Hakkari Belediyesi’ne bugün kayyum atandı. DEM Parti, sabah polisin Hakkari Belediyesi’ne baskın düzenlediğini, Eş Belediye Başkanı Mehmet Sıddık Akış’ın Van’da gözaltına alındığını duyurdu. İçişleri Bakanlığı,Akış’ın görevinden alındığını açıkladı.Bakanlığın açıklamasına göre Hakkari Valisi Ali Çelik, Hakkari Belediye Başkanvekili olarak atandı.
Ruşen Çakır izleyicilerin katılımıyla değerlendirdi.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler, iyi haftalar. Haftaya kayyum tartışmalarıyla başlıyoruz. Hakkâri’de olanlarla yeni bir dönem mi başlıyor? Hakkâri’de DEM Parti’den seçilen Eş Belediye Başkanı Mehmet Sıddık Akış gözaltına alındı. Yerine Vâli Ali Çelik, Belediye Başkanvekili olarak görevlendirilmiş. “Geçici bir uygulama, geçici bir süre için” deniyor. Vâli’nin açıklanması hemen hızlıca yapılmış. Orada, İçişleri Bakanlığı’nın açıklamasında, “Geçici bir tedbir olarak” deniyor. Burada 10 yıl önce açılmış bir dâvâ var, duruşması 5 Haziran’da görülecekmiş. Dâvâ sonuçlanmış bir dâvâ değil. Yüksek Seçim Kurulu, bu kişinin aday olmasında bir engel görmemiş. Dâvâda cezâ alsa bile, kesinleşmediği için –çünkü birçok süreci var, biliyorsunuz– belediye başkanlığının iptal edilmesi söz konusu olamıyor. Meselâ en son Kobani Dâvâsı’nda, Mardin Belediyesi Eş Başkanı Ahmet Türk de cezâ aldı; ama hâlâ belediye başkanlığı sürüyor, normali de bu. Ama bir de hızlıca yapılan bir soruşturmadan bahsediliyor. Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından açılan ve hâlen devam eden, silâhlı terör örgütüne üye olma suçlamasının soruşturması. Bunun ne olduğu belli değil. Şu anda bir gizlilik karârı verilmiş durumda ve bunu tabiî ki herkes bir kayyum olarak okuyor. Burada ne olacak? Van’da da böyle bir şey olmuştu, biliyorsunuz. Abdullah Zeydan’ın mazbata almasına önce izin verilmemişti. Ama orada çok yoğun protestoların ardından geri adım atılmıştı. Şimdi burada başka bir olay var; Van’da olmayan Hakkâri’de olacak mı ve bunun devâmı gelecek mi? Çok konuşulacak bir konu. Bu haftayı ve önümüzdeki günlerin gündemini bu konu belirleyecek gibi görünüyor. DEM Parti, yaptığı açıklamada, tüm ülke çapında bu konuda direneceklerini söylüyor. Parti yöneticilerinin Hakkâri’ye gideceklerini söylüyor. Bu arada Hakkâri Vâliliği de şehirde her türlü eylem ve gösteri yapmayı yasaklayan bir karar aldı tabiî hızlı bir şekilde. Önümüzdeki günlerde bol miktarda Hakkâri’yi konuşacağa benziyoruz. Geçen hafta pazartesi ve salı günü bölgedeydim ve yaptığım dört röportajı yayınladık ve bir yazı dizisi hâlinde izlenimlerimi yazıyorum. Yarın son bölüm çıkacak. Bugünkü bölümde kayyum meselesine değinmiştim ve kayyum ihtimâlinin iyice azaldığını, ama yine de belli olmayacağını söylemiştim. Hemen yazının çıktığı gün bu olay oldu. Bölgede görüştüğüm DEM Partili belediye eş başkanlarının hepsi, kayyum sorusundan bir şekilde tedirgin oluyorlar. Konuşmak istemiyorlar. Diyorlar ki: “Olabilir, ama biz kayyum atanmayacakmış gibi işimize bakıyoruz, bakacağız” diyorlar. Böyle bir durum vardı. Ama Hakkâri’de yaşanacak olanlar başka yerleri de bir şekilde etkileyecektir. Tabiî burada önemli bir başka husus şu: Van’daki olayda CHP’nin başından îtibâren DEM Parti’yle birlikte hareket etmesi çok etkili olmuştu. Nitekim benim görüştüğüm DEM Partili belediye başkanlarının hepsi bunun altını çizmişti. Ve burada da, Hakkâri’de de CHP’nin ne yapacağı önemli. Bugün CHP MYK’sı toplanıyor. Oradan herhalde Hakkâri ile ilgili açıklama yapılacaktır ve muhtemelen daha önce Van’a olduğu gibi Hakkâri’ye de herhalde CHP bir milletvekili heyeti gönderecektir diye düşünüyorum. Bu tabiî ki dile getirilen o normalleşme ve yumuşama tartışmalarını da berâberinde getiriyor, tekrar gündeme geliyor. Zâten bugün DEM Parti adına yapılan açıklamalarda da, yumuşamanın yalan olduğunu, en azından kendilerini ilgilendirmediğini ve Kürtleri kapsamadığını söylediler ve böyle gidiyor. Şimdi sizlerden gelen soru, yorum ve eleştirileri benim ve Medyascope’un YouTube sayfalarında chat bölümlerinde yazarak bu tartışmayı berâber yapalım.
Kaval Salih diyor ki: “Kayyum bahâne. Kürtlerin seçilmişlerine saygı duymuyorlar”. Evet, çok ilginç bir durum söz konusu. Bugünkü yazımı okuyanlar hatırlayacaktır, şöyle bir olay oldu: 2014’te bölgede çok ciddî sayıda belediyeyi HDP’liler kazandı ve 2016 sonlarına doğru bunların büyük bir kısmına kayyum atandı. Ve 2019’da yapılan yerel seçimlerde AK Parti çok büyük oy kaybı yaşamadı, ama yine buraları kaybetti 2019’da. Ve 2019’da kayyumlar hemen atandı biliyorsunuz. Herhalde çok fazla oy kaybetmemenin verdiği bir cesâretle bu karârı aldılar. Fakat şimdi baktığımızda, 2024 seçiminde AK Parti’nin bölgedeki oylarında çok büyük bir gerileme var. Çok çok büyük gerileme var. Yani 10 yıl önce aldıkları oy kadar oy alamıyorlar. Yüzdelerden bahsetmiyorum. 10 yıl önce Diyarbakır’da, Mardin’de, Van’da aldıkları oyun gerisinde oylar aldılar. Yazıyı açıp size tekrar bunun rakamlarını verebilirim. Çok çarpıcı rakamlar. Meselâ Diyarbakır’da 2014’te 251 bin oy alıyor ve 10 yıl sonra 121 bine düşüyor. Bu arada seçmen sayısının da hayli arttığını kabul edersiniz. Seçime katılım oranının daha düşük olduğu bir gerçek; ama yine de 10 yıl önce aldığı oyun yarısını bile alamayan bir partiden bahsediyoruz. Dolayısıyla bu bize kayyum uygulamasının bir ders olduğunu ve bunu sürdürmenin mümkün olmayacağını düşündürüyor. Yani ancak Erdoğan eğer Kürtlerden tamâmen vazgeçerse olabilir bu. Şu anda baktığımız zaman, evet, yine burada doğrudan bölge halkının irâdesine yönelik bir devlet müdâhalesi söz konusu. Bunu görüyoruz.
Engin Koyuncu diyor ki: “10 günlüğüne Hakkâri sınırları içerisinde toplantı, yürüyüş ve basın açıklaması da yasaklandı”. Evet, biliyoruz. Ama herhalde DEM Partili başkanlar, milletvekilleri oraya gittiğinde, onlar bir şeyler yapabileceklerdir. Yine de bir gerginlik ihtimâlinin olduğunu –Van’da da yaşanmıştı bu– biliyoruz.
Mavromatis: “AKP, tamam, irâdeye saygı duymuyor dendi; ama acaba CHP gerçekten saygı duyuyor mu, onu görmek gerekecek” demiş. Evet, demin bahsettim. Bugünkü MKYK toplantısından ardından herhalde CHP Sözcüsü bu konuya da değinecektir ve benim tahminime göre yine bölgeye, Hakkâri’ye bir CHP heyeti gidecektir diye düşünüyorum.
Evet, Doğan Özkan da aynı soruyu sormuş: “Acaba diğer muhâlefet partileri nasıl bir tutum alacak?” Diğer muhâlefet partisi derken, çok fazla bu konuda tavır alacak bir muhâlefet partisi yok. Tabiî ki CHP var. Onun dışında, Van olayı yaşandığında muhâlefet diye bilinen partilerin herhangi bir tavır aldığını görmedik.
Tayfun Tufan: “Sizce CHP nasıl bir strateji izlemeli? Normalleşme tümüyle kadük kalmış gibi geliyor bana” demiş. Henüz bu tür tespitleri yapmak için erken. Öncelikle şunu söyleyeyim: Bugünkü İçişleri Bakanlığı açıklamasındaki nüanslar önemli. Kayyum denmeyip, “Belediye Başkanvekili olarak görevlendirildi” denmesi önemli. “Geçici bir tedbir olarak” denmesi önemli. Devlet, şu hâliyle bir kapı aralamış gibi duruyor. Tabiî ki kayyum duygusu yaratıyor; ama birtakım gelişmelere göre Sıddık Akış göreve dönebilir ya da görevden alınırsa, Hakkâri Belediye Meclisi’nin yeni başkanı seçmesi –ki kanûnen böyle oluyor biliyorsunuz; yani kayyum atanması değil de, Belediye Meclisi’nin başkanlığı düşen kişinin yerine yeni başkanı seçmesi– olabilir. Bu tür uygulamalara belki kapı aralanabilir. Ama tabiî ilk akla gelen husus kayyum atanacağı yolunda.Şunu çok duydum bölgede: “Birçok mülkî âmir yeniden kayyum olmak için birtakım hazırlıklar yapıyor” denmişti. Çünkü bir vâli, bir kaymakam kayyum olduğu zaman, belediyenin imkânları var ve bu yaşanan olaylarda da görüyoruz ki çok ciddî bir şekilde bu imkânlar har vurulup harman savurulmuş. Çok büyük borçlar var bütün bölge belediyelerinde. Ve bu borçların çoğu, meselâ seçimden kısa bir süre önce personel alımları, seçimden çok kısa bir süre önce ihâleler, dağıtılan paralar, devredilen birtakım taşınmazlar vs. var; dolayısıyla kayyum olmanın bir getirisi var ve olmak isteyen çok kişi olduğu da söyleniyor. Ama şu hâliyle baktığımız zaman henüz tam bir kayyum devri başlamadı. Evet, bu duygu zâten hep vardı, ama Hakkâri’dki gelişmeleri birazcık beklemek gerekecek. Van’da da böyle olmuştu biliyorsunuz. Abdullah Zeydan’a mazbatası verilmedi ve ilk düşünce şuydu: “Verilmeyecek, yerine AK Partili’ye verilecek” diye bekledik, ama sonunda hiç de öyle olmadı.
Davut Zeydanoğlu: “Seçme seçilme hakkı ilga edildikten sonra sıradaki yaptırım ne olacak, vatandaşlık hakları mı iptal edilecek?” demiş. Yani bunlar tabiî tepkisel sözler, öyle diyelim.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Gülistan Kılıç: “Koçyiğit, açıklamasında, ‘Kürt’ün o hâli hiç bitmiyor. Yeni anayasa ve normalleşmenin Kürtleri kapsamadığı bir kez daha ortaya çıkmıştır’ dedi. Normalleşmesi ihtimal dâhilinde mi?” Evet, görünen, normalleşmenin Kürtleri kapsamadığı duygusu çok baskın tabiî. Önce Van, şimdi Hakkâri, bundan dolayı çok baskın. Ama yine de Van’daki olayı tekrar hatırlatarak söyleyeyim; yine de biraz beklemek gerekiyor — DEM Parti’nin ve CHP’nin tepkilerini ve buna verilecek karşılığı. Bir de tabiî soruşturmayla ilgili ne olduğu, neyi kapsadığı. Şimdi, 2014’teki zâten var olan bir dâvâ; ama o dâvâ 5’inde görülecek; duruşmada karar mı verilecek, o karardan Başkan Sıddık Akış aleyhine net bir cezâ mı çıkacak? Bunların hepsi tabiî ki önemli. Ama başta da söylediğim gibi, cezâ almış olması bile tek başına yeterli değil; çünkü kesinleşmesi gerekiyor.
Ahmet Çevik demiş ki: “Özgür Özel neden erken seçim istemiyor? Bence tüm bu olanlar da bu soruya bağlı”. Neden erken seçim istemiyor? Çünkü kazandıkları şeyi bir müddet sağlama almak istiyorlar bence. Erken seçim isteseydi kayyum olayı olmayacak mıydı? Yani bunun doğrudan bu olayla ilgili olduğunu sanmıyorum.
Ercan Bayar:”Bu Hakkâri ile durmayacak. Hak ihlâli var ise neden o mazbata verildi? Sâdece Kürt illerinde huzursuzluk ve kaos peşinde bir tutum” demiş. Evet, şimdi 10 yıl önceki dâvâyı herhalde Yüksek Seçim Kurulu da biliyordu ve bu dâvânın bir engel oluşturmadığı açık. Çünkü sonuçlanmış bir dâvâ değil, verilmiş ve kesinleşmiş bir karar yok. Dolayısıyla o dâvâdan ziyâde –onu tabiî ki söylüyorlar, ama o dâvâdan ziyâde– belli ki hızlı bir şekilde açılmış olan yeni soruşturma üzerinden bir şeyler açıklamaya çalışacak iktidar, öyle görüyorum.
Uluç İnal: “CHP ancak Sezgin Tanrıkulu’nu gönderir bölgeye. Benim gözümde Cumhuriyet Halk Partisi, Cumhuriyet AK Partisi oldu. Yumuşadıkça yumoş gibi oldu muhâlefet partisi. Kemal Kılıçdaroğlu’nun işâret ettiği oydu”. Uluç Bey, öyle olmadı. Van’a sadece Sezgin Tanrıkulu gitmedi, başkaları da vardı, grup başkanvekilleri de vardı. Muhtemelen bu sefer de öyle olacaktır. “Kemal Kılıçdaroğlu’nun işâret ettiği oydu” derken, yani Kemal Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkanı olsaydı buna çok daha güçlü tepkiler –nasılsa o– mi verecekti? Yani zamânında HDP’lilerin içeri girmesi olayında, dokunulmazlıkların kaldırılmasında, “Anayasa’ya aykırı, biliyoruz, ama veriyoruz, destekliyoruz” demiş bir isim Kılıçdaroğlu. Dolayısıyla isterseniz buna Kılıçdaroğlu’nu karıştırmayalım.
Redarmani diyor ki: “Aynı ülkede yaşıyoruz, aynı ülkeyi paylaşamıyoruz. Var olanı nasıl kabul etmezsin?” demiş.
Yusuf Akdeniz:”Ülkeye ne gibi zararları olur?” Çok zararı olur. Yani Türkiye’nin en önemli sorunu Kürt sorunu ve bir normalleşme ihtimâli var. Geçen hafta üç büyükşehir ve Batman’a gittim. Yeni bir dinamizm gelmiş. Halk, seçilen belediye başkanlarını günlerce ziyâret etmişler makamda. Çünkü 2016’dan bu yana 8 yıldır kayyum tarafından yönetiliyordu belediyeler, kısa bir ara dışında. Bir şeyler vardı, bir şeyler değişebilirdi. Bir sınav söz konusuydu; DEM Parti için, DEM Partili belediye başkanları için böyle bir sınav söz konusuydu. Ve buradan olumlu bir şeyler de çıkabilirdi, belki de birtakım yeni sorunlar çıkacaktı, bilmiyoruz. Ama bir fırsattı bu. Bu fırsatın önü kesilmek isteniyor şu hâliyle bakıldığı zaman. Ve bunun ülkeye nasıl bir zarârı olur? Özellikle deminden beri bâzı izleyicilerin söylediği gibi: Kürtlerin kendilerini eşit vatandaş görmeme duyguları iyice artar ve var olan yasal siyâsî zemin içerisinde siyâset yapma düşüncesinden iyice uzaklaşırlar. Son seçimlerde bölgede seçime katılma oranı bayağı bir düştü. Buna rağmen DEM Parti birçok yerde %50-60 oylarla belediyeleri kazandı. Van’da ilk kez tüm ilçeleri kazandı DEM Parti, ilk kez. Yani çok önemli. DEM Parti’nin kendi tabanında da birtakım eleştiriler, mesâfe koymalar falan var; ama şurası da net, bölgede çok ciddî bir DEM Parti etkinliği var. AKP sâdece iki yeri alabildi, iki ilde kazanabildi: Şırnak ve Bitlis, değil mi? Bitlis olması lâzım. Evet, Şırnak ve Bitlis’te kazanabildi. Böyle bir durum var ve siz bunun üstüne üstüne giderseniz, burada millî birliği ve berâberliği çok daha ciddî bir şekilde aşındırmış olursunuz.
Bir izleyicimiz demiş ki: “MHP bu işin neresinde?” Her yerinde vardır bir şekilde. Zâten DEM Parti’nin de kapatılmasını istemişti Bahçeli. Dolayısıyla MHP’nin çok memnun olduğu bir olay olsa gerek.
Vedat Sert: “Demokrasi isteyen Kürtleri vatanı bölmekle suçlayan Türkler; ülkeyi bölüyorsunuz, yapmayın, yazıktır Türkiye’mize” demiş.
Görkem Öge diyor ki: “Kayyum döneminde AKP’nin bölge oylarının önemli ölçüde düştüğünü siz söylemiştiniz. 2028’de tekrar seçilmeyi planlayan Erdoğan hâlen neden bu stratejiyi güdüyor sizce?” Evet, çok önemli bir soru. Hani şöyle bir lâf var; devlet aklı diye bir lâf var, ama burada devlet aklının donduğu bir anla karşı karşıyayız. Normal şartlarda Erdoğan’ın bunlardan, bu son seçim sonuçlarından, kayyumla artık yürünemeyeceği sonucunu çıkarmış olması lâzımdı. Meselâ diyelim ki Hakkâri’deSıddık Akış’ın belediye başkanlığını bir şekilde iptal ettiler. Yerine İl Genel Meclisi’nin yeni bir başkan seçmesine izin vermesi bile biraz bir fark yaratır. Ama Hakkâri’ye daha baştan kayyum atarsa –şu anda kayyum adını taşımıyor, belediye başkanvekili olarak tanımlanmış– hiç ders çıkaramamış demek olacak. Bir diğer husus da şu: Hakkâri bu son 31 Mart seçimleri öncesinde AKP’nin kazanma ihtimâli olan yerlerden birisi olarak söyleniyordu. Ve nitekim arada çok büyük bir fark yok. Bakıyorum şimdi: 695, 700 oy falan gibi bir farkla kazanmış DEM Parti. Daha önceki seçimde, 2019’da çok daha büyük bir fark vardı. İlginç, burada, Hakkâri’de AKP farkı biraz kapatmış. Tabiî burada adayların falan da bir önemi var. Ama burada belki de zâten çok açık farkla kazanmadığı yer diyerek bir pilot şehir gibi seçmiş de olabilirler. Böyle bir şey yaptılarsa da bence çok büyük bir hesap hatâsı yapıyorlar.
İsmara: “Millî irâdeye saygı duymayan ve Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını uygulamayan, mevcut anayasaya uymayan bir partinin yeni anayasa yapalım teklifi ne kadar samîmî bulunabilir sizce?” Evet, bu zâten muhâlefetin değişik partilerinin sıklıkla dile getirdiği bir husus.
Murat Salık: “Bu olay Türk sağındaki krizin derinleşmiş hâli. Halktan ne kadar kopuk olduklarını göstermekten başka bir işe yaramaz. DEM Parti gerçeğini bile kabul etmeyerek sola hizmet ediyorlar” demiş. Sola nasıl hizmet ediyorlar bilmiyorum; ama evet, yani bu bir realiteyi tanımama durumu. Yani seçim yapılıyor, bir bakıyorsunuz bir parti o bölgedeki belediyelerin büyük bir çoğunluğunu %50 oyla, yani iki kişiden birinin ve hattâ daha fazlasının oyunu alarak kazanıyor. Ve siz bu partiyi her seferinde bir şekilde, partinin adı değişiyor ama aynı hareketi her seferinde kapatarak, ederek, yasaklayarak, kayyum atayarak yeneceğinizi sanıyorsunuz, yenemiyorsunuz.
Berkay Kaçar: “Erdoğan’ın AKP Merkez Yürütme Kurulu’nda büyük bir değişime gideceğinden bahsediliyor. Sizce Ömer Çelik yerine Özgür Özel gelebilir mi?” Yani burada eleştiri mi yapıyorsunuz, espri mi yapıyorsunuz bilmiyorum; ama bunun çok büyük bir haksızlık olduğunu söylememe izin verin. Yani bu “CHP’nin AKP’nin kuyruğuna takıldığı” gibi tespitler son günlerde çok yapılır oldu. Ben hiçbir şekilde bunun doğru olduğuna inanmıyorum. Tam tersine, CHP’nin gerek seçim sonuçları ve gerek seçim sonrasında yaptıklarıyla Erdoğan’ı çok ciddî bir şekilde rahatsız ettiğini gözlüyorum.
Ekin Çalışır: “Süren dâvâ, soruşturma nasıl yasal engel olur? Seçimlerdeki güçlü adaylara birer dâvâ soruşturma takarlar, muhâlefet diye bir şey kalmaz. Seçilmişler ilkeli davranmak zorunda, tepki göstermeliler”. Evet, bakacağız, göreceğiz. Herhalde gün içerisinde bu tepkiler çıkacaktır.
Prometheus Orbion: “Erdoğan milliyetçi kesimin, MHP’nin gazını mı alıyor?” demiş. Yani MHP’nin bir şekilde bu olaydan memnun olduğunu herhalde biliyoruz. AKP’nin de çok fazla rahatsız olacağını sanmıyorum. Aslında şöyle söyleyeyim: Eğer kayyum uygulaması başarılı olsaydı, hiç yüksünmeden seçimi yapar yapmaz ertesi gün kayyum atarlardı. Meselâ son seçimde böyle yapmışlardı, 2019’da sonra. Ama yok, kayyum onların etkisini iyice azaltıyor, bölgede iyice siliniyor AK Parti. Gerçekten çok çarpıcı. Yani bölgenin üç büyük ilinde aldığı oylar –ki yakın bir zamanda, meselâ 2007 seçimlerinde Kürt kimliğini tanıdığı, Kürt sorununu çözmek irâdesini dile getirdiği dönemde AKP, Diyarbakır’da %40’ın üzerine çıkmıştı, Van’da %50’nin üzerine çıkmıştı–; yani buralardan geliyor. Sonuçta şöyle bir lüksü var mı AKP’nin? “Tamam, Kürtler bize oy vermesin, ama diğerleri oy veriyor, bu bize yeter.” Böyle değil. Bir diğer yönü şu: Kürtlerin önemli bir kısmı batıda yaşıyor, ülkenin metropollerinde yaşıyor. Siz Kürtleri karşınıza aldığınız zaman batıyı da kaybetmeye râzı oluyorsunuz. Bir diğer husus –ki bence en önemli husus– şu: Eğer siz Kürt sorununu çözebilme potansiyeli olan bir parti değilseniz, iktidâra gelme imkânınız da iyice azalır. Ülkede benim gördüğüm, 80 sonrası partiler içerisinde kim ki “Kürt realitesini tanıyoruz, tanıyacağız” dedi, iktidâra geldi. Süleyman Demirel de böyle, Tansu Çiller de böyle, başkaları da böyle, Erdoğan da böyle. Şimdi, “Yok, bu zâten çözülmüştür” diyerek kimseyi iknâ edemiyorsunuz.
Atalay Mete: “İktidar süre kazanma peşinde. Erdoğan Kürt oyları kazanamaz” diyor. Şu hâliyle bakıldığı zaman, evet, çok zor. Bugünkü yazıda değinmeye çalıştım; kendisi kazanamayınca HÜDA PAR’ı bir şekilde DEM Parti’nin karşısına çıkartmak istedi siyâsî iktidar; ama HÜDA PAR da olmadı. Yani az buçuk bir oy artışı oldu; ama meselâ Batman’da –ki HÜDA PAR’ın en güçlü olduğu yer– DEM Parti adayının 50 puan gerisinde kaldı. Dolayısıyla kıyaslanabilecek bir şey değil.
“Bu hamlenin CHP ile Kürtlerin arasını açmaya çalışmak gibi bir amacı olabilir mi?” Olabilir, ama tutacağını düşünmüyorum. Biliyorsunuz, Özgür Özel Selahattin Demirtaş’ı da ziyâret edecek. Böyle bir şey yapacağını asla düşünmüyorum CHP’nin. Van olayında izledikleri tutumu bu süreçte de tekrarlayacaklarmış gibi geliyor bana.
Narcos: “Türk milliyetçiliğini desteklemiyorum, ama Türkiye’ye demokrasi falan gelmez. 30 sene önce ne ise bugün de aynı. Kayyum atamak nedir? 2024’te demokrasiye ket vurmaktır. Türkiye’de demokrasi adına zerre gelişme yok” diyor. Maalesef böyle. Dönüp dolaşıp tekrar başa dönüyoruz.
Bir izleyicimiz diyor ki, deminkine benzer bir şey: “Erdoğan kayyum atayarak CHP’yi sıkıştırmak istiyor ve ona baskı oluşturuyor. Milletin görüşüne ve tavrına bir oyundur”. CHP’yi sıkıştırmak istiyor belki, ama CHP’nin buradan nasıl sıkışacağını ben çok anlamıyorum. Van’da da meselâ ilk olay patladığında birçok kişi hızlı bir şekilde CHP’ye çok sert eleştiriler yöneltti, ama sonra mahcup oldular. Demin de dediğim gibi; bölgede konuştuğum belediye başkanlarının hemen hepsi Van’daki tutumu nedeniyle CHP’yi takdir ettiklerini özellikle vurguladılar.
Bir izleyici diyor ki: “AKP kayyum atadıkça bizler batıda haritayı kırmızıya boyamaya devam edeceğiz” diyor. Kırmızı derken herhalde CHP’yi kastediyor. CHP, evet, batıyı olduğu gibi almıştı.
Engin Koyuncu: “Cumhuriyet Halk Partisi şu anda 12 Eylül’den bu yana en aktif siyâsetini izliyor. Kimsenin bir yerine takıldığı yok. Tek adam rejimi içerisinde politika üretmeye ve halkı ayakta diri tutmaya çalışıyor” demiş.
Oğuz Sönmez: “Ruşen Bey, adâlet, etik gibi evrensel değerler içeriklerinden ayrıştırılarak iktidar tarafından metâlaştırılmıştır. Sâdece bir pazarlık aracı olarak kullanılan metâlar hâlindedir diye düşünüyorum” demiş.
Doğan Özkan soruyor: “Sırada diğer illere kayyum atanması mı var?” Bunu da bir test gibi görmek doğru olabilir. Hakkâri’nin nasıl gelişeceği diğer illeri ve ilçeleri de yakından ilgilendirecek.
Doğan Özkan: “Erdoğan’ın istemediği hiçbir hamle yapamaz MHP” demiş. Olabilir.
“Özgür Özel bayram öncesi Erdoğan ile yapılacak bir görüşmede bunu dile getirecektir. Bir etkisi olabilir mi? Erdoğan yine bağımsız yargı savına mı sığınacaktır?” Burada bağımsız yargı söz konusu değil. Yargı karârı yok. Burada İçişleri Bakanlığı’nın uygulaması var. Bu doğrudan Erdoğan’ın sorumluluğunda bir şey. Burada bağımsız yargı diyecek bir şey yok. Yargı bir şeyler yapıyor olabilir, mahkemeler yapıyor olabilir; ama kanûna baktığınız zaman, açılan soruşturma ya da diğer dâvânın sonuçlanacak olması, diyelim ki cezâ alacak olması vs., bunların hiçbirisi görevden almayı meşrûlaştırmıyor. Yargıyla alâkalı bir durum değil.
Mehmet Ezer: “Mesele o dâvâ, bu dâvâ değildir. Sistem Kürt irâdesini tanımıyor. Bırak yurt içinde, Rojava’nın irâdesini bile tanımamaya çalışıyor” demiş. Rojava derken Suriye’yi kastediyor.Genellikle bunun Kürtlerin irâdesine yönelik bir saldırı olduğu söyleniyor — ki doğru. Ama bunun tüm ülkeyi ilgilendiren bir sorun olduğu da ayrıca doğru.
Bu arada Joseph Aslan’dan destek gelmiş. Kendisine çok teşekkür ediyoruz. Bu destekler bizim için çok önemli; çünkü bunları tâkip edebilmek, hele bu enflasyon çağında gerçekten çok zor. İşimiz gerçekten çok zor. Benim meselâ en son yaptığım Güneydoğu gezisi çok verimli oldu, ama gerçekten mâlî açıdan bize bayağı bir yük de getirdi. Ama bu yükleri sizlerin desteğiyle aşmaya çalışıyoruz.
“Özgür Özel bölgeye gider mi sizce?” Utku Sakallıoğlu. Gideceğini sanmıyorum, ama Selahattin Demirtaş’a gideceğini biliyoruz.
Fırat Türk: “Özgür Özel, Erdoğan’la görüşmesini iptal etmezse, CHP artık AK CHP olur”. Niye böyle olsun, yani neden olsun? Sonuçta Erdoğan’ın CHP Genel Merkezi’ne gelmesi… Özgür Özel’in neyi protesto etmesini istiyorsunuz anlamıyorum. Bu hiç gerçekçi bir şey değil. Orada Erdoğan’la görüşür ve orada bütün düşüncelerini Erdoğan’ın suratına söyler. Eğer söylemezse o ayrı bir husus. Ama tek başına, “Görüşmesin bile” falan diyerek kimsenin varabileceği bir yer yok.
Cüneyt Pala da aynı şeyi söylemiş: “Erdoğan’la görüşmenin iptâli çok şık bir hareket olur”. Bence olmaz. Yani bu tür fevrî tepkiler, protestolar, radikal şeylerle… Daha yeni seçimlerden çıkmış ve başarıyla çıkmış bir parti var. O parti meselâ her hafta bir yerde miting düzenliyor. En son Rize’deydi, Çay Mitingi, Erdoğan’ın memleketinde.Bayağı da etkili oluyor. Yani böyle her şeyi koparsın, atsın vs… Sonra ne olacak? Bunları böyle söylemek kolay da, daha serinkanlı düşünmek bence yerinde olur.
Evet, meselâ bir izleyicimiz diyor ki, Görken Bey: “Hemen her konuda CHP’ye vuruluyor, farkında mısınız? Kayyum meselesine, CHP ne yaparsa yapsın ‘Gerekeni yapmıyor’ denebilir. Her krizde ‘Bir şey yapmıyor’ diye CHP suçlanıyor sanki”. Evet, bu işin bayağı bir kestirmesi oldu.
Atalay Mete: “Kayyum olayının iktidar içindeki perde arkasını Abdülkadir Selvi’den okur muyuz?” Okuyabiliriz. Çünkü bunun AKP içerisinde çok ciddî rahatsızlık yarattığını kestirmek hiç zor değil. Çünkü en son çarşamba günü Meclis’te AK Parti grubunu izledim ve orada çok kişiyle sohbet etme imkânı buldum. Eski güzel günlere dönmeyi arzulayan çok kişi var. Eski güzel günlerin en önemli ayağından birisi de Kürt realitesini tanımaktır. Oralara dönmek istiyorlar, tekrar eski zamâna dönmek için. Ama bu kayyum girişimi onların herhalde iyice moralini bozmuştur.
Calenmir: “Sırf aynı şekilde düşünmediğimizde, birbirimizle konuşmayı kestiğimizde geldiğimiz noktayı görüyoruz. Özgür Özel daha farklı bir yaklaşım izliyor ve ben saygı duyuyorum” demiş.
Onur Cenk Balçık: “Yeni anayasada kayyum atamayı kolaylaştıran düzenlemeler olur mu sizce? Olursa ne olur ya da Erdoğan’ın buna ihtiyâcı var mı?” Yeni anayasanın bence çok uzağındayız. Kayyum atamasını kolaylaştıran şeyler, anayasaya koymayı gerektirecek hususlar değil. Cezâ Kanunu vs. ile de yapabilirler. Ama şu anda yeni anayasa içinde kayyum meselesi falan… bunlar uzak meseleler. Ama şunu hatırlatırım: Mayıs seçimlerinde Kılıçdaroğlu’nun Ümit Özdağ’la imzâladığı ve sonra ortaya çıkan protokolde, biliyorsunuz Ümit Özdağ kayyum meselesini bir şekilde Kılıçdaroğlu’na kabul ettirmişti, usturuplu bir şekilde kabul ettirmişti.
Evet, bir izleyici demiş ki: “Ne CHP ne de diğerleri Kürtlerin dostu değildir”. Yani diyorsunuz ki: “Kürt’ün Kürt’ten başka dostu yoktur”. Bu çok milliyetçi bir slogan. Eğer böyleyse zâten yanmışız. Ben meselâ Kürt değilim, ama Kürtlerin dostu olduğumu düşünüyorum. Sizi iknâ etmek zorunda da hissetmiyorum kendimi. Yani böyle, “Hayır, değilsin” diyenlere söyleyecek bir şeyim yok. Hayâtım boyunca, kendi etnik kimliğinden olmayan insanlara dost olan çok kişi gördüm. Özellikle Türkiye’de de Kürtlere dostâne bir şekilde yaklaşan, Kürt olmayan çok kişi tanıdım, tanıyorum ve sayılarının hiç de o kadar azımsanmayacak bir sayı olduğunu da biliyorum. Bu tür yaklaşımlar, “Kürt’ün Kürt’ten başka dostu yoktur, Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” gibi yaklaşımlar Türkiye’ye hayır getirecek yaklaşımlar değil.
Merdan demiş ki: “Tüm partiler biraz Kürtleşmedikçe barış ve Kürt sorunu çözülmez ve dönme dolap gibi döneriz aynı döngü içerisinde. Gerisi sâdece günü kurtarmaktan öteye gidemez”.
Munise Hanım diyor ki: “Evet, serinkanlı ve kavgasız, mümkün olduğunca. Ama CHP taraftarı halkın endîşesini giderecek bir berâberliğin asla olmayacağına inandırıcılık gerek galiba” demiş. İş dönüp dolaşıp CHP’nin AKP ile ilişkisine geliyor, bu ilginç ama önemli. AKP’nin DEM Parti ile ilişkisi seçeneği şu âna kadar karşıma hiç çıkmadı.
Evet, destek veren başka izleyicilerimiz de var, teşekkür ediyoruz.
Engin Koyuncu: “Böyle bir rejim döneminde Özgür Özel Erdoğan’la görüşmesini iptal ederse bu siyâseten kime yarar, taraflar nasıl kullanır?” diye sormuş. Görüşmenin iptal edileceğini hiçbir şekilde düşünmüyorum, yapılacaktır. İptal edilirse de kesinlikle Erdoğan’a yarayacaktır. Bir kere ev sâhibi CHP olacak ve iptal etmesi bir anlamda daha zor olacak.
Evet, yavaş yavaş toparlayalım.
“Basın meseleyi hep hükûmet açısından yorumluyor. Neden DEM’in politikası eleştirilmiyor, neden terörün içindeki insanlar siyâsette öne sürülüyor? Neden terörden uzak, barışçıl kişiler vekil ve belediye başkanı olmuyor?” Ozan Bey, söz konusu olan olayda kesinleşmiş bir cezâ yok. Dolayısıyla mâsumiyet karînesi diye bir şey var. Siz şimdi 10 yıl önce açılmış bir dâvâda yargılanıyor diye birisini aday göstermekten kaçınırsanız, onu baştan kendiniz mahkûm etmiş olursunuz. Yani böyle bakmayın. Bu bakışı meselâ gördüm, X‘te de birçok kişi bana bunu söyledi; yani “O zaman niye böyle aday gösteriliyor?” diye. Niye gösterilmesin ki? Kanûnî hakkı var. Burada ortada bir cezâ yok. Cezâ olsa bile kesinleşmiş değil. Yani ne cezâ var ne de kesinleşmiş cezâ var. Böyle bir yerde yapılan uygulamaya, “Öyle diyorsunuz ama, onlar da hatâlı” demek, tamâmen buradaki yanlışın önemini azaltmadır, ben öyle görüyorum.
“Ekrem Bey hemen Hakkâri’ye gitmelidir. O Kürtler sâyesinde başkan olmuştur, siyâsî vefâ zamânıdır.’’
“Niye hep direnmek kalıyor Kürde?” demiş İsmail Evcil.
Utku Bey destekte bulunmuş, teşekkür ediyoruz.
Yavaş yavaş toparlayalım. Tekrar şunu söyleyeyim: Henüz süreç yeni başladı, buradan bir kayyum ataması çıkıp çıkmayacağını kestirmek mümkün değil. Tabiî ki büyük ölçüde görülen kayyum eğilimi var; ama İçişleri Bakanlığı açıklamasının daha dikkatli olduğunu görüyoruz. “Bir belediye başkanvekili olarak görevlendirildi” diyor Vâli için. “Geçici bir tedbir” diyor; ama tabiî ki kayyum atanmış gibi davranıyor DEM Partililer ve diğer partililer, bu anlaşılabilir bir şey. Yine de bir kapının aralık olduğunu ve olayın Van’daki gibi tersine dönebileceğini görmek lâzım. Geri dönmezse, yani Ali Çelik –ki DEM Partililerin iddiasına göre bayağı bir kendisini kayyumluğa hazırlayan birisiymiş, öyle diyorlar, ne derece doğru bilemiyorum–, Ali Çelik gerçekten kayyum olursa, kayyum olarak atanırsa, o zaman devâmını beklemek kaçınılmaz olacak. Van’dan sonra yeni bir deneyle karşı karşıyayız. Bakalım ne olacak.
“Hukukî meşrûiyet ile siyâsî meşrûiyet farklı şeylerdir. Bunu göz ardı etmiyor musunuz Ruşen Bey?” Ne demek istediğinizi anlamadım, ama burada hem hukukî meşrûiyet var hem siyâsî meşrûiyet var. Hiçbir şeyi göz ardı ettiğim falan yok yani.“Niye bunu aday gösteriyorsunuz, niye o aday oluyor?” vs… Yani yargılanıyor diye birisi aday olamaz mı? Yani eğer suçsuz olduğuna inanıyorsa, cezâ almayacağını düşünüyorsa olamaz mı? O zaman bir izleyicimizin de dediği gibi; herkese, önde gelen, siyâsette bir şeyler yapmaya meyilli, hoşlanılmayan herkese bir dâvâ açılır, soruşturma açılır ve milletvekili, belediye başkanı seçilmesi engellenmiş olur. Evet, bu haftayı böyle tatsız bir konuyla açtık. Yapacak bir şey yok. Bakalım başka neler konuşacağız. Tabiî bu olayı tâkip etmeye devam edeceğiz. Şimdilik söyleyeceklerimiz bu kadar, iyi günler.