Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ruşen Çakır’ın konuğu DEM Parti İBB Eş Başkan adayı Meral Danış Beştaş: “Biz CHP’ye ‘Diyarbakır’da neden aday gösterdiniz?’ diye soruyor muyuz?”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Eş Başkan adayı, Meral Danış Beştaş, Medyascope Yayın Yönetmeni Ruşen Çakır’a yerel seçimlerdeki stratejilerini, vaatlerini ve seçimlerden beklentilerini anlattı.

DEM Parti İBB Eş Başkan adayı, Meral Danış Beştaş, Başak Demirtaş’ın adaylığının konuşulduğu döneme dair “Partimizin adayı olsaydı, partimizin ilkeleri doğrultusunda bir seçim kampanyası olacaktı. Kendisiyle de görüşüyoruz, sadece Selahattin Demirtaş’ın eşi olarak değil partili bir kadın arkadaşım olarak görüyorum” dedi.

Yayına hazırlayan: Tania Taşçıoğlu Baykal

Merhaba, iyi günler. DEM Parti İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı’na, Murat Çepni ile birlikte eş başkan adayı olan Meral Danış Beştaş stüdyo konuğumuz. Kendisiyle adaylığını, İstanbul için projelerini konuşacağız. Tabiî siyâset de konuşacağız. Siz de soru ve yorumlarınızla bu canlı yayına katılabilirsiniz. Medyascope’un ve benim YouTube sayfalarımızda chat bölümüne soru ve yorumlarınızı yazarsanız, arkadaşlarım bana iletecek. Ben de bunları Meral Hanım’ a ileteceğim. Hoş geldiniz.

Beştaş: Hoş bulduk.

Öncelikle geçmiş olsun. Yaklaşık bir yıl önce çok kötü bir trafik kazası geçirdiniz. Erzurum’da mıydı?

Beştaş: Evet, Erzurum’da. 

Toparlayabildiniz mi?

Beştaş: Daha iyiyim. Toparlama sürecim devam ediyor.

Ölümden kurtuldunuz. Çok geçmiş olsun tekrar. 

Beştaş: Teşekkür ederim.

İzleyicilerimize daha önceden sormuştuk. Onlardan birkaç soru geldi. Bunlar tahmin edebileceğiniz gibi siyâsî sorular. Bir tânesi sanıyorum partiden birisinden gelmiş. O soruyla başlayalım: “İstanbul’da neden ön seçim yapılmadı?” Çünkü partiniz birçok şehirde önseçim yaptı, ama İstanbul’da yapmadı.

Beştaş: Evet. Bu parti içinden bir soru. Bu Merkezî Yürütme Kurulu’muzun aldığı bir karar. Merkezîyerel yönetimler komisyonumuz, uzun istişâreler ve tartışmalar sonucunda önseçim karârı aldı; çünkü biz Türkiye’de demokratik bir iç işleyiş açısından, kararları tabandan tavana doğru almaya çalışıyoruz; bütün iddiamız bu. Birinci ve ikinci olduğumuz illerde ve merkezlerde önseçim kararı almıştık. İstanbul’da hâlihazırda üçüncü sıradayız, o nedenle öyle bir karar alınmadı. Yoksa İstanbul’un dışlanması ya da ötelenmesi gibi bir durum söz konusu değil. Fakat İstanbul Büyükşehir Belediyesi eş başkanlığı adaylığı belirlenirken yaygın ve geniş bir eğilim yoklaması alındı. 

İzleyicilerimiz Başak Demirtaş’ı soracaklardır. O konu şu anda kapandı, ama uzun bir süre gündemi meşgul etti. Ben size şahsî olarak sormak istiyorum. Başak Hanım aday olsaydı ne derdiniz? 

Beştaş: Başak Hanım da aday olsaydı partimizin adayı olacaktı. Tıpkı benim çalıştığım gibi o da partimizin ilkeleri, siyâsî programı, geleceğe dâir tahayyülleri doğrultusunda bir seçim kampanyası olacaktı. Hepimiz o seçim kampanyasının bir parçası olacaktık. Şimdi ben oldum, Başak Hanım kampanyaya katılacak, fark eden bir şey yok.Zâten kendisiyle de görüşüyoruz. Ben, Başak Demirtaş’ı sâdece Selahattin Demirtaş’ın eşi olarak değil, partili bir kadın arkadaşım olarak görüyorum aynı zamanda. Ve kendisi buna dâir açıklama yaptı. 

Sizin parti olarak CHP ile ilişkiniz konusunda çok soru var. Bunların kimisi iktidâra yakın kişiler tarafından, kimisi de CHP’ye yakın kişiler tarafından soruluyor. Meselâ şöyle bir soru var: “İstanbul’u kazanmanız mümkün bile değilken, Kılıçdaroğlu’na verdiğiniz desteğin yıkıntılarını mı temizlemeye çalışacaksınız?” Bu galiba CHP’ye yakın bir izleyicimiz. Bu tür sorulara çok muhâtap oluyorsunuzdur.

Beştaş: Doğal olarak. Türkiye kamuoyu da bunu tartışıyor. 14-28 Mayıs, Türkiye’de muhâlefet açısından, muhâlefet güçleri açısından, demokratik dinamikler açısından çok büyük bir tartışmayı da berâberinde getirdi. Yüzde 48 oy ortaya çıktı. Cumhurbaşkanlığı seçiminde o zaman HDP olarak destek vermiştik. Sâdece Kılıçdaroğlu’nun şahsıyla ilgili değil bu. Netîcede o dönem yaşananlar, herkesin sorguladığı, herkesin tartıştığı, değerlendirdiği bir süreç olarak orta yerde duruyor. Tabiî ki biz de değerlendiriyoruz. Buradan, “14-28 Mayıs’ta bunu yaptılar. O nedenle biz de şimdi aday çıkartıyoruz” gibi bir hattan çok daha geniş bir perspektifle yaklaşıyoruz meseleye. Yıkıntıları tâmir etmek gibi bir durum değil, partimizi güçlendirmek, örgütlenmesini büyütmek, siyâsî ve örgütsel olarak Türkiye’nin her yerinde aday çıkartmak aslî kararımızdır. Bu şekilde yol alacağız.

Partinizin içinden ya da yakınından sohbet ettiğim birçok kişinin fikri, “Keşke ilk turda, cumhurbaşkanlığı için adayımız olsaymış” oldu. Siz de o duyguda mısınız?

Beştaş: Onu biz de değerlendirdik. Cumhurbaşkanlığına adayımız olsaydı başka bir tartışma çıkacaktı. Ben kişisel olarak cumhurbaşkanı adayımız olması gerektiğine inanıyorum. Ama tabiî ki partimizin kurumsal karârını da destekliyorum. Neden desteklediğimi söyleyeyim. Bir deprem felâketi yaşadık biliyorsunuz. Çok büyük kayıplar yaşandı 6 Şubat’ta. Sonrasında, neredeyse ucu ucuna adayların îlân edildiği bir sürece geldik. Kılıçdaroğlu’nun adaylığı hemen netleşti. O sıralar şu tartışma çok yoğundu — bunu da bugün bu soruyu soranlara atfen söylüyorum, yoksa kimseyi yargılayıp suçlamıyorum: Biz aday çıkartsaydık ve ilk turda kaybetseydi, ilk turu Erdoğan alsaydı, “HDP cumhurbaşkanlığı seçiminde aday çıkarttığı için Erdoğan kazandı” gibi çok büyük bir tartışma olacaktı. Bütün bunlar değerlendirildi ve böyle bir karar alındı o süreçte.

İstanbul’a gelelim. Bir izleyicimiz, “Meral Hanım’ın İstanbul ile ilişkisi nedir? İstanbul’da yaşadınız mı? Ne kadar yaşadınız? Ne kadar biliyorsunuz?” diye sormuş.

Beştaş: Türkiye’de herkes bir nebze İstanbullu’dur. Ben Türkiye’de herhangi bir ilde yaşayıp da akrabasının İstanbul’da olmadığı bir kişiye rastlamadım. Pek bilinmez, ama benim âilemin önemli bir bölümü İstanbul’da yaşıyor. Ablalarım, teyzelerim, yeğenlerim, çocuklarım, kuzenlerim… O yüzden İstanbul’u çok iyi biliyorum.

Çocuklarınız burada mı yaşıyor?

Beştaş: Bir çocuğum burada yaşıyor. İki çocuğum burada okuyor. Birisi okulu bitirdi. İstanbul’da evim de var. Daha doğrusu yüzlerce evim var. Âile evim var. Benim kendime âit de evim var. İstanbul’u bilirim. Çocukluğumdan beri çok sık gidip geldiğim, aylarca kaldığım bir şehirdir. “İstanbul Türkiye’dir” derken bunu da ifâde etmek isterim. Galiba İsmail Saymaz söylemişti bunu; sizin vasıtanız ile ona da cevap vereyim: “Adaylar İstanbul’u bilmezler, İstanbullu değiller” demiş, ben ve Murat Çepni için. Bu bana iletilince gülümsedim. Hangisi İstanbullu? Murat Kurum mu, Ekrem İmamoğlu mu, diğerleri mi? Niye DEM Parti’ye gelince ısrarla “İstanbullu değil” şeklinde bir eleştiri yapılıyor? İstanbullu olmak, İstanbul’da doğup büyümek anlamında değerlendirilmemeli bence.

Ben de İstanbul’da doğmadım, ama çok küçük yaştan beri burada yaşadığım için ben de İstanbullu oldum. İzleyicilerimizden gelen sorulara bakıyorum; sizin kazanma ihtimalinizin olmadığı ön kabûlüyle çok sayıda soru var. Tabiî ki siz aday olarak kazanacağınızı söylüyorsunuz.

Beştaş: Tabiî ki. O iddia ile çıkıyoruz.

Peki bunun dayanakları nedir? Bir izleyicimiz şunu sormuş: “Kimlerden oy almayı bekliyorlar? Kadınlar, gençler, Kürtler, Karadenizliler, Alevîler, sekülerler?”

Beştaş: Hiçbir parti, kazanacağını iddia etmediği bir seçime girmez. Biz tabiî ki İstanbul’u kazanmak için yola çıktık. Şu anda DEM Parti’nin İstanbul’da çok geniş bir hedef kitlesi, destekçimiz, sempati duyan, parti üyelerimiz var. Partimize daha önce oy vermemiş olup, şu anda oy verecek olan yüz binler var. Bunu temaslarımdan, yazılanlardan ve siyâsî okumalarımdan çıkarabiliyorum. Ben de siyâsete dün girmiş birisi değilim. Tabiî ki Alevîler’den oy alacağız, Kürtler’den çok ezici bir çoğunlukla oy alacağız, tüm ötekileştirilenlerden, ezilenlerden, emekçilerden oy alacağız. İstanbul nüfusunun yarısı olan kadınların, bir kadın adaya oy vereceğine inanıyorum. Bunu ilk konuşmamda da söyledim. Sadece 1 tâne bağımsız kadın aday var, onun dışında bir erkek yarışı var. Halbuki İstanbul’u en iyi kadınlar yönetir; buna inanıyorum. Hele partimiz gibi eş başkanlık sistemiyle, kadın özgürlükçü bir yaklaşımla, kadınların İstanbul’da yaşamını kolaylaştırıp önünü açacak, taleplerini karşılayacak bir yönetimde en büyük hedef kitlemizden biri kadınlar.

Muzaffer Bey şunu sormuş: “İstanbul’da seçime girip girmemek karârı neden gecikti?”

Beştaş: Geciktiğini düşünmüyorum. Partimizin de yetkili kurulları var. Eğilim alınıyor aynı zamanda. Dediğim gibi, İstanbul’da önseçim yapılmadı, ama eğilim yoklaması alındı.

Hayır, yani şunu kastediyor herhalde: Kent uzlaşısı meselesi mi vardı İstanbul büyükşehir için?

Beştaş: İstanbul Büyükşehir için kent uzlaşısı tartışılmadı, öyle bir şey yok. Esenyurt ve bazı yerler için olabilir, ama İstanbul için hayır. Öncelikle birinci ve ikinci olduğumuz şehirlerde önseçimler büyük bir mesâî gerektirdi. Türkiye’de ve dünya târihinde ilk defa bu kadar geniş bir delege sayısı ile doğrudan belediye başkanlarını seçen çok az parti vardır herhalde. Varsa da istisnâdır. İzmir’de kent uzlaşısı tartışmaları olduğu için adaylarımız gecikti. Adana’da da öyle. Mersin’de hâlâ netleşmedi. Adayımız var, ama daha temaslar devam ediyor. Muğla’da, Aydın’da, Hatay’da…

İzmir’de anlaşsaydınız ne olacaktı?

Beştaş: Aday çıkartmayacaktık.

Dolayısıyla şu andaki CHP adayına destek vermiyorsunuz.

Beştaş: Hayır,vermiyoruz. Kendi adayımızı çıkartıyoruz.

Bir izleyicimiz sormuş: “Şu anda Ekrem İmamoğlu belediye başkanı. İktidâra değil de İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’na rakipsiniz. Ekrem İmamoğlu’nun hangi yönlerini eleştiriyorsunuz?

Beştaş: Kim söyledi iktidâara rakip olmadığımızı? Biz ikisine de rakibiz. Yarışan bütün adaylarla rekabet edeceğiz. Ekrem İmamoğlu kadar Murat Kurum’un da iddiası var, diğer partilerin de. Sâdece Ekrem İmamoğlu ile yarışmak için gelmedik. Bu adaylık böyle şekillenmedi. Ekrem İmamoğlu da muhâlefetin bir belediye başkanı ve 2019’da bizim desteklediğimiz bir belediye başkanı biliyorsunuz. Ekrem İmamoğlu muhteşem bir belediyecilik de yapmadı. Bir iki yerde bu soruyu soranlara bunu söylediğimde, “kazanamayacağımızı” ifâde edecek şekilde gülümsediler. Ama siyâset iddia işidir, çalışmaktır, ulaşabilmektir. Bu soruyu şöyle yanıtlamak isterim: Özgür Özel iki gün önce gerçekten çok talihsiz bir açıklama yaptı: CHP Diyarbakır’da aday çıkartıyor. Biz onlara “Diyarbakır’da kazanamazsınız” mı diyelim? “Mardin’de, Siirt’te, Şırnak’ta, Bitlis’te, Kürtler’in yoğun yaşadığı, Kürdistan diye ifâde ettiğimizde Meclis’te kıyâmetin koptuğu o coğrafyadaki bütün illerde aday çıkarttılar. Biz onlara “Siz –Urfa hâriç– oralarda kazanamazsınız. Niye aday çıkartıyorsunuz?” diye sormadık. Neden bu soruyu sorma hakkı sâdece CHP’de var? Böyle bir üstencilik, nobranlık, hiyerarşik bir yaklaşım olamaz. Biz partiyiz. Bizim iddiamız var. Biz Ekrem İmamoğlu’nu ilelebet seçtirmek, CHP’yi sürekli desteklemek gibi bir söz mü verdik? Biz CHP’nin uydusu değiliz.

Tam da bu konuya denk gelen bir soru var: “Kampanyanızın belli bir aşamasından sonra ‘Bir oy DEM Parti’ye, bir oy Ekrem İmamoğlu’na’ diyecek misiniz?”

Beştaş: Hayır, öyle bir şey demeyeceğiz. Neden diyelim?

Biliyorsunuz, zamânında Mustafa Sarıgül adayken, Sırrı Süreyya Önder HDP’nin adayıydı. 

Beştaş: Evet, 2014’tü sanırım.

Sırrı Süreyya çok güçlü bir isimdi. Buna rağmen genel seçimde aldığınız oydan çok azını aldınız. Seçmenlerinizin bir kısmı Sırrı Süreyya Önder’in kazanamayacağını düşünüp, iktidar kazanmasın diye oylarını Mustafa Sarıgül’e verdi. Rakamlar böyle söylüyordu. Şimdi de böyle bir beklenti var.

Beştaş: 2014’ten bu yana köprünün altından çok sular geçti. Türkiye’de çok şey değişti. Türkiye gibi, bizim seçmenlerimiz de değişti, siyâset arenası değişti. Biz değiştik. Diyalektik olarak değişime inanan biriyim. Bu sefer 2014’teki gibi olmayacak. Çok daha büyük bir destek, çok daha güçlü bir motivasyon var; bunu görüyorum. Bir haftadır sâhadayım. Gittiğimiz her yerden, mesajlardan, sosyal medyadan, özel aramalardan, bunun çok büyük bir özlemle karşılandığını görebiliyorum.

Son seçimde, partiniz Yeşil Sol Parti TİP’le tam bir uyum sağlayamadı. Özellikle sizin seçim bölgeniz olan İstanbul’da, TİP oldukça başarılı oldu.  Üç bölgeden de birer milletvekili çıkardı. Bu seçimde ne olacak? TİP seçmeninden oy alma beklentiniz var mı? TİP’le bir ilişkiniz var mı? İlişkiniz nasıl?

Beştaş: TİP’le doğal olarak ilişkimiz var. Emek ve Özgürlük İttifâkı’nın bileşeniydi. Şu anda Dersim’de bir ittifak hayâta geçti adaylıklarda. İstanbul’la ilgili henüz görüşülüyor bildiğim kadarıyla, ayrıntılar henüz netleşmiş değil. Ama tabiî ki TİP’e oy veren bütün İstanbullular’ın oyuna tâlibim. Netîcede TİP bizim uzağımızda olan bir parti değil. İddialar açısından bizim özgün taleplerimiz ve siyâsî hattımız var. Ama TİP’lilerin de bu seçimde bize oy vereceğine inanıyorum. 

Murat Kurum’un kampanyasını yakından tâkip etmeye çalıştım. Daha hizmet temalı, daha teknik konularda, deprem üzerine bir kampanya yürütüyordu. Ama son günlerde beka meselesini ve sizin “kent uzlaşısı” meselesini çok sık gündeme getirmeye başladı. Ama bundan beş yıl önce Erdoğan ve Binali Yıldırım kampanyalarını bunun üzerine inşâ etmişlerdi. Siz o sırada İstanbul’da, Ankara’da, Mersin’de, İzmir’de, Adana’da aday çıkartmamıştınız; CHP’yi destekliyordunuz. Ona rağmen işe yaramamıştı ve CHP’liler seçilmişti. Şimdi bunun çok uzağında bir yerdesiniz. Esenyurt ve Mersin dışında CHP ile işbirliği yaptığınız yer yok. Bu tür kampanyalar geri teper mi? Sizi rahatsız eder mi? CHP’ye zarar verir mi? 

Beştaş: Bu kampanya, başta İstanbul’da yaşayanlar olmak üzere Kürt halkını konsolide eder. Çünkü bu saldırılara karşı cevâbımız, her zaman daha fazla kenetlenmek, daha fazla mücâdele etmek ve siyâsal direnişi örgütlemektir. Ben de yakından tâkip ediyorum bütün adayları. Erdoğan’ın prototipi olan bir dil, almış başını gidiyor. Murat Kurum da aynı yolda gidiyor. Dün de, kadınlarla ve Tansu Çiller’le bir buluşma gerçekleştirdi. Susurluk’tan destek aldığını îlân etmiş oldu. Ne kastettiğim anlaşılıyor. Bu propaganda, bizim bilmediğimiz, tanımadığımız bir propaganda yöntemi değil. 2015’ten bu yana kesintisiz bir siyâsî darbe süreci devam ettiriliyor. Bugün, arkadaşlarımız Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Gülten Kışanak… Bu arada Gülten Kışanak Ankara adayımız. Kendisi cezâevinde. İzleyenlerden ona oy istiyorum tabiî ki. Netîcede bu, iktidârın çökertme planını yaşama geçirmesiyle oldu. Bu şekilde kesinlikle destek alamayacaklarını düşünüyorum. Ama maalesef bunun vahim bir sonucu var: Toplum kutuplaştırılıyor. Bir halkı, bir seçmeni, bir partiyi kriminalize ederken, Türkiye’nin her yerinde kutuplaştırma, çatışma, o dil yaygınlaşıyor. Bunun hiç kimseye faydası yok aslında. Bunlar bugüne kadar iktidarlarını hep böyle devam ettirdiler. Seçim akşamı Erdoğan’ın Selahattin Başkan’a yönelik sözleri yenilir yutulur, îzah edilebilir değildi. Îdam sloganları attırıldı. 

Bir de, son seçimin akşamında yine İstanbul’u hedef gösterdi. Yani, bütün adayların esas rakibi Erdoğan olacak sanki.

Beştaş: Tabiî ki. Onunla yarışıyoruz aslında.

Görkem Bey’den şöyle bir soru gelmiş. Bu soruyu sizin İstanbul adaylığınıza taşımak istiyorum: “Kürt hareketinin, Türkiye siyâseti yapmadığı, ülke genelini kapsayan konular üzerine siyâset üretmediği eleştirisine ne der?” Buna îtiraz edeceğinizi biliyorum tabiî. Siz Murat Çepni ile İstanbul’a ne vaat ediyorsunuz?

Beştaş: Bu görüşe tabiî ki katılmıyorum. Bu da iktidârın bir propagandası. Bu propaganda ile birlikte aslında bir kesim muhâlefetin de çanak tuttuğu, destek olduğu bir dil. Çünkü bizi sâdece Kürtler’den oy alan, sadece Kürt illerinden destek alan bir parti olarak “daraltmak” istiyorlar. Yoksa Kürtler bu ülkenin dörtte bir nüfusunu oluşturuyor. Birincisi bu.

İkincisi, Murat Çepni Karadenizli. Ben Mardin, Diyarbakırlı’yım — ikisini de şehrim olarak sayıyorum. Her şeyden önce İstanbullular’a Kent Sözleşmesi ile onların yerel yönetimlere doğrudan katılımı sağlayacak mekanizmalar öneriyoruz. Diyelim, bir mahallede bir kreş ya da bir spor salonu açacaksak… Meselâ bugün Sultangazi’de, Gazi Mahallesi’ndeydim. Bir çocuk geldi yanıma, “Bir futbol sâhası istiyorum” dedi. Orada, yerelden, demokratik işleyişle bir katılım öngörüyoruz. Bunun projelerini de önümüzdeki günlerde paylaşacağız. Biz bileşenlerle, yani meselenin asıl muhâtaplarıyla, uzmanlarıyla, elimizde var olan çözüm yöntemlerini ortaklaştırmak ve somutlamak istiyoruz. “İstanbul’un en büyük sorunu nedir?” sorusuna herkes doğal olarak “deprem ve trafik” diye cevap verecektir. Şimdi adaylar da en çok bunun üzerinde konuşuyorlar. Tabiî ki deprem ve İstanbulluların güvende yaşaması, âfet riskine karşı dirençli bir kent yaratmak da bizim olmazsa olmazlarımızdan bir tânesi. Bunun yollarını nasıl yapacağız? Bir kere rant odaklı kentsel dönüşüme son vereceğiz. Asıl risk alanlarının kentsel dönüşüme girmesi gerekirken, şu anda riskli olmayan alanlar, rant ve çıkar uğruna hebâ ediliyor. Konutlar vaat ediliyor. Meselâ, deprem açısından riskli alanlarda hâlâ inşaatlar yapıldığını tespit ettik. Bunun son bulması gerekiyor. Bunları önleyeceğiz. Riskli alanlarda yeni yapılaşmamalar olmamalı. Biz, riskli alanlarda dönüşümü savunuyoruz. 

Depremle ilgili toplanma alanları çok yetersiz. Toplanma alanlarının yüzde 90’ı yok edildi biliyorsunuz. Yerine başka binâlar inşâ edildi. Biz onları yapacağız. Âfetle başa çıkmak için dünyada çok çeşitli örnekler var. İnsanların kendilerini korumak için, mahallelerde, semtlerde, ilçelerde merkezlerin oluşturulması gibi bir dolu projemiz var; bunları hayâta geçireceğiz. Trafik konusuna gelince; bu, dünyanın da çözemediği bir şey. İstanbul’da ne yaparsak yapalım trafik sıfıra inmeyecek. İnsanlar bunu biliyor. Ama kolaylaştırılabilir. Zâten bununla ilgili bir hazırlığımız var şu anda. Meselâ yoğun saatlerde indirim uygulanabilir. İnsanları toplu taşımaya sevk etmek, deniz ulaşımını artırmak, bu konuda raylı sistemi nasıl yaşama geçirebiliriz, bunları planlıyoruz. Dediğim gibi, şu anda projelerimiz hazırlık aşamasında ve bunları tabiî ki İstanbullularla paylaşacağız. İstanbul’la ilgili hiçbir şey düşünmüyoruz gibi bir şey yok. Tabiî ki çokdilli bir belediyecilik olacak. Ben İmamoğlu’nu eleştirdim, CHP’liler bayağı…

Tam onu soracaktım. Biraz önce “İmamoğlu muhteşem bir başkanlık yapmadı” dediniz. Onu biraz açar mısınız?

Beştaş: Biz kurumları da ziyâret ediyoruz. Şu anda “Türkiye’nin en önemli sorunu nedir?” deseniz herkes “Kürt sorunu” diye cevap verir. Sizin de bu konuda çalıştığınızı, okuduğunuzu, kafa yorduğunuzu, yazıp çizdiğinizi biliyorum, tâkip ediyorum sizi. “Kürt sorununun çözümü için neler yapabiliriz?” meselesinde ne CHP’nin ne İmamoğlu’nun somut bir yaklaşımını görmedik. Yerel yönetimler bağlamında konuşursak, İmamoğlu meselâ “Şu kadar kreş açtım” diye övünüyor. Ama çokdilli hiçbir iş yapmadı. Sâdece Kürtçeyi kastetmiyorum. “Kentlilerle ortaklaşacağız” derken bunu kastediyorum. Diyelim ki Sultanbeyli’de bir mahallede kreş açacağız. Oraya Kürt çocukları daha fazla gidiyorsa, orada Kürtçe kreş eğitimi olabilmeli. 

Biliyorsunuz geçen hafta kıyâmet koptu. İstanbul’da bir anne Türkçe bilmediği için mahsur kalmış havaalanında. Niye masalar kurulmuyor İBB tarafından? Niye destek olunmuyor? Buna benzer birçok konuda çok somut eleştirilerimiz var. Meselâ Kürt kültür kurumları salon alamıyor. Beş yıl içinde sâdece birkaç etkinlik izleyebildi insanlar. Dario Fo’nun bir oyunu vardı, zaten o da Kaymakamlık tarafından yasaklandı. Pervin Chakar konseri oldu, bunun gibi birkaç tâne daha var. Onun hâricinde ne salon bulunabiliyor ne destek alınabiliyor. Bunun gibi birçok eleştirimiz var. Müteahhitlik açısından, yapılaşma açısından, bütçenin kullanma yöntemi, nerelere daha çok bütçe verildiği konusunda tabiî ki eleştirilerimiz var. İmamoğlu’nu yüzde yüz destekleseydik biz o partide olurduk zâten yerel yönetim anlamında. Çünkü biz, yerinden, demokratik, kadın özgürlükçü ve ekolojik bir paradigmayı savunan bir yerel yönetim anlayışına sâhibiz. Tabiî ki soruyu niye sorduklarını anlıyorum. “Hiç eleştirimiz yok” dersem, niye adayız? Ya da niye başka bir partiyiz? Bunları da sorgulamak lâzım.

Vatandaştan çok geldiği için şunu da söylemek durumundayım. Ben bu konuda açık konuşan biriyim, lâfı gevelemem, tâkip ediyorsunuzdur. Meselâ Demirtaş babasını kaybetti. “İmamoğlu tâziye için bir tweet bile atmadı” eleştirisi çok geldi bize. Sonra tâziye için Başak Demirtaş’ı aradığını söylediler. Bu gayet mâkul ve şık bir davranış. Sonra bir arkadaşa tweet’leri bir tarayalım dedim. İmamoğlu’nun tek bir cinâyete, bir dâvâya ya da toplumsal bir olaya dâir bir tweet’i var mı? Meselâ Silopi’de bir panzer evin içine girip iki çocuğu öldürdü. Bu olay basit gibi görünüyor, ama çok ciddî bir şey. Bu olayla ilgili ne İmamoğlu’ndan ne CHP’den bir eleştiri açıklaması gelmedi. Kürt halkı bunları görüyor. 

İmamoğlu dün Fırat Çakıroğlu için bir anma yapmış sosyal medya hesabında. Bu, izleyenlere ya da kamuoyuna basit gibi geliyor. Fırat Çakıroğlu için tabiî ki başsağlığı dilesin, hiçbir îtirâzım yok, bu insânî bir tutum. Ama ona dilerken, Tahir Elçi’ye belki yazmıştır, ama Uğur Kaymaz’ın büstünün kaldırılmasına dâir tek bir satır göremedim. Nihâyetinde bu bir belediyecilik faaliyeti. 

Yani “Bizim acılarımıza…”

Beştaş: Asla. Acılarımızı paylaşan bir yerden, acıları gören, bunu çözme konusunda irâde gösteren bir yerden yaklaşmıyor. 

Belli ki tabanınız da bu konuda tepkili.

Beştaş: Evet, çok tepkili ve çok rahatsız. Kişisel olarak ben de rahatsızım. Meselâ kayyum politikalarına dâir… Ekrem İmamoğlu hakkında açılan dâvâlar, düşürülmeye çalışılması konusunda çokça konuştum ve Genel Kurul’da eleştirdim; ama İmamoğlu’nun kayyum uygulamalarına karşı kaç tâne sözü var. 

Ben de kayyum meselesine girecektim. Türkiye seçime giriyor. Siz, özellikle bölgede, Güneydoğu’da birçok yeri alacaksınız. Ama insanların kafasında, “DEM Parti kazanır mı?” sorusundan ziyâde, “DEM Partili belediye başkanları yerlerinde kalır mı?” düşüncesi var. Son seçimden sonraki kayyum ataması çok hızlı oldu. Bir anlamda, sizin 2019’da CHP’ye verdiğiniz desteğin cezâlandırılması gibiydi. Şimdi ne bekliyorsunuz? Tabii ki olmamasını temennî ediyorsunuz, ama siyâsî olarak baktığınızda, aradan geçen beş yıl içerisinde, birçok il ve ilçe belediyesini alacağınız kesin, herkes biliyor. Peki tutabilecek misiniz?

Beştaş: Bir cümleyle cevaplamam gerekirse, “Kayyum politikası iflâs etti” derim. Hakîkaten çöktü. Kayyum meselesi şu anda tartıştığımız bir mesele değil. O kadar büyük dosyalar oluşturduk ki kayyum pratiğine dâir. Kayyum bölgede yolsuzluk ve hırsızlıkla eşdeğer. Halka hizmet için dönüşmesi gereken bütçeleri kayyumların tamâmen kendilerine, yandaşlarına ve iktidâra hizmete dönüştürdüğü bir alana dönüştü. Yani bu yönüyle tamâmen çöktü. Ben bir daha iktidârın kayyum atama gibi bir yola gireceğini düşünmüyorum, çünkü onlar da kaybetmek istemiyor yurttaşı, Kürt halkını. Meselâ Meclis’te de bu tartışmaları çok yaptık. Emin olun, bâzen kafalarını kaldıramıyorlardı kayyuma ilişkin. Meselâ Mardin kayyumu, meselâ Van kayyumu… Erdoğan’ın yaptığı mitinge ne kadar para harcandığını ya da Süleyman Soylu döneminde ne kadar bütçe ayrıldığını defalarca açıkladık. Veya 10 kişilik bir yemeğe nasıl 1000 kişilik bir yemek bütçesi ayrıldığını. Bütün bunları teşhir ettik. Bu kayyum politikasının artık yürütülebilecek bir siyâset olamayacağını ifâde ettik. Bence onlar da bu yola girmeye artık cesâret edemezler. Çünkü milyonlarca yurttaşı kaybetmeyi göze alamazlar. Destek vermiyorlar, o ayrı bir şey, ama demokratikleşme açısından ve uluslararası kamuoyu, Türkiye’nin üye olduğu Avrupa mekanizmaları olarak bunu savunabilecekleri bir durum değil. Zâten hiçbir zaman savunulacak bir şey değildi ve bu politika bugün îtibâriyle çökmüştür. Bence kayyum atanmayacak. İktidâra bu konuda şu çağrıyı hep yaptık, şimdi bir kez daha sizin vâsıtanızla yapayım: Seçim takvimine girmeden, kayyumun atanamayacağına dâir 1 maddelik düzenleme yapılmalıdır. Bunu bütün partiler de talep etmelidir. Çünkü şu anda hepimiz yerel yönetimler seçiminde halka gidiyoruz. Halka giderken “Kayyum atanır mı?” sorusuna diğer partiler ne yanıt verecek? Sâdece iktidârı kastetmiyorum. İktidar atayan, gasp eden zâten; muhâlefetin de bu konuda bir sözü varsa behemehal söylemesi gerekiyor. 

Bu bağlamda, Özgür Özel, biraz önce sitem ettiğiniz konuşmasında bu konuyu da söyledi ve partinizin kayyum atanmaması için iktidarla temasta olduğunu söyledi. Selahattin Demirtaş’ın yolladığı mektupta da şöyle bir ifâde vardı: “DEM Parti ile AKP arasında bir görüşme trafiği var mı bilmiyorum. Ama eğer yoksa, bu, iki parti için de büyük bir eksikliktir.” Partinizin iktidarla kayyum atanmaması için bir temâsı var mı?

Beştaş: Bizim iktidarla hiçbir şekilde bir ittifâkımız yok, bunun altını kalın kalın çizeyim. Zâten ittifak yapmamızın hiçbir koşulu da yok. Hâlâ bize yönelik operasyonların sürdüğü… Daha üç gün önce, Esenyurt ilçe eş başkanlarımız tutuklandı. Hem de tamâmen ucûbe bir iddiayla. Diğer bütün operasyonlarda olduğu gibi, tamâmen keyfî bir şekilde. Gençlik meclisimize ve Kadın meclisimize yönelik saldırılar, Kobani kumpas dâvâsının hâlâ devâmı… Yani bir bütün olarak iktidârın bize yönelik yaklaşımında bir farklılık zâten yok. Ne böyle bir görüşmemiz var; “İttifak yapalım, anlaşalım, seçimde şunları yapalım” gibi bir görüşmemiz yok. Olsa zâten açıklarız, tıpkı Esenyurt’ta, Mersin’de olduğu gibi açıklarız. Çünkü bizim kimseden utanacak, çekinecek bir pozisyonumuz yok. Bu ithamlar bizim için yeni değil. Her seçim döneminde yapılıyor. Biz 2019’da, muhâlefete kazandırmak, iktidâra kaybettirmek, demokrasinin önünü açma karârını vermeden önce de bu tartışmalar vardı. 14 Mayıs’ta da oldu. Ve ne yazık ki sâdece bizimle ilgili yapılıyor bu tartışmalar. Diğer partiler görüşüyorlar, sarmaş dolaş oluyorlar, ittifak yapıyorlar, bozuluyor, tekrar masaya oturuyorlar, kimse bunu konuşmuyor. Ama nedense hep biz tartışılıyoruz. Buna gülüyorum. Geçenlerde yeğenlerimle konuşuyordum. Dediler ki: “Teyze, böyle bir şey konuşuyorlar yine, biz ‘yok’ dedik, ama bir de bize anlat” dediler. “Ben size neyi anlatayım? Yok ki” dedim. 

Ama burada bir ‘ama’mız var. Şunu kastediyorlarsa: AKP şu anda iktidar. 2013’te iktidarla bir muhâtaplık ilişkisi oluştu biliyorsunuz. Şu anda Türkiye’nin en önemli probleminde, Kürt meselesinde, şiddet dışı yöntemlerle bu meselenin çözümünü savunan bir partiyiz. Tecrîde karşı da geniş bir kampanya yürüyor şu anda. Niye bunu söylüyoruz? “Abdullah Öcalan’la görüşme sağlanmadan… Çünkü kendisi silâhlı örgütün lideri. Biz silâhları susturamıyoruz, ancak kendisi susturabilir” diyoruz. Ama biz bunu söylerken nereye takılıyorlar? “Sayın Öcalan” diyoruz ya, ona takılıyorlar. Halbuki biz çok esaslı bir şey söylüyoruz: “Silâh konusunda muhâtap orada. Ama demokratik çözüm için biz buradayız” diyoruz. Hatırlarsanız Kılıçdaroğlu da bu konuda, “Kürt sorunun çözüm yeri Meclis’tir” diye çok önemli bir şey söylemişti. Biz bunu zâten hep söylüyoruz: “Meclis çözüm yeridir. Gelin, Meclis’te çözelim”. Bunun için, “Müzâkere ve mücâdele partisiyiz” diyoruz. Yeri geldiğinde mücâdele ederiz, müzâkere ederiz. Ama müzâkere ederken, bu, ittifak gücü olma anlamında değildir. Biz 2013’te de görüşüyorduk hatırlarsanız, ama ittifak yapmadık. 2015 seçimlerine girdik. Hâlâ “Seni Başkan yaptırmayacağız” tartışması var. 

Hâlâ onun faturasını ödüyorsunuz.

Beştaş: Bu tartışma hâlâ var. Bu yönüyle, “Biz AKP ile, iktidar blokuyla hiçbir şekilde görüşmeyiz. Kürt meselesinin çözümünde yolları tartışmayız. Meclis’te ‘Nasıl bir yol haritası çıkarabiliriz?’ diye bir iletişim kurmayız” diye bir iddiamız yok ki zâten; o ayrı bir şey. Biz bunu ayırıyoruz. Bu seçimde bir ittifâkımız kesinlikle yok. Ama ileride bir görüşme olursa, asla buna kapalı değiliz. “Herkese kapımız açık” diyoruz.

Tekrar İstanbul’a dönelim. CHP ile Esenyurt’ta bir uzlaşı olduğunu söylediniz. Ama bildiğim kadarıyla, 39 ilçeden 22 ilçede aday göstermediniz. 

Beştaş: Evet.

Oralarda aday göstermemenizin nedeni nedir? Tabiî tek tek hepsinin bir öyküsü vardır, ama her ilçede bir aday göstermek yoluna neden gitmediniz?

Beştaş: Bunu arkadaşlarla birlikte Ankara’da konuştuk. Biz kent uzlaşısını çok önemsiyoruz. “Kent Sözleşmesi” derken de bunu kastettim. O ilde yaşayanların… sâdece partileri kastetmiyorum. Bir partiyi de kastetmiyorum. CHP diye anlaşılıyor ya hep. Diyelim ki Mersin’de –çünkü orada hâlâ görüşmeler devam ediyor– odalar, STK’lar, dernekler, kadın kurumları, gençlik kurumları, böyle bir ortaklaşma uzlaşma istiyor ve her iki tarafa da basınç uygulanıyor. O yolla, aslında sâdece partilerin bir ittifâkı değil, hakîkaten kentliler uzlaşı sağlıyor. Bu aday göstermediğimiz yerlerde de böyle bir şey var. İddiamız yoktur orada. Adayımız yoksa büyükşehir adayımız var. “Kent uzlaşısı” dediğimiz, aday çıkartmak kadar, çıkartmamayı da kapsıyor. Bu yönüyle değerlendiriyoruz. Esenyurt da var.

İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin belli bir gücü var. Herhalde oraya yönelik de hedefleriniz, planlarınız vardır. Nasıl bir hedefiniz var Meclis’te etkili olmak için? Geçen seçimde kaç üyeniz vardı bilemiyorum.

Beştaş: Ben de hatırlamıyorum. Seçimlere giriyorsak, İBB Meclisi’nde grup kurmak isteriz. Biz bir siyâsî partiyiz ve Belediye Meclis üyelerimizin adaylıkları var. Teknik olarak ayrıntılara hâkim değilim, ama tabiî ki var adaylarımız. On beş kişiyle bir grup kurulabiliyor. Biz büyükşehiri kaybetsek bile grup kurabileceğimizi öngörüyorum. 

Son seçimde, Yeşil Sol Parti İstanbul’da yüzde 8’in biraz üzerinde bir oy almıştı. Siz kazanacağınız söylüyorsunuz, ama ben gazeteci olarak, yüzde 8’in üzerine mi çıkacak, altında mı kalacak onu merak ediyorum.

Beştaş: Tabiî ki üstüne çıkacağız. 

Kesin eminsiniz. 

Beştaş: Öyle öngörüyorum ve inanıyorum

“Geçen seçimde yüzde 8 aldılar. Bu seçimde yarısını alırlarsa iyi olur” diyenler var.

Beştaş: Evet, öyle yorumlar var tabiî. 

Çünkü sizin seçmeninizin stratejik oy kullanma eğilimi çok güçlü. 

Beştaş: Ama bizim seçmenimiz, meselâ benim aday olduğum İstanbul Büyükşehir’de, DEM Parti’nin o pusulada yeri olduğu takdirde başka bir partiye oy vermez. Bizim seçmenimiz partisini sâhiplenir. 

Sizi de sâhiplenecek yani. 

Beştaş: Tabiî ki. Onlara güveniyorum. 

O zaman burada noktayı koyalım. Çok teşekkür ederim. 

Beştaş: Sağ olun, ben teşekkür ederim. 

DEM Parti İstanbul Büyükşehir Belediyesi eş başkan adayı Meral Danış Beştaş stüdyoda canlı yayın konuğumuzdu. Yalnız, sizi adınızı telaffuz etmekte zorlandım. 

Beştaş: Çok kolay, Meral Danış Beştaş.

Meral Hanım’a sizlerin sorularınızı da ilettik. Kendisine çok teşekkür ediyoruz. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.