Tarık Çelenk yazdı: Yerli ve millî bilişsel çelişki

Geçenlerde aileden sorumlu bakan hanımefendinin “millî ve manevi değerlerimizi çocuklarımıza aktarmak odağımda” sözleri, İmam Hatip Liseleri’ni kastettiği varsayıldı. Ancak hanımefendinin kendi çocuğunu Ankara’da bulunan Charles de Gaulle Fransız Lisesi’nde okutması da sosyal medyada eleştiri konusu oldu. İTÜ’den mühendis, ehli-tarik ve ehli-takva bir sınıf arkadaşım, iki yıl önce ben daha hiçbir şey söylemeden mevcut yönetimden şikayet ediyordu. Özellikle liyakat, adalet ve yolsuzluk sorunlarından kendince tespit ettiği korkunç rakamları veriyordu. Konuşması bitince, “Bunların hepsi doğru, ancak bu iktidar hiç olmazsa vatansever, bekamızı koruyor ve milli. Muhalefet ise hain, onlara niçin güvenelim?” diyordu.

Bu örneklerin ardından ilgili kapanışı Demetrius Georgiades’in “Türkiye’nin İhyası Mümkün Mü?” kitabından şu alıntıyla yapalım:

“Türkiye’de halkın büyük çoğunluğu, zamanla esneklik içeren reformların Batı’ya refah getirdiğini kabul etmekle birlikte, kendilerine faydalı olmayacağını düşünmektedir. Ancak Batı’dan gelen refahın kendi aralarındaki farkı açmasıyla, Batı’ya bağımlı hale geldiklerinin farkında değillerdir.”

Yukarıdaki tutarsızlık örnekleri, bireysel hayatımızda farklı konularda tolere edilebilir noktada sıkça karşılaşılan hususlardır. Ancak bu tutarsızlıklar, bir milleti etkileyecek noktada yaşamın her alanında kendini hissettiriyorsa, konuyu bilimsel ve toplumsal bazda tartışma gereği artık farz-ı kifaye olmuştur.

Yukarıdaki zihinsel çelişki durumunun bilimsel modellemesini ve teorisini psikolog Leon Festinger, 1956 yılında “Cognitive Dissonance” başlığı ile tanımladı. İlgili terim, bugünün Türkçesine “bilişsel tutarsızlık-çelişki” veya eskilerin tabiriyle “zihinsel-vicdani tenakuz” olarak çevrildi.

Konunun özü, birey veya toplumun inancı, değerleri ve eylemleri arasındaki karşılıklı tutarsızlık. Bu tutarsızlık, bireylerde veya üst gruplarda bir psikolojik stres yaratır. Belki de bu, bir vicdan dürtüsüdür. Bu stres, akan her yeni bilgi ve gerçekle tetiklenir ve rahatsızlık artar. Bu stresi azaltmak için birey, kendi psikolojik uyumsuzluğunu rasyonalize etmeye başlar. Karşılıklı çelişkili bilgilerden kaçarak doğrulama yanlılığına yaslanır. Birey veya toplum için son sağlam durak ise “körü körüne inanç-teslimiyet” noktasıdır. Bu durum, bir bakıma içten içe vicdan azabını uygun şekilde bastırma çabasıdır.

Kutuplaştıran sistemlerde karşılıklı kutuplar, “cognitive dissonance”a çok yatkındır. Bu nedenle aktörler, farklı gerçeklerle karşılaştıklarında yankı odalarına kapanırlar. Politik kabileler ve derin bölünmeler oluşur.

Leon Festinger ve arkadaşları, bir kült liderin aşırı iddialarının çürütüldüğü bir olayı yazmışlardı. Taraftarlar, öne çıkan kanıtları inkar ya da rasyonalize etmişlerdi. Sonra da bu yorumu destekleyecek yeni takipçiler arayışlarına girmişlerdi. TV ve medya kanallarında, yankı odaları niteliğinde destekleyici yayınlarla bilişsel uyumsuzluğu azaltma çabasına girmişlerdi.

Daniel R. Stalder, makalesinde politik bilişsel çelişkinin azaltılmasındaki desteklerden birinin kör güven olduğunu tekrarlıyor. Bu stresin artmaması için ilgililerin, muhabirlerle yüzleşmemek, soruları almamak, karşı tarafı itibarsızlaştırmak, isimlendirmelerde bulunmak, görmezden gelmek, çarpıtmak, önemsizleştirmek, bekletmek gibi çarelere başvurması da ilgili makalede sıralanmaktadır. Ancak bilişsel çelişkide bastırma durum limitleri, normal siyasi parti taraftarı ile kült liderin taraftarına göre de değişmektedir.

Bir toplumda kültürel olarak bilişsel tutarsızlık yerleşmişse iş oldukça zor. Ancak bireyde veya politik gruplarda sürekli bilişsel tutarsızlık içinde kendi içine kapanan grupların ilacı, bu çelişkiye müdahale eden aktörlere tarafın güven duyabilmesidir. Bu güvenin sağlanması, ayrı bir yazı konusu.

Yaşadığımız bu durumlar aynı zamanda “post-truth” denilen, hakikatin değil, üretilmiş gerçeklerin önem kazandığı çağımızın yerli ve millî bir versiyonunu da oluşturuyor.

CIA girişinde İncil’den bir ayet olan “Let the truth prevail” ve El Hamra Sarayı duvarlarında yazılı olan “La galibe illallah” yazıyor. Bir bakıma aynı anlamı taşıyorlar. Anlamı, Allah’ın hakikati bir şekilde açığa çıkaracağı ve bundan kaçınılmazlığı.

Bilişsel çelişkileri hakikatin aleyhine rasyonalize etme veya bastırma çabaları ne yazık ki beyhude. Görmüyor musunuz, ortada ne din kaldı ne değer ne aidiyet ve ne de diğerleri. Hakikati özgür bırakalım ki bilişsel çakma rasyonalizasyonla şişeden bıraktığımız kötü cinlerin tekrar yerlerine dönmelerini sağlayabilelim.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.