Ruşen Çakır yorumladı: Erdoğan’ın devşirme merakı

Lefkoşa Büyükelçisi Metin Feyzioğlu’nun görev yeri değiştirildi. Prag’a atanan Feyzioğlu yerine Dışişleri Bakan Yardımcısı Yasin Ekrem Serim getirildi. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, dış temsilciliklerde büyükelçilik yapacak isimlere görevlerini tebliğ etti. Eski Türkiye Barolar Birliği Başkanı Feyzioğlu, Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 50. yıldönümünde KKTC’de törende CHP lideri Özgür Özel’i karşılamamasıyla gündeme gelmişti. Bu atamayla beraber Feyzioğlu’nun önceki yıllarda AKP’ye karşı muhalif tavrının zamanla değişmesi de gündeme geldi.

Ruşen Çakır, önceden AKP iktidarına muhalif olan ancak daha sonra Erdoğan’ın “devşirdiği” isimleri yorumladı.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler, iyi pazarlar. Devşirmelerden bahsetmek istiyorum. Arada sırada bahsettiğim bir konu, ama en son olarak Metin Feyzioğlu’nun yaşadığı olayla berâber, daha doğrusu terfî etmesiyle yine gündeme geldi. Metin Feyzioğlu Lefkoşa’dan Prag’a terfî etti biliyorsunuz. Olay neydi? Kendisi Lefkoşa’ya yollanmıştı; daha sonra Özgür Özel Barış Harekâtı’nın 50. yıl kutlamalarına gitti ve sonra Erdoğan’la da protokolde –yan yana olmasa bile– birlikte oturdu. Ve Lefkoşa’da Büyükelçi Feyzioğlu’nun kendilerini karşılamadığını söyleyerek bunu Dışişleri Bakanlığı’na belirteceklerini, şikâyet edeceklerini söyledi. Kısa bir süre sonra da atanmış büyükelçi Egemen Bağış’ın yerine Prag Büyükelçisi olarak atandı, bir anlamda ödüllendirildi. Feyzioğlu’dan hareketle biraz devşirmelerden bahsedelim istiyorum. Çok var aslında. Ben bu yayının kapağı için dört tâne isim seçtim: Feyzioğlu’nun kendisi tabiî ki, Mehmet Ali Çelebi, Hulki Cevizoğlu ve Savcı Sayan. Ama siz buraya başka isimleri de ekleyebilirsiniz. Artık devşirme olduğu unutuldu, ama ilk başta öyleydi: Yiğit Bulut da öyleydi. Ya da eski Türkiye Komünist Partili, hukuk danışmanı olan Mehmet Uçum da öyle. Ama bu dört isimden hareketle biraz bakalım: Nedir bu? Niye böyle bir şey oluyor?

Şimdi meselâ Feyzioğlu’na bakıyoruz; kendisi 2013-2021 arası Türkiye Barolar Birliği Başkanı, profesör, hukukçu. Merkezde siyâset yapmış bir âileden geliyor. Turhan Feyzioğlu’nun torunu. Ve kendisi AKP iktidârının en sert muhâliflerinden birisiydi. Barolar Birliği Başkanı olmadan önce de öyleydi. 2012’de Cumhuriyet Halk Partisi’nin Parti Meclisi’ne girdi ve yanılmıyorsam 2019’a kadar orada kaldı. Kendisi CHP’nin başına geçmek için de bayağı bir uğraşmıştı. Onun bir törende Erdoğan’la atışmasını biliyorsunuz, hep berâber gördük. Erdoğan’a kafa tutacak kadar muhâlif birisiydi. Ama sonra yavaş yavaş yelkenler suya indi ve kendisi Barolar Birliği başkanlığını kaybettikten sonra Erdoğan’a iyice yanaştı. Ekim 2022’de de büyükelçi olarak atandı. Erdoğan onu bir şekilde taltif etti, yani kendi yanına geçmesinin karşılığında bunu böyle ödüllendirdi.

Şimdi diğer örneklere bakalım. Meselâ Hulki Cevizoğlu. Yaşça Feyzioğlu’ndan daha büyük, benden de büyük Hulki Cevizoğlu. Türkiye’de iktidâra yönelik, AKP iktidârına yönelik bayağı sert çıkışlarıyla bilinen bir gazeteci. Uzun bir süre birçok medya kuruluşunda, özellikle televizyonlarda programlar yaptı (“Ceviz Kabuğu”); buralarda daha ulusalcı bir çizgide yayınlar yaptı. Kendine has bir üslûbu vardı ve bayağı da bir izleyicisi vardı, bayağı bir popülaritesi de vardı Ulusal Kanal’da. En son Halk TV’de yayınlar yaptı. Ama ilginç bir şekilde siyâsete hep girmek istedi. Bir adaylığı var 2007’de Ankara’da bağımsız olarak, tabiî ki kazanamadı. Sonra Demokratik Sol Halkçı Parti mi, böyle garip bir partinin kurucu genel başkanı olup ayrıldı. Yine CHP’den milletvekili olmak istedi. Aday gösterilmeyince kendisi bağımsız oldu, kaybetti. Vatan Partisi’nden Doğu Perinçek’in adayı olarak 2015’te İzmir’den aday oldu. Ve sonunda AK Parti’nin İstanbul Milletvekili olarak murâdına erdi Hulki Cevizoğlu. Sanki hiçbir şey değişmemiş gibi; yani bir özeleştiri vs., “Ben geçmişte yaptıklarımda yanlışmışım” gibi bir şeyi de görmedik. Aslında kimse de istemedi. Oluyor böyle. Erdoğan’ın yanına kattığı eski muhâlifler böyle oluyor. Sanki her şey aynı çizgide gidiyormuş gibi — ona tekrar geleceğim.

Meselâ Mehmet Ali Çelebi, en genç isimlerden birisi. Bu çok parlak bir teğmenken; Ergenekon döneminde Hizb üt-Tahrir diye ilginç, uluslar-ötesi bir yapılanma vardır; İslâmî yapılanma, hilâfet kurma amaçlı Türkiye’de de örgütlü. Henüz teğmenken sızdırılmış iddiasıyla, kendisi Fethullahçılar tarafından içeri atıldı ve bir dönem ilginç bir şekilde herkesin gündemindeydi. 41 ay hapis yatmış ve beraat etmiş. Cezâevinde evlendi. Şâhidi Kemal Kılıçdaroğlu’ydu. CHP Parti Meclisi’ne alındı, 2018’de genç yaşta milletvekili yapıldı. Tabiî ki bu, Ergenekon döneminde yaşadığı mağdûriyet nedeniyleydi. Ve Parti Meclis üyesi olarak CHP adına bayağı konuşan bir isimdi. Milletvekili oldu, sonra 2021 başında ayrıldı Mehmet Ali Çelebi. Muharrem İnce’nin Memleket Partisi’ne geçti. Ondan sonra ondan da ayrıldı tabiî. Yani her seferinde tabiî birtakım gerekçeleri falan var. Ama 11 Ekim 2022’de CHP’den seçilmişti milletvekili olarak… ne oldu? AKP’ye geçti ve daha sonra da AKP’den tekrar milletvekili oldu.

En son olarak en bahtsız devşirme Savcı Sayan. Savcı Sayan çok popüler bir isim; televizyon programlarında deli dolu konuşmalarıyla bilinen bir isim. Savcı Sayan’ı biz ne olarak biliyorduk? Çekirdekten CHP’li, Ağrılı bir Kürt, CHP’li bir Kürt ve Deniz Baykal’ın en sâdık insanlarından birisiydi Savcı Sayan. Sonra ne oldu? 2014’te ilginç bir şekilde Erdoğan için çalıştı. Sonra tabiî CHP’den ayrıldı. AK Parti’den önce 2015’te İzmir’de aday gösterildi, seçilemedi. 2019 seçimlerinde Ağrı’da HDP’ye karşı kazandı, belediye başkanı oldu. Çok çarpıcı bir olaydı bu, önemli bir olaydı. Belediye başkanı oldu ve orada da çok tartışmalı oldu onun belediye başkanlığı. Fakat sonra 2023 seçimlerinde belediye başkanlığından istifâ etti, İzmir’den tekrâr aday oldu ve seçilemedi. Seçilemeyince, ne milletvekili oldu ne de belediye başkanlığı kaldı. Şimdi ne yapıyor açıkçası bilmiyorum. Muhtemelen arada sırada televizyonlara, iktidaar yanlısı televizyonlara çıkıyordur, ediyordur.

Şimdi bu isimleri neden verdim? Hepsi birbirinden farklı; ama hepsinin ortak özelliği, bir dönem AK Parti’ye, Erdoğan’a karşı çok sert pozisyonlar almış olmaları ve özellikle de kendi hâlindeki muhâlif kitleler nezdinde belli bir prestije sâhip olmaları. Gerçekten Hulki Cevizoğlu’nun sâdık izleyicileri, Mehmet Ali Çelebi’nin hayranları, Feyzioğlu’nun “Keşke CHP’nin başına geçse” diyen taraftarları, Savcı Sayan’ın da “Helâl olsun! Ne güzel konuştu” diyen alkışçıları vardı. Ama sonra bir baktılar ki bu kişiler geçip gittiler. Bunlar niye gittiler? Çünkü kendi bulundukları yerde gidebilecekleri çok fazla bir yer kalmamıştı belli ki. Aday oluyorlar, seçilemiyorlar, partiye genel başkan olmaya çalışıyorlar, olmuyor vs. ve sonuçta kendilerine bir gelecek arıyorlar –iktidarda bir gelecek tabiî–, yani iktidâra eklemleniyorlar. En kolay yol bu. Yani muhâlefette kalacaksın, uğraşacaksın, edeceksin ve ondan sonra bir güç sâhibi olacaksın. Ne oluyor sonuçta? En azından AK Parti’ye, daha doğrusu Erdoğan’a yanaşarak, milletvekilliği, büyükelçilik gibi pozisyonlar elde ediyorlar. Ve tabiî ki, bu isimlerin alâkası olduğu için söylemiyorum, ama birçok kişi böyle oluyor, birtakım imtiyazlar elde ediyorlar; kendilerine, yakın çevrelerine iş bulma, ihâle alma gibi. Çünkü iktidârın elinde bir şey var, bunu dağıtıyor. İktidar derken kim aslında: Erdoğan.

Fransızca’da bir lâf var: “L’État, c’est moi”, yani “Devlet, benim”. Bu 14. Louis’e atfedilen bir lâf. Devlet diyorsunuz, devlet benim. Erdoğan gerçekten artık devlet. Erdoğan’dan başka bir devlet tabiî ki muhakkak var. Ama Erdoğan nasıl bahsediyor? “Benim milletvekilim, benim içişleri bakanım, benim büyükelçim, benim genelkurmay başkanım” diye bahsediyor. Herkesi kendine bağlıyor ve Erdoğan insanlara bir imzâyla birtakım kariyerler veriyor ya da bir imzâyla ellerinden o kariyerleri alıyor. Ne oluyor meselâ? Feyzioğlu bir bakıyorsunuz Erdoğan’ın bir imzâsıyla Lefkoşa büyükelçisi oluyor, sonra bir telefonuyla oradan alınarak Prag büyükelçisi oluyor. Yarın öbür gün bir bakarsınız şu olur, bu olur, işini de kaybedebilir. Oraya gelirken minnet duyuyorlar; ama oraya gittikten sonra çok da fazla bir etkileri kalmıyor. Diyelim ki Feyzioğlu’nu Erdoğan Lefkoşa’dan Özgür Özel şikâyet etti diye alsaydı, Feyzioğlu ne yapacaktı? Hiçbir şey yapamayacak, yapmayacaktı; böyle kalakalacaktı. Ama Erdoğan bunu yapmadı, tam tersine onu ödüllendirdi. İşte burada da şunu görüyoruz: Esas kriter, Erdoğan’a bağlılık kriteri.

Erdoğan bunu niye yapıyor? Bir kere hâlâ elinde dağıtacak birtakım imkânlar var. Ve herkese, hoşuna giden insanlara bir şekilde bunu vererek gücünü gösteriyor. Yani hiç olmadık yerlere olmadık insanları rektör atıyor, olmadık insanları milletvekili listelerinde seçilecek yere koyuyor, olmadık insanları AK Parti’de üst düzey yönetici yapıyor, bakan yapıyor, vs.. Biz bunda bir mantık arıyoruz. Kendince bir mantık vardır belki; ama esas mantık şu: Erdoğan istediği için böyle oluyor. Bu ne demek? Herkese, kendisinin dışında kalan, kendisiyle kavga edenlere de aslında bir fırsat kapısı açıyor. Diyor ki: “Ya, böyle benimle uğraşıyorsunuz; ama bak, işte Ali Veli’yi gördünüz. Onu bakan, ötekisini belediye başkanı, diğerini milletvekili, onu büyükelçi yapıyorum. Sizin için de bu pekâlâ olabilir” diye oraya bir şey sunuyor. Bir diğer yönü, kendi partisi içerisinde belli bir yerde çalışan, emek veren, bir şeyleri hak ettiğini düşünenlere ise, bunun çok da fazla kendi istekleriyle olmayacağını gösteriyor. Yani siz bir bakıyorsunuz, meselâ diyelim ki İstanbul’da birtakım teşkîlâtlardan insanlar uğraşıyorlar, ediyorlar, aday adayı oluyorlar; bir bakıyorlar ki üstlerine Hulki Cevizoğlu konmuş ya da İzmir’de Mehmet Ali Çelebi konmuş. Bunun benzerini CHP de yaptı biliyorsunuz son dönemde. CHP’nin devşirme politikaları tam bir skandal oldu; ama Erdoğan’ın devşirmeleri her zaman için Erdoğan’a kazandıran şeyler oldu.

Bu kişiler başarısız olsa, meselâ Feyzioğlu kötü bir büyükelçi olsa –iyi bir büyükelçi olma imkânı var mı zâten? Sanmıyorum; ama diyelim ki kötü bir büyükelçiliği tescillendi–, ötekinin milletvekilliği şöyle olsa, bir diğerinin bakanlığı böyle olsa, ne olacak? Ânında bunları kapının önüne koyabilir, pekâlâ sil baştan yapabilir. Hep böyle miydi? Hep böyle değildi. AK Parti’nin ilk yıllarında da AK Partili olmayan çok insan vardı bu partide; ama oradaki olay başka bir olaydı. Sanki bir koalisyonda AK Parti’yle yeni bir Türkiye yaratılacak, ileri demokrasi olacak ve bunun içerisinde yer alacaktı insanlar, öyle düşünerek katılan insanlar oldu. Meselâ AK Partili olmamakla birlikte, Ertuğrul Günay bakan oldu, Erkan Mumcu bakan oldu. Alevîler girdiler, Reha Çamuroğlu ilk aklıma gelen. Ayşe Nur Bahçekapılı’ydı, değil mi? Onun gibi insan hakları savunucuları girdiler. Prof. Zafer Üskül girdi. Ama hepsi çok büyük bir hayal kırıklığı yaşadı. Hepsi olmayabilir, bâzıları hâlâ hâlinden memnun olabilir; ama büyük bir kısmı aldatıldıklarını ve yarı yolda bırakıldıklarını düşündüler. O târihlerde Ertuğrul Günay bakan olduğu zaman yaptığımız tartışmaları hatırlıyorum meselâ: Çok emindi; bir şeyler değişiyordu, onların da katılmasıyla bir şeyler değişiyordu. O olayları devşirme olarak görmek doğru olmaz, bu kişilere de haksızlık olur.

Daha sonra ne oldu meselâ? Erdoğan, Numan Kurtulmuş’u aldı; ama Numan Kurtulmuş’u alırken onun HAS Parti’sini aldı. Çok ilginçtir, 2012 Temmuz’unda oluyor bu olay. Numan Kurtulmuş ayrışma ânından îtibâren, yani daha ilk Fazîlet Partisi kapatılıp Saadet Partisi ve AK Parti kurulduğu zaman, en sert Erdoğan eleştiricilerinden birisiydi. O dönemleri çok iyi biliyorum. Daha sonra Saadet Partisi’nde onun önünü kestiler ve HAS Parti’yi kurdu. HAS Parti değişik bir partiydi; ama başarılı olamadı ve Erdoğan, Numan Kurtulmuş’u partisiyle berâber aldı. “Partisiyle berâber aldı” derken, esas olarak Numan Kurtulmuş girdi, parti de kendini lağvetti.

Bir diğer transfer –ona transfer demek lâzım– Süleyman Soylu. O da Demokrat Parti’deydi, başkanlık yaptı, olmadı. Başkanlıktan çekildikten sonra, aday olmadıktan sonra Hüsamettin Cindoruk döneminde Erdoğan için alenen çalıştı. Erdoğan’ın anayasası için –galiba anayasa değişikliği içindi– çalıştı ve ihraç edildi. Daha sonra da Erdoğan tarafından kabul edilip, ânında kabul edilir edilmez, Eylül 2012’de hemen partide üst düzey yönetici oldu vs.. Numan Kurtulmuş’u ve Süleyman Soylu’yu devşirme olarak görmek doğru değil; ama dışarıdan transfer olarak görmek doğru.

Erdoğan bunları niye yapıyor? Eskiden gruplar hâlinde insanlarla birtakım ittifaklar yapardı. Artık bunlara ihtiyaç duymuyor ya da bu tür şeyler yaparak birilerini, birtakım hareketleri ve çevreleri güçlü kılmak istemiyor. Onun yerine tek tek insanları alıyor ve diyor ki: “Bakın, benim için şu deniyor, bu deniyor. 2Güç kaybediyor’ deniyor, vs. deniyor. Ama görüyorsunuz ki, benim en sert düşmanlarım da benimle berâber hareket ediyor. Bu böyle devam edecek.” Bunları yaptı, bu kişileri aldı. Ve eminim, önümüzdeki dönemde, şu günlerde yeni yeni isimler göreceğiz; değişik yerlerden, muhâlif olarak bildiğimiz yerlerden isimler, değişik gerekçelerle, bir bakacağız AK Parti ile berâber hareket ediyor.

Genellikle şöyle oluyor: AK Parti’ye geçmeden önce onun bir şeyine destek veriyorlar. Daha önce anayasa muhabbeti çok oldu biliyorsunuz, 31 Mart’tan sonra. Şu günlerde pek konuşulmuyor. Yeni anayasa muhabbeti gerçekten olsaydı, olacaksa eğer, birtakım isimlerin, özellikle de CHP kotasından Meclis’e girmiş bâzı isimlerin anayasaya destek verme bağlamında yanaştıklarını ve sonra da katıldıklarını pekâlâ göreceğiz. Şimdiden zâten Yeniden Refah Partisi’nden, İYİ Parti’den AKP’ye katılanlar oldu. Önümüzdeki dönemde de olacaktır. Erdoğan’ın –yani ne derler?– taş atıp kolu yorulmuyor ki. Sonuçta çok hak eden birilerinin hak ettiği şeyi gasp edip de başkasına sunuyor da değil. Kapısını aralık bırakıyor, buradan insanları uygun gördüğü zamanlarda alıyor. Ve ondan sonra da diyor ki: 1) “Görüyorsunuz, herkes hâlâ bana bakıyor”; 2) “Siz de bana bakabilirsiniz. Bugün bana kızıyor olabilirsiniz, ama yarın öbür gün siz de pekâlâ bu kişiler gibi gelebilirsiniz. Burada herkese yer var” diyor. Kendi insanlarına da, “O kadar da şey yapmayın, bakın ben her yerden insan topluyorum” diyor. Ve bu kişiler de ne zaman önlerindeki imtiyazlar kesilecek bilmeden, kraldan çok kralcı bir şekilde davranıyorlar. Meselâ Feyzioğlu, bir bakıyorsunuz CHP Genel Başkanı’nı karşılamaya bile gitmiyor ya da Mehmet Ali Çelebi, en zehir zemberek Meclis konuşmalarını yapıyor gibi, böyle kendilerini paralayarak bu durumu hak ettiklerini göstermeye çalışıyorlar. Ve sonuçta tabiî ki siyâsetin Türkiye’de zâten çok dolu olmayan içi iyice boşalıyor. Ve Erdoğan bu devşirmeler üzerinden siyâseti bayağı ciddî bir şekilde şekillendirmeye, dizayn etmeye kendince devam ediyor. Şunu da özellikle vurgulamak lâzım: Bâzı durumlarda doğrudan Erdoğan’a katılmamakla birlikte, Erdoğan’la birlikte hareket etmemekle birlikte, hâlâ muhâlefetteymiş gibi durmakla birlikte, muhâlefetin altını oyma konusunda elinden geleni yapan, ama genellikle elinden çok fazla bir şey gelmeyen insanlar da var. Onları da unutmamak lâzım.

Son bir not, şu anda aklıma geldi: Demokratik Sol Parti diye bir parti var Türkiye’de. Bu parti Türkiye’de bir döneme damgasını bastı. Ecevit, Cumhuriyet Halk Partisi’ne rağmen bu partiyi bir şekilde Türkiye’ye soktu, kendi başına, eşiyle berâber. Bu partiyi Türkiye’de iktidar, yani Türkiye’nin birinci partisi yaptı bir zamanlar. Sonra parti çöktü. Ve şimdi bu parti uzun bir zamandır Erdoğan’ın eteğinde bir milletvekiliyle, hâlâ adında “sol” adıyla berâber, sordukları zaman tabiî ki solcu olduklarını söyleyerek Erdoğan’ın yanında, artık hangi sıfatı uygun görürseniz, öyle devam ediyorlar. Buradan Erdoğan niye rahatsızlık duysun? O en fazla kendine pay çıkartır. “Bakın, düne kadar ülkeyi yöneten parti, geldi bana ve bir milletvekilliğine fit oldu. Ben ne dersem onu yapıyor” demeye devam ediyor. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.