31 Mart seçimleri, Kılıçdaroğlu’nın adaylığı, Özer Sencar eleştirisi: Siz sordunuz Kadri Gürsel yanıtladı

Siyasette 31 Mart’tan sonra dengeler nasıl değişecek? Akşener’den sonra İYİ Parti’nin geleceği nasıl şekillenecek? CHP kadroları gençleşti mi? Yeni anayasa çalışmaları olur mu? Erdoğan yumuşar mı? Ufukta erken seçim bekliyor mu? Özer Sencar’a “hakaret” mi etti? Kılıçdaroğlu’nun adaylığı hakkında neden özeleştiri yapmıyor?

Siz sordunuz, Kadri Gürsel yanıtladı.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. Kadri Gürsel stüdyoda canlı yayın konuğu. Ona “31 Mart sonrası Türkiye” başlığı altında sorularınızı, yorumlarınızı, önerilerinizi, eleştirilerinizi benim ve Medyascope’un YouTube sayfasında chat bölümüne yazarak iletebilirsiniz. Sizlerin katkısıyla bir yayın yapmak istiyoruz. Kadri, hoş geldin.

Kadri Gürsel: Hoş bulduk.

Tabiî bu cuma günü yaptığımız “Haftaya Bakış”ta senin Özer Sencar’la ilgili söylediklerin üzerine sorular şimdiden gelmeye başladı. Onları bilâhare konuşacağız, ama “31 Mart sonrası” dedik. Çok tâze gelişmeler var. Öncelikle Yüksek Seçim Kurulu Hatay’daki CHP başvurusunu reddetti. AKP adayına mazbata verilecek. Ne dersin?

Kadri Gürsel: Şimdi, Yüksek Seçim Kurulu vâsıtasıyla yine işte, Hatay’da şurada burada siyâset tanzim edilmeye çalışılıyor. Ama bu genel bir yaklaşım olmuyor. İşte, bâzı mevzi yerlerde zâten YSK’nın 2017’den beri nasıl kullanıldığını biliyoruz; mühürsüz oylar, zarflar skandalından bu yana. Hiç şaşırtıcı gelmedi bana. Yani eğer bir kullanım marjı varsa, îtirazlarda bunlar değerlendiriliyor. İktidârın îtirazları hemen kabul ediliyor, devreye alınıyor. Bâzı îtirazlar hiç devreye alınmıyor. Böyle bir durum var. Zâten başından beri başa baş gidiyordu orada. Başa baş olduğu zaman, küçük bir dokunuş yetebiliyor bâzen.

İktidârın özellikle kaybettiği belediyelerde başvurulup, îtiraz edilip zaman kazanılarak giderayak birtakım uygulamalar yapıldığı söyleniyor. Meselâ mazbata geç veriliyor, ama bu arada birtakım son dakika kararları alınıyor vs..

Kadri Gürsel: Para para işleri, akçeli işler yapılıyor değil mi?

Evet.

Kadri Gürsel: Yani harcamalar yapılıyor, bâzı söz verilmiş harcamalar.

Apar topar…

Kadri Gürsel: Apar topar… Bâzılarına tazmînatlar ödeniyor yüklü miktar da.

Meselâ Manisa’da çalışanlar imzâ atmaktan imtinâ etmişler.

Kadri Gürsel: Evet. Bu da sağlıklı bir bürokrasi tepkisi aslında. Bürokrasi dediğin böyle bir şey. Bürokrasisi olmayan bir ülke ayakta kalamaz. Ve ben Türkiye’nin güçlü bir bürokratik geleneğinin olduğunu düşünüyorum. Herkes, târihçiler de bunu söylüyor zâten. Bu bir avantaj. Ne kadar yok etmeye çalışırsanız çalışın; bürokrasisi olan, bürokrasi kültürü ve bürokrasi mâzîsi olan bir ülkenin geleceği, yarını vardır. Bürokrasi kötü bir şey değildir, iyi bir şeydir bürokrasi.

Şimdi bugünün en önemli gelişmesi Meral Akşener’in yaptığı açıklama oldu, aday olmayacağını açıkladı ve Kılıçdaroğlu’nun yaptığı gibi de yapmayacak, o kesinleşti. Yani “Delege istiyor” yapmayacak. Aday olmuyor. Meral Akşener devri kapandı, onu anlıyoruz.

Kadri Gürsel: Evet. Meral Akşener’in siyâsî hayâtı bitti.

Evet. Şimdi Müsavat Dervişoğlu’nun, Koray Aydın’ın ve Tolga Akalın’ın adaylıkları var, kendileri bir şekilde dile getirdiler. 27 Nisan’da kongre olacak. Ne diyorsun? İYİ Parti’de bir gelecek görüyor musun?

Kadri Gürsel: Ben İYİ Parti’yi çok yakından izleyenlerden değilim açıkçası. Ben İYİ Parti’yi belirli parametreler dâhilinde izleyen, o parametrelerin ışığında İYİ Parti’ye bakan bir gözlemci-yorumcuyum. İYİ Parti’nin içini bana sorma bir kere, o konuda samîmîyim. 

Ben bugün o konuda yayın yaptım.

Kadri Gürsel: Dışını anlatabilirim. İYİ Parti’yi vücûda getiren parametre aslında merkez sağdaki varsayılan boşluktu. Boşluk demeyelim de, belki Türkiye’nin bir merkez sağ partisi olabilme potansiyeliydi, bir potansiyel orada görülüyordu. Çünkü yani netîcede işte Adalet ve Kalkınma Partisi ve Erdoğan en başta tabiî, yükseliş döneminde merkez sağı bütünüyle kapattı. Orada aslında en az %20’lik bir oy potansiyeli vardı, en az %20. Ve orayı işgal… “İşgal” demeyeyim de, el koydu oraya bir nevi ve onu hep elinde tutmak üzerine bir siyâsî strateji izledi. Bunda da başarılı oldu. Ama bir çan eğrisi gibi, işte o çan eğrisinin aslında iniş dönemindeyiz. Bâzı zikzaklar olabilir grafikte. Sanki çıkıyormuş gibi görüldüğü anda, işte onun öyle olmadığını, pekâlâ inişin devam ettiğini ve hattâ çözülme var diyenlerin bir süre bunu telaffuz edemez durumda kendilerini bulduklarını hatırlayalım 2023 seçimlerinden sonra; ama çözülme devam ediyordu. Yani bunu biz söyleyemesek de çözülmenin devam ettiği bir gerçekti ve devam ediyor bugün. Şimdi dolayısıyla Türkiye’de dengelerin, siyâsetin dengelerinin oturması için merkez sağda bir potansiyelin olduğunu ve bu potansiyelin kullanması gerektiğini hâlâ düşünmekteyim. Geçenlerde Kemal Can’la sohbet ediyorduk. O bana İYİ Parti’nin tabanının olmadığını söyledi. Bu çok ilginç bir tespitti. “Tabanı yok İYİ Parti’nin” demek; İYİ Parti’nin bir siyâsî geleceğinin de olmayacağı anlamına geliyor aslında. Tabanı olmayan bir güçse… Aldığı bir oy var, ama bu aldığı oy ters yöne giden, yahut farklı yönlere giden iki ayak üzerinde duruyor. Biri şehirli, işte milliyetçi, kendini sağda gören; ama laik ve cumhuriyetçi modern bir kitle. Diğeri de taşralı, muhâfazakâr, koyu muhâfazakâr falan, işte sosyolojik olarak AKP ile çok benzeşen bir kitle, MHP’den kopma bir kitle. Çok zordu bunu yönetmek. Ben Meral Akşener’in İYİ Parti’nin kurucu lideri olarak, yani aslında önemli bir potansiyeli, kapasiteyi heder ettiği kanaatindeyim. Meral Akşener cezalandırılmıştır. Aslında ‘‘tabanı yok’’ ifâdesi doğru çıktı günün sonunda. Çünkü seçmen 2022 ve 23’te yaptıkları dolayısıyla, Millet İttifâkı içinde yaptıkları dolayısıyla seçmen onu çok ağır şekilde cezâlandırdı.

Kadri, biraz hızlı gidelim, çok soru var.

Kadri Gürsel: Tamam oldu, peki. Seçmen onu cezâlandırmıştır. İYİ Parti’yi ne yapacaktır bu seçmen? O da İYİ Parti’yi üstlenenlerin artık mahâretine kalmış olan bir şey. Fakat işleri çok zor.

Murat Salık ilginç bir soru sormuş: “Kadri abi, hükûmetin gücüne 1 ile 10 arasında kaç verirsin?”

Güzel soru.

Kadri Gürsel: Yani hükûmetin gücü… Ben böyle sorulara bir lahzada cevap verecek bir adam değilim.

Ben o zaman diyorum: 3.

Kadri Gürsel: Bak şöyle: Hükûmetin muazzam bir devlet gücü var.

Eyvallah.

Kadri Gürsel: 10 üzerinden 9. Ama hükûmet ciddî bir ideolojik kriz yaşıyor. Ahlâkî gücü aynı zamanda 10 üzerinden 4. Yani bunların bileşkesini ancak verebiliriz. Bileşke de tek başına sağlıklı değil. Dolayısıyla bana lütfen böyle sorular sormasınlar. Gerçekten çok zor bir soru: “Kaç verirsin hükûmetin gücüne?” Ne yapma gücüne meselâ, ne yapma gücü?

Şimdi işte bir tâne soru geliyor.

Kadri Gürsel: Hükûmet Türkiye’yi kendi soktuğu ekonomik krizden, darboğazdan çıkartamıyor ve çıkartamayacak; 10 üzerinden 0 veriyorum. Kurumsal gücüne 10 üzerinden 2 veriyorum.

Şimdi o zaman şu soruya ne diyorsun? Mehmet Ali Gökçe sormuş: “Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’de bu yaz ABD başkanlık seçiminin getirdiği boşluktan yararlanarak Türkiye operasyona girebilir mi?” Meselâ.

Kadri Gürsel: Buyurun.İşte bu çok güzel. Çok güzel. Ben ABD başkanlık seçimlerinin Kuzey Irak’ta Türkiye’nin operasyon yapmasına –Kuzey Irak demiyorum ama, yani büyük çapta operasyon, yani Kuzey Irak değil de Suriye’de asıl–, Suriye’de büyük çapta operasyon yapmasına izin veren bir boşluk yaratacağı kanaatinde değilim. Kuzey Irak’ta ise operasyon zâten yapıyor Türkiye şu an. Birkaç yıldır yapıyor.

Ama Kandil deniyor ya.

Kadri Gürsel: Şimdi, Kandil demek; bir 120, 130, 140 kilometre güneye, güneydoğuya doğru inmektir Irak’ta. İran sınırı boyunca bir operasyondur. Kara operasyonundan söz ediyorsanız bu kolay bir şey değil. Bunun zorlukları ayrıca tartışılmalı. Ben zannetmiyorum bunun siyâsî, yani uluslararası siyâset açısından, dengeler açısından zorluklarından ziyâde, lojistik ve askerî, yani askerî açıdan zorlukları tartışılabilir. O da benim harcım değil. 

Şimdi Kadri Gürsel’e kişisel sorulardan güzel bir soru, buradan payımı çıkarayım: “Siz neden Gomaşinen yapmıyorsunuz?” Ben yaptım ya, anılarımı anlattım. “Meselâ Dağdakiler kitabına konu olan olayla başlayabilirsiniz” demiş.

Kadri Gürsel: Ama zâten o kitabı yazdım ben.

Hayır, oradan tekrar başlayıp gazetecilik anılarını anlatsan nasıl olur?

Kadri Gürsel: Ya, aslında ben üç tâne kitap yazdım. Biri Dağdakiler (Metis Yay., 1996),  ikincisi Fransızca, Fransa’da yayımlandı: “Türkiye’nin Sıfır Yılı” (Turquie, année zéro, Ed. Le Cerf, 2016) diye. Üçüncüsü de: Ben de Sizin İçin Üzgünüm (Destek Yay., 2018). O da işte 2015 sonrası. Orada zâten yeterince anlattım ben. Orada bol miktarda anı var. Bundan sonra yazacağım kitap anı kitabı olmayacak. Bu üçü zâten anı kitabıydı gerçek anlamda. Bir gazetecinin tanıklığı ve başından geçenlerin ekseninde aslında bir Türkiye anlatısıydı. Türkiye’nin durumuna ilişkin; Kürt sorunu, basın özgürlüğü, medya-siyâset ilişkileri, şunlar bunlar. Bunu yeterince yaptığım kanaatindeyim. Ama senin Gomaşinen, Hatırlıyorum (Metis Yay., Şubat 2024) kitabın çok başarılı gerçekten.

Sağ ol.

Kadri Gürsel: Anı biriktirmekle kalmamışsın, onları çok iyi not etmişsin ve de çok iyi dökmüşsün. Yani onu sen podcast serisi olarak yapmıştın.

Evet.

Kadri Gürsel: Ama bir de benim şöyle bir handikapım var, ondan da bahsedeyim. Sen muhâbirliği hiçbir zaman bırakmadın, hep sâhadaydın. Ben 2007’de köşe yazarı oldum. Neredeyse… yani 3 yıl sonra 20 yıldır köşe yazarlığı yapıyor olacağım. Köşe yazarı olduktan sonra ben muhâbirliği birileri “Gel, muhâbirlik yap” diye elimden kolumdan çekmediği sürece, ben bıraktım muhâbirliği. Ben kaynaklarımla, kaynağım olabilecek figürler, insanlar, aktörlerle muhâbirlik ilişkisine girmekten özellikle kaçındım. Evet, biliyorum bu bir handikap, bu bir kısıttı. Ama ben özellikle bu riski göze aldım. Şöyle: Kaynaklarımın hiçbirisine eyvallahım olsun istemedim.

Ne yani, biz eyvallah mı yapıyoruz?

Kadri Gürsel: Ya, bu senin tercihin. Çünkü Türkiye’de gazetecilik, yani kaynak ilişkisi dejenere olmuş bir ilişki. Özellikle köşe yazarlığı müessesesi de buna çok olumsuz etkilerde bulundu, dejenere etti bu ilişkiyi. Ben kaynaklarımla münâsebetimi sürdürmek adına onlar hakkında söyleyeceklerimden tâviz vermeyi doğru bulmuyorum. Sen yapıyorsun da demiyorum ayrıca, yani yanlış anlama.

“Kadri Gürsel’e selâm söyleyin” demiş Sina Bey. “CNN’den beri en doğru yerde durdu. Hep tutarlıydı. Cumhuriyet ve demokrasiyi savundu ve bunun için bedel ödedi.”

Kadri Gürsel: Teşekkür ederim, sağ olsun takdîri için.

Ruhi Toprak — beklenen soruların birisi: “Kadri Bey, Kılıçdaroğlu’nun adaylığını hâlâ doğru buluyor mu, özeleştiri yapacak mı? Teşekkür ederim.”

Kadri Gürsel: Sondan başlayalım. Şimdi, özeleştiri yapmak denen, özeleştiri kavramı, özellikle gazeteciler, yorumcular, gazetecilikten gelen yorumcular diyelim –ben öyle görüyorum kendimi, kendimi gazetecilik mefhumuyla sınırlayan bir yorumcuyum– gazetecilikten gelen yorumcular bahsinde ilk kez söz konusu oluyor Türkiye’de yani öz eleştiri. Hâfızam beni yanıltıyorsa bilmiyorum. Senin aklına bu kadar geliyor mu baktığın zaman? Hani gazetecilerden, yorumculardan özeleştiri istenmesi vs.. Bence evet, yani bence yok bu kadar. Şimdi bak, özeleştiri dediğimiz şey bir kere düşünceler, savunulan fikirler için verilmez. Edim, yapılanlar edilenler söz konusu olduğunda özeleştiri verilir. Yoksa aksi, o totaliter bir mecrâya doğru gider. Benim meselâ Kılıçdaroğlu’nun adaylığı konusunda özeleştiri vermemi kim, neden istiyor? Beyefendinin adı neydi?

Kaçırdım şimdi.

Kadri Gürsel: Neyse. Soruyu soran erkekti galiba, beyefendi dedim ama.

Silindi galiba, ama neyse.

Kadri Gürsel: Tamam, yani şimdi bak, eleştiri/özeleştiri vs., bunlar aslında sol kültürden gelen şeyler. İlk defa Türkiye’de 2023 seçimleri dolayısıyla sâhada duran insanların ağzından ben bunu duyar oldum ve işte bizlerden istemeye başladılar. Yani şimdi hani ben sorumlu bir mevkide olsam, politik bir mevkide olsam, anlatabiliyor muyum, ha özeleştiri istenirse…

Seçimi ben kaybetmedim diyorsun.

Kadri Gürsel: Şimdi, ben kefil de olmadım. Seçimi ben kaybetmedim, bir; o hatâları ben yapmadım, iki; Kılıçdaroğlu’nun yapacağı, yapabileceği hatâları hayal etmek… veyâhut hayal edemediğim hatâları yapması durumunda yenilmesinin sorumlusu da ben değilim.

Ruhi Toprak sormuş.

Kadri Gürsel: Ruhi Bey’e söylüyorum. Netîcede ben Kılıçdaroğlu’na kefil olmadım, bir. İki: Şimdi Halk TV’de, halktv.com.tr’de 2 ay yazı yazdım sâdece. Ama zâten ortak aday meselesinin çok şanssız bir şekilde ve çok kötü bir şekilde çözülmesinden sonra, Nisan ve Mayıs aylarında yazdım. Ondan önce İsmail Saymaz’la “Konuşmasak Olmaz” programını yapıyorduk. Bana bu kadar büyük bir güç atfettikleri için doğrusu gerçekten koltuklarım kabarıyor. Sanki Kılıçdaroğlu’nun ortak adaylığının politik ideolojik zeminini ben hazırlamışmışım. Böyle bir şey yok, böyle bir imkân da yok, böyle bir şey de olamaz. Dolayısıyla özeleştiri istenecekse bu özeleştiri öncelikle Cumhuriyet Halk Partisi’nden istenmelidir. Cumhuriyet Halk Partisi’nde bugün İmamoğlu’nun yanında duranlardan istenmelidir. Onlar 14 Mayıs’tan sonra Kılıçdaroğlu tarafından tasfiye edildiler diye özeleştiri vermiş olmuyorlar. Yani “Hatâ yaptık” dediler, evet, hatâlar yaptılar; ama ne tür hatâlar yapabileceklerini öngörmek mümkün değildi. Ben Kılıçdaroğlu’nun ortak adaylığını yine o parametreler dâhilinde değerlendirdim ve doğru olduğunu söyledim. O dönemde doğru olduğunu söyledim; ayrıca bunu hiçbir zaman bir kampanyaya dönüştürmedim. Bu çok önemli bir şey. Ben İsmail Saymaz’la yaptığım programlarda Kılıçdaroğlu’nun adaylığı konusunu önceden programın gündemi hakkında mutâbık kaldığımız bir çerçevenin dışına çıkarak hiçbir zaman gündeme getirmedim. Bu konuda hiçbir zaman rol çalmadım. Hiçbir zaman bu konuda eskilerin tâbiriyle iştiyak, yani aşırı bir arzu içinde konuşmadım ve birçok kez, hatâ yapmaz ise, büyük hatâlar yapılmaz ise Kılıçdaroğlu’nun kazanabileceğini, kazanacağını söyledim. Ve kazanacaktı ve kazanabilirdi, hatâ yapılmaz ise. Ancak sâdece 3-6 Mart’a giden süreçte değil; bir yıl, bir buçuk yıl öncesinden başlayarak başında, en başında ön figür olarak Meral Akşener’in olduğu bir tandem, “kazanacak aday” söylemiyle daha ortada fol yok yumurta yokken hakîkaten, siyâsî arenayı kastediyorum, kamuoyuna mâlûm olan tarafıyla fol yok yumurta yokken bir “kazanacak aday” söylemi çıkarttılar. Çünkü Kılıçdaroğlu’nun adaylığının gelmekte olduğunu hissettiler, kendi aralarında hiç konuşmadıkları halde gördüler. Kılıçdaroğlu bunu hissetti, hissettirdi, özür dilerim. Ondan sonra 3 Mart’a kadar Kılıçdaroğlu’nu yıprata yıprata, “Sen kazanamayacaksın, kazanamazsın” diye diye geldiler. Ondan sonra da ortak aday olmasını önleyemediler. Ya, şimdi hem “Kazanacak aday sen değilsin” diyorsun hem de Millet İttifâkı’nı terk ediyorsun, kalkıyorsun masadan. Sonra da tırıs tırıs geri dönüyorsun ve ortak aday olmasını da önleyemiyorsun. Bir: Ortak aday olmasını önleyebilecek miydin? Önleseydin o zaman, önleyemedin.

İstersen bu konuya tekrar dönelim. Çok soru var.

Kadri Gürsel: Tabiî.Neyse, şöyle bağlıyorum: “Kazanacak aday” söyleminin şampiyonları aslında Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı olmasını istemiyorlardı ve bunu başardılar, bunu başardılar, bunu başardınız. Dolayısıyla 2023 öncesi parametresinde, evet, Kılıçdaroğlu’nun ortak adaylığı CHP Genel Başkanı ve bu ittifâkın kurucusu ve bu ittifâkın siyâsî ideolojik çerçevesini çizen kişi olarak Kılıçdaroğlu’nun ortak adaylığı doğru tercihti. Kılıçdaroğlu kazanabilirdi. Fakat Kılıçdaroğlu çok büyük hatâlar yaptı. Belki Millet İttifâkı bu küçük partilere hiç ihtiyaç duymayacaktı. En başta oradan başladı falan filan.

Şimdi şeye gelelim, Özer Sencar’la ilgili, bu Atatürk benzetmesinden hareketle yaptığın… Bir izleyici diyor ki: “Kadri Gürsel’i beğenerek tâkip ederim, lâkin Özer Sencar’a yaptığı ‘yalakalık’ suçlaması çok çirkin. Özer Sencar’ın analizine katılan çok kişi var, ben dâhil. Kadri Gürsel özür dilemeli” diyor.

Kadri Gürsel: Özür dilemem birincisi. Özür dileyecek bir şey yapmadım. Herhalde seyircilerimiz unuttular, bilemiyorum. Hanımefendi mi, beyefendi mi?

B.K. adı yok.

Kadri Gürsel: Bilemiyorum, hanımefendi ya da beyefendi. Çok genç olabilir ya da unutmuştur; ama Türkiye’de canlı bir medya ortamı varken, Türkiye’de bir ana akım varken tartışmalar olurdu Türkiye’de ve tartışmalarda taraflar birbirlerini suçlarlardı, itham ederlerdi ve birbirlerini nitelerlerdi ve bâzen ağır nitelemeler olurdu bunlar. Ben açıkçası 2013, 2014’te “Dört Bir Taraf”ta CNN Türk’te Nagehan Alçı, Nazlı Ilıcak, sevgili Altan Öymen abimiz ve ben dördümüz program yaparken, bana “Yani bu kadına nasıl tahammül ediyorsun?” diye bir soru sorulmuştur hep ondan sonra. Çünkü o zamanlar gerçekten böyle birçok canlı tartışma ortamı vardı ve insanlar o zaman, yeterince, belki de hak ettiği ölçüde ağır ve sert cevaplar vermediğimi düşünüyorlardı. Şimdi bizim işimiz gazetecilik, gazetecilikte de adını koyma diye bir fonksiyonumuz vardır. Biz adını koyarız ve bâzen böyle olması gerekir. Bu yalakalık mevzûuna geleceğim oradan. Yalakalık, CHP’linin CHP’liye yaptığı şey değildir, anlatabiliyor muyum? Yani o şeydir; yüceltme, övme, övgü, övgüde aşırıya kaçma. Ama bir insana eğer kötülük yapmak isterseniz, ona aynı zamanda yalakalık da yapabilirsiniz. Yani onda henüz olmayan bir niteliği ona atfederek. Misal, şimdi İmamoğlu’nu –ki kendisi önemli, etkili ve güçlü bir siyâsetçidir, yeni neslin gerçekten parlayan yıldızıdır, bunu inkâr etmek mümkün değil; ben bundan büyük mutluluk duyuyorum ayrıca–; ama şimdi İmamoğlu’nu Atatürk’le mukayese etmek, cumhuriyetin kurucusu Atatürk’e haksızlık oluyor. İmamoğlu’nu Erdoğan’la mukayese etmek de İmamoğlu’na haksızlık oluyor. Bu üçünün târihî fonksiyonlarına bakalım. Biri cumhuriyeti kurdu, cumhuriyetin kurumlarını kurdu. Hâlâ bu AKP ve Erdoğan iktidârının o yok etmeye çalıştığı kurumlar… Kurumları kurdu, yaşattı ve çok sağlam temelleri olan bir cumhuriyet ortaya çıkardı, en zor şartlarda. Ve o devrimin, yani Atatürk devrimlerinin, inkılâplarının parası yoktu. Erdoğan ne yaptı? Erdoğan ise tam tersini yaptı; yani cumhuriyeti bütün kurumlarıyla berâber içinden çürüttü ve tasfiye etti. Bugün Türkiye’de artık bir fikir olarak, bir mefkûre ve kurum olarak cumhuriyetin varlığından söz edemeyiz. Cumhuriyet Türkiye’de sâdece bir yasal çerçeve olarak mevcut. Çok çok değerlidir yasal çerçeve, onu yok edemedi. Şimdi İmamoğlu’dan beklenen nedir? Bir defa İmamoğlu Cumhuriyet Halk Partili’dir. Bir İmamoğlu Partisi yok. Cumhuriyet Halk Partili’dir. İmamoğlu’ndan beklenen, Türkiye’ye –halktan alacağı destekle tabiî ki– demokrasiyi geri getirmesi, kurumlarını güçlendirmesi ve Türkiye’yi bu darboğazdan çıkarmasıdır.

Mümkün mü?

Kadri Gürsel: Bunu yapabilecek mi? Pekâlâ yapabilir. Nasıl yapabilir? Elbette bu konuda güçlü bir ideolojisi olması lâzım. Bu konuda berrak bir dünya görüşüne sâhip olması lâzım ve esaslı bir fikrî altyapıya sâhip olması lâzım ve bunlar üzerinden siyâset kurgulayabiliyor olması lâzım. Tabiî ki Cumhuriyet Halk Partisi’ni de bir yerden alıp bir yere taşıması lâzım. Şu an Cumhuriyet Halk Partisi çok önemli bir noktaya geldi. Halktan büyük bir îtibar, yani bir kredi aldı ve bunun da farkında. Yani Özgür Özel de bunu pekâlâ söyledi. Ben bunun çok çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu noktadan sonra bu krediyi Cumhuriyet Halk Partisi bakalım nasıl kullanacak ve bunu İmamoğlu’yla mı yapacak, Mansur Yavaş’la mı yapacak? Bana göre en güçlü aday burada İmamoğlu. Ama Cumhuriyet Halk Partisi’nin en kısa sürede kendi içinde –kamuoyuyla paylaşmak zorunda değil– bu konuda netlik sağlaması gerekiyor.

Şimdi Özgür Aşık maddî katkıda da bulunmuş, teşekkür ederiz ve diyor ki: “Soru sormayı çok istiyordum, had bildirme ve Kılıçdaroğlu muhâfızlığı ile ilgili. Neyse; biz Kadri Gürsel’e kızsak da siz Kadri Bey’i yayınlarınızda kullanabilirsiniz. Çokseslilik gerekiyor.’’ Burada ben bir şey söyleyeyim. Yani şimdi senin son Özer Sencar sözünden sonra kızan, hoşlanmayan epey insan oldu ve sana yönelik eleştirileri filan bir yana, bir de “Kadri Gürsel Medyascope’a zarar veriyor” diye bir şey çıktı. Yani şimdi, tekrar söylüyorum: Biz Medyascope’u ilk 2015 Ağustos’ta Levent Gültekin ve seninle yaptığımız ilk açık oturumla, ben yönettim, benim odada yaptık, orada lanse ettik.

Kadri Gürsel: Habertürk’teki odanda.

Evet, Habertürk’teki odamda. Ve ben o târihte Medyascope’u Periscope üzerinden yaparken çok sayıda meslektaşıma çağrıda bulundum, ettim. Büyük bir kısmı burun kıvırdı, sen hâriç, sen ve birkaç kişi hâriç. Arada, sonra cezâevi falan oldu, Cumhuriyet şunlar bunlar oldu; ama bütün bu süreçte hep birlikte hareket ettik birçok konuda. Sonra Halk TV mâcerâsı başlayınca, oradaki anlaşman nedeniyle falan buraya çok fazla gelemedin. Sonuçta yani Medyascope bugün varsa, Kadri Gürsel’in, Kemal Can’ın ve birçok insanın katkılarıyla, Levent Gültekin’in de, birçok insanın katkısıyla var.

Kadri Gürsel: Çok teşekkür ederim.

Estağfurullah. Ve şu da var; yani şimdi senin şu üslûbunu beğenmeyen, ötekinin başka bir üslûbunu beğenmeyebilir, olabilir. Özgür Bey’in de dediği gibi: Çokseslilik. Yani şunu özellikle söyleyeyim: Medyascope olarak, “Bu size zarar veriyor, şu size zarar veriyor” falan… Yani şuna açığım: “Şunu niye yayına çıkarmıyorsunuz?” diye söylesinler ama, “Şunu niye çıkarıyorsunuz?” dendiği zaman, hakîkaten orada… Ben liberal değilim, biliyorsun, ama özgürlükçüyüm. Ve çoksesliliğe inanan birisiyim. Dolayısıyla, lütfen bize böyle şeylerle gelmeyin, onu özellikle söyleyeyim.

Yani şimdi meselâ çok önemli, bizim çok sıkı tâkipçilerimizden Ruken Kaya Hanımefendi diyor ki: “Yalakalık tâbiri belki kaba bir târif olabilir ama…”

Kadri Gürsel: Hiç kaba bir târif değil.

Bir dakika, devam edeyim: “Özer Sencar ile ilgili yorumlarına tamâmen katılıyorum. Sayın Sencar’ın İmamoğlu yorumu oldukça abartılıydı” diyor meselâ.

Kadri Gürsel: Niye abartılıydı peki? Meselâ bak, kaba bir tâbir şöyle, bunun daha hafifi yok, goygoyculuk. Niye bunu yapıyor peki?

Biz eskiden çok kullanırdık.

Kadri Gürsel: Çok zarar veriyor İmamoğlu’na. Yani ben burada aslında Özer Sencar’a yalaka diyerek, aslında İmamoğlu’nun bir yerde objektif olarak menfaatlerini savunmuş durumda hissediyorum kendimi. Çünkü “20 yıl iktidarda kalacak” demek, neredeyse, “Yeni diktatörümüz İmamoğlu olacak” demektir. Çünkü bugünkü şartlarda böyle dinamik, böyle hareketli bir ülkede 20 yıl iktidarda kalabilmek için hukuku askıya almak, anayasayı takmamak, devleti tamâmen ele geçirmek, medyayı da susturmak gerekir ya da medyayı satın almak gerekir ya da ele geçirmek ve onu kullanmak gerekir. Başka türlü 20 yıl kimse iktidarda kalamaz. Bugüne kadar 20 yıl iktidarda kalanlar da bunları yapmışlardır. Yani ancak bir otokrat, yani otokratlıkta başarılı olmuş bir siyâsetçi Türkiye’de 20 yıl iktidarda kalabilir. “Sen 20 yıl iktidârda kalacaksın” demek Türkiye’ye hakaret bir kere, yani Türkiye’yi küçümsemek. Gerçekten utanç verici bir şey. Dolayısıyla ne özür dileyeceğim? Adını koydum sâdece ve gazetecilik de biraz da böyle bir şeydir. Ben “Dört Bir Taraf”ta Nagehan Alçı’ya söyleyecekken, Abdülkadir Selvi’ye söyledim; “Sen avatarsın” dedim. Çünkü o avatar, yani “İktidârın avatarısın” dedim ben. Yani bunlar söylenir. Hamama giren terler Ruşen. Bunu en iyi sen biliyorsun.

Biliyorum.

Kadri Gürsel: Terlediğin için değil. Yani terleyenleri görmüşsündür de ondan. Hamama giren terler. Yani bu kadar meydanı boş zannetmesinler.

Vedat Akbulut, 10 üyelik hediye etmiş, teşekkür ediyoruz.

Kadri Gürsel: Bir de bir şey daha, lütfen onu da söyleyeyim eksik kalmasın. Bak, bu yalakalık diye tâbir ettiğim tutumun içinde benden özeleştiri istemek de vardı. Ya, 10 ay geçmiş seçimin üzerinden. Hangi yüksek ahlâkî otorite olma vasfını kendine atfediyorsun da benden hâlâ özeleştiri istiyorsun? Ben işte Medyascope’ta yazdım bu özeleştiri konusunda. Yani isim de vermek istemiyorum, insanlar bakabilirler. Şimdi burada tamam, sen devam et, artık daha fazla konuşmayalım.

Şöyle bir şey var; Yesin Aydemir – ki o da bizim çok sâdık bir Medyascope izleyicisidir. “Şunu merak ediyorum; neden bu kadar sinirli, kime ne faydası var?” demiş.

Kadri Gürsel: Tam tersine, ben sinirli bir insan değilim.

Sinirli benim aslında.

Kadri Gürsel: Hayır, ben sinirli bir insan değilim. Hattâ o kadar sinirli değilim ki sinirli olmadığım, yani öfkeli olmadığım, öfkemi çok iyi kontrol ettiğim için sinir ediyorum. Evet, ama yani.

Çok güzel ya.

Kadri Gürsel: Evet, öyle. Hep anlatırım ben, burada da anlatayım. Yine “Dört Bir Taraf”ta, tabiî yani mâzî oldu artık, 10 yıl öncesi ama öfke kontrolüm benim çok iyidir, ben sâkin bir insan olarak tanınırım. Öfkemi kontrol etmiyorsam, öyle olmasını istediğim için kontrol etmiyorumdur. Netîcede benim için bir tweet attı Kaya Çilingiroğlu: “Kadri Gürsel robot mu?” diye. Yani “Nazlı Ilıcak ve Nagehan Alçı karşısında nasıl böyle durabiliyor bu adam, robot mu?” diye. Yani sinirli değilim, ama insanlar gerçekten… Şimdi ana akım ortadan kaldırıldığı için, tartışma nedir unutmuşlar bence. Yani polemik diye bir müessese var. Polemik iyi yapıldığı zaman gerçekten tadından yenmez. Ben üçüncü taraflar için konuşuyorum. Üzülenler olabilir, gocunanlar olabilir, rencîde olanlar olabilir; ama bu iş de böyle. Şimdi ben Halk TV’de 3,5 yıl, aslında Cafer Mahiroğlu’nun Halk TV’yi satın almasından benim ayrıldığım Haziran 2023’e kadar –fiilen bıraktığım 2023’e kadar, sonra ayrıldım ben– 3,5 yıl, en uzun süre ben aslında Halk TV’de programcılık yapan kişi oldum. Şimdi bu süre zarfında Halk TV ekranlarında, Halk TV’ye çıkanların birbirleriyle tartışması hiç hoş karşılanmıyordu seyirci tarafından. Ben bu tutumu gerçekten anlamakta güçlük çekiyorum. Yani insanlar belki sevdikleri, ayrı ayrı değer verdikleri insanları tartışır veyâhut birbirlerine nâhoş sözler ederken görmek istemiyorlar, görmek istemiyor olabilirler; ama alışsınlar buna. Eğer Türkiye demokrasiye gidecekse, çok daha ağırlarını, çok daha canlılarını ve çok daha kırıcı olanlarını görecekler. Çünkü mâliyeti, tartışmanın mâliyeti olmayacak. Bak şimdi, yani silâhların eşit olduğu bir zeminde tartışmanın keyfine doyum olmaz. Ama silâhlar eşit değilse zâten, benim ağzından çıkacak herhangi bir söz hapse götürebilir. Ama iktidar mensuplarının yapabileceği sonsuz hatâ vardır. Onlara hiçbir şey olmaz.Şimdi burada da benzer bir şey, yani siyâsî kültürün otoriterleşmesinden söz ediyorum; sansür talebiyle bizim karşıma geliyor ve de burada dahi “Kadri Gürsel zarar veriyor Medyascope’a. Dolayısıyla onu Medyascope’a çıkartma” demiş oluyorlar.

Demiş oluyorlar.

Kadri Gürsel: Evet, yani bunu demiş oluyorlar. Kendilerine bir gerçeklik denetimi uygulasınlar; yani “Ben ne yapıyorum, ben ne düşünüyorum? Bu nedir? Ne anlama geliyor söylediklerim?” vs.

Şimdi biraz gülelim. Deniz demiş ki : “Bir gün Kadri Bey’in seri katil olduğu açıklansa hiç şaşırmam” demiş. Güzel espri, Allah için. Şimdi şöyle bir şey anlatacağım, bir anekdot.

Kadri Gürsel: Yani böyle bir yakıştırmayı acaba neye atfen yapmış?

Senin o robot şeyinden hareketle… Soğukkanlılığından…

Kadri Gürsel: Çünkü gerçekten donakaldım yani.

Şimdi bir hikâye anlatacağım, bir dakika dur. Bu polemik meselesinde, yıllar önce Erhan Akyıldız vardı, Allah rahmet eylesin, “Yüksek Gerilim” diye bir şey yapardı.

Kadri Gürsel: Allah rahmet eylesin.

İki kişiyi oturturdu ve tartıştırırdı.

Kadri Gürsel: Ama Erhan Akyıldız, Rahmetli Erhan abimizde de çok yüksek tansiyon vardı. Yani onun tansiyonu 25’lere falan çıkardı.

İşte, zâten erken gitti.

Kadri Gürsel: Zâten evet, biraz da ondan dolayı. Programın adı da oradan geliyordu.

Hiç unutmuyorum, benim İslâmcılık üzerine yazdıklarımdan dolayı Bedri Baykam bana acâyip hakaretler etmişti, bilmem ne yapmıştı. Kemal de o sırada, yani Yeni Gündem’de ya da bir yerde…

Kadri Gürsel: Ne dedi ben söyleyeyim.

Söyle.

Kadri Gürsel: Hatâ etmek istemem, ama şöyle bir şey geçiyordu aklımdan: Ya ben şimdi yani işte yalaka dedim birilerine – ki bu yalaka 2010’larda çok kullanılırdı.

O daha önce.

Kadri Gürsel: AKP’ye yanaşan devşirme liberaller için “iktidar yalakası” denirdi filan.

Evet.

Kadri Gürsel: Hattâ bir yalaka viskisi vardır, meşhur olayı hatırlarsın. Şimdi Kemal de birilerine “yavşak” demişti de kime demişti?

İşte, Bedri Baykam’a.

Kadri Gürsel: Ha, Bedri Baykam’a demişti.

Şimdi, ondan sonra…

Kadri Gürsel: Sonra ne demişti ama: “Yavşağa yavşak denir”.

İşte dur, onu anlatacağım. Oturttu onları karşılıklı, hızlı konuşurdu Erhan Abi: “Kemal Bey, siz Bedri Bey’e yavşak demişsiniz. Neden dediniz?” dedi. Bedri Baykam da karşısında, hiç unutmuyorum. O da, “Çünkü bizde yavşağa yavşak denir” demişti. Neyse. Hadi şimdi biraz sorulara gidelim, sonra tekrar döneriz.

Evet, çok güzel sorular var 31 Mart sonrasına ilişkin. Meselâ: “Kutuplaşmanın geleceğini nasıl görüyorsunuz?” Ahmet Gülen’den bu soru. Çünkü bu seçim kutuplaşmanın bayağı bir aşındığına dâir işâretler veriyor. Ama mümkün olduğu kadar hızlı cevapla, çok soru var. 

Kadri Gürsel: Kutuplaşma artık iktidârın işine yaramayacak. Bence muhâlefetin de ihtiyâcı yok kutuplaştırmaya Türkiye’yi. Yani kutuplaşma doğru bir eksende yürütüldüğü zaman… Aslında 2023 seçimlerinde muhâlefet, Millet İttifâkı bunu yaptı. Doğru bir eksende kutuplaşma, kutuplaştırma siyâsî sonuçları îtibâriyle faydalı olabilir bir ülkenin sağlığı açısından. Ama ülkeyi bölmek ve bölerek yönetmek söz konusuysa, o başka bir şey. Ben kutuplaşmanın artık iktidârın işine yaramayacağını, iktidârın daha da küçülmesine, tabanının daha da küçülmesine yol açacağını düşünüyorum. Şöyle bir ne yaptıklarına baktım yani 2023 seçimlerine giderken, kutuplaştırma faaliyeti orada çalıştı, 2023’te çalıştı. Yalan da ürettiler bol bol: “Diyanet’i kapatacaklar, şunu yapacaklar, bunu yapacaklar” falan filan diyerek yalan da ürettiler.

Ne burcu olduğunu soranlar var. Neydi senin burcun?

Kadri Gürsel: Benim burcum balık, yükselenim boğa.

Pilon Muzika soruyor ki: “Yerel seçimlerde ekonomik kriz nedeniyle CHP’ye yönelen AKP seçmeni, özellikle emekliler, gelecek seçimlerde beka söylemiyle ve hükûmet onları kayırmaya devam ederse partisine döner mi?”

Kadri Gürsel: Bu çok güzel bir soru tabiî ki. Şunu görmek lâzım; yani AKP’den de mutlaka oy aldı CHP, yani CHP adayları AKP’den mutlaka oy aldı. Şimdi Cumhuriyet Halk Partisi’nin bu sermâyeyi nasıl kullanacağı –yanlış anlaşılmasın, bu politik sermâye–, bu desteği nasıl kullanacağına bağlı. Bence inisiyatif tamâmen CHP’de şu an. Yani Cumhuriyet Halk Partisi bu fırsatı iyi değerlendirirse bu oylar bence Cumhuriyet Halk Partisi’nden gitmez. Özellikle yerel yönetimler çok çok büyük önem taşıyor. Ülkenin yerelden iyi yönetilmesi, etkili ve güzel yönetilmesi… “Güzel” derken, yani İmamoğlu’na da bir atıfta bulunuyorum. Yani gerçekten güzel yönetilmesi lâzım Türkiye’nin — ki merkezî iktidar da bu seçmenin teveccühü netîcesinde ileride Cumhuriyet Halk Partisi’nin adayına teslim edilsin. Yani burada şimdi şöyle; misal, darbeden örnek vereyim. Nasıl Fethullahçıların darbe girişimini iktidar bütün muhâlefeti ezmek, yok etmek için fırsat olarak kullandı ve rejim değişikliği için fırsat olarak kullandıysa, bu iktidârın böyle bir fırsatı bir daha bulması lâzım. Bir silkinip, ondan sonra ülkeye elektrik vermesi lâzım kendi açısından. Yani ülkeyi şoka uğratacak, beklenmedik ânî bir gelişme olması gerekiyor veya bunun mühendisliğinin yapılması gerekiyor — ki bu çok zor bir şey, çok zor bir şey. Bu olursa onu bilemem. Değişkenlere bağlı. Çok zor bir soru bu. Şimdiden öngörmek kolay değil, değişkenlere bağlı.

Hüseyin Bey’in sorusuyla aslında bunun devâmı çok güzel gelir. Diyor ki: “Hukuksal zemine dönüş, rasyonel politikalar ve benzeri, AKP’yi güçlendirir mi zayıflatır mı?’’ 

Kadri Gürsel: Zayıflatır. Tabiî ki zayıflatır. Yani şu bir gerçek; meselâ rasyonel politikalara dönüş bu iktidârın kurduğu ekosistemi çözer. Yani ülkenin ekonomisi rasyonel bir şekilde yönetilmeye başlanırsa AKP döneminde, denir ki “Ha, ekonomi iyiye gidiyor” filan. Ama burada meselâ devletten geçinen, şeffaf olmayan sözde ihâle düzeni yoluyla aktarılan milyarlar ve milyarlardan yolunu bulan çok ciddî bir parazit, asalak zümre var. Yani bu asalak zümrenin devâmı ve bunun karşılığında da birilerinin yoksulluğu, milyonların yoksulluğu pahasına bu yürüyor. Yani işte, sonra îtirazlar ve yalanlama girişimleri oldu, ama Sancaktepe Belediyesi’nin başkanlık makamında olanlar gibi meselâ. Yani bir tarafta korkunç bir lüks ve şatafat var. Bu rasyonel bir şey değil. Türkiye rasyonel yönetilmeye kalkılırsa, kaynakları kamunun ve halkın çıkarları için rasyonel kullanılırsa, AKP’nin iktidar sistemi çöker. Ayrıca ben hep o örneği veriyorum; son 10 yılda 2,5 milyondan 5,5 milyona çıkartılmış bir kamuda istihdam rakamı var. 5,5 milyon… Yani niye ihtiyaç vardı iki katına çıkarmaya kamuda istihdâmı? Yani bunun hiçbir rasyonel açıklaması yok. Efendim, bâzı aklıevveller diyor ki: “Batı’da da öyle”. İyi de, 1) Batı’da ekonominin büyüklüğü; 2) vergiyi kimden alıyorsun? Türkiye’de vergi bâzı sınıfların üzerine, bâzı kesimlerin üzerine yıkılmış durumda. Bâzı kesimler ise hiç vergi vermiyorlar, hiç vermiyorlar neredeyse. Yani böyle uzar gider bu konu. Yani rasyonel yönetilirse Türkiye… ki ben AKP’den böyle bir şey zâten beklemiyorum. Türkiye’yi rasyonel yönetemez, rasyonel çözümler bulamaz. Türkiye’nin iyice irrasyonel yönetilmeye başlanması darbe girişiminden sonra olmuştur. Bu da bir rastlantı değildir tabiî ki.

Şimdi izleyicilerimizden katkılarını, “Süper Teşekkür” ya da YouTube “Katıl” butonuna üyelikle ricâ edelim. Çünkü önümüzde çok bereketli bir dönem var gazetecilik olarak. Bir ara çok dibe düşmüştük, şimdi insanların bayağı bir ilgisi de var.

Selim Işık: “Biraz nostaljik olacak, o efsâne hapisten çıkış fotoğrafının hikâyesini anlatır mısınız?” diyor. Mahmut Tanal mı vardı orada?

Kadri Gürsel: Valla, kitabım Ben de Sizin İçin Üzgünüm’de anlattım. Biraz reklâmını yapayım. Gerçi üzerinden 6 sene geçti, ama orada anlattım. Bir daha anlatayım. Çok kendiliğinden gelişti her şey. Ben minibüsten indim, Mahmut Tanal, “Nazire Hanım gelsin” dedi. Nazire gelince de o manzara…

Nazire, eşin.

Kadri Gürsel: Tabiî eşim. O gelince de ortaya çıkan tablo bu oldu. Aslında tabiî yani o fotoğraf ikonik bir fotoğraf oldu. Hiç o konuda hakkını yemeyelim.

Evet, Ertan Bey de onu söylemiş.

Kadri Gürsel: Bir dönemin ikonik fotoğraflarından biridir, onu kabul etmek lâzım. Yani ben varım o fotoğrafta, eşim Nazire var falan diye söylemiyorum. Mahcup bir ifâdeyle başını öteki tarafa çeviren asker… Biraz daha geniş açıyla baktığın zaman, tebessümle bizi izleyen Mahmut Tanal… Ve ondan sonra bir tarafta duran astsubay var ve arkada işte cezâevi kapısı falan. Bence tamâmen doğaldı. Doğaldı derken, “Bence doğaldı” demem de saçma oldu aslında. Yani “Doğaldı” diyeyim ben ona. Tasarlanmış bir şey değil; tasarlanmamış olması nedeniyle güzeldi zâten. Ondan sonra da cezâevi kapısından tahliye etmeyi bıraktılar. Bu dâvâlar vardı ya işte; Cumhuriyet Dâvâsı vs.., çok sayıda gazeteci içerideydi, içeri konulmuştu. Ondan sonra 5 kilometre ilerideki bir benzin istasyonunda bırakmaya başladılar, “Orada ne yaparsanız yapın” der gibi. Yani o fotoğraf bir daha elde edilmesin diye.

Bayağı bir soru var hâlâ.

“Zamânında Atatürkçü âilelerden çıkan insanlar Kemalizm eleştirisinin başını çekmişti. Sizce muhâfazakârlar içerisinden aynı tip bir post-AKP eleştirisi yapabilecekler mi?” diyor.

Kadri Gürsel: Bence evet. Yani ama bunu hemen şimdi mi yaparlar, yoksa AKP iktidardan düştükten sonra mı yaparlar? Şunu unutmayalım, yani bunlardan biri olan Murat Belge’nin deyimiyle, yani “bunlardan biri” derken, Kemalizm eleştirisi yapan ve kurucu âilelerden biridir. Yani Belge Âilesi cumhuriyeti kuran âilelerden biri. Ben öyle biliyorum, yanlışım olduğunu zannetmiyorum. Şimdi post-Kemalizm de post-Kemalizm döneminde yapıldı ve soldan yapıldı bu eleştiri ve 60’lar 70’ler dönemi. Yani aslında sağ iktidarlar çoktan gelmişti, 50’lerden îtibâren Türkiye sağ iktidarlar tarafından yönetiliyordu. Bu eleştiri olur; ama AKP gittikten sonra olur. Onu diyeceğim ben, Murat Belge bir keresinde demişti — yani birlikteyken ya da bir yerde: İşte, böyle hani bir toprağa, kile bir şekil verirsin, fırına verirsin, ondan sonra aynı kalır sonsuza kadar, öyle bir toplum yok. Yani toplum mühendisliklerinin ömrü uzun sürmez. Çünkü toplum kendi içinde zâten dinamik, çok dinamik bir yapı. Dinamizmini yitiren toplumlardan zâten bir şey olmuyor, onlar sorunlarını kolay kolay çözemiyorlar. Ben Türkiye toplumunun hâlâ dinamizmini sürdürdüğü kanaatindeyim.

Eda Hanım’ın sorusu: “2028 seçimlerinde AKP’nin adayının değişebileceğini düşünüyor musunuz?”

Kadri Gürsel: Bu da yine yani, bir müneccim olmak lâzım bu sorulara cevap vermek için.

Ama teorik olarak baktığın zaman…

Kadri Gürsel: Bu çerçeve içinde hayır. Bu çerçeve içinde hayır; fakat hiç belli olmaz bu. Yani çünkü bir kişinin kafasının içinden geçenleri, aklının içinden geçenleri okumak lâzım, duygulanımlarını tâkip etmek lâzım. Sovyetler Birliği döneminde –hep bu örneği veririm– Kremlinolog olmak çok kolaydı. Sovyetler gibi kapalı bir rejim olmasına rağmen Batı’da Kremlinologlar vardı. Ama Erdoğanolog olmak imkânsız, Erdoğanoloji olamaz. Dolayısıyla Erdoğan’ın nasıl hissettiğiyle ve kendisini güçlü, zinde mi hissedecek, yoksa bir yenilgi daha almadan işte damadına mı bırakacak, terk edecek? Diğer aktörler var, onlar ne yapacaklar? Yani devletle ve diğer devlet dışı aktörlerle iyi ilişkileri olan başka iktidar aktörleri var.

Şimdi burada çok ilginç, bugün Faruk Bildirici çok güzel bir şey yakalamış. Şimdi AKP MYK’sından hesapta bir şeyler sızdı biliyorsun, hani Erdoğan ne dedi, yani seçim değerlendirmesi falan. Aslında sızma değil o.

Kadri Gürsel: Sızma değil tabiî. Sızma görünümlü bir beyaz kâğıt, beyaz belge.

Evet, yani yayınlanması…

Kadri Gürsel: White paper dedikleri.

Onu da nereden bulmuş? Sonra ikinci bir şeye gitmiş, orada bâzı yerler, meselâ hani güneşte eriyen buz şeyini çıkartmış.

Kadri Gürsel: Güneşte eriyen buz, ondan sonra kibir.

Evet. Onları çıkartmışlar sonra. Birilerinde ilk hâli kalmış, ötekinde şey kalmış. Yani burada da meselâ ilk başta ne okuyorsun: “Aa! AKP MYK’sından haber sızıyor” diyorsun. 

Kadri Gürsel: Şimdi onu ben A Haber’de seyrettim. Onu okuyorlar, ama sansürlenmemiş hâlini. Şöyle diyorlardı, yani oradaki dörtlü: “Of of of!” diyor, işte, “Of of of! Vay be! Ne demiş ya… Ya biz bırakıp kalkıp gidelim ya. Zâten Sayın Cumhurbaşkanı her şeyi söylemiş ya. Biz gerçekten programı bırakıp gidelim” filan diyor. İşte, “Güneşte eriyen buz” diyor, “Of! Vay be! Ne demiş…” Bu da bir nevi yalakalık yani.

Senden sonra bir yayın yapacağım. Havuz medyasının seçim değerlendirmelerini orada da… Ya öyle bir şey okuyorsun ki, “Vay be!’ Bunlar sürekli olarak uyarmışlar” sanıyorsun. Halbuki aynı yazarın 3 gün önceki yazısına bakıyorsun: “Murat Kurum nasıl kazanacak?” yazmış.

Kadri Gürsel: Şimdi devlete o kadar yerleştiler, bütün AKP teşkîlâtı “devletlû” oldu, devlete yerleşti ve ortada AKP kalmadı. Dolayısıyla adı var. Yani gerçekten eskiden AKP bir seçim kazanma makinesiydi; şimdi ortada paslı bir makine dahi belki yok. Ve dolayısıyla iktidar medyasının bu işte of çekenleri şu an, AKP’ye yüklenmeyi, AKP’yi kurban ederek bu sürecin, bu durumun muhâsebesini yapmayı kendilerine farz görüyorlar. Yani birilerinde, bir şeylerde bir suç bulmak lâzım tabiî ki. Zâten Erdoğan da onu yaptı, yani AKP’yi harcadı Erdoğan da.

Tabiî. Ali Özgür Bey’e katkıları için teşekkürler.

Kadri, yavaş yavaş toparlayalım. Bir tâne güzel bir soru yine. Bayağı kaliteli sorularımız var. Medyascope’un da böyle bir farkı var Allah için. “CHP kadrolarının önceki döneme göre daha yetkin isimlerle donatıldığını düşünüyor musunuz? CHP’nin iç mücâdeleler ve kavgalar ile yeni dönemde de meşgul kalarak halktan kopma ihtimâli var mı?”

Kadri Gürsel: Evet, çok çok güzel bir soru. Şimdi Cumhuriyet Halk Partisi içinde nifak sokulmaya müsâit bir durum var şu an. Çünkü İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nde çoğunluğu ele geçirmiş bir Cumhuriyet Halk Partisi var ve bu da Ekrem İmamoğlu’na gerekirse genel başkanlığa yürüme denemesi yapma imkânını sunuyor. Diğer taraftan sâdece İstanbul’da değil, Türkiye’nin hemen her yerine yayılmış bir CHP ve pek çok bâzı illerde %60’lar seviyesinde kazanmış bir CHP var ve akla hayâle gelmeyen yerlerde kazanmış bir CHP var. Bu da genel merkezin ve örgütün de övüneceği bir başarı, sâhipleneceği bir başarı. Diğer tarafta, işte bir Özgür Özel var, bir de Mansur Yavaş var. Mansur Yavaş da % 60’a yakın bir oyla aldı Ankara’yı. Ve işte buradan bir ikilik de demiyorum…

%60,42.

Kadri Gürsel: %60,42. Buradan bir üçlük çıkmaması lâzım. Yani partinin en başından îtibâren burada netleşmesi, gelecek planlarını yapması, rızâ üretmesi, olur alması gerekiyor. Yoksa bu olmaz ise Erdoğan bölme üstadıdır ve elinde her türlü imkân mevcut. Ben CHP’yi böler demiyorum; ama denemesi bile yeter. Bakın, yani Erdoğan’ın yaptıklarını, geçmişte yaptıklarını biliyoruz. Nasıl, neleri kullanarak…

Bu seçimde denedi, “Özgür Bey’i özgür edeceğiz…” vs.

Kadri Gürsel: Ama başarılı olamadı. İşte, ne yaptı? Zafer Partisi’ni koydu İYİ Parti’nin yanına, ondan sonra Memleket Partisi’ni koydu CHP’nin yanına, Saadet’in ve Gelecek Partisi’nin yanına da Yeniden Refah’ı koyduğunu zannetti. Ne oldu günün sonunda, daha 10 ay geçmeden? Ortada Zafer Partisi yok, Yeniden Refah da AKP’nin göbeğini patlattı. Yani göbeğini patlattı derken, AKP’nin içindeki sert çekirdekten aldı oyunu ve bu çok tehlikeli bir şey AKP’nin geleceği açısından. Yani öyle AKP’nin dış çeperi, işte orta sınıf falan bilmem ne falan değil. Aslında AKP’nin en sâdık ve en sağlam tabanından aldı.Bu çok ciddî bir trend olabilir. Neyse, konumuz bu değil. Cumhuriyet Halk Partisi’nin kadrolarının gençleştiğini görüyorum. Bu gençleştirmede İmamoğlu’nun da büyük payı var İstanbul’da, Özgür Özel’in de büyük payı var. Bu bence çok faydalı oldu. Fakat Cumhuriyet Halk Partisi’nin asıl yapması gereken şeyin değişiklik değil; siyâsî kültür ve siyâsî anlayış ve bakış açısı değişikliği olduğunu, örgütlenme ve siyâset etme tarzı değişikliği olduğunu düşünüyorum.

Çok sayıda teşekkür geliyor izleyicilerimizden.

Son bir soru. Tania Baykal’ın sorusuyla noktalayalım, ama kısa cevap ver lütfen: “Yeni anayasa çalışması mümkün mü bu saatten sonra?” Yani Erdoğan’ın istediği…

Kadri Gürsel: Yeni anayasa çalışması mümkün mü? Bence mümkün değil. Erdoğan ancak, “Hadi gelin parlamenter rejime geri dönelim” derse bir anayasa çalışması tartışılabilir, yeni anayasa çalışması. Onda da aslında yapılacak şeyler çok basit. Hani erken genel seçim tartışması gündeme gelecektir. İşte, 1-1,5 yıl rasyonel politikalar izleyecek falan diyoruz ya. Mehmet Şimşek’le ekonomi biraz enflasyonu kontrol edecek. O sırada bunun çok ciddî mâliyeti olacak; çünkü ekonominin soğutulması lâzım. Onun oy kaybı daha devam edecek. Dolayısıyla erken seçim lüzumlu mu, gerekli mi, değil mi? Artı, hatırla, 2011-2012’de yeni anayasa tartışması –yanlış hatırlıyor olabilirim ama– sonra masaya Başkanlık Sistemi’ni koymuşlardı ve masa dağılmıştı. 2012’deydi galiba, öyle bir şeydi. Yani 2010 Referandumu’ndan sonra olmuştu. O bakımdan AKP’ye ne kadar güvenilebilir, Erdoğan’a ne kadar güvenilebilir o ayrı mesele. Ya da 2017 anayasasını, keenlemyekün mü deniyor ona, yanlış bir şey söylemiş olmayayım; ama toptan, yani kadük îlân etmek, olmamış gibi kabul etmek pekâlâ bir çözüm olabilir. Bunun da yolları vardır. Yani referanduma gitmek gerekirse referanduma da gidilir.

Her şeyi konuştuk. Semih Bey’den Ali Koç’la ilgili bir soru gelmiş. Ama iki Galatasaraylı olarak Ali Koç konuşmak yakışık almaz. Onu iptal ediyorum.

Kadri Gürsel: Doğru, doğru. Siyâsî olsa bile gerek yok.

Evet, birtakım şeyleri atlamış olabilirim, ama her şeyi konuştuk diye düşünüyorum.

Kadri Gürsel: Belki biraz fazla uzattığım için cevapları.

Yok yok.

Kadri Gürsel: Ben de gerekçelendirme konusunda çok hassasımdır. O yüzden kapsül cevaplar vermedim.

Şimdi şunu tekrar söyleyeyim, Kadri çok sağ ol bu arada. Bu yayında çok kişi yazdı, mesajlar da geliyor. Hattâ bir izleyicimiz şöyle demiş: “Medyascope ekibine ve Ruşen Bey’e teşekkürler. Kadri Bey de sağ olsun” demiş. Belli ki şey yapan… Şunu özellikle tekrar söylememe izin verin. Arkadaşlar iletti. İşte, “Kadri Gürsel varsa ben artık Medyascope izlemem, aboneliğimi keserim” falan gibi şeyler de olmuş. Canınız sağ olsun. Böyle bir şey bizim Medyascope’un tutumuna uygun değil. Yani bizim kimseyi, hele Kadri Gürsel gibi Medyascope’a bu kadar katkı vermiş ve söyleyecek sözü olan birisini kaybetmemiz diye bir şey olamaz. Eğer bunun karşılığında sizi kaybediyorsak yapacak bir şeyimiz yok, kusura bakmayın. Biz çoksesliliğe önem veriyoruz. Bu süreçte, 2023 öncesi süreçte birçok kişinin Medyascope’ta ne aradığını söyleyen birtakım etkili isimler de oldu. Bana doğrudan söyleme cüretini gösterenler de oldu. Her seferinde onlara da verdiğim cevâbı söylüyorum. Bize kimse hiçbir şey dayatamaz. Sansür, otosansür vs., böyle şeyler bizim semtimize uğramaz. Görüşü olan, önemli olan, ayakları yere basan herkesle biz burada, hangi siyâsî görüşte olursa olsun herkesle burada her şeyi yaparız. Hele bu Kadri Gürsel gibi, zâten izleyicilerimizin söylediği gibi artık kendisini kanıtlama ihtiyâcı olmayan birisi ise hiç öyle bir şey olmaz. Beğenmediğiniz şeyler olabilir. Benim çok beğenmeyenim var. Solculukta inat ediyor olmaktan dolayı beğenmeyen var. Laz kimliğimi söylediğim için beğenmeyen var. Kimileri de biliyorsun, maçtan fotoğraf atıyoruz; Galatasaraylı olduğumuz için beğenmeyen var. Farklılıklar güzeldir, iyidir. Evet, noktayı koyalım. Kadri Gürsel’e çok teşekkürler.

Kadri Gürsel: Ben teşekkür ederim.

Sizlere de katkılarınız için çok teşekkürler. Çok güzel bir yayın oldu, eksik olmayın. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.