31 Mart seçimlerinde sonra siyasi partiler ne yapacak? CHP’yi ne bekliyor? Yerel seçimlerin ardından Van’da yaşanan mazbata krizi, AKP’nin ağır topları arasında da tartışmaya sebep oldu. AKP’de şimdi neler olacak? Seçmen sandıkta AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ne mesaj verdi? Türkiye nereye gidiyor?
Ruşen Çakır izleyicilerden gelen sorularla Türkiye’deki son gelişmeleri yorumladı.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler. Seçimden sonra sizlerle birlikte yaptığımız 5. yayınla karşınızdayım. Bugün çok yoruldum, daha da yorulacağım. Zâten bâzı izleyicilerimiz de söylemişler: Doğan Bey, Muharrem Bey… Daha da işim var ve bu yayına geç başladık, çünkü biraz önce “Haftaya Bakış” yaptık, Kemal Can ve Kadri Gürsel ile. Yayından sonra Kadri’yi bir başka yayın için iknâ ettim. Şimdiden bunu söyleyebilirim. Onun için biraz geciktim. Pazartesi günü saat 17.00’de Kadri Gürsel sizlerin sorularını, yorumlarını ve eleştirilerini cevaplandıracak. Ben yöneteceğim. Pazartesi günü saat 17.00’de. Onun için biraz geciktik. Evet, ne dedik? “Türkiye nereye gidiyor?” Bu çok klasik bir soru olabilir, ama tam da bugünün sorusu. Nereye gidiyor? İlk günden îtibâren şunu soruyoruz: Erdoğan yumuşar mı, sertleşir mi? Ama bir diğer sormamız gereken de aslında şu: Erdoğan istediği şeyi yapabilecek güce sâhip mi? Bu noktada bayağı konuşacak şeyler var.
Meselâ: “Batı’da bâzı çevreler Erdoğan’ın, yani Erdoğan rejiminin sürmesini neden istiyor? Bu yazıları yazan ve yazdıranların amacı nedir?” Yazıdan kastı Muharrem Bey’in: “The Wall Street Journal Selçuk Bayraktar’ın Türkiye’nin gelecekteki potansiyel liderlerinden olabileceğini yazmış. Bâzı basın organlarında bu tarz yorumlar çıkıyor” demiş. Biliyorsunuz, bâzı basın organlarını da seçim öncesi konuşmuştuk. “Erdoğan kazanır” şeklinde, “Murat Kurum kazanır” şeklinde yorumlar çıkmıştı. Yani Batı basını olunca onların söylediği doğru diye bir şey olmuyor. Selçuk Bayraktar’ın önümüzdeki dönemin potansiyel liderlerinden birisi olma ihtimâli hep konuşuluyor; ama siyâset öyle o kadar kolay bir şey değil. Tabiî ki olabilir, ama ben açıkçası çok fazla ihtimal vermiyorum. Kendisi de böyle bir şeye girişmeye niyetlecek mi çok emin değilim. Çünkü bir işi var, bayağı da başarılı bir işi var. Siyâsete girince onu riske atmış olur. Ama yine de onu bir yere yazalım. Batı Erdoğan’ı istemiyor. Batı Erdoğan’a mecbur olduğunu düşünüyordu. Bu seçimden sonra mecbur olmadığını gördü. Daha önce de bir yayında konuşmuştuk bunu. Önümüzdeki süreçte herhalde CHP ile, Özgür Özel ile, Ekrem İmamoğlu ile daha yakın ilişki içerisinde olmaya çalışacaklar diye düşünüyorum.
Serkan Zihli: “Hindistan ve Çin ile ilişkiler geliştirilmeli. Türkiye sâdece AB değil tüm Ortadoğu’nun bilgi üretim üssü olmalı. Sâdece montaj ekonomisiyle olmaz” demiş. Eyvallah.
Ali Ceylan soruyor: “Erdoğan şu an taktik belirlemek için mola mı aldı?” Artık taktikle bu iş olacak gibi değil. Çok derin stratejiler olması lâzım. Vizyon olması lâzım. Ve bu anlamda baktığımız zaman, yeni “Türkiye Yüzyılı” diye Erdoğan’ın sunduğu şeyin çok derinlikli bir vizyon olmadığı ortaya çıktı. Çünkü hiçbir sonuç alamadı bundan Erdoğan. Dolayısıyla çok daha köklü şeyler yapması lâzım. İşte o zaman da, “Türkiye nereye gidiyor?” sorusunun cevapları önümüze çıkıyor. Daha da otoriterleşecek bir Erdoğan mı? Yoksa belli ölçülerde yumuşayacak bir Erdoğan mı? Müttefiklerini değiştirecek bir Erdoğan mı? Nasıl olacak bilmiyorum.
Evet, Özgür Aşık, Kadri Gürsel yayını için ödeme yapmış. Sorulu yayın için teşekkür ediyor Özgür Bey. “Van Belediye Başkanı’na da lütfen şu ‘tükürükle boğarım’ işini sorar mısınız?” Sorarım da önce ne olduğunu öğrenmem lâzım. “Tükürükle boğarım…” Kim demiş, ne demiş? Açıkçası bilmiyorum.
Mahmut Uçum: “Ruşen Bey, analizlerinize şaşırıyorum. Erdoğan hâlâ iktidarda. Devletin bütün gücü elinde. Ayrıca önünde ekonomiyi toparlamak için daha yıllar var. Bu seçim sonuçlarının nedeni tepki oyları.” Mahmut Bey, Mehmet Bey’le bir akrabalığınız var galiba, soyadı. Şaka bir yana, bakın böyle bir şey yok. Erdoğan hâlâ iktidârda olabilir, ama eski gücü yok. Bu seçim sonuçlarından sonra Erdoğan her istediğini yapabilme şansını kaybetti. Van olayı da böyle bir olaydı. Bir şey denediler, gelen tepkiler üzerine; halkın tepkisi, diğer muhâlefet partilerinin, özellikle CHP’nin tepkisi nedeniyle vazgeçtiler. Artık Erdoğan ne isterse yapar, ânında müdâhil olur ya da demin şaka yollu söylediğim, Mehmet Uçum’un dediği gibi: “Devlet var. Gerekirse millete haddini bildirecek bir devlet” perspektifiyle gidebilme şansı çok fazla yok. Bu, sertleşmez anlamına gelmiyor, ama sertleşse de sonuç alma şansının çok fazla olacağını düşünmüyorum.
Serkan Çakmak: “Erken seçim olur mu, olursa hangi koşullarda olur? Senaryolarınız neler?” Şimdi, bu parlamenter sisteme dönüş, anayasayı değiştirme vs. gibi hususlar olursa erken seçim olur. Ve o zaman da yeni sisteme göre bir seçim olur. Ama onun dışında şu hâliyle erken seçim yapmanın çok fazla bir anlamı yok. Tabiî burada kastınız milletvekili değil de cumhurbaşkanlığı seçimi ise –ki herhalde özellikle onu kastediyorsunuz–, Erdoğan daha 4 yılı varken kazanma ihtimâlinin iyice azaldığı bir seçime niye gitsin? Son seçimi ilk turda kazanamadı. Pekâlâ kaybedebilirdi. Bence orada normalde kaybetmeye mahkûm olduğu bir seçimi muhâlefet sâyesinde bir şekilde kazandı. Şimdi kendisi böyle bir şeye gitmez. Muhâlefetin zorlamasıyla gider; öyle bir şeye yanaşmaz. Ama ekonomide çok çok kötü gidiş olursa, o zaman belki bir şeyler değişir. Ama demin dediğim gibi eğer parlamenter sisteme geçme konusunda bir mutâbakat olursa, o zaman Türkiye önce anayasayı değiştirip sonra erken seçime gidebilir.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Kutay Yavuz: “2028’e doğru ‘Ekrem mi, Mansur mu?’ tartışması başlar mı sizce? İktidar muhtemelen bunu kaşıyacak. Bence 28 Mayıs sonrası muhâlefeti ayağa kaldırmak için elini taşın altına koyan İmamoğlu aday olmalı.” Evet, ilk günden îtibâren bu soruluyor. Bence bu tartışma kaçınılmaz olarak başlayacak. Ne zaman olacak, nasıl olacak bilmiyorum. Ama İYİ Parti’de yapılacak olağanüstü kongrenin sonuçlarına bakmamız lâzım.
“Bilgehan da yayınlara katılacak mı? Onun da İYİ Parti özeleştirisi vermesi lâzım.” Burak Bilgehan Özpek’le yarın bir yayınımız var, ben yapıyorum. Ondan sonra da Medyascope’a katkılarını sürdürecek. Çünkü seçim sürecinde birtakım araştırma şirketlerinde çalıştığı için etik nedenlerle yorum yapmama karârı almıştı. Seçim bittikten sonra tekrar sâhalara döndü. Yarın, “Kim neden kazandı, kim neden kaybetti?” başlıklı yayınımızda Burak Bilgehan’ı izleyebilirsiniz. Bundan sonra da izleyeceksiniz.
Hilal Akcivan: “Van meselesi konuşuldu, konuşulmalı da; ancak bu arada CHP’ye geçen birçok belediyeye usûlsüzlükler koyulmaya çalışılıyor. Gündemi biraz buraya çekmek gerekmez mi?” Bu konuda Ardahan’da meselâ seçim tekrarlanacak denmişti, ama kazanan CHP’liye verildi. Gaziosmanpaşa’da sonuç alamadı AKP. CHP tekrar kazandı. CHP’nin birtakım îtirazlarına ve Ordu’da İYİ Parti’nin îtirazlarına cevap vermiyor mahkemeler.
“Arka arkaya yayınlar geliyor sürekli. Şımartıyorsunuz” demiş bir izleyicimiz. Yani bizim işimiz bu. Bir de ben işkoliğim, onu herhalde anlamışsınızdır, anlatmama gerek yok. Kendi söyleyecek sözümüz yoksa, sözü olan insanlar ve onlara ulaşma imkânımız varsa, biz bu işi yapacağız. Hele şimdi, 31 Mart sonrasında yapacak çok şey var, konuşacak çok şey var. Meselâ bayramdan önce Yeniden Refah Partisi’nden ve DEM Parti’den üst düzey yöneticilerle de birtakım yayınlar yapmayı planlıyorum. Bir aksilik olmazsa onları da yapacağız. Esas bayramdan sonra çok yoğun bir yayın bombardımanıyla karşı karşıya olacaksınız. Çok şey düşünüyoruz, çok şey değişti çünkü. Bunları olabildiğince anlatmaya çalışacağız. Ankara’ya gitmeyi düşünüyorum. Meclis’e gitmeyi ve orada herkesle konuşmayı. Özellikle şunu söylememe izin verin. Şimdi Murat Kurum’la biz yayın yapmak için sözleştik, yani danışmanlarıyla. Ama bizi salladılar, salladılar; en sonunda olmayacağı anlaşıldı. Ben de bunun üzerine Murat Kurum’un ekibinden birisine şöyle bir şey yazdım: “İlk fırsatta grup toplantısına gideceğim, Murat Bey’i bulacağım ve ona diyeceğim ki: ‘Yoksul ama bağımsız bir gazeteci vardı, hatırlıyor musunuz?’ ” Türk filmlerinde olduğu gibi… O kişi de dedi ki: “İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi toplantısını mı kastediyorsun?” dedi. Ben de: “Yok canım, ne alâkası var?” dedim. Çünkü Kurum milletvekili ve orada kaldığı yerden devam edecek. Ankara’ya gittiğimde Murat Kurum’u orada görüp bunu söylemek boynumun da bir borcu olsun. Evet, biz çok kişiyle yayın yapmak istedik, bunları size de aktardık. Bunlardan Özgür Özel’le yapmak istediğimiz, bize söz verdikleri yayın, onun çok yoğun programı nedeniyle olamadı. Bunun dışında bizimle yayın yapmak istemeyen, bizim isteyip de bizimle yayına çıkmak istemeyen 3 kişi oldu. Birisi Murat Kurum, birisi Turgut Altınok, bir diğeri de Mansur Yavaş. Onun dışında konuşmak istediğimiz herkesle konuştuk. Konuşanlara çok teşekkür ediyorum ve bunun seçim sürecinde bizim gruplar üstü, kutuplar üstü yayıncılığımızı ciddî bir şekilde gösterdiğimizi düşünüyorum.
Mahmut Uçum demiş ki: “Mehmet Uçum ile adımı yan yana anmanız onur kırıcı Ruşen Bey.” Şaka yaptım canım, tamam kızmayın. Artık gereğini de yapın, diyeyim.
Mustafa Hakyemez: “Levent Gültekin iktidârın Van olayından geri adım atmasının sebebini halkın tepkilerine bağlayanların –sizi kastederek demiş– siyâseti okuyamadıklarını söyledi. ‘O zaman neden kayyum olayından geri atmadı?’ dedi.” Vallahi bilmiyorum, Levent’in kendisine sorarım. Ama yani bu çok… Tabiî biz sol hareketten geldiğimiz için ve hâlâ solcu olduğumuz için halk hareketlerini, toplumsal muhâlefeti önemseyen insanlarız. Bunlara anlam atfederiz. Eğer Van’da halk sokaklara çıkmasaydı, esnaf kepenk kapatmasaydı, onun dışında da CHP, TİP üst düzeyde orada DEM Parti’nin yanında olmasaydı, bunlar böyle olmazdı. Gerisi bence çok önemli değil. Yani böyle bir: “Devlet var, topluma hiçbir şekilde bakmıyor…” Diyelim ki: “Abdullah Zeydan’ın adaylığını iptal ederken de bir şey biliyor, geri alırken de bir şey biliyor. Devlet ulu bir şey” — böyle bir şey yok. Devlet her zaman için toplum tarafından şekillendirilir. Bâzen devlet direnir, ama bâzen toplum daha baskın olur. Van’da böyle oldu.
Yunus Doğan sormuş: “Ahmet Şık ile yayın gelir mi?” Gelecek, gelecek de… Ahmet kendini Hatay’a adadı seçim boyunca. Bir türlü yapamadık. Tam yapacaktık, bu sefer Gökhan Zan olayı bir skandal hâline geldi, o zaman da yapamadık. Şimdi artık herhalde bayramdan sonra onu İstanbul’da stüdyoda ağırlarız. Konuşacak çok şey birikti. Ama geçen gün yayınımıza –dün yanılmıyorsam– Van’dan bağlandı ve Van’daki olayı –tam da demin arkadaşımızın söylediği husus– nasıl halkın direnişiyle Van olayında iktidârın geri adım atmak zorunda kaldığını anlattı.
Tolga G.: “CHP-Yeniden Refah Partisi ittifâkı gelir mi gelecekte?” Yok, böyle bir şey olmaz. İki partinin de buna ihtiyâcı yok. Yan yana gelmeleri ikisine de zarar verir diye düşünüyorum.
Oğuz Bey: “Periscope’tan beri tâkipçinizim. Bu konu hâricinde, hatâlı da çıksa doğru da olsa yayınlarınızı kaçırmıyorum. Teşekkürler.” O konunun ne olduğunu kaçırdığım için göremiyorum. Sağ olun.
Mithat Bey demiş ki: “Galatasaray yönetimine girmeyi düşünüyor musunuz?” Yok, beni almazlar zâten. Bir de gerek yok. Ama arkadaşlarımız hep oluyor. Meselâ şu anda yönetimde bizim liseden, bizim dönemimizden Rıza var. Kenan da vardı, benden bir dönem küçük ama o şimdi adada çalıştığı için yönetimden ayrıldı. Ben bu yönetime oy vermemiştim, ama yine de bizde öyle bir şey yok yani. Sonuçta benim girmeme gerek yok.
“Ali Babacan’ı dâvet edin. Liberal çizgide devam ederek kurumsallaşacak mı, yoksa başka bir yol mu çizecek; merak konusu oy verenler tarafından.” Bakın, geçen cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi Ali Babacan’la yayın yapmak istedik. Kendisi istemedi. Şimdi onunla yayın yapmak, yani beni çok açıkçası heyecanlandırmıyor. Kendisi bir yerlerde konuşuyor, ediyor. Oralardan izleyin. Yani nasıl kurumsallaşacak açıkçası çok emin değilim. Çok büyük fırsatlar kaçırdı. Artık o partinin… İlk başta ne kadar büyük bir heyecan yaratmıştı bâzı kesimlerde ve bizim yaptığımız yayınlar ne biçim izleniyordu; artık yok öyle bir şey yani. Onun için çok da önemli değil.
Murat Salık: “CHP’nin başarısı karşısında sağ partilerin cevâbı nasıl olacak?” Şu anda sağ partiler, iktidarda olsun olmasın, CHP’nin başarısını kabul etmemeye çalışıyorlar. Yani olayı Erdoğan’ın bir yenilgisi, iktidar seçmeninin Erdoğan’a mesaj vermesi olarak okumaya çalışıyorlar. Yani, “Sandığa gitmedi” filan, böyle şeyler söylüyorlar. Böyle söyledikleri müddetçe de aslında CHP’ye çalışıyorlar. Halbuki burada bu kutuplaşmanın bir ölçüde gevşediğini, aşıldığını görüp, ona göre bir şeyler yapması gerekir bütün partilerin. Ama onlar hâlâ bildikleri gibi, “Bu millet aslında CeHaPe zihniyetine oy vermez” vs. diyorlar. Dolayısıyla yapacakları şeylerin çok etkili olacağını sanmıyorum. O anlamda nasıl cevap verebilirler? CHP’yi kriminalize etmeye çalışırlar. DEM Parti ile eşleştirmeye vs.. Bunu zâten denediler, yürümedi.
Faruk Mutlu: “Ruşen Bey, Fransa’dan genel af için ne düşünüyorsunuz?” Ne alâka, ne Fransa’sı? Yani haberim yok. Ben zâten bu vize olayından beri hayâtımın Fransa’yla en az ilgilendiğim dönemini yaşıyorum. Yani Fransa’da ne olduğu çok da umûrumda değil. Hattâ bu gidişle Fransızcamı bile unutabilirim; çünkü o kadar kızgınım. Ne olduğunu inanın ki bilmiyorum. Aslında çok da merak etmiyorum.
“Taha Akyol’u dâvet edecek misiniz Ruşen Bey?” Taha Bey en son 1924 Anayasası kitabını çıkartmış ve yollamış. Sağ olsun, eksik olmasın. Geçen sefer de yine kitabı üzerinden bir yayın yapmıştık. Bayramdan sonra herhalde Taha Bey’le kitabı konuşuruz diye düşünüyorum.
Kent Kenter: “Erdoğan seçim yenilgisinin etkisiyle parlamenter sisteme geçmek gibi radikal kararlar alabilir mi?” Bu daha önce de soruldu. Ben bunun mümkün olduğunu düşünüyorum. Erdoğan için son seçenektir. Ama bu yenilgi o kadar vahim bir yenilgi ki Erdoğan için, bu tür radikal kararlar bile alabilir; ama tabiî ki düşük ihtimal. Bakın, Erdoğan AKP’yi 2001’de kurdu, 2002’de girdiği ilk seçimde birinci parti oldu. O zamandan beri hep birinci parti ve ilk kez bu seçimde ikinci parti oldu. Bu çok büyük bir yenilgi Erdoğan için. Dolayısıyla, olabilir.
“Gomaşinen yayınlarının kitabı çıkmış, ilk fırsatta alacağım” demiş Mahmut Bey. “Bu yayınları 200’e tamamlasanız, bence anlatacak daha çok şeyiniz olduğunu düşünüyorum.” Yeter, bir yerde tadında bırakmak lâzım. Evet, kitap var. Ben çok fazla bu tür şeyler yapmıyorum; ama bu vesîleyle yaptığım 100 “Gomaşinen” yayınının hepsi değilse bile önemli bölümlerinin olduğu bir kitap, Metis Yayınları’ndan, “Siyahbeyaz” dizisinden çıktı. Onu alabilirsiniz, size kalmış.
Faruk Mutlu: “Ruşen Bey, Türkiye’de af olabilir mi diye sordum.” Demek Fransa’dan sormuşsunuz, yanlış anlamışım. Af seçimden önce çok konuşuldu. Ama şimdi özellikle siyâsî tutukluları bırakmak için bir adım atabilir Erdoğan. Bunu yaparken de daha genel bir şey söyleyebilir. Yani birçok kişi sertleşme bekliyor. Tabiî ki ihtimal dâhilinde. Ama Osman Kavala, Selahattin Demirtaş, Gültan Kışanak, Figen Yüksekdağ ve diğerleri… yani o kadar çok isim var ki. Haksız yere, hukuksuz bir şekilde içeride tutuluyorlar. Bu artık sürdürülebilir bir şey olmaktan çıktı. Bu seçim sonuçları aslında onu da söylüyor. Bu anlamda bir af olursa çok da şaşırmam. Ama şunu da özellikle vurgulayayım: Zor olduğunu biliyorum, ama bir vatandaş olarak çok istiyorum; gerçekten bu siyâsî tutukluların hak etmedikleri bu mağdûriyetlerinin bir an önce sonlandırılmasını ve Türkiye’de siyâsetin gerçek mecrâsında akmasını…
Joseph Bey’den yine katkı geldi, çok teşekkür ediyoruz kendisine.
İsmail Savur: “2019 seçimleri sonrası ‘Türk siyâsetinde Ali Babacan, Ekrem İmamoğlu ve Selahattin Demirtaş aktörleri gelecek vaat ediyor’ demiştiniz. Bugün kimleri görüyorsunuz?” Tabiî ki Ali Babacan’ı görmüyorum, o yok artık yani. Ama Fatih Erbakan bir şekilde girdi. Beğenin beğenmeyin, çok önemli bir çıkış yakaladı. Onun dışında Ekrem İmamoğlu’nun yanına bir şekilde Özgür Özel’i de katmak gerekiyor ve Mansur Yavaş’ın da adını daha çok duyacağımızı düşünüyorum. Etkili olur olmaz, o ayrı bir şey; ama eski tip siyâseti sürdürme anlamında, geleneksel sağ siyâsetin temsilcisi olma anlamında Mansur Yavaş öne çıkabilir. Ekrem İmamoğlu ve Selahattin Demirtaş’a gelince; Selahattin Demirtaş’ın özgür olması durumunda, Ekrem İmamoğlu ve Selahattin Demirtaş’ın bir şekilde birbirine paralel olarak belki Türkiye’de bu seçimde başlamış olan o büyük dönüşümü sürdürme ihtimalleri olduğunu düşünüyorum.
Yeşim Miller: “Ruşen Bey, 22 yıl sonunda ülke potansiyelini gördü. Umarım sürpriz kazanılan belediyeler CHP’nin de hiç de söylendiği gibi bir canavar olmadığını gösterir” diyor. Bakalım, göreceğiz.
Onur Çakı: “TİP’in yükselişi bitti mi sizce?” Sanmıyorum bittiğini, ama CHP’nin bu yükselişiyle berâber TİP’in, önünün nasıl açılacağını ya da nasıl sürdüreceğini yeniden gözden geçirmesi gerekiyor. Yani geçen seçimde muhtemelen Kemal Kılıçdaroğlu nedeniyle duyulan bir CHP’den uzaklaşmanın meyvelerini yemişti TİP. Ama şimdi Ekrem İmamoğlu-Özgür Özel ikilisi bu şeyi toparladı. Dolayısıyla TİP’in artık CHP tabanından gelecek oylara çok da fazla bel bağlamaması gerekiyor. İşleri çok kolay olmayacak.
“Van’da mazbatanın verilmesi yumuşama olarak değerlendirilebilir mi?” Yumuşama olarak değerlendirilemez; ama yumuşamak zorunda kaldıkları, geri adım atmak zorunda kaldıkları olarak değerlendirilebilir.
“Erdoğan için sonun başlangıcı sizce ne zaman başladı?” 2015 Haziran seçimlerinde başladı. O seçim çok net bir şekilde bize gösteriyordu. Aslında Gezi Direnişi’yle başlamıştı. 2015 Haziran seçimleri bunun bir başka ânıydı. O zamandan beri hep bunu söyledim; sun’î teneffüsle giden bir Erdoğan var. Burada tabiî Fethullahçılar ona çok büyük bir kıyak yaptılar o darbe girişimiyle birlikte. O darbe girişimi olmasaydı daha erkenden bunlara tanık olabilirdik. Ve en sonunda 2019 seçimi bir dönüm noktası oldu. İşte Kılıçdaroğlu ile berâber bu fırsattan yararlanılamadı. Şimdi tekrar aynı yerden gidiyoruz.
“Selahattin Demirtaş’ın çıkması durumda AKP yerine CHP değil de DEM Parti gelir mi?” Neyi kastettiğinizi tam anlamadım. Anlamadım tam. Yani DEM Parti, Selahattin Demirtaş’la bir ivme yakalar; ama onun yerine, bunun yerine derken ne kastettiğinizi anlamadım, kusura bakmayın.
“Erbakan, DEVA vekilleri ile grup kurar mı geçiş dönemi için?” Yok, böyle bir şeye gerek yok. Yani belki Erbakan’ın partisine katılmak isteyenler olabilir; ama yani onlarla ortak ittifak yapıp grup kurma gibi bir arayış içerisine gireceklerini sanmıyorum.
“Özgür Özel seçimden önce çok da aktif değildi. Sizce Kılıçdaroğlu, daha öncesinde de Baykal’dan mîras kalan, ‘muhâfazakâr seçmeni korkutmama’ paranoyasını değiştirecek bir adım atılır mı?” Yani artık Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel bu konuları dert etmiyorlar. Kılıçdaroğlu ile Baykal bu konuları dert edip bu konularda illâki sürekli mesaj verme ihtiyâcı hissediyorlardı. Ama burada öyle bir şey yok. Bakın, şöyle bir şey söyleyeyim size: Ekrem İmamoğlu ne yaptı? Mazbatayı aldıktan sonra belediyede, Saraçhâne’de âilesiyle birlikte dua etti değil mi? Öyle bir fotoğraf var. Bunu bana Nakşibendî bir arkadaşım yolladı WhatsApp‘tan. Yani bu ne anlama geliyor bilmiyorum, ama yani belli ki hoşuna gitmiş. Sonuçta siz, “Ey muhâfazakarlâr, gelin bana oy verin” filan diyerek pek bir şey elde edemiyorsunuz, ama doğal bir hareket olarak dua ettiğinizde insanlar bu mesajı alabiliyor.
“DEM iktidâra gelir mi?” diye sormuş Doğan Özkan. Şu anda erken bunlar için, biraz daha beklemek lâzım.
“Yarı başkanlıkta uzlaşabilir Erdoğan ve muhâlefet. Yerel yönetimlerin güçlü olduğu…”
Böyle şeyler olmaz. Yok, yerel yönetimlerin güçlü olduğu yarı başkanlık falan olmaz. Ya parlamenter sisteme dönülür ya da böyle devam eder.
Emrah Sevinç: “Şırnak başta olmak üzere Doğu ve Güneydoğu’da askerlerin otobüslerle taşınıp seçmen olarak kullanılması doğru mu sizce?” Değil tabiî ki, niye doğru olsun ki yani? Ama bu politikanın Şırnak dışında başka bir yerde çok etkili olmadığını da, yetmediğini de gördük.
“Bu seçimde AKP oyunun içindeki MHP oyu ne kadardır sizce?” Bakıyoruz: AKP’nin aldığı oy %35,49, MHP’nin aldığı oy %4,99. Ya kimilerine göre AKP %30’un altına düştü –bunu diyenler var– ya da %30’un altına düşüyor diyenler var. Yine de sonuçta, hani AKP’ye %32 deyip MHP’ye de %8 demek sanki daha mâkul; ama bunu bir şey bilerek söylemiyorum yani. İlk aklıma gelen bu oldu.
“Mehmet Uçum’un AKP’ye parmak sallayarak tehdit etmesine ne dersiniz?” Dedim zâten. “Haftaya Bakış”ta da konuştuk ve bu hafta pazar günkü yazımda da bunu yazacağım. Yani bu resmen şu demek, yazımın başlığı da bu olacak herhalde: “Milleti devletle korkutmaya çalışmak”. Ama yürümez.
“Ruşen Bey, size ‘Yeniden Refah Partisi %5 oy alır, berâberinde bir iki şehir alırsa çanlar AKP için çalar mı?’ diye sormuştum? ‘Çanlar kimin için çalar bilmem, ama acayip bir şey olur’ demiştiniz.”
Hakan K.: “Önümüzdeki süreçte Oğanlaşan bâzı siyâsetçiler görür müyüz?” Tersini görürsünüz sanki. Yani şimdi Sinan Oğan herhalde kara kara düşünüyordur: “Ben nerede yanlış yaptım?” diye. Başkaları da düşünüyordur. Tabiî ki giden olur. Ama bakın: Bir gemi yola çıktı, bir gemi, hani en azından batmasa bile diyelim, kıyıya yanaştı artık. Bir yolculuk gözükmüyor. Siz şimdi yerinde sâbit duran gemiye mi binersiniz, yola çıkmış olan gemiye mi, macerâlara mı? Dolayısıyla Oğanlaşan pek olmaz, ama –nasıl diyelim?– Oğanizasyon dersek, deoğanizasyon olabilir, yani o tür şeyler olabilir. Bunu Mehmet Uçum’a verilen tepkilerde de görüyoruz. Meselâ bunlardan birisi Orhan Miroğlu.Kürt hareketinden AKP’ye katıldı, milletvekili oldu, parti yönetimine girdi. Orhan Miroğlu, çok uzun bir metinle Mehmet Uçum’a çok net bir şekilde tavır aldı. Herhalde bu durumdan, bu yaşananlardan çok memnun olmayan bunun gibi çok kişi vardır.
“Ekrem İmamoğlu’nun Erdoğan’dan bir farkı olacak mı? Cumhurbaşkanlığını kazanırsa Parlamenter Sistem’e döneceğini zannediyor musunuz?” Erken sorular bunlar, ama herhalde dönecektir. Çünkü bu Başkanlık Sistemi denen sistemin Türkiye’ye hiçbir hayrının olmadığını hep berâber gördük, bunda ısrar etmenin bir anlamı yok.
“Yurtdışı seçmeninin yerel seçimlere katılamaması ne kadar AKP-CHP arasında açılan farkın sebeplerinden sayılabilir?” Daha önce de benzer bir soru gelmişti, dün ya da önceki gün. Bir trend varsa bu trend yurtdışına da yansır. Birebir olmasa bile yansıyacaktır. Yani şöyle söyleyeyim: Yurtdışı oyları da gelse, AKP bu belediyelerin çoğunu kaybedecekti. Yani şimdi diyelim ki aldığı oy %35,49. Diyelim ki %37 olacaktı en fazla.
“Kılıçdaroğlu’nun helâlleşme açılımının şu andaki zaferde payı bence göz ardı edilmemeli. Elbette bu bir ilkeli duruş değil, o ayrı.”’ Ya, bunu çok söyleyen var. Meselâ Ahmet Davutoğlu diyor ki: “CHP’nin bu başarısında Altılı Masa’nın rolü çok önemli. Orada bizim yarattığımız helâlleşmenin”. Yani benim ilk aklıma gelen husus bu değil. Burada başka bir şey var. Kılıçdaroğlu’nun katkısı olmuş olabilir; ama daha sâhici bir şey yaptı yeni CHP. Ben buna aslında “Yepyeni CHP” diyorum. Neden yepyeni diyorum; çünkü Kılıçdaroğlu yeni CHP diyordu, onu geride bıraktı, yepyeni bir CHP oldu. Kılıçdaroğlu’nun tabiî ki birtakım şeyleri olmuş olabilir; ama esas olarak olay burada kurultayda oldu. Meselâ Kılıçdaroğlu o kurultayı kazansaydı bu sonuçlar çıkar mıydı? Kılıçdaroğlu taraftarlarına göre çok daha fazlası çıkarmış. Bence hiçbir şekilde çıkmazdı. En fazla, İstanbul’un garantili bâzı belediyelerini DEVA, Gelecek gibi partilere verirlerdi herhalde.
“Hamza Dağ yaptığı kampanyaya rağmen önceki seçimlerde AKP’nin aldığı oy oranının üzerine çıkmadı, çıkamadı. Kendisini öne çıkaran, partisini gizleyen kampanyası başarısızlığa uğradı diyebilir miyiz?” Tabiî ki deriz, ama orada şöyle bir husus var: Meselâ CHP’nin adayı da çok güçlü değildi, zayıf kaçtı. Ama buna rağmen CHP, yani İzmir’de ne olursa olsun o sonuç çıkarmış, onu gördük. Bu, İzmir’de büyük ölçüde genel havadan çıkan sonuç ve Hamza Dağ da bir ölçüde onun kurbanı olmuşa benziyor. Yoksa yaptığı kampanya bence fena değildi. Sonuç alamamasının nedeni kampanyasının başarısızlığından ziyâde, AK Parti’de yaşanan genel düşüş.
“Ekonomi düzelmezse ırkçılığa varan milliyetçilik, radikal dincilik veya şiddete meyilli aşırı sol akımların güçlenebileceğine dâir sinyaller de yok mu? Ekonomimin düzeleceğine dâir bir umut var mı?” Ekonominin düzeleceğine dâir bir umut yok şu hâliyle bakıldığında. Olsaydı zâten Erdoğan bu kadar net bir farkla kaybetmezdi. Ama düzelmiyor diye ırkçılığa varan milliyetçilik, radikal dincilik, vs. vs., bunlar olacak diye de bir şart yok. Nitekim ırkçılığa varan milliyetçilik de bu seçimde çok parlak bir başarı elde edemedi.
Evet, Pınar Hanım da, “Selçuk Bayraktar’ın İmamoğlu karşısında şansı ne olur?” diyor. Yani İmamoğlu’nun karşısına çıkmayacak kadar –nasıl söyleyeyim?– bu işlerden anlayan birisi olduğunu tahmin ediyorum. Kazanamaz. Yani nasıl kazansın ki, niye kazansın yani? Ne yani şimdi, drone yaptı diye seçim mi kazanacak? Erdoğan’ın dâmâdı olduğu için mi seçim kazanacak? Erdoğan’ın dâmâdı olduğu için kazanacak olsaydı, Erdoğan bu seçimi kazanırdı.
“Yeni CHP varken, yeni Türkiye; yepyeni CHP gelince de yepyeni Türkiye geldi.” Evet, öyle oldu Kutay Bey.
Erdoğan Altay diyor ki: “2028 seçimlerinin iki ana blok etrafında şekilleneceği kesin görünüyor.” Tam böyle mi emin değilim. Ama artık “muhâlefet” ve “iktidar” diye konuşmayacağız herhalde; “AK Parti” diyeceğiz, “CHP” diyeceğiz, “Yeniden Refah” diyeceğiz, “DEM Parti” diyeceğiz, belki “MHP” diyeceğiz. Ama onun dışında İYİ Parti ve muhâlefet bloku, ittifaklar falan… bunlara gerek olmayacak galiba.
Zahit Bey demiş ki: “AKP’ye oy veren seçmenlerin arasında seçim sonuçlarından memnun olanlar var. Sizce bu duygu bir sonraki seçimde geçişkenliği artırabilir mi?” Hem de nasıl artırır. Bir kere, olabiliyormuş, bu görüldü. Artık o efsâneler bitti. “CHP %25’i aşamaz” falan… bunlar bitti. Şimdi eğer CHP bu fırsatı iyi değerlendirirse… Ne dedi Özgür Özel? “Bunu biz tüketici kredisi değil, yatırım kredisi olarak görüyoruz” dedi. Çok iyi bir lâf. Yatırımını iyi yaparsa, evet, buradan iyice yürüyebilir.
Melih Esmer: “2023-2024 karşılaştırması, seçim ve seçmen hareketlerini dizayn etme düşüncesinin iflâs ettiğini gösterir mi?” Umarım öyledir, şu hâliyle öyle gözüküyor Melih Bey.
Onur Görkem Ermeral: “Reis radikal bir değişim için çalışmalara başlayacakmış. Bunun Parlamenter Sistem olabileceğini yazdı Altan Sancar. Siz ne düşünüyorsunuz?” Bunu daha önce de konuştuk. Olabilir, ama bunun içeriden bir bilgiyle falan olması mümkün değil yani. Olabilir, pekâlâ olabilir.
Joseph Aslan diyor ki: “Sertleşme politikasının ekonomik olarak çöküşü getireceği kesin ise ve bu da AKP’yi tamâmen yok edecekse, ‘Böyle bir yol bu saatten sonra tamâmen imkânsız’ demek gerekmez mi?” Ben sertleşmenin olacağına çok inanmıyorum. Yani şöyle olabilir, bu ihtimal var. Ben ama daha çok belli anlamlarda eskisi gibi gitmeye çalışma… Şimdi, şöyle söyleyelim: Otoriter bir düzendeyiz; sertleşme, totaliterliğe doğru gidiş, diktatörlüğe doğru gidiş anlamına gelecek; yumuşama da demokrasiye bir tür geri dönüş gibi bir şey olacak. Erdoğan, mümkünse bu sistemi korumaya çalışacaktır. Ama bu sistemle seçim kazanamadığını gördü. O zaman bir tavır değişikliğine gidecektir, gitmek isteyecektir. Yani daha da sertleşme, diktatörlüğe doğru gidiş şansının ben de sizin gibi çok yüksek olduğunu düşünmüyorum. Aşağıya iniş konusunda da çok fazla… hani böyle polyannacılık yapmak istemem, ama demin de söyledim, hani siyâsî tutuklulara af gibi, serbest bırakılma gibi ihtimalleri hiç yabana atmamak lâzım.
Evet, yavaş yavaş toparlayalım. Hakîkaten bugün çok yoruldum.
Halil Mete Kutalmış: “HÜDAPAR’ın aldığı oy oranına ne diyorsunuz? Yeniden Refah Partisi’ne doğuda neden alternatif olamadı?” Olamaz yani. Çünkü onlar belli bir yere kapandılar ve o belli bir yerde de geçmişin yükünü üzerlerinden atamadılar, atabileceğe de benzemiyorlar. Yani bu son seçimde Erdoğan onlara ihtiyaç duydu, birçoklarına olduğu gibi — son seçim derken cumhurbaşkanlığı seçimini kastediyorum. Ama meselâ yerel seçimlerde ittifak yapmadı. O zâten çok ciddî bir hatâydı Erdoğan için, Hizbullah’ın devâmı olan bir partiyle devlet partisi olarak ittifak yapması. Ve bunu Süleyman Soylu acayip bir şekilde övmüştü, biliyorsunuz. Ama çok büyük bir yanlış yapmışlar. “Devlet Aklı” denen şey lâf olarak güzel de, her zaman akıllı hareket ediyor anlamına gelmiyor.
Ahmet Elden’den çok güzel bir soru: “Hakan Bayrakçı, ‘Erdoğan yenileceğini biliyordu’ dedi. Bu konudaki düşünceleriniz nedir?” Bakın, Ekrem İmamoğlu ekibinin yaklaşık bir ay önce, seçimden bir ay önce üç ayrı yere kamuoyu araştırması yaptırdığını ve bunların her birinde de 11 puan civârında fark bulduklarını, ama bunu kamuoyuna duyurmadıklarını öğrendim. Bu doğru bir bilgi. Ama şunu söylemem lâzım: Eğer Ekrem İmamoğlu üç hafta önce, bir ay önce 11 puanla önde gittiğini buluyorsa, Recep Tayyip Erdoğan kesinlikle aynı şeyi bulmuştur, biliyordur. O anlamda Hakan Bayrakçı’nın söylediği bence doğrudur. Biliyordur; ama değiştiremedi, değiştiremiyor. İşte zâten sorun burada. Birileri hep ne dedi? “Erdoğan çok rahat” dediler. Erdoğan neden rahatmış? Rahatsa, kaybedeceğini biliyordu ve değiştiremeyeceğini biliyordu, onun için rahattı. Yani Erdoğan çok rahat diyenler ne demeye çalışıyorlardı? “Bir şekilde seçimi değiştirir” demeye çalışıyorlardı. Yok, seçimi değiştiremez, değiştiremediğini gördü.
Evet, ben burada noktayı koyuyorum, daha çok işim var. Van Belediye Başkanı Abdullah Zeydan’la yayın yapacağım. 20.00’de Kemal Öztürk yayını var. Kemal Öztürk çok ilginç bir yazı yazdı, onu bayağı bir araştırarak yazmış; “AK Parti neden kaybetti?” diye. Madde madde onları konuşacağız Kemal’le. Çok ilginç bir yayın olacağına eminim. Şimdilik beni affedin. Bu kadar yeter. Hâlâ gelen sorular, yorumlar var; ama hakîkaten bir mola vereyim. Bir sonraki yayına hazırlanma şansım olsun. Hepinize çok teşekkürler. Bir hafta boyunca, 5 gün sizlerle berâber seçimi değerlendirdik. Haftaya pazartesi, salı yine bir şeyler yapacağız; ama sonra bayram tâtili girecek. Bayramdan sonra bizi izlemekte bayağı bir zorlanacaksınız, çok yorulacaksınız. Biz çok yorulacağız; ama çok güzel şeylerle karşınızda olacağız, onu söyleyelim. İşte tam gazetecilik, bağımsız gazetecilik yapma zamânı, özgür gazetecilik yapma zamânı. Ve bu özgür gazeteciliğin, bağımsız gazeteciliğin yapılabilmesi için de sizlerden desteklerinizi ricâ ediyoruz. YouTube “Katıl” butonuyla ya da Patreon üzerinden bize destek olabilirsiniz. Hepinize çok teşekkür ediyorum. Söyleyeceklerimiz bu kadar, iyi günler.