Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ruşen Çakır’ın konuğu Murat Sağman: Yerel seçimler öncesi ve sonrası Türk ekonomisi

Hafize Gaye Erkan’ın istifasının ardından Merkez Bankası’nın politikaları nasıl ilerleyecek? Seçim sonrası ekonominin gidişatı nasıl olacak? Seçimlerden sonra ekonomi nasıl etkilenecek? Enflasyon nasıl düşürülecek? AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, seçimlerden sonra ortodoks politikalardan vazgeçecek mi?

Ruşen Çakır konuğu Sagam Strateji Danışmanlık kurucusu, ekonomist Murat Sağman ile 31 Mart Yerel Seçimleri’nden önce ve sonra Türkiye’nin ekonomisinde neler olabileceğini konuştu.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. Ekonomist Murat Sağman stüdyoda konuğum ve kendisiyle seçim öncesi ve seçim sonrası Türkiye’nin ekonomisini konuşacağız. Murat, hoş geldin. 

Murat Sağman: Hoş bulduk. Teşekkür ederim.

Sagam, değil mi?

Murat Sağman: Evet, Sagam Strateji.

Evet, yakınlarda bir yerdesiniz herhalde.

Murat Sağman: Evet evet, buralardayız. 

Seninle konuştuk, anlaştık, seçim öncesi ve sonrası konuşalım diye ve bu hafta için sözleştik. Biz gazeteciler için şansımıza –Türkiye için değil mi bilmiyorum ama– Merkez Bankası Başkanı değişti, o da çok ilginç. “Görevinden affını istedi” dendi; ama sonra görevden alındığı şeklinde bir şey çıktı. Her neyse. Giden, gelen; fark ediyor mu? 

Murat Sağman: Evet. Biz zâten geleneksel olarak –ikiden fazla olunca geleneksel oluyor–, yılda bir kere Ocak ayında bu yayınları yapıyoruz — ki denk geldi aslında bu hafta sonu. Yoğun ekonomi konuşuyoruz birkaç gündür. Herhalde birkaç gün daha devam edip, sonra seçim… Niye ekonomi konuşacağız? Çünkü 8 Şubat’ta da Merkez Bankası’nın bir enflasyon raporu toplantısı var ve yeni başkan Dr. Fatih Karahan ilk defa basının ve ekonomistlerin önüne çıkacak ve enflasyonla ilgili görüşlerini paylaşacak. Ondan sonra da herhalde daha çok sizin yoğun olacağınız seçim konuları gelecek 31 Mart’a kadar. Şimdi, eski başkan gitti, yeni başkan geldi. Bir kere tabiî alıştık buna. Son 6 yılda beşinci başkan oldu. 2018’e kadar ortalama başkanlık süreleri 4 yıl civârındaydı. 1930’da kuruldu Merkez Bankası. 2018’den sonra, bu yeni sistemden sonra, neredeyse bir yıldan az ortalamayla başkanlıklar oluyor. En kısası Naci Ağbal oldu, 4 ay civârında. İşte, ikincisi de Hafize Gaye Erkan 9 ay süreyi tamamladı. Şimdi bir belirsizlik vardı. Çok detayına girmeyeceğim, ama herhalde izleyenlerin bildiği –işte bu artık magazine girecek–, şahsî gelişmeler vs.. Özellikle tabiî Ahmet Hakan’a verdiği röportaj bence belki de sonun başlangıcı oldu. 

Orada bir de şunu not edelim: Belli ki birileri ona “PR yap” demiş. 

Murat Sağman: Evet.

O da en güvenli liman olarak Ahmet Hakan’ı seçmiş. O da kendince Hafize Gaye Hanım’ı onore edecek bir şekilde yapmış; ama sonra da orada çok büyük bir ârıza çıkmıştı. 

Murat Sağman: Tabiî tabiî.

Hattâ yardımcıları filan da lâf etmişti.

Murat Sağman: Tabiî, çünkü röportajın içeriği, işte, “Anneme taşındım. Sadık Abi enflasyonu soruyor” filan… Bunlar tabiî halka böyle yakınlık gösteren ifâdeler; ama şimdi bir Merkez Bankası Başkanı’nın vermeyeceği röportajlar. Yani 30 yıldır sâdece Türkiye değil, diğer ülkelerin merkez bankalarının başkanlarını da izliyoruz; bunun örneği dünyada çok yoktur. Özellikle Merkez Bankası; evet, hükûmet atayabilir, ama çok farklı bir yapısı vardır. Merkez Bankası’nın, dünyada merkez bankalarının iki tâne ana amacı vardır. Bir, fiyat istikrârı, bir de kendi paranın değerini korumak iki ana amaçtır. Bâzılarında, işte Amerika gibi dual mandate dediği, yani ikili hedef dediği, bir de büyümeye de destek veriyor: işsizliğin düşmesi, büyümenin yükselmesi… Ama bizde ana amaç fiyat istikrârı ve Türk lirasının değerini korumak. O röportaj içinde meselâ beni en çok rahatsız eden şeylerden –tabiî bu işin magazini; ama bizim açımızdan– işte, “Cumhurbaşkanımız üç tâne alan söylesin, şahlandıralım.” Şimdi bunu merkez bankaları yapmaz. Bunu hükûmet yapar, bakanlar yapabilir, teknokrat belki de yapabilir; ama Merkez Bankası Başkanı’nın görevi değil bir sektörü ayağa kaldırmak. Onun görevi enflasyonu aşağıya indirmek, fiyat istikrârı sağlamak ve Türk lirasının değerini korumak. Ondan sonra tabiî bu çıkan haber, CİMER’e, işte, Büşra Bozkurt…, işte, babasının Merkez Bankası’na vs… yani bunun detayına girmeyeceğim. Tabiî bunlarla birlikte, zâten kredibilite sorunu yaşayan Merkez Bankası’nda bir de başkanın kredibilite sorunu çıkmaya başladı. Açıkçası benim konuştuğum, danışmanlık yaptığım şirketlerin yönetim kurullarında veya diğer taraflarda ben bu değişimin meselâ 8 Şubat’a kadar olacağını tahmin ediyordum. Geçen hafta da olabilirdi. 8 Şubat’ta olmasaydı, enflasyon raporu 25 Şubat’ta olsaydı bu değişim bir önceki hafta sonu da olabilirdi. Niye bu hafta sonu oldu? Çünkü 8 Şubat’ta enflasyon raporu var. Şimdi enflasyon raporu toplantısında bu kadar gazeteci, bu kadar ekonomistin olduğu bir yerde bu soruların gelmemesinin imkânı yok. Mutlaka bu son yaşanan olayların… Bir de şu konu var — çok önemli: Uzun bir süre Amerika’da kalması; çünkü bu alışagelmiş bir şey değil. Yani daha önceki Merkez Bankası başkanlarında hiç görülmemiş, yani 3 ay ya da bir ay…

İş için gitti ve bayağı kaldı. 

Murat Sağman: Evet, yani Merkez Bankası başkanları dediğim gibi bu kadar uzun süre görevden ayrılmıyorlar. Bu konuların ve bu son magazinsel dediğimiz olayların sorulacağı kesindi. Onun için “seçim sonrası” diyenler vardı. Benim düşüncem, eğer öyle bir adım atılacaksa bunun 8 Şubat… özellikle 8 Şubat diyorum; çünkü dediğim gibi önemli bir basın toplantısı var, enflasyon raporu var. Ama bence enflasyon raporundan daha çok son dönemde yaşananlar gündeme gelecekti. Bu belirsizlik ortadan kalktı. Yeni gelen başkan tamâmen liyâkatli, onda bir soru işâreti yok. Yani New York Merkez Bankası geçmişi var. İçeride az da olsa bir süre geçirdi. Yani dışarıdan gelmedi, içeriden atanan bir başkan. Ben cumartesi sabahı zâten hemen Twitter’da paylaştım; çünkü o kadar çok soru geldi ki bizlere, “Piyasa ne olacak?” diye. Çünkü cuma akşamı şöyle bir Naci Ağbal travması yaşandı: “Acaba pazartesi geldiğimizde borsa çökecek, dolar uçacak mı?…” Çünkü öyle olmuştu. “Naci Ağbal sendromu” diyorum –öyle bir kelime buldum, bir cümle buldum– çok farklı bir olay bu. Çünkü Naci Ağbal değişikliğinde tabiî çok ânî oldu, ama aynı zamanda politika değişikliği oldu. 

Evet. Ortodoks politikalardan çıkma…

Murat Sağman: …çıkma olayı oldu. Yani bu Naci Ağbal’ın yürüttüğü politikadan tamâmen ters; çünkü gelen başkan da zâten tamâmen farklı düşünen bir başkan olduğu için tamâmen bir politika değişikliği oldu. Bugün baktığımızda aynı politikalar devam ediyor ve başkan değişikliği yapılıyor. Politikanın başı şu anda Sayın Mehmet Şimşek. Ben şunu düşünüyorum –ki başka bir yayında da söyledim–; bu geçiş çok başarılı oldu. Yani piyasada volatilite yaratmadı. Çünkü başkan ayrıldı, hemen yeni başkan atandı, hemen Sayın Şimşek’ten mesajlar geldi, yeni başkandan Merkez Bankası’nın sitesinde hemen bir duyuru yayınlandı, “Biz bu politikalara devam ediyoruz; enflasyonla mücâdeleye devam ediyoruz” diye. Onun için bugün geldiğimizde, pazartesi bu yayını çekiyoruz, pazartesi sabah geldiğimizde, Türkiye risk primi dediğimiz CDS’de bir değişiklik yoktu. Dolar, TL’de bir değişiklik yoktu. Çok az şeyle borsa da yaklaşık %1 artıda açıldı. Bu da zâten gösteriyor ki piyasalar etkilenmedi. 

Peki, Hafize Gaye Erkan dönemi ve devâmı… “Aynen devam edecek” denen politikalar nasıl gidiyor? Yani bir başarı vardı ve başarıyı mı sürdürecek, yoksa hâlâ durum belli değil mi?

Murat Sağman: Şimdi başarı nedir bir kere buna bakmak lâzım. Bir Merkez Bankası’nın başarısı nedir? Enflasyonu hedefine doğru düşürmektir. Bugün baktığımızda bir başarı var mı? Bir başarı yok. Yani şu anlamda: Enflasyondaki… yani bu U dönüşü olmasaydı ne olurdu? İki tâne konu var karşımızda. Yani ben uçurumdan döndük diyorum. Ya ödemeler dengesi krizine gidecektik ya da hiper enflasyona gidecektik. Şimdi bunlardan dönüldü. Burada bir başarı var. Yani bizim risk primimiz 500 baz puanken işte 300, hattâ 300’ün altında gördü. Şimdi 325, 324’lerde. Yani risk primimiz düştü. Ödemeler dengesi krizini atlattık. Hiper enflasyondan şimdilik kurtulduk. Fakat başarı olması için tamâmen, enflasyonun en azından tek hâneye düşmesi lâzım. Bu seneki başarısı ne olacak Merkez Bankası’nın? Hedefi %36, üst bant dediğimiz %42. Yani enflasyon eğer bu sene için oralara gelirse, o zaman bu yıl için bir başarı elde etmiş olacak. Ama uzun vâdeli başarı, biliyorsun 2026 diye hedeflendi. 

Ama Murat, Cumhurbaşkanı Erdoğan, eski başkanlar döneminde de –ya da bakanlar– sürekli bize birtakım aylar söylediler biliyorsun, enflasyonun düşüş târihi olarak.

Murat Sağman: Evet.

Bunları sürekli update ettiler, ama hiçbir zaman da, “Daha önce Ocak demiştim, şimdi Mayıs diyorum” demediler. 

Murat Sağman: İşte, “heterodoks” bir dönemdi o dönem biliyorsun. İşte, “epistomolojik kopuş” da diyebiliriz. Yani birkaç kelime var; işte, “Nas ekonomisi” deniliyor. O dönemin birkaç tâne adı var. Onlar da o dönemde, evet, yani gerçekleşmesi zâten imkânsızdı. Yani biz defalarca, ben ve meslektaşlarım bunu söyledik. Yani bizim aldığımız eğitim, işin içindeyiz, biraz aklımız eriyor. Yani aklı eren herkes, bu işin içinde olan neredeyse herkes bu işin olmayacağını zâten söyledi. “Bu politikayla ancak enflasyonu patlatırız” dendi ve enflasyonu patlattık. İşte, 85’lere çıktı. Şimdi bugün açıklandı işte: 65 sınırında. Kötü haberi söyleyeyim, muhtemelen Mayıs gibi 75-80 aralığını görme ihtimâli var enflasyonun. Bu çok yüksek bir oran bu arada. Yani bizim gibi gelişmekte olan ülkelere baktığımızda, onların ortalaması %10’un altında. Gelişmiş ülkelerde bunların ortalaması 5’in altında. Yani biz burada 40 yaparsak başarılı olacağız. Yani böyle bir dönemdeyiz. Onun için bu politikaların başarılı olması için istikrârın kesinlikle devam etmesi lâzım. Yani umarım Fatih Karahan dönemini artık tamamlar; çünkü son 22 yıldır sâdece 3 başkan dönemini tamamlayabildi; Süreyya Serdengeçti, Durmuş Yılmaz ve Erdem Başçı. Diğerlerinin hiçbiri, özellikle son başkanların hiçbiri dönemini tamamlayamadı. Enflasyonun düşüşü yaz aylarında başlayacak, yani mâdem bu yılı konuşuyoruz, o da baz etkisinden. Baz etkisi bize, evet, bir ipucu veriyor; ama bunun devam etmesi için bu politikaların devam etmesi lâzım, ama yeterli değil. 

Burada şimdi başlığımıza da referansla gidelim: “Seçim öncesi, seçim sonrası”. Tabiî ekonomiyi yönetenleri konuşuyoruz, ama esas patron Erdoğan. Bunu hepimiz biliyoruz ve Erdoğan için de en önemli olan şey seçimleri kazanmak. Özellikle İstanbul ve Ankara’yı ve olabildiğince çok yeri kazanmak. Ve şöyle bir beklenti var: “Ortodoks politikalara evet dedi. Seçimi kazanana kadar bir şeyler yapacak. Ama ondan sonra yine bildiğini okuyacak” diye. 

Murat Sağman: Ben ona katılmıyorum. Yani ben bu politikanın devam edeceğini düşünüyorum. Bir de tabiî şimdi yerel seçim… Ben nâçizâne 26-27 yıl yurtdışında yaşadım, bir yerel seçimin bu kadar gündemde olmasını ben hiçbir yerde görmedim. Yani yerel seçimde 2-3 gün önce adayı görürsün, yani en fazla 1 hafta önce, hiç bu kadar manşet olmaz. Ama bizim yerel seçimde daha çok bir genel seçim havası var, özellikle İstanbul için. Yani ben İstanbul’u genel seçim diyorum. Şimdi bu seçim olacağı için şu anda Sayın Şimşek’in istediğini yapamayacağını düşünüyorum. Yani sen çok daha iyi bilirsin, duyumların, bağlantıların çok üst düzey bu konuda. Bir cümlesi var, yani bu tabiî ki teyit edilmedi: “Keşke seçim olmasaydı”. Bir toplantıda söylemiş – ki ben de olsam ben de onu söylerdim. Çünkü seçim olacağı için şu anda sâdece Merkez Bankası tarafında bir şeyler yapmaya çalışıyor. Yani işte fâizi yükselttik. Ama mâliye politikasında bir sıkılaşma yok, seçimden dolayı yok. Tasarruf yok, harcamalar devam ediyor. O harcamaları nasıl finanse ediyoruz? İşte, vergilerle, zamlarla. Onlar ekstra bir enflasyon yaratıyor. Muhtemelen seçime kadar bu mâliye politikasının sıkı olmamasını göreceğiz. Ondan sonra asıl ne yapılacaksa ondan sonra yapılacak. Yani şöyle: Seçimden önce sıkı bir para politikası, orta bir mâliye politikası ve seçimden sonra sıkı bir mâliye politikası bekliyoruz. Olması gereken de o. Tabiî Sayın Şimşek’in dediğine göre Cumhurbaşkanı arkasında; ama Sayın Şimşek’in programında da, eğer enflasyon düşürmek istiyorsa –zâten söylemleri var şu anda: Tasarruf yapılmalı, genelgeler yayınlanıyor–; ama bunun icraatını şu anda göremiyoruz. Görmemiz de beklenmiyor, yani seçim öncesi.

Yani seçim ekonomisi yaşıyoruz şu anda. 

Murat Sağman: Geçmiş senelerdeki, geçmiş seçimlerdeki gibi değil; ama bir seçim ekonomisi var ve olacak. Çünkü dediğim gibi, özellikle İstanbul bir hayat memat meselesi gibi artık. Sayın Cumhurbaşkanı cumhurbaşkanlığını kazanmış, en önemli seçimi kazanmış; ilk açıklaması: “İstanbul’u da almamız gerekiyor”. Demek ki bu çok önemli bir konu. O konu önemli olduğu için de tabiî ki burada Sayın Şimşek ve Sayın Erdoğan arasında, orada bir ortası bulunmaya çalışılacak ve seçimden sonra da sıkı mâliye politikası devam edecek. Burada bir ekleme var. Ben bunu toplantılarda da ifâde ediyorum. Benim şöyle bir düşüncem var. Bir de tabiî ki bu İstanbul’u kimin kazanacağına da bağlı. Yani şimdi eğer Sayın Cumhurbaşkanı –çoğu kişinin aksine söylüyorum bunu– İstanbul’u alırsa, diyorlar ki: “ ‘Tamam, teşekkür ederim’ diyecek ve değiştirecek”. Ben düşünmüyorum. Meselâ İstanbul’u alırsa bu politika devam edecektir bence. İstanbul’u alamazsa yine bu politikaya devam etme ihtimâli yüksek; ama burada bir soru işâretim var: “Acaba İstanbul’u alamadığı için Sayın Cumhurbaşkanı bir suçlu bulmak isteyecek mi?” Bu da daha çok senin konuların. Yani acaba, “Ben İstanbul’u tekrar alamadım” dediğinde, bir suçlu bulunacaksa bu Sayın Şimşek olabilir mi ya da başkası olabilir mi onu bilmiyorum. Bu daha çok senin konuların.

Evet, bu söylediğin şey önemli. Seçim sonucuna göre o zaman ekonominin yönetiminin de ekonominin gidişâtının da seçim sonuçlarıyla doğrudan etkileneceğini söylüyorsun. 

Murat Sağman: Olabilir. Ama ben yine devam edeceğini düşünüyorum. Bir de dediğim gibi, son olarak bu konuda şunu söylemek istiyorum: Bu politika ağır bir politika. Yani büyüme düşecek, işsizlik artacak, satın alma… Yani zor bir dönem. Enflasyonu düşürmenin çok ciddî mâliyeti var. Buna Sayın Cumhurbaşkanı sabredecek mi onu bilmiyorum. Çünkü kendisine çok ciddî baskılar yapılacak, yani iş insanları. Çünkü onlarla bir araya geliyorum devamlı. O şeyleri Nisan’dan Mayıs’tan, iki kanaldan yapılacak. İlkin kur var; “Böyle kontrollü giderse biz mahvolduk, mâliyetlerimiz artıyor, satış fiyatımızı artıramıyoruz, rekabette kaybedeceğiz, kur da artmıyor. Ne yapacağız?…” İkinci taraf da mâliyet tarafından, fâizler tarafından… Yani biz bu kadar yüksek faizle, %60-70’le… Çok da haklılar bu arada. Yani dediğim gibi ben iş dünyasında da danışmanlık verdiğim için bunu görüyorum, haklılar da. Ama işte burada bir karar verilmesi gerekiyor. Yani biz sonuna kadar sabredecek miyiz enflasyonu düşürmek için ya da vazgeçecek miyiz? O da seçimden sonra belli olur. 

Burada tabiî sektörler arasında farklı tutumlar da var herhalde. Bâzıları memnunken bâzıları şikâyetçi, meselâ kur olayında. Öyle değil mi? 

Murat Sağman: Büyük çoğunluk memnun değil. Tabiî bütün ihracatçılar memnun değil. Bu çok önemli. Hani daha çok ithâlâta dayanan sektörler, evet, daha memnun olabilir; ama benim gördüğüm, dolaştığım, toplantılara girdiğim iş insanlarının çoğu memnun değil. 

Burada memnun olmadıkları, doların sıkılıyor olması mı? 

Murat Sağman: Tabiî. Yani şöyle düşün, bilançoyu düşün. Bir tarafta senin mâliyetin artıyor; petrol, doğalgaz, enerji mâliyetlerin artıyor; bir yandan ücretler artıyor, mâliyeti artıyor; ama bir taraftan da sen o satış fiyatına bunu yansıtamıyorsun. Yani fiyatı yükseltsen bu sefer rekabet avantajını kaybedebilirsin başka çevrelere.

Uluslararası çevrelere.

Murat Sağman: Uluslararası çevreyle rekabet. Kur da çok fazla değer kaybetmeyince… Bu arada kurun buralarda olması da enflasyon açısından iyi bir şey. Yani kuru bıraktığın an bu sefer ekstra bir enflasyon gelecek. Yani son dönemde şunu hesaplıyoruz: Geçişkenlik %20-30’larda. Yani bugün kur 40’a gitse en az 3-4 puan daha ekstra enflasyona yansıyacak. Onun için bir sarmalın içindeyiz. O sarmaldan çıkmamıza çok var.

Seni dinlerken tam da o geldi aklıma. Yani baktığım zaman aslında pek bir çıkış gözükmüyor. 

Murat Sağman: Çıkış mâliyetli olacak. Hattâ ben bunu birkaç zamandır söylüyorum ve bu birkaç yerde de kullanıldı. Bu enflasyonu düşürmenin tek reçetesi var: Toplumsal mutâbakat. Bu benim bulduğum bir cümle. Toplumsal mutâbakat olmadan bu enflasyon düşmez. Toplumsal mutâbakat nedir? İş insanı, tüketiciler, yatırımcılar, Merkez Bankası, hükûmet, herkes bir araya gelecek ve diyecek ki: “Bir sene böyle”. Kimse sesini çıkarmayacak ve bu enflasyonu düşüreceğiz. Başka türlü olmaz. 

Ama bu kadar kutuplaşmış bir ülkede bu mümkün değil. Hani sen ekonomi anlatıyorsun, ben siyâset konuşuyorum ya? 

Murat Sağman: Çok kolay değil, evet.

Şimdi, toplumsal mutâbakat diyorsun. Erdoğan’ın en son yaptığı, Hatay’da yaptığı konuşma var meselâ. Şimdi toplumun belli bir kesimi, başka muhâlefet partilerine oy veren insanlar acayip rahatsız oluyor. Erdoğan ya da Mehmet Şimşek kalkıp da tüm toplumu biraz dişini sıkmaya çağırdığı zaman, birçok insan “Bana ne?” diyebilecek. Çünkü iktidârın onu kucaklayan bir perspektifi yok. 

Murat Sağman: Ama işte bu enflasyonu düşürmek için her zaman bir taraf rahatsız olacak, her zaman. Çünkü dediğin gibi, kuru bıraksan bu sefer enflasyon olacak, satın alma; kuru bırakmadığın zaman ihrâcatçı rahatsız olacak; çok baskı olduğu zaman hükûmet rahatsız olacak. Yani herkesin mutlu olması… Diğer ülkelerin enflasyonu nasıl düşürdüğünü çok ciddî bir şekilde inceliyoruz, incelemeye devam ediyoruz, daha önce de inceledik. Yani bunu düşürmek, bir sene, bir buçuk sene ve dediğim gibi bunun bir bedeli var. Bunun en mâkulü ekonomiyi çok fazla resesyona sokmadan yapmak, ama ekonominin mutlaka yavaşladığını görüyoruz. Çünkü parayı azaltıyorsun, krediyi biraz azaltıyorsun. Ama bunun en uygun olanı soft landing dediğimiz yumuşak inişle bunu yapmak. Ama mutlaka bir süre bir problem yaşanıyor. 

Büyümenin azalması meselâ. 

Murat Sağman: Büyümenin azalması, işsizliğin artması. Ve tabiî ki şimdi ne olacak? 6 ay sonra, bu yılbaşında görülen ücret artışlarının etkisi eriyecek, değil mi? Çünkü enflasyon devam ediyor. Şimdi, ara zam diye talep gelecek, değil mi? Haklı mı herkes? Haklı. Herkes haklı. 

Ama yapmaya niyeti yok hükûmetin. 

Murat Sağman: Yapmaya niyeti yok. Seçim de olmayacağı için bence yapmayacak. Hani yapacak diyenler var. Ben seçimden önce belki emeklilere bir ekstra artış bekleyebilirim, seçim olacağı için. 15 milyon emekli var. Ama seçimden sonra, seçim olmayacağı için, ben bir ara zammın geleceğini düşünmüyorum. Ama isteyenler haklı mı? Bence haklı. Çok ciddî bir pahalılık var. Çok ciddî bir enflasyon var. Ama bunu yaptığın zaman, o zaman yine başa dönüyorsun. Çünkü bu ne yapıyor? Enflasyonu artırıyor. O zaman 40’ları değil, 45-50’leri konuşacağız sonra.

Peki Murat, şunu sormak istiyorum: Türkiye’nin bu ekonomisi, bu krizi aşma çabaları vs. içerisinde, dünya ekonomisinde öne çıkan trendlere ve öne çıkan sorunlara baktığımız zaman, Türkiye’nin işi daha mı zor? Yoksa birtakım imkânlar, fırsatlar var mı?

Murat Sağman: Türkiye’de çok ciddî fırsatlar var. Yani şu fırsat var: Bu yılın ikinci yarısında Türkiye için önemli bir fırsat penceresi açılıyor; çünkü dünyada merkez bankaları muhtemelen, özellikle gelişmiş merkez bankaları fâiz indirmeye başlayacak. Bu çok önemli bir avantaj. Fâiz indirmeye başladığı zaman likidite (nakit akışı) artacak. O likidite iyi olan ülkelere mutlaka gidecek. Biz burada ödevimizi iyi yaparsak, bu güveni verirsek, o likiditenin bir kısmı bize gelebilir. Bu bir avantaj. Fâizlerin düşmesiyle –bizim en önemli ticârî partnerimiz Avrupa; şu anda Almanya resesyonda, Fransa çok ciddî yavaşladı, İtalya çok iyi durumda değil– yılın ikinci yarısında Avrupa ekonomisinin toparlanma ihtimâli var. Bu da çok önemli. Ben bunu hep söylüyorum: Bugün sana gelen paranın %60’ı Avrupa’dan geliyor, borçlanmanın %70’ini Avrupa’dan yapıyorsun, senin ürettiğin malın yarısını Avrupa’ya satıyorsun. Avrupa ekonomisi toparlandığı an bir kere Türkiye’ye çok ciddî pozitif etkisi var. Onun için yılın ikinci yarısında bize bir fırsat penceresi açılacak. Bizim o güne kadar dediğim gibi o güveni vermemiz gerekiyor. 

Peki onun dışında, meselâ siz ekonomistler tartıştığınız zaman en çok neleri merak ediyorsunuz? Meselâ Mehmet Şimşek’ten şu âna kadar bekleyip de görmediğiniz bir şey var mı?

Murat Sağman: Şöyle tabiî… Ben daha geçen ay Londra’da böyle birkaç toplantıya katıldım. Tabiî online da katılıyoruz. Genellikle ilk gelen soru belli: “Sayın Şimşek görevine devam edecek mi? Seçimden sonra Sayın Şimşek gidebilir mi?”

Daha hâlâ oradayız yani.

Murat Sağman: Hâlâ oradayız. Çünkü şunu görüyoruz: Sayın Şimşek’in dışarıda ciddî bir kredibilitesi var, net söylüyorum. Yani piyasa Sayın Şimşek’e güveniyor. Onun kalmasını istiyor. Çünkü Sayın Şimşek gittiğinde ne olacağını bilemiyoruz, kimin geleceğini bilemiyoruz. Bir U dönüşü de olabilir. Onun için bu politikanın devam etmesi için Sayın Şimşek. Ne oldu? Merkez Bankası Başkanı değişti, hafta sonu raporlar yağdı, yani sanki herkes hazırmış gibi. Daha Başkan koltuğuna oturmadan yabancı raporları gelmeye başladı, olumlu anlamda. İşte, “Başkan değişti. Politikalar devam ediyor. Sayın Şimşek politikanın arkasında” falan filan. Fakat şöyle bir soru işâreti var: Seçimden sonra ne olacak? Yani bence yabancılar şu anda seçimden sonrayı görmek istiyorlar. Yani bir seçim var. Biliyoruz ki seçim ekonomisi bir şekilde uygulanıyor. Seçime odaklı olunuyor. Seçimden sonra nasıl devam edecek? Yani para politikasının başlattığı hamlelere mâliye politikası da devam edecek mi? İşte, yapısal reformlar diyoruz. Bu yapısal reformlar, tabiî yargı konusu bence, sizin de çok konuştuğunuz, hâlâ büyük bir mesele. Yani borsaya, tahvile, kısa vâdeli yatırımcının sorunu değil; ama uzun vâdeli yatırımcı istiyorsak, bu yargı bağımsızlığı bence çok önemli. Yargı kararları çok önemli. Ona bakıyorlar. Yani o konularda adım atılması lâzım.

Peki, bir şey soracağım. Ben Avrupa Birliği’nin bir toplantısına gittiğimde de böyle çok kişiyle Brüksel’de konuştuk gazeteciler olarak. Genellikle şöyle bir şey deniliyor: “Yabancı yatırım istiyorsanız hukuk devleti olmanız lâzım”. Tamam, iyi güzel; ama Türkiye uzun zamandır hukuk devleti olma vasfını yitirdi; ama yatırımlar iptal olmadı.

Murat Sağman: Doğrudan yatırım gelmiyor çok fazla. Genelde gelmiyor. Yani rakamlara bakıyoruz: Doğrudan yatırım yok. Gayrimenkul yatırımları var. Bir de “sıcak para” dediğimiz…, işte, belki de son birkaç aydır 6-7 milyar dolar geldi. Ama doğrudan… Yani sen, “Fabrika kuruldu, büyük bir şirket geldi” diye bir haber duyuyor musun? Sen son yıllarda Avrupa’daki büyük bir şirketin Türkiye’de büyük bir şirkete ortak olduğunu ya da yatırım yaptığını duydun mu? Onun için burada dediğim gibi önemli olan o güveni vermek. Yani o yapısal reformların devreye girmesi lâzın. Seçimden sonra herkesin beklentisi bu; Sayın Şimşek’in mutlaka görevde kalması çok önemli. Merkez Bankası Başkanı inşallah dönemini tamamlar. Öyle bir potansiyel var. 

O da çok acayip. Artık ülkenin düştüğü hâle bak. “Merkez Bankası Başkanı inşallah görevini tamamlar” lâfı artık şey oldu. 

Murat Sağman: Yani seçime kadar, bir dahaki genel seçime kadar Sayın Şimşek’le Sayın Karahan berâber ve tüm ekonomi câmiası dediğim gibi bir politikaya başladılar, bir destek var. Yani dediğim gibi doğrular yapılıyor şu anda. Sen beni biliyorsun, 30 yıldır doğruya doğru yanlışa yanlış diyorum. Hiçbir şeyim yok. Yani doğruysa doğru yanlışsa yanlış; kimin yaptığına da bakmıyorum. Şu anda yapılanlar doğru; ama yeterli değil. Yani şöyle düşün: Fâiz indirerek, “heterodoks” politikayla enflasyonu nasıl patlatıyorsan, sâdece fâiz artırmakla enflasyonu toparlayamıyorsun. İktisatta öyle bir kural yok. Sen bu politikayla patlatırsın enflasyonu, ama aynısını tersine yaptığında o enflasyon toparlanmıyor. Başka şeylerin de devreye girmesi lâzım. Onu da inşallah seçimden sonra göreceğiz. 

Evet, çok sağ ol Murat. Çok teşekkürler. Yine benim gibi bilmeyen birisi için Ekonomi 101 dersi gibi oldu. Çok sağ ol, eksik olma.

Murat Sağman: Çok teşekkür ederim, sağ olun.

Evet, Murat Sağman’la konuştuk, seçim öncesi ve sonrası Türkiye ekonomisini. Kendisine çok teşekkür ediyoruz. Bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.