞİD’di, IŞİD de dâhil oldu.

Muhtemelen bu karambolde Suriye ve Irak’taki güçlerini yeniden toparlamak isteyecekler ve tabiî ki çok önemli bir soru da karşımıza çıkıyor: IŞİD Türkiye’yi pas geçecek mi? Çünkü ülkemizde, demin bahsettiğim Diyarbakır HDP saldırısı, Ankara Garı saldırısı, Suruç ya da Atatürk Havalimanı saldırısı ya da şimdi adı aklıma gelmedi, Boğaz’daki eğlence yerine yönelik saldırı gibi çok büyük katliamlara imzâ atmış bir örgüt. Ve Türkiye’de IŞİD’e pekâlâ taban olabilecek, hepsi değil tabiî ki böyle bir şey yapmak yanlış olur; ama az sayıda da olsa Türkiye’de çok güçlü bir göçmen, sığınmacı nüfus var. Bunların içerisinde, Suriye ve Iraklıların içerisinde IŞİD örgütlenmeleri olduğunu zâten biliyoruz. Arada sırada operasyonlar da yapılıyor. Onlara gerek olmadan da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup IŞİD’li olanlar var. Meselâ demin bahsettiğim Diyarbakır saldırısını yapan böyleydi, Gar saldırısına karışanların bâzıları böyleydi. Sonuçta IŞİD uluslar-ötesi bir yapı ve Türkiye’yi de içine katıyor. Bir süredir sesi çıkmıyor diye, çok etkili olamıyor diye hani beli kırıldı diye düşünülüyordu. Ancak bu olay, yaptıkları bu saldırı hâlâ bir güçleri olduğunu, bölgedeki dengeleri sarsabileceklerini bize gösterdi. Önümüzdeki dönemde IŞİD ya da benzeri yapılar… El-Kaide meselâ hâlâ belli ölçülerde varlığını sürdürüyor. Meselâ İdlip’de yer alan İslâmcıların büyük bir çoğunluğu El-Kaide türevi gruplardır IŞİD’den ziyâde. Ama yine de IŞİD’in Suriye’de, Irak’ta güçleri olduğunu biliyoruz. Kimileri uyuyan hücre, kimileri bir şekilde varlığını sürdüren yapılar. Afganistan’da Taliban denetimi dışındaki yerlerde bir IŞİD örgütlenmesi olduğunu biliyoruz. Pakistan’da da kezâ öyle. Avrupa’da birtakım hücreler olduğunu ve daha önemlisi kendi başlarına IŞİD perspektifinde ya da El-Kaide perspektifinde hareket eden bireyler ya da küçük gruplar olduğunu biliyoruz. Yani tekrar kaldığımız yerden devam edeceğe benziyoruz.

Türkiye’de 87 gün sonra bir yerel seçim var. Daha 2015’te yaşadığımız bir deneyim var. IŞİD’in en fazla kendisini gösterdiği dönem tam o seçim dönemiydi ve onun ardından da çok ciddî bir şekilde Türkiye’de tekrarlanan seçimlerde dengeler alt üst olmuştu ve Erdoğan yeniden, AKP yeniden tek başına iktidâra gelebilmişti. Böyle bir yönü de var. Yani IŞİD ve benzeri yapıların terör eylemlerinin belli ölçülerde iktidarların halkla, toplumla kurdukları ilişkiyi rehabilite etme özelliği de var. Bu çok farklı bir olay, çok ilginç bir olay. Yani bu terör saldırılarının yarattığı güvensizlik hissi, istikrar arayışı bâzı durumlarda vatandaşların devlete daha fazla sarılmasına, sâhip çıkmasına da yol açabiliyor. Bakalım, şu hâliyle zâten Türkiye terör meselesinden hiçbir zaman kendini kurtarabilmiş bir ülke değil. IŞİD’i bir süredir duymuyorduk; ama pekâlâ IŞİD de Türkiye’deki denkleme dâhil olabilir. Şu hâliyle bakıldığında Filistin meselesi hiç yokmuş gibi kalkıp İran’da doğrudan sivil halka yönelik böyle bir katliamı yapabilen bir örgütten bahsediyoruz. Bu yapıdan, buna benzer yapılardan her türlü kötülük gelebilir. Dolayısıyla dengelerin yeniden değişme ihtimâli IŞİD’in devreye girmesiyle berâber güçlendi. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.