Elif Gökçe Aras yazdı: Muhtacım

Devlet Bahçeli sanki bırakmaya en ufak bir niyeti varmış gibi Selami Şahin’in şarkısıyla Erdoğan’a yalvarıyor:

“Gitme sana muhtacım
Gözümde nursun başımda tacın, muhtacım
Beni öldür öyle git
Yaşamak için senin sevgine muhtacım”

Erdoğan kendi derdine düşmüş, iki seçimdir seçmenine Cengiz Kurtoğlu ile yalvarıyor:

“Duyanlara duymayanlara
Soranlara sormayanlara
Ben onu seviyorum çok seviyorum
Seviyorum, seviyorum”

Seçmeni hiç onu yarı yolda bırakır mı, derhal Yıldız Tilbe ile Erdoğan’a karşılık veriyor:

“Ben o yâri esasında çok severim
Ben o yâri esasında çok severim
Beni yanlış anlamasın
Yüreğimi dağlamasın
Kalbimi kırsın, gönlü olsun
Haberi olsun

Ben o yâre canımı
Ömrümü, hayatımı
Seve seve her şeyimi
Ben o yâre kalbimi
Yatağımı, döşeğimi
Sererim, haberi olsun”

Yeniden Refah’a transfer olan muhafazakâr seçmen ise Ajda Pekkan’ın şarkısındaki gibi mağrur Erdoğan’ın yalvarmaları karşısında:

“Sardı korkular gelecek yıllar
Düşündüm sensiz nasıl yaşanacaklar
Gözlerimde canlanırken yaptığın haksızlıklar
Güçlendim her şey bambaşka olacak
Döndün bak geldin şimdi
Bugünü aslında nasıl sabırla bekledimdi
Seni yalvarırken görmek seni ağlatabilmek
Geçmişi senden geri almak bütün ümidimdi

Olmaz artık kapı açık
Arkanı dön ve çık istenmiyorsun artık
Bir zamanlar sen de bana acımadın
Yalnız kaldım yıkılmadım ayaktayım
Oh yaşadım yaşıyorum
Başım yukarda meydan okuyorum hayata ve sana
Başladım hey yaşamaya hey hey”

Erdoğan eski seçmenlerine “İstanbul’u CeHaPe zihniyetine mi terk edeceksiniz?” diye soradursun, Yeniden Refah seçmeninin CeHaPe zihniyetinin geçmişte yapıp da Erdoğan’ın yapmadığı neyin kaldığını bulması için bir elin parmakları yeterli:

  • Ezanı Türkçe okutmak
  • Camileri ahır yapmak

Imm, düşünüyorum, başka da kalmadı. Aslında camiler ahır yapıldı konusunda tereddütlerim var çünkü yani ne de olsa, Gezi zamanı da “camilerde içki içtiler” dediler ispatlamadılar, “Başörtülü bacımıza deri pantullu üstü çıplak sapıklar işedi” dediler, ispatlamadılar. O yüzden teknolojinin olmadığı devirlerden kalma bu iddialar pek aklıma yatmıyor açıkçası.

Milli Görüş gömleğini yırtarcasına üzerinden atıp eski hocasına nanik yapan Erdoğan, CeHaPe zihniyeti dediği kişilerde kınadığı ne varsa hepsini yaptı. Camiler ahır yapılmadı ama seçim ofisi oldu, AKP ve Erdoğan bayraklarıyla donatıldı. Cami cemaati de bundan rahatsız olmadı, CeHaPe zihniyeti yapmadığı için herhalde. Ezan Türkçe okunmadı ama minareden miting anonsu yapıldı. AKP’ye oy vermeyenler, imamlar tarafından müşrik ilan edildi bir de. İşte bu kadarını CeHaPe bile yapamaz. Bunun haricinde camiler satıldı AKP’li belediyelerce. Evet, bildiğiniz satıldı. İtibardan tasarruf etmemenin sonucu cami satmaktır.

Yine de belli olmaz tabi, son dakika dahi olsa kendi aralarında çözebilirler sorunlarını. Açıkçası ben 2023 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri’nde de Fatih Erbakan’ın Milli Görüş gömleğini yırtıp atmakla övünen Erdoğan’ın çağrısına cevap vermesini kendi hareketi açısından büyük kayıp olarak görmüştüm. Çünkü AKP’den yaka silken ama CHP’nin olduğu bir masaya da gidemeyen seçmenin onlara sığınacağı bu kadar açıkken daha yolun başında seçmeninin ona olan güvenini zedeleyecekti. Cumhur İttifakı’na girdikten sonra oy oranı sıfır virgüllü bir rakam ancak olur diyordum ama yine iyi aldı. İddia ediyorum, o seçimde Cumhur İttifakı’na girilmeseydi daha yüksek oy alırdı ama tabi bu kadar vekil sokamazdı meclise. Ancak o zaman da siyasi hareketi şimdikinden daha iddialı olmuş olurdu. Neticede meclisin bir hükmü kalmamış, bir vekiliniz de anaokulu çocuğu gibi gitti kurdelasını aldı öğretmeninden, vekiller haricinde hiçbir katkısı olmadı Yeniden Refah’a bu ittifakın. Yeniden Refah seçmeni sırf mecliste temsil edilecek vekilleri olsun diye anlayış gösterdi belli ki o seçimde ama bu kredinin sonsuz olduğunu hiç sanmıyorum.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Bu seçim ise kendilerini ispatlamak için ilk seçim. Yeniden Refah’ın kim ve ne kadar olduğunu görebileceğimiz ideal seçim yerel seçim. Çünkü İttifak sistemi müstakil partileri yiyip bitiren bir sistem ama yerel seçimde daha özgürler. Teşkilatınız çalışıyorsa aday üzerinden varlık göstermek ve gücünüzü ispatlamak daha kolay. 

Bu ülkede sağ muhafazakâr bir seçmen gerçeği var ve bu seçmen bir düzeni toptan değiştirecek güçte olmasa da parti dağılımına bakılmaksızın totalde bence %20 gibi bir kitle. Bu kitlenin bir kısmı başından beri AKP’den rahatsızdı. Aşağı yukarı son 10 yıldır da neredeyse yarısı öksüzdü, çünkü gidecek bir yeri yoktu. HAS Parti umut olur gibi oldu ama seçmen ona yönelirlerken Numan Kurtulmuş çark etti ve seçmen tam Has derken lafı ağzında kaldı, bir s daha ekledi gerisini yuttu. Yeniden Refah’a kadar kendisine sığınacak bir liman bulamadı. Hep emanet oylar verdi Saadet’e, MHP’ye hatta inanır mısınız, içi kan ağlayarak AKP’ye. Bu kitle için sığınılacak, CHP ile iş birliğine girmemiş “helâl parti” şimdilik Yeniden Refah. Ancak o liman son dakikada AKP tarafından işgal edilirse, eli böğründe kalan AKP karşıtı seçmen bu partinin de üstünün çizebilir. Meydanlarda alkışlanan tüm sözler yutulup son dakikada ittifak yapılırsa, Yeniden Refah’ın siyasi ömrünün süresi de belirlenmiş olacak.

Muhafazakârlar ve merkez sağ seçmen ufak tefek detaylara takılmaz, onun için önemli olan tek bir kriter vardır, yöneten onlardan mı değil mi? En çok bununla ilgilenir. Bu yüzden kendi dünya görüşünü yansıtmayan hiçbir partiye oy vermeyeceği gibi ananesinden dedesinden duyduğu hikâyeler sebebiyle CHP kırmızısı onun kırmızıçizgisidir, ölüm tehlikesi içeren alandır. Bu yüzden o çizgiyi aşan hiçbir partiye oy vermez.

2023 seçimleri öncesi “İttifak Bataklığı” yazımda Millet İttifakı projesinin bir çöp olduğunu, DEVA ve Gelecek Partilerinin asla AKP’den oy çekemeyeceğini, Saadet Partisi’nin çabasının Türk siyasetinin geleceği açısından çok değerli olduğunu ancak oy getirmeyeceğini belirtmiştim. Meral Akşener’e asla güvenmediğimi ve Cumhur İttifakı’na saldırmaktansa sürekli oturduğu masayı tekmeleyen Akşener’in en kritik anda ittifakı satacağını birçok yazımda yazdım, sattı.

Sadece Erdoğan’ın kazanması için icat edilmiş ittifak sisteminde işe yaramayacak olan Millet İttifakı masasındaki sağ partilerden daha stratejik hareket ettiğini anladığımız Yeniden Refah’ı bir sonraki genel seçimde zorlu bir tercih bekliyor. “Ya hu önümüzde yerel seçim var daha, dur bakalım.” demeyin, zira AKP İstanbul’u alsa dahi ekonomiyi daha fazla yürütemeyeceğini, İstanbul’u alırsa bunun getireceği moral üstünlüğü genel seçim malzemesine çevirip erken seçime yöneleceğini düşünüyorum. Bunun ayak seslerini duyuyoruz zaten. MHP ile yapılan ittifakın artık AKP’yi yiyen bir yapıya bürünmesi, devlet kadrolarında sessiz ve derinden yürütülen kavga,  Anayasa görüşmelerinin bir ihtiyaç olduğu düşünülsün diye sahneye konulan kanlı-kansız oyunlar, Anayasa Mahkemesi krizlerine vs. yerel seçim atmosferine girince ara verildi ama seçimden sonra bizi bu gündem bekliyor. Dolayısıyla Yeniden Refah’ın bu seçimde kendini ispatlaması, bir-iki yıl içinde yapılacak sonraki seçimde ve Anayasa görüşmelerinde onlara pazarlık gücü sağlayacak.

Yeni CHP yönetimi aday belirleme sürecinde işleri öyle yüzüne gözüne bulaştırdı ki, bu seçimin sonucunu belirleyecek olan ana muhalefet partisinin performansı değil, Yeniden Refah ve DEM Parti. AKP YRP’den çok Kürt seçmeni manipüle etmeye harcıyor enerjisini. 2019 yerel seçiminde Apo’dan mektup vardı. Tekrar edilen İstanbul seçiminde gözleri öyle bir dönmüştü ki, Osman Öcalan TRT’ye çıkarılmıştı. APO fazla dikkat çekici olmuş sanırım. Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan olmuşlar ki, bu seçimde sahneye Leyla Zana ve Ahmet Türk çıktı ancak bir farkla. Kürt vatandaşlardan seçimi boykot etmelerini istemediler, Çözüm Süreci’nin yeniden başlaması için Selahattin Demirtaş’ın “seni başkan yaptırmayacağız” dediği Erdoğan’a çağrılarda bulundular. Hızlarını alamadılar, çözerse o çözer dediler. Bu çağrıların ardından saraydan olumlu cevap veren bir muhatap bulamadılar. Önce bir kendinizi ispatlayın dendi küstahça. Şu kibre bakar mısınız? Açıkçası bu gündemi yaratan teklifin hükümetten geldiğini, kimin hangi konumda pozisyon alacağını da Devlet Bahçeli’nin çizdiğini düşünüyorum.

Hükümetin Kürtleri ve Kürtlere yaklaşan herkesi hedef gösterdiği bir zamanda birden bire Çözüm Sürecini dile getiren siyasetçiler, Stockholm Sendromuna kapılmış gibi bir görüntü vermiş oluyorlar. Bundan yüz yıl önce yaşanmış olayların kinini güden Kürtlerden, hepi-topu 15 yıl içinde yaşanan Gar Katliamı’nı, Tahir Elçi suikastını, Kobani’yi, Roboski’yi, gazetecilerin veya siyasi aktörlerin keyfi tutuklanmalarını, kayyum atamalarını, Şenyaşar ailesi fertlerini, Kemal Kurkut’u unutmalarını istemiş oluyorlar.

Onların ardından mevsimlik tetikçi ROK piyasaya sürüldü ve hükümetin şantaj bildirgesini duyurdu. Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ı serbest bırakıp, Öcalan tecridini gevşetme karşılığında bi %8-9 oyunuzu alırız dedi. Osman Kavala ne alaka? Aklınca solculara da “Kürtlere elleşmeyin, bi şey konuşuyoruz” demek istiyor herhalde. En nihayetinde ROK mealen, walla baba isterse hepinizi perişan eder ama bak etmiyor diyor, Leyla Zana, Selahattin Demirtaş, Tuncer Bakırhan ve Ahmet Türk’ün yanına hizalanıp halay pozisyonuna geçiyor. Kürtler bu halayın başlaması için ellerine bir mendil verir mi, muhteşem bir teklifmiş gibi sunulan bu şantaja boyun eğer mi, bilemiyorum. Ama hepimizin gözünün üzerinde olduğu İstanbul’un seçim sonucunu Kürtlerin belirleyeceğini biliyoruz.

Geçenlerde Ali Deniz Çakır Twitter’da sormuştu:

“Seçime 4 gün kaldı. Ne düşünüyorsunuz?”

Ekrem İmamoğlu seçimi alırsa ağlarım, almazsa ağlarım.