Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ruşen Çakır’ın konuğu Zafer Partisi’nin İBB adayı Azmi Karamahmutoğlu: “Kazanmak için aday olduk, ikisi tarafa da muhalifiz”

Zafer Partisi’nin İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkan adayı Azmi Karamahmutoğlu, Medyascope Yayın Yönetmeni Ruşen Çakır’ın sorularını yanıtladı. Karamahmutoğlu, birine kazandırmak ve kaybettirmek için aday çıkarmadıklarını söyledi, “Biz iktidarın karşısındayız. Bu bir yerel seçim, dolayısıyla yerel iktidarın karşısındayız. Bu yerel iktidar bugün Ekrem İmamoğlu’dur, dün Adalet ve Kalkınma Partisi’ydi (AKP). Bu yüzden ikisine de muhalifiz” dedi.

Türk milliyetçiliğinin iktidar olmasının zamanının geldiğini söyleyen Zafer Partisi İBB Başkan adayı Azmi Karamahmutoğlu, “Ankara yerelinde zaten iktidarda, Mansur Yavaş ile beraber. Şimdi sadece ‘Şu Türk milliyetçisi mi yönetsin, bu Türk milliyetçisi mi yönetsin?’ diye bir mücadele yürütülüyor orada. Zafer Partisi’nin de Ankara’da adayı var. Bunu genel siyasete taşıyacağız bu yerel seçimler bittikten sonra” dedi.

Kazandırmak ve kaybettirmek için aday olmadıklarını dile getiren Karamahmutoğlu, “Biz, İstanbul’un ve İstanbullunun lehine olsun diye aday olduk. Söz ettiğim gibi, biz iktidarın karşısındayız. Bu bir yerel seçim, dolayısıyla yerel iktidarın karşısındayız. Bu yerel iktidar bugün Ekrem İmamoğlu’dur, dün AKP’ydi. Bu şehirde yaşıyoruz ve şehrin geldiği durumdan memnun, mutlu değiliz. Bu yüzden muhalifiz, ikisine de muhalifiz” diye konuştu.

“Gençler yardım istiyor”

Karamahmutoğlu, gençlerin Zafer Partisi’ne politikalarından ötürü ilgi duyduklarını dile getirdi, “Adeta yardım istiyorlar, feryat ediyorlar. Bu sebeple gençlerin Ümit Özdağ’ın şahsına söylediklerine, Zafer Partisi’ne karşı garip bir yönelimi var. ‘Oy verme yaşı 16’ya inse Zafer Partisi’nin oyu daha yukarıda olur’ diyorlar. Müthiş bir sevgi, sempati var” dedi.

“İmamoğlu ‘değişim’ kavramını harcadı”

Mevcut İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun politikalarını eleştiren Karamahmutoğlu, “Ekrem İmamoğlu ‘değişim’ kavramını ne yazık ki harcadı, boşa çıkardı. Bir baktık ki ‘değişim’ denen şey, halef selef AK Parti belediyeciliği ile Ekrem İmamoğlu arasında bir değiş-tokuşmuş sadece” diye konuştu.

Karamahmutoğlu, İstanbul’daki ulaşım sıkıntısında değindi ve İmamoğlu’nu eleştirdi, “Gidin Büyükçekmece’ye, belediye otobüsü yok, hat yok. Çocuklar okullarına gidemiyorlar. Sen bu kentin ilçesindeki çocuklara raylı sistem götürmemişsin, metrosu yok, metrobüs de yok. Ona da burs vermiyorsun, kime veriyorsun, Filistinli çocuklara veriyorsun. İBB’nin bütçesini senin bir partinin genel başkanlığına geçebilme hevesin için harcamamalıyız biz” dedi.

“Murat Kurum, düşük profilli olduğu için akılda kalmıyor”

Yayında AKP İBB Başkan adayı Murat Kurum’un ismini hatırlamakta zorlanan Karamahmutoğlu, “Bu Ankaralı memur arkadaş biraz düşük profilli olduğu için çok akılda kalmıyor” dedi.

Kurum’un Bitlisli olduğunu hatırlatan Karamahmutoğlu, “Bitlis, Ahlat’ı barındıran, Selçuklu’ya başkentlik yapmış kıymetli bir şehir. O sebeple ben Bitlislilerin oyuna da talibim” diye konuştu.

“Kavuncu, iyi bir aday olmuş olsaydı, daha en baştan buna karar verilirdi”

İYİ Parti’nin İBB adayı Buğra Kavuncu’nın iyi bir aday olmadığını söyleyen Karamahmutoğlu, “İyi bir aday olmuş olsaydı Buğra Kavuncu, daha en baştan buna karar verilirdi. ‘Elimizde bu kadar iyi bir aday varken gecikmeden, tez elden, bir gün ile kaybetmeden hemen İstanbullunun karşısına çıkalım ve tanıtımlara başlayalım’ denirdi. Öyle olmadı” dedi.

Kavuncu’nun adaylığı istemediğini belirten Karamahmutoğlu şöyle devam etti:

“Başka isim olmayınca bu şehrin de milletvekili olması ve il başkanlığını da yapmış olması hasebiyle Kavuncu aday gösterildi. Fakat ‘İYİ Parti tabanı, blok halinde hareket eder mi, İYİ Parti seçmeni, tabanı tek bir siyasal kimliğe mi sahiptir?’ sorularını cevaplandırdığımızda bir Türk milliyetçisi olarak İYİ Partili seçmenden ciddi bir oy alacağımı söyleyebilirim.”

“DEM Parti, iki tarafla da pazarlıkları sürdürüyor”

Başak Demirtaş’ın İstanbul’dan aday olmama kararını değerlendiren Karamahmutoğlu şöyle konuştu:

“Bazı adaylara belki artı, belki eksi yazar. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), sol eliyle CHP’yle sağ eliyle AK Parti’yle pazarlıkları sürdürüyor.”

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. 31 Mart yerel seçimleriyle ilgili canlı yayınlarımızın ilkini Zafer Partisi İstanbul adayı Azmi Karamahmutoğlu ile yapıyoruz. Hoş geldiniz.

Azmi Karamahmutoğlu: Merhaba, hoş bulduk.

Kendisiyle biz çok eskiden, Ülkü Ocakları başkanlığından tanışıyoruz. O zamandan beri değişik vesîlelerle de röportajlar yapmıştık.

Azmi Karamahmutoğlu: Ben tâ Bakırköy İlçe Ocak Başkanı’ydım. 

Tabiî, o zamandan…

Azmi Karamahmutoğlu: 92, 93 yılları.

Evet, öyle bir târihteydi. O zamandan bu yana çok konuştuk ettik. Medyascope’a da konuk aldık. Birbirimizi tanıyoruz, ama açıkçası ben sizin Zafer Partisi’nden aday olduğunuzu duyunca şaşırdım. Şaşırmalı mıydım?

Azmi Karamahmutoğlu: Pozitif bir şaşırma mı?

Bilmiyorum. Yani gazeteci şaşırması. 

Azmi Karamahmutoğlu: Yok, değil. Beni tanıdığın gibi siyâsal kimliği Türk milliyetçiliği olan bir bireyin; Zafer Partisi de cumhuriyetçi, Atatürkçü ve Türk milliyetçisi bir parti olarak benim orada yer bulmam, orada siyâset yapabilmem çok olağan. 

Yani şu anlamda şaşırdım; çünkü daha önce ülkücü hareketten değişik değişik partiler çıktı ve siz bir grup eski ocak başkanları partiler üstü bir tutum takınmıştınız. 

Azmi Karamahmutoğlu: Haklısınız.

Son seçimde de öyle hattâ.

Azmi Karamahmutoğlu: Haklısınız, platformumuz öyle. 

Bir platformunuz vardı. Onun için şaşırdım. Yani bir yere seçim için dahi olsa angaje olmak siyâsî bir hamle. 

Azmi Karamahmutoğlu: Platform üyelerinden başka partide olanlar da var, hakezâ hiçbir partiye üyeliği bulunmayan da var. Üyeliği olmadığı halde MHP tarafında duran arkadaşlarımız da var. O yüzden platformdan bir başka partide olan yalnızca ben değilim; ama platformun tüzel kişiliği partiler üstü. 

Peki nasıl gidiyor? 

Azmi Karamahmutoğlu: Ben işe başlarken, Zafer Partisi’nin heybesinde olanı toplar seçimden öyle çıkarız diye bakıyordum. Fakat sâhaya inip çalışmaya başlayınca gelen reaksiyonlar bambaşka oldu. Bir kere evvela milliyetçi seçmenden başlayalım. Milliyetçi seçmenden gelen karşılık: “Bizim bir adayımız yoktu, o yüzden sandığa gitmeyecektik. Şimdiyse sandığa gitmek için bir sebep var” şeklinde. 

Buradaki kasıt MHP’nin aday çıkarmayıp Murat Kurum’u desteklemesi mi?

Azmi Karamahmutoğlu: İnanın herhangi bir parti özelinden konuşuyor değilim. Partili ya da partisiz, kendi siyâsal zihniyetini Türk milliyetçiliğiyle tanımlayan seçmenden söz ediyorum. Bir adayı yoktu Türk milliyetçilerinin. Zafer Partisi listesinden ben aday çıkana kadar Türk milliyetçiliği siyâsetini yerel seçimlerde temsilen bir aday yoktu. Bu yüzden de milliyetçi seçmen “Sandığa gitmeyecektim” diyordu. Gidecek olanlar da istemeyerek, kerhen, kendi tüzel kişiliğinin, daha doğrusu partilerin tabelalarıyla yapılan ittifak doğrultusunda oyunu kullanacaktı. Kimisi de protesto olarak hiç sandığa gitmeyecekti. 

Buğra Kavuncu’yu da mı milliyetçi saymıyorlar?

Azmi Karamahmutoğlu: Kişiselleştirmeden devam edeyim mi?

Tabiî.

Azmi Karamahmutoğlu: Pekâlâ. Aldığım telefonlar benden üst kuşak, 70 kuşağı abilerimiz olsun, benim kuşağım ve sonraki genç kuşak olsun söyledikleri şu: “Artık bizden bir aday. Şimdi sandığa gitmemiz için bir sebep var.” Milliyetçi siyâsetin gücü görülsün, milliyetçi siyâsetin etkisi, sayısı görülsün diye oy vermek üzere sandığa gideceklerini söylüyorlar. Bunun öncesinde benim adaylaşmamın nedeni ise: Milliyetçi siyâsetin de söyleyeceği sözler var. Bunu özellikle yeni nesile anlatalım. Bizim kuşağımız bunu biliyor, fakat son 2-3 seçimdir Türkiye iki kamplı, iki cepheli şekilde seçimler yaşıyor. Dolayısıyla yeni gençler bir yandan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin politikalarını dinliyor; diğer yandan Cumhuriyet Halk Partisi politikalarını veya propagandasını dinliyor. Oysa başka siyâsî ekoller de var Türkiye’de — ki ana damar Türk milliyetçiliği siyâsal düşüncesi, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran düşünce bunlardan biri; fakat anlatılmıyor. 30 yaş altı gençler bunu dinlemeden sandığa gidiyordu. Dedim ki: “Biz çıkalım, anlatalım kendi kabullerimizi, doğrularımızı, redlerimizi, îtirazlarımızı anlatalım. Hiç değilse 30 yaş altı gençliğe bu fikriyat neler söylüyor diye bir propaganda fırsatı olarak değerlendirelim” dedim. Fakat bambaşka şeyler oldu. Daha bugün Bakırköy’de çarşı gezisindeydim. Kafeteryada çalışan delikanlının biri geldi: “İlk kez oyumu kullanacağım ve oyum size” dedi. O an değiştirmiş değil karârını, çok öncesinden. Gençlerde Zafer Partisi’nin temsil ettiği politikadan ötürü –buna herhalde program akışında gireceğiz–, özellikle bu kaçak sığınmacı politikasından ötürü gençler bunu sokakta, mahallede, okullarda birebir yaşadığı için, bizim yaşa kıyasla daha yakıcı bir şekilde yaşadıkları için, Zafer Partisi’nin dillendirdiği bu göçmen karşıtı politikaya dönük büyük bir sevgi ve sempati var. Âdeta yardım istiyorlar, feryat ediyorlar. Çarşı gezmelerinde bununla karşılaşıyorum. Bu sebeple gençlerin Ümit Özdağ’ın şahsına, söylediklerine, düşüncesine, Zafer Partisi’ne karşı garip bir yönelimi var. Deniyor ki: “Seçmen yaşı 16’ya inse Zafer Partisi’nin o yüzdesi daha yukarılarda olur” diye söyleniyor. Bunu sâhada da görüyorum. Müthiş bir sevgi, sempati var. Yani bir ses sanatçısı, yahut bir sinema sanatçısına gösterilen ilgi gibi Ümit Özdağ’a gençlerin böyle bir ilgisi var. Bunu gittiğimizde görüyoruz. 

Daha deminden beri konuşurken, hani kelimeler sayılır ya metinde, herhalde bir 50 kere genç dediniz.

Azmi Karamahmutoğlu: Çok güzel. 

Yani esas olarak gençlerden oy alma iddiasındasınız. 

Azmi Karamahmutoğlu: Doğrudur ve propagandamızın merkezine oturttuğumuz kavram da “yenilik”. Cumhurbaşkanlığı seçiminde “değişim” diye yola koyulmuştuk. 22 yıllık müesses nizâmı, AK Parti statükosunun kurulu düzenini değiştirmek adına, değişim adına bir kampanya yürütmüştük. Şimdi ise yenilik diye ortaya çıktık. Çünkü değişim kavramını ne yazık ki Ekrem İmamoğlu harcadı, boşa çıkarttı. Evvelinde başka partileşen siyâsî liderlerin toplumsal muhâlefetin arzularını, beklentisini boşa çıkarması gibi, son 5-6 yılda kurulan partilerin toplumsal muhâlefetteki beklentiyi boşa çıkarması gibi; Ekrem İmamoğlu da değişim kavramını boşa çıkarttı ve 5 yılda bu kavramı aşındırdı. Bir baktık ki değişim denen şey halef selef, AK Parti belediyeciliği ile Ekrem İmamoğlu arasındaki bir değiş tokuşmuş sâdece. Değişimden anlaşılan, makamın değiş tokuşuymuş. Bu sebeple biz yenilik diye ortaya çıktık, İstanbul’da yenilik diye ortaya çıktık. Yeni politikayla, yeni bir belediyecilik, şehir yöneticiliği anlayışıyla ortaya çıktık. Çünkü İmamoğlu belediyeciliği bizim îtiraz ettiğimiz, 15 yılın sonunda nihâyet değiştirebildiğimiz AK Parti belediyeciliğinin devâmı oldu. Yani AK Parti belediyeciliğinde îtiraz ettiğimiz birçok şeyden bir tânesi, örneğin: Bizim bütçelerimizle, vergilerimizle oluşmuş olan bütçeyi sosyal yardım adı altında tarîkat ve cemaatlere, kendine seçmen yaratma faaliyetlerine, Ortadoğu’dan gelen gençlere, sığınmacılara, çocuklarına harcamayın kardeşim bu paraları. Bunlar bizim ve bizim çocuklarımız bu yardıma, bu sosyal yardımlara muhtaçken başkalarına dağıtmayın bu paraları dedik. Şimdi Ekrem İmamoğlu da aynı şeyi yapıyor ve yaparken bir de AK Parti’nin bile cesâret edemediği şekilde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin resmî internet sitesinden, sosyal medya hesaplarından Arapça duyurularla. Ola ki başka duymayan çocuklar da olabilir Ortadoğu’dan gelen diye, onların ülkelerinin bayraklarını koyarak Arapça alfabeyle ve dil ile yaptığı duyurularla Ortadoğu’dan gelen çocuklara iki emekli maaşına yakın parayı burs olarak veriyor. Niye veriyorsun, nasıl veriyorsun, ne hakla veriyorsun? Bu yüzden mi getirdik seni biz? O paraya ihtiyâcı olan İstanbullu öğrenciler yok mu? Var, geziyoruz her tarafı. Gidin, gezin; Şile’de çobanlık yapan çocuklar var, gençler var. Bildiğin çobanlık yapıyor çocuk. Kelimenin tam anlamıyla çobanlık yapıyor. Gidin Büyükçekmece’ye, Tepecik’e; belediye otobüsü yok evinden okula gidecek. Özel servisi geçtik, servis falan istemiyoruz kardeşim. Halk otobüsü, belediye otobüsü, hat yok, okullarına gidemiyorlar. Sen şimdi Büyükçekmece’deki, bu kentin ilçesindeki çocuklara raylı sistem götürmemişsin, metrosu yok, treni, tramvayı yok, metrobüs de götürmemişsin, tekerlekli toplu taşıması da yok bu Büyükçekmece’deki insanların. Okula gidecek servisi de yok, ona da burs vermiyorsun, kime veriyorsun? Filistinli çocuklara, öğrencilere veriyorsun. Niye? AK Parti’yle mi yarışıyorsun? Çünkü genel politikayı düşünüyorsun. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bütçesini senin bir partinin genel başkanlığına geçebilme hevesin için harcamamalıyız biz.

Bütün bunları söylerken aklıma hep şu geliyor: Siz hemşerisiniz Ekrem İmamoğlu’yla. Ve hattâ bu bayağı şey de oldu, adaylık açıklandığı zaman: “Trabzonlu’nun karşısına Trabzonlu” diye. Sorun olmuyor mu?

Azmi Karamahmutoğlu: Doğduğumuz kent, evet, Trabzon. Büyüdüğümüz kent Trabzon. Ben de Trabzonlu’yum, o da Trabzonlu. Fakat 40 yıldır yaşadığım şehir de İstanbul, 40 yıllık da İstanbullu’yum. Dolayısıyla İstanbul bütün şehirlerden, memleketin, ülkenin bütün vilâyetlerinden göç almış bir kent olarak buraya gelenleri dönüştürebilen, değiştirebilen ve kendinden yapan, bunu da gururla söyletebilen; yani “Ben İstanbullu’yum” demeyi gururla söyletebilen bir metropoldür. O bakımdan 40 yıllık İstanbullu olarak İstanbul seçmeni karşısına İstanbullu olarak çıkıyorum. Elbette ki büyümüş olduğum, geldiğim kentin, Trabzon şehrinin kültürüdür. Bu bakımdan Ekrem İmamoğlu ile aramızda bu şekilde bir dar bölge milliyetçiliği falan söz konusu olamayacağı gibi, bundan kaynaklı bir kayırmacılık da olamayacaktır. Hiçbir kimseye de memleketimden dolayı “Bana oy ver” şeklinde bir yaklaşımda bulunmam; çünkü ben bir Türk milliyetçisiyim. Bırakınız bir şehre yahut bölgeye, Karadeniz bölgesine; ben Türkiye sınırlarına bile sığmayan bir Türk milliyetçisiyim. Çünkü ben bir Turancıyım. Hattâ Türkiye’yi de aşan, Türkiye sınırlarını da aşan, bütün bir Türk dünyasına yönelen biri. Nitekim hemen diğer adaylığı da bağlayayım öyleyse, mâdem öyle söylediniz. Hakezâ diğer aday, Murat Kurum; bu Ankaralı memur arkadaş biraz düşük profilli olduğu için çok akılda kalmıyor, Murat Kurum örneğin bildiğimiz kadarıyla Bitlisli bir arkadaşımız. Şimdi ben Bitlisli seçmeni Murat Kurum’a mı bırakacağım? Bitlis, Ahlat’ı barındıran, Selçuklu Devleti’ne başkentlik yapmış olan kıymetli bir şehir. İnsanı da çok kıymetli. O sebeple ben Bitlisli Murat Kurum’un Bitlisli hemşehrilerinin oyuna da tâlibim. 

Peki, biraz siyâset konuşalım. Sonra belediyeye tekrar geleceğiz. Bugünün en önemli olayı önce Başak Demirtaş’ın, sonra DEM Parti yönetiminin yaptığı yazılı açıklamalar. Başak Demirtaş İstanbul’dan aday olmayacağını açıkladı ve son âna kadar olacağı, olmak istediği, eğer DEM Parti aday gösterirse onun da Başak Demirtaş olacağı söyleniyordu. Şimdi aday gösterip göstermeyecekleri belli değil. “Göstereceğiz” diyorlar, ama bunun Başak Demirtaş olmayacağı kesinleşti. Sizin kampanyanızı bir şekilde etkileyecek mi? 

Azmi Karamahmutoğlu: Bâzı adaylara belki yazar, belki eksiltir. Fakat önce medyadan bir başlayayım. Üzücü olan, adaylığını ilk açıklayan parti ve adayı benim, Zafer Partisi ve benim. Fakat buna rağmen Adalet ve Kalkınma Partisi’nin satın alıp bünyesinde topladığı, tekelleştirdiği medya organlarında –ki bunlar öncesinde çok izlenen kuruluşlardı– kamuoyu yoklamaları yapılıp gösterilirken, bunlar üzerinde tartışılırken, AKP’nin adayı, CHP’nin adayı gösteriliyor; Zafer Partisi, daha yarışa başlarken %6’yla başlamış vaziyetteyiz, Zafer Partisi ve adayı buralarda değerlendirmeye girmezken, DEM ve onun üzerinden Bayan Demirtaş gösteriliyordu. Şimdi demin söylediniz, seçime girip girmeyeceği belli değilken, girse bile adayının Bayan Demirtaş olup olmayacağı bile belli değilken onu değerlendirme listesine koyan hükûmet medyası, alınan bu son kararla berâber bu utancıyla nasıl yayıncılığa devam edecek merak ediyorum. Bundan sonra yeni adaylarla devam eder. Şimdi DEM, başından beri hep aynı şeyi söyledim, bir pazarlık içerisindeydi ve bu hâlâ sürüyor. Fakat garip olan, yani sol eliyle CHP ile pazarlık yaparken, tokalaşmış vaziyetteyken; sağ eliyle AK Parti’yle tokalaşmış vaziyette pazarlığını sürdürüyor. Ellerini sallayarak pazarlıkları sürdürüyorlar tokalaşmış vaziyette. Ve belli ki pazarlık hâlâ sürüyor, kıran kırana sürüyor. Pazarlıkta el yükseltmek için adayımız bu diye ortaya isimler sürüyorlar. Ayrılıkçı veyâhut ayrıştırıcı, etnik siyâsetin temsilcisi olan HADEP ve devâmı DEM bu pazarlığını sürdürüyor. Bizimle hiçbir alâkası olmaz. Bizim oyumuzu ne eksiltir ne artırır. Rakiplerimiz için de kendi aralarındaki havuzda eksilen artan şeklinde suyun yer değiştirmesi yine siyâseten bize tesir etmez. 

Peki sizin buradaki… Şimdi şöyle bir şey var, gerçekçi olalım: Bu, Ekrem İmamoğlu’yla Murat Kurum arasında bir yarış olacak. Yani partiler ortada, adaylar ortada. Ve siz de burada iddialı bir çıkış yapmak istiyorsunuz — ki nitekim Zafer Partisi daha önce cumhurbaşkanlığı seçiminde kilit parti oldu adayıyla, Sinan Oğan’la. Burada Zafer Partisi’nin ve sizin, tabiî bu siyâsetçiye sorulmaz ama ben de yine sorayım: En realist beklentiniz nedir?

Azmi Karamahmutoğlu: En gerçekçi beklentimiz… Bu bir yerel seçim ya, yerel iktidarda kim olacak bunun seçimi. Yerel iktidarda şimdi Ekrem İmamoğlu var. Biz muhâlifiz, Zafer Partisi muhâlif. Bizim iktidarla ihtilâfımız var. Bu iktidar bugün Ekrem İmamoğlu, beş yıl önce AK Parti’ydi ve şimdi onun adayı Murat Kurum. Onu temsil eden Murat Kurum. Murat Kurum ve Murat Kurum’la AK Parti dünkü yerel iktidardır, onunla ihtilâfımız var, ona muhâlifiz. Bugünkü yerel iktidar Ekrem İmamoğlu, onunla ihtilâfımız var, ona da muhâlifiz. Bizim istediğimiz İstanbul’da bir yeniliğin yaşanması. Bu birbirinin arasında devir teslim yapmış olan iki iktidar partisinin, yerel iktidar partisinin kenara çekilip İstanbul’a bir yeniliğin gelmesi. Umûdumuz, beklentimiz bu. Gerçekçi olanın ne olacağına sandık karar verecek. Tıpkı 94 seçimlerinde olduğu gibi. Bu soruyu “Gerçekçi olan nedir?” diye sorduğunuzda beklediğiniz cevaplardan hiçbiri Tayyip Erdoğan olmazdı sanırım. Fakat çıkan sonuç o oldu.

Ben o zaman “Olur” dediğimde Milliyet gazetesinde çalışıyordum. Benimle acayip dalga geçmişlerdi. Çünkü ben özel olarak Refah Partisi’ni tâkip ettiğim için “Olabilir” diyordum, “Olur” demiyordum. Ama büyük bir çoğunluk kesinlikle öyle düşünmüyordu. 

Azmi Karamahmutoğlu: Bizim çalışmalarımızda ulaşabildiğimiz herkesi etkilediğimiz görülüyor. Yani konuştuğumuzda derdimizi anlatabiliyoruz. Çünkü doğruları söylediğimizi, samîmî olduğumuzu anlıyorlar. Gizli bir ajandamız yok. İstanbul için ne yapacağımız belli. Bütçesini ziyan etmeyeceğimiz, harcamayacağımız belli. İstanbul bütçesini kendi siyâsî emellerimiz için kullanmayacağımız, Ankara’da bir partiye genel başkan olalım diye parti delegelerine harcamayacağımız, reklamlara harcamayacağımız gibi. Veyâhut bir memur gibi burada oturup Ankara’daki genel başkanımızın, cumhurbaşkanımızın gözüne bakıp, gözümüz kulağımız orada, oradan gelen tâlîmatla belediye yönetmeyeceğimiz belli. Bunu anlayan seçmen bize oy vereceğini söylüyor. Bugün Bakırköy’de İstanbul hanımefendisi birkaç insanla birlikte oturdum, aynı şeyi söylediler. Dinledikten sonra oylarını bizim partiye vereceklerini söylediler.

Ama şöyle bir şey var: İstanbul çok büyük bir şehir.

Azmi Karamahmutoğlu: Şüphesiz.

Ve imkânlar… Siz demin bahsettiniz meselâ, iktidar medyası ankette bile adınızı anmıyor. 

Azmi Karamahmutoğlu: Başlangıçta böyleydi, şimdi girebiliyoruz. Ama dediğiniz gibi, görünür olmakta zorlanıyoruz.

Evet, nasıl yapacaksınız? 

Azmi Karamahmutoğlu: Çünkü masraflı bir iş. Murat Kurum’un elinde hükûmet imkânları var; bütün bakanlıklarıyla ve Cumhurbaşkanlığı bütçesiyle ve bir de devlet imkânları var. Yani Amerikan ordusu var karşında, ABD düzenli ordusu var. Ekrem İmamoğlu’nun elinde 5 yıldır hükmettiği, yönettiği 90 milyar dolarlık bir bütçenin getirdiği güç var. Ekrem İmamoğlu’nun elinde Büyükşehir Belediyesi’nin imkânları ve gücü var. Orada da devâsâ bir Çin ordusu var karşında. Bizse bir milis kuvvet, siyâsî propaganda mücâdelesi falan yürütüyoruz, kampanya yürütüyoruz. Görünür olmakta zorlanıyoruz. Ama sen de sektörden gelen birisi olarak sevgili Ruşen pekâlâ biliyorsun ki medyanın bu tekelleşmesinin getirdiği sonuç bir tarafa medya gücü sağlamadı; aksine toplumu medyasız bırakma sonucunu getirdi. Demek istediğim şu ki: Sayın Tayyip Erdoğan, Adalet ve Kalkınma Partisi, medyanın el değiştirmesi operasyonlarına girdiğinde ilk etapta anlamlı karşılamıştım, “Olabilir, kendi yayın organları olsun” demiştim. Fakat ne zaman ki fazla satın almalara girdiler, ne yapmak niyetindeler diye merak etmiştim. Sonra medyanın tamâmını satın aldıklarında, “Bu doğru değil, rakibi kalmadı, rekabet olmayacak” diye değerlendirdim. Sonra anladık ki yahu bunların yapmak istediği medyanın tamâmı bizde olsun değil; bunların yapmak istediği Türkiye’yi medyasız bırakmakmış meğer. Tamâmen susturuldu. Peki medyasız kalan toplumda acaba tek taraflı, kendi elindeki gazete ve radyolarla bir propaganda imkânı yaratıp yeni insanları kendine seçmen olarak değiştirebiliyor mu? Hayır. Çünkü satmayan gazetelerde okunmayan yazılar yazan, ama yüksek maaş alan yazarları var. Nereden bu maaşları alıyor? Kamu kaynaklarından, kamu kurumlarından gelen reklamlardan, yahut kredilerle. İzlenmeyen televizyonlarında izlenmeyen programlar yapan televizyoncuları var, yüksek maaşlar alan ve aynı şekilde kamu kaynaklarından besleniyor. Senin benim paramla besleniyor. Şimdi bu internet medyasının ve dijital medyacılığın getirmiş olduğu imkânla birlikte herkes eşitlendi. Artık Ruşen Çakır ve onun kanalı devâsâ bir Hürriyet, bir A Haber, bir ATV pekâlâ olabiliyor. Çünkü kanal için de konuşacak olursak, kanalın büyüklüğünün bir önemi yok ki; o an oradaki programı ve programcıyı izliyorsun, onun yaptığı programı izliyorsun. İşte o programcı ve program burada; Ruşen Çakır ve Medyascope’la berâber. Biraz durum dengelenmiş. Yani bize yer vermeseler de oralarda çok dert değil. Dijital medya yoluyla ulaşabiliyoruz. Ama dış mekân tanıtımlarda, dış mekân reklamcılığında, pankartlar, afişler, billboard’lar dediğimiz zaman, devâsâ paralar… Bizim o şekilde harcayabileceğimiz bir bütçemiz yok. Çünkü biz buna harcayacak bir büyükşehir bütçesine sâhip değiliz; buna harcayacak bakanlıklara, hükûmet bütçesine sâhip değiliz. 

Peki biraz yerel yönetime geçelim. Bütçenin kullanımından bahsettiniz de, yani bu Özal’ın hediye ettiği proje. Azmi Karamahmutoğlu’nun İstanbul için öncelikleri nedir?

Azmi Karamahmutoğlu: İstanbul’daki sorunların tespitini yaparken hemen her parti ilk üç maddede aynı şeyi söylüyor, aynı sorunları sıralıyor. İstanbul’da yaşayan herhangi bir hemşerimize sorsak o da aynı şeyleri söyler; çünkü bu şehirde yaşayan insanlar o sorunlarla yüz yüze. Bunlardan birincisi trafik, ikincisi ulaşım, üçüncüsü de eli kulağında bekleyen büyük İstanbul depremi. Fakat bizim için bunlar ilk üç değil; ilk iki, üç, dört. Birinci sıraya kent enflasyonunu koyuyorum, şehir enflasyonunu koyuyorum, şehirdeki hayat pahalılığını koyuyorum. Ülkenin enflasyon oranı açıklandığında ortalama alınarak açıklanıyor. Biz bunu farklı şekilde ele alıyoruz. İstanbul’daki enflasyon oranını İstanbullu’nun dikkatine sunuyoruz. Diğer bütün kentlerden daha pahalı bir şehirdir İstanbul şehri. Bunun böyle olmasını İstanbul’un kaderi olmaktan çıkartacak olan İstanbul Büyükşehir belediyeciliğidir. Çünkü 5393 sayılı kanun, belediyeleri kuran yasa; ekonomik faaliyet, ekonomik iştigal ve ekonomiyi düzeltme görevini de belediyeye verir. Bunun için şu âna kadar pek bir şey yapılmış değil. O yüzden birinci sıraya kent enflasyonunu koyuyoruz. Şehirdeki enflasyonun düşürülmesi faaliyetini koyuyoruz. Yani yiyecek içeceklerin, mal ve hizmetlerin fiyatlarının düşmesinden bahsediyoruz. İkinci sıraya elbette ki trafik. 

Peki, ilkini biraz konuşalım. Meselâ ne yaparak düşecek?

Azmi Karamahmutoğlu: Kentte üretim. Meyve sebze üretiminin, tarımın canlandırılması. Hâlâ tarım yapılmakta olan ilçelerimiz var; Silivri, Çatalca, Beykoz, Şile, kısmen yapılacak olan Tuzla gibi. Bu yerlerde coğrâfî işâretli ürünler yapılacaktır. Ata tohumuyla üretilmiş coğrâfî işâretli ürünler üretilecektir. Zîra İstanbul önemli bir gastronomi destinasyonu hâline gelmeye başladı. İşte Michelin yıldızlı restoranlarımız var, Michelin tavsiyeli restoranlarımız var. İstanbul eğlence mekânları bakımından da Avrupa’dan hafta sonları turist çeken bir yerdi. Ne zaman ki siyâsal İslâmcı bir terörist saldırı yapıldı Reina’ya, o günden sonra bitti. Ama o güne kadar İstanbul bu hâliyle bir de eğlence merkeziydi. Şimdi de bir gastronomi destinasyonu. Bu daha da turistik hâle getirilebilir, gastronomi turizminin çoğaltılması, büyütülmesi sağlanabilir bu dediğim şekilde. Yani buradaki restorandaki sunulan yemeğin içindeki ürünler İstanbul’un içinden geliyor ve sunumda bu tanıtılırsa başka bir anlama gelir. Onun dışında Teknopark. Yani İstanbul, Tokyo gibi, Berlin gibi teknoloji başkenti hâline gelebilir. İstanbul’dan o ağır sanayiyi ve orta ölçekli sanayiyi kentin dışına çıkarmamız lâzım. Birazdan gireriz, deprem için de bu gerekli, önemli. Yaşayacağımız depremin getireceği ekonomik yıkım için de bu önemli. Buradan uzaklaştırmamız lâzım. Deprem öncesi tedbir bakımından da onları oradan taşımamız lâzım. Ve kentin kuzeyinde kurulacak olan teknoparklarla bambaşka bir çekim merkezi hâline getirmemiz lâzım İstanbul’u. İkincisinde, trafik ele alındığında, 4 büyük üniversitemizin yapmış olduğu çalışmada ortaya koyduğu gerçek: Her İstanbullu fazladan 3 saatini, her gün fazladan 3 saatini trafikte geçiriyor. Trafik sıkışıklığından dolayı 3 saatini fazladan geçiriyor. Ve her yıl fazladan 1 milyar dolarlık yakıt boşa yakılıyor. Bir anlamda da böyle bir ekonomik kaybı var. Öyleyse trafiğin bir an önce çözülmesi lâzım. Çözüm yollarından biri otopark. Otopark îmâlâtı yapılmıyor. Bir yanıyla başlangıçtan îtibâren söylediğim trafik polislerinin olmaması. Kentte trafik polisi göremez olmuştuk. Bunu bir buçuk aydır konuşmaya başlamıştım, şimdi iki hafta evvel İçişleri Bakanlığı 3 bin yeni trafik polisi göndermiş, artık trafik polisleri görmeye başladık. Fakat iki hafta öncesine kadar bu 3 bin de eksikti. Yine yetersizdir. Trafik polislerinin, trafiği düzenleyecek olan görevlilerin olması nispeten azaltır trafiği; çünkü belli ki yanlış otopark yapma yüzünden sorunun bâzısı kaynaklanıyor. Üç şeritli yolun sağına ve soluna otopark için araba bırakıldığında, bu da otoparksızlıktan dolayıdır, üç şeritli yol tek şeride düşüyor. İstanbul’da zabıtayı trafiği düzenlemede görevlendirirseniz, bu zabıtanın görevlerinden biridir. Yasada yeri var. Bu görevi İçişleri Bakanlığı zabıtadan alır veya almaz, tekrar yetkilendirir İçişleri Bakanlığı bünyesinde. Son yıllarda ne gariptir ki bakanlık ve İstanbul Belediyesi AK Parti’de olduğu zamanda bile zabıtaya bu görev verilmedi. Biz zabıtaya bu görevin verilmesini isteyeceğiz ve zabıta sayısını artıracağız. Zabıta trafiği düzenlemede görevli olacak. Ne kadar yeni yol açarsanız açın, daha fazla trafik sıkışıklığına yol açarsınız. Fakat İstanbul’da örneği iki farklı yerde yapılmış olan tünel geçişleri gerekli. Tünel geçişlerinin yapılması Avrasya Tüneli’nin iki benzerinin Boğaziçi’nde yapılması ve raylı sistemin gitmeyen yerlere götürülmesi. Örneğin Avrupa Yakası’nda raylı sistemin gitmediği 8 ilçe var sevgili Ruşen. 8 ilçeye raylı sistem gitmiyor ve bu insanlar güya bir metropolde yaşıyor. Bu 8 ilçenin toplam nüfusu 5 milyon. 5 milyon insan raylı sistemden yoksunken, elbette ki İstanbul’da trafik sorunu olacaktır ve ulaşım sorunu olacaktır. Çünkü toplu taşıma araçlarının olmadığı yerde insanlar özel araçlarıyla trafiğe çıkmak zorunda kalıyorlar. Yani toplu taşımayı trafikle birlikte iç içe ele alıyoruz. Kente, meselâ Suriçi’ne vs. İstanbul’da –Batı’da şehirlerde böyledir– araç girişinin azaltılması, caydırıcı hâle getirilmesi lâzım. Vergilendirmesi vardır, trafik yayalaştırılması vardır bölgelerin; Ordu Caddesi Lâleli’de yapıldığı gibi, Sultanahmet’te de bunun olması lâzımdır. Fakat turistik bölgedir, buralara belediyenin kendisinin koyacağı eletrikli otobüslerle, ring sistemiyle bu târîhî turistik yarımadada dolaştırılması vardır. 

Ben yine tekrar siyâsete döneyim. Bayağı detaylı çalışmışsınız. İYİ Parti… İsimleri değil de partileri konuşalım. İYİ Parti’de sonuçta birbirinizi tanıdığınız çok sayıda insan var, berâber hareket ettiğiniz. Ülkücü hareketin doğurduğu partilerden birisi. İYİ Parti’nin geçen seçimde CHP ile ittifak yaptığını ve Ekrem İmamoğlu’nun seçilmesinde çok önemli rol oynadığını biliyorduk. Bu seçimde yapmadılar ve olabilecek en iyi adaylardan birisini çıkardılar. İYİ Parti bu seçimde İstanbul’da size rakip olur mu? 

Azmi Karamahmutoğlu: Şimdi siz İstanbul’un sorunları yerine dedikodu peşinde koşuyorsunuz sevgili Ruşen. Böyle olsun. Zîra dört büyük sorun dedim, bunlardan biri depremdi; “Boş ver depremi, gel biraz dedikodu yapalım”a döndü iş. Ama dördüncü büyük tehlike bu, eli kulağında. Depremin olma olasılığı, bilim insanlarının verdiği rakamı söylüyorum: %47 ve şiddeti de 7 civârında olacak. Olma olasılığı %47 olan bir deprem için konuşmayalım mı? Yani bineceğiniz uçak için size, “Şu kalkacak olan uçak, bineceğiniz uçağın düşme olasılığı %10, az evvel bir ârıza yaşandı; ama %10 ihtimalle düşecek” desem biner misiniz? Binmezsiniz. Ama %47 ihtimalli bir depremi konuşmayalım diyorsunuz. Oysa bu depremin, deprem olduktan sonra arama kurtarma, âcil kurtarma, bundan başka, deprem sonrasından başka, deprem öncesi yapılacak olanlar var. Bunları da konuşmayalım, peki. Tek bir şey kayıtlara geçirmek istiyorum; 97 bin binâ tamâmen yıkılacak ya da bir kısmı ağır hasar alacak. 97 bin binâda yaşayan insan sayısı 4 milyon. En iyi ihtimalle bunun dörtte biri ölse 1 milyon insanımızı, canımızı kaybedeceğiz. Ama konuşmayalım diyorsunuz. 

Yok, konuşmayalım demiyorum. Konuşalım, tamam konuşalım.  

Azmi Karamahmutoğlu: Pekâlâ. Hiçbir hazırlık yapılmadı bununla ilgili. Deprem sonrası toplanma yerlerine dönük olarak hiçbir hazırlık yok. 5 yıldır Ekrem İmamoğlu da yapmadı bu hazırlığı, 15 yıldır AK Parti de yapmadı, nerelerde toplanılacağı, tahliye yollarının ne olacağı konusunda. Tsunami tehlikesi var. Tsunami ile ilgili ne yapılacağına dâir kimse bir şey yapmadı. Hakkını yemeyelim, biraz AK Parti bâzı tedbirler aldı. Örneğin İstanbul’un sahillerine, plajlarına yüksek beton perdeleri çekti. Adlarına site dedi; Sea Pearl, Yalı Ataköy falan gibi siteler yaptı, büyük apartmanlar yaptı. Bunlar tsunamide işimize yarayabilir, dalgaların içeriye geçmesini önleyebilir. Ama onun dışında yapılmış olan bir şey yok. Alınan bir tedbir yok. Ortaya çıkacak olan moloz miktarı 200-300 milyon ton. Kamyon hesabıyla 10 milyon kamyon hafriyat çıkacak. Nereye döküleceği belli değil. Şehrin ekonomik hayâtı ne olacak? Yardım nereden gelecek belli değil. Bitireyim şimdi, tekrar dedikoduya gireriz. Tek bir şey daha söyleyeyim: İsâle hattı, şehir içme suyu şebekesiyle ilgili çalışma yapıldı iki gün evvel. Antakya’daydık, Antakya’da su gelmiyor, su yok, çünkü su boruları kırılmış. Şimdi burada da bu olacak. Depremde isâle hattının kırılganlığı ile ilgili çalışma yapıldı. Para verildi, çalışma yapıldı. Buyurun, buralar kırılacak, su boruları. Ne yapmak lâzım? Esnek borulanmayla yenilenmesi lâzım. Yapıldı mı? Hayır. Ne kadar geçti sevgili İmamoğlu? 5 yıl. Niye yapmadın? Deprem olsun da bakarız mı diyorsun? Deprem olunca boru hattının değiştirilmesiyle mi uğraşılacak, cenâzelerin çıkartılması ve diğerleriyle, yaralılarla mı? Niçin yapmadın bunu? Ne yaptın sen? 90 milyar dolar bütçeye hükmettin. Neler yaptığını yine cebimizden para harcayarak, bizim paramızı harcayarak reklamlarla gözümüze sokuyorsun. Pankartlar, billboard’lar yapıyorsun. Neler yapmışsın senden dinliyoruz. “Süt dağıttım”; bravo, 90 milyar dolarla süt dağıttın. Başka? “4 yaşına kadar çocuğu olan annelere ücretsiz toplu taşıma sağladım…” 90 milyar dolarlık bütçeyle bunu yaptın, ona da bravo. Başka ne yaptın? “Kreşler yaptım, anaokulları yaptım.” Kaç tâne? Binlerce mi? “Yo, 100 küsur.” Peki, o da iyi. Bu mu gözümüze sokacağı hizmetler, gözümüze soktuğu? Şehirde arabayı kullanırken pankartlarda okuduğumuz bunlar. Çok merak ediyorsam süt dağıttı mı dağıtmadı mı diye, girerim İBB’nin internet sitesine orada görürüm. Bunun için niye para harcıyorsun ki? 

Şimdi gelelim dedikoduya. Ne duymak istemiştin? İyi bir aday mı seçti? İyi bir aday olmuş olsaydı sevgili Kavuncu, daha en baştan buna karar verilirdi; “Elimizde bu kadar iyi bir aday varken, gecikmeden, tez elden, bir gün bile kaybetmeden hemen İstanbul’un karşısına çıkalım ve tanıtımlara başlayalım” denirdi. Öyle olmadı ama. Kavuncu adaylığı pek de istemedi. Bunda kendince haklı bâzı sebepleri vardır. Fakat bir başka isim olmayınca –çünkü başka isimlere de teklifler götürüldü– bu şehrin de milletvekili olması ve partinin il başkanlığını yapmış olması sebebiyle Kavuncu aday gösterildi. Fakat “İYİ Parti tabanı, seçmeni blok hâlinde hareket eder mi? İYİ Parti seçmeni, tabanı, tek bir siyâsal kimliğe mi sâhiptir?” sorularını cevaplandırdığımızda, bir Türk milliyetçisi olarak benim İYİ Partili seçmenden tatminkâr, ciddî bir oy alacağımı söyleyebilirim. 

Peki şunu da merak ediyorum: Zafer Partisi’nin bir Sinan Oğan deneyimi var; şimdi tabiî çok farklı bağlamlarda olan bir şey, ama sonuç olarak partili olmayan birisini partinin ilkelerine yakın görerek aday göstermesi var. Sizin olayda da benzer bir olay var. Peki seçim sonrası için daha çok erken mi, yoksa Zafer Partili Azmi Karamahmutoğlu olarak mı devam edecek?  

Azmi Karamahmutoğlu: Ümit Hoca’nın bu yapmış olduğu dâvetle berâber kendisiyle bir siyâsî birliktelik yaptım ve bundan memnunum. 

Peki ortada şöyle bir şey var tabiî. Bunu daha önce değişik yayınlarda çok konuştuk; gerek sizinle, gerek Atilla Kaya’yla, gerek Alişan Satılmış’la, başkalarıyla da konuştuk. Ortada bir hareket ve çok sayıda parti var. Hattâ Tuğrul Türkeş’in seçim sonrası yaptığı bir tür, ne demişti? “Lig oluşturma” değil mi? Bir kavram…

Azmi Karamahmutoğlu: Niş. 

Efendim.

Azmi Karamahmutoğlu: Niş. 

Evet. Niş oluşturma diye bir şey söylemişti. Meselâ Ankara’da iki tâne ülkücü aday yarışıyor: Altınok’la Mansur Yavaş. Başka da vardır belki, bilemiyorum. Şimdi bu farklı yerlere dağılmış olmanız, meselâ Ülkü Ocakları başkanlarından birisi CHP’de, birisi Zafer Partisi’nde, birisi MHP’de vs.. Bunlar hani bereket mi getiriyor, sorun mu getiriyor? 

Azmi Karamahmutoğlu: Bu, Türk coğrafyasının bereketli topraklarına ekilen tohumların, Türk milliyetçiliği tohumunun filizlendiğini, yeşerdiğini ve meyvelerini vermeye başladığını gösteriyor — ki şu anlama gelir: “Hanımlar beyler, artık Türk milliyetçiliği siyâsetinin iktidar olma zamânı gelmiştir.” Bugüne değin milliyetçi siyâsetin dışındaki siyâsî akımların tamâmı denendi, buna liberalizm dâhil, sol sosyalist siyâset dâhil. 

Biz ne zaman geldik?

Azmi Karamahmutoğlu: Tek başınıza gelemediniz ama… Siyâsal İslâmcı siyâset dâhil hepsi denendi, bir tek Türk milliyetçisi siyâseti denenmedi. 

Siz de ortak girdiniz zamânında. 

Azmi Karamahmutoğlu: Çok da ortak değildi bizimki. 

Milliyetçi Cephe dönemleri.

Azmi Karamahmutoğlu: 3-4 parti, 4 partili ortaklıktı. Cumhuriyetçi Güven Partisi’ni de sayarsak 4 partiliydi. Milliyetçi siyâsetin zamânının geldiğini, az önce güzel işâret ettin, Ankara’dan anlıyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi’nin adayıyla Adalet ve Kalkınma Partisi’nin adayı, yani iktidar partisiyle ana muhâlefet partisinin adayı, ikisi de sâhaya Türk milliyetçisi adaylar sürüyor. Tam da bu yüzden söylüyorum; Türk milliyetçiliği siyâsetinin iktidar olma zamânı gelmiştir. Meselâ Ankara yerelinde zâten iktidarda. Mansur Yavaş’la beraber Türk milliyetçiliği düşüncesi Ankara’da iktidarda. Şimdi sâdece, “Şu Türk milliyetçisi mi yönetsin, bu Türk milliyetçisi mi yönetsin?” diye bir mücâdele yürütülüyor orada. Zafer Partisi’nin de kezâ adayı var. Bunu genel siyâsete taşıyacağız bu yerel seçimler bittikten sonra. Fakat İstanbul’da İstanbullu seçmen şâyet milliyetçi siyâsetin îtirazlarını, iddialarını dikkate alırsa hiç endîşe etmesin, “Yahu oyum boşa gider mi?” diye hiç endîşe etmesin. Sâdece, “Ben bu yerel iktidardan memnun değilim, değiştirmek istiyorum” diye oyunu kullansın. Bizi oraya, makama götürecek, götürmeye yetecek kadar oy toplayamazsak bile bizim iddialarımızı oraya yansıtacaktır. Şehrin yönetiminde söz sâhibi olacağız. Meclis üyelikleriyle söz sâhibi olacağız. Belediye başkanlığımızla söz sâhibi olacağız. 31 Mart’tan sonra İstanbul’la ilgili iddialarımızı bırakmayacağız. Parti olarak, sivil toplum örgütlerimizle birlikte hiç rahat vermeyeceğiz. Şâyet biz değil de bir başkası oturursa İBB koltuğunda hiç rahat vermeyeceğiz. Yani Türk milliyetçiliği siyâsal düşüncesinin yalnızca ulusal politikalar üreten, millî güvenlikle ilgili politikalar üreten bir siyâsî yapı olduğunu zannedenlere şunu göstereceğiz: Hayır, biz her bir Türk vatandaşının yaşamının her alanında, onun konforunu sağlamakla yükümlüyüz. Yani şehirdeki yaşantısıyla, kent estetiğiyle, onun bireysel olarak yaşam estetiğiyle, her şeyiyle meşgulüz. Çünkü milliyetçilik zâten o değil miydi? Sâdece askerî anlamda değil ki; kültürde, sanatta, eğitimde, sporda yükselmek, diğer milletlerle rekabet hâlinde olmak ve öne geçmekti. 

Evet, bayağı güzel bir toparlama oldu. Burada bitirebiliriz, ama bir taraftan da şunu sormak istiyorum. Benim sormadığım, ama muhakkak söylemek istediğiniz, bahsetmek istediğiniz bir proje varsa onları da anlatalım ve toparlayalım. 

Azmi Karamahmutoğlu: Senin açtığın yoldan gideyim sevgili Ruşen. Adaylıklarla ilgili konuşayım. Sürekli söylenegelen; bizim adaylığımız, Zafer Partisi’nin aday çıkarmış olması kimin lehine kimin aleyhine olur diye. Biz birinin lehine birinin aleyhine olsun diye asla değil; birine kazandırmak, diğerine kaybettirmek için değil. Biz kazanmak için, bizim lehimize, İstanbul’un ve İstanbullu’nun lehine olsun diye aday olduk. Söz ettiğim gibi, biz iktidârın karşısındayız. Bu bir yerel seçim, dolayısıyla yerel iktidârın karşısındayız. Bu yerel iktidar bugün Ekrem İmamoğlu’dur, dün Adalet ve Kalkınma Partisi’ydi. Bizim bu yerel iktidarla –bu şehirde yaşıyoruz, şehrin geldiği durumdan memnun, mutlu değiliz– ihtilâfımız var. Her ikisiyle de ihtilâfımız var, bu yüzden muhâlifiz. İkisine de muhâlifiz. 

Çok teşekkürler. 

Azmi Karamahmutoğlu: Ben teşekkür ederim.

Evet, Zafer Partisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Azmi Karamahmutoğlu ile konuştuk canlı yayında. Kendisine çok teşekkür ediyoruz. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.