Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Haftaya Bakış (203): CHP & DEM Parti ilişkisi | Gözler Hatay’da | YRP ne yapacak?

DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in “DEM Parti’nin AKP ile görüştüğü ve CHP’ye kaybettirme stratejisi uyguladığı” yönündeki sözlerine yanıt verdi. Özgür Özel’in AKP ile aynı dili kullandığını söyleyen Doğan “Kapılarımız Kürt halkını eşit yurttaş olarak gören herkese açık ve açıktı. Kapıdan girmeyi cesaret sayanların siyasetleri dillerine yansıyor. İktidarın kullandığı dille aynı tempoyu tutturmaya çalışmak bu siyasetle yarışa girmek, geçmişte de olduğu gibi bugün de kimseye kazandırmadı, kazandırmıyor” diye konuştu.

Gözler Hatay’daki seçimlerde. Cumhuriyet Halk Partisi, tartışmaların odağındaki Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş ile “yola devam” kararı aldı. Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) Hatay Büyükşehir Belediye Başkan adayı Gökhan Zan oldu. Zan Ruşen Çakır’a, Hatay Büyükşehir Belediye Başkan adaylığından çekilmesi için rüşvet teklif edildiğini söyledi. Mafyanın da iki kez kendisini tehdit ettiğini aktardı.

Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan ilk kez İstanbul’da partisinin İBB adayı Mehmet Altınöz ile halka seslendi. Erbakan “Keramet, Milli Görüş gömleğini giymekte. Aynı insanlar gömleği çıkarttıklarında belediyeleri borca batırdılar. Sorunları çözeceğiz, 1989 ve 1994’teki gibi milletimizi refaha kavuşturacağız.” dedi.

Yayına hazırlayan: Tania Taşçıoğlu Baykal

Ruşen Çakır: Merhaba, İyi günler. “Haftaya Bakış”la karşınızdayız. Kemal Can’la yine haftanın öne çıkan olaylarını konuşacağız. Kemal, Merhaba.

Kemal Can: Merhaba.

Ruşen Çakır: Birkaç haftadır peş peşe konuştuğumuz bir olay artık netleşti; Lütfü Savaş Hatay’da CHP’nin adayı oldu. Özgür Özel bu süreci kötü yönetmediklerini söyledi, ama ben katılmıyorum. Türkiye İşçi Partisi’nin adayı Gökhan Zan’la bir yayın yapmıştım biliyorsun. O yayında, adaylıktan çekilmesi için kendisine açık çek teklif edildiğini, kabul etmeyince de mafya tarafından iki kere tehdit edildiğini söyledi ve çok net bir şekilde korkmadığını söyledi. Belli ki Gökhan Zan, oy gitme potansiyeli olduğu için Lütfü Savaş’ı rahatsız ediyor. Benim bildiğim, bir kentli kesim var; CHP’nin ya da solun güçlü olduğu ilçeler var, bir de kırsal kesimde, Sünnî-muhafazakâr kesim var. Lütfü Savaş bunlardan oy alabilen bir isim. Ama kentli ve Sünnî olmayan kesimin oylarının Gökhan Zan’a gitmesi durumunda, AK Parti’nin kazanma ihtimâli çok yüksek. CHP’de her ne olduysa son âna kadar Lütfü Savaş’ın aday olmayacağına yönelik açıklamalar vardı. Lütfü Savaş Ankara’dayken, Hatay’da bir miting ayarladı. Saat 15.00’de miting düzenledi. Eğer CHP kendisini îlân etmeseydi, o miting Lütfü Savaş’ın bağımsız adaylığını açıkladığı bir miting olacaktı anladığım kadarıyla. Şimdi üçüncü kez CHP adayı olarak girecek. Lütfü Savaş daha önce bir kez AK Parti’den seçildi, iki kez de CHP’den seçilmişti. Ve şimdi tekrar CHP olarak olaya el koydu. Sonuç ne olur? Çok çetin bir savaş olacak gibi görünüyor, bayağı bir çekişme olacağa benziyor. Ama kaybederse muhtemelen TİP nedeniyle kaybedecek. 

Kemal Can: CHP’nin aday tanıtım toplantısında, Hatay Belediye Başkan adayı olarak Lütfü Savaş’ın ismi îlân edilmedi. Senin anlattığın olaydaki gibi, miting restini görmemeyi geçtim, en başta zâten aday olmayacağı söylenmişti. Sonra başka adaylara teklif götürdüklerini duyduk. Sonra îlân edilmedi, pazarlıklar sürdü. Anlaşılan bir restleşme oldu ve sonuçta da böyle geldi. Özgür Özel, “Biz süreci yanlış yönetmedik, bir problem yok” diyor. Onlar, bunu başarılı bir süreç olarak yönettiklerini düşünüyorlarsa, izleyenler ve seçmenlerin gördüğü açıdan, başarıyı nasıl târif ettikleriyle ilgili bir fikir edinilmiş olur. Demek ki bu yaptıkları şey, onlara başarılı bir şey gibi görünüyor. O zaman, değişim konusunda, Hatay’da ne olacağından bağımsız olarak, insanların kafasında bir şeyler şekilleniyor. Çünkü peş peşe başka olaylar da oluyor. Bolu’daki adayı biliyoruz. Bugün Mamak İlçe adayının bir videosu dolaşıma girdi. Buna benzer şeyler… 

Dolayısıyla, bu adaylık sürecinin tamâmında, bâzı yerde “Teşkîlâtları dinledik”, bâzı yerlerde “Anketlere baktık” dediler; bâzı yerlerde değişim gereğinin yerine getirildiğini söylediler; Hatay’da olduğu gibi, bâzı yerlerde ince eleyip sık dokuyup, sonunda birkaç tur değişimden sonra, bir şeye mecbur kaldıkları görüntüsüyle bir tablo oluşturdular. Sonuç olarak Özgür Özel, “Biz ‘Türkiye İttifâkı’na inanıyoruz” diyor. “Türkiye ittifâkı” dediğiniz şey Hatay’daki olay mı? Bu, kazanıp kazanmamasından bağımsız bir konu. Birkaç seçimdir, kazanacak aday tartışmaları etrâfında da hep cereyan etti. Evet, seçimlere kazanmak için girilir, öncelik kazanmaktır; ama kazanmaktan ibâret bir akıl yürütme biçimi, sizin, bir siyâsî kimlik, parti tutumu, tutarlılık, bir siyâsî bütünlük üretmenizi imkânsız hâle getiriyor. Bir yerde çok acayip bir şey yapıyorsunuz, başka bir yerde aynı gerekçelerle bambaşka şeyler yapıyorsunuz. Birilerini hoşnut etmek için başka birilerini çok rahatsız ediyorsunuz. Bunun adı ister değişim olsun, ister kazanma irâdesi olsun, ister teşkîlâtları dinlemek olsun, ister seçmen eğilimlerine bakmak olsun, bir tutarlılığın olması lâzım. Politik tutarlılık bâzı yerlerde size kaybettirebilir ama bâzı yerlerde kazandırabilir. Yerel seçimlerin elbette yerel dinamiklerle bağlantısı vardır. Bâzı yerlerde özel politikalar geliştirip, özel ittifaklar kurabilirsiniz. Ama bunu ancak bütünlüklü politikanızın bir parçası hâline getirebildiğinizde süreci iyi yönetmiş olursunuz. Yoksa orada öyle, burada böyle… Hani hep iktidar, Erdoğan, “Trabzon’da başka, Diyarbakır’da başka konuşuyor” diye eleştiriliyor ya? Siz de aynı duruma düşüyorsunuz. Biraz sonra konuşacağımız DEM Parti meselesinde, bu “DEM’lenme lâfını kullananlar” ve “diğerleri” diye birdenbire bir ayrım içerisinde buluverir Özgür Özel kendisini. Bu Hatay meselesi, orada kazanıp kazanmamaktan bağımsız olarak, herkesin hatırlayacağı, hele kazanılamazsa iyice hatırlayacağı, kazanılsa bile herkesin içinde bir şey bırakacak bir olay.

Ruşen Çakır: Kazanırsa, “Kazandık” diyecekler. Ama bu kadar şeyin üzerine bir de kaybedersei “Gökhan Zan aday olduğu için kazanamadık” diyecekler. 

Kemal Can: Başka suçlular bularak idâre edecekler. Söylemek istediğim şey şu: Yerel seçimlerde her zaman adaylık meselesi çok konuşulur, çok tartışmalar çıkar. Çokça istifâlar, transferler olur. Ama bu sefer, özellikle muhâlefet tarafında ve özellikle CHP adayları konusunda, “Biz yeniden geçen senenin seçim yenilgisini tâmir edecek bir bütünlüklü değişim iddiasıyla ortadayız” fikrini zayıflatan bir tutum alındı.

Ruşen Çakır: AK Parti’de de çok fire verildi. Özellikle, aday gösterilmeyen bâzı isimler, Yeniden Refah Partisi’nden aday oldular. Ama orada bir Erdoğan otoritesi var. Bu nedenle kimse bu konuları dile getiremiyor. CHP’de henüz öyle bir otorite olmadığı için, bu tartışmaları daha çok CHP’liler köpürtüyor. İktidar yanlıları o kadar ses çıkartamıyor. Burada böyle bir hikâye var.

Bir diğer “kaybettirecek aday” meselesine geçelim: Yeniden Refah Partisi. Fatih Erbakan bugün İstanbul’a geldi, yarın İstanbul’da, Yeniden Refah Partisi İBB Başkan adayı Mehmet Altınöz ile kampanya yapıyor. Çok kritik bir eşikti, ama o eşiği geçtiler herhalde. Hâlâ inanmayanlar ve hâlâ “son anda olabilir” diyenler var. Ben de açıkçası “Acaba yaparlar mı?” diye düşündüm. Mehmet Altınöz’le yaptığım yayında, çok net bir şekilde geri adım atacak gibi gözükmüyorlar. Gördüğüm son araştırmalarda, Yeniden Refah Partisi’nin İstanbul’daki oy oranı yüzde 3 ve üstü gözüküyor. Ekrem İmamoğlu ile Murat Kurum arasında çok çekişmeli bir durum olursa –ki öyle görünüyor–, bu 3 puanın çok değeri olacak. Murat Kurum’un Yeniden Refah Partisi yüzünden kaybettiği sonucu çıkarsa, bir çıngar kopacak sanki.

Kemal Can: İstanbul açısından baktığımızda, geçen seçimde MHP’nin oyu yüzde 4,5’tu. Neredeyse açık ortağın hâline dönüşmüş MHP’ye verdiğin bir sürü şeyle, hattâ Muharrem İnce’nin bile CHP’den talep ettikleriyle kıyasladığında, Yeniden Refah ve Erbakan aslında hiçbir şey almadı. Tabii ki son anda çekilmeler olabilir. Ama artık aday listeleri askıya çıkıp, sâdece teknik birtakım gerekliliklerle aday değişikliği mümkün olduğu için, bir pazarlık sonucu iş yapmak zor. Başka bir anlaşma yapıp çekilme ihtimalleri hâlâ var.

Ruşen Çakır: Meselâ geçen seçimde Fatih Erbakan imzâyı toplamıştı, ama adaylıktan çekildi.

Kemal Can: Evet, bunun gibi şeyler. Ama orada, zâten milletvekilliği listelerine girmedikleri için karşılığında istedikleri bir şey yoktu. Aslında, Yeniden Refah milletvekilliği listelerine girmeyerek ve girmemesine rağmen destek vererek, AK Parti’nin şimdi 1Bizi kaybettirmek için oyları bölüyorlar” propagandasının da önünü kesmiş oldu. Şimdi Erdoğan’ın çıkıp, “O kadar milletvekili verdik size” diyebileceği bir şey yok. Daha önceki seçime bakınca, bu neredeyse karşılıksız bir şey. Yani muhâlefet cephesinde olanın tam tersi. Muhâlefet cephesinde, hiçbir şey getirmeden bir sürü şey alanlar var. Yeniden Refah Partisi, geçen yılki seçimde hiçbir şey almadan ciddî oy sağladı.

Ruşen Çakır: Aldığı bir şey var aslında; ülke barajını geçti o sâyede. 

Kemal Can: Evet.Eğer hiçbir şey almadan ikinci kez bu desteği sağlasaydı bir ontoloji problemi olacaktı. 

Ruşen Çakır: İstanbul’da Anadolu ve Avrupa yakasından birer ilçe istemiş. Sakarya ve Kocaeli’ni istediğini biliyoruz. Anadolu yakasında Sultanbeyli’yi, Avrupa yakasında da sanıyorum Arnavutköy’ü istemiş. Şöyle bir husus var: Yeniden Refah, Saadet Partisi’nden de oy alıyordur, ama esas olarak AK Parti tabanından oy alıyor. Zâten Saadet Partisi’nden aldığı oy çok azdı. Diyelim ki Murat Kurum, Yeniden Refah Partisi yüzünden kaybederse, Erdoğan herhalde cezâlandırmak isteyecektir. Ona karşı dik durabilirlerse bir güçleri olduğunu göstermiş olacaklar. “1994’te nasıl olduysa, şimdi de öyle olacak. Sonrasına bakacağız” diyorlar. Aslında bu seçim Yeniden Refah için çok kritik bir eşik. Burada belli bir başarıyı gösterebilirlerse, Erdoğan’ı ciddî şekilde rahatsız eden bir parti olurlar. Gelecek ve DEVA’nın yapamadığını, ilk başta yapar sandığımız ama kısa sürede yapamayacağını anladığımız şeyi yapabilir Yeniden Refah.

Kemal Can: Üstelik kendi adayını çıkartmasıyla AKP’nin ya da Murat Kurum’un alacağı oylara yüzde kaç ket vuracağını henüz bilmiyoruz. Bir de üstüne, Fatih Erbakan, bir televizyon yayınındaydı sanıyorum, “İmamoğlu kazanabilir” açıklamasını yaptı.

Ruşen Çakır: Murat Yetkin’e söyledi. Sonra düzeltip, “Önde gidiyor” dedi. 

Kemal Can: Evet, doğru. Bu tür söylemler, doğrudan iktidârı hedef alıp yıpratıcı bir kampanya yürütmese bile, iktidârın “hazır oy” diye düşündüğü, “Muhâfazakârlar zâten bize oy vermek zorunda” fikrini kıran olaylar. Asıl oy kaybından daha önemli kırılma bence bu. 2019’daki yenilginin arkasında da bu vardı. Normalde, kendisinin hazır oyu olduğunu düşündüğü, seçimi yeniletme cesâretini, cüretini aldığı şey de buydu. Ama ters tepti. Çünkü ne olursa olsun, bütün muhâfazakârların AK Parti iktidârını koruma mecbûriyeti olduğu fikri… Şimdi tersi muhâlefette de var. Muhâlefet de ona oynuyor. “Bu iktidâra karşıysan bize oy vermen lâzım” diyen bir CHP politikası var. Aynı şekilde AK Parti de bütün muhafazakârlara, “CHP ile sorunun varsa bize oy vermek zorundasın” diyor. Bu tür çıkışlar ve dirençler, aldıkları oydan daha başka bir politik mesaj veriyor. Bu söylemi bozuyor, zayıflatıyor. Siyâseti iki bloktan ibâret saymayı kıran önemli bir mesele. Murat Kurum’un kampanyası henüz bu tür alanlara girmiyor, onlarla bir gerilime girmiyor. 

Ruşen Çakır: Evet.Aslında bir telefonluk iş var. “Yeniden Refah’a saldırıyoruz” dense… Onlarca medya kuruluşu, televizyonlar, gazeteler, troller, internet siteleri, “Fatih Erbakan Adnan Hocacı, bilmem kim FETÖ’cü…” dense…

Kemal Can: Aday çıkartılma döneminde bunu denediler aslında. 

Ruşen Çakır: Sonra durdular.

Kemal Can: Çünkü bunun aleyhe çalışacağını, ters tepeceğini gördüler. 

Ruşen Çakır: Bana da öyle geliyor. Ama yine de yapabilirler. 

Kemal Can: Ama bu zayıflık göstergesi olur.

Ruşen Çakır: Doğru, Yeniden Refah’ı güçlendirir.Murat Kurum’a geçelim. Murat Kurum Dün Kanal D’de Hakan Ural’ın programına çıkmış. Bugün de Bağcılar’da konuştu. Oradaki konuşmasında, “Kandil uzlaşısı” diyerek Ekrem İmamoğlu’nu “Kandil’in adayı” olarak îlân etti. Bu aslında yapmadığı bir şeydi, ama yapmaya başladı. Belli ki anketlerde bir sorun var, o nedenle böyle bir söyleme karar vermişler. Ortada iki realite var. 2019’da bu denendi ama tutmadı. Biliyorsun, 2019’da HDP aday göstermemişti; açıkça CHP’yi destekliyordu. Ama yine tutmadı. Şimdi DEM Parti, Esenyurt ve bir iki yer dışında CHP ile anlaşmadı. İstanbul, Ankara, İzmir’de, her yerde aday gösteriyor. Şimdi kalkmış bunu söylüyorlar. Beş yıl önceye bakarsan, bu söylemin şu an tutma şansı yok. Ama son seçime bakarsan, montaj videoları ile seçimi aldılar. İki arada bir derede kaldılar. Açıkçası, ben Murat Kurum’un bu yaptığının kendisi için akıl kârı olduğunu düşünmüyorum.

Kemal Can: Murat Kurum’un,kendisi için akıl kârı olup olmadığına karar vererek bir kampanya tasarladığını düşünmüyorum. Murat Kurum’un nasıl bir kampanya yürüteceğinin karârının kendisi tarafından verildiğini düşünmediğim için, böyle bir hesap yaptığını hiç sanmıyorum. Böyle bir değişiklik yaparak ya da bir viraj alarak, hem 2019 hem 2023’teki eski hatta geri dönüş nedeni, iktidar gücünü arkasına alan teknik bir üstünlük adayı olarak çıkan Murat Kurum’un, bu tema ile yeterli gücü sağlayamayacağının görülmüş olması. 

Bence süreç şöyle hesaplanıyordu: Ekrem İmamoğlu, kendisi öyle bir kampanya yürütmese bile, muhâlefet seçmeni tarafından cumhurbaşkanı adayı gibi konumlandırıldığı için, muhâlefet seçmeninde öyle bir algısı olduğu için, tam tersine genel siyâsetin bir unsuru olarak görülecekti. Buna karşılık Murat Kurum, teknik yeterlilik ve kent rantının yeniden dağıtımı, yani “Kentsel dönüşüm” vaadiyle, onun sürükleyicisi olarak ilerleyecekti. Ama Murat Kurum bunun için güçlü bir figür değil. Bunun altını doldurup, seçmen gözünde câzip hâle getirebilecek bir figür değil; öyle bir yeteneğe sâhip değil. Murat Kurum’un o söylediği “gençlik, heyecan, enerji” sanal bir şey, onda öyle bir şey görmüyorsun. Tansu Çiller dışında hiç kimse ondan bir enerji almıyor.

Ruşen Çakır: Bu arada Tansu Çiller başbakan olduğu dönemden daha genç görünmüyor mu?

Kemal Can: Evet. Böyle mûcizeler oluyor işte. Neyse. Dolayısıyla bu da kaybedilebilecek bir seçim değil. En bildikleri, en garantili yola dönüyorlar. Birazdan da konuşacağız; Muhâlefet, özellikle CHP, tıpkı Hatay’ı güzel yönettiği gibi, DEM Parti’yle ilişkiyi de çok güzel yönettiği için, top ayaklarına geldi. İddia edildiği gibi bir kent uzlaşısı, muhâlefet, partiler bazında olmayan ama seçmen bazında geliştirdiği bir heyecânın sürükleyiciliği gibi bir dalgayı kurmuş olsaydı… Şu anda öyle bir ittifak dalgası yok. Şu anda İmamoğlu dalgası var. O ne alacaksa onu bekliyor İstanbul. Yani bir muhalefet ittifâkı, İstanbul ya da bir Türkiye İttifâkı değil. Bütün süreç Ekrem İmamoğlu’nun performansına inmiş durumda. Dolayısıyla burada oynayacağı hat, yine kutuplaştırma oluyor. Bu tür kutuplaştırma söylemleri, meselâ “CHP DEM’leniyor” gibi söylemler, diğer partilerdeki kararsız seçmen kesimlerini çekebileceği “Bizim genç teknokrat bir adayımız var. Ona oy verin” söyleminden daha câzip.

Ruşen Çakır: Ya Özgür Özel’in “Biz değil onlar ‘DEM’leniyor” demesi? Bugün Meral Danış Beştaş’la yaptığım yayında  da bunu konuştuk. Özgür Özel hiç ağzını açmasa, o konuya girmese daha iyi. 

Kemal Can: İşte,“Verdiği pas” diye bunu söylüyorum. Bu virajın pasını da sen veriyorsun. “DEM’lenme” meselesini, DEM Parti ile ilişkide olma ihtimâlini bile kriminal bir mesele olarak kabul ettiğin anda, sana karşı bunun kullanılmasının meşrûiyetine alan açıyorsun.

Ruşen Çakır: DEM Parti seçmeni olup, Ekrem İmamoğlu’na ya da CHP’ye, “bağrına taş basıp” oy vermeyi düşünen kişiler için bu ne demek? Bunların çoğu da politize insanlar. “Adam bizi suçlu olarak görüyor, neden oy vereyim?” diyebilir. DEM Parti’nin de hemen her yerde adayları var. Diyelim ki “Meral Hanım da çok iyi, hoş, ama İstanbul’da kazanamaz. Murat Kurum’a kazandırtmayalım” diyerek Ekrem İmamoğlu’na oy vermeyi düşünen seçmenler, Özgür Özel’in bu konuşmalarını görüyorlar. Aşağılayıcı bir şey.

Kemal Can: “İktidar dili kullanmak” dediğimiz şey bu. “DEM’lenme”, bu iktidârın bir özel temâsı kriminalize etmek için kullandığı, üstelik özellikle seni (CHP’yi) hedef alan bir kavram olarak üretilmiş bir lâfı, alıp kopyalayıp, tekrar kullanıma sokuyorsun ve senin için de kullanılır hâle getiriyorsun. Saçma bir şey.

Özgür Özel, “DEM’lenme” kısmının iktidâra saldıran tarafından öte, bir de DEM Parti’ye dönüp, “DEM Parti, gücünü ve varlığını muhâlefete göstermek istiyor, iktidâra değil” demiş. Demek ki bu süreci okuma biçiminde bir problem var. Çünkü DEM Parti ya da HDP, asıl olarak Kürt siyâsî hareketi, farklı partilerle ve farklı seçim dönemlerinde –hattâ referanduma kadar gidersek HDP ile, şimdi de DEM Parti ile–, her seferinde iktidâra, kendi bölgesi dâhil, büyükşehirler dâhil, “Seni başkan seçtirmeyeceğiz” söyleminden başlayarak, yerel seçimde kaybettirmenin önemli aktörü olarak kendi varlığını defalarca gösterdi. O zaman demek ki, bu varlığın, bu önemli siyâsî pozisyonla ilişki kurma meselesini tam anlamamış ve bunu doğru biçimde yönetemeyen sensin. Aslında burada tam tersine, bir özeleştirinin olması gerekiyor. Yürütemediğin bir süreç var. Türkiye İttifâkı arıyorsan, daha önce yapıldığı gibi arka kapıdan değil de ön kapıdan girmek, işi açık bir ilişki hâline döndürmeye yetmiyor; çok eskide kalmış bir şey o. Üstüne bir de böyle “DEM’lenme” lâflarını dile getirip, “Bunlar bize ders vermek istiyor” diyorsan, senin söylediğin gibi, o seçmene, “Bize oy vermekten başka şansın yok. Buna mecbursun” demekten başka bir ilişki biçimini öneremiyorsun demektir. Ona da kaç kişi iknâ olur? Bu da tıpkı Hatay’ı “iyi yönetmek” gibi. Bütün ilişkileri iyi yönetmek böyle oluyor.

Ruşen Çakır: Son olarak, Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay ile ilgili son başvurusuna verdiği cevap bir acayip. Karar verme ihtiyâcı hissetmediler. Bu, MHP’lileri kızdırdı. Ama sonuçta Can Atalay’ın lehine de bir durum da yok.

Kemal Can: Onlar ret isteyip Anayasa Mahkemesi’nin devreden çıkmasını istiyor. Anayasa Mahkemesi dolaylı olarak, “Ben karârımı değiştirmiyorum. Zâten yapmanız gerekiyor. Buna karşılık da şu anda yeniden bir ihlâl kararı daha vermeme gerek yok” demiş oluyor. Bu, kendi karârını savunmak anlamında bir direnç. Ama süreci yeni bir aşamaya geçirmek için de hiçbir şey yapmamış oluyor. Bu anlamda da devreden çıkmış oluyor. Aslında topu taca atıp, Can Atalay’ı içeride tutuyor. 

Bâzı meslektaşlarıma şunu söylemek zorundayım: Aylarca, aslında Erdoğan’ın başka bir formül aradığını, başka bir şey yapacağını, bunu MHP’nin bastırdığını söylediler. Sâhiden de böyle olabilir, o da ayrı mesele. Ama Erdoğan uçak konuşmalarında ve son konuşmalarında da tarafını gayet net biçimde açıkladı. 

Ruşen Çakır: Evet. Can’a “Terörist” dedi. 

Kemal Can: “Terörist” dediği gibi, sonrasında da “Anayasa Mahkemesi’ne nasıl müdâhale ettiğimizi gördünüz. Danıştay sırada” dedi. Çok iyi niyetli meslektaşlarımız olduğunu biliyorum. Çoğunu da tanıyorum. Ama bu kulis bilgilerini aldığınız haber kaynaklarını yeniden düşünün. Onlardan bir bilgi geldiğinde, “Bu daha önce bize böyle bir şey söylemişti, olmadı” diye iki kere daha düşünün. Şöyle bir mantık yürütülüyor olabilir, bunu söylemek istiyorum: Gerçekten iktidârın bir kanadı bir konuda bastırıyor olabilir. Ama o zaman şu tez iki türlü de boşa düşüyor: “Erdoğan başka bir şey yapacak, hattâ MHP’yi devreden çıkartacak” diye bir kulis yapıyorsunuz. Bu kriz yüzünden böyle yapacağını, böyle duyumlar aldığınızı ifâde ediyorsunuz. Burada iki şey var: Erdoğan ya bunu yapacak kadar güçlü, siz bu ihtimâli bunun için gündeme getiriyorsunuz. Ya da zâten bunu yapacak bir gücü yok, ama bunu söyleyerek bu söylemi dolaşıma sokuyor. Hiçbir şey yapmadan, aynı düşündüğü şeyi başka bir şey düşünüyormuş gibi size söyletiyor. O yüzden, bu kulisleri yayanlara, “Neyin parçası olduğunuzu kontrol etmekte fayda var” diye belirtmek istiyorum. Gördüğünüz gibi olay böyle gelişmedi. AK Parti’de bâzı isimlerin, Anayasa Mahkemesi üzerinden gelerek, başka bir yasal prosedür işletilerek, Can Atalay’ın bırakılmaya çalışıldığı haberi balon çıktı.

Ruşen Çakır: Evet, Can da diğer Gezi tutukluları gibi içeride. Onlara buradan selâm yollayalım. Bizi izleyemiyorlar, ama en azından yakınları, avukatları buradan izleyenler vardır; onlar bu selâmı iletirler. Noktayı burada koyuyoruz. Medyascope’u Patreon’dan ve YouTube’dan desteklemeyi unutmayın. Teşekkürler, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.