AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ve MİT Başkanı İbrahim Kalın ile toplantı yaptı. Zirvede Ankara Emniyet Müdürlüğü’ndeki kumpas soruşturmasının görüşüldüğü iddia edildi. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, sosyal medyada “Yerlikaya neden bu görüşmeye katılmadı?” yorumlarının üzerine bir açıklama yayımlayarak, karanlık düzenlerin yıkılacağını, mücadelelerine kimsenin engel olamayacağını ve tuzakları yerle bir edeceklerini söyledi.
MHP lideri Devlet Bahçeli, dün partisinin grup toplantısında “Birkaç emniyet müdürünün açığa alınması ile geçiştirilemeyecek bir komplo devrededir” dedi ve süreci 17-25 Aralık’a benzetti.
Erdoğan, partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu. Erdoğan, “Kanunun dışına çıkan kim varsa hukuk zemininde hesabını mutlaka soruyoruz” dedi.
Ruşen Çakır bugün Meclis’teki gözlemlerini, Külliye’deki sürpriz ziyareti ve Bahçeli’nin dün yaptığı açıklamaları değerlendirdi.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler. Ankara’dan selâmlar. Bugün Ankara’da, başta AKP olmak üzere partilerin grup toplantılarını izlemeye karar vermiştim, gelecektim ve birden dün geceki o büyük olay çıktı, patladı. Aslında daha önce, dün MHP lideri Devlet Bahçeli konuyu gündeme getirmişti. 17-25 Aralık gibi yeni bir darbe girişiminden bahsetmişti. Çok sert sözler söyledi ve işler çok karıştı. Akşam Külliye’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuyla ilgili MİT Başkanı ve Adalet Bakanı’yla bir mini-zirve yaptığı haberi çıktı. İlginç olan, burada olayın bir şekilde tarafı da olan İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın zirveye katılmamış olmasıydı. Çünkü burada Ankara Emniyeti’nden üç üst düzey yöneticinin karıştığı iddia edilen bir komplo var. Suç örgütü, mafya var işin içerisinde. O da nedir? Ankara’daki bir mafya yapılanmasına yönelik Ayhan Bora Kaplan soruşturması ve onun sağ kolu olduğu söylenen Serdar Sertçelik’in birtakım ifşâları var. Bütün bunlar birbirine girmiş durumda. Ve bu sabah Ankara’ya gelip gruplara gittiğimde, meselâ Gelecek Partisi Başkanı Ahmet Davutoğlu’yla kısa bir sohbet ettik ve bana grup konuşmasında Bahçeli ile ilgili şeyler söyleyeceğini, önemli olduğunu söyledi. Evet, bir şeyler söyledi. “Belgeler varsa açıklansın” dedi. İlginçtir, İYİ Parti grubunda yeni Genel Başkan Müsavat Dervişoğlu bu konuya hiç girmedi. Fakat orada sohbet ettiğim bâzı İYİ Parti milletvekillerinin ilk konuştuğu konu bu olaydı. Bana soranlar oldu, ben onlara sordum. Herkesin dilinde, Ankara gündeminde bu olay var. Ne oluyor? Kim ne yapıyor? Kim ne yapmak istiyor? Kim ne yapabilir? Bütün bunların hepsi birlikte ortaya atılıyor. Tabiî en çok AK Partililer bu konuyla meşgul. Kafaları bu konuyla meşgul. Erdoğan’ın bugünkü konuşmada bu konuyla ilgili önemli mesajlar vereceği söylendi; ama genellikle üstü kapalı konuştu. “Bürokratik vesâyete yeniden izin vermeyeceğiz” dedi. Bunu öyle anlamamız gerekiyor. “Her türlü suçu, kim yaparsa yapsın cezalandıracağız” dedi. Bunu da bu olayla bağladık. Ama adını koyarak, emniyet teşkîlâtı diyerek, mafyadan bahsederek herhangi bir şey söylemedi.
Şimdi karışık bir durum var önümüzde. Kısaca özetlemeye çalışayım: Haberleri okumaya çalıştıysanız ya da bu konuda yapılan yayınlarını izlemeye çalıştıysanız sizin de kafanız karışmıştır. Bu noktada, bir süredir yapılan Ayhan Bora Kaplan soruşturması önemli ve bunun bir şekilde Süleyman Soylu ile ilişkisi olduğu yolunda iddialar daha başından îtibâren var. Kaplan soruşturmasının yeni İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya yönelik bir temizleme operasyonu olduğu yolunda daha başından îtibâren iddialar var. Ve burada, Serdar Sertçelik diye bir isim var. Serdar Sertçelik’in 2 numara olduğu söyleniyor ve onun Emniyet’le anlaşıp gizli tanık olmayı kabul ettiği söyleniyor. Çok genç birisi, ilginç. Bu zamâna kadar adını duymadığımız birisi ve Ankara Emniyeti’nde üst düzey yöneticilerle konuşarak gizli tanık olarak değişik ifâdeler vermiş. Onlarda çok bir şey yok. Yani daha çok o suç örgütüyle ilgili birtakım iddialar, isimler, eylemler vs. var. Ama bu şahıs elektronik kontrol altındayken nasıl oluyorsa sokaklarda, gece hayâtında kendini gösteriyor ve daha sonra da yurtdışına gidiyor, daha doğrusu kaçıyor. Ama yurtdışına kaçtıktan sonra da, Emniyet’teki kontaklarıyla görüşüyor. Buraya kadar pek bir şey yok. Ama sonra, birdenbire Serdar Sertçelik bir açıklama yaptı. Dedi ki: “Ankara’daki Emniyet yöneticileri benim üzerimden AK Parti’ye darbe yapmak istiyor. Bana AK Parti’den birtakım isimleri söyletmek istiyorlar” dedi; ama ifâdesinde bunlar yok. Ama birtakım ses kayıtları yayınladı. Bütün bunlar tabiî aklımıza ne getiriyor? Sedat Peker olayını getiriyor. Sedat Peker de çok ciddî iddialar dile getirmişti, ama bu iddiaların hemen hemen hiçbiri hakkında hiçbir şey yapılmadı. Burada Sedat Peker ile kıyaslanmayacak birisi söz konusu; Serdar Sertçelik, adını ilk kez duyduğumuz birisi. Sedat Peker yıllardır ortada, bilinen, popüler bir isim. Serççelik’in bir iddiası hızlı bir şekilde gündeme geldi. Ne oldu? Önce İçişleri Bakanlığı müfettişler görevlendirdi, savcı soruşturma açtı, bu söz konusu polis şeflerinin evlerinde arama yapıldı ve kendileri gözaltına alındı. Yani ânında tepki verildi bu olaya. Sedat Peker’in anlattığı bin tâne şeyden hiçbirisine bir şey olmazken, Serdar Sertçelik olayı birdenbire hızlı bir şekilde gündeme geldi. Gözaltılar oldu, üst düzey polis yöneticileri gözaltına alındı ve bir darbeden bahsediliyor. Kim kime ne darbesi yapıyor? İşte bunlar çok karışık.Ankara’da konuştuğum kişilere; siyâsetçi, gazeteci, konuyla ilgili kişilere şunu sordum: Kim bunlar? Yani isimleri verilen birtakım kişiler: Şevket Bey, Ufuk Bey, vs., Ankara Emniyeti’nden isimler. Kimilerine göre bunlar Nurculuğun Yazıcı koluna bağlı isimler, kimileri Menzil diyor, ama galiba Yazıcı. Belli ki İslâmî bir yapılanmayla ilişkili kişiler. Ama işin içerisinde çok ciddî bir şekilde akçe de geçiyor, para da geçiyor, böyle birtakım rüşvet iddiaları vs. de var. Yani sâdece, Fethullahçılar’ın Emniyet içerisindeki eski tip o bildiğimiz örgütlenmesi olayı gibi değil; işin içerisinde para da var, işin içerisinde bir cemaat yapılanması iddiaları da var.Ama bütün bunlarla birlikte, Bekir Bozdağ’ın ya da Erdoğan’ın özel kalem müdürü Hasan Doğan’ın isimleri geçiyor. Bir îtirafçıya adlarını yazdırarak bu kişiler ne yapmak istiyorlar?
Şimdi Bahçeli bunu hızlı bir şekilde 17-25 Aralık’taki gibi bir darbe girişimi olarak tanımladı. İlginçtir, o târihleri hatırlayanlar bilecekler, Bahçeli o târihte 17-25 Aralık’a sâhip çıkmıştı. Hattâ Can Dündar’ı kabul ettiğinde saatini göstermişti, saati 17:25’te durmuştu. Ama şimdi 17-25’i bir darbe girişimi olarak tanımlıyor. Olabilir. Peki burada bu kişiler, bu Emniyet müdürleri kime darbe yapıyorlar? Diyelim ki AK Parti’ye. Serdar Sertçelik yaptığı açıklamalarda kendi sosyal medya hesâbını ve YouTube’u kullanıyor — tıpkı Sedat Peker gibi. Önce bunu AK Parti’ye karşı bir darbe olarak tanımlamıştı, şimdi ise Cumhur İttifâkı’na karşı darbe olarak tanımlıyor ve diyor ki: “Burada aslında AKP ile MHP’yi birden hedef alan bir komplo var. Ben bu komploya dâhil edilmek isteniyorum”. Tamam, diyelim ki bir komplo var, tekrar dönelim. Bu Emniyet müdürleri bu komployu kimlerle yapıyorlar? Nasıl bir grup söz konusu? Yani bir Fethullahçılık gibi devlette örgütlenmiş, değişik yerlerde kolları olan, siyâsetçiler içerisinde de bağları olan bir yapıdan mı bahsediyoruz? Böyle bir yapı şu âna kadar bilinmiyor, tasvir edilmedi. Emniyet’te değişik tarîkatların, cemaatlerin olduğu, ülkücülerin vs. olduğu hep söyleniyor. Özellikle Fethullahçılar’ın tasfiyesinin ardından boşalan yerlere birtakım cemaatlerin dolduğu biliniyor. Yazıcılar’ın adı çok geçiyor, Menzil’in adı geçiyor. Hakyol Vakfı, Nakşibendîliğin İskenderpaşa kolunun da adı geçiyor. Ama hiçbirisi Fethullahçılar’la kıyaslanacak şekilde siyâsî iktidâra operasyon yapabilecek bir güçte olarak tasvir edilmedi. Yani işi ilginç kılan yön bu. Bu kadar güçlü bir yapı mı var? Ve oraya Erdoğan’ın Özel Kalem Müdürü’nün, dünkü Adalet Bakanı’nın vs. adlarını karıştırarak bir şeyler karıştırmak istiyorlar. Bir kere bu çok şaşırtıcı. Kimden güç alıyorlar? İşte bu bilinmiyor. Nasıl bir yapı? Eğer bu iddialar doğruysa… Nasıl bir yapı ve ne yapmak istiyorlar? Diyelim ki bir îtirafçıya bu isimleri söylettiler. Bu isimleri söyleterek ellerine ne geçecek? Bahçeli “darbe” dedi, ama darbe öyle kolay bir şey değil. Askeriye’yle yapmaya çalıştı Fethullahçılar; asker, polis, yargı hepsini karıştırarak, onlar bile yapamadılar. Dolayısıyla îtirafçı üzerinden yapılan bu suçlamalar, aslında îtirafçının îtirafları oluyor. Yani şöyle söyleyeyim: Birisi îtirafçı oluyor, îtirafçı olduğu zaman –ki zamânında PKK îtirafçılarında çok olmuştu bunlar–, daha sonra, “Bana şöyle şöyle şeyler îtiraf ettirdiler” deyip, yeni bir îtirafta bulunuyor.
Şimdi, Ankara’da konuştuğum bâzı kişiler de diyorlar ki: “Aslında bu kişi birileri tarafından komplo kuruyor. Yani Serdar Sertçelik birileri tarafından bu polislere karşı komplo kuruyor. Yani esas komployu bu polis müdürleri kurmuyor; bu kişi birilerinin teşvikiyle komplo kuruyor. Şimdi, anladığımız kadarıyla yurtdışına gidebilen, yurtdışından böyle birtakım yayınlar yapabilen Serdar Sertçelik muhakkak birileriyle birlikte çalışıyor. Ama bu birilerinin kim olduğunu şu anda bilmek çok fazla mümkündeğil. Kendi başına bunları yapabilecek birisi midir? Açıkçası çok emin değilim. Ama öyle de olabilir. Meselâ Sedat Peker kendi başına bunu yapabilecek birisiydi; ama başından îtibâren hep şunu sorduk değil mi? “Sedat Peker bunları yapıyor, ama nereden cesâret alıyor, kimlerle ilişkisi var?” diye sorduk ona rağmen. Buradaki olayda bu anlamda çok bilinmeyenler var. Ama bilinen birtakım hususlar var. Onlar da şu: Eğer Serdar Sertçelik’in ifâdeleri, yani o yaptığı video yayınlar ve dinlettiği ses kayıtları esas alınırsa, o polis şefleri ve galiba İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya yerlerinde duramayacaklar. Yani fatura onlara kesilecek. Aksi takdirde bunun bir komplo olduğu ortaya çıkarsa, bunu kimlerin yaptırdığını bulmak gerekecek. Ali Yerlikaya dün geceki zirveye çağrılmadı, ama bugün sosyal medyada çok uzun bir paylaşım yaptı, iddialı ve sert şeyler söyledi. Belli ki o mevziyi terk etmeyecek. Bugün grup toplantısına da geldi, yani görünürde bir yerde, kendini gizlemiyor. Ve olayın bir ayağında da Süleyman Soylu olduğu muhakkak. Çünkü Süleyman Soylu, Ayhan Bora Kaplan ifâdesiyle berâber bayağı bir îtibarsızlaştırılmıştı. Şimdi iş böyle tersine dönerse, kazanan taraf Süleyman Soylu olacak tabiî ki. Peki MHP neden burada, ne arıyor MHP? Bu da apayrı bir soru. Şimdi Ayhan Bora Kaplan olayının doğrudan MHP’yi ilgilendiren bir yanı pek yok. Ama Sinan Ateş soruşturmasının MHP’yi ilgilendiren çok boyutu var. MHP bu soruşturmadan baştan îtibâren rahatsız olduğunu beyan etti zâten, gördük. Ve sonunda iddianâme aslında MHP’yi çok rahatsız etmedi; çünkü iddianâme olayı siyâsî yönleriyle ortaya koymadı. Böyle bir şey yokmuş gibi, bu bir âdî suçmuş gibi resmetti ve sonuçta MHP buradan bir anlamda iddianâmeden memnun kaldı. Fakat olay hâlâ gündemde. Özellikle Sinan Ateş’in eşi sürekli gündemde tutuyor. En son Özgür Özel’le görüştü, biliyorsunuz. Özgür Özel daha sonra Ayşe Ateş’in söylediklerinin bir kısmını Devlet Bahçeli’ye de aktardı. Ve medyada, özellikle iktidar medyası dışındaki medyada Sinan Ateş meselesi bir şekilde hep gündemde tutuluyor.
En son, biliyorsunuz, araçların görüntüleri yayınlandı ve MHP bundan rahatsız. Dolayısıyla burada Ayhan Bora Kaplan’la Sinan Ateş olayını birleştiren noktalar var: İkisinin soruşturmalarının da Ankara’da yapılması, ikisinin de medyadaki tâkipçilerinin üç aşağı beş yukarı benzer isimler, özellikle Ankara’daki meslektaşlarımız olması. Dolayısıyla Ayhan Bora Kaplan meselesinin bir komplo olarak paketlenip bir kenara konulması hâlinde, MHP de Sinan Ateş meselesini aynı şekilde yapabilecek. Ve hattâ, çok ilginçtir, Bahçeli dünkü konuşmasında, gündemde olan “etki ajanı” meselesini de gündeme getirdi ve ona sâhip çıktı ve medya mensuplarını doğrudan hedef aldı. Şimdi o yasanın çıkması durumunda, Sinan Ateş, Ayhan Bora Kaplan gibi dâvâlarla ilgili yazan, eden, belgeleriyle bunları yayınlayan meslektaşlarımıza belki de birtakım şeyler yapılmak istenecek. Böyle ilginç bir durumla karşı karşıyayız. Olay bir mafya olayıyla başladı, ama tamâmen siyâsî bir şekilde yol aldı. İşin içerisinde iktidar içi çekişmeler var, aynı zamanda MHP bu olaylara çok ayrı bir önem atfediyor. Ve bu olaylar aslında, özellikle yerel seçim sonrası yaşanan, “Yumuşama mı, sertleşme mi? İktidar önündeki seçenek nedir?” tartışmasında da pozisyon almaları gündeme getiriyor. İzliyorsunuzdur, yazdım da ve yayınlar da yaptım; bunların iktidar içerisindeki “güvercinler” ve “şâhinler” olduğunu söylüyorum. İsim vermedim; kendileri açık sesle konuşmadıkları için, yüksek sesle konuşmadıkları için isimlerini verip sonra onları yalancı durumuna düşürmemek adına. Ama bugün Meclis’te bunların büyük bir kısmıyla da karşılaştım, ayaküstü sohbetlerimiz de oldu. Hattâ birisi bana dedi ki: “Sakın Ankara’yı boş bırakmayın” dedi — benim “güvercin” olduğunu düşündüğüm bir AK Partili siyâsetçi. Bir başka isim de bana: “Komplo teorileri yapıyorsun, bunlar doğru değil” dedi, bunları kastetti anladığımkadarıyla. Yani böyle o klasik, “Aramızda ayrı gayrı yok, hepimiz biriz” şeklinde bir şeyi empoze etmeye çalışıyorlar. Bu anlaşılır bir şey. Ama zamânında Erdoğan’la Fethullah Gülen koalisyonu döneminde de, koalisyon çatlamaya başladığında, bunları yazıp söylediğimde, yine AK Partililer de Fethullahçılar da benim fitne çıkarmaya çalıştığımı söylemişlerdi tabiî; sonunda olayın nereye vardığını gördük. Şu anda Ankara’da çok ciddî iktidar savaşları var. Adım adım gelişiyor. İşin içerisine alâkasız konular dâhil oluyor. Ve Erdoğan bütün bunları yönetmeye çalışıyor. Yani nasıl yönetmeye çalışıyor? Hem bir taraftan CHP’yle yumuşama mesajlarını vermeyi sürdürüyor, ilk fırsatta CHP Genel Merkezi’ni ziyâret edeceğini söylüyor; ama aynı zamanda da Cumhur İttifâkı’na toz kondurmuyor. Böyle ilginç bir durumdayız.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Evet, tekrar oraya geleyim. AK Partili siyâsetçinin dediği gibi, Ankara’yı ihmal etmemek gerekiyor. Gerçekten ihmal etmemek gerekiyor. Ama şunu da özellikle vurgulamak lâzım: Aktörlerin tam belli olmadığı, niyetlerin tam belli olmadığı böyle ortamlarda, enformasyon, dezenformasyon, manipülasyon, hepsi birlikte vardır. Bunları olabildiğince serinkanlı değerlendirmekte, analiz etmeye çalışmakta yarar var. Ama şurası muhakkak ki artık bir şeylerin fitili ateşlendi. Bakıyorum; Serdar Sertçelik peş peşe videolar çekiyor, bunları yayınlıyor. Bir Sedat Peker’le kıyaslandığı zaman kötü bir konuşmacı. Ama ne kadar popüler olacak göreceğiz, onun câzibesiyle daha da gidebilir. Bir son not olarak da şunu söyleyeyim: Yurtdışına yerleşmiş olan Fethullahçılar’ın, özellikle bu konulara meraklı olan isimleri –isimlerini vermeye gerek yok– bu olaya balıklama atladılar. Çok ciddî bir şekilde onlar da çok miktarda enformasyon ve dezenformasyonu sosyal medya üzerinden akıtıyorlar. Olayın içerisine bir şekilde Fethullahçılar da dâhil olacak gibi. Hattâ bir iddiaya göre bir zamanlar Fethullahçılık’tan ayrılmış olan bir yapı da bu olayın içerisinde aktif bir şekilde rol alıyor. Sonuçta şunu söylemek de mümkün: Fethullahçılar’ın tasfiyesi tabiî ki çok iyi oldu, Yargı’dan, Emniyet’ten, TSK’dan vs.. Ama yerlerine yine hızlı bir şekilde birtakım birilerini doldurarak; sırf, liyâkat değil de sadâkate önem vererek, yani sâdık olacakları düşüncesiyle, güvenilir yerlerden insan toplamanın da böyle sonuçları olabiliyor. O an güvendiğiniz kişi, yarın öbür gün kendini belli bir güce sâhip gördüğünde pekâlâ sizin güveninize ihânet edebiliyor. Şu hâliyle Ankara’yı ihmal etmemek lâzım. İlginç şeyler oluyor. Yani her an yeni bir şey olabilir. Çünkü Bahçeli, olayı dün çok net bir şekilde darbe girişimi olarak tanımladı. Artık o öyle söyledikten sonra, burada bir numara yokmuş deme şansımız da kalmadı. Evet, Ankara’dan söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.