Güneydoğu’da bir şeyler oluyor. Siyaset değişiyor, Kürtler değişiyor, şehirler dönüşüyor… Bu değişim ve dönüşümün Türkiye için anlamı nedir? Ruşen Çakır, Değişen Güneydoğu röportajlarının ikinci videosunda duayen Kürt siyasetçi, DEM Parti Mardin Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Ahmet Türk’le konuştu. Ahmet Türk anlatıyor: Kendisine verilen 10 yıl hapis cezası için ne düşünüyor? Mardin’in en büyük sorunları nedir? Kayyumun bıraktığı borçlarla nasıl baş ediyorlar?
31 Mart Yerel Seçimleri’nde Mardin Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı DEM Parti’li Ahmet Türk yüzde 57,04 ile kazandı. Ahmet Türk, Medyascope Yayın Yönetmeni Ruşen Çakır’a konuştu.
Ahmet Türk anlatıyor: “Demokrasinin, hukukun, adaletin tamamen yok edildiği, rafa kaldırıldığı bir dönemde yaşıyoruz”
Türk, demokrasinin, hukukun ve adaletin yok edildiği bir dönemin yaşandığını, demokratik tepkilerin hedef haline getirildiğini ve siyasi baskıların arttığını “Demokrasinin, hukukun, adaletin tamamen yok edildiği, rafa kaldırıldığı bir dönemde yaşıyoruz ” sözleriyle vurguladı.
Kobani davasında Türk’e “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçundan 10 yıl hapis cezası verildi. Türk, Kobani davası gibi politik davaların siyasi amaçlarla kullanıldığını ve hukukun adaletle uygulanmadığını belirtti. Ayrıca, Kürt siyasetçilerinin hedef alındığını, siyasi yasaklarla karşı karşıya bırakıldığını ve adaletsiz yargılamalara maruz kaldıklarının da altını çizdi, “Geçmişten bugüne demokratik şekilde tepkilerimizi dile getirdik, demokratik bir gelecek için mücadele ettik ama hep hedef haline getirildik, yargılandık” dedi.
“Bizim için belediye başkanı olmamak çok önemli değil“
Belediyelerin kayyumlar tarafından yönetildiği ve halkın iradesinin yok sayıldığına dikkat çeken Türk, belediyelerin borçlarla boğuştuğunu, kaynak sıkıntısı çektiğini ve hizmetlerin aksadığını aktardı. Kayyumu asla kabul etmediğini dile getiren Türk, “Halkımız bir irade gösteriyor, başkanını seçiyor, partisini, adayını destekliyor. Sonra da bunun yerine bir kayyum atanıyor. İşte bu iradeye saygısızlık. Kayyum politikasına karşı elbette ki duruşumuzu her zaman gösterdim, göstermeye de devam edeceğim. Bizim için belediye başkanı olmamak çok önemli değil, önemli olan halk iradesine ipotek koyulmasıdır” diye devam etti.
Mardin’de çeşitli kültürel kimliklerin bir arada uyum içinde yaşamasını örnek gösteren Türk, Türkiye’nin demokratik bir değişime ihtiyacı olduğunu ve bu değişimin belediyeler aracılığıyla gerçekleşebileceğini dile getirdi. Sosyal belediyecilik ve kadın hakları gibi konuları da ön plana çıkardıklarını aktaran Türk, Mardin’de gerçekleştirdikleri sosyal projelerin uygulanmasında ekonomik kaynakların önemini de vurguladı.
- Değişen Güneydoğu (3) – Batman | Kadın intiharlarından kadın kentine: “Kayyumlar en büyük tahribatı kadın kurumlarında yapmışlar”
- Değişen Güneydoğu (1) – Diyarbakır | Serra Bucak ve Doğan Hatun Ruşen Çakır’a anlatıyor: “En önemli gündemimiz yoksullukla mücadele”
Ahmet Türk anlatıyor: Röportajın tam deşifresi
Yayına hazırlayan: Tania Taşçıoğlu Baykal
Merhaba, iyi günler. Mardin Büyükşehir Belediyesi’nde, Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’ün konuğuyuz. Kendisiyle Mardin’i ve tabiî ki Türkiye’yi de konuşacağız. Bizi kabul ettiğiniz için çok teşekkürler Ahmet Bey. Konuşacak çok konumuz var. Siz, daha çok yeni, Kobani Dâvâsı’ndan cezâ aldınız ve orada bir belirsizlik başladı. Daha önceki seçimde de seçilmiştiniz, ama belediye başkanlığı yapmanıza izin verilmedi. Bu sefer ne olacak? Durumunuz netleşiyor mu?
“Mahkemede bazı şeyleri anlatmadım”
Ahmet Türk: Çok teşekkür ediyorum. Mardin’e hoş geldiniz. Mardin Mezopotamya’nın merkezi, târihî bir kent. Taşa ruh veren bir şehir. Şehrimize hoş geldiniz diyorum. Elbette ki tartışılacak çok şey var. Demokrasinin, hukukun, adâletin tamâmen yok edildiği, rafa kaldırıldığı bir dönem. Geçmişten bugüne kadar demokratik tepkilerimizi dile getirdiğimiz için, demokratik bir gelecek adına mücâdele ettiğimiz için de hep hedef hâline getirildik, yargılandık.
Son dönemde de Kobani Dâvâsı diye bir dâvâ çıkarttılar. Peki, bu dâvâ neydi? IŞİD çetelerine karşı tepkilerimizi gösterdiğimiz için, Suriye’deki Kürtler’i hedef alan –Kobani’de ve diğer yerlerde– bu vahşi çeteye karşı “Dur!” demenin mesajını vermek için çaba gösterdik, yardım ettik. Gerektiği zaman bâzen devletle, buradakilerle işbirliği yaparak o yardımları oluşturduk. Ama sonuçta bakıyorsunuz, birdenbire bir sanık noktasına getiriyorlar Kobani Dâvâsı’ndan dolayı. IŞİD çetelerine karşı bütün dünyayı duyarlılığa çağırdığımız için de hedef hâline geldik.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Tabiî 2015’teki Diyarbakır olaylarıyla ilgili bir iddianâme hazırlandı. Biliyorsunuz, Savcılık, Genel Başkan ve arkadaşlarımıza 38 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis talebiyle bir iddianâme hazırladı, ama bundan beraat ettik. Ben mahkemede bâzı şeyleri dile getirmedim. Meselâ o dönemde partinin üyesi bile değildim. Çünkü Demokratik Toplum Partisi kapatıldığı için 5 yıllık bir siyâsî yasak vardı. Hattâ 2014 yılında da –elbette ki partimin desteğiyle– bağımsız aday olarak belediye seçimlerine katıldım. Ama sonuçta, olabildiğince etkili olan Kürt siyâsetçilerini bir dâvâ konusu yapıp, “Kobani Dâvâsı” diye bir dâvâ yaratıldı ve yargılandım. Partimizle, içeride yatan arkadaşlarımızla, bu dâvânın bütün yönleriyle siyâsî bir dâvâ olduğunu ve karârı da siyâsîlerin vereceğini her zaman dile getirdik.
Ahmet Türk anlatıyor: “Bizleri cezalandırmak için mahkeme oluşturuldu”
Gerçekten de yargılama sürecinde, âdeta özel bir mahkeme, bizleri cezâlandırmak için oluşturulan bir mahkeme olduğunu gördük, değerlendirdik. Açıkçası bu cezâları vereceklerini de tahmin ediyorduk. Çünkü hukuk yok, adâlet yok. Delillere, dosyaya baktığınızda bomboş bir dosya. Ama sonuç olarak, cezâ vermeyi kararlaştırmış olan bir heyetle karşı karşıyaydık. Durum kısaca bu.
Bundan sonra süreç nasıl işler? Mardin’de üçüncü kez seçildim. İki sefer de kayyumlar atandı. Hattâ kayyumun meşrûluğunu ortaya koymak için birçok îtirafçı veya gizli sanıklar yaratarak bize tutuklama karârı verdiler Hani kayyum atayacak ya? Ona göre bir suçun oluşturulması gerekiyor. O kayyumu meşrû göstermek için de bir iddianâme hazırlamak zorundaydılar. Sonuçta o dönemde kısa bir süre yattım. Bugün tekrar halkımızın irâdesiyle seçildik. Bizim için belediye başkanı olup olmamak çok önemli değil. Önemli olan halkın irâdesine ipotek koyulmasıdır. Bunu asla kabul etmiyoruz. Halkımız bir irâde gösteriyor, başkanını seçiyor, siyâsetini seçiyor, partisini ve adayını destekliyor. Sonra da bunun yerine bir kayyum atanıyor. İşte bu irâdeye saygısızlık olarak değerlendirdiğimiz için, bu kayyum politikasına karşı duruşumuzu her zaman gösterdik, göstermeye de devam edeceğiz. Yoksa şahsımla ilgili çok önemli değil. Belediye başkanı olsam ne olacak olmasam ne olacak. Hattâ bugün belediyeye baktığınızda, büyük bir yükü omuzladık.
Ahmet Türk ve Kürt siyaseti
O konuya geleceğim. Ama önce şunu sormak istiyorum: Ben sizi yıllardır biliyorum, tüm Türkiye de biliyor. Siz yıllardır vekil oluyorsunuz, belediye başkanı oluyorsunuz, ama hayâtınızın neredeyse yarısı, cezâevinde, mahkemelerde geçiyor. Bu arada kaç yönetim değişti, Ahmet Türk yine yargılanıyor. Devlette süreklilik esas.
Türk: Bugün Türkiye’de, bir halkın kültürel, kimliksel bir talebi var. İnkâr edilen bir halk. Asimilasyonla karşı karşıya olan bir halk. Biz bu halkın bir dilinin, bir kimliğinin olduğunu hep ifâde ettik. Ama sonuçta bir inkâr siyâsetiyle karşı karşıyasınız. Türkiye’nin gerçeklerini dile getirdiğiniz zaman, tabiî ki sanık kürsüsüne doğru yol alıyorsunuz. Peki, biz bu ülkede ne istiyoruz? Adâlet, eşitlik ve özgürlük. Bütün halkların, inkâr edilmeden ortak demokratik değerlerde buluşmasını istiyoruz. Bizim özlemimiz bu. Bizim mücâdelemiz asla ve asla Türk halkına karşı değil. Ama farklı kimliklerin var olduğunu, bu farklı kimliklerin saygı görmesini istemek de bizim hakkımızdır. Evet, Kürtler vardır, bir halktır. Ama bu halk Türkiye halkıyla birlikte yaşama kararlılığını, ısrârını ortaya koymuş.
Bugün Türkiye gerçekten Kürtler’i kucaklayacak bir siyâset izleseydi, şimdi Ortadoğu’nun en güçlü devleti olurdu. Irak’taki, Suriye’deki, İran’daki Kürd’ün bile yüzü Türkiye’ye dönük. Yani biz oralara gittiğimiz zaman, kendilerini bir Suriyeli, bir Iraklı olarak görmüyor, buranın bir parçası olarak görüyor. Ama maalesef, Kürtler’i “potansiyel tehlike” olarak gören bir siyâsetle karşı karşıyayız. Aslında Türkiye’yi bugün bu hâle bu yanlış getirdi.
Ahmet Türk anlatıyor: “Demokrasi lazım”
Ama demokrasi olduğu zaman, bir halkın varlığını içselleştirdiğiniz, bunu kabullendiğiniz zaman hiçbir sorun olmaz. Türkiye kucaklayıcı bir politika izleseydi, bugün Ortadoğu’da, belki dünyanın en güçlü ülkelerinden biri hâline gelirdi. Ama maalesef, biraz önce söylediğim gibi “tek millet” anlayışı, Kürtler’i potansiyel tehlike olarak görme mantığı, bugün Türkiye’yi demokrasiden uzaklaştırmıştır. Evet, Kürtler daha büyük acı çekiyor, ama Türk halkı da bugün demokrasiye sâhip olamıyor; o da acı çekiyor.
Bugün görüyoruz ki, demokrasi isteyen, halkların ortak demokratik değerlerde buluşmasını isteyen Kürd’ü de Türk’ü de, aslında artık bu mücâdelenin farkında. Böyle bir sürecin kaçınılmaz bir süreç olduğunu ister Türk olun ister Kürt olun ya da başka halklardan, demokrasi olmadan, toplumsal gerçekliği kabul etmeden, görmeden yürütülen siyâsetin Türkiye’ye zarar verdiğinin farkında. Bugün çok demokrat dostlarımız, aydınlar, sosyalistler, gerçekten birlikle mücâdele etme zeminini yaratmış oldular. Umut ediyorum ve inanıyorum ki yeni bir mantıkla, yeni bir akılla, yeniden bugünkü Türkiye’yi değerlendirelim ve herkesin özgür ve eşit olduğu, adâletin olduğu bir Türkiye’de buluşalım. Bizim özlemimiz budur.
“Büyük bir şok geçirdim”
Mardin’e gelelim: Siz daha önce iki kere seçildiniz. Birisi biraz daha uzun, birisi çok kısa sürdü.
Türk: Evet, kayyumlar atandı.
Şimdi üçüncü kez tekrar seçildiniz. Neyle karşılaştınız?
Türk: Büyük bir şok geçirdim, bir hayal kırıklığı yaşadım. Tabiî bu belediyenin borçlu olacağını, borçlandırılacağını tahmin ediyordum. Ama belediyeyi 5 milyar 400 milyon bir borçla devralmamız gerçekten bizi şok etti. Siz o parayla bugün yeni bir Mardin yaratabilirsiniz. Çok büyük bir rakam. Ama lütfen Mardin’i bir dolaşın, 5 milyon 400 milyon borçlanmış olan bir belediyede yeni bir şey görebilir misiniz? Bir hizmet, bir binâ, hiçbir şey yok. Elbette ki ufak tefek bazı şeyler yapılıyor, ama o harcanan veyâhut borçlandırılan parayla bugünkü hizmetleri değerlendirdiğiniz zaman, aslında bir hiç. İnanın ki bugün 5 milyar 400 milyonla bir şehri kurabilirsiniz, ama hiçbir şey yok ortada. Hiçbir şey yok.
Bütün bunlardan vazgeçtik, geldiğimizde, 4 tane bankadan; Halkbank, Ziraat Bankası, Vakıfbank ve Denizbank’tan 900 milyon lira para çekilmiş, kredi alınmış son dönemlerde. Halka hizmet edecek banka, belediyelere kredi aktarmış. Bu 900 milyon paranın nereye gittiğini bile bilmiyoruz. Elbette ki ilçelerle Büyükşehir arasında dayanışmalar olur, Büyükşehir hizmetleri ortak götürebilir. Ama hukukta da yasada da bir yere nakit parayı aktarmak gibi bir durum yok. Bu bir suçtur. Bakıyoruz, 45 milyon, AK Parti Midyat Belediyesi’ne gönderilmiş, Dargeçit Belediyesi’ne gönderilmiş, Ömerli Belediyesi’ne, Yeşilli Belediyesi’ne gönderilmiş. On beş milyon da Elazığ’a bağlı bir belde belediyesine gönderilmiş. Hattâ dün ben bunu basın toplantısında dile getirdim diye, Valilik’ten, “Benim köyüm değildi de, şudur da budur da” gibi bir açıklama geldi. Sonuçta bunun basında yer almaması için basını aramışlar. Ama gerçekten de kayıtlarda da 15 milyon lira Elâzığ’ın bir beldesine gönderilmiş, belgeleri var.
“Tek kuruş kalmadı”
Hadi bütün bunlardan da vazgeçtik, sonuçta burası büyükşehirdir, halka hizmet eden bir yer. Karum diye bir parkımız var. Biz geçmişte bunun içinde voleybol sâhası, basketbol sâhası, futbol sâhası, yüzme havuzu, düğün salonu ve piknik alanlarını oluşturmuşuz. Burayı Gençlik Spor Bakanlığı’na devretmiş. İki tâne kadın merkezi binâmız var, Maliye Bakanlığı’na devredilmiş. Üstünde yeşil alan yapılmış bir otopark alanı var, Valiliğe devredilmiş. Belediye yasasına göre otoparklar ve yeşil alanlar asla devredilemez.
Karayolları üzerinde, belediyenin hizmetlerini gösteren ışıklı bir billboard var; orayı da Valiliğe devretmişler. Bir billboard’u dahi, belediye reklâmını yapamasın diye Valiliğe devretmişler. Sonuçta bu şekilde onlarca kalem var. Buradaki mantık nedir? Belediyeyi hiçbir iş yapamaz hâle getirip, halkla karşı karşıya getirmektir. Halk, “Sizin belediyeleriniz geldi hiçbir hizmet yapmadı” diyecek. Biz göreve gelmeden önceki aylara baktım, 260 milyon lira gelmiş. Biz geldikten sonra 213 milyona düşürülmüş. 115 milyonu işçi memur parasını ödüyoruz, hattâ belki de 120 milyona çıktı. Dört bankadan alınan kredi taksitlerini de hesapladığınızda, belediyenin elinde tek kuruş kalmıyor.
Ahmet Türk anlatıyor: “Ne yapacağımız bilmiyoruz”
Peki ne yapacaksınız, nasıl yapacaksınız?
Türk: Biz de bilmiyoruz ne yapacağımızı ve bunun stresini yaşıyoruz. Ama halkımız bunların farkında. Günde 100-200 insan geliyor belediyeye. Hepsi de görüyorlar biliyorlar. Îzah ediyoruz, anlatıyoruz belediyenin durumunu. Elbette ki bizim görevimiz hizmet yapmaktır. Bunu başarmak zorundayız, kaynak yaratmak zorundayız. Tabiî bu söylediklerim sâdece Mardin Belediyesi’yle ilgili değil. Diyarbakır Belediyesi’ne gidin, aynı şeyi görürsünüz. Van Belediyesi’ne gidin, aynı şeyi görürsünüz. Batman Belediyesi’ne gidin, aynı şeyi görürsünüz. Siirt’e gidin, aynı şeyi görürsünüz. Ben şöyle düşünüyorum: “İki sefer kayyum atadık, üçüncü sefer de kayyum atarsak artık büyük tepkiler oluşabilir. Sâdece Türkiye’den değil, dışarıdan da tepkiler gelir. Bunları iş yapamayacak hâle getirelim” mantığıyla hareket edilmiştir. Şimdi, belediyeye âit taşınmazların devredildiği ve 5 milyar üzerinde bir borcu devraldığımız bir belediyeyi yöneteceğiz. Kısaca, bugün belediyemizin durumu bu.
Peki şu anda en öncelikli sorununuz nedir? Çok sorun olduğunu tahmin ediyorum, ama hızlı bir şekilde çalışmak zorunda olduğunuz en önemli mesele nedir?
Türk: Burada en önemli şey içme suyu meselesidir. Zâten önümüz yaz. Bâzı yerlerde su sıkıntısı var. Bâzı yerlerde de tahrip edilmiş şeyler var. Meselâ bütün su borularını yeniden döşemek, su kulelerini yapmak, içme suyu olan köylerde kuyular açmak gerekiyor. Bizi en fazla zorlayan şey köy yolları. Mardin’de 5000 km civârında köy yolu ağımız var. Elbette burada yapılanlar da var, ama hiç girilmemiş yollar da var. Bunların asfalt yapılması gerekiyor. Köylerde başlattığımız tâziye evi talepleri var, bu talepler de önümüzde duruyor. Şehir merkezinde de yeni düzenlemeler yapmamız gerekiyor. Ama dediğim gibi imkânsızlıklar olunca, bütün bu talepleri yerine getirmek bizim açımızdan gerçekten çok zor.
Mardin’in turizm potansiyeli
Mardin deyince akla kültür ve turizm geliyor. Bu konuda nasıl bir potansiyel var? Dinamik bir akış var mı?
Türk: Evet, gerçekten de beklemediğimiz bir turist akını var, insanlar geliyor. Cumartesi ve pazar günleri çarşıda dolaşmak bile zor.
Özellikle iç turizm herhalde.
Türk: Evet, iç turizm daha fazla. Yüzde 95’i iç turizm, yüzde 5’i yurtdışından gelenler. Yurtdışından gelenlerin çoğu da oralarda işçi, senelerce oralarda çalışmış. Tâtilini geçirmek için gelip Mardin’i görmek isteyen birçok insan var. Ama bu turizmden belediye olarak bizim hizmetten başka bir kazancımız yok. Fakat özellikle turizmin yoğun olduğu Mardin gibi bir kentte, maalesef oteller ve esnaf turistleri neredeyse kaçıracak fiyatlarla ağırlıyor. Bu da gerçekten benim zoruma gidiyor. Bunun için, Ticâret Odası, Esnaf Sanatkârlar Odası ve otelcilerle bir araya gelip, fiyat konusundaki sıkıntıları, şikâyetleri birlikte görüşmek ve bütün lokantalarda bir fiyat listesinin asılması konusunda bir toplantı yapmayı düşündük; ama yoğunluktan dolayı maalesef bunu henüz yapamadık. En kısa sürede bütün bu sorunları görüşeceğiz. Altın yumurtlayan bir tavuğu kesmektense, daha doğru bir yaklaşım göstermek gerekiyor.
Yüksek fiyat mı veriyorlar?
Türk: Evet, fiyatlar çok yüksek. Bir oda fiyatının 1000 euro, 16 bin lira olması ne demek? İstanbul’daki Hilton Oteli’nden bile daha pahalı fiyatlar. Bunu söylerken belki birileri beni eleştirecek, ama bu yaklaşım biçimi gerçekten doğru değil. İnsanlar Mardin’e geliyor, ama oteller o kadar pahalı ki akşam Diyarbakır’a kaçmak zorunda kalıyor.
Evet, onu Diyarbakır’da söylediler; Diyarbakır’daki otelciler memnunmuş.
Türk: Tabiî, ama Mardin, târihî ve önemli bir kent. Biz gerçekten turistleri memnun edecek bir yaklaşımın ortaya çıkmasını istiyoruz. Buna herkesin özen göstermesi gerekiyor. Fiyatlardan tutun ilişkiler kadar, herkesin turizmi güçlendirecek bir tavır içinde olması gerekiyor.
Ahmet Türk’ün devletle “arası” nasıl?
Ahmet Bey, devletle aranız nasıl? Sizin başınıza gelenler ayrı konu, ama şu anda Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı’sınız. Mardin, kültür ve turizm açısından da bölgenin en önemli kenti. Çok sorunu var ve bu sorunlar belediyenin tek başına çözebileceği sorunlar değil.
Türk: Elbette bu kentte başarılı olmak için ortak projeler etrafında buluşmamız, bir diyalog ortamının oluşması, birlikte neleri yapacağımızı tartışmamızda yarar var ve biz bunu istiyoruz. Ama maalesef bize mesâfeli davranıyorlar. Bir örnek vereyim: 23 Nisan törenleri için geldim. Vâli Bey, bir “Merhaba, nasılsın?” demedi, “Hayırlı olsun” demedi. Yine 19 Mayıs’ta gittim. Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı olarak ismim bile anons edilmedi. Gençlere ödülleri dağıtılırken çağrılmadım meselâ. Yani “yok hükmünde” sayan bir mantıkla karşı karşıyayız. Tabiî ki bu doğru bir yaklaşım biçimi değil. Siz gerçekten bu şehrin vâlisiyseniz, ben de belediye başkanıysam, ortak projeler üretip diyalog ortamını yaratarak halka hizmet götürmemiz gerekiyor. Ama bir vâli, belediye başkanının başarısız olması için uğraşıyorsa, iktidar mantığı buysa, bu, halka zarar vermekten başka bir işe yaramaz.
Peki siz bunu aşmaya çalışıyor musunuz?
Türk: Elbette. Biz bu konuda açığız, rahatız, bizim bir problemimiz yok. Bize karşı olan kesimlerle diyalog oluşturup, ortak bir akılla hareket etmeyi her zaman önemsedik ve bunun mücâdelesini verdik. Bugün de böyle. Biz bu ülkede demokratik bir gelecek için mücâdele ediyoruz, bunu her zaman söyledik. Bu ülkede demokrasiden yana olan insanlarla her zaman diyaloğa hazırız. Hattâ bizi farklı bir şekilde gösterenleri iknâ etmek için bile diyaloğa hazırız. Ama maalesef, biraz önce ifâde ettiğim gibi bizi bir “tehdit” olarak gören, ötekileştiren bir mantıkla karşı karşıyayız. Bugün Türkiye’de ötekileştirme politikasının çok açık bir şekilde yürütüldüğünü görüyoruz. Zaman zaman “bölücüler” deniyor. Kim bölücü? Demokratik bir gelecek için mücâdele eden mi bölücü, yoksa ötekileştiren mi bölücü? Aslında bugün bunu tartışmak lâzım bu ülkede. Bunu halkla paylaşmak lâzım.
Mardin ve sosyal belediyecilik
Siz de fark etmişsinizdir; bu seçimlerde, tüm Türkiye çapında “sosyal belediyecilik” kavramı çok öne çıktı. Hattâ adaylar sosyal belediyecilik vaatleriyle yarıştılar. Çünkü çok bâriz bir yoksulluk var. Bu bölgede de çok var. Sizin daha önceki belediye başkanlığı döneminizde yapmaya çalıştığınız şeyler muhakkak vardır. Şu anda gündeminizde bu tür çalışmalar, projeler var mı?
Türk: Belediyemiz bünyesinde Kadın Dâire Başkanlığı oluşturduk. İki tâne kadın merkezi oluşturduk, orada çalışmalar yapmak için. Çocuklar için özel kreşler oluşturduk, en azından anadiliyle eğitim görmeleri için. Bunlar özel kreşler, resmî değil. Gençler için yine anadille eğitim için yerler açtık. Gençleri uyuşturucudan uzaklaştırmaya yönelik bâzı projeler yapıyoruz.
Uyuşturucu konusu çok ciddî sanıyorum.
Türk: Evet. Uyuşturucu meselesi bugün bütün bölgede, bütün Türkiye’de çok ciddî bir hâle gelmiş durumda. Geçmişte, liselerin kapısında polislerin esrar dağıttığını biliyoruz. Bütün bunlar yaşanırken, bütün bu durum ortadayken, siz buradaki kadın merkezlerini kapatırsanız… Hatta Kadın Dâire Başkanlığı’nın başına erkek getirdiler bir dönem. Olacak iş değil. Bu kreşleri, özel eğitim yerlerini kapatırsanız, yasaklarsanız, sosyal belediyecilik hizmetini yürütemezsiniz. Belediye olarak istediğiniz kadar bunu yapın, devlet sizin önünüze engeller koyduğu zaman, bunları gerçekleştirme şansınız yok. Kadın merkezi binâlarının Mâliye Bakanlığı’na devredilmesinin ne mantığı var? O merkezlerde kadın atölyeleri, kadın çalışmaları yapılacaktı, yapılamadı.
Bugün dünyada sosyal belediyecilik önemli. Biz üç dâire başkanlığımızı; yani Kültür, Sosyal Hizmetler ve Kadın Dâire Başkanlığı’nı kadınlardan oluşturduk. Burada amacımız kültür alanında çalışmalar yapmak, sosyal hizmetleri yapmak, halka, özellikle yoksullara ulaşmak ve burada projeler yapmaktı. Tabiî ki bizim belediye olarak bu imkânlarımız yok.
“Elimizden geleni yapıyoruz”
Ama ne yapıyoruz? Bâzı proje dâirelerini oluşturup Avrupa Birliği’nden hîbe şeklinde projeleri hayâta geçirmeye çalışıyoruz. Bugün de Avrupa Birliği’nden elçilikler ve müsteşar düzeyinden büyük bir ekip gelmişti. Onlarla Mardin’in ve belediyenin durumunu tartıştık. Yani sizin ekonomik olarak kaynaklarınız olmadan ne sosyal belediyecilik yapabilirsiniz ne halkı memnun edebilirsiniz. Bu bizim gerçeğimiz. “Şunları yapacağız, bunları hayâta geçireceğiz” diye kimseye de yalan söyleyemeyiz.
Seçim döneminde, Mardin’de AK Parti’nin belediye başkan adayı olan eski Urfa Vâlisi, Mardin için 47 proje vaadiyle çıktı. Biz böyle bir şeyle çıkmadık, ama sosyal belediyeciliği yapmak gibi bir sorumluluğumuzun olduğunu biliyoruz. Ama belediye bu durumdayken hangi projeyi gerçekleştirebilir? Sosyal belediyeciliği nasıl yapacağız? Elbette ki bu ülkede gençlere, kadına pozitif bir ayrımcılık yapmak lâzım; onu yaşamın her alanında görebilmeyi esas alan bir mantıkla yaklaşmamız lâzım. Bunu ilk defa bizler parti olarak yıllardan beri yapıyoruz. Meclis üyelerimizin yarısı kadın, yarısı erkek. Yine, eş başkanlık sistemiyle birisi kadın birisi erkek. Bütün yönetim birimlerimizde, kadını güçlü hâle getirmek anlayışındayız ve burada hizmet etme alanlarını açmak için çaba gösteriyoruz. Tabiî ki bu, görmek istediğimiz bir gelecek. Ama dediğim gibi, nasıl hizmet edeceğimizi, bunu nasıl başarabileceğimizi, gece gündüz düşünmekten başka da bir şey yapamıyoruz.
“Her zaman iyimser olmak lazım”
Seçim öncesinde partinizin içerisinde de birtakım iyimserler vardı, siz de onlara yakındınız diye biliyorum. Zâten her şeye rağmen siz hep iyimsersiniz. Seçimden sonra, özellikle CHP Genel Başkanı’nın Erdoğan’la görüşmesinden sonra, bir “yumuşama” olacağı söylendi. Kobani Dâvâsı karârı tam da bunun üzerine düştü, o ayrı konu. Ama aklıma şöyle bir şey geliyor: Eğer bir yumuşama, normalleşme olacaksa, Kürt sorununu kapsaması kaçınılmaz. Bu anlamda da en kolay yol olarak akla belediyeler geliyor. Böyle bir iyimserliğiniz var mı? Yani Ankara’dan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın verdiği bir direktifle, DEM Partili belediyelerin daha rahat hareket edebilmesini, yani ellerini kollarını bağlarını çözme ihtimâlini görüyor musunuz?
Türk: Şu anda bunu görmüyoruz. Ama her zaman iyimser olmak, umûdu kaybetmemek lâzım. Umûdu kaybettiğiniz zaman hiçbir şey yapamazsınız. Bütün değerlerden, mücâdeleden kopmuş olursunuz. Baktığımızda, Türkiye’nin bu şekilde yönetilmesinin gerçekten artık mümkün olmadığını, böyle bir yönetim anlayışıyla bir felâkete gittiğini görüyoruz ve bir gün, ortak aklın ortaya çıkacağını düşünüyoruz. Bunun için umutluyuz. Mesele Erdoğan ya da Özgür Özel meselesi değil. Bir kültür coğrafyasının olduğu bir ülkede, bugünkü anlayışı, yönetim biçimini hak etmemiş bir toprak, bir coğrafya ve halklar var. Herkesin yarın bunun farkında olacağını düşünüyoruz. Herkesi gerçekten kucaklayıcı yeni bir sistemin, yeni bir dönemin kaçınılmaz olduğunu görüyoruz.
“İktidar ortakları değişim istemez”
Ama bugün Türkiye’de, apolitik veya ırkçı, milliyetçi kesimleri arkasına alarak kendisini yaşatmak isteyen bir anlayış var. Bu nedenle, Türkiye’nin değişim ve dönüşümü konusunda değişime engel olan, dönüşümü istemeyen bir mantık var. Çünkü bu değişim ve dönüşüm gerçekleştiği zaman kaybedeceklerini biliyorlar. Bu, siyâsî bir hesaptır. Bugün devletin veyâhut iktidârın ortağı olan kesim, elbette ki değişim ve dönüşümü istemez.
Erdoğan’ın MHP ile olan ittifâkının, gerçekten artık demokrasiye, hattâ kendisine zarar verdiğinin herkes farkında. Bu nedenle, “Yeni bir akla, yeni bir anlayışa ihtiyaç var” diyoruz ve bu aklın, bu ihtiyâcın gündeme geleceğini hep umut ediyoruz. Umûdumuz burada. Ama bugün tabloya baktığınızda, gerçekten Kürtler’e zulmeden, Kürt halkının irâdesini hiçe sayan bir anlayışla karşı karşıya olduğumuzu da görüyoruz. Ama ummak, ümit etmek, hayal kurmak da bizim görevimiz, işimiz. Hayâlimizi, umudumuzu kaybedersek kendimizi kaybetmiş oluruz. Yani bunun için, “Bir gün değişecek, umutluyuz” diyoruz.
Ahmet Türk anlatıyor: “Mardin örnek bir şehir”
Peki, Mardin’le ilgili konuşmadığımız, söylemek istediğiniz, altını çizmek istediğiniz neler var?
Türk: Mardin gerçekten örnek gösterilecek bir şehir. Bugün Türkiye’de böyle örnek gösterilecek iki şehir var: Biri Mardin, diğeri Hatay. Bu iki şehir, birçok inancın, kültürün birlikte yaşadığı ve sorunsuz bir şekilde yaşadığı iki ilimiz. “Keşke Türkiye Mardin gibi olsa, keşke Türkiye Hatay gibi olsa” diyorum hep. Birçok kültürün, farklı inancın, dilin bir arada, birlikte, yan yana birlikte yaşadığı şehirler olsa. Eğer Türkiye Mardin gibi, Hatay gibi herkesi kucaklayacak bir anlayışa sâhip olsaydı, bugün değişen çok şey olurdu.
Biz Mardin’le övünüyoruz. Bugün Mardin’de Süryânî halkı var, Arap halkı var, Kürtler var, Tatlar var, Mahalmiler var. Farklı farklı kimlikler. Biz hem yerelde hem de genelde her zaman temsil edilmesini esas alan bir mantıkla onlara yaklaştık ve bugün görüyoruz ki, bütün bu halklarımız, gün geçtikçe siyâsetimizi, partimizi daha fazla sâhiplenmeye başladı. Örnek vereyim: 2014 yılında %52 oyla seçildik. 2019’da %53,5’la seçildik. Son seçimde, bütün baskılara rağmen %57,4’le seçildik. Artık halklar, yürütülen bu politikanın karşısında olduklarını açık bir şekilde göstermeye başladı. Biz de bu kucaklayıcılığın, sâdece Mardin gibi, Hatay gibi bir yerde kalmamasını, bütün Türkiye’de olmasını istiyoruz.
Şunu yeniden ifâde etmek istiyorum: Eğer kucaklayıcı bir siyâset olsaydı, Türkiye bugün farklı yerlerde olurdu. Ama maalesef yanlış yürütülen bir siyâset bugün bizi farklı yere götürüyor. Bugün, ötekileştiren, halkları karşı karşıya getiren, umutları yok eden bir mantıkla karşı karşıyayız. Bu halklar, böyle bir mantığın uzun süre yaşamasına imkân vermez, değişmek zorunda. Siyâset de kendini yenilemek zorunda diye düşünüyorum.
Çok teşekkür ederim Ahmet Bey.
Türk: Ben teşekkür ederim.
Mardin Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Ahmet Türk’ün konuğuyduk. Kendisiyle her şeyi konuştuk. Kendisine çok teşekkür ediyoruz. Sizlere de bizleri izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.