Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Elif Gökçe Aras yazdı: Kürtler kiminle nereye?

2023 genel seçim döneminde YSP’nin Cengiz Çandar ve Hasan Cemal’i vekil adayı göstermeleri tartışma yaratmıştı. “Yetmez ama evet” kampanyasına destek verdikleri için mimlenen iki gazetecinin YSP tarafından neden tercih edildikleri sorusuna verilen ilk yanıt, seçimden sonra yeni bir “Çözüm Süreci” başlayabilir oluyordu. Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçim sürecindeki destek talebinin ardından kazanması halinde ele alınacak ilk konulardan biri olacak demek ki diye düşündük bizler de. Her ne kadar o kişilere mi kaldı bu süreci yönetmek desek de ardındaki hikmeti çok kurcalamadık. Çünkü yani, CHP ve “Yetmez ama evet” ne alaka değil mi? Gerçekten de YSP’nin yüksek oy aldığı seçim bölgelerinde Kemal Kılıçdaroğlu’na destek çok yüksek çıkmıştı. İYİP gibi sol gösterip sağ vurmamışlardı. Helal olsundu ama Kemal Bey onların arkasında durmadı ve Erdoğan’ın “Böhh” demesinden korkup denize düşüp yılana sarıldı. Kemal Bey tam da Erdoğan’ın hayal ettiği gibi verdiği sözleri bir tarafa bırakıp, iki ileri bir geri mehter marşıyla yola devam edince seçim muhalefet tarafından kazanılamadı.

Hasan Cemal ve Cengiz Çandar.

Ancak bugün anlaşılıyor ki, o zamanın YSP’si, şimdinin DEM Partisi tüm hesabını muhalefetin kazanması üzerine yapmamış. Hani bizim ne alaka dediğimiz “Yetmez ama Evet”çi profil, aslında diğer ihtimali de hesaba katmak içinmiş. Bunda yanlış bir şey yok gibi geliyor başta, yani sonuçta onlar da kendi geleceklerini düşünmek zorunda diyebiliriz. Burada bana yanlış gelen şey, ana hedef etrafında herkesle pazarlık yapabilme imkânını korumak. Tamam, CHP hiç hakkaniyetli davranmadı. Masadaki diğer müttefikleri zaten meselenin hiçbir tarafında yer alıp risk almadılar. E ne yapacak peki Kürtler? Mecburen AKP ile görüşecekler bakış açısı çıkıyor ortaya. Kaybettiklerinizi kazanmak için bir masaya ihtiyaç var tamam ama tüm masalarda poker oynayarak kazanılmaz. Bu siyaset anlayışında bana yanlış gelen ve Kürt hareketine büyük darbe vurduğuna inandığım şey, her an, herkesle pazarlığa açık olmaları.

Bir politik hareket, her an, herkesle pazarlığa açık olmamalı. Bunu DEM Parti’nin yaklaşımından bağımsız olarak söylüyorum. Yeniden Refah da aynı görüntüyü veriyor. Bu tercih, uzun vadede sizin tüm ağırlığınızı tüketen bir yere varacak. Çünkü her an pazarlık halinde olmak, atacağınız adımları da pazarlık edilebilecek pozisyonlara göre belirlemeyi gerektirir. Bu tartışılabilir ve pazarlığı yapılabilir tercihler, sizi kamuoyunda her an başka bir pazarlık gündeminde başka bir masaya oturabilir olarak konumlandırır ve güvenilmez kılar. Her daim kuşku uyandıran bir profil olursunuz ve her tercihinizin ardında başka anlamlar aranmaya başlanır. Yaptığınız her hareket, sizin haricinizde tüm siyasi çevreler tarafından, “Acaba şunlarla şu pazarlığı yaptılar da o yüzden mi böyle yapıyorlar?” kuşkusu ve komplo teorileri üretilmesine sebep olur.

Hâlbuki son derece net tavırlarla şu söylenebilmeli bir siyasi hareket için: “Onlar asla filancalarla yan yana gelmez.” Çözüm sürecinden beri devam eden, her an pazarlık halinde olma hali, bence Kürt hareketine en büyük darbeyi vuruyor. Bu, pazarlık edebileceğiniz şeylerin değerini de aşağı çekiyor. Çok fazla bedel ödemiş bir halk olarak daha vakur ve korkusuz olacağınız düşünülürken, bugün her an herkesle pazarlığa oturulabilir pozisyonu, Kürt hareketi için pek sağlıklı bir gelecek varyasyonu yaratmıyor. 

En yozlaşmış, en düşkün zamanında Gar katliamının, Tahir Elçi’nin, Roboski’nin katilleriyle, sizinle yan yana gelen herkesi terör destekçisi ilan edenlerle pazarlık edebilme hali, “Yetmez ama evet”çileri eleştirme imkânını sonsuza dek elinizden alır. Bir yerden sonra bu pazarlık halinde olma, masaya oturan kişiler için de son derece cimri davranmaya ve kuşkuyla yaklaşmaya sebep olur. Çünkü her an başka bir masada başka bir pazarlık da yürüyor olabilir. Bu, Kürt hareketini, seçen hareket olmaktan çıkarıp, mecburiyetten tercihler yapmak zorunda kalan bir harekete evriltti, bilmiyorum farkında mısınız?

Başak Demirtaş

Herkes “Başak Demirtaş neden aday olmadı?” diye merak ederken, ben “Neden aday oldu?” sorusunu soruyordum başından beri. Verilen cevaplar tatmin edici değildi. Ancak, son gelişmeleri yan yana dizince artık bir tahminim var. Başak Demirtaş adaylığı ile CHP çevresi ürkütülürken, vazgeçmesiyle AKP çevresi ürkütüldü. Leyla Zana’nın Erdoğan’a çağrısı, Demirtaş’ın savunması, Başak Demirtaş’ın çıkışı, bunların tümü pazarlık denkleminin materyalleri. Ancak her masada da olunmaz ki? Pazarlık halinde olmak, ödenen bedellerin de pazarlık konusu olmasına sebep oluyor ve bu yüzden kimseye değil, en çok Kürt hareketine zarar veriyor.

Haddim olmayarak, Kürt hareketi yarınını kurtarmak için belki şunu yapmalı. Herkesle pazarlığa kapalı olmalı. Hatta pazarlığa kapalı olmalı. Taleplerini belirlemeli, buna uygun siyaset üretmeli ve yarın karşısına bir taleple gelindiğinde değerlendirip cevabını kendi yol haritasına uygunluğuna göre vermeli. Bugüne kadar ki kayıplarını tartışma konusu etmeyecek bir duruş sergilemeli ve onlara yaraşmayan insanları yanlarına yaklaştırmamalı. Adil, saygılı ve hürmetli bir insan yoksa karşınızda ondan ihanetten başka bir şey göremeyeceksiniz. Tecrübeyle sabit değil mi? Siz de dâhil iş birliği yaptığı herkesi satan biri, size yeniden ihanet etmekte neden tereddüt etsin? En güçten düştüğü anda yan yana gelerek onu yeniden meşrulaştırırlarsa, Kürtler en yanlış zamanda “Yetmez ama evet” demiş olacaklar.

“Alavere, dalavere Kürt Memet nöbete” diye bir atasözü var değil mi bu memlekette. El uzatan her kim bu üstenci bakışla geliyorsa, bir müddet tokalaşmamak lazım değil mi alavere dalaverecilerle. Ta ki sözünün eri, saygılı ve sevgili bir liderle karşılaşana kadar.

Birçok siyasi harekette ilkesizlik bizi bugünlere getirdi. Doğanın hepimize küsmesi boşuna değil. Denizlerin müsilaj, dağların siyanür kusması, gençlerin-çocukların sapır sapır ölmesi, yüz binlerce insanımızın bir anda yok olması, ilkesizce, açgözlülükle, sadece kendimizi merkeze koyarak hareket etmemizden kaynaklanıyor. İnsan onuruna yaraşır bir şekilde yaşamıyoruz. İlkesizce siyaset yapan insanları destekledikçe omurgamız eğriliyor, evrim sürecimizde geriye sarıyoruz.

İlkeli ve tutarlı davranılmadıkça siyaset de toplum da çürümeye devam edecek. Bu ülkeye lazım olan lider; inançlara, ideolojilere, çıkarlara göre değil, etik ilkelere göre hareket eden biri olmalı. Çok fazla renk, çok fazla keder var bu ülkede. Empati sahibi, şefkatli, herkesi kucaklayan bir lider olmalı bu ülkenin yönetiminde. Öyle birini içimizden çıkarabildiğimiz anda halk da kendine çeki düzen verecek. Saygısız, yılışık, bencil, kendini herkese dayatan varoş bir düzen aldı başını gidiyor. Piramidin tepesinden aşağı doğru hepimizin üzerine lağım püskürtülüyor çünkü.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.