Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ruşen Çakır yorumladı: Bahçeli’nin Erdoğan ısrarının anlamı

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde dile getirdiği “Bu benim son seçimim” açıklamasına ilişkin “Ayrılamazsın. Türk Milletini yalnız bırakamazsın. Yeni yüzyılın kurtarıcı lideri olarak sizleri görmek istiyoruz” ifadelerini kullandı. Ruşen Çakır, Bahçeli’nin Erdoğan’a seslenmesini yorumladı.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler, iyi pazarlar. Normalde bugün Zafer Partisi Genel Başkanı Profesör Ümit Özdağ’la canlı yayın yapacaktık, sizlerin sorularıyla. Ama bir karışıklık oldu ve yapamadık, salı gününe kaldı. Salı günü saat 13.00’te yapacağız, inşallah diyeyim. Ben de hazır stüdyoya gelmişken bir pazar günü bir şeyler yapsam mı diye düşündüm. Aslında konuşacak çok konu var. Ama bugün MHP kurultayında Devlet Bahçeli’nin konuşmasının içerisindeki çok kısa bir bölüm bir gollük pas oldu diyelim. Tam da konuşmak istediğim bir konu. Bakalım Bahçeli ne demiş? Ondan sonra devam edelim.

Devlet Bahçeli’nin Ankara’da partisinin 14. Olağan Büyük Kurultayı’nda yaptığı konuşmadan:

“Buradan Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a diyorum: Ayrılamazsın, Türk milletini yalnız bırakamazsın. Onun için Cumhur İttifâkı olarak yanındayız, berâberindeyiz, yeni yüzyılın kurtarıcı lideri olarak sizi görmek istiyoruz.”

Şimdi Bahçeli, Erdoğan’a yönelik kamuoyu karşısında çok açık açık övgüler dile getiriyor. Desteğini çok net bir şekilde vurguluyor. Ama burada söylediği “kurtarıcı lider, Türk milletinin kurtarıcı lideri” sözü de gerçekten bayağı bir zirve, onu kabul etmek lâzım. Çünkü ülkücü hareketin kurucusunun Alpaslan Türkeş kurucusu olduğunu varsayarsak –ki öyle, Başbuğ Türkeş–, Türk milletinin kurtarıcısı ülkücü hareketin kendisi ve onun lideridir. Bu hareketin 1997’den beri lideri olan Devlet Bahçeli’nin Türk milletinin kurtarıcılığını… Nasıl söylüyor? “Yeni yüzyılın kurtarıcı lideri” rolünü Erdoğan’a sunuyor olması başlı başına önemli aslında. Bunu Türk milliyetçilerinin, ülkücü hareketin MHP içerisindeki ve farklı partilere ya da gruplara dağılmış kesimleri herhalde bunları ayrıca değerlendiriyorlar. Normal şartlarda bir de başka bir husus var. Türkiye’de ülkücü hareket geleneksel olarak, Anadolu’da özellikle Doğu Anadolu’da, Karadeniz’de, İç Anadolu’da en çok Erdoğan’ın geldiği kanatla rekabet etmiştir, etmektedir, hâlâ ediyor. O da muhâfazakârlık olarak adlandırılabilecek ya da İslâmcılık olarak adlandırılabilecek bir şey. Birlikte oldukları zaman bile birbirlerinden hazzetmediklerini geçmişteki çok örnekte gördük. Meselâ 70’li yıllarda Milliyetçi Cephe örneklerinde bunlar yansıdı. Benim kampanyasını yakından izlediğim, Anadolu’da izlediğim 1991’deki seçim ittifâkı, Refah Partisi içerisinde yapılan seçim ittifâkında da bunu gördük. Ve zâten seçimden hemen sonra o târihte adı Milliyetçi Çalışma Partisi olan MHP’liler istifâ edip kendi partilerine girdiler, hiç aksatmadan, hızlı bir şekilde. Ve birbirlerine karşı hep bir rekabet içerisindedirler ve bâzı durumlarda da bu rekabette üstün olmak için üçüncü, dördüncü siyâsî aktörlerle işbirliği yapmaktan da geri kalmamışlardır.

Bir diğer husus da, Erdoğan’ın başbakanlığı dönemindeki en sert muhâliflerinin başında da herhalde Devlet Bahçeli geliyor. Uzun bir süre, 2015’e kadar böyle sürdü. Yani bir 13 yıl diyelim, Erdoğan’ın iktidarda kaldığı sürenin yarıdan fazlası Devlet Bahçeli’nin muhâlefetiyle geçti ve Devlet Bahçeli bu muhâlefetini çok sert yaptı. Erdoğan’a yönelik çok sert, kişisel de birtakım eleştiriler, suçlamalar yöneltti. Zâten bunların hepsinin metinleri ortada, videoları ortada. Kimsenin de bir şeyi gizlediği yok. Sonra bir dönüş var. O dönüşten îtibâren, özellikle muhâlefet kanadı hep şöyle düşündü: Erdoğan Bahçeli’yi bir şekilde kendine yardımcı olarak aldı. “Koltuk değneği” dediler, MHP’yi küçümsemeye çalıştılar. Burada da aslında anlaşılır bir şey vardı, o da şuydu: Devlet Bahçeli’nin çok kritik bir kurultay öncesinde, Meral Akşener ve diğer isimlerin –çok sayıda rakip vardı, ama en güçlü rakip Meral Akşener’di– partiden tasfiye edilmesi sürecinde yargı karârına ihtiyacı vardı ve bu yargı karârını kendisine Erdoğan sağladı. Erdoğan orada MHP’nin Bahçeli yönetiminde devam etmesini tercih etti ve ondan sonra da zâten Bahçeli’nin Erdoğan’la berâber hareket ettiğini görüyoruz. Fakat bu olayın böyle başlamış olması, bir anlamda Bahçeli’nin ihtiyâcıyla başlamış olması, hâlâ durumun böyle sürdüğü anlamına gelmiyor kesinlikle. Ve o “koltuk değneği” meselesi aşılalı çok oldu. Bu süre içerisinde Bahçeli, Erdoğan’a en kritik anlarda, özellikle Fethullahçılarla mücâdele, darbe girişimi, Başkanlık Sistemi’ne geçiş gibi çok kritik yerlerde çok önemli desteklerde bulundu. Özellikle burada şunun altını çizmek isterim: Kamuoyuna açık bir şekilde Bahçeli, Erdoğan’dan çok büyük şeyler istemedi. Onunla açık pazarlık içerisine girmedi. Sâdece dönem dönem, bâzı AK Parti yöneticileriyle yaşadığı sorunları kamuoyuna dile getirdi. Meselâ Numan Kurtulmuş örneği oldu, meselâ Mahir Ünal örneği oldu. Başka örnekler de var. Bunları söyledi, ama bunları söylerken Erdoğan’a dokunmadan söyledi. Ve Erdoğan’la yapılan bir pazarlık varsa –ki var– hiçbir şekilde de kamuoyuna yansımadı, böyle bir şeyi yapmadı. İlk yıllarda, dikkatinizi çekmiştir, ekonomik krizin sorumluluğunu hiçbir şekilde üzerine almadı Bahçeli. O konulara girmedi. Ama son dönemde artık ekonomik kriz yadsınamaz bir hâle geldikten sonra, Bahçeli’nin bu konuda da Erdoğan’a bir tür kalkan olmaya çalıştığını görüyoruz. 

Burada, “Türk milletini yalnız bırakamazsın” demesine baktığımız zaman, birçok şık karşımıza çıkıyor. Birincisi — daha önce de tartıştık, yazdım bu konuda, başkaları da konuştu: Erdoğan bunun son, final seçimi olduğunu söylerken ne kadar samîmî? Bir kere, defalarca birçok seçim öncesinde böyle söylediğini ve sonra buna riâyet etmediğini gördük. Dolayısıyla Erdoğan’ın bu sözü muhtemelen daha önce partisine oy vermiş olup artık vermeyi düşünmeyen kesimleri geri kazanmak için söylediği yolunda bir görüş var — ki bayağı akla yatkın bir görüş. Dolayısıyla bu bir tür, yani öncekilere benzeyen bir çıkış olabilir. Bahçeli ya bunun böyle olduğunu biliyor ve bu sözüyle bu oyuna dâhil oluyor. Yani Erdoğan’ın bu sözünün bir ağırlığı olması lâzım, buradan bir şey hesap ediyorsa –ki ediyor–, buna katkıda bulunmak için bunu söylüyor olabilir. Ama bir diğer şık da, gerçekten böyle bir olayı ihtimâl dâhilinde görüyor olabilir. Erdoğan’ın bırakma ihtimâlini gerçekten görüyor olabilir ve Devlet Bahçeli bunu kesinlikle isteyecek durumda değil. Yani şöyle söylemek mümkün: Bugün Devlet Bahçeli birçok koyu Erdoğancı ya da kendi tâbirleriyle “Reisçi”den daha fazla Erdoğancı olmuş durumda. Bu ona tâbi olduğu anlamına gelmiyor. Erdoğan’ın yönetiminde kendisinin çok geniş bir iktidar alanına sâhip olduğunu biliyor. Bürokraside çok ciddî bir ülkücü kadrolaşmanın, özellikle Fethullahçıların tasfiyesinden sonra tekrar çok güçlü bir şekilde olduğunu biliyoruz. Her şeyden önce, şu anda Erdoğan’ın yürüttüğü siyâsî çizgi, ideolojik perspektif Devlet Bahçeli’nin perspektifinden hiç de farklı değil. “Kürt meselesini çözdük” diyen, bu konuda hiçbir şey yapmayan, dış politikadaki attığı adımlarla… meselâ Azerbaycan’la ilişkiler konusunda Devlet Bahçeli iktidarda olsaydı bu kadarını yapabilir miydi çok emin değilim. Dolayısıyla Bahçeli’nin Erdoğan’dan şikâyet edeceği çok fazla bir şey yok. Ama öte yandan şunu biliyoruz ki Erdoğan olmadan, Erdoğansız bir formülle Bahçeli’nin iktidarda olma, MHP’nin iktidarda olma şansı da yok demesek bile çok zayıf. Zamânında meselâ Kılıçdaroğlu ile berâber Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday gösterdiler, komik bir olaydı ve komik sonuçlandı biliyorsunuz. Yani orada Ekmeleddin İhsanoğlu’nu cumhurbaşkanı yapıp orada berâber iktidar mı paylaşacaklardı? Bundan çoktan vazgeçti. Bahçeli’nin ve MHP’nin önündeki en gerçekçi perspektif, çok da eskisi kadar güçlü olmayan, oyları azalan bir AK Parti’nin ve AK Parti oyları azalmasına rağmen iyi kötü kendi popülaritesini koruyabilen bir Erdoğan’ın yanında onun müttefiki olmak şu anda Bahçeli için en câzip olanı. Diyelim ki Erdoğan aradan çekildi. Yerine kim gelecek? Yerine gelecek olan kişi tekrar seçilebilecek mi? Seçilse de MHP ile tekrar aynı şekilde bir ilişki içerisine girecek mi? Bunların hepsi çok zor sorular ve kolayı varken, hazırı varken Bahçeli şu anda böyle bir fırsatı yıllardır değerlendiriyor. Çok da şikâyetçi olmadığını görüyoruz. Her şeye rağmen meselâ Devlet Bahçeli son seçimde İYİ Parti’den fazla oy aldı. Büyük bir telâşla seçim barajı % 7’ye indirilmişti biliyorsunuz; oyları da onu rahatlıkla geçti. Kamuoyu yoklamalarında son seçim öncesinde %4-5 diyenler vardı MHP için, hiç de öyle olmadı. Hattâ şunu da söyleyebiliriz: MHP’ye gelen oyların hatırı sayılır bir bölümü AK Parti’den kopan oylar oluyor, böyle de ilginç bir durum var. Dolayısıyla hep kazandığı bir tür saadet zinciri gibi bir şey oldu bu Erdoğan’la kurduğu ilişki, çok fazla bedel ödemeden. Yani gerçekten o kamuoyu araştırmalarının dediği gibi MHP %4-5 gibi bir oy almış olsaydı, şunu diyebilirdik: “İşte gördünüz, kendinden tâviz verdi. Erdoğan’la iktidârına yapışmak uğruna seçmeninin yarısını kaybetti” diyebilecektik, böyle bir şey de diyemiyoruz. Kaybettiği bir şey de yok ve kazanıyor. Böyle bir kazancı sürdürmek istemesi kadar doğal bir şey yok.

Ve şu hâliyle bakıldığı zaman, tabiî ki muslukları büyük ölçüde Cumhurbaşkanı, daha doğrusu ülkenin Başkanı Recep Tayyip Erdoğan tutuyor; ama Devlet Bahçeli, MHP ve Ülkücü hareket pekâlâ bu ülkede sistemin, rejimin en önemli, en kilit yerlerinde. İdeolojik olarak, örgütsel olarak en kilit yerlerinde varlığını sürdürüyor. Üniversitelere bakın, başka yerlere bakın, bürokrasiye bakın, Ülkü Ocakları’nın nasıl rahat bir şekilde her yerde kolay kolay, önleri sonuna kadar açılarak örgütlendiğine bakın. Daha bunun ötesinde isteyebilecek ne olabilir? Dolayısıyla Erdoğan’sız bir seçenek Bahçeli’nin en son isteyeceği şeydir. Bu tür konuşmaları yaparak hem Erdoğan’a desteğini açıkça dile getiriyor; ama aynı zamanda çok iltifat ediyor. Yani Devlet Bahçeli tarafından “Yeni yüzyılın kurtarıcı lideri” denmesi gerçekten Erdoğan’ı çok onore eden bir şeydir. Bahçeli bu anlamda geçmişte eleştirilerinde, saldırılarında çok cömertti; şimdi de övgüsünde, desteğinde çok cömert. Ama şöyle de bir şey söyleyebiliyor çok rahat: “Benim o zamanlar eleştirdiğim şeylerin büyük bir kısmında Erdoğan o noktaya geldi” diyebilir. Demiyor da… meselâ Kürt meselesinde, birçok konuda Erdoğan, Bahçeli’nin kendisini eleştirdiği noktalarda Bahçeli ile aynı yere geldi. Yani birisi değiştiyse o da Erdoğan oldu. Ve burada kurulmuş olan bu ittifâkı, Cumhur İttifâkı’nı sâdece bir Erdoğan-Bahçeli ittifâkı olarak görmek artık zayıf kalıyor. Çok daha farklı aktörlerin de olduğu, belli ki devletin yeniden yapılandığı bir ittifak söz konusu. Burada arada sırada dile getirilen –ben bugünkü yazımda yazmaya çalıştım bunu–, meselâ AKP içerisindeki Kürtler her seçimden önce, ‘‘Reis istediği şekilde çıkarsa bu seçimden, Bahçeli’yi tasfiye edecek, devre dışı bırakacak, yeni müttefikler, çözüm süreci…” der. Böyle bir şeyin tamâmen bir temennî ve gerçekleşmesi çok mümkün olmayan bir şey olduğunu düşünüyorum. Her iki taraf da birbirinden çok memnun. Belki yanlarına yeni ortaklar katabilirler. Ama son seçim öncesi katılmak istenen ortaklarda, katılan Yeniden Refah ve HÜDA PAR olaylarında biraz işler karıştı ve nitekim bu yerel seçime Yeniden Refah da HÜDAPAR da kendi başlarına giriyorlar. Ama esas olarak Bahçeli ve Erdoğan’ın birlikte çattığı bir ittifak var ve bu ittifak uzun bir süredir Türkiye’de devleti yeniden şekillendiriyor ve iki taraf da bundan memnun. Bu memnûniyetleri sonucunda son seçimden de gerçekten büyük bir zaferle çıktılar. Artık bunu herkesin kabul etmesi lâzım. Eğer bu seçimde İstanbul başta olmak üzere bâzı yerleri, büyükşehirleri Erdoğan geri alamazsa, o zaman Erdoğan’ın Bahçeli’den kopması gibi bir seçenek olacağını sanmıyorum, o zaman birlikte oturup bundan sonrasını herhalde birlikte düşünecekler ve seçeneklerden hiçbirisinde Erdoğan’ın son seçimi olacağını sanmıyorum. Erdoğan’ın son seçimi değil. Eğer sağlığı el verirse bundan sonra yapılacak ilk seçimde de muhtemelen Erdoğan’ı yarışır göreceğiz. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.