Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ruşen Çakır yorumladı: İktidarın İstanbul’da umudunu DEM Parti’ye bağlaması ne kadar gerçekçi?

Yerel seçimlere sadece 15 gün kaldı. Gözler İstanbul’da. İktidar neden DEM Parti’yi birden bire gündemine aldı? Ruşen Çakır, bu yayında iktidarın gözü kulağının neden DEM Parti’de olduğunu anlatıyor.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler, iyi hafta sonları. Çok az kaldı artık. Ne kadar kaldı? 15 gün kaldı yerel seçimlere ve tabiî ki gözler İstanbul’da Ekrem İmamoğlu ile Murat Kurum arasındaki rekabette. “Kim kazanacak?” Bu en önemli soru olarak önümüzde duruyor. Başından beri böyle. Ve herkes çabasını gösteriyor. Çok aday var İstanbul’da. Çok sayıda parti adayı var. Bir de bağımsız adaylar var. Ama burada önemli olan husus şu: Murat Kurum iktidar seçmeninin ne kadarını ve Ekrem İmamoğlu da muhâlefet seçmeninin ne kadarını yanına çekebilecek ve hattâ karşı cepheden de kendine oy devşirebilecek mi? Buna bakıyoruz. Ve iktidârın gözü, kulağı ve gönlü DEM Parti’de. Neden DEM Parti’de? Çünkü geçen 2019 seçimlerinde DEM Parti İstanbul başta olmak üzere birçok büyükşehirde aday göstermeyerek, örtülü bir şekilde CHP adaylarını desteklemişti ve İstanbul başta olmak üzere onların kazanmasında birinci derecede rol oynamıştı. Tabiî ki sâdece CHP oyları değil; açıktan ittifak yapan İYİ Parti oylarını da hesâba katmak lâzım. Ama şunu biliyoruz ki İstanbul’da o târihteki HDP aday çıkarmış olsaydı, ilk turdaki o başa baş görüntü olmaz ve Binali Yıldırım daha ilk seçimde seçimi kazanırdı. Dolayısıyla bu seçimde iktidar gözünü DEM Parti’ye çevirmiş durumda ve onun alabildiği kadar oy almasını istiyor ve bu konuda da elinden geleni yapıyor. Dün “Haftaya Bakış”ta Kemal Can ve Kadri Gürsel’le yaptığımız yayında da bunu genişçe konuştuk, orada da söyledim. Meselâ İstanbul’da bildiri dağıtılıyor. Bildiri hesapta DEM Partililer tarafından yazılmış ve Tarlabaşı’nda, Kürtler’in, DEM Parti seçmeninin yoğun olarak yaşadığı yerlerde dağıtılmış, ama birazcık tecrübeli olan birisi –ki oradaki zâten politize olan DEM Parti seçmeni de herhâlde aynı durumda– bu bildirinin DEM Partili herhangi birileri tarafından değil; iktidar tarafından, iktidârın herhangi bir kanadı tarafından yazıldığını anlar. Ne diyor? “Burcu Köksal… Afyon’da… Faşist zihniyet… CHP’ye oy verme.” vs. Neden oy verme? çünkü Afyon’daki aday, “Ben DEM Partilileri belediyeye sokmam” dedi. İşte buradan da hareketle, “Ekrem İmamoğlu’na oy vermeyin” demeye getiriyorlar. Halbuki Ekrem İmamoğlu’nun Burcu Köksal olayının hemen ardından yaptığı açıklama çok açık ve netti. Kategorik olarak reddetti vs..

Olay sâdece bundan ibâret değil. Habertürk’e Meral Danış Beştaş’ın çıkartılmış olması da açıkçası, hani bir anlamda DEM Parti’nin biraz daha fazla oy almasına katkıda bulunmayı hedefliyordu herhalde. Benim de çok eskiden çalıştığım bir kurumdur ve nasıl çalıştığını iyi bilirim. Düne kadar biliyorsunuz HDP’lileri, sonra Yeşil Sol Parti’yi ekrana çıkartmama gerekçesi olarak uzun bir metin kaleme almışlardı. “Terörü reddetmeyen…” vs. şu bu… “Bunlara kapımız açık değil” diye. Yalan. Böyle olmadığını biliyorum. 2015’te ilk seçimler öncesinde ben de orada çalışıyordum. Tam tersine, HDP’nin barajı geçmesini istiyordu Habertürk yönetimi, ama esas olarak patronajı. Daha sonraki seçimlerde iktidardan çok açık bir baskı gelince, bu sefer de tam tersi bir şeye yöneldiler. Tabiî ki Meral Danış Beştaş’ın böyle daha ana akım tâbir edilebilecek bir yerde çıkmış olması iyi bir şey. Keşke hepsi çıkartsa; ama onun yanında başkalarını da çıkartsa.Meselâ Diyarbakır adayını da çıkartsa, Batman adayını da çıkartsa ya da Ankara, İzmir adayını da çıkartsa. Biz burada bunların hepsiyle yaptık ve benyaptım yayınları; Ankara adayı, İzmir adayları, Diyarbakır adayı ve tabiî ki öncelikle Meral Danış Beştaş’la. Yani burada yapılanın bir gazetecilik olmadığını o yayını izlediğiniz zaman da görüyorsunuz. Orada Beştaş’a belediye başkanı seçilirse neyi nasıl yapacağı üzerine tek bir soru bile sorulmadan, olay sâdece, “Oylarınızı alacaksınız değil mi? Alabildiğiniz kadarını alacaksınız değil mi?” tadında gelişti. Hattâ sonunda Beştaş diyor ki: “Ya, bir dakika kaldı, hâlâ İstanbul konuşamıyoruz” diyor ve konuşamadan bitiyor. Her neyse. Bütün bunlar iktidârın, “DEM Parti İstanbul’da ne kadar çok oy alırsa, o kadar iyi olur” perspektifinin yansımaları, bunu görüyoruz. Bir taraftan da tabiî ki Kürtler’e, “CHP kötü parti. Sizin ne güzel partiniz var” diye İstanbul’da propaganda yapılırken, başka yerlerde de… Örneğin Erdoğan önceki gün Ağrı’da nasıl CHP’nin DEM Parti ile Kandil uzlaşısı yaptığını anlatıyordu. Hattâ Murat Kurum da yakın zamâna kadar bunu söylüyordu. Yani şöyle yapılıyor: Bâzı yerlerde Kürtler’e, “Siz ne kadar iyisiniz, kendi partiniz var maşallah” yapılırken; birçok yerde de tam tersine, DEM Parti’ye sanki bir suç örgütüymüş gibi muamele ediliyor ve CHP ile DEM Parti’nin işbirliği içerisinde olduğu söyleniyor. 

Bu her zaman gördüğümüz gibi ikili bir politika. İktidar, birbirine zıt şeyleri aynı anda yapma hakkını kendinde görüyor. Peki bu işe yarar mı? Buradaki temel soru şu: DEM Parti seçmeninin ne kadarı Meral Danış Beştaş’a oy verecek? Bu konuda değişik spekülasyonlar yapanlar var, tahminlerde bulunanlar var. Şöyle bakalım: En son seçimde, Mayıs 2023 seçiminde –Yeşil Sol Parti’ydi o târihte– %8,13 oy almış bugünkü DEM Parti. Şimdi %8,13’e kimisi diyor ki: “Yarıdan fazlası verirse Ekrem İmamoğlu kazanamaz”. Kimisi buna 6 puan diyor vs. Burada ilginç olan başka bir husus var. Son seçimde İstanbul’da Türkiye İşçi Partisi %4,08, ikisinin toplamı 12. 2019’da girmediler. 2018 genel seçimine baktığımız zaman HDP’nin oyu %12,7. Neredeyse son seçimde Yeşil Sol Parti ile Türkiye İşçi Partisi’nin aldığı oyla eşit. Yani 5 yıl sonra aynı oylar var. Sonuçta ortada %12’lik bir potansiyel var İstanbul’da. Bunun %4’ü son seçimde TİP’e verdiğine göre, onların gideceğini varsayabiliriz Ekrem İmamoğlu’na. Ondan sonra da Yeşil Sol Parti’nin ne kadarı gidecek? vs. Ama burada bir yanlış var. O yanlış da şu: Normal şartlarda 2023 seçimlerine baktığımızda CHP+Yeşil Sol Parti+Türkiye İşçi Partisi tek başına Ekrem İmamoğlu’na kazandırmıyor. Yani o rakamlara baktığımız zaman, %41 civârında bir yekûn yapıyor. Halbuki son seçimde, 2019’daki ilk seçimde Binali Yıldırım %48,55 almıştı; Ekrem İmamoğlu İYİ Parti ve HDP desteğiyle %48,8 almıştı. Yani şu hâliyle baktığımız zaman bunlar yetmiyor. İşin içerisine İYİ Parti’nin de katılması lâzım. Yani İYİ Parti oylarını da alabilmesi lâzım aritmetik olarak baktığımızda. Ve ilginç bir şekilde DEM Parti’ye gösterilen ilgi İYİ Parti’ye gösterilmiyor. Yani İYİ Parti’nin güçlü bir ismi var; Buğra Kavuncu İstanbul’da ve o ne kadar çok oy alırsa Ekrem İmamoğlu’nun kazanma şansı o kadar azalacak. Ama ilginç bir şekilde İYİ Parti çok da fazla gündemde değil. Neden böyle? Esrârengiz bir durum diyelim, şimdilik öyle kalsın.

Ama bir başka husus daha var. Ekrem İmamoğlu 2019’da, özellikle ikinci turda %54 aldı, 54,2. Yani Binali Yıldırım %48 almıştı ve 4 puan az aldı. Yani ona oy vermiş olanların bir kısmı sandığa gitmedi, bir kısmı Ekrem İmamoğlu’na oy verdi. Oradan şunu görüyoruz; o gerçek çok değişmedi: Ekrem İmamoğlu sâdece kendini muhâlif olarak gören kesimlerin oyunu alan bir siyâsetçi değil. Dün yayında Kadri Gürsel bu konuyu çok güzel ifâde etti. İktidar seçmeninin de, “Kazansa da çok zarârı olmaz” diyebildiği bir isim. Buradaki sorun aslında, iktidârın Ekrem İmamoğlu’yla bir meselesi var. Bu meseleyi şu anda sâdece DEM Parti üzerinden tartışarak o gerçekle yüzleşmekten kaçınıyorlar. O gerçek, Ekrem İmamoğlu’nun sâdece DEM Parti’den değil;  İYİ Parti’den de, hattâ MHP tabanından da, hattâ AKP tabanından da oy alabilme ihtimâli. Böyle bir ihtimal Ekrem İmamoğlu’nu 2028’de Erdoğan’a ya da artık o olmazsa karşısına çıkacak olan kişiye, yani iktidârın adayına karşı en güçlü aday kılıyor. Oradan dolayı bir tedirginlik var, olayı DEM Parti üzerinden açıklamaya çalışmakta… Bir de Yeniden Refah Partisi olgusu var biliyorsunuz. Yeniden Refah Partisi özellikle Anadolu’da AKP’yi çok rahatsız ediyor, Anadolu’nun birçok yerinde, Şanlıurfa’da, Yozgat’ta belediye başkanlığını kazanabileceği bile söyleniyor. Başka yerlerde de çok zorladığı söyleniyor. AKP’den çok ciddî bir şekilde kadro ve oy kayışı olduğu söyleniyor. 

İstanbul’da şöyle bir tablo çıkabilir karşımıza: Eğer Ekrem İmamoğlu kazanırsa… –ki bu kesinlikle belli değil, kamuoyu araştırmaları şunu diyor, bunu diyor; açıkçası ben şu aşamada hâlâ başa baş bir seçim olduğunu düşünüyorum; “Şu kesin kazanır” filan diyebileceğimiz bir durum yok– ama şu anda AKP ya da iktidar kaybederse iki şeye bağlayacağa benziyor. Birincisi: “Kürtler’in hepsi DEM Parti adaylarına oy vermedi”; ikincisi: “Yeniden Refah Partisi bizden oy çaldı” gibi bir olaya bağlayacağa benziyorlar kaybetmeleri durumunda. Ama şunu söyleyeyim: Şu aritmetikte baktığımız zaman, Ekrem İmamoğlu bütün partilerin aday çıkardığı ve çok sayıda da bağımsız adayın olduğu, Erdoğan’ın özel önem atfettiği, bu konuda nice dezenformasyon yapıldığı ve yapılacağı belli olan bir atmosferde İstanbul’u kazanırsa, bu ancak partiler üstü bir şekilde mümkün olabilir. Yani bir CHP adayı, tamam; ama CHP oylarıyla seçilecek bir Ekrem İmamoğlu söz konusu değil. CHP+DEM Parti+Türkiye İşçi Partisi oylarıyla seçilecek bir Ekrem İmamoğlu yok. Her partiden ve özellikle de bu seçimde ilk kez oy kullanacak olan genç kesimin önemli bir bölümünden oy alma ihtimâli olan bir Ekrem İmamoğlu var. İşte bu, iktidârı özel olarak endîşelendiriyor ve şu aşamada olayı bir DEM Parti’ye bir ölçüde de Yeniden Refah Partisi’ne kitlemeyi düşünüyorlar. 

Burada bu partilerin her birinin bir anahtar rolü oynadığı muhakkak, ama esas husus şu: Bir Ekrem İmamoğlu olgusu var. O olgu iktidârın karşısına bu seçimi kazanırsa çok daha fazla çıkacak. Kaybederse de çıkar; ama kazanması hâlinde çok daha güçlü bir şekilde çıkar. Eğer seçimi kaybederse Ekrem İmamoğlu herhalde pes etmeyecektir ve CHP’nin başına geçip oradan İstanbul’da yaptığını tüm Türkiye’ye yayan bir siyâset yapmak isteyecektir. Ne kadar başarılı olur onu bilemiyorum. Ama bu seçimi bütün bu çalışmalara rağmen, bütün bu –Kemal’in dün dediği gibi– mühendislik hesaplarına rağmen kazanması durumunda –ki 5 yıl önceki kazançları ona siyâseten çok şey katmıştı–, kazanması hâlinde çok ciddî bir şekilde önü açık olacak. Dolayısıyla olayı DEM Parti üzerinden konuşuyor olmak, iktidârın bir anlamda Ekrem İmamoğlu realitesini örtme çabasının bir sonucu olduğunu söylemek mümkün. 

Yarın Ümit Özdağ konuğumuz olacak. Saat 13.00’te sizlerden gelecek soruları ve yorumları da kendisine ileteceğim, canlı bir yayında. Bakalım ne olacak? Çünkü biliyoruz ki Zafer Partisi özellikle gençler nezdinde bayağı ilgi gören bir parti. Son cumhurbaşkanlığı seçiminde Sinan Oğan’ın adaylığıyla seçimi ikinci tura bırakabilmiş bir parti. Ve İstanbul’da da Azmi Karamahmutoğlu’yla birlikte, yani bulabildikleri en güçlü isimlerden birisiyle seçimlerin kaderinde belli ölçülerde etkisi olabilecek bir parti. Evet, Ümit Özdağ’la son yaptığımız yayın bayağı bir gürültü koparmıştı. Bakalım bu seferki nasıl olacak? Yarın o yayına sizleri de sorularınızla, yorumlarınızla beklediğimi söylemek istiyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.