Yepyeni Türkiye’de siyasetin geleceği üzerine notlar (4): DEM “Türkiye partisi” olabilecek mi?

Ruşen Çakır’ın bayram süresince yapacağı “Yepyeni Türkiye’de siyasetin geleceği üzerine notlar” video dizisinin dördüncü bölümü yayımlandı. Çakır bu bölümde DEM Parti’nin geleceğini değerlendirdi.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler, iyi bayramlar. Yepyeni Türkiye’nin siyâsî geleceği üzerine notların 4. bölümünde DEM Parti’yi ele almak istiyorum. DEM Parti bu seçimde galip mi geldi, mağlup mu oldu? Galipler çok net belli: CHP ve Yeniden Refah Partisi. Mağluplar da tabiî ki AK Parti, MHP ve diğer partiler; yani Memleket Partisi, Zafer Partisi, Gelecek Partisi, DEVA, Saadet Partisi kaybedenler safında. DEM Parti biraz ortada bir yerde duruyor sanki. Aslında baktığımız zaman üç büyükşehri tekrar kazandı. 5 yıl önceye kıyasla il sayısını da 10’a çıkardı. Bir tâne kaybettiği yer var, o da Kars. Zâten bunların hepsine sonra kayyum atanmış olması ayrı bir husus, ama Kars’ı kaybetti. Buna karşılık Ağrı’yı kazandı. Ağrı’da bayağı bir oy aldı, her iki kişiden birinin oyunu rahat bir şekilde aldı. Tunceli’yi kazandı ve bir de Muş’u kazandı. Baktığımız zaman, sonuçta başarılı bir performans gösterdiğini söyleyebiliriz, bölgede bunu yaptı. Batıda bir tek Akdeniz Belediyesi’ni yine yıllar sonra kazandı. Ama batıdaki diğer yerlerde, aday çıkardığı yerlerde umduğunu pek bulamadı. Özellikle İstanbul’da %2,12 puan aldı — ki Meral Danış Beştaş bayağı güçlü bir isimdi ve gözler de oraya çevrilmişti. En son seçimde DEM Parti İstanbul’da %8 civârında bir oy almıştı. Yarısını alır deniyordu, alamadı. İzmir’de %4 puanlık bir oyu var. Adana en yükseği: %5,59. Ama buna rağmen CHP adayı Zeydan Karalar kazandı. Ankara’da Gültan Kışanak aday olmasına rağmen bir puan bile alamadı. Antalya’ya çok önem verdiler; yani Muhittin Böcek’ten rahatsızlıklarını alenen dile getirmişlerdi, orada 3 puan aldı.

Şimdi buradan baktığım zaman, bir Türkiye partisi olup olmama meselesi tekrar karşımıza çıkıyor. DEM Parti bu seçimlerde, 5 yıl önceki seçimlere göre oyunu da artırdı, her yerde seçime girmedi. Evet, dediğimiz gibi il sayısını da artırdı; ama ülkenin batısındaki gücünü yerel seçimlerde gösteremedi. Burada ilginç bir durum var. O da şöyle: Mersin dışında, bir de Manisa’da aday gösterdiler. Ama Mersin ve Manisa’da aday göstermiş olsalar bile, rakamlar öyle gösteriyor ki CHP adayları yine kazanacaktı. Yani burada, DEM Parti’nin irâdesine rağmen, adaylarına rağmen, DEM Parti seçmeni oldukları varsayılan kişilerin önemli bir kısmı CHP adaylarına oy verdi.

Bu olay “stratejik oy kullanma” diye adlandırılıyor ve nitekim Meral Danış Beştaş da hemen seçimin ardından Ekrem İmamoğlu’na yönelik olarak, “Bunlar emânet oylardır. Gereğini yapın” şeklinde bir çıkış yaptı. Ben buna açıkçası çok emin değilim. Şundan emin değilim: Tamam, genel seçim olsa DEM Parti’ye verebilirler, ama bunu artık böyle, “stratejik oy” diye küçümsememek gerekiyor ya da anlamını zayıflatmamak gerekiyor. Burada daha farklı bir şey var. DEM Parti’nin, bu hareketin, bu geleneğin Türkiye partisi olma konusunda hâlâ çok ciddî sorunları var. Türkiye solundan, Türk solundan birtakım isimleri monte ederek, onları birtakım yerlerde aday göstererek, bunlardan ibâret bir Türkiyelileşme olamıyor. Selahattin Demirtaş’ın eş genel başkan olduğu 2015 Haziran seçimleri öncesindeki HDP’yi hatırlayın. Orada yaşanan büyük ivmeyi hatırlayın. Orada HDP’ye yönelen özellikle büyükşehirlerdeki kişileri hatırlayın, seçmeni hatırlayın. Onların büyük bir kısmı artık DEM Parti’ye oy vermiyor.

Ne oldu? Meselâ TİP’e yöneliş. TİP’e yönelişin büyükşehirlerde –bir önceki seçimdeki yönelişi kastediyorum– büyük ölçüde bu batıdaki daha sol seçmenin arayışı olarak görmek lâzım. HDP ve sonrasında gelen partiler bir şeyleri ıskaladılar ya da aşamıyorlar. Bir kere her şeyden önce tabiî ki devlet, önde gelen kadrolarını; Selahattin Demirtaş’ı, Gültan Kışanak’ı ve diğerlerini, en kilit isimleri, HDP’yi Türkiye partisi yapan isimleri yıllarca cezâevinde tutarak önünü büyük ölçüde kesti. Yerine gelen isimler hep bir şeylere çabaladılar, ama belli bir yerden öteye gidemediler. Şöyle söyleyeyim: Bu hareketin Türkiyelileşme konusunda ve Türkiye partisi olma konusunda çok ciddî bir liderlik sorunu var. Bu çok önemli bir husus olarak önümüzde duruyor. Tabiî ki uğradıkları haksızlıklar, mağdûriyetler vs.. bütün bunların hepsini akılda tutarak söylüyorum. Ama bu seçimde meselâ baktık ki İstanbul’da bir eşik geçilemedi. Buna karşılık bir başka olay, Van’da yaşananların ardından oraya TİP, CHP gibi partilerin ânında müdâhil olması, genel kamuoyunun içerisinde, iktidâr yanlısı olanların da bir kısmını içerecek şekilde orada DEM Parti’den seçilen Abdullah Zeydan’a destek verilmesi, hukuk adına, şu adına bu adına önemli değil, verilmesi aslında bir potansiyeli bize gösteriyor. Şu seçimde bir ölçüde yakalamış olduğu bu fırsatı DEM Partisi Van’da test etti. Ve şimdi önümüzdeki süreçte tabiî hep büyük bir merakla şuna bakıyoruz, şunu bekliyoruz: Acaba Erdoğan bu sefer kayyum uygulamasına gidecek mi?

Seçim sonuçları bize çok net bir şekilde kayyum uygulamasının iflâs ettiğini gösteriyor. Çünkü kayyumların atandığı yerlerde, meselâ Van’da %55, Diyarbakır’da %64, Mardin’de %57… Bakalım başka neresi? Meselâ Iğdır’da %46, Siirt’te %49. Yani eğer atanan kayyumların bir anlamı olsaydı, seçmende bir karşılık bulabilseydi, DEM Parti’nin oylarının pekâlâ azalması beklenirdi. Hiç öyle olmadı. Hattâ bâzı yerlerde arttığını da görüyoruz. Devlet eliyle önü açılan HÜDAPAR’ın da bâzı yerlerde biraz oy aldığını, ama etkili bir rakip olamadığını görüyoruz DEM Parti’ye. Yani DEM Parti bir Güneydoğu gerçeği olarak, bir Kürt gerçeği olarak önümüzde duruyor. Bu Kürt gerçeğinin Türkiye gerçeğine dönüşmesi konusunda bu seçimde birtakım fırsatları DEM Parti yakaladı, ama birtakım zaaflarını da bize göstermiş oldu.

Bundan sonraki süreçte nasıl bir çizgi izleyecekleri tabiî ki önemli. Belediyelerin, belediye başkanlarının neyi nasıl yapacakları çok önemli. İktidârın onlara çıkartacağı engeller ve onların bu engelleri aşıp aşamayacağı ve bunu yaşarken de toplumun geri kalan kesimleriyle nasıl bir etkileşim içine girecekleri ve nasıl bir dayanışma içerisinde olacakları da çok önemli. Ama daha önemli bir başka husus var: Türkiye’de girdiği bütün seçimlerde birinci olan AK Parti yıllar sonra ilk kez birinci olamadı ve Cumhuriyet Halk Partisi birinci parti oldu. Ve şu anda 2028’e iktidârı almaya yönelmiş olarak gidiyor. Burada işte DEM Parti bu süreçte, Türkiye’nin 2028 sürecinde nasıl bir yerde duracak? Seçim öncesinde, mâlûm, biliyorsunuz iki şey birden söyleniyordu. Yeni bir çözüm süreci ihtimâlinden bahsediliyordu, bir de Suriye’ye ve Irak’a, özellikle de Kandil’e yönelik kara harekâtı ihtimâlinden söz ediliyordu. Bu ikisi de bana göre pek olacak gibi gözükmüyor. Ama ikisinden herhangi birisi kısmen de olsa Erdoğan tarafından hayâta geçirilmek istenirse, DEM Parti’nin bunlara nasıl tavır alacağı meselesi önümüzdeki süreçte çok etkili olacak.

Dolayısıyla burada DEM Parti, bir tarafta iktidar, Erdoğan –ki kaybediyor–, bir tarafta ana muhâlefet, CHP –ki kazanıyor– ve önümüzdeki süreçte bir belirsizlik var. İktidar sertleşecek mi, yumuşayacak mı? Bunlara yönelik olarak eğer DEM Parti birtakım politikalar geliştirebilirse, stratejiler geliştirebilirse Türkiye partisi olma yolunda bayağı bir mesâfe kateder. Ama seçim öncesi parti içerisinde çıktığını gördüğümüz farklı görüşler bir iç kavgaya dönüşürse ve önümüzdeki süreçte ne yapacağını tam olarak kestiremezse, hatâlar yaparsa, DEM Parti’nin bu seçimde yakaladığı fırsatları kaybetmeye başladığını görürüz. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.