Ruşen Çakır’ın konuğu Burak Bilgehan Özpek: Gözler yükselişini sürdüren CHP’de

Metropoll’ün Temmuz ayı In depth raporundan hareketle partilerin son durumunu, CHP’nin yükselişinin nedenleri, CHP içi iktidar mücadelelerini ve son yaşanan gelişmeleri Ruşen Çakır konuğu Burak Bilgehan Özpek ile değerlendirdi.

Yayına hazırlayan: Tania Taşçıoğlu Baykal

Merhaba, iyi günler. Burak Bilgehan Özpek’le MetroPOLL Araştırma’nın aylık “In Depth analiz”, “Derinlemesine analiz” raporunu konuşacağız. Geçen ay analiz raporunun haziran ayı değerlendirmesini yapmıştık. Artık her ay kendisiyle bu yayını yapmayı düşünüyoruz. Öyle değil mi Burak?

Burak Bilgehan Özpek: Evet.

Geçtiğimiz ayla bu ay arasında çok ciddî farklar gördüm. Bir kere rakamlarda fark var. MetroPOLL’ün araştırması sosyal medyaya da yansımıştı. Geçen aydaki araştırmaya göre CHP’de bayağı bir ilerleme olduğu görülüyor. Hattâ en çarpıcısı, CHP’nin AK Parti + MHP’den 1 milim fazla oy alması. Önce bununla başlayalım. 

Özpek: Evet, temmuz ayı araştırmasının rakamları böyle. Yani Cumhuriyet Halk Partisi’nin oyu AK Parti ve MHP’nin oy toplamından daha fazla. Bu şaşırtıcı aslında. Yirmi yıllık periyoda baktığınız zaman, ilk defa böyle bir şey oluyor açıkçası. Ama şu var, bunu biraz incelikle analiz etmek gerekiyor. Biz MetroPOLL araştırmalarında üç farklı eksenden soru soruyoruz. Bunlardan birincisi, kültürel ve ideolojik kamplaşmayı anlamaya çalışıyoruz. Toplumda fay hatları değişti mi, sosyolojik bir dönüşüm oldu mu, toplum belirli olgulara bakış açısını değiştirdi mi diye araştırıyoruz. Bunu anlamak için de her ankette bir test sorusu soruyoruz. Meselâ Gezi Parkı olaylarına nasıl baktıklarını soruyoruz. Dış mihrakların operasyonu olarak mı yoksa demokratik bir tepki olarak mı gördüklerini soruyoruz. Veyâhut Gezi olaylarından dolayı hapiste olan insanların özgürlüklerine kavuşmalarını destekleyip desteklemediklerini soruyoruz. Açık konuşmak gerekirse buralarda çok iç açıcı sonuçlar yok. Toplumda, bizim dikkatimizi çekebilecek anlamda büyük bir dönüşüm olduğunu söylemek çok zor.

İkinci olarak, cumhurbaşkanı adaylarının isimleri üzerinden bâzı sorular soruyoruz. Burada da ilginç bir şey var: Tayyip Erdoğan, meselâ sığınmacı sorunu gibi bâzı sorunların çözüm adresi olarak görülüyor hâlâ. “Sığınmacı sorunundan kimi sorumlu tutuyorsunuz?” sorusuna cevâben toplumun büyük çoğunluğu hükûmeti ve Erdoğan’ı işâret ediyor. Ama “Bu sorunu kim çözer?” diye sorduğumuzda, toplumun %40 civârı yine Tayyip Erdoğan’ı işâret ederek cevap veriyor. Tayyip Erdoğan’ın popülaritesi belki biraz azaldı, ama AK Parti kadar büyük bir çöküş yaşadığını söylemek çok zor. 

Üçüncü eksenimiz de siyâsî parti ekseni. Burada ilginç sonuçlar var gerçekten. Cumhuriyet Halk Partisi ile Adalet ve Kalkınma Partisi arasındaki fark geçen ay çok dengeli bir noktadaydı, neredeyse kaybolmuş gibiydi. Ama temmuz ayında bu farkın çok ciddî anlamda açıldığını gördük. Bunun sebebi, temmuz ayında tatmin edici bir zam beklentisi içerisinde olan emekliler ve bu beklentileri boşa çıkartılan asgarî ücretlerinin tepkisi oldu. Bizim parti kırılımlarından gördüğümüz, yani 14 Mayıs seçmenleri baz alınarak yaptığımız araştırmada, 14 Mayıs’taki AKP seçmeninin neredeyse yarıya yakını artık AK Parti’ye oy vermeyeceğini söylüyor. Bunlardan %5-6’lık bir kısmı Cumhuriyet Halk Partisi’ne kaymış gözüküyor. Ama onun dışındaki anlamlı kitle, kendisini daha çok “kararsız” olarak değerlendiriyor. Yani şu andaki %35-40’lık bir kesim 14 Mayıs’ta AKP’ye oy verdi ve artık kendisini kararsız olarak nitelendiriyor.

Burada bir not düşmek istiyorum. AK Parti son yerel seçimlerde birinci parti olma özelliğini kaybetti. Bu, devrim gibi bir olaydı. Araştırmalara baktığımız zaman –ki sizin araştırmanızda da o var–, AK Parti’nin oyları %30’ların altına düşüyor. Bu da apayrı bir şey. Daha önce hiç böyle bir şey olmamıştı. Bir ara %50 oy almış bir partiden bahsediyoruz — ki aradan çok da zaman geçmedi. Tamam, yıprandı, yoruldu filan; ama son seçimde, meselâ İl Genel Meclisi tablosuna baktığımız zaman, %35 civârında oyu olan bir parti, şimdi %26-27 bandında — ki bu rakam da kararsızlar dağıtıldıktan sonra. Burada senin biraz önce söylediğin gibi bir kopuş var; ama kopuşun nereye gideceği henüz belli değil. 

Bence araştırmanızda çok önemli bir bulgu da “normalleşme” sorusuna cevâben, insanların büyük bir çoğunluğunun normalleşmeyi satın aldığını saptamışsınız.

Özpek: Özellikle Cumhur İttifâkı seçmeni.  

Evet. Dolayısıyla o normalleşme, Özgür Özel’in hep söylediği, “Cumhur İttifâkı tabanı artık CHP’ye oy verebiliyor” önermesini bir anlamda gerçekleştiriyor mu bilmiyorum, ama ona bir zemin hazırlıyor herhalde. Normalleşme, bir yandan da CHP’ye geçişleri kolaylaştırıyor sanki.

Özpek: O çok keskin bir ifâde olur. 14 Mayıs seçmeninden, Adalet ve Kalkınma Partisi’nden CHP’ye geçen %6’lık bir kesim var. Fakat daha çok şunu söyleyebiliriz: Normalleşme sâyesinde insanların Adalet ve Kalkınma Partisi’nden uzaklaşıp kendisini “kararsız” kümesinin içerisinde tanımlaması daha kolay hâle geliyor. Yani kutuplaşmanın azaldığı, karşı tarafta tehdit edici, güvensizlik yaratan bir aktörün olmadığı bir durumda — ki biz sonuçlardan Özgür Özel’in gerçekten Cumhur İttifâkı seçmeninin önemli bir kısmına ulaşabildiğini ve onların onayını aldığını görüyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi’nin başında, AKP seçmeninde güvensizlik yaratan bir aktör olmadığı zaman, kutuplaşmayı yükseltmediği zaman, sivri siyâset yapmadığı zaman, çok rahat AKP’den uzaklaşıp kendilerine “kararsız” dediklerini görebiliyoruz. Yani bir bayrak etrâfında büyük bir teyakkuz hâli içerisinde ya da büyük bir güvenlik kaygısı içerisinde kenetlenmiyorlar. Tayyip Erdoğan’ın etrâfında, en azından AKP’nin etrâfında kümelenmiyorlar.

Fakat buna karşın, normalleşmenin Erdoğan açısından da olumlu tarafları var. Meselâ yerel seçim sonuçlarının bir genel seçim havasına dönüşmemesi ya da CHP’nin çok sert muhâlefet yapmaması, Erdoğan’ın uyguladığı ekonomi politikası için zaman kazanmasına yardım etti, bu doğru. Fakat Erdoğan da buna karşı olarak, yani CHP’nin olumlu imajına karşın dikkat ederseniz sürekli olarak o toplumsal hatları, kültür savaşı diyebileceğimiz savaşın hatlarını canlı tutacak hamleler yapıyor. Bu sokak köpekleri meselesi ve hayvanseverlerin belirli bir imajla resmedilmesi, LGBT-I meselesi ya da son günlerde gördüğümüz Hamas meselesi. Dolayısıyla Erdoğan normalleşmeden, CHP’yi terörist îlân etmeyen, CHP’yi sivri bir dille eleştirmeyen, yaftalamayan, etiketlemeyen, tehdit etmeyen bir dilden vazgeçmeyi, siyâsetin de bu hatlar üzerinden devam ettiği bir durumu anlıyor ve biz böyle görüyoruz, o da bu şekilde reaksiyon vermeye çalışıyor. 

Ama söylediğinizde şöyle bir haklılık var: Özgür Özel, Cumhur İttifâkı seçmeninin önemli bir kısmının beğenisini kazanıyor. Meselâ Milliyetçi Hareket Partisi seçmeninin %40’ının beğenisini kazanıyor. Çok enteresan bir rakam bu. Bu olumlu imajda, CHP Genel Başkanı korkusundan dolayı insanların illâ AKP’nin etrâfında kümelenmek zorunda olduğu hissini yok ediyor. Onlar kendilerini daha rahat hissediyorlar ve daha rahat “kararsız” olduklarını söyleyebiliyorlar.

Raporun önemli bir kısmında CHP’ye odaklanmışsınız. Zâten yayının başlığında da onu öne çıkardık. CHP’nin içerisindeki güç dengelerinden bahsetmişsiniz; özellikle cumhurbaşkanlığı seçimi bakımından — ki erken olmakla birlikte en kritik meselenin o olduğu ortada. Bütün araştırmalarda, popülarite anlamında Mansur Yavaş herkesten önde görünüyor. Ama sizin de o raporda bahsettiğiniz gibi, CHP ile biraz kırılgan bir ilişkisi var. Dolayısıyla genel olarak bakıldığı zaman, CHP’nin gerçek adayı İmamoğlu imiş gibi bir hava var. Önümüzdeki süreçte CHP’nin önündeki en önemli mesele bu mu olacak? Tabiî Erdoğan’ın da bunu işleyeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Yani, CHP içerisinde sorun çıkartmaya çalışacak. CHP bunu yönetebilir mi? Bunun işâretlerini veriyor mu?

Özpek: Yönetip yönetemeyeceğini bilmiyorum. Çünkü olgu daha somutlaşmadı, çok dar bir çevrede tartışılıyor. Bu aktörlerin sempatizanları sosyal medya üzerinden birbirleriyle münâkaşa ediyorlar. Fakat bunun ötesinde aktörlerin bayrak açtığı bir durum gözlemlemedik. Dolayısıyla, olgu somutlaştıktan sonra daha net şeyler söyleyebiliriz. Ancak şunu net bir şekilde ifâde edebilirim: Başkanlık sistemi, günün sonunda bütün tartışmalarda, başkan adayının kim olacağı noktasına sürükleyecek bizi ve partilerin oy oranları da buna göre değişecek.

Biz geçmiş dönemde, parti oylarının hızlı şekilde artıp azaldığı araştırmalar okumuyorduk. Dikkat ederseniz, aydan aya değişen bir dinamizm var parti siyâsetinde. Bunun sebebi de kararsız kümenin çok fazla olması. Bu kararsızlar kümesi, başkan adaylarının kim olacağına göre bir adres bulacak ve kendilerini netleştirecek. Başkanlık sisteminin de buradan bir karşılık bulduğunu söyleyebiliriz. Yani toplum kendisini buna adapte etmiş ve en nihâyetinde kimin başkan adayı olacağına göre pozisyon alacaklar. Bu da Cumhuriyet Halk Partisi içerisindeki duruma götürüyor bizi. Çünkü CHP büyüdü, ama CHP’nin büyümüş olması, muhâlefet içerisinde daha önce yaşadığımız tartışmaların ortadan kaybolduğu anlamına gelmiyor; bilâkis bu tartışmaların CHP içi tartışmalar hâline geldiğini gösteriyor. Geçmiş dönemde muhâlefetin içerisinde Cumhuriyet Halk Partisi ana çekirdeği, merkez sağ, sağ milliyetçiler ve Kürt muhâlefet vardı. Şimdi Cumhuriyet Halk Partisi büyüdükçe –aslında bu yerel seçimde HDP’nin ve İYİ Parti’nin zayıflamasıyla birlikte büyüdü, onların alanını kapsadı–, tartışmayı da kendi içine ithal etmiş oldu. 

Aslında hâlâ benzer aktörler var. Mansur Yavaş’ın cumhurbaşkanı adayı olabilmesi ayrı bir şey. Yani dışarıya Ekrem İmamoğlu’nu çıkartmış olur. Bu popülarite oranlarıyla İmamoğlu’nun bunu kabul edeceğini düşünmüyorum. Geride bıraktığımız bir sene içerisinde aldığı risk, Cumhuriyet Halk Partisi’ndeki değişim sürecini sürükleme enerjisi, irâdesi hepimizin mâlûmu. İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı adaylığını Mansur Yavaş’a tevdi edeceği kanaatinde değilim. Çok da hevesli olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla Mansur Bey’in cumhurbaşkanı adayı olması durumunda Ekrem İmamoğlu’nun da bir adaylık süreci kaçınılmaz olarak berâberinde gelecektir. Bu, başka bir senaryo üretir. Ekrem Bey’in adaylığı konusunda da Mansur Yavaş’ın %65- 66’ya ulaşan beğeni oranını hebâ etmeyeceğini ve bir siyâsî arayış içerisinde olduğunu öngörmek çok cesur bir çıkış değil. Siyâset biliminin ve siyâsî aktör davranışlarının doğasına son derece uygun. Dolayısıyla cumhurbaşkanı adayı netleştikçe, Türkiye siyâseti yeni bir kompozisyona kavuşacak ve bu parti oyları da buna göre değişecek. 

Cumhuriyet Halk Partisi’nin aldığı oyda, 14 Mayıs’tan sonra eklenen %7-8’lik bir oy oranı var. Bu oy oranının büyük kısmı sağ oylar. Yani AKP’den, İYİ Parti’den ve biraz da MHP’den gelen oylar, %6’lık bir oy oranını oluşturuyor. Mansur Bey’in kendi siyâsî ajandasını uygulamasıyla birlikte bu insanlar Cumhuriyet Halk Partisi’nde kalmaya devam ederler mi? Birinci soru işâreti bu. İkinci olarak da bir şeyi tespit ettik: AKP ve CHP’nin dışında kalan %40’lık bir toplum kesimi var. Bu toplum kesiminden HDP’yi çıkarttığınız zaman, %30’luk bir sağ seçmen kalıyor. Bu %30’luk sağ seçmen, AKP ve CHP ile ittifak ilişkilerinde sorun yaşayan partiler — İYİ Parti, Zafer Partisi, Yeniden Refah Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi var. Bu önemli bir kesim. Dolayısıyla başkan adayı olarak Cumhuriyet Halk Partisi tarafından kimin önerileceği, aslında başka bir başkan adayı daha üretebilir. Bu %25-30’luk sağ seçmen kitlesi dediğim insanların da yeni bir cumhurbaşkanı adayı olabilir. Veyâhut bu partilere oy verme niyetinde olan, CHP’ye de AKP’ye de oy vermeyeceğini beyan eden insanların oy verebileceği yeni bir cumhurbaşkanı adayı çıkabilir. Bu senaryoya hazır olmak gerekiyor. 

Kimilerinin söylediği, Özgür Özel’in de cumhurbaşkanı adayı olmak isteyebileceği fikri sana nasıl geliyor?

Özpek: Ben Özgür Özel’in Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı olarak sistem içerisindeki ağırlığını artırmak istediğini düşünenlerdenim. Özgür Bey’in elbette ki cumhurbaşkanı adayı olma arzusu olabilir, bu çok da normaldir ve buna çok da sert reaksiyon vermemek gerekiyor. Özellikle muhâlif cenahta, siyâsetçilerin siyâsî arzu sâhibi olmaları çok yadırganan bir şey, ama gayet normaldir. Fakat benim görebildiğim kadarıyla, gerek beğeni oranı olsun gerekse bu normalleşme sürecinin olası çıktıları konusunda Özgür Bey’in düşünceleri olsun, daha çok, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı olarak, Parlamento’nun ağırlığının artma ihtimâliyle berâber, sistemdeki ağırlığını artırma arzusu var. Çünkü baktığımızda, Nisan’dan sonra Özgür Bey’in beğeni oranı çok hızlı bir şekilde yükseldi. Ama o beğeni oranının içerisinde, hiç reddedemeyeceğimiz ağırlıkta bir AKP-MHP seçmeni var.

Eylül’de olmasını beklediğimiz CHP’nin tüzük kurultayında birçok şeyin netleşeceğini, özellikle cumhurbaşkanı adayının nasıl seçileceğinin orada belirlenebileceğini raporda da söylemişsiniz. Bir diğer husus da Kılıçdaroğlu faktörü. Böyle bir faktör ne derece var bilmiyorum, zâten siz raporda da bir ihtimal olarak bahsediyorsunuz; ama anladığım kadarıyla, çok bir şeyi değiştirmeyeceğini düşünüyorsunuz. 

Özpek: Tek başına çok etkili olmayabilir. Tabiî araştırmada bunu sormadık. Olgu henüz ortaya çıkmadığı için böyle farazî sorular soramıyoruz. Kemal Bey hamlesini yaptıktan sonra elbette sorarız. Ama bana şöyle geliyor: Daha önce CHP’den ayrılanlar oldu ve bunlar başarısız oldular. Meselâ Emine Ülker Tarhan oldu, Muharrem İnce oldu. Kemal Bey’in bunlardan ayrışan bir tarafı var. Birincisi, bir grup kuracak kadar milletvekiliyle ayrılabileceği söyleniyor. İkincisi, Kemal Bey’in hâlâ kontrol edebildiği bir medya var. Üçüncüsü, Kılıçdaroğlu bir parti kurduğu zaman gidip oy verebilecek bir tabana sâhip. Dolayısıyla bu, Kemal Bey’in aktör olarak siyâsette kalmasını berâberinde getirebilir. Siz de gözlemliyorsunuzdur, Kemal Bey’in siyâset yapma hevesi sönmüş değil. Sürekli konuşuyor, yurt gezilerine çıkıyor, sürekli beyânat veriyor ve çok sert bir tondan konuşuyor. Yani kutuplaştırıcı bir tondan konuşuyor. Özgür Özel ne kadar meseleyi fındık alım fiyatına, çay alım fiyatına getirse de, ya da Cumhur İttifâkı seçmenini partisinden koparmak için daha mûtedil bir dille konuşsa da, Kılıçdaroğlu bunun tam tersini yapıyor ve çok doğrudan bir şekilde Erdoğan’ı çok ağır ifâdelerle hedef alıyor. Dolayısıyla muhâlefet cenâhında, her hafta salı günü grup konuşmasında çok sert konuşan bir lider dikkat çeker. O yüzden o kadar da göz ardı edebileceğimiz bir aktör olduğunu düşünmüyorum. Mansur Bey’in, Cumhuriyet Halk Partisi’nde cumhurbaşkanı olamayacağını düşünüp kendi siyâsî rotasını çizmesiyle birlikte, bence orada bir işbirliği ihtimâli de doğabilir. Tabiî o zaman başka şeyler konuşuruz. 

Geçen ay yaptığımız yayında, Zafer Partisi ile ilgili de konuşmuştuk. Ümit Özdağ, rapor bulgularını doğru bulmadığını söyledi — diyeyim en yumuşak tâbirle. Ama Temmuz ayında Zafer Partisi’ni bayağı ileri bir noktada görmüşsünüz. 

Özpek: Evet, öyle gördük. 

Rakamlara baktığımda, Zafer Partisi Yeniden Refah Partisi’nin önünde, DEM Parti ve MHP’nin arkasında yer alıyor. Bu bayağı önemli. Bu, Kayseri olaylarının etkisi mi?

Özpek: Kayseri olayları vesîlesiyle, toplum şu âna kadar vermediği ölçüde sert bir tepki verdi sığınmacılar meselesinde. Temmuz ayında ekonominin hemen ardından, sığınmacı meselesi Türkiye’nin en büyük problemi olarak görüldü, %10 barajını aştı. Bu ekonomik kriz ortamında %10 barajını aşması çok büyük bir hâdise. Yani toplumun %10’u, ekonomik sorunlardan daha çok, sığınmacı meselesinin önemli bir problem olduğunu düşünüyor. Sığınmacı meselesi konuşuldukça ve daha geniş toplum kesimleri tarafından çözülmesi âcil problem olarak tanımlandıkça, Zafer Partisi’nin oyu yükseliyor — matematik bu şekilde. Zafer Partisi, kurulduğu günden bu yana târihî zirve yaptı ve %5 barajını aştı, %6’ya yaklaştı. Bunun devam edebilmesi için sürekli olarak sığınmacı gündeminin konuşulması ve tabanı daha genişletmesi gerekiyor. Yani Türkiye’nin %20’sinin öncelikli sorun olarak sığınmacı meselesini görmesi gerekiyor. Çünkü Zafer Partisi, bizim “single issue party” dediğimiz, tek bir mesele üzerinden hareket eden bir parti. Sığınmacı sorunu dediğiniz zaman aklımıza Zafer Partisi ve Ümit Özdağ geliyor — bunu başardı. Dolayısıyla mesele konuşuldukça Zafer Partisi’nin de oyları artıyor. Ama bu artışın devam edebilmesi için sürekli olarak o konunun gündemde kalması gerekiyor.

Araştırma raporuna baktığımda, açık söyleyeyim, sizin MetroPOLL araştırmaları dışında İYİ Parti’yi bu kadar iyi gösteren başka bir araştırma görmüyorum. Aslında İYİ Parti bu kadar iyi değil. MetroPOLL’ün araştırmalarında oyları hep %5 civârında görünüyor. Bu sefer de öyle çıktı. Diğer gördüğüm araştırmalarda çok düşük. Hattâ bir araştırmada, İYİ Parti’nin oy oranını Türkiye İşçi Partisi’nin bile altında gördüğüm oldu. Türkiye İşçi Partisi’ni siz de %1’in üzerinde görmüştünüz bir ara. Ülkede çok sayıda parti var ve bunların toplamının çok da fazla bir etkisi yok ve hâlâ parti kurulmaya devam ediyor. Meselâ Yusuf Halaçoğlu Kutlu Parti’yi kurdu. Cumhurbaşkanı adayı olan Sinan Oğan, var olan bir partinin direksiyonuna geçip onu etkin hâle getirmeye çalışıyor. Yavuz Ağıralioğlu’nun Eylül ayında parti kurması bekleniyor. DEVA, Gelecek, Saadet partileri ne olacak? Yani anlamaya çalışıyorum: Varlıklarını niye sürdürüyorlar, nasıl sürdürüyorlar? Çünkü parti kurmak zor ve masraflı bir iş. Bir de son seçimden sonra, Kılıçdaroğlu’nun bu küçük partilere verdiği milletvekillerinden sonra, CHP’nin kimseyle ittifak yapmayıp o kadar oy alması, bu partilere çok da fazla ihtiyâcı olmadığını da gösterdi sanki. Bu partileri ne bekliyor?

Özpek: İYİ Parti, Nisan ayı araştırmamızda bizim anketlerimizde de çok kötü çıktı. Çünkü partinin 14 Mayıs seçmeni partiden tamâmıyla uzaklaşmıştı. Parti, seçmeninin %3’lük kısmını kalıcı olarak Cumhuriyet Halk Partisi’ne kaptırmış gözüküyor. Yani o seçmen geri dönmedi. Şimdi partinin genel başkanı değişti, yeni bir yönetim var. Bana sorarsanız Müsavat Dervişoğlu da son derece îtidalli gidiyor; grup konuşmalarında hiç açık vermiyor, çok fazla beyânat da vermiyor ve daha istikrarlı bir profil çiziyor. Böylece zâten İYİ Parti’ye oy vermiş olan seçmenin yavaş yavaş İYİ Parti’ye tekrar oy vereceğini beyan ettiği bir durum ortaya çıktı. Bu insanlar bir sene önce zâten İYİ Parti’ye oy vermişlerdi. Büyük kısmı kararsızdı, bir kısmı CHP’ye gitmişti ve çok az bir kısmı tekrar İYİ Parti’ye oy vereceğini beyan ediyordu. Şimdi İYİ Parti istikrarlı hâle geldikçe, yavaş yavaş partilerine geri döndüklerini görüyoruz. 

Diğer araştırma şirketlerinin örneklem grubu nasıl bilmiyorum, ama bizde bu şekilde çıkıyor ve bunu her ay yaptığımız araştırmalarda sürekli teyit ediyoruz. İYİ Parti’nin ayırt edici özelliği, o bahsettiğiniz finansal sıkıntıları yaşamaması. Çünkü bu partinin Hazîne yardımı var. Dolayısıyla “Genel merkezi nasıl ayakta tutarım?” ya da “Teşkîlâtlarımızı nasıl ayakta tutarım?” gibi mâlî kaygıları çok fazla yaşamıyorlar. Ayrıca bir grubu var Meclis’te; her hafta konuşma yapıyor ve bu, medyaya taşınıyor. Böylece, çok fazla tanınmamasına rağmen, Müsavat Dervişoğlu yavaş yavaş görünür olabiliyor. Tanındıkça da ivmenin çok aşağıya değil, biraz yukarıya doğru çıkacağını bekliyoruz açıkçası. Çünkü orada organik bir taban var; bu şehirli, seküler, milliyetçiler meselesini daha önce başka programlarımızda konuşmuştuk. Orada da bir taban var, yeter ki istikrârını sağlasın. Tabiî kendisini Akşener’den ayrıştırmadıkça ve Akşener’in hükûmetle girdiği ya da Erdoğan’la girdiği ilişkilerin âkıbeti çok belirsiz olduğu için veya nereye evrileceği çok belirsiz olduğu için, İYİ Parti orada bir kırılma noktası yaşayacak bence. Şu anda partiyi bir arada tutmak için daha dengeli gitmeye çalışan bir Dervişoğlu var; ama bir noktada, sert bir karşılaşma, sert bir hamle, Akşener’le kendisini ayrıştırma hamlesi gelebilir — Meral Hanım’ın bundan sonra atacağı adımlara göre tabiî. 

Bizim çalışmalarımızda, Yavuz Ağıralioğlu’nun ilginç bir beğeni oranı var. Partisi sıfırdan başlamıyor. Aslında Yavuz Bey’in parti kurmasını bekleyen bir kesim var. Açık uçlu sorularda seçenek vermediğimiz için, insanlar ilk aklına geleni yazıyor; Yavuz Ağıralioğlu’nun ismini yazanların sayısı hiç de az değil. Orada market hareketleniyor. Fakat tekrar söylüyorum: Bu partilerin cumhurbaşkanı adayı çıkarma ya da bu partilerin liderlerinin cumhurbaşkanı olma gibi bir şansı yok. O yüzden bu partilerin alacağı oylar, cumhurbaşkanı adayları somutlaştıktan sonra ortaya çıkacak ya da değişecek. Oylar ona göre bir dinamizm kazanacak bence. 

DEVA, Gelecek partileri gibi partilerin, sâdece Meclis’te milletvekili bulundurarak anlamlı bir iş yapmadıkları ortaya çıktı zâten. Tekil olarak çok iyi, çok başarılı milletvekilleri var tabiî. Ama bu partiler, Kemal Bey’in adaylığına destek vererek –oradaki milletvekili meselelerini biliyorsunuz– çok ciddî anlamda îtibar kaybetmişe benziyorlar. Bizim araştırmalarımızda, o dört partiden kafasını yukarı kaldırabilen parti olmadı henüz.

Evet, burada noktayı koyalım Burak. Bir dahaki ay için tekrar sözleşelim. Böyle güzel oluyor. Bir de yaz geçtikten sonra daha da sertleşecek siyâset herhalde. Ama sizin araştırmanızda, yaza rağmen siyâsetin hareketlendiği tespitini görüyoruz. Bu önemli. Çok teşekkürler Burak. Arada başka şeyler de yaparız, ama “In Depth Raporu”nu Eylül ayı başında konuşmak üzere bir araya geleceğiz. Tekrar teşekkürler.

Özpek: Ben teşekkür ederim. 

Evet, Prof. Burak Bilgehan Özpek’le MetroPOLL Araştırma’nın “In Depth” Temmuz ayı analiz raporunu konuştuk. Kendisine çok teşekkürler, sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.