Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ruşen Çakır izleyicilerle yorumladı: 31 Mart’ta DEM Parti faktörü

31 Mart yerel seçimlerine son üç gün.

Seçimlerde DEM Parti’nin etkisi ne kadar olacak? İstanbul’da seçimin kaderini DEM Parti mi belirleyecek? DEM Parti’nin kazanacağı belediyelere kayyum atanmasını engellemek için muhalefet partileri ne yapabilir? Seçim sonrası DEM Parti’nin stratejisi ne olacak? DEM Parti’nin seçimlerden beklentileri neler?

Ruşen Çakır izleyicilerden gelen sorularla yorumladı.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir 

Merhaba, iyi günler. Yine sizinle bir yayınla karşı karşıyayız ve bugün sizlerle birlikte DEM Parti’yi konuşacağız; 31 Mart’ta DEM Parti ne derece etkili olur, olabilir mi? Özellikle İstanbul’da seçimin kaderini DEM Parti mi belirleyecek? Bütün bunları konuşacağız. Nasıl olacak? Benim ve Medyascope’un YouTube sayfalarından oradaki chat bölümlerine sorularınızı, yorumlarınızı, eleştirilerinizi yazabilirsiniz. Hemen başlayalım, gelmeye başlamış.

Tayfun Bey diyor ki: “DEM Parti’nin kazanacağı belediyelere kayyum atanmasını engellemek için muhâlefet seçim sonrası ne yapabilir ya da bir şey yapmalı mıdır?” İnanın aslında muhâlefetin yapabileceği bir şey yok burada. Bu tamâmen Erdoğan’ın insâfına kalmış bir durum, öyle söylemek lâzım. Seçim sonuçlarının nasıl çıkacağına bağlı bir durum bu. Erdoğan, bu seçim sonuçlarının ışığında, kayyum atayıp atamama meselesine de herhalde karar verecektir. Nasıl olduğunu şu anda söylemek mümkün değil. Muhâlefet bunu nasıl değiştirebilir? İnanın, böyle yapabileceği çok fazla bir şey yok. Yani bir çözüm süreci beklentisi, iktidârın hoşuna gidecek bir şeyler yapmak vs., meselâ Ekrem İmamoğlu’na İstanbul’u kaybettirmek… Biliyorsunuz, bâzı iktidar trolleri bunun propagandasını yapıyor. “İstanbul’da partinize sâhip çıkın” diyorlar, Ekrem İmamoğlu kaybetsin diye yapıyorlar. Ama sonrası garanti değil, sonrasının ne olacağı yine Erdoğan’ın insâfına kalmış. Dolayısıyla bu konuyu Erdoğan’sız çözebilme imkânı muhâlefetin bence yok.

Kemal İslim: “Belki de bu yerel seçim sonrası DEM içindeki sol sosyalist unsurlarla Kürt siyâsî hareketi de ayrılır, kim bilir? Ahmet Türk, Leyla Zana, Demirtaş bir yana; Temel Yüksekdağ bir yana gibi.” Şimdi bu konu ilginç, şöyle ilginç… Dünkü yayını izlediyseniz, dünkü yayında sol ile ilgili bir şey söyledim. Dedim ki: “Bir grubun bir açıklamasını gördüm ve o açıklamaya baktım, açıkçası bir şey anlamadım.” Galiba Ekrem İmamoğlu’na oy istiyorlar. Yani bu, SYKP, Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi’ymiş ve o kadar üstü kapalı ki… iki sayfa boyunca hem bir taraftan DEM Parti ile ittifak içerisinde olduklarını belirtiyorlar, ama üçüncü yol politikasının doğru olmadığını, İstanbul’da iktidâra kaybettirmek gerektiğini söylüyorlar ve tabiî ki İmamoğlu’na oy istiyorlar; ama açıkçası ben, “Oyumuz İmamoğlu’na” diye öyle açık bir şey görmedim. Sonra ne oldu? Sonra fark ettim ki… öyle geçmiştim ama fark ettim ki DEM Parti’nin Eş Başkanı Tülay Hatimoğulları o harekettenmiş, o partidenmiş. Yani Türk solundan olduğunu biliyordum da o partiden olduğunu açıkçası bilmiyordum. Ve kendisiyle de geçen yayın yaptım, biliyorsunuz. O bütün her şeyiyle tabiî ki DEM Parti’nin çizgisini savunuyor. Onun dâhil olduğu bir grubun ya da partinin kalkıp ittifâka rağmen İmamoğlu’nu işâret etmesi gibi bir durum var. Bu çok yaşanan bir olay. Yani şöyle söyleyeyim: Bu hareketin, adı değişse de bu hareketin hep bir Türkiyelileşme perspektifi oldu ve Türkiyelileşmeyi yapmak isterken de, diğerleri onlarla yan yana durmak istemedikleri için genellikle Türkiye’deki sosyalist sola yöneldi. Bunlarla, değişik gruplarla değişik dönemlerde kurulan ittifaklar oldu. Ama burada daha çok veren Kürt hareketi oldu, alan da Türk solu oldu. Milletvekili oldular, parti yönetimine geldiler, eş başkan oldular; ama karşılığında bu harekete, bu partilere ihtiyâcı olan Türkiyelileşmeyi de sağlayamadılar ve bu hareketin kendi tabanlarındaki birtakım soldan uzak ama Kürt kimliğine sâhip insanlara ulaşmasında da engeller çıkardılar. Bir zamanlar bu konuda Vatan gazetesinde yazdığım yazılardan dolayı Türk solundan çok ciddî tepkiler aldığımı hatırlıyorum. Ben de o hareketten gelen birisi olmama rağmen, o harekette kendini gören birisi olmama rağmen, açık söyleyeyim burada Türk solunun –“Türk solu” derken, yani Kürt olmayanlar, Kürt hareketi içerisinde de sol var–; ama Türk solunun kurduğu ilişkinin az verip çok almak olduğunu söyleyebilirim. Ve öteden beri de Kürt hareketi içerisinde bunlardan, bu ittifak unsurlarından arınmak gerektiğini söyleyenler olmuştur. Ama bu böyle devam edeceğe benziyor.

Şakir Yaman: “Seçim sonuçlarına göre önümüzdeki dönemde yeni bir çözüm süreci bekliyor musunuz? Bunun olasılığını yüzde kaç görüyorsunuz?” Hadi %1 diyeyim, ne olur ne olmaz. Olmaz böyle bir şey. Adı bir kere çözüm süreci olmaz. Bu konuda bir şeyler söylenmeye çalışılıyor, ama yani Erdoğan’ın böyle bir ihtiyâcı olduğunu düşünmüyorum. Niçin olur böyle bir ihtiyaç? MHP ile ilişkisini koparması gerekir. MHP ile ilişkisini niye koparsın? Bu seçimde galip çıkarsa zâten böyle bir ihtiyâcı olmaz. Diyelim ki İstanbul’u tekrar alamadı, Ankara’yı alamayacağı kesin gibi zâten ve başarısız oldu genel olarak, öyle diyelim; bu başarısızlığın üstesinden gelmek için çözüm sürecini mi önerecek? Sanmıyorum. Tam tersine daha sert olma ihtimâlini hesâba katmak lâzım ve zâten çözüm süreci bir yana, şimdiden yapılan Kandil’e kara harekâtı spekülasyonlarını, tevâtürlerini dolandırmayı daha çok tercih ediyorlar. Bana pek olacakmış gibi gelmiyor. Ama yine de bir %1 diyeyim de, ne olur ne olmaz, o kadar da rezil olmayalım.

Seçkin Çola: “DEM Parti’de AKP’den medet umanlar ile AKP’ye muhâlifler arasında büyük kapışma var. Sizce seçim sonrası DEM bölünür mü?” Kapışma olduğu kesin, ama bölünme olmaz. Bölünüp nereye gidecekler? Ne yapacaklar? Öyle bir şey olacağını sanmıyorum. Ama bu tartışmalar olur. Bir kere öncelikle seçim sonuçlarını beklememiz lâzım. Seçim sonuçlarında partinin ne kadar belediye kazandığını görmemiz lâzım. Kaybetmiş olduğu, meselâ ilk aklıma gelen Ağrı gibi bir yeri geri kazanabilecekler mi? Ona bakmak lâzım. Ya da ellerindeki –daha doğrusu ellerinde değil, biliyorsunuz, hepsine kayyum atandı ama– 5 yıl önce kazandıkları yerlerden bâzılarını kaybedecekler mi? Ona bakmak lâzım. Ülke genelindeki oylarına bakmak; ama özellikle Diyarbakır, Van, Batman, Şırnak, Hakkâri gibi çok güçlü olduğu yerlerde 5 yıl önceye kıyasla nasıl bir oy hareketi olduğuna bakmak lâzım. Eğer genel bir gerileme olursa, bu tartışma daha da şiddetlenir; kimse ayrılmaz, fakat parti içerisindeki, hareket içerisindeki iktidar ilişkilerinde bir değişiklik olabilir. Diyelim ki olağanüstü genel kurul olur, yönetim değişir vs.. Ama bir ayrılma olma ihtimâli bana söz konusu gibi gözükmüyor.

“CHP ile mesâfeli olan Mansur Yavaş’ın bu seçimden güçlü bir şekilde çıkması sonucunda daha bağımsız hareket edip cumhurbaşkanlığı adaylığına hazırlanma ihtimâli nedir sizce?” Buna dün değindim. Cumhurbaşkanı adayı olur mu, olmaz mı bilmiyorum, ama Mansur Yavaş’ın daha sağ kimliğine sâhip çıkıp, CHP’den ayrılmasa bile CHP ile arasını daha da açmasını bekliyorum. Ve bu anlamda da Kürt meselesi konusunda daha sert, şâhin birtakım çıkışlar yapabilir. Çünkü işin en kolay, en kestirme yolu bu.

Muharrem Bey diyor ki: “CHP İzmir, Antalya gibi kritik seçim bölgelerinde DEM ile kent uzlaşmasına gidebilirdi. İstanbul’un bâzı ilçelerinde, Mersin’de bu gerçekleşti. Antalya’da bu yüzden belki seçim kaybedilecek, İzmir’de de.” İzmir’de kaybedilmez, ama DEM Parti’nin desteklediği bir aday olsaydı çok daha farklı bir şekilde kazanırlardı. Ama aranın azaldığı söyleniyor, çok güçlü bir şekilde. Antalya CHP için çok zor. Burada uzlaşı olması için, Muhittin Böcek yerine birisinin çıkarılması gerekirdi; ama CHP Muhittin Böcek’i daha garanti gördü herhalde. Kendilerince bir hesap yaptılar. Bu hesâbın doğru olup olmadığına bakacağız.

“Hatem Ete, DEM Parti’nin seçimin kaderini belirlemiyor olduğunu söyledi. Sizin fikriniz nedir?” İzlemişsiniz yayını. Bunu ona ben söylettim. Orada tabloları göstereyim. Şimdi hem Hatem Ete’nin yaptığı PanoramaTR’nin tablosuna bakarsak, burada DEM Parti’nin oyu %3,6. Diyelim ki %8 aldı, yani 4 puan daha aldı, yine ara kapanmıyor ya da Özer Bey’in, yani MetroPOLL’ün araştırmasına bakalım tekrar: %39,30. Meral Danış Beştaş 3,1 almış değil mi? Diyelim ki 7 aldı, 8 aldı, yine ara kapanmıyor. Tabiî ki bunlar araştırma. Ama iki tâne peş peşe araştırmada çıkan bu bulgular, eğer Ekrem İmamoğlu gerçekten Murat Kurum’la arayı açıyorsa, burada şu olay karşımıza çıkacak: İstanbul’da en azından DEM Parti seçimin kaderini belirleyemiyor çıkacak. Aslında Yeniden Refah Partisi için de benzer bir şey geçerli. Meselâ şurada bakın: O 2,4’ü Murat Kurum’a eklerseniz, Murat Kurum kazanamıyor. Deminkine tekrar dönelim. PanoramaTR’nin tablosuna baktığımızda da benzer bir olayı göreceğiz. Meselâ 3,1’i eklediğimizde de Murat Kurum kazanamıyor. Yani bu seçime damgasını vuran İstanbul oldu. İstanbul’da da DEM’in CHP’ye, Yeniden Refah’ın da AKP’ye kaybettirebileceği söylendi — ki çok önemli ve aslında mantıklı iddialardı. Ama bu iki araştırmaya baktığımız zaman, bu ikisi de pek geçerli değil. Bence İstanbul seçim sonuçlarına baktığımız zaman seçimin kaderini DEM Parti’nin belirleyemediği ortaya çıkarsa, bu gerçekten DEM Parti için ve hareketin kendisi için önemli bir eşik olacak, olumsuz bir mesaj olacak. Çünkü İstanbul seçiminin kaderini belirleyebiliyor olmak gerçekten bir iktidar veriyor insana, bir pazarlık gücü veriyor. Ama şu hâliyle bakıldığı zaman, eğer MetroPOLL’ün ya da PanoramaTR’nin anketleri doğru çıkarsa, o zaman böyle bir güçleri olmadığını varsayacağız.

Ruken Kaya soruyor: “İmamoğlu’na DEM seçmeninden bir yönelim olduğunu görüyoruz. DEM ile açık ya da kapalı bir uzlaşı var. İmamoğlu kazanırsa ve İBB Meclisi’nde DEM’in etkili olması hâlinde İstanbul’a kayyum atanır mı?” Bu kayyum meselesi çok konuşuluyor. Bunları konuşup konuşup çok normalleştiriyoruz. Böyle bir şeyi konuşmak çok doğru değil bence. Ben “İstanbul’a kayyum” sorusuyla çok karşılaşıyorum. Önce “Kazanır mı?” sorusu geliyordu, şimdi “Kazanırsa kayyum atanır mı?” sorusu geliyor. Yani Türkiye’de her şey mümkün, ama atanmaz deyip, bugünün meselesinin o olmadığını en azından söylemekte yarar var.

İskefiyeli: “Erdoğan dönemi bitiyor, ne diyorsunuz?” Böyle bir şey demiyorum. Daha önce Erdoğan dönemi konusunda söylediklerim, Kemal Kılıçdaroğlu sâyesinde ya da yüzünden, nasıl yorumlarsanız yorumlayın, tekzip oldu. Onun için bu konuda daha temkinli konuşmaya çalışıyorum.

“Evet, Meral Akşener bu akşam Ankara iftar buluşmasında ülkemiz ve Türk siyâsetine ilişkin çok önemli açıklamalar yapacaktır.” Bu ilginç, gerçekten çok ilginç. Bakalım ne diyecek? Yani sırf dikkat çekmek için bu söylendiyse, yazık olur. Ama gerçekten bir şeyler söyleyecekse… Tabiî seçimle ilgili söyleyecek. Seçime 3 gün kaldı. İYİ Parti’nin durumu pek parlak gözükmüyor. 3 gün kala bir şeyler söyleyecek, ne söyleyecek bakalım, onu da bekleyeceğiz. İftarda söyleyecek, yani önümüzde 2 saat falan var. Bakalım, eğer çok önemli şeyler söylerse, apar topar evden bir yayın yaparız herhalde diye düşünüyorum.

Cem Nacar: “Sizce İstanbul’da AKP’ye seçimi kaybettirecek olan DEM mi yoksa YRP mi olacak?” diyor. Ben, eğer kaybederse, Ekrem İmamoğlu yüzünden kaybedecek diye düşünüyorum.

Şimdi, arkadaşlarımız diyor ki: Ankara ve İstanbul’da CHP hakkında bir şeyler söyleyecek deniyormuş Meral Akşener için. Yani o çok önemli, çok kritik bir şey olmaz. Ama seçimle ilgili çok ciddî bir karar alırsa, meselâ bâzı yerlerde çekilmek falan gibi, onlar önemli olur. Yoksa Ekrem İmamoğlu’na ya da Mansur Yavaş’a yönelik söyleyeceği şeyler öyle çok önemli açıklamalar olmaz diye düşünüyorum.

Son Kişot diyor ki: “Seçim sonrası bize söz vermiştiniz. Artık yeni şeyler söylemek istediğinizi, yeni hikâyeler anlatacağınızı söylemiştiniz.” Bayağı bir yaptık aslında, uzun bir süre, geçen seçimin ardından. Beyin göçü konusunu ele aldık, İslâm üzerine çok çarpıcı yayınlar yaptık. Ama sonra pat diye karşımıza yine seçim geldi, seçimi atlamak mümkün değil, mecbûruz. Çok heyecan verici olmadığının farkındayım, ama bunu yapıyoruz, sonra tekrar bakarız.

“Siyâsî partiler arası rekabet konuşuyorsunuz sürekli. Seçimler bize anketlere güvenilmeyeceğini çok açık bir şekilde gösterdi, ama hâlâ anket yorumluyorsunuz.” Ne yapayım? Yani anket yorumlamanın dışında gidişat üzerine ne söyleyebiliriz? Yani, bu bir   mecbûriyet diyelim hadi. Yani çok severek yaptığımız şeyler olmadığı muhakkak.

“Yerel seçim sonuçlarının iktidar için hezîmet olması durumunda ekonomik veriler doğrultusunda iki yıl içinde erken seçim ihtimâli olduğunu düşünüyorum siyâsetbilimci olarak. Sizin yorumunuzu ricâ ederim.” Ben Erdoğan’ın böyle bir şey isteyeceğini düşünmüyorum.

Evet, Cem Nacar da aynı şeyi söylemiş: “İstanbul’u İmamoğlu kazanırsa erken seçim olur mu?” demiş. Bunu akşam 20.00’deki yayında Özer Sencar’la konuşacağız. Ona da, onun ne diyeceğine de bakın. Ama herhalde o da buradaki karar merciinin Erdoğan olduğunu söyleyecektir. Çünkü Türkiye’de muhâlefetin böyle bir gücü yok, yani kayyuma karşı, şuna karşı ülkeyi seçime götürmek falan, bu yok.

Serhat Baş: “Esenyurt ve Bağcılar gibi DEM Parti’nin çok güçlü olduğu yerlerde adayları yok; ama Kadıköy ve Ümraniye gibi yerlerde var. Bunun sebebi sizce ne olabilir?” diye sormuş. Demek ki oralarda henüz anlaşma sağlanamamış olabilir, yani onun detayını bilmiyorum. Çünkü birçok yerde anlaştıklarını biliyoruz; “Kent uzlaşısı” denilen olayda. Meselâ ben geçen hafta Sancaktepe’ye gitmiştim, Sancaktepe’de bir uzlaşmaya varmışlar. Dolayısıyla orada DEM Parti aday çıkartmıyor. Esenyurt’ta da böyle olduğunu biliyoruz. Bağcılar’ı bilmiyordum, ama Bağcılar’ı zâten AKP’den almak mümkün değil.

Ceyhun Pekuz: “Devlet Bahçeli sâhada görünmüyor. Ortak adayla girilen şehirlerdeki muhtemel mağlûbiyetlerden negatif pay almak istemediğinden mi?” Böyle bir nedeni olduğunu sanmıyorum. Devlet Bey zâten çok fazla sâhaya çıkmayı seven birisi değildir. Geçen sefer de öyle olmuştu. İstanbul’a geldi, ama öyle bir göründü gitti. Yani gelsin konuşsun, oy istesin diye Cumhur İttifâkı’nın AKP kanadının çok da ısrarcı olmadığını biliyoruz.

“Az önce MetroPOLL araştırma şirketinin yayınını yarıda bıraktım. Seçim sonrası yayın yaptınız. Bu kamuoyu araştırma şirketiyle karşılaştırmalı bir analiz yapar mısınız?” diye sormuş. Vallahi tam ne dediğinizi anlamadım ama, yani sonuçta anket yapanlar anketlerinden kendileri sorumlu. Özer Bey’le, MetroPOLL’ü kastediyorsanız, seçim öncesi yaptığımız yayınlarda o, Erdoğan’ın ne yapıp ne edip kazanma potansiyelinin çok güçlü olduğunu söylemişti. Ben de “Bu sefer kazanamayacak” demiştim. Sonuçta kimin haklı çıktığını biliyorsunuz. Onun için her söylenen her rakam doğrudan bir şey olmayabilir, ama sonuç olarak işini ciddîye alan birisidir.

“2028’de İmamoğlu’nun rakibi kim olur?” Erdoğan olur herhalde. Başka bir şey yok. 

Biraz DEM parti üzerinden gidelim.

“Size yapılan bu kadar eleştiriyi bu kadar sâkin yanıtlamanızı çok beğeniyorum. Katılmadığım çok yorumunuz oluyor, ama sizi de tâkip etmeden duramıyorum” demiş Muhtar ama Kedi. Eyvallah, sağ olun. Bâzen kendimi zor tuttuğum bir gerçektir. Özellikle son dönemde benimle aynı meslekten olduğunu varsaydığımız birilerinin adımı vererek, değişik meselelerle bana sataştığını da biliyorum. Hattâ bâzı izleyiciler, tâkipçiler beni gaza getirmeye çalışıyorlar, “Buna cevap vermiyor musunuz? Şuna cevap vermiyor musunuz?” diye. Onlara cevâbı zâten Allah veriyor diyeyim. Yani benim ayrıca onlara bir şey söylemem gerekmiyor. Ama bu iş gerçekten zor bir şey, yani böyle bâzen çok düşük seviyeli, bâzen değil, sıklıkla oluyor; ama her türlü eleştiriye kapımızın açık olduğunu bilenler biliyor. Ama çok alâkasız şeyler olduğunu… Meselâ şimdi aklıma geldi, pazar günü miting hakkında, “Bu bir yıl içinde aynı yerde izlediğim üçüncü miting ve en zayıfı” dedim, bana etmedikleri lâfı bırakmadılar. Hiçbir şey diyemiyorlarsa “foncu” diyorlar, biliyorsunuz. Şimdi kamuoyu araştırmaları falan çıkıyor ortaya, birtakım rakamlar var ve rakamların çoğunda da Ekrem İmamoğlu önde gözüküyor. Doğru mudur, yanlış mıdır bilmiyorum, ama o mitingin havası, AKP’nin ve Murat Kurum’un İstanbul’da pek bir heyecan yaratamadığını bana göstermişti. Şimdi bana o kadar lâf eden, sâdece durdukları yerden lâf eden insanlar sonra ne diyecekler açıkçası merak ediyorum. 

Bir izleyicimiz maddî katkıda bulunmuş. Az da olsa, arada böyle yapan izleyicilerimiz var. Kendilerine çok teşekkür ediyoruz. Sane Man soruyor: “Fatih’te devrimsel projeleri olan bir aday var: Mahir Polat. Fatih seçmeni kafayı çalıştırır mı bu seçim?” Bilmiyorum, ama işi zor, Fatih kolay değil. Fakat eğer iddia edildiği gibi, birtakım kamu araştırmalarında söylendiği gibi Ekrem İmamoğlu açık farkla kazanırsa, herhâlde bu ilçelere de yansır.

“Sizce açıklama yapması için Demirtaş’ın üzerinde AKP kanadından bir baskı var mı?” Başak Zülfikar sormuş. Yani şunu söyleyeyim: Selahattin Demirtaş’ı az buçuk tanıdığımı düşünüyorum; AKP kanadından bir baskıyla açıklama yapacak birisi değildir. Öyle birisi olsaydı zâten bunca yıl hapiste yatmazdı. Yani arada sırada böyle, Demirtaş’ın kendini kurtarmak için şunu yapacağı, bunu yapacağı gibi lâflar söyleniyor. Bunlar çok yakıştırma, saygısızca şeyler. Bunca yıldır hapiste olan insanlar söz konusu; sâdece Selahattin Demirtaş değil, çok sayıda insan. Meselâ Gülten Hanım da, Gülten Kışanak da. Çoğunu da tanıyorum bir şekilde, gazeteci olarak tanıyorum. Seversiniz, sevmezsiniz; ama böyle, işte, “Şuradan baskı geldi, şunu dedi, buradan şunu düşünerek bunu yaptı” dememeli; yapmak isteselerdi çoktan yaparlardı. Burada başka bir olay söz konusu. Burada hakîkaten bir anlamıyla bir direniş söz konusu. Dolayısıyla Selahattin Demirtaş açıklama yapar veya yapmaz; şu âna kadar yapmadı. Şöyle bir şey var, onu da söyleyeyim, Halk TV’de Gözde Şeker söylemiş, herhalde avukatlardan alınan bir bilgi: “Genel merkezin isteği veya beklentisi doğrultusunda çağrı yaptım bugüne kadar. Şu âna kadar benden istenen bir şey olmadı” demiş Selahattin Demirtaş, Gözde Şeker’in haberine göre. Yani şu âna kadar yapmadı, bundan sonra da yapmayabilir. Ben de pazar günü yazımda Selahattin Demirtaş’ın açıklama yapmama ihtimâlinin bulunduğunu söylemiştim. Ama daha önce yapmış olduğu için insanın aklına, “Herhalde bu sefer de yapar” diye geliyor. Yapsa ne diyecek? Büyük bir ihtimalle “DEM Parti’ye sâhip çıkın” diyecek. Ama özel olarak İstanbul’a yönelik, Ekrem İmamoğlu’nun kazanmasını engellemeye yönelik, dolaylı bir şekilde de olsa bir şeyler söylemek çok akıl kârı bir şey olmaz. Şundan olmaz, yani öyle de diyebilir tabiî ama… Şimdi kamuoyu araştırmaları vs. var. İmamoğlu karşıtı bir çıkış yapıp sonra İmamoğlu kazanırsa –geçen seçimde de Kılıçdaroğlu’na destek verdi, Kılıçdaroğlu kaybetti– siyâsî olarak çok isâbetli olmaz. İmamoğlu aleyhine bir çıkış yapacağını sanmıyorum. Partiye genel olarak bir destek çağrısı yapabilir — ki bunda da çok fazla sorun olmaz. Ama şu âna kadar yapmadı. 

“Kemal Okuyan, ‘Mehmet Maçoğlu’nun Kadıköy adaylığına ben sıcak bakmadım’ demişti, bunu nasıl okumalıyız? Tunceli’de birtakım anlaşmazlıklarının üstü mü kapatılıyor?” Vallahi bu TKP’nin işlerine benim pek aklım ermiyor. Onun için bu konuda hiçbir şey söylemek istemiyorum. Onu bir kenara bırakalım, yoksa olay bambaşka yerlere gidebilir. 

Raskolnikov: “Kandil’in yerel seçimlerde İstanbul, Ankara gibi şehirlerde müdâhil olduğunu düşünüyor musunuz?’’ Kandil, her seçimde her yere müdâhil olur, nokta. Olay bu. Nasıl olur? O mu belirler? Bilmiyorum; ama bu hareketin Kandil’le ilişkisini yok saymak gerçek dışı bir şey olur. Bunu hepimiz bir şekilde biliyoruz. Bu açık bir sır, öyle diyelim. Bu sefer oldu mu, nasıl oldu? Bunu bilmiyorum. Arada sırada Kandil’deki isimlerin, örgüt liderlerinin bâzı açıklamaları yansıyor, onların kendi medyası üzerinden, oralarda bir şeyleri görüyoruz. Ama şu anda, “Kandil’in çizgisi şudur” diye tam açık ve net bir duruşu ben bilmiyorum. Ama muhtemelen AKP karşıtı bir duruştadırlar diye tahmin ediyorum. Daha önce öyleydiler çünkü.

“DEM Parti seçmeninin 2019 ve 2023 seçimlerinde CHP’ye oy vermeleri bir alışkanlık hâline gelebilir mi? DEM Parti bu giden seçmenini geri nasıl kazanacak, kazanabilir?” Böyle bir alışkanlık olmaz, olmaz. Bunu bir bilinçle yaptılar, diyelim, bir şeylere inanarak yaptılar. Ama CHP’ye çok teşne olduklarını söylemek mümkün değil. Fakat Ekrem İmamoğlu olayıyla birlikte, eğer Ekrem İmamoğlu buradan açık bir zaferle çıkarsa ve Kürt hareketine ve Kürtlere yönelik tutumunu en azından böyle sürdürürse bir yakınlaşma olabilir. Ama onların kendi partileri var zâten. Yani bir parti arayışı içerisinde değiller ve bu oyları da büyük ölçüde partileri öyle istediği için veriyorlar. Ama kendilerinin de aklına yatıyor tabiî. Partinin böyle bir isteği olmadan verenler tabiî ki var, özellikle yerel seçimde var, genel seçimlerde yok. Ama partisine çok bağlı bir kitle. Partinin adı sürekli değişiyor, ama her yeni gelen partinin adını, amblemini öğrenene kadar bir süre geçiyor; ondan sonra hemen bağlılığını gösteren bir şey var.

“Demirtaş açıklama yapacak söylentisi uydurma mıydı?” Değildi. Yok, o konuda bir beklenti vardı ve Demirtaş’a yakın kaynaklar da bunu doğrulamıştı. Ama sonra tartışmaların ışığında birtakım karar değişiklikleri olmuş olabilir.

Bizim Yakışıklı Borsacı Nominal Reis yine karşımızda. Diyor ki: “DEM’de kırsal-metropol seçmeni çok ayrıştı. Metropolde Demirtaş çok etkin. Genelde bu homojen olmayan dağılım yeni bir partiyle tamamlanır. Sizce yeni bir parti kurulur mu?” Hayır, kurulmaz. Metropol-kırsal ayrışması falan diye bir şey de çok fazla yok inanın. Çünkü kırsal diye bildiğiniz yerler, yani Güneydoğu’yu, bölgeyi kastediyorsanız, orada da çok ciddî bir modernizasyon var. Dolayısıyla o farklı bir yerde duruyor. Metropolde de çok sayıda kırsal kesimden insan var; yani özellikle 90’lı yıllarda göçenler İstanbul’da birtakım gettovâri yerlerdeler. Dolayısıyla o ayrışmanın çok net olduğuna inanmıyorum. Ama bu hareketin içerisinde şöyle farklılıklar tabiî ki var: Daha muhâfazakâr olanlar, daha soldan bakanlar vs., o tür birtakım tartışmalar var.

“Bekir Ağırdır’ı da seçim öncesi keşke görebilseydik. Yorumlarını merak ediyordum” demiş Ruken Hanım. Yok, istemiyor. Sordum, “Seçimden sonra” dedi. “Seçimden sonrasına bakarız” dedi. İstemiyor. Geçen seçimde uğradığı saldırılar nedeniyle çok kötü oldu, yani hak etmediği bir şeye mâruz kaldı.

Serhat Baş: “2014-2015 seçimleriydi sanırım. Tek telefon ile Medyascope yayını yapıyordunuz. O zamandan beri seçimlerde hep sizi tâkip ediyorum. Meslekte 40. yılınız şimdiden kutlu olsun. Umarım devam edersiniz.” 2015 Haziran seçimleri öncesiydi. Sonra Aralık seçimleri de oldu. Evet, telefon ya da iPad’le yaptım, Periscope yayınları yaptım, oradan Medyascope çıktı ve gidiyoruz. 40 yılıma az kaldı, bir yıl kaldı. Bakalım. Çok sağ olun.

“Afyon’da DEM karşıtlığından İstanbul’da DEM dostluğundan CHP’nin kazanma ihtimâli var, bu nasıl olabiliyor?” Burası garip bir ülke. Ben hâlâ Afyon’u kazanabileceklerine çok inanamıyorum. Kazanırsa da acâyip olur tabiî ki. “İstanbul’da DEM dostluğu…” Yani şunu unutmayın yalnız; Burcu Köksal açıklama yaptıktan sonra Ekrem İmamoğlu çok net bir şekilde ona tavır aldı. Şimdi o kazanacak, Ekrem İmamoğlu kazanacak; ama Ekrem İmamoğlu bu hareketin bir anlamda lideri gibi ve bütün belediyelerin de hepsinin üstündeki kişi olacak. Nasıl olacak göreceğiz. Esas bakmamız gereken yer herhalde Ekrem İmamoğlu olacak. Ama tabiî ki Afyon olayı çok acı bir olay. Yani Burcu Köksal’ın söylediklerinin kabul edilebilir bir şey olduğunu ben şahsen düşünmüyorum. Ama sırf o söyledikleri nedeniyle de seçilirse, yapacak bir şey yok.

Nurten Yücel Hanım’a katkıları için teşekkür ediyoruz, onu da burada söyleyelim.

Ceyhun Pekuz: “Demirtaş’ın eşinin adaylık girişimi partinin aday çıkarmasını sağlamak için miydi? O târihte aday çıkarma karârı henüz alınmamıştı. Yoksa karar sürecinde bir paydaş olduğunu hatırlatmak mı istedi?” Bunu bir yazıda dile getirdim. Başak Demirtaş olayı gerçekten çok ilginç ve önemli bir olay. Kim bilir neler oldu, neler yaşandı… İnşallah genç bir gazeteci arkadaşımız bu olayları araştırır ve hattâ bundan bir kitap bile çıkar. Ne deseniz mümkün; çünkü tamâmen sır gibi gidiyor olay. Tabiî ki özellikle Selahattin Demirtaş, umarım en kısa zamanda dışarı çıkar da ona bir yayında ya da bir röportajda bu konuyu da sorarız, bakalım neler söyleyecek. Çünkü doğrudan onun bilgisi dâhilinde olan bir süreçti bu.

“Biz de bâzen size çok kızıyoruz ama siz bize bakmayın. Kızsak da sizden vazgeçmeyiz” demiş İlknur Hanım. Sağ olun İlknur Hanım. Aynen, ben de kızsam da sizden vazgeçmem diyeyim.

“2028’de İmamoğlu, Yavaş ve Erdoğan yarışını görebilir miyiz?” Üçü birden yarışır mı? Pekâlâ olabilir. Ama sanki üçü birden değil de ikisi yarışır. Ya İmamoğlu-Erdoğan ya İmamoğlu-Yavaş yarışır, bana öyle geliyor. Şimdi bu çok şey gibi görünse de şu anda söylüyorum. İmamoğlu ile Yavaş arasında herhalde Erdoğan Yavaş’ı tercih eder. İmamoğlu’nu kendisinin ya da kendisinin göstereceği birisinin yenememe ihtimâlinde, Yavaş’ı tercih edebilir.

Şakir Bey demiş ki: “İmamoğlu kazanırsa ve daha sonra doğudaki DEM parti belediyelerine kayyum atanırsa CHP’nin etkili bir îtirâzı olur mu?” Olur, ama bir işe yaramaz. Yani sessiz kalmaz herhalde.

Muhammed 93: “Şöyle bir deneme amaçlı mesaj atayım: Ruşen Bey, Almanya’dan sizi ilgiyle tâkip eden bir İslâmcı izleyicinizim. Seviyeli ve objektif çalışmanızı tebrik ediyorum. Zor zamanlarda bir moral olsun.” Sağ olun, eksik olmayın. Sizin gibi çok kişi olduğunu biliyorum. O kişilerden sürekli, özellikle e-posta üzerinden çok yazıştığım arkadaşlar var. Kimisi yurt içinde, kimisi yurt dışında. Bu beni memnun ediyor, yaptığım işin çok da boş olmadığını gösteriyor.

“Hep berâber daha gidecek çok yolumuz var. Haber medyasını siz olmadan düşünemiyorum.” Düşünün, düşünün, ya ne olacak. Ama daha buradayım.

Evet, destekler yağıyor; Yakışıklı Borsacı’dan ve Mehmet Ufuk Dalmış’tan. “Vallahi âilece izliyoruz sizi” demiş bizim Yakışıklı Borsacı Nominal Reis. Muazzam bir isim. Ben de kendi adımla değil de, şöyle afili bir isimle yapmak isterdim. Meselâ Corto Maltese, en sevdiğim çizgi roman kahramanıdır. Sizler de okumadıysanız muhakkak bulun, okuyun. Çok severim. Corto Maltese ismiyle sağa sola mesajlar yazmak iyi olabilirdi. “Âilece izliyoruz sizi” demiş arkadaşımız. Bütün âile efrâdına selâmlar söyleyelim.

Evet, yavaş yavaş toplayalım. Bugün ben çok çalıştım, biraz dinleneyim. Bir de tabiî akşam Meral Akşener’i dinleyeceğiz. Meral Akşener hakîkaten bomba açıklamalar yaparsa tekrar sâhalara dönmemiz gerekebilir. Ama sâdece Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’a yönelik birtakım şeyler söylerse değmez.

“Seçimin tek kaybedeni İYİ Parti olacak gibi.” Evet, şu hâliyle bakıldığı zaman, kamuoyu araştırmalarında sâdece İYİ Parti değil; Gelecek, DEVA, Saadet partileri de benzer bir şekilde, Memleket Partisi de öyle gözüküyor. Böyle bir şey var, “Kaybedenler Kulübü” şekilleniyor gibi.

“Mansur Yavaş Meclis çoğunluğunu sağlar da İmamoğlu sağlayamazsa, 2028 seçiminde aday denklemi değişir mi?” Bunun Meclis çoğunluğuyla alâkası yok. Kimin nasıl bu seçimden çıkacağıyla alâkası var ve seçim gecesi kazanırlarsa, balkon konuşması deniyor ya, nasıl bir şey yapacaklarıyla alâkası var. Yani ne diyecekler? O ilk an çok önemli. Erdoğan’ın balkon konuşmaları önemli. En son ne yaptı balkon konuşmasında? Balkon değildi tam da, kazanır kazanmaz yaptığı açıklamada, “İlk hedefimiz İstanbul” dedi ve yaklaşık bir yıl sonra İstanbul’da çok kritik bir noktada. İstanbul çok önemli Erdoğan için. Eğer İstanbul’u kaybederse ve Ekrem İmamoğlu yeniden kazanırsa; gece, sabaha karşı, artık kaçta belli olur bilemiyorum, yapacağı konuşma çok kritik olacak. Gerçekten çok kritik olacak. Çok önemli olacak.

“Umarım hükûmet değişmeden bırakmazsınız mesleği.” Hükûmet yok artık arkadaşlar. Yok öyle, Başkanlık Sistemi’ndeyiz. Yani ne var? Bakanlar Kurulu bile değil, ne deniyor? Kabine deniyor.

“2028 başkanlık yarışında Ekrem İmamoğlu karşısında Fatih Erbakan’ı destekler mi Erdoğan?” Yok, Erdoğan’ın Fatih Erbakan’a destek vereceğini sanmıyorum. Herhalde şu anda Fatih Erbakan’a karşı bayağı bir kızgınlığı vardır diye tahmin ediyorum.

“Bir tarafta Demirtaş, Öcalan, Zana; diğer tarafta Kışanak, Temelli, Kandil var. DEM seçmeninin bu iki cephe arasında sıkıştığını ve sıkışacağını düşünüyor musunuz?” Vallahi bu yaptığınız saflaşma bence doğru bir saflaşma değil. Demirtaş, Öcalan, Zana bir tarafta; Kışanak, Temelli, Kandil bir tarafta değil. Bir kere Temelli’nin bir etkisi yok bu hareket içerisinde. Kışanak’ın sembolik bir önemi var. Kandil tabiî ki önemli. Demirtaş’la Zana’nın yan yana anılmasının çok isâbetli olduğunu sanmıyorum. Öcalan’ın ne zamandır sesi çıkmıyor, onun için pozisyonunun ne olduğunu bilmiyoruz. Onun için böyle safları hızlı bir şekilde yapmak çok gerçekçi olmayabilir.

‘‘” ‘Belediyeler AKP’ye mi geçsin?’ çok ciddî bir argümandı” demiş Kutay Yavuz. Yani Meclis çoğunluğu olayı önemli diyor. Tamam öyle olsun, ne diyeyim.

Evet, bitireyim burada hakîkaten. Bayağı bir yaptık. Yine yoğun bir yayın oldu. Yarın da devam edeceğiz. Bir ihtimal cumartesi de ederiz. Sonra da pazar günü zâten oylarımızı atıp bekleyeceğiz. Hepinize çok teşekkür ediyorum, yine güzel bir yayın oldu. Söyleyeceklerimiz bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.