Ruşen Çakır değerlendirdi: Türkiye Gazze için bugüne kadar ne yaptı?

İsrail, abluka altındaki Gazze’ye havadan ve karadan saldırmaya ve bu saldırılarda da sivil-militan ayrımı gözetmemeye devam ediyor. Açlıkla boğuşan Gazze’nin kuzeyine götürülen yardımı bekleyen kalabalığa İsrail birliklerinin ateş açması sonucu en az 110 Filistinli öldürüldü. Saldırıya Türkiye çok sert tepki gösterdi, İsrail’i “insanlığa karşı suç” işlemekle suçladı.

Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı’nın 29 Şubat’ta yayımladığı açıklamada İsrail’in insanlığa karşı suç işlediğini ve işlemeye devam ettiğini söyledi. Açıklamada “Gazzelileri açlığa mahkum eden İsrail’in, bu defa yardım kuyruğundaki masum sivilleri hedef alması, Filistin halkını bilinçli biçimde ve toplu olarak yok etmeyi hedeflediğinin delilidir” denildi.

7 Ekim’den bu yana İsrail’in düzenlediği saldırılar sonucu en az 30 bin kişinin hayatını kaybettiğini açıkladı. Hayatını kaybedenlerin çoğu kadın ve çocuk.

Ruşen Çakır İsrail-Hamas savaşında dünyanın ne yaptığını, Batı’nın duruşunu ve Türkiye’nin ilk günden bugüne yaptıklarını ve AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarını değerlendirdi.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler, iyi pazarlar. Perşembe günü Gazze’deki katliamlara bir yenisi eklendi biliyorsunuz. Öğle saatlerinde yardım kuyruğundaki insanlara yönelik katliamda 100’ü aşkın kişi hayâtını kaybetti. Bir açlık sorunu var, yardım sorunu var. Bir de buna yardım sırasında insanların katledilmesi eklendi. Birtakım değişik iddialar da var, kamyon ezdi filan diye; ama burada hayâtını kaybedenlerde kurşun yaraları olduğu belli. Her neyse. Bu zâten ilk katliam değil. Şu âna kadar 7 Ekim’den bu yana yaşananlara baktığınız zaman, 30 bini aşkın Filistinli’nin hayâtını kaybettiği çok acı bir olayla karşı karşıyayız. Ateşkes meselesi gündemde. Olur, olmaz, onu bilemiyoruz. Umarım olur. Ama bu arada dünya bu konuda ne yapıyor? İlk günlerde İsrail yanlısıydı Batı. Net bir şekilde İsrail yanlısıydı. Ve o kayıtsız şartsız destekle berâber İsrail Gazze’yi işgal etti ve katliamlarını sürdürdü. Ama sonra yavaş yavaş frene basmaya başladılar. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde Başkan Biden Arap asıllı seçmenin oylarını, aslında Arap’ın da ötesinde Müslüman seçmenin oylarını ve sol seçmenin oylarını kaybetme endîşesiyle de birlikte İsrail’e daha bir mesâfeli davranmaya başladı. Ateşkes sözünü de aylar sonra telaffuz etti. 

Neyse, dünyanın meselesi bu. Peki Türkiye ne yaptı, ne yapıyor? İlk günlerde birtakım protestolar oldu biliyorsunuz, İsrail Büyükelçiliği ya da İstanbul’daki Başkonsolosluğu önünde. Diplomatik birtakım adımlar atıldı, elçiler çekildi vs.. Ve ilk başta aslında Erdoğan daha temkinli giderken, orta yolcu bir siyâset izlerken, her iki tarafı da eleştirirken diyelim ya da eleştirmese de her iki tarafa da çağrı yaparken, birdenbire Hamas’ın terör örgütü olmadığını, özgürlük savaşçıları olduğunu söyledi ve İsrail’i terörist olarak tanımladı ve bir soykırımdan bahsetti. Peki sonra ne oldu? Bir şey olmadı, olmamaya da devam ediyor. En son Mısır ziyâretinde bir şeyler yapar, Refah’a gider mi gitmez mi dendi, o da olmadı. Bir miting oldu, ben de izledim o mitingi arkadaşlarla berâber. Tam Cumhuriyet’in 100. yılının öncesinde, biliyorsunuz. O miting de çok kalabalıktı, ama bir anlamda –o günlerde de öyle yorumlamıştım– bir tür insanların gazını almaydı. Çünkü o mitingde o kalabalığı daha da coşturacak birtakım görüntüler, videolar falan konulmadı, sloganlar daha ölçülüydü ve daha temkinliydi. Bir şey yapıldı. Filistin’den yana, Gazzeliler’den yana ve Hamas’tan yana tavırlar alındı. Hamas yetkilileriyle de görüşmeler yapıldı. Arabulucu olmak, garantörlük gibi şeylere tâlip olundu; ama onun ötesinde çok da fazla bir şey olmadı, olacağa da benzemiyor. 

Hatırlıyorum, Erdoğan’ın İsrail’i terörist olarak tanımlaması ve Hamas’ı özgürlük savaşçıları olarak tanımlamasının ardından, Türkiye’yi iyi bilen bir İsrailli tanıdığıma, ilişkilerin tam da düzelecekken artık onarılamaz bir şekilde koptuğunu söylediğimde, o da bana, “Hiç öyle olmaz. Zamanla unutulur, tekrar kaldığımız yerden devam ederiz” demişti. Ben de bunu çok abartılı bulmuştum. Ama galiba o haklı çıkıyor, ben haksız çıkacağım, öyle gözüküyor. Çünkü burada en önemli hususlardan birisi, mâlûm, Türkiye’den İsrail’e giden gemiler. İsrail’le ticâretin sürüyor olması çok ciddî bir şekilde gündemde. Metin Cihan bunu ilk gündeme getirdi. İnsanlar şaşırdılar önce. Ve bu ticâretin içerisinde, İsrail’e karşı en sert sözleri söyleyen partilerin, tabiî ki AK Parti başta olmak üzere, ama aynı zamanda diğer iktidar partilerinin de yakınındaki isimlerin, akrabalarının ya da bizzat üyelerinin olduğu da kanıtlandı. Bu ticâretler özel ticâret gibi görülerek, “Devlet buna karışmaz” denildi ve sürüyor bu. Arada sırada gündeme getirenler oluyor, ama artık onun da peşi büyük ölçüde bırakılmış durumda, herkes durumu kabullenmiş durumda. 

Şimdi en son perşembe günü yaşanan o büyük katliamın ardından, 100’ü aşkın kişinin yardım kuyruğunda hayâtını kaybetmesinin ardından, İçişleri Bakanlığı bir açıklama yayınladı. Aynen okuyorum: “İsrail’in, yardım kuyruğundaki mâsum sivilleri hedef alması Filistin halkını bilinçli ve toplu olarak yok etmeyi hedeflediğinin delilidir.” X’te Anadolu Ajansı’nın bu açıklamayı haberleştirdiği paylaşımın altındaki yorumlara baktım, önümde duruyorlar. Belli ki bu yorumları yapanların önemli bir kısmı, hattâ hepsi, kendini Gazzeliler’in yanında konumlandırıyor. Gazze’ye, Gazzeliler’e ve belki de Hamas’a destek veren kişiler bunlar ve bir hayal kırıklığı var. “Sonuç ne peki?” diye soran o kadar çok kişi var ki. “Boş açıklama” diyen; “Ne zaman gelecek diyordum bu açıklama” diyenler var. İsrail’e gemileri hatırlatanlar var. “Vay be!” diyenler var. “Sonuç? Ne yapıyoruz? Hiçbir şey” diyenler var. Şimdi gerçekçi olalım, reel-politik düşünelim; Türkiye İsrail’e ne yapabilir, ne yapabilirdi? Askerî olarak bu olaya dâhil olması diye bir şey söz konusu olamazdı. Politik olarak birtakım şeyleri yaptı, etti. Miting de düzenledi. Devlet eliyle miting düzenledi. Bunu yapan çok fazla devlet yok. Cumhurbaşkanı katıldı. Yeniden Refah Partisi dışında — ki Yeniden Refah Partisi, iktidârın miting yapmak yerine tedbir alması gerektiğini, birtakım yaptırımlarda bulunması gerektiğini söyleyerek o mitinge katılmadı. Nedense çok dile getirilen Kürecik ve İncirlik’in kapatılması var. Bununla doğrudan nasıl bir bağlantı kurdukları ayrı bir tartışma konusu. Böyle adımlar atmadı. Yeniden Refah Partisi de bu mitinge katılmamıştı. Miting düzenledi. Her vesîileyle bunu dile getirdi Erdoğan ve diğer iktidar sözcüleri. Ama onun ötesinde hiçbir şey yapılmadı.

Şu anda yapmaya çalışan birtakım ülkeler var. Özellikle Katar var, Mısır var. Güney Afrika, Uluslararası Cezâ Mahkemesi’ne taşıdı bu olayı. Güney Afrika taşıdı. Brezilya’dan çok anlamlı tepkiler geldi. Başka ülkelerden de geliyor — ki onlar bu kadar uzakta, Filistin meselesiyle bağları çok dolaylı olan yerler. Türkiye için çok daha birinci derecede önemli bir konu. Ve şunu da özellikle unutmayalım: Güney Afrika, Brezilya gibi ülkelerin iç siyâsetiyle alâkası yok bunun. Yani buradan ülkeyi yönetenler bu konuyu gündeme getirerek daha çok seçmen kazanma olayında değiller. Ama Türkiye’de Gazze meselesi bir iç siyâset meselesi hâline geldi, kullanılıyor, böyle kullanıldı. Yani içeride kendi kitlesini mobilize etmenin bir aracı olarak kullanılıyor. Ama sonuç olarak baktığımızda Türkiye, Türkiye’yi yönetenler, bağırmak dışında, İsrail’e her türlü en sert sözleri söylemek dışında, yani Hitler’le kıyaslamaya kadar giden şeyler dışında hiçbir şey yapmadı. Tekrar reel-politik diyelim, yapamazdı belki. O zaman yapamayacağını, hiçbir şey yapamayacağını bile bile niye bu kadar yüksek perdeden konuşuyor? Daha sâkin olsaydı belki de bu konuda daha az Gazzeli’nin hayâtını kaybetmesine vesîle olabilecek daha hızlı birtakım çözümler için Türkiye etkili bir güç olabilirdi. Baştan İsrail’le bütün ilişkilerini iptal etti, gemi ticâretini saymazsak, diplomatik anlamda vs. Tam yeniden ilişkiler yapılanırken bunları iptal etti ve dolayısıyla İsrail’e her türlü muhâtap olma imkânını kaybetti. Tamam, bu bir tercih; ama onun dışında, sözün dışında bir şey üretmedi. İşte, Türkiye’de insanlar Starbucks’ları bastılar. Birtakım garip boykot çağrıları yaptılar — ki bunların hiçbir karşılığı da olmadı. Ve bölgesel güç olma iddiasındaki Türkiye, Gazze konusunda hiç ama hiçbir şey yapamadı. Ben öyle görüyorum. Îtirâzı olanlar varsa, neler yaptığını bana da iletirlerse memnun olurum. 

Burada tekrar bir kere daha görüyoruz ki sözle eylem arasında bir orantı olması gerekiyor. Şimdi Erdoğan, Sisi ile görüştü. O kadar karşısına aldıktan sonra Mısır’a gitti vr Sisi ile görüştü. Bütün bu süre içerisinde baştan bütün bağları kopararak oradaki Müslüman Kardeşler’e ve Müslüman Kardeşler’e destek veren kesimlere nasıl bir yarârı oldu? O süreçleri nasıl etkileyebildi? Şunu yaptığını biliyoruz: Türkiye’de Müslüman Kardeşler’e yer açtı. Burada özellikle medyalarına, liderlerine yer açtı. Burada örgütlenmelerine izin verdi. Ama bu örgütlenmeler de Mısır’da Sisi’ye bir darbe filan indiremedi. Ve sonuçta bütün bunları gördükten sonra, Erdoğan bu sefer Müslüman Kardeşler’in buradaki faaliyetlerini kısıtlayıp Sisi’yle gidip kardeşlik fotoğrafları verdi. Ve aradan geçen onca zaman ve onca yıkım… Belki Türkiye baştan îtibâren daha serinkanlı bir tutum izleseydi o zaman belki birtakım şeyler daha az yıkıcı olabilirdi Mısır’da. Tekrar söylüyorum: Bu bir tercihtir. Yani Erdoğan’ın Sisi’yle her türlü ilişkisini kopartması, Mısır’la kopartması ve bütün kartlarını Müslüman Kardeşler’den yana oynaması bir tercihtir. Ama sonuçta bu tercihin hiçbir sonuç vermediğini, yapıcı hiçbir şeye gitmediğini ve Türkiye’nin de aleyhine olduğunu görüp hiçbir şey olmamış gibi tekrar Mısır’la, Mısır’daki katliamcı bir liderle kardeşlik fotoğrafı vermek durumunda kalıyorsunuz.

Şu anda da Türkiye herhalde bir an önce bu olaylar, Gazze meselesi bir şekilde ateşkes vs. ile düzene girsin, biraz nefes alalım diye bekliyor. Ama bunca süre içerisinde, 7 Ekim’den bu yana 30 bini aşkın kişinin hayâtını kaybettiği bir yerde; bölgenin İsrail, İran, Mısır’la birlikte en önemli ülkesi olan Türkiye, kültürel anlamda, târihî anlamda bu kadar bağı olan bir halka sözlü birtakım destekler vermekten öteye bir şey yapamadı. İnsanlar bunun farkında, görüyorlar. Ama bir taraftan da hep şu var: “Kol kırılır yen içinde kalır”. Çok da fazla ses çıkartmama, çok da fazla bunu bir mesele hâline getirmeme tutumu var. Ama işte bu demin verdiğim örnekte olduğu gibi, insanlar bir yerden sonra aslında neyin ne olduğunu görüyorlar. Türkiye’nin aslında pek bir şey yapmadığını, çok konuşup az iş yaptığını görüyorlar ve bunlar birikiyor. Sonra siyâsî bir sonuca yol açmıyor belki, ama çok ciddî insânî sonuçlara yol açtığını özellikle vurgulamak lâzım. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.